Yusuf Suresi

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
(Sure-i Yusuf sayfasından yönlendirildi)

Önceki Sure: HûdKur'ânRa'd: Sonraki Sure

Bu sureyi Yûsuf suresi okuma sayfasında mealiyle beraber okuyabilirsiniz

Yusuf ile ilgili diğer maddeler için Yusuf (Tavzih) sayfasına gidin

Yûsuf (يوسف) Suresi Kur'ân-ı Kerim'in 12. suresi olup Hûd ve Ra'd sureleri arasında yer alır. Nübüvvetin 8-10. yılları arasında Mekke'de nâzil olmuştur. Nüzûl sebebi sahâbîlerin Hz. Peygamber’den kıssa niteliğinde âyetler okumasını talep etmeleridir. Mekke halkının bilmediği Hz. Yûsuf ve kardeşlerinin hikâyesini Peygamberimiz vahiy yoluyla eksiksiz açıklamıştır. Bu surenin inişi Peygamberimizin en büyük destekçilerinden amcası Ebu Talip ile hanımı Hz. Hatice'nin ölümleri ve Taif halkının onun davetine kötü bir şekilde karşı çıkmaları dönemine rastlar. Hz. Yusuf'un kardeşlerinden eziyet gördüğü gibi Peygamberimizin de kavminden eziyet görmesi ve sonunda Hz. Yûsuf’un üstün gelmesi gibi Peygamberimizin de inanmayanlara karşı zafer kazanacağına işaret içermesinden dolayı surenin iniş hikmetini Peygamberimizi teselli olarak açıklayanlar da vardır. Yusuf Suresinin 3. ayetinde geçen Ahsel-ül Kasas (En güzel kıssa) ifadesiyle Bediüzzaman diğer birçok alim gibi Hz. Yusuf'un bu surede anlatılan kıssasının kast edildiği kanaatindedir. Resûlullah’a Zebûr yerine verilen on bir sûreden (miûn) biri olduğu rivayet edilmiştir.[1]

Bediüzzaman Kur’an surelerinin en parlağı olan Sure-i Yusuf’un en parlak nuru olan Hz. Yakub’un (as) şefkatinin Rahman ve Rahîm isimlerini gösterdiğini ve şefkat yolunun rahmet yolu olduğunu bildirir. Bediüzzaman dine hizmetlerinden dolayı atıldıkları hapishaneleri Medrese-i Yusufiyye ve Dershane-i Yusufiyye olarak adlandırmıştır.

Risale-i Nur'da Yusuf Suresi ve ayetleri hakkındaki dersler:

