İbrahim Suresi

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
(Sure-i İbrahim sayfasından yönlendirildi)

Önceki Sure: Ra'dKur'ânHicr: Sonraki Sure

Bu sureyi İbrâhîm suresi okuma sayfasında mealiyle beraber okuyabilirsiniz

İbrahim ile ilgili tüm maddeler için İbrahim (Tavzih) sayfasına gidin

İbrâhîm (ابراهيم) Suresi Kur'ân-ı Kerim'in 14. suresi olup Ra'd ve Hicr sureleri arasında yer alır. Mekke döneminde Nûh sûresinden sonra nâzil olmuştur. Hz. İbrahim ve ailesinden bahsedildiği ve 35-41. âyetlerde Hz. İbrahim peygamberin duaları geçtiği için sure bu adı almıştır. Sûrenin ana fikri ve amacı, Hz. Peygamber’in davetini reddeden ve ona karşı düşmanlıklarını arttırarak sürdüren kâfirleri sert bir biçimde uyarıp tehdit etmek suretiyle caydırmaktır.[1] Bediüzzaman, İbrahim suresinin Risale-i Nur ile ziyade alâkadar olan sure olduğunu, Risale-i Nur’un mayası ve meşrebi tefekkür ve şefkat olduğunu ve Hz. İbrahim’in (as) hususi meşrebi de tefekkür ve şefkat olduğundan Risale-i Nur'a tam tevafuk ettiğini ve bu surenin Risale-i Nur’a daha ziyade işaret edip benimsediğini beyan eder. Hatta bu surenin ilk sayfasının başından sonuna kadar manevi münasebet ile Risale-i Nur’a gizli bir hususiyet ile îma ettiğini, hem insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarak Risale-i Nur'a hem de Risale-i Nur’un cereyanına muhalif gidenleri tarif ettiğini ekler.

Risale-i Nur'da İbrahim Suresi ve ayetleri hakkındaki dersler:

