Risale:Fihrist (Mesnevi Badıllı)

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden

Önceki Risale: Kızıl İcazdan Bazı ParçalarMesnevi-i Nuriye (Badıllı)

TA'RİFLİ FİHRİST[değiştir]

MÜNDERECAT HAKKINDA

[1]

Bu cihandeğer mecmuanın cümle-i mukaddematından olan bir i'lemde: (Mesnevî-i Arabîdeki Risaleler, bazı ayat-ı Kur'aniyenin birer şuhudi tefsiridirler ve onlardaki ilmî mes'eleler, Kur'an-ı Hakîmin cennetlerinden, bahçelerinden koparılmış bazı çiçeklerdir. Sakın onların ibarelerindeki icmal, îcaz ve fehmindeki zahirî müşkilât seni ürkütmesin. Belki tekrar tekrar mütalâa eyle, tâ ki Kur'anın

لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَ الْاَرْضِ

gibi âyetlerinin sırr-ı tekrarları sana açılsın.

Ey kâri'! Bu mecmuadaki tevhidin bürhan ve mazharları, bazısı bazısından mutlaka müstağni olduğunu zannetme. Çünkü ben bütün o zikredilen delillerin her birisine makam-ı mahsusunda ona ihtiyaç gördüm. Zira cihadın muktezası olarak hareketler bazan öyle bir mevkiye dayanırdı ki, o anda bir kapı açıp kurtulmak lâzım geliyordu. Çünkü o anda başka kapılara gitmek için vaziyet değiştirmek mümkün değildi... Zira ben öyle bir yola sülûk ettim ki, akıl ve kalb berzahı arasında evvelce sülûk edilmemiş bir yoldur.

O sukut ve suuddan başım dönüyordu. İşte o esnada, her bir nura rastladıkça; sonra hatırlamak üzere üstüne bir alâmet dikiyordum. Çok defa üzerine bir alâmet kelimesini bıraktığım hakikatlar, o anda benim için tabiri mümkün olmayan şeylerdi. Belki ihtar ve tezkire birer alâmet olup delâlet etmek için değildiler. Demek anlaşılıyor ki, çoğu kere birer nur-u azim üstüne tek bir kelime alâmeti koymuşumdur.

Bilâhare müşahede ettim ki; o zulümatlı yolun tüneli içinde imdadıma gelen o nurlar, Kur'an güneşinin şuaatı imişler ve bana lâmbalar suretinde temessül etmişlerdi.) diye bu mecmua için ne kadar güzel bir mukaddimeyi ve bir hülasayı, adeta şifre gibi bir anahtarı kâri'lerine takdim ediyor.

Bu Mesnevî-i Nuriyedeki Risalelerin isimleri (Lem'alar, Reşhalar, Katre, Habab, Habbe, Zehre) şeklinde gidiyor. Eğer Katre Risalesinin ahirinde merhum Şeyh Safvet Efendinin yazdığı gibi; her bir Risaleye bir takriz yazılsaydı, o merhumun: (bu bir katre değil, bir bahirdir) dediği gibi, biz de derdik: O bir lem'a değil, bir şemsdir. O bir reşha değil, bir denizdir. O bir zehre değil, bir cinandır. O bir habab değil, bir ummandır.)

TA'RİFLİ FİHRİST

1 - TAKDİM VE İFADE-İ MERAM[değiştir]

Mütercim, bu takdimde Mesnevi-i Arabinin birinci baskısının, evvelce tercümesi yapılmışken, ikinci defa tercüme edilişinin sebeb ve cevazlığını beyan eder.