  • Kur'an'da Lafzullah'ın (Allah kelimesinin) tekrarında çok sırlar vardır. Ayet sayısı ve lafzullah sayısı tevafuktadır. Bakara'da ayet sayısı 286, lafzullah sayısı 282 (Allah lafzı yerinde geçen dört Hû lafzı olduğundan tam tevafuk eder); Al-i İmran'da ayet sayısı 200, lafzullah sayısı 210; Nisa+Maide+En'am toplam ayet sayısı 176+120+165=461, lafzullah sayısı 229+148+87=464. Besmele sayılırsa tam tevafuk eder. Böyle meziyetlerde küçük farklar zarar vermez. İzleyen 5 suredeki (A'raf, Enfal, Tevbe, Yunus ve Hud) Allah lafızları sayısı baştaki 5 büyük suredekilerin yarısıdır. Sonra gelen 5 sure (Yusuf, Ra’d, İbrahim, Hicr ve Nahl) onun yarısıdır. Sonra gelen 6 sure (İsra, Kehf, Meryem, Taha, Enbiya ve Hacc) onun yarısıdır. Sonra Sonra gelen her beşerli sure grubu bu şekilde gider. Zuhruf suresinden başlayan 5'li sure grubunda onun yarısı olur. Necm suresinden başlayan 5'li sure grubunda onun yaklaşık yarısı olur. Sonra gelen küçük 5'li sure gruplarında yalnız üçer adet Allah lafzı vardır. Bu vaziyet gösteriyor ki Allah lafzının adedine tesadüf karışmamış, bir hikmet ve intizam ile adetleri tayin edilmiş.
  • Kur'an'ın Kadir gecesinde indiğini söyleyen Kadir suresinin 120 (okunmayan hemze sayılmazsa 114) harfi vardır. 10 surenin harf sayısına, 10 surenin kelime sayısına ve içinde Yusuf suresinin de olduğu 10 surenin ayet sayısı tevafuk eder. Küsurat (küçücük farklar) münasebat-ı tevafukiyeyi elbette bozmaz.
  • Bediüzzaman çeşitli ilimleri nurlanmak için okuyup okuturken Rumi 1316-1317 (Miladi 1900) yılında Avrupa’nın Kur’an’a karşı müthiş bir sû-i kastı olduğunu anlar ve merakını değiştirip tüm bilgisini Kur’an’ı anlamaya basamaklar yapmaya başlar. Daha pek çok ayette olduğu gibi 7 surenin (Yunus, Yusuf, Ra’d, Hicr, Şuara, Kasas ve Lokman) başında geçen "İşte bunlar (hikmet dolu/apaçık) Kitâb'ın âyetleridir." mealindeki ayetin ebcedi de 1316 edip buna bakar. Yine Neml Suresinin 1. ayetindeki "Bunlar Kur'an'ın (apaçık bir Kitab'ın) âyetleridir." mealindeki ibare de bu tarihe bakar. Güya nasıl ki asr-ı saadette Kur’an’daki iman hakikatlerine delilleri gözlere de göstermek manasında bu ayetler tekrarlanmıştır, öyle de bu dehşetli asırda Kur'an'ın ayetlerinin hak kelâmullah olduğuna delilleri olan Risale-i Nur'a da bu ayetler işaret eder. Bu konuların izahı 1. Şua'daki 21. Ayetin ve 27. Ayetin izah edildiği kısımlardadır.
  • Bediüzzaman Kur'an'da bazen Cenab-ı Hakk’ın fiillerinin ayrıntılarıyla ders verildiğini ve sonra bir fezleke ile icmal ettiğini, yani tafsiliyle kanaat verdiğini ve icmal ile hıfzettirip bağladığını söyler ve buna "İşte böylece Rabbin seni seçecek, sana (rüyada görülen) olayların yorumunu öğretecek ve daha önce iki atan İbrahim ve İshak'a nimetini tamamladığı gibi sana ve Ya'kub soyuna da nimetini tamamlayacaktır. Çünkü Rabbin çok iyi bilendir, hikmet sahibidir." mealindeki Yusuf suresinin 6. ayetini misal olarak verir. Bu ayette Hz. Yusuf'a ve ecdadına verilen nimetler sayılır, sonra “Senin Rabb’in Alîm ve Hakîm’dir.” denilir. Yani “Onun rububiyeti ve hikmeti iktiza eder ki seni ve âbâ ve ecdadını Alîm-i Hakîm ismine mazhar etsin.” Bu bahis 25. Söz'dedir.
  • Yusuf suresinin 24. ayetinde geçen "Eğer Rabbinin işaret ve ikazını görmeseydi..." ibaresi Hz. Yusuf’un (as) Ken’an’da bulunan babasının timsalini görür görmez Zeliha’dan geri çekilmesine ve Yusuf suresinin 94. ayetinde geçen "inanın ben Yusuf'un kokusunu alıyorum!" mealindeki ibare kervanları Mısır’dan döndüğünde Hz. Yakub’un Hz. Yusuf’un kokusunu almasına işaret eder. Bu iki ayet maddi terakki için örnekleri insanlığa göstererek o mu’cizelerin benzerlerini meydana getirmek için teşvik eder. Bu dersin izahı İşarat-ül İ'caz'dadır.
  • Yusuf suresinin 30. ayetinde geçen "Şehirdeki bazı kadınlar dediler ki:" mealindeki ibarede Arapça'da kadınlar için kullanılan "kalet" yerine erkekler için kullanılan "kale" ifadesi geçer. Bediüzzaman 20. Lema'da zayıfların ittifaka muhtaç oldukları için kuvvetli ittifak ettiğini, buna karşın güçlülerin ihtiyacı tam hissetmediklerinden ittifaklarının zayıf olduğunu söyler ve buna misal olarak bu ayeti vererek zayıf ve halîm ve yumuşak kadınların cemiyetinin kuvvetleştiğini, sertlik ve şiddet kesbedip bir nevi erkek özelliği kazandığını beyan eder.
  • Hz. Yusuf'un hapishanede birkaç sene kaldığını beyan eden Yusuf suresinin 42. ayetini zikreden Bediüzzaman Hz. Yusuf'un mahpusların pîri olduğunu, dolayısıyla hapishanenin bir nevi Medrese-i Yusufiye olduğunu ve Risale-i Nur şakirdleri defaetle bu medreseye girdiğinden Risale-i Nur’un hapse temas ve ispat ettiği dersleri terbiye için açılan bu dershanelerde (yani hapishanelerde) okuyup okutarak tam terbiye almak lâzım geldiğini beyan eder. Hapishanede yazılan başta meyve risalesi olmak üzere çok sayıda risale ve mektup vardır.
  • Yusuf suresinin 43. ayetinde geçen "Eğer rüya yorumluyorsanız, benim rüyamı da bana yorumlayınız." mealindeki ibareyi talebesinin senin rüyasına kısa bir tabir verdiği 28. Mektup'ta zikreden Bediüzzaman hayallere karşı kapısı açık olan rüyaları tahkikî bir surette mevzubahis etmenin tahkik mesleğine tam uygun gelmediğini söyler.
  • Bediüzzaman rüyaları 3'e ayırır: (1) Mizacın inhirafından kuvve-i hayaliyenin şahsın hastalığına göre bir terkibat ve tasvirat yapmasıyla görülen rüyalar; (2) Gündüz veya daha evvel, hattâ bir iki sene evvel aynı vakitte başına gelen heyecan verici olayları hayalin hatırlayıp başka bir şekil vererek görülen rüyalar ve (3) Rüya-yı sadıka. Bediüzzaman ilk 2 tür rüyanın Yusuf suresinin 44. ayetinde ifad edildiği gibi "karmakarışık düşler" olduğunu ve tabire değmediğini söyler.
  • Bediüzzaman Kur'an'ın îcâzına (veciz olduğuna) ve bir hadiseyi anlatırken arada atladığı cümlelerin anlayışı bozmadığına ve akıcılığa zarar vermediğine misal olarak Yusuf Suresinin 46. ve 47. ayetlerini verir. Bu ayetlerde daha önce Hz. Yusuf ile hapiste kalmış kişinin Mısır kralının rüyasını yorumlaması için "beni hemen (zindana) gönderin." der. İzleyen ayette hapse gelip "(Yusuf'un yanına gelerek dedi ki:) Ey Yusuf, ey doğru sözlü kişi!" dediğinden bahsedilir. Ayette "(Beni) Yusuf'a, rüyayı ona tabir ettirmek için gönderin. Onu gönderdiler. O da zindana gitti ve dedi ki: "Ey Yusuf..."" ifadeleri atlanır ama bu ne anlayışı bozar ne de akıcılığa zarar verir. (Bu ders için bkz. 25. Söz).
  • Yusuf suresinin 53. ayetinde geçen ve Hz. Yusuf'un söylediği "Nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis aşırı şekilde kötülüğü emreder; Rabbim acıyıp korumuş başka." mealindeki ibarenin Risale-i Nur'un çeşitli yerlerinde izahı vardır. Bediüzzaman nefsini temize çıkarmadığını ve nefsinin her fenalığı istediğini ama kısa bir ömürde, az bir lezzet için ebedî, daimî hayatını ve saadet-i ebediyesini berbat etmek, ehl-i aklın kârı olmadığından nefs-i emmaresinin ister istemez akla tabi olduğunu; nefsini beğenen ve nefsine itimat edenin bedbaht ve nefsinin ayıbını görenin bahtiyar olduğunu; Hz. Yusuf gibi bir büyük Peygamber nefsine itimat etmediğine göre nefse itimat edilmeyeceğini; ve tezkiyesiz nefs-i emmaresi bulunmak şartıyla kendi nefsini beğenen ve seven adamın başkasını sevmediğini, zahiren sevse de samimi sevemediğini ve belki ondaki menfaatini ve lezzetini sevdiğini ders verir.
  • Yusuf suresinin 64. ayeti ile 92. ayetinde ve daha başka ayetlerde geçen geçen "Allah doğru hüküm verenlerin en hayırlısıdır", "Allah yapıp-yaratanların en güzelidir", "Allah merhametlilerin en merhametlisidir" mealindeki ibarelerin kapsamlı bir izahı 32. Söz'dedir.
  • Yusuf suresinin 76. ayetinde geçen "Zira her ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen birisi vardır." mealindeki ibareyle ilgili olarak "Hz. Yusuf'un kardeşini bir hile ile alması" içinde bu gayet yüksek düsturun zikredilmesinin hikmetini izah ederken Bediüzzaman her biri küçük bir Kur’an olan uzun ve orta uzunluktaki surelerde 2-3 değil çok maksat güdüldüğünü ve Kur’an hem zikir, hem iman, hem fikir, hem şeriat, hem hikmet ve hem irşad kitabı olduğundan çok dersler içerdiğini ve bir dersi verirken görünüşte zayıf bir münasebete kuvvetli münasebetler ekleyerek başka çok dersler de verdiğini söyler.
  • Yusuf suresinin 86. ayetinde geçen ve Hz. Yakub'un söylediği "Ben gam ve kederimi sadece Allah'a arzediyorum." mealindeki ibareyi 23. Mektup'ta izah eden Bediüzzaman musibeti Allah’a şikayet etmek gerektiğini, yoksa Allah’ı insanlara şikayet eder gibi “Eyvah! Of!” deyip “Ben ne ettim ki bu başıma geldi?” diyerek âciz insanların şefkatini ve hassasiyetini tahrik etmenin zararlı ve manasız olduğunu beyan eder.
  • Yusuf suresinin 101. ayetinde geçen ve Hz. Yusuf’un Mısır azizi olması, anne-babasıyla görüşüp kardeşlerine kavuşması gibi dünyada en mutlu bir anda dediği "Beni müslüman olarak öldür ve beni sâlihler arasına kat!" mealindeki ibare hakkında 23. Mektup'ta ders veren Bediüzzaman normalde mutlu kıssaların sonunda ayrılık ve ölüm olduğunda kıssadan alınan hayalî lezzeti acılaştırdığını ama Yusuf suresinin sonunda Hz. Yusuf'un şu mutlu vaziyetten daha parlağına mazhar olmak için ölümünü istediğini, demek ki dünyevî lezzetli saadetten daha cazibedar bir saadetin kabrin arkasında olduğunu, demek ki hakiki mutuluk yeri olan kabrin arkası için çalışmak gerektiğini ve dünyanın en parlak haleti bile kendisine gaflet vermeyen Hz. Yusuf'un çok yüksek bir sıddıkiyet mertebesinde olduğunu beyan eder.