  • Kur'an'da Lafzullah'ın (Allah kelimesinin) tekrarında çok sırlar vardır. Ayet sayısı ve lafzullah sayısı tevafuktadır. Bakara'da ayet sayısı 286, lafzullah sayısı 282 (Allah lafzı yerinde geçen dört Hû lafzı olduğundan tam tevafuk eder); Al-i İmran'da ayet sayısı 200, lafzullah sayısı 210; Nisa+Maide+En'am toplam ayet sayısı 176+120+165=461, lafzullah sayısı 229+148+87=464. Besmele sayılırsa tam tevafuk eder. Böyle meziyetlerde küçük farklar zarar vermez. İzleyen 5 suredeki (A'raf, Enfal, Tevbe, Yunus ve Hud) Allah lafızları sayısı baştaki 5 büyük suredekilerin yarısıdır. Sonra gelen 5 sure (Yusuf, Ra’d, İbrahim, Hicr ve Nahl) onun yarısıdır. Sonra gelen 6 sure (İsra, Kehf, Meryem, Taha, Enbiya ve Hacc) onun yarısıdır. Sonra Sonra gelen her beşerli sure grubu bu şekilde gider. Zuhruf suresinden başlayan 5'li sure grubunda onun yarısı olur. Necm suresinden başlayan 5'li sure grubunda onun yaklaşık yarısı olur. Sonra gelen küçük 5'li sure gruplarında yalnız üçer adet Allah lafzı vardır. Bu vaziyet gösteriyor ki Allah lafzının adedine tesadüf karışmamış, bir hikmet ve intizam ile adetleri tayin edilmiş.
  • Kur'an'ın en kısa suresi olan Kevser suresinin harflerinin ebcedi makamı 3.000 küsur olduğu gibi Yasin, Furkan, Fatır, Sebe, Saffat, Sad, Ra'd, Rum, Zuhruf, Şura ve İbrahim, Al-i İmran ve Nisa surelerinin harf sayıları ile Bakara suresinin örfi kelime sayısı da 3.000 küsur eder.
  • İbrahim suresinin 1. ayetinin dört-beş cümlesinde Risale-i Nur'a olan dört-beş îma 1. Şua'da izah edilmiştir. Ezcümle: (1) "Rablerinin izniyle (insanları karanlıklardan) aydınlığa" cümlesi 1338-1339 ederek İşaratül İ'caz tefsininin tam ortaya çıkması tarihine bakar. (Bediüzzaman daha sonra hesabı 1339 olarak tashih ederek İşaratül İ'caz tefsirinin fevkalâde iştiharı ve ekser müftülerin ellerinde birer elmas kılınç hükmüne geçme tarihine baktığını beyan eder) (2) "Aziz ve Hamid olan Allah'ın yoluna" cümlesi 548-550 ederek Resaili’n-Nur ismine tevafuk eder. Ayrıca, dehşetli asır olan Hülâgu ve Cengiz asrına ve bu asra, Sultan Abdülaziz ve Sultan Abdülhamid devirlerine îma eder. (3) "karanlıklardan" cümlesi 1372 ederek bu asrın zulümlerinin ve zulmetlerinin ne vakte kadar devam edeceğine ve o zulmetlerin içinde Risale-i Nur’un nurlandırmasına remzen bakar. (4) "İnsanları (karanlıklardan aydınlığa, yani her şeye galip (ve) övgüye lâyık olan Allah'ın yoluna) çıkarman için" cümlesi 1345 ederek fevkalâde nurunu yaymaya başlayan Resaili’n-Nur’a tam tamına tevafuk eder ve (5) "Sana indirdiğimiz bir kitap" cümlesi 948-949 ve 998-999 ederek Risaletü’n-Nur ismine sırlı tek farkla (yani Risale-i Nur'un vahiy olmadığını ifade için) bakar.
  • Bediüzzaman İbrahim suresinin 3. ayetinin üç cümlesinin bazı münasebat-ı maneviye ve muvafakat-ı mefhumiye cihetinde hem Risale-i Nur’un mesleğine hem de mülhidlerin mesleğine îmaen baktığını 1. Şua'da izah eder. Ezcümle: (1) "Tercih edenler" cümlesi 1327 veya 1359 ederek hayattaki sefahati dinî hissiyata tercih edip dinsizlik ile iftihar edenlere en şiddetli dinsizlik zamanlarının tarihiyle bakar. (2) "Allah yolundan alıkoyanlar" cümlesi bu zamanda dalalet ehlinin kendi halleriyle durmayıp bildikleri ve kendi atalarının bağlı olduğu İslam dinine düşmanca saldırıp yollarını kapatmak istemelerine bakar. (3) "Eğriliğini isteyenler" cümlesi 1209 ederek İslam şeriatına suikast olarak yabancı kanunlarını adliyeye sokmak fikrinin ve teşebbüsünün tarihine tam tamına tevafukla bakar.”
  • Yine bu ayette geçen "Dünya hayatını ahirete tercih edenler" mealindeki ibare hakkında Risale-i Nur'da birçok bahis vardır. Bediüzzaman bu zamanda âhiretin elmas gibi nimetlerini ve lezzetlerini bildiği halde dünyevî kırılacak şişe parçalarını onlara bilerek tercih etme hastalığına karşı tek çarenin dünyada dahi cehennem azabı gibi elemleri göstermekle olduğunu ve Risale-i Nur'un bu yolu takip ettiğini; bu asırda israf, iktisatsızlık, kanaatsizlik ve hırs yüzünden bereketin kalkmasıyla, fakirlik ve geçim derdinin artmasıyla ve yaşamak şartlarının ağırlaşmasıyla yaşamak damarının ve hayatı korumak cihazının zedelendiğini ve dalalet ehli sürekli nazarları dünya hayatına çevirdiğinden hayatın en küçük ihtiyacının büyük bir dini meseleye tercih ettirdiğini; ve bazen hakiki mü’minlerin bile ehl-i dalalete taraftar olmak gibi dehşetli hataya düşebildiklerini beyan eder.