2 - MUKADDİME[değiştir]

(İkinci baskı münasebetiyle mütercimin bir takdimi)

Bu Mukaddime Hz. Müellif tarafından Türkçe olarak kaleme alınmıştır. Beş Nokta içinde Cenab-ı Üstad, kendi mesleğinin mahiyetini beyan ettiği gibi; afakâ ile enfüsî olan yollarının hülâsaten izahını yaptıktan şonra; ehl-i istiğrakın gezemedikleri ve gözlerini kapadıkları yerlerde kendisinin gözü açık olarak gezdiğini.. ve Mesnevi-i Arabinin mevzu-u aslisi olan evvelâ enfüs dairesinden başlayıp, onu bitirdikten sonra Risale-i Nurun zuhuruyla afakta da cevelân ettiğini beyan ediyor.

3 - TENBİH, İHTAR, İ'TİZAR[değiştir]

Bu Tenbih, aslında Katre Risalesine ait iken, Üstadımız onu Mesnevinin başına getirmesiyle; Katreye ait tavsifler, umum Mesneviye de baktığını göstermek içindir. Bu Tenbihde nefis ve şeytanın; serdedilen bürhanlar karşısında itaata geldiklerini, hatta teslim-i silah ettiklerini beyan buyuruyor.

4 - LEM'ALAR[değiştir]

Bu Lem'alar, Yirmiikinci Sözün esası olduğu gibi, Nurun İlk Kapısındaki Ondördüncü dersin de arapçasıdır.

Bu "Lem'alar" adlı parça, on üç lem'a ile tevhidin en ince hakikatlarını en mufassal bir surette beyan ve hakikatına mazhar edecek bir silsile-i delâil ve şehadatı ibraz ile; Cenab-ı Hakkın vücub-u vücudu ve vahdaniyet ve ehadiyeti gayet beliğ, gayet mukni' temsil ve misâllerle dile getiriyor ki; onun üstünde daha hiçbir beyan ve izah olamaz. Ona bakan her akl-ı selim ve kalb-i kerim sahibi, onu çok kıymettar ve hava, su, ekmek gibi herkesin muhtaç olduğu bir risale görecektir.

Nurun Mesnevisinin baş tarafında dercedilen Lem'alar, Reşhalar ve Lâsiyyemalar isimlerindeki bu üç Risale, Mesnevî'nin sair Risaleleri gibi müteferrik mes'elelerden bâhis değillerdir. Belki aynı mevzu üzerinde gidiyorlar.

5 - REŞHALAR[değiştir]

Bu Risale, Ondördüncü dersin Ondördüncü Lem'ası olup, on dört reşehatı tazammun etmektedir. Reşhalar Risalesi, îmanın en mühim üç erkânından biri olan Nübüvvetin hakikatını ve nübüvvet-i Ahmediyeyi (A.S.M.), on dört reşhalarla beyan edip Peygamberimiz Efendimizin (A.S.M.) tarihçe-i hayat-ı maneviyesi ele alınıyor. Eşi ve benzeri görülmemiş bir tarzda Peygamberin mahiyet-i kudsiyesi sayısız müsbit delâil ile izah ediliyor ki, dikkatle okuyan herkesi ikna ettiği gibi hayret ve takdirini de celbeder.

Nasıl ki şems, ziya vermemesi mümkün değildir. Öyle de; uluhiyet de risaletsiz mümkün olmadığını isbat ediyor ve nübüvvetin hakikatını güneş gibi gösteriyor. Kâinatı mücessem bir Kur'an-ı samedanî olarak temsil edip, Muhammed-i Arabi (A.S.M.), onun âyet-ül kübrası olduğunu, gözünde perde ve kalbinde pas olmayanlara irae ediyor.

Bu harika Risale, on dört reşhadır. On Üçüncü Reşhada, yirmi bir mu'cizat-ı Ahmediyeye (A.S.M.) işaret eden bir salavat-ı şerifeyi, o nebiyy-i zişan efendimize getiriyor. On üçüncü reşhadan sonra, uzun bir i'lemde nübüvvet-i Ahmediyeye başka bir tarzda, görülmemiş delilleri gösteriyor. Bu Risalenin Türkçesi, Risale-i Nur Külliyatından Ondokuzuncu Sözde ve Nurun ilk Kapısındaki ondördüncü derstedir.