Bilgiler[değiştir]

İsminin Anlamı ve Kaynağı: Surede başından sonuna kadar Yusuf Peygamber'den bahsedildiği ve kıssası anlatıldığı için bu adı almıştır.

Diğer İsimleri:

Kur'ân'daki Sırası: 12

Kur'ân'daki Yeri: 12. cüz, 234. sayfa

Mekkî/Medenî: Mekkî[1]

Nuzül (İnme) Sırası: 53

Kendisinden Önce Nazil Olan Sure: Hud

Kendisinden Sonra Nazil Olan Sure: Hicr

Nuzülü (İnme) Hakkındaki Bilgiler: Nübüvvetin 8-10. yılları arasında Mekke'de nâzil olmuştur. Nüzûl sebebi sahâbîlerin Hz. Peygamber’den kıssa niteliğinde âyetler okumasını talep etmeleridir. Hz. Yusuf'un kardeşlerinden eziyet gördüğü gibi Peygamberimizin de kavminden eziyet görmesi ve sonunda Hz. Yûsuf’un üstün gelmesi gibi Peygamberimizin de inanmayanlara karşı zafer kazanacağına işaret içermesinden dolayı surenin iniş hikmetini Peygamberimizi teselli olarak açıklayanlar da vardır.[1]

Uzunluğu: 13,4 sayfa

Ayet Sayısı: 111

Satır Sayısı: 201

Kelime Sayısı: 1.776[2], 1.795[3]