  • Bediüzzaman İbrahim suresinin 4. ayetinde geçen "(Allah'ın emirlerini) onlara iyice açıklasın diye her peygamberi yalnız kendi kavminin diliyle gönderdik." mealindeki ibarenin cifirce makamının 1318, 1328, 1338, 1358 ve 1368 ederek Risale-i Nur'un beş devresine işaret ettiğini ve Risale-i Nur'un Kur’an dili olan Arapça olmayıp Türkçe olmasını takdir ettiğini 1. Şua'da izah eder. Ayrıca Bediüzzaman'ın bir talebesi Emirdağ Lahikasına alınan mektubunda bu ayetten yola çıkarak Risale-i Nur'un Türkçede üzerinde yol gösterici olacağını ve ileride hâlis Türkçe olan Risale-i Nur’un ayrılıp öne çıkacağını söyler.
  • Bediüzzaman İbrahim suresinin 5. ayetinde geçen "(Kavmini karanlıklardan) aydınlığa çıkar ve onlara Allah'ın (geçmiş kavimlerin başına getirdiği felâket) günlerini hatırlat" mealindeki ibarenin cifirce makamının 1351 ederek Risale-i Nur’un ehemmiyetli vazifesine ve Kur'an'ın bu emrine uyma tarihine tam tamına tevafuk ettiğini beyan eder.
  • İbrahim suresinin 7. ayetinde geçen "Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artıracağım" mealindeki ibarenin diğer birkaç ayetle birlikte izahatı Şükür Risalesindedir.
  • Bediüzzaman İbrahim suresinin 10. ayetinde geçen "Peygamberleri dedi ki: Gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında şüphe mi var?" mealindeki ibare hakkında Cenab-ı Allah'ın varlığı ve tekliğinin bedahet derecesinde olduğunu söyler ve bu ayetin tefsiri olarak 23. Lem'a Tabiat Risalesini telif etmiştir.
  • Bediüzzaman hususi ibadetine ve ezanın yasaklandığı dönemde gizli ezan ve kametine müdahale edilmesine karşılık yazdığı bir parçaya "Hem, bize yollarımızı göstermiş olduğu halde ne diye biz, Allah'a dayanıp güvenmeyelim? Sizin bize verdiğiniz eziyete elbette katlanacağız. Tevekkül edenler yalnız Allah'a tevekkülde sebat etsinler." mealindeki İbrahim suresinin 12. ayeti ile başlar.
  • Bediüzzaman başkasının tembelliğinden göreneğin fırsat bulup hücum edip belini kırmasına karşılık İbrahim suresinin 12. ayetinde geçen "Tevekkül edenler yalnız Allah'a tevekkülde sebat etsinler." mealindeki ibareyi "Tevekkül edenler [başkalarına değil] yalnız Allah'a tevekkülde sebat etsinler." şeklinde iktibas suretinde kullanarak bu emre uyarak mukabele edilmesi gerektiğini ders verir.
  • İbrahim suresinin 19. ayetinde ve daha başka pek çok ayette geçen "Göklerin ve yerin Yaratıcısı" mealindeki ibarenin Risale-i Nur'da izah edildiği yerleri bu sayfada görebilirsiniz.
  • Bediüzzaman, Kur'an'da zalimlerin ve kafirlerin cehenneme atılıp azap göreceği tehditinde bulunan İbrahim suresinin 22. ayeti ve daha pek çok ayetin hikmetini izah ederken insanların küfrünün kâinatın ve ekser mahlukatın hukukuna çok büyük bir tecavüz olduğunu ve semavatı ve arzı kızdırdığını söyler.
  • İbrahim suresinin 23. ayetinde ve daha pek çok ayette (Kur'an'da toplam 40 ayette) bazen cennetlikler bazen de cehennemlik için kullanılan "Hâlidîne Fîhâ (Ebedâ)" ([Orada] ebedi kalırlar) ifadesinin izahına ve ayrıca kafirlerin sınırlı dünya hayatını kafir olarak geçirmelerine karşılık cehennemde daimi kalmalarının Allah'ın hikmeti açısından uygun olduğu ve Allah'ın merhametine aykırı olmadığının izahına dair bahisleri topluca bu sayfada okuyabilirsiniz.
  • İbrahim suresinin 24., 25. ve 26. ayetlerini Bediüzzaman İşaratül İ'caz (Badıllı tercümesi) tefsirinde kelamın tabakalarını tavsif makamı hakkında "Temsil" misalllerine örnek olarak verir.
  • Bediüzzaman Kastamonu Lahikasındaki bir mektupta "Görmedin mi Allah nasıl bir misal getirdi: Güzel bir sözü, kökü (yerde) sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaca (benzetti)" mealindeki İbrahim suresinin 24. ayetinden bahsederek ayette geçen "Güzel bir söz" mealindeki ibarenin cifirce makamının 1011 ederek Risaletü’n-Nur’un makamına işaret ettiğini söyler.
  • İbrahim suresinin 25. ayetinde geçen "Öğüt alsınlar diye Allah insanlara misaller getirir." mealindeki ibarede ve Haşir suresinin 21. ayetinde geçen "Bu misalleri insanlara düşünsünler diye veriyoruz." mealindeki ibarede beyan edildiği üzere Allah'ın insanlara misallerle hakikatları anlatmasına paralel olarak Bediüzzaman Risale-i Nur'da birçok hakikatı misallerle ders vermiştir. Bunu bir numunesi 22. Söz'deki misaldir.
  • İbrahim suresinin 27. ayetinde geçen "Allah dilediğini yapar." mealindeki ibarenin kapsamlı bir izahı 24. Mektup'tadır.
  • Bediüzzaman bazı âyetlerin geniş bir kesrete rububiyet hükümlerini serip sonra bir külli kaide içinde yerleştirdiğine misal olarak İbrahim suresinin 32., 33. ve 34. ayetlerini verir.
  • Pencereler Risalesi olan 33. Söz'ün 10. penceresinde İbrahim Suresinin 32., 33. ve 34. ayetleri tefsir edilir.
  • Risale-i Nur'da İbrahim suresinin 34. ayetinde geçen "Doğrusu insan çok zalim, çok nankördür!" mealindeki ibareyi izah eden çeşitli yerler vardır.
  • "Yerin başka bir yer haline getirildiği"nden bahseden İbrahim suresinin 48. ayetinin izahına dair 29. Söz'de ince remizli bir bahis mevcuttur.

