Yakub (as)

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
(Hazret-i Yakub sayfasından yönlendirildi)

Risalelerde Yakub Cemal olarak geçen kişi için Yakub Özkan sayfasına gidin

Hz. Yakub (as) Hz. İbrâhim’in oğlu olan Hz. İshak'ın oğlu ve Kur’an’da adı geçen peygamberdir. İkinci adı veya lakabı İsrail'dir ve İsrâiloğulları’nın atası ve isim babasıdır. Kur'an'da diğer peygamberler gibi ona da vahiy geldiği ve nebî olduğu, dedesi İbrâhim ve babası İshak gibi güçlü bir iradeye, keskin bir zekâya sahip olduğu, kendisinin ve zürriyetinin seçkin ve hayırlı insanlar olduğu, dürüst ve erdemli, muhsin, sâlih ve muhlis kul olduğu belirtilir. Ayrıca İbrâhim, İsmâil, İshak ve Ya‘kūb ile onların soyundan gelenlerin iddia edildiği gibi yahudi veya hıristiyan olmadıkları ifade edilir. Oğlu Yusuf 11 yıldız, ay ve güneşin kendisine secde ettiğine dair gördüğü rüyayı babasına anlatınca Yakub ona “Yavrum! Rüyanı kardeşlerine anlatma, sonra sana bir tuzak kurarlar. Rabb’in seni seçecek ve sana rüyaların yorumunu öğretecek. Daha önce ataların İbrâhim’e ve İshak’a nimetini tamamladığı gibi sana ve Ya‘kūb soyuna da nimetini tamamlayacak” der. Oğulları Yusuf'u kuyuya atıp babaları Yakub'a onu bir kurdun yediğini söyler. Uzun bir süre evladından ayrı ve hüzün içinde yaşar ve gözüne ak düşer. Oğlu Yûsuf’un gönderdiği gömleği yüzüne sürünce gözleri açılır. Mısır azizi olan Hz. Yûsuf bütün ailesini Mısır’a getirtir ve annesiyle babasını tahtına oturtur. Mısır'da oğlunun yanında 24 sene yaşadıktan sonra vefat eder. Şam'da defnedilmiş babası İshak'ın yanına gömülür.[1]

Risale-i Nur'da Hz. Yakub'un Hz. Yusuf'a karşı kuvvetli hissiyatının muhabbet ve aşk olmayıp şefkat olduğu; şefkatin aşk ve muhabbetten daha parlak, daha yüksek ve peygamberliğe layık olduğu; Züleyha’nın Hz. Yusuf'a karşı olan muhabbetinin aşk olduğu; ve Kur’an, Hz. Yakub'un hissiyatını, ne derece Züleyha’nın hissiyatından yüksek göstermişse şefkatin de aşktan o kadar yüksek olduğunu dersi verilir. Başka bir yerde Hz. Yakub’a Mısır’dan gelen gömleğinin kokusunu işitmesine rağmen yakınındaki kuyuya atılmış Yusuf’u neden göremediği sorulunca “Bizim halimiz şimşekler gibidir; bazen görünür, bazen saklanır. Bazı vakit olur ki en yüksek mevkide oturup her tarafı görüyoruz gibi oluruz. Bazı vakitte de ayağımızın üstünü göremiyoruz.” cevabını verdiği nakledilir ve kader konuşunca insanın ihtiyar-ı cüz’îsinin sustuğu dersi verilir. Yine musibetlere karşı sabır izah edilirken Hz. Yakub gibi musibeti Allah’a şikayet etmek gerektiği yoksa Allah’ı insanlara şikayet eder gibi “Eyvah! Of!” demenin manasız olduğu belirtilir. Kur'an'da geçen Hz. Yakub'un daha gelmeden Hz. Yusuf'un kokusunu alması bahsinin uzak mesafelerden kokunun vb. nakline işaret ve numune olduğu belirtilir.

Bilgiler[değiştir]

Diğer İsimleri: İsrail (ikinci adı veya lakabı), Jakob (Batı dünyasında)

Doğum Yeri ve Tarihi: -

Annesi: -

Babası: -

Kardeşleri: -

Soyu: Hz. İshak'ın oğlu ve Hz. İbrahim'in torunudur.