Harf Sayısı: 7.096[4], 7.307[5]

Fasıla Harfleri: Ra, Lam, Mim, Nun

Bölüm (Ayn Durakları) Sayısı: 12

Secde Ayeti: -

Allah lafzı sayısı (Besmele hariç): 44

Rahman ismi sayısı (Besmele hariç): 1

Rahim ismi sayısı (Besmele hariç): 3

Rab ismi sayısı: 18

İçinde Kur'an kelimesi geçen ayetler: 2 (Yusuf 2 ve Yusuf 3)

Hizb-ül Kur'an'da Geçen Ayetler Listesi: Yusuf Suresindeki Hizb-ül Kur'an Ayetleri (2 ayet)

Bu ayetleri okumak için: Hizb-i Azam-ı Kur'an, Yusuf Kısmı

Münâcât-ül Kur'an'da İktibas Edilen Ayetler: 56., 87., 100. ve 110. ayetler (4 ayet)

Risale-i Nur'da Geçen Ayet Sayısı: 17 (Bkz. Yusuf Suresinin Risale-i Nur'da Geçen Ayetleri listesi)

Risale-i Nur'da Tamamı Geçen Ayetler: 6. ayet (Toplam 1 ayet)

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Hem başlarında اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ veyahut سَبَّحَ ve يُسَبِّحُ bulunan surelerin başlarına dikkat et. Tâ bu sırr-ı azîmin şuâını göresin. Hem الٓمٓ lerin ve الٓرٰ ların ve حٰمٓ lerin fatihalarına bak; Kur’an’ın, Cenab-ı Hakk’ın yanında ehemmiyetini bilesin.

(12. Söz)


Hazret-i Yakub aleyhisselâmın Yusuf aleyhisselâma karşı şedit ve parlak hissiyatı, muhabbet ve aşk değildir belki şefkattir. Çünkü şefkat, aşk ve muhabbetten çok keskin ve parlak ve ulvi ve nezihtir ve makam-ı nübüvvete lâyıktır. Fakat muhabbet ve aşk, mecazî mahbublara ve mahluklara karşı derece-i şiddette olsa o makam-ı muallâ-yı nübüvvete lâyık düşmüyor. Demek, Kur’an-ı Hakîm’in parlak bir i’caz ile parlak bir surette gösterdiği ve ism-i Rahîm’in vusulüne vesile olan hissiyat-ı Yakubiye, yüksek bir derece-i şefkattir.

İsm-i Vedud’a vesile-i vusul olan aşk ise Züleyha’nın Yusuf aleyhisselâma karşı olan muhabbet meselesindedir. Demek Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan, Hazret-i Yakub aleyhisselâmın hissiyatını, ne derece Züleyha’nın hissiyatından yüksek göstermişse şefkat dahi o derece aşktan daha yüksek görünüyor.

Üstadım İmam-ı Rabbanî aşk-ı mecazîyi makam-ı nübüvvete pek münasip görmediği için demiş ki: “Mehasin-i Yusufiye, mehasin-i uhreviye nevinden olduğundan ona muhabbet ise mecazî muhabbetler nevinden değildir ki kusur olsun.”

Ben de derim: “Ey Üstad! O, tekellüflü bir tevildir; hakikat şu olmak gerektir ki: O, muhabbet değil belki yüz defa muhabbetten daha parlak daha geniş daha yüksek bir mertebe-i şefkattir.”

Evet, şefkat bütün envaıyla latîf ve nezihtir. Aşk ve muhabbet ise çok envaına tenezzül edilmiyor.

Hem şefkat pek geniştir. Bir zat, şefkat ettiği evladı münasebetiyle bütün yavrulara, hattâ zîruhlara şefkatini ihata eder ve Rahîm isminin ihatasına bir nevi âyinedarlık gösterir. Halbuki aşk, mahbubuna hasr-ı nazar edip her şeyi mahbubuna feda eder; yahut mahbubunu i’lâ ve sena etmek için başkalarını tenzil ve manen zemmeder ve hürmetlerini kırar. Mesela, biri demiş: “Güneş mahbubumun hüsnünü görüp utanıyor, görmemek için bulut perdesini başına çekiyor.” Hey âşık efendi! Ne hakkın var, sekiz ism-i a’zamın bir sahife-i nuranisi olan güneşi böyle utandırıyorsun?

Hem şefkat hâlistir, mukabele istemiyor; safi ve ivazsızdır. Hattâ en âdi mertebede olan hayvanatın yavrularına karşı fedakârane ivazsız şefkatleri buna delildir. Halbuki aşk ücret ister ve mukabele talep eder. Aşkın ağlamaları, bir nevi taleptir, bir ücret istemektir.

Demek, suver-i Kur’aniyenin en parlağı olan Sure-i Yusuf’un en parlak nuru olan Hazret-i Yakub’un (as) şefkati, ism-i Rahman ve Rahîm’i gösterir ve şefkat yolu, rahmet yolu olduğunu bildirir ve o elem-i şefkate deva olarak da فَاللّٰهُ خَيْرٌ حَافِظًا وَهُوَ اَرْحَمُ الرَّاحِمٖينَ dedirir.