Bilgiler[değiştir]

İsminin Anlamı ve Kaynağı: Hz. İbrahim ve ailesinden bahsedildiği ve 35-41. âyetlerde Hz. İbrahim peygamberin duaları geçtiği için sure bu adı almıştır.

Diğer İsimleri: -

Kur'ân'daki Sırası: 14

Kur'ân'daki Yeri: 13. cüz, 254. sayfa

Mekkî/Medenî: Mekkî[1]

Nuzül (İnme) Sırası: 72

Kendisinden Önce Nazil Olan Sure: Nuh

Kendisinden Sonra Nazil Olan Sure: Enbiya

Nuzülü (İnme) Hakkındaki Bilgiler: Üslûp ve muhtevasından anlaşıldığına göre sûre, Mekke müşriklerinin Hz. Peygamber’e ve ona inananlara karşı sürdüregeldikleri baskıların yoğunlaştığı bir dönemde, hicrete yakın günlerde inmiştir.[1]

Uzunluğu: 6,7 sayfa

Ayet Sayısı: 52

Satır Sayısı: 101

Kelime Sayısı: 811[2], 830[3]

Harf Sayısı: 3.434[4], 3.539[5]

Fasıla Harfleri: Elif, Be, Dal, Ra, Sad, Zı, Lam, Min, Nun

Bölüm (Ayn Durakları) Sayısı: 7

Secde Ayeti: -

Allah lafzı sayısı (Besmele hariç): 37

Rahman ismi sayısı (Besmele dahil): 1

Rahim ismi sayısı (Besmele dahil): 2

Rab ismi sayısı: 17

İçinde Kur'an kelimesi geçen ayetler: -

Hizb-ül Kur'an'da Geçen Ayetler Listesi: İbrahim Suresindeki Hizb-ül Kur'an Ayetleri (16 ayet)

Bu ayetleri okumak için: Hizb-i Azam-ı Kur'an, İbrahim Kısmı

Münâcât-ül Kur'an'da İktibas Edilen Ayetler: 19., 20., 34., 40. ve 41. ayetler (5 ayet)

Risale-i Nur'da Geçen Ayet Sayısı: 19 (Bkz. İbrahim Suresinin Risale-i Nur'da Geçen Ayetleri listesi)