Vefat Yeri ve Tarihi: -

Kabrinin Yeri: -

Harita Konumu: -

Hanımları: -

Çocukları: -

Peygamberlikle Görevlendirildiği Yer ve Tarih: -

Peygamber Olarak Gönderildiği Kavim: İsrailoğulları

Kur'an'da İsminin Geçtiği Yerler[değiştir]

Hz. Yakub'un ismi Kur'an'da Yakub olarak 16 ayette ve İsrail olarak 2 ayette (Al-i İmran 93 ve Meryem 58) olmak üzere toplam 18 defa geçer. Benî İsrâil şeklinde 41 yerde geçer. Yusuf suresinde ise 25 yerde adı belirtilmeden kendisine atıfta bulunulur.

Yakub Peygamberin (AS) İsmi Geçen Ayetler

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

بِاسْمِهٖ

وَ اِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِهٖ

اَلرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ isimleri بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ e girdiklerinin ve her mübarek şeyin başında zikredilmelerinin çok hikmetleri var. Onların beyanını başka vakte ta’likan, şimdilik kendime ait bir hissimi söyleyeceğim:

Kardeşim ben اَلرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ isimlerini öyle bir nur-u a’zam görüyorum ki bütün kâinatı ihata eder ve her ruhun bütün hâcat-ı ebediyesini tatmin edecek ve hadsiz düşmanlarından emin edecek, nurlu ve kuvvetli görünüyorlar. Bu iki nur-u a’zam olan isimlere yetişmek için en mühim bulduğum vesile; fakr ile şükür, acz ile şefkattir. Yani ubudiyet ve iftikardır.

Şu mesele münasebetiyle hatıra gelen ve muhakkikîne, hattâ bir üstadım olan İmam-ı Rabbanî’ye muhalif olarak diyorum ki:

Hazret-i Yakub aleyhisselâmın Yusuf aleyhisselâma karşı şedit ve parlak hissiyatı, muhabbet ve aşk değildir belki şefkattir. Çünkü şefkat, aşk ve muhabbetten çok keskin ve parlak ve ulvi ve nezihtir ve makam-ı nübüvvete lâyıktır. Fakat muhabbet ve aşk, mecazî mahbublara ve mahluklara karşı derece-i şiddette olsa o makam-ı muallâ-yı nübüvvete lâyık düşmüyor. Demek, Kur’an-ı Hakîm’in parlak bir i’caz ile parlak bir surette gösterdiği ve ism-i Rahîm’in vusulüne vesile olan hissiyat-ı Yakubiye, yüksek bir derece-i şefkattir.

İsm-i Vedud’a vesile-i vusul olan aşk ise Züleyha’nın Yusuf aleyhisselâma karşı olan muhabbet meselesindedir. Demek Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan, Hazret-i Yakub aleyhisselâmın hissiyatını, ne derece Züleyha’nın hissiyatından yüksek göstermişse şefkat dahi o derece aşktan daha yüksek görünüyor.

Üstadım İmam-ı Rabbanî aşk-ı mecazîyi makam-ı nübüvvete pek münasip görmediği için demiş ki: “Mehasin-i Yusufiye, mehasin-i uhreviye nevinden olduğundan ona muhabbet ise mecazî muhabbetler nevinden değildir ki kusur olsun.”

Ben de derim: “Ey Üstad! O, tekellüflü bir tevildir; hakikat şu olmak gerektir ki: O, muhabbet değil belki yüz defa muhabbetten daha parlak daha geniş daha yüksek bir mertebe-i şefkattir.”

Evet, şefkat bütün envaıyla latîf ve nezihtir. Aşk ve muhabbet ise çok envaına tenezzül edilmiyor.

Hem şefkat pek geniştir. Bir zat, şefkat ettiği evladı münasebetiyle bütün yavrulara, hattâ zîruhlara şefkatini ihata eder ve Rahîm isminin ihatasına bir nevi âyinedarlık gösterir. Halbuki aşk, mahbubuna hasr-ı nazar edip her şeyi mahbubuna feda eder; yahut mahbubunu i’lâ ve sena etmek için başkalarını tenzil ve manen zemmeder ve hürmetlerini kırar. Mesela, biri demiş: “Güneş mahbubumun hüsnünü görüp utanıyor, görmemek için bulut perdesini başına çekiyor.” Hey âşık efendi! Ne hakkın var, sekiz ism-i a’zamın bir sahife-i nuranisi olan güneşi böyle utandırıyorsun?