Mesnevînin başındaki bu üç Risale, Eski Said'in eserlerinden olmayıp, Üstadımızın tabiriyle Yeni Said'in eserleridir. Üstadımızın eski eserlerinden Risale-i Nura girenler olduğu gibi, Risale-i Nuru te'life başladıktan sonra yazdığı Arapça eserleri de bu suretle Mesnevi-i Arabiye idhal olunmuştur.

6 - LASİYYEMALAR[değiştir]

Yirmisekizinci Sözün Arabi olan İkinci Makamı ve Onuncu Sözün esası olan bu risale, hakikaten harikadır. Üstadımız Barlada iken bir bahar gününde rahmet-i İâhiyenin âsarını bağ ve bahçelerde müşahedesinden ve ihtiyarsız olarak

فَانْظُرْ اِلَي آثَارِ رَحْمَةِ اللّٰهِ كَيْفَ يُحْيِي الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا اِنَّ ذٰلِكَ لَمُحْيِي اْلمَوْتٰي وَهُوَ عَلٰي كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

âyet-i kerimesini kırk defaya yakın okumasından sonra, tul'u etmiş gayet kıymettar ve bu zamanda çok lüzumlu ve inkâr-ı haşir mefkuresini köküyle kesip, İbn-i Sina gibi acib bir dahinin (haşir, bir mes'ele-i nakliyedir, akıl bu yolda gidemez) dediği haşri en basit fehme de kabul ettiren; ve haşrin binler nümunelerini arz yüzünde gösteren ve haşri iktiza eden pekçok esma-i ilâhiyeden tut, tâ mahiyet-i insaniyenin acib istidad ve garib cihazatının iktizasına kadar her şeyde haşri isbat eden bir risaledir.

Baştaki bir i'lemi ile, bir tabiatçıyı nazara alıp ona karşı serd-i kelâm ediyor, zerrenin hareketini ele alıyor.. Ve zerrenin, meselâ bir meyveye geçişini misâl veriyor, diyor ki: (Eğer bu zerre, kendi başına hür ve müstakil olsaydı, elbette bu kadar san'atları yapması imkânsız olurdu.) diye isbat edip, ancak o zerre Cenab-ı Hakkın bir memuru olduğunu isbattan sonra, kadere geçiyor ve kader hakikatını her şeyiyle isbat ediyor.

İkinci İ'leminde ise, birinci i'lemin bir izah ve şerhi yapılıyor. Sonra üçüncü i'leminde iman-ı billâh, iman-ı binnebiyy ve iman-ı bilhaşir, hatta sair erkân-ı imaniye ile kâinatın vücudu arasında kat'i bir telazümün var olduğunu çok misâl ve delillerle isbat ediyor. Bu risalenin başındaki üç i'lemler kısaca olarak tevhid ve risalet hakikatlarından bahsedip, haşir ve ahiret hususunda bir mukaddeme, temel ve esas vaz'edildikten sonra; yirmiiki defa 'lasiyyema, lasiyyema, lasiyyemalarla' esas mes'ele olan haşir ve ahiret imanının hakikatını yirmiiki adet bürhan-ı mantıkî-i aklî ile isbat ediyor.

Bu risale, te'lifinden yirmiiki sene sonra Üstadımızın eline geçmiştir.

7 - TEVHİD DERYASINDAN BİR KATRE[değiştir]

Bu Katre Risalesi, bir ifade-i meram, bir mukaddime ve mukaddimenin hatimesi ve dört bab ve bir hatimeden ibarettir.

İfade-i meramda, Hz. Üstad: ehl-i dalâletin iki fuzuli vekilleri olan nefis ve şeytanla;

سُبْحَانَ اللّٰهِ ٭ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ ٭ اَللّٰهُ اَكْبَرُ ٭ لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ ٭ لَا حَوْلَ وَ لَا قُوَّةَ اِلَّا بِاللّٰهِ

olan kelimat-ı mübarekelerin kal'aları altında otuzar harbin vaki' olduğunu ve bütün bu harblerden kendisinin muzaffer çıktığını beyan buyuruyor. Katre'de geçen hakikatların kayıd ve sıfatlarının, o harbler esnasında birer alâmet şeklinde yazıldığını söylüyor.