(Not: İbrahim 12'den bir ifade iktibas suretinde geçer)

Risale-i Nur'da Tamamı Geçen Ayetler: 1., 3., 12., 32., 33. ve 34. ayetler (Toplam 6 ayet)

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Hem başlarında اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ veyahut سَبَّحَ ve يُسَبِّحُ bulunan surelerin başlarına dikkat et. Tâ bu sırr-ı azîmin şuâını göresin. Hem الٓمٓ lerin ve الٓرٰ ların ve حٰمٓ lerin fatihalarına bak; Kur’an’ın, Cenab-ı Hakk’ın yanında ehemmiyetini bilesin.

(12. Söz)


Sureler itibarıyladır. Onun dahi çok nükteleri var. Bir intizam, bir kasd ve bir iradeyi gösterir bir tarzda tevafukatı vardır.

Sure-i Bakara’da, âyâtın adediyle lafz-ı Celal’in adedi birdir. Fark dörttür ki Allah lafzı yerinde dört Hû lafzı var. Mesela, Lâ İlahe İllâ Hû’daki Hû gibi. Onunla muvafakat tamam olur.

Âl-i İmran’da yine âyâtıyla lafz-ı Celal tevafuktadır, müsavidirler. Yalnız lafz-ı Celal, iki yüz dokuzdur, âyet iki yüzdür. Fark dokuzdur. Böyle meziyat-ı kelâmiyede ve belâgat nüktelerinde küçük farklar zarar vermez, takribî tevafukat kâfidir.

Sure-i Nisa, Maide, En’am üçünün mecmu-u âyetleri, mecmuundaki lafz-ı Celal’in adedine tevafuktadır. Âyetlerin adedi dört yüz altmış dört, lafz-ı Celal’in adedi dört yüz altmış bir; Bismillah’taki lafzullah ile beraber tam tevafuktadır.

Hem mesela, baştaki beş surenin lafz-ı Celal adedi; Sure-i A’raf, Enfal, Tevbe, Yunus, Hud’daki lafz-ı Celal adedinin iki mislidir. Demek bu âhirdeki beş, evvelki beşin nısfıdır. Sonra gelen Sure-i Yusuf, Ra’d, İbrahim, Hicr, Nahl surelerindeki lafz-ı Celal adedi, o nısfın nısfıdır. Sonra Sure-i İsra, Kehf, Meryem, Tâhâ, Enbiya, Hac (Hâşiye[6]) o nısfın nısfının nısfıdır. Sonra gelen beşer beşer, takriben o nisbetle gidiyor; yalnız bazı küsuratla fark var. Öyle farklar, böyle makam-ı hitabîde zarar vermez. Mesela, bir kısım yüz yirmi bir, bir kısmı yüz yirmi beş, bir kısmı yüz elli dört, bir kısmı yüz elli dokuzdur.

Sonra Sure-i Zuhruf’tan başlayan beş sure, o nısf-ı nısf-ı nısfın nısfına iniyor. Sure-i Necm’den başlayan beş, o nısf-ı nısf-ı nısf-ı nısfın nısfıdır fakat takribîdir. Küçük küsuratın farkları, böyle makamat-ı hitabiyede zarar vermez. Sonra gelen küçük beşler içinde, üç beşlerin yalnız üçer adet lafz-ı Celal’i var.

İşte bu vaziyet gösteriyor ki lafz-ı Celal’in adedine tesadüf karışmamış, bir hikmet ve intizam ile adetleri tayin edilmiş.

(29. Mektup)


Nasıl ki Sure-i Kevser'in hurufatı, ebcedî makamı üç bin adet olmakla:

  • Hem Sure-i Yâsin'ın üç bin adet hurufuna
  • hem Sure-i Furkan'ın üç bin adet hurufuna
  • hem Sure-i Fâtır'ın üç bin adet hurufuna
  • hem Sure-i Sebe'in üç bin adet hurufuna
  • hem Sure-i Ve's-sâffât'ın üç bin adet hurufuna
  • hem Sure-i Sâd'ın üç bin adet hurufuna
  • hem Sure-i Ra'd'ın üç bin adet hurufuna
  • hem Sure-i Er-Rum'un üç bin adet hurufuna
  • hem Sure-i Zuhruf'un üç bin adet hurufuna
  • hem Sure-i Şûra'nın üç bin adet hurufuna
  • hem Sure-i İbrahim'in üç bin adet hurufuna tevafuku ve o on bir surenin birbiriyle muvafakatı ve mutabakatı bilbedahe tesadüf işi olamaz.