Hem şefkat hâlistir, mukabele istemiyor; safi ve ivazsızdır. Hattâ en âdi mertebede olan hayvanatın yavrularına karşı fedakârane ivazsız şefkatleri buna delildir. Halbuki aşk ücret ister ve mukabele talep eder. Aşkın ağlamaları, bir nevi taleptir, bir ücret istemektir.

Demek, suver-i Kur’aniyenin en parlağı olan Sure-i Yusuf’un en parlak nuru olan Hazret-i Yakub’un (as) şefkati, ism-i Rahman ve Rahîm’i gösterir ve şefkat yolu, rahmet yolu olduğunu bildirir ve o elem-i şefkate deva olarak da فَاللّٰهُ خَيْرٌ حَافِظًا وَهُوَ اَرْحَمُ الرَّاحِمٖينَ dedirir.

اَلْبَاقٖى هُوَ الْبَاقٖى

(8. Mektup)


Eğer denilse: Hazret-i Ömer’in (ra) minber üstünde, bir aylık mesafede bulunan Sâriye namındaki bir kumandanına يَا سَارِيَةُ اَلْجَبَلَ اَلْجَبَلَ deyip Sâriye’ye işittirip sevkü’l-ceyş noktasından zaferine sebebiyet veren kerametkârane kumandası ne derece keskin nazarlı olduğunu gösterdiği halde, neden yanındaki kātili Firuz’u o keskin nazar-ı velayetiyle görmedi?

Elcevap: Hazret-i Yakub aleyhisselâmın verdiği cevap ile cevap veririz. (Hâşiye: زِ مِصْرَشْ بُوىِ پٖيرَاهَنْ شِنٖيدٖى

چِرَا دَرْ چَاهِ كَنْعَانَشْ نَدٖيدٖى

بَگُفْتْ اَحْوَالِ مَا بَرْقِ جِهَانَسْتْ

دَمٖى پَيْدَا وُ دٖيگَرْ دَمْ نِهَانَسْتْ

گَهٖى بَرْ طَارُمِ اَعْلٰى نِشٖينَمْ

گَهٖى بَرْ پُشْتِ پَاىِ خُودْ نَبٖينَمْ) Yani Hazret-i Yakub’dan sorulmuş ki: “Ne için Mısır’dan gelen gömleğinin kokusunu işittin de yakınında bulunan Ken’an Kuyusu’ndaki Yusuf’u görmedin?” Cevaben demiş ki: “Bizim halimiz şimşekler gibidir; bazen görünür, bazen saklanır. Bazı vakit olur ki en yüksek mevkide oturup her tarafı görüyoruz gibi oluruz. Bazı vakitte de ayağımızın üstünü göremiyoruz.”

Elhasıl: İnsan her ne kadar fâil-i muhtar ise de fakat وَمَا تَشَٓاؤُنَ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُ sırrınca, meşiet-i İlahiye asıldır ve kader hâkimdir. Meşiet-i İlahiye, meşiet-i insaniyeyi geri verir.اِذَا جَاءَ الْقَدَرُ عُمِىَ الْبَصَرُ hükmünü icra eder. Kader söylese iktidar-ı beşer konuşmaz, ihtiyar-ı cüz’î susar.

(15. Mektup)


اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الصَّابِرٖينَ de hikmet ve gaye nedir?

Elcevap: Cenab-ı Hak, Hakîm ismi muktezası olarak vücud-u eşyada, bir merdivenin basamakları gibi bir tertip vaz’etmiş. Sabırsız adam teenni ile hareket etmediği için basamakları ya atlar, düşer veya noksan bırakır; maksud damına çıkamaz. Onun için hırs mahrumiyete sebeptir. Sabır ise müşkülatın anahtarıdır ki

اَلْحَرٖيصُ خَائِبٌ خَاسِرٌ

وَالصَّبْرُ مِفْتَاحُ الْفَرَجِ

durub-u emsal hükmüne geçmiştir. Demek, Cenab-ı Hakk’ın inayet ve tevfiki, sabırlı adamlarla beraberdir. Çünkü sabır üçtür:

Biri: Masiyetten kendini çekip sabretmektir. Şu sabır takvadır اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الْمُتَّقٖينَ sırrına mazhar eder.

İkincisi: Musibetlere karşı sabırdır ki tevekkül ve teslimdir

اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلٖينَ

اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الصَّابِرٖينَ

şerefine mazhar ediyor.