Mukaddemede ise Üstadımız kırk sene ömründe (bu Risaleyi te'lif eylediği seneye nisbetle) otuz senelik ilim seyrinde ve kırk senelik ömür seferinde dört kelime ile dört kelâm tahsil ettiğini; ve kelimelerden birincisi mâna-yı harfî; ikincisi mâna-yı ismî; üçüncüsü niyet; dördüncüsü nazar olduğunu... dört kelâm ise; biri: ben kendime malik değilim, ikincisi: اَلْمَوْةُ حَقٌّ üçüncüsü: رَبِّي وَاحِدٌ dördüncüsü: Enenin bir nokta-i sevda ve bir vahid-i kıyasî olduğunu söylüyor.

Bu risalenin dört babından birincisi

اَشْهَدُ اَنْ لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ

hakikatının ve kelime-i tevhidiyesinin delillerini, bürhanlarını serdediyor. Bu birinci babın baş kısımlarında, kâinat ve mevcudatın erkânından her bir rükün, ellibeş lisan ile vâcib-ül vücudun vücud ve vahdaniyetini tilâvet ettiklerini evvelâ icmalen, sonra tafsilen o ellibeş lisanları izah ediyor. Ve birinci bab, Şeyh Safvet Efendinin bir takriziyle nihayet buluyor.

8 - TAKRİZ[değiştir]

9 - BİRİNCİ BABIN HATİMESİ[değiştir]

Bu Hatime, müteferrik ve kısa, fakat çok lüzumlu dört tane hastalığın tedavisi için yol gösterir. O hastalıklar ise: Ye's, ucub, gurur ve su-i zandır.

10 - HATİMENİN SONU[değiştir]

Bu Hatimenin sonunda manevî taht-el arz bir seyahatta müşahede ettiği dört tane hakikatları izah ve beyan eder. Bu hakikatlar, hülasaten enaniyetin insana hikmet-i itası; ve her bir insanın umumî dünyadan bir hususi dünyası olduğunu; ve dünyanın lezzetlerinin dünyaya bakan vechesiyle çok ağır bir yük olduğunu; ve enenin başına sarılan icad ve fiil silsilelerinden anlaşılan odur ki; Onun saniî, onun bütün her şeyine alimdir diye beyan ediyor.

11- İKİNCİ BAB[değiştir]

Bu bab, kısaca سُبْحَانَ اللّٰهِ cümlesinin mâna ve mefhumunu, mukteza ve mahiyetini beyan ve isbat eder.

12 - ÜÇÜNCÜ BAB[değiştir]

Bu Bab, اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ beyanındadır. Allahın in'am etmiş olduğu sayısız nimetlerinin mukabilinde hamdetmenin mahall-i taallûkunu, mukteziyatını ve esbabını beyan eder.

13 - DÖRDÜNCÜ BAB[değiştir]

Bu Bab, iki kısımdır. Baştaki kısım çok mücmeldir. İkinci kısım ise tam izahlıdır. Birinci kısım, اَللّٰهُ اَكْبَرُ hakikatına dair olmakla beraber, namazların akabindeki kelimat-ı tesbihiyenin tekraratının hikmetini de beyan eder.

İkinci kısımda ise, yedi mertebe içinde اَللّٰهُ اَكْبَرُ 'in hakikatlarını, mânalarını gayet garib, çok mübteker bir surette izah ve beyan eder.