Aynen öyle de Sure-i Kevser'in en kısa sure olmakla beraber hurufunun makam-ı ebcedîsi olan üç bin adet ile;

  • En uzun sure olan El-Bakara örfî kelimatının üç bin adedine...
  • Hem Sure-i Âl-i İmran kelimatının üç bin adedine...
  • Hem Sure-i Nisa kelimatının üç bin adedine muvafakatı...

Elbette kör tesadüfün işi değil ve rastgele şuursuz ittifakî bir vaziyet olamaz.

(Rumuzat-ı Semaniye)


Yine Kenzü'l-Arş Duası'nın feyzinden gelen ikinci nükte-i tevafukiyedir. Bu nükteden numune için üç misal:

Birincisi: Suver-i Kur'aniyenin aded-i hurufatı 3000'de tevafukatı pek hârika ve mu'cizanedir.

Mesela: En kısa sure olan Sure-i Kevser'in hurufatı ebcedî makamı 3000 olmakla; hem Sure-i Yâsin'in 3000 aded-i hurufuna, hem Sure-i Furkan'ın 3000, hem Sure-i Fâtır'ın 3000, hem Sure-i Ve's-sâffât'ın 3000, hem Sure-i Sad'ın 3000, hem Ra'd'ın 3000, hem Er-Rum'un 3000, hem Ez-Zuhruf'un 3000, hem Sure-i Şûra'nın 3000, hem İbrahim'in 3000, bu surelerin 3000 hurufatına tevafuku ve 11 surenin bu 3000'de birbiriyle muvafakatı ve mutabakatı bilbedahe tesadüf işi olamaz. Belki i'caz-ı Kur'an'ın bir şu'lesidir ki, hurufata serpilmesidir ve yaldızlamasıdır.

Hem en kısa sure olan Sure-i Kevser hurufunun makam-ı ebcedîsi olan 3000 adediyle, en uzun sure olan El-Bakara'nın örfî yani kelâm hükmündeki kelimatının 3000 adedine ve Âl-i İmran'ın hakiki kelimatının 3000 adedine ve Sure-i Nisa kelimatının 3000 adedine tevafuku elbette kör tesadüfün işi değil ve rastgele ve şuursuz ve ittifakî bir vaziyet olamaz. Belki sırr-ı i'cazın bir cilvesinin şuaı ile bir intizamdır. Böyle büyük tevafukatta küçük küsurat münasebat-ı tevafukiyeyi bozmadığından nazara alınmadı.

(Rumuzat-ı Semaniye)


Aziz kardeşlerim!

Bu saatte ben Kur’an okurken, Risale-i Nur ile ziyade alâkadar olan Sure-i İbrahim’de bir âyet beni meşgul ederken, Emin size göndereceği mektubu getirdi ve dar vaktimizde bu geniş âyetin denizinden ancak bir katrecik bu parçaya girebildi. Birkaç dakika zarfında yazdık, vakit bulamadık, kusura bakmayınız.

(Kastamonu L.)


Evet, Risale-i Nur’un mayası ve meşrebi tefekkür ve şefkat olduğu cihetle, Hazret-i İbrahim’in (as) hususi meşrebi olan tefekkür ve şefkat noktasında tam tevafuk etmek sırrıyla şu surede daha ziyade Risale-i Nur’u kucağına alıyor. Baştaki âyet, dört cümle ile en karanlık bir asrın kara kara içinde, zulmet zulmet içinde insanları nura çıkaran ve Kur’an’dan çıkan bir nura parmak bastığı gibi en karanlık içinde bulunan ve Risale-i Nur’un cereyanına muhalif gidenleri tarif eder.

(1. Şua)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler/Sayfalar[değiştir]

İlgili Kategoriler[değiştir]

Kaynakça[değiştir]