Ve sabırsızlık ise Allah’tan şikayeti tazammun eder. Ve ef’alini tenkit ve rahmetini ittiham ve hikmetini beğenmemek çıkar. Evet, musibetin darbesine karşı şekva suretiyle elbette âciz ve zayıf insan ağlar fakat şekva ona olmalı, ondan olmamalı. Hazret-i Yakub aleyhisselâmın اِنَّمَا اَشْكُوا بَثّٖى وَ حُزْنٖى اِلَى اللّٰهِ demesi gibi olmalı. Yani musibeti Allah’a şekva etmeli, yoksa Allah’ı insanlara şekva eder gibi “Eyvah! Of!” deyip “Ben ne ettim ki bu başıma geldi?” diyerek, âciz insanların rikkatini tahrik etmek zarardır, manasızdır.

Üçüncü Sabır: İbadet üzerine sabırdır ki şu sabır onu makam-ı mahbubiyete kadar çıkarıyor. En büyük makam olan ubudiyet-i kâmile canibine sevk ediyor.

(23. Mektup)


7- لَوْلَٓا اَنْ رَاٰ بُرْهَانَ رَبِّهٖ âyet-i kerîmesinin –bir kavle göre– işaret ettiği gibi Hazret-i Yusuf’un (as) Ken’an’da bulunan babasının timsalini görür görmez Zeliha’dan geri çekilmesi ve kervanları Mısır’dan avdet ettiğinde Hazret-i Yakub’un اِنّٖى لَاَجِدُ رٖيحَ يُوسُفَ yani “Ben Yusuf’un kokusunu alıyorum.” demesi ve bir ifritin Hazret-i Süleyman’a “Gözünü açıp yummazdan evvel Belkıs’ın tahtını getiririm.” demesine işaret eden اَنَا اٰتٖيكَ بِهٖ قَبْلَ اَنْ يَرْتَدَّ اِلَيْكَ طَرْفُكَ âyet-i kerîmesi; pek uzak mesafelerden celb-i savt, suret vesaire gibi beşerin keşfettiği veya edeceği icadata numune ve me’hazdirler.

(İşaratül İ'caz)


Hikmet nedir, ol dertlere sabreyledi Eyyüb

Hem sırrı nedir, Yusuf için ağladı Yakub

...

Hasan Feyzi

(Emirdağ L. 1)


Din-i hakkın neşr ü tamimi için

Fazl-ı İsrail-i kudrettir sözün.

...

Ahmed Galib

(Barla L.)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

Bazen Kur’an, Cenab-ı Hakk’ın fiillerini tafsil ediyor. Sonra bir fezleke ile icmal eder. Tafsiliyle kanaat verir, icmal ile hıfzettirir, bağlar.

Mesela

وَكَذٰلِكَ يَجْتَبٖيكَ رَبُّكَ وَيُعَلِّمُكَ مِنْ تَاْوٖيلِ الْاَحَادٖيثِ وَيُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَعَلٰٓى اٰلِ يَعْقُوبَ كَمَٓا اَتَمَّهَا عَلٰٓى اَبَوَيْكَ مِنْ قَبْلُ اِبْرَاهٖيمَ وَاِسْحٰقَ اِنَّ رَبَّكَ عَلٖيمٌ حَكٖيمٌ

İşte Hazret-i Yusuf ve ecdadına edilen nimetleri şu âyetle işaret eder. Der ki: Sizi bütün insanlar içinde makam-ı nübüvvetle serfiraz, bütün silsile-i enbiyayı, silsilenize rabtedip silsilenizi nev-i beşer içinde bütün silsilenin serdarı; hanedanınızı ulûm-u İlahiye ve hikmet-i Rabbaniyeye bir hücre-i talim ve hidayet suretinde getirip o ilim ve hikmetle dünyanın saadetkârane saltanatını, âhiretin saadet-i ebediyesiyle sizde birleştirmek, seni ilim ve hikmetle Mısır’a hem aziz bir reis hem âlî bir nebi hem hakîm bir mürşid etmek olan nimet-i İlahiyeyi zikir ve ta’dad edip, ilim ve hikmet ile onu, âbâ ve ecdadını mümtaz ettiğini zikrediyor. Sonra “Senin Rabb’in Alîm ve Hakîm’dir.” der. “Onun rububiyeti ve hikmeti iktiza eder ki seni ve âbâ ve ecdadını Alîm-i Hakîm ismine mazhar etsin.” İşte o mufassal nimetleri, şu fezleke ile icmal eder.

(25. Söz)

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

Kaynakça[değiştir]