اَلْبَاقٖى هُوَ الْبَاقٖى

Said Nursî

(8. Mektup)


Bir iki gün evvel bir hâfız, Sure-i Yusuf’tan bir aşr, tâ تَوَفَّنٖى مُسْلِمًا وَ اَلْحِقْنٖى بِالصَّالِحٖينَ e kadar okudu. Birden âni bir surette bir nükte kalbe geldi:

Kur’an’a ve imana ait her şey kıymetlidir, zahiren ne kadar küçük olursa olsun kıymetçe büyüktür. Evet, saadet-i ebediyeye yardım eden küçük değildir. Öyle ise “Şu küçük bir nüktedir, şu izaha ve ehemmiyete değmez.” denilmez. Elbette şu çeşit mesailde en birinci talebe ve muhatap olan ve nüket-i Kur’aniyeyi takdir eden İbrahim Hulusi, o nükteyi işitmek ister. Öyle ise dinle:

En güzel bir kıssanın güzel bir nüktesidir. Ahsenü’l-kasas olan Kıssa-i Yusuf aleyhisselâm hâtimesini haber veren تَوَفَّنٖى مُسْلِمًا وَ اَلْحِقْنٖى بِالصَّالِحٖينَ âyetinin, ulvi ve latîf ve müjdeli ve i’cazkârane bir nüktesi şudur ki:

Sair ferahlı ve saadetli kıssaların âhirindeki zeval ve firak haberlerinin acıları ve elemi, kıssadan alınan hayalî lezzeti acılaştırıyor, kırıyor. Bâhusus kemal-i ferah ve saadet içinde bulunduğunu ihbar ettiği hengâmda, mevtini ve firakını haber vermek daha elîmdir; dinleyenlere “Eyvah!” dedirtir.

Halbuki şu âyet, Kıssa-i Yusuf’un (as) en parlak kısmı ki Aziz-i Mısır olması, peder ve validesiyle görüşmesi, kardeşleriyle sevişip tanışması olan, dünyada en büyük saadetli ve ferahlı bir hengâmda, Hazret-i Yusuf’un mevtini şöyle bir surette haber veriyor ve diyor ki:

Şu ferahlı ve saadetli vaziyetten daha saadetli, daha parlak bir vaziyete mazhar olmak için Hazret-i Yusuf kendisi Cenab-ı Hak’tan vefatını istedi ve vefat etti; o saadete mazhar oldu. Demek, o dünyevî lezzetli saadetten daha cazibedar bir saadet ve ferahlı bir vaziyet kabrin arkasında vardır ki Hazret-i Yusuf aleyhisselâm gibi hakikatbîn bir zat, o gayet lezzetli dünyevî vaziyet içinde gayet acı olan mevti istedi, tâ öteki saadete mazhar olsun.

İşte Kur’an-ı Hakîm’in şu belâgatına bak ki Kıssa-i Yusuf’un hâtimesini ne suretle haber verdi. O haberde dinleyenlere elem ve teessüf değil belki bir müjde ve bir sürur ilâve ediyor.

Hem irşad ediyor ki: Kabrin arkası için çalışınız, hakiki saadet ve lezzet ondadır.

Hem Hazret-i Yusuf’un âlî sıddıkıyetini gösteriyor ve diyor: Dünyanın en parlak ve en sürurlu haleti dahi ona gaflet vermiyor, onu meftun etmiyor, yine âhireti istiyor.

اَلْبَاقٖى هُوَ الْبَاقٖى

Said Nursî

(23. Mektup)


Hem mesela, Sure-i Yusuf’ta فَاَرْسِلُونِ kelimesinden يُوسُفُ اَيُّهَا الصِّدّٖيقُ ortasında yedi sekiz cümle îcaz ile tayyedilmiş. Hiç fehmi ihlâl etmiyor, selasetine zarar vermiyor.

Bu çeşit mu’cizane îcazlar Kur’an’da pek çoktur. Hem pek güzeldir.

(26. Mektup)


Sure-i Yusuf’un mühim bir esası, rüya-yı Yusufiye olduğu gibi وَجَعَلْنَا نَوْمَكُمْ سُبَاتًا âyeti misillü çok âyetlerle, rüyada ve nevmde perdeli olarak ehemmiyetli hakikatler var olduğunu gösterir.

(28. Mektup)


Sureler itibarıyladır. Onun dahi çok nükteleri var. Bir intizam, bir kasd ve bir iradeyi gösterir bir tarzda tevafukatı vardır.

Sure-i Bakara’da, âyâtın adediyle lafz-ı Celal’in adedi birdir. Fark dörttür ki Allah lafzı yerinde dört Hû lafzı var. Mesela, Lâ İlahe İllâ Hû’daki Hû gibi. Onunla muvafakat tamam olur.

Âl-i İmran’da yine âyâtıyla lafz-ı Celal tevafuktadır, müsavidirler. Yalnız lafz-ı Celal, iki yüz dokuzdur, âyet iki yüzdür. Fark dokuzdur. Böyle meziyat-ı kelâmiyede ve belâgat nüktelerinde küçük farklar zarar vermez, takribî tevafukat kâfidir.

Sure-i Nisa, Maide, En’am üçünün mecmu-u âyetleri, mecmuundaki lafz-ı Celal’in adedine tevafuktadır. Âyetlerin adedi dört yüz altmış dört, lafz-ı Celal’in adedi dört yüz altmış bir; Bismillah’taki lafzullah ile beraber tam tevafuktadır.