14 - HATİME[değiştir]

Katrenin hatimesi olan bu kısımda, evvelâ Kur'anın i'cazî bir nüktesini kısa fakat çok kuvvetli ve fezlekeli bir surette izah ettikten sonra, dokuz adet nükte ve noktalar ünvanı altında beyan ve isbat ettiği hakaikın hülasat-ül hülasası şöyledir:

Îmanın verdiği uhuvvetin te'sirini, ıtlak hakikatının mahiyet ve te'sirini, felsefi ilimlerle fazla uğraşma sebebinin, kalbi hastalıkların çokluğundan ileri geldiğini; ve niyet mes'elesi ve hakikatını ve esbaba fazla bağlanmanın maddî zararlarını; ve her şey Cenab-ı Hakka verilmezse o zaman zerreler adedince ilahların kabulüne muztar kalınacağını; ve نَعْبُدُ nunundaki cemaat sırrının acib hakikatını; ve masivaya edilen muhabbetin iki çeşit olduğunu; ve rızkın iki kısım ve çeşit olduğunu ve masum çocuklar ve hayvanların bazan musibetlere giriftar olmalarının hikmetini beyan ve izah ederler.

15 - ZEYLÜL KATRE[değiştir]

Bu Zeyl, yirmiiki adet remz ve i'lem başlıklı ünvanlar altında, her birisi bir risaleye mevzu olacak kıymetindeki hakikatlardan ibarettir. Bu ayrı ayrı ve muhtelif hakikatları kısa ve veciz, fakat mukni' ve müdellel bir tarzda izah eder. En başta salât ü selâmdan sonra birinci remzi, namazda vaktin evveline riayet etmenin ve vaktin evvelinde namaza durup hayâlen kâbeye karşı durmanın fazilet ve hakikatından bahsedip evham ve vesvese-i şeytaniyenin nasıl muzmahil olduğunu ve musallînin bütün letaif ve havassının nasıl feyizyâb ettiğini beyan edip; sonra yirmiikinci remzinde ise maksud-u hakikiye götüren yolların iki tane olduğunu bahs ve beyan eder. Bu geçen risaleler, ayni zamanda erkân-ı îmaniyeden de bahsettikleri için hem îman, hem ilim, hem marifetullah, hem zikir olduğundan, okunması dahi bir nevî ibadettir.

16 - KUR'AN-I HAKİMİN BAHR-I UMMANINDAN BİR HABAB[değiştir]

Bu Risale, kırkyedi tane i'lem ile, bir farisî münacat ve namaz ve şeair-i İslâmiyenin imtisâlinin zaruret ve lüzumunu beyan eden meclis-i meb'usana hitaben yazılan Türkçe bir hitabeyi ve bir zeyli muhtevîdir. Bu Risalenin kırkyedi tane i'lemleri, yine ayrı ayrı ve muhtelif mevzulardan ibarettirler. Her bir i'lem, bir Risaleye mevzu teşkil edecek kıymettedir. Ayrı ayrı her birisini tarif etmek, çok uzun olacağından hey'et-i mecmuası; tevhid, nübüvvet, duanın esrarı, kelime-i tevhidin tekrarı, salâvatın kıymet ve fazileti, içtihad mes'elesi ve manileri ve füccarın bazan ebrara galebe etmelerinin sebebi, vesaire vesaire kalbin, aklın, ruhun ve letaifin muhtaç oldukları bütün ilaçları, irşadları muhtevidir

17 - FARİSİ MÜNACAT[değiştir]

Bu münâcat, nazar-ı gafletle bakıldığı zaman, hayat ve yaşayışın, ölüm ve mahiyetinin, eşya ve mevcudatın altı cihetinin, zulmetli, karanlıklı vahşet ve elemlerle dolu olduğunu, fakat iman nuru bütün o zulmetleri, vahşetleri, elemleri birer teselliye, nura çevirdiğini beyan eder. Bu farisi münacatın şerh ve izahı, yedinci ricadadır. Üstadımız hiç farisi tahsil etmediği hâlde, o kadar mükemmel farisî bir lisan ile bu münacat te'lif edilmiştir ki; o zamanki Afgan sefiri, bu eseri takdir hisleri içersinde Afganistana göndermiştir.