Hem mesela, baştaki beş surenin lafz-ı Celal adedi; Sure-i A’raf, Enfal, Tevbe, Yunus, Hud’daki lafz-ı Celal adedinin iki mislidir. Demek bu âhirdeki beş, evvelki beşin nısfıdır. Sonra gelen Sure-i Yusuf, Ra’d, İbrahim, Hicr, Nahl surelerindeki lafz-ı Celal adedi, o nısfın nısfıdır. Sonra Sure-i İsra, Kehf, Meryem, Tâhâ, Enbiya, Hac (Hâşiye[6]) o nısfın nısfının nısfıdır. Sonra gelen beşer beşer, takriben o nisbetle gidiyor; yalnız bazı küsuratla fark var. Öyle farklar, böyle makam-ı hitabîde zarar vermez. Mesela, bir kısım yüz yirmi bir, bir kısmı yüz yirmi beş, bir kısmı yüz elli dört, bir kısmı yüz elli dokuzdur.

Sonra Sure-i Zuhruf’tan başlayan beş sure, o nısf-ı nısf-ı nısfın nısfına iniyor. Sure-i Necm’den başlayan beş, o nısf-ı nısf-ı nısf-ı nısfın nısfıdır fakat takribîdir. Küçük küsuratın farkları, böyle makamat-ı hitabiyede zarar vermez. Sonra gelen küçük beşler içinde, üç beşlerin yalnız üçer adet lafz-ı Celal’i var.

İşte bu vaziyet gösteriyor ki lafz-ı Celal’in adedine tesadüf karışmamış, bir hikmet ve intizam ile adetleri tayin edilmiş.

(29. Mektup)


Sure-i Kadr'ın yüz yirmi hurufu var. Gayr-ı melfuz hemze sayılmazsa yüz on dörttür. En evvel nâzil olan Sure-i Alak küsuratından kat'-ı nazar nısf-ı evvelin hurufatı ve tam surenin kelimat-ı nahviyesi yüz küsur olmakla; Sure-i Duha, Sure-i Elem Neşrah Leke ve Sure-i Zilzal ve Sure-i Tekâsür ve Sure-i El-Maun ve Sure-i El-Alak'ın nısf-ı evveli ve Sure-i Vettîn ve Sure-i El-Karia ve Sure-i Hümeze'nin her birinin yüz aded-i hurufuna tevafuku ve o on surenin küsuratından kat'-ı nazar birbiriyle manidar muvafakatı tesadüfî olamaz.

Aynen öyle de: Sure-i El-Kadr'in mütevafıkları olan o on surelerin her biri yüz adet hurufu ise, kelimat noktasında da Sure-i Fecr, Sure-i Abese, Sure-i El-Mürselât, Sure-i El-Buruc, Sure-i El-Mutaffifîn, Sure-i El-İnşikak, Sure-i En-Naziat, Sure-i Nebe', Sure-i Münafikûn ve Sure-i Cumua'nın her birinin yüz küsur örfî aded-i kelimatına yüzlükte manidar tevafukları tesadüfî olmadığı gibi...

Evvelki huruf cihetinde de on adet sure-i mütevafıkanın ve kelimat cihetinde son on adet suver-i mütevafıkanın küsurattan kat'-ı nazar tevafuklarıyla beraber o iki kabile olan onar adet sureler müttefikan âyet nokta-i nazarında Sure-i İsra, Sure-i Kehf, Sure-i Tâhâ, Sure-i Yusuf, Sure-i Hûd, Sure-i Yunus, Sure-i Nahl, Sure-i Enbiya, Sure-i Mü'minûn, Sure-i Tevbe, Sure-i Maide her birinin yüz küsur adet âyetlerine manidar tevafukları elbette bir hikmeti var. Ve her halde şuursuz, hikmetsiz tesadüfün işi değildir.[7]

Küsuratlarının farkları cüz'îdir.

Mesela: Tenvirü'l-Mikbas tefsirinin gösterdiği adede binaen Sure-i Yunus'un kesri dokuz, Kehf'ın on, İsra'nın on bir, Hûd'un on iki, Mü'minûn'un on dokuz, Maide yirmi, Alak'ın nısf-ı evveli yirmi bir, El-Kadr yirmi iki, Nahl yirmi sekiz, Tevbe otuz, Tîn elli, El-Karia elli iki ve hâkeza... İşte böyle kesirlerin küçücük farkları, münasebat-ı tevafukiyeyi elbette bozmaz.

Hem Sure-i Kadr yüz on dört (114) harfiyle, yüz on üç (113) surelerin adedine bir fark ile tevafuku manidardır. Güya benden başka yüz on iki (112) sure ile bir de küçük bir Kur'an olan Fatiha geleceğine bir îmadır.

Bu surelerin âyât cihetindeki tevafukatta bir letafeti şudur ki:

ألف isminin ebcedî makamı olan yüz on bir (111) ki üç eliftir yani ااا Hem Sure-i İsra, hem Sure-i Yusuf, hem bir kavle göre Sure-i Kehf aynen yüz on bir (111) olması ve o üç eliften ikisi bir çizgi üstüne konulsa, bu suret olur الل ki Lafzullah'tır.

Sure-i Kevser ve Kadr ve Alak bahsi münasebetiyle Sure-i İhlas'ın bu nevi tevafukatta bir küçük nüktesini beyan etmek münasiptir. Şöyle ki:

İhlas'ın ebcedî makam-ı hurufîsi bin üçtür (1003). Küsurdan kat'-ı nazar Sure-i Nur, Sure-i Hacc, Enfal, Nahl ve İsra ve Kehf ve Enbiya ve Mü'minûn ve Zümer ve Yusuf ve Hûd ve Yunus ve Neml ve Şuara ve Tâhâ surelerinin her birinin bin küsur kelimat adetlerine tevafukuyla beraber;

Huruf cihetinde Sure-i Sebe' ve El-Hàkka ve Mümtehine ve İnsan ve Tûr ve Secde ve ve'z-Zariyat ve Rahman ve Tahrim ve Talak ve Duhan surelerinin her birinin bin adet küsur hurufuna manidar tevafuku elbette bir sülüs-ü Kur'an addedilen Sure-i İhlas'ın hikmettar bir nüktesidir ve bir sırr-ı azîmi var ve şuursuz ve hikmetsiz tesadüfün işi değildir.

(Rumuzat-ı Semaniye)


Sure-i Kadr'in 120 harfi var. Gayr-ı melfuz hemze sayılmazsa, 114 suver-i Kur'aniyeye tevafukla işaret eden 114'tür. İşte bu adetle اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ kendiyle beraber 10 surenin hurufatının adetlerine ve 10 surenin kelimatının adetlerine ve 10 surenin âyetlerinin adetlerine tevafuku, her halde şuursuz, hikmetsiz tesadüfün işi olamaz. Belki manevî ve lafzî bir i'caz-ı Kur'anînin bir şuaı hurufata aksedip tanzim ile yaldızlanmış.

Evet اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ ile beraber Duha, Elem Neşrah Leke, Zilzal, Tekâsür, El-Maun, en evvel nâzil olan nısf-ı evvel-i Alak, Ve't-tîn, El-Karia ve Hümeze olan 10 surenin -tevafuku bozmayan küçük küsurattan kat'-ı nazar- 100 adedinde tevafukları olduğu gibi; yine Sure-i اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ El-Fecr, Abese, El-Mürselât, El-Buruc, El-Mutaffifîn, El-İnşikak, En-Naziat, En-Nebe', El-Münafıkûn, Cumua olan 10 surenin 100 küsur aded-i kelimatına yüzlükte manidar tevafuk etmekle beraber; yine اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ hurufatı Sure-i İsra, Kehf, Tâhâ, Yusuf, Hud, Yunus, Nahl, Enbiya, Mü'minûn, Tevbe, Maide olan 10 surenin her birinin 100 küsur adet âyetlerine manidar tevafukları ve bu surelerin de bu tevafuk-u acibe zımnında birbiriyle tevafukları içinde binler tevafuk bulunduğu halde hiç mümkün olur mu ki, tesadüf içine girebilsin? Hiç mümkün müdür ki, bu ittifakın uçlarında mühim nükteler, işaretler bulunmasın?

(Rumuzat-ı Semaniye)


Sure-i Kadr'in 120 harfi var. Gayr-ı melfuz hemze sayılmazsa, 114 suver-i Kur'aniyeye tevafukla işaret eden 114'tür. İşte bu adetle اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ kendiyle beraber 10 surenin hurufatının adetlerine ve 10 surenin kelimatının adetlerine ve 10 surenin âyetlerinin adetlerine tevafuku, her halde şuursuz, hikmetsiz tesadüfün işi olamaz. Belki manevî ve lafzî bir i'caz-ı Kur'anînin bir şuaı hurufata aksedip tanzim ile yaldızlanmış.

Evet اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ ile beraber Duha, Elem Neşrah Leke, Zilzal, Tekâsür, El-Maun, en evvel nâzil olan nısf-ı evvel-i Alak, Ve't-tîn, El-Karia ve Hümeze olan 10 surenin -tevafuku bozmayan küçük küsurattan kat'-ı nazar- 100 adedinde tevafukları olduğu gibi; yine Sure-i اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ El-Fecr, Abese, El-Mürselât, El-Buruc, El-Mutaffifîn, El-İnşikak, En-Naziat, En-Nebe', El-Münafıkûn, Cumua olan 10 surenin 100 küsur aded-i kelimatına yüzlükte manidar tevafuk etmekle beraber; yine اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ hurufatı Sure-i İsra, Kehf, Tâhâ, Yusuf, Hud, Yunus, Nahl, Enbiya, Mü'minûn, Tevbe, Maide olan 10 surenin her birinin 100 küsur adet âyetlerine manidar tevafukları ve bu surelerin de bu tevafuk-u acibe zımnında birbiriyle tevafukları içinde binler tevafuk bulunduğu halde hiç mümkün olur mu ki, tesadüf içine girebilsin? Hiç mümkün müdür ki, bu ittifakın uçlarında mühim nükteler, işaretler bulunmasın?

(Rumuzat-ı Semaniye)


Hem Yunus hem Yusuf hem Ra’d hem Hicr hem Şuara hem Kasas hem Lokman Surelerinin başlarında bulunan تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ ilan-ı kudsîsidir. Yirmi Birinci âyetin hâtimesinde bunun münasebet-i maneviyesi bir derece beyan edilmiş. Cifrîsi ise bu âyette üç ت bin iki yüz eder ve iki ك iki ل yüz eder, yekûnü bin üç yüz. Bir ى bir ب dört veya beş ا mecmuu bin üç yüz on altı veya on yedi (1316-1317) ederek Resaili’n-Nur müellifi bir inkılab-ı fikrî ile ulûm-u mütenevviayı Kur’an’ın hakaikine çıkmak için basamaklar yaptığı bir tarihe tam tamına tevafuku münasebet-i maneviyesinin kuvvetine istinaden deriz:

O tevafuk remzeder ki: Bu asırda Resaili’n-Nur denilen otuz üç adet Söz ve otuz üç adet Mektup ve otuz bir adet Lem’alar, bu zamanda, Kitab-ı Mübin’deki âyetlerin âyetleridir. Yani hakaikinin alâmetleridir ve hak ve hakikat olduğunun bürhanlarıdır. Ve o âyetlerdeki hakaik-i imaniyenin gayet kuvvetli hüccetleridir. Ve تِلْكَ kelime-i kudsiyesinin işaret-i hissiyesiyle gözlere dahi görünecek derecede zahir olduğunu ifade eden böyle işarete lâyık delilleridir diye remzen Resaili’n-Nur’u bir işarî manasının küllî dairesine hususi ve medar-ı nazar bir ferdi olarak dâhil ediyor.

Elhasıl: Nasıl ki bu âyette bulunan işarî mana yedi surede yedi işaret hükmünde olup delâlet belki sarahat derecesine çıkıyor. Aynen öyle de صِرَاطٍ مُسْتَقٖيمٍ deki remiz dahi yedi sekiz surelerde bulunmakla yedi sekiz remiz hükmünde olarak o remzi işaret belki delâlet belki sarahat derecesine çıkarıyor.

İhtar: Külfetsiz olmak üzere birden hatıra gelen işarat kaydedildi. Tekellüfe girmemek için işaretli otuz üç âyetin çok işaratı kaydedilmedi.

(1. Şua)


Evet اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ ile beraber Duha, Elem Neşrah Leke, Zilzal, Tekâsür, El-Maun, en evvel nâzil olan nısf-ı evvel-i Alak, Ve't-tîn, El-Karia ve Hümeze olan 10 surenin -tevafuku bozmayan küçük küsurattan kat'-ı nazar- 100 adedinde tevafukları olduğu gibi; yine Sure-i اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ El-Fecr, Abese, El-Mürselât, El-Buruc, El-Mutaffifîn, El-İnşikak, En-Naziat, En-Nebe', El-Münafıkûn, Cumua olan 10 surenin 100 küsur aded-i kelimatına yüzlükte manidar tevafuk etmekle beraber; yine اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ hurufatı Sure-i İsra, Kehf, Tâhâ, Yusuf, Hud, Yunus, Nahl, Enbiya, Mü'minûn, Tevbe, Maide olan 10 surenin her birinin 100 küsur adet âyetlerine manidar tevafukları ve bu surelerin de bu tevafuk-u acibe zımnında birbiriyle tevafukları içinde binler tevafuk bulunduğu halde hiç mümkün olur mu ki, tesadüf içine girebilsin? Hiç mümkün müdür ki, bu ittifakın uçlarında mühim nükteler, işaretler bulunmasın?

Üçüncü Misal: Sure-i İhlas'ın ebcedî makam-ı hurufîsi 1003'tür. Böyle büyük yekûndeki tevafuka zarar vermeyen küçük küsurattan kat'-ı nazar Sure-i Nur, Hacc, Enfal, Nahl, İsra, Kehf, Enbiya, Mü'minûn, Zümer, Yunus, Yusuf, Neml, Şuara, Tâhâ olan 14 surelerin her birinin 1000 küsur kelimat adetlerine tevafuku ile beraber; huruf cihetinde Sure-i Sebe', El-Hàkka, Mümtahine, Sure-i İnsan, Tûr, Secde, Ez-Zariyat, Rahman, Tahrim, Talak, Duhan surelerinin her birinin 1000 küsur aded-i huruflarına manidar tevafuk, elbette bir sülüs-ü Kur'an addedilen Sure-i İhlas'ın hikmettar bir nüktesidir. Ve bu tevafukun bir sırr-ı azîmi var ve şuursuz, hikmetsiz tesadüfün işi değildir. Belki şuaat-ı i'caziyenin in'ikasıdır.

(Rumuzat-ı Semaniye)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler/Sayfalar[değiştir]

İlgili Kategoriler[değiştir]

Kaynakça[değiştir]

  1. 1,0 1,1 1,2 https://islamansiklopedisi.org.tr/yusuf-suresi
  2. https://nurpedia.org/wiki/Risale:29._Mektubun_8._K%C4%B1sm%C4%B1_(Rumuzat-%C4%B1_Semaniye)#Birinci_Par%C3%A7as%C4%B1
  3. https://en.wikipedia.org/wiki/Yusuf_(surah)
  4. https://nurpedia.org/wiki/Risale:29._Mektubun_8._K%C4%B1sm%C4%B1_(Rumuzat-%C4%B1_Semaniye)#Birinci_Par%C3%A7as%C4%B1
  5. https://en.wikipedia.org/wiki/Yusuf_(surah)
  6. Bu beşer taksimat üzere bir sır inkişaf etmişti. Hiçbirimizin haberi olmadan şurada altı sure kaydolmuş. Şüphemiz kalmadı ki gaibden, ihtiyarımızın haricinde altıncısı girmiş; tâ bu nısfiyet sırr-ı mühimmi kaybolmasın.
  7. Elhasıl: Sure-i Kadr harfleri ve Sure-i Alak'ın kelimat-ı nahviyesi ve en evvel nâzil olan nısf-ı evvelin hurufatı yüz küsur hurufuyla, on surenin hurufatına manidar tevafuk ediyor. Ve diğer on surenin kelimatına manidar tevafuk ediyor, hem uzun diğer on surenin âyâtına gayet manidar tevafuk ediyor. Demek bu otuz sureden her birisi yirmi dokuz sureye tevafuk ediyor. Demek bu küçük tevafuk-u Kur'aniyede dokuz yüz tevafuk var. Küsurattan kat'-ı nazar edilmiş. Çünkü münasebat-ı tevafukiyeyi bozmaz. Bu tarzdaki tevafuka hiç mümkün müdür ki tesadüf içine karışsın? Hem hiç mümkün müdür ki mühim hikmetleri bulunmasın?