18 - TÜRKÇE HİTABE: (Ve Devamı)[değiştir]

Bu pek mühim hitabe, Üstadımızın hutuvat-ı sitteyi neşretmesi münasebetiyle, taltif için Ankaraya çağrıldığında, Ankaradaki İslâm ordusunun Yunana galebesinden neş'e alan ehl-i imanın kuvvetli efkârı içinde gayet müthiş bir zındıka fikri girmek ve bozmak ve zehirlendirmek için dessasane çalıştığını gördüğü hengâmda te'lif ettiği iki eserden birisidir.

Habab Risalesinin hey'et-i mecmuasının hülasası yapılması icab ederse; bu Risalenin başında bulunan salat ü selâm çok ehemmiyetlidir. Evet bu Mesnevî-i Nuriye Kitabının fevkalâde ve hiçbir eserde rastlanmayan bir hususiyeti de; bir parmağın hareketiyle birkaç makineyi birden çalıştırmak gibi gayet belagatlı bir beyan tarzına sahib oluşudur. Sabıkan zikredildiği gibi; bu muazzam mecmuada, hem zikir, hem îman, hem tefekkür, hem ilmi bir arada bulmak daima mümkündür. Meselâ salat ü selâmı yalnız bir zikir olarak dercetmiyor. Aynı zamanda onda bir iman inkişafı, aynı zamanda bir ilim; ve yine aynı zamanda mü'min-i musallîyi evham ve şübehattan kurtaran hakikatlari serdererek lâakal üç mâna mertebesini beyan ediyor.

Bu harika Risalenin mühim bir i'leminde mü'minin medeniyeti ile, küffarın medeniyetini sîret ve suret, zahir ve batın farklarını gayet beliğ bir tarzda beyan ediyor. Ve neticede bu farkı körlere de göstermek için diyor ki: (Eğer istersen, hayâlinle Nurşin Karyesindeki seydânın meclisine git!. Bak orada fukara kıyafetinde melekler ve insan elbisesinde melâikelerin olduğunu, onun kudsi sohbetini dinledikten sonra görürsün. Sonra Parise de git ve onların büyüklerinin localarına gir. Göreceksin ki, akrebler insan libasını giymişler, ifritler de adam suretindedirler. İlh.) diyerek daha başka cihetlerinin farklarını lemeat ve sünuhata havale eder.

19 - ZEYLÜL HABAB[değiştir]

Bu Zeyl, bir ifade-i meram ve ondokuz adet i'lemlerden mürekkebdir. İfade-i meramda, Mesnevî-i Nuriyenin içinde yer alan Risalelerinin mahiyet ve hakikatları hakkında bir izah vardır. Zeylin muhtevî bulunduğu ondokuz adet i'lemler ise, yine çeşit çeşit edviye ve ilaçlardır. Hey'et-i mecmuası itibariyle tevhid, tevekkül, ehadiyet-i ilâhiyenin bâhir bir bürhanı ve bu gibi hakikatlar karşısında, şeytanın vesvesesine karşı verilecek ve yapılacak cevab ve muamelenin şekli; ve kurbiyet-i ilâhiye ile bu'diyet-i insaniyenin adem-i münasebetiyle beraber münasebet şeklinin izahı ve saireden ibarettir. Ne tarife, ne de fihriste gelemiyen o hakikatları okuyup mualeceye başlamak lâzımdır diye her okuyanda bir his uyanabilir.

20 - HABBE[değiştir]

Habbe Risalesi: bir ifade-i meram ve otuzüç adet i'lemlerle bir Zeyl ve bir zeylin zeylinden ibarettir. İfade-i meramda Mesnevîdeki Risalelerin mes'eleleri Kur'an-ı Hakim tarafından müellifine ita ve ifaza edilen ilaçlar olduğundan, ihtiyacını hissedenlere birer deva-i nafi' olduğunu izah eder.

Otuzüç adet i'lemlerin hey'et-i mecmuası itibariyle; yine tevhid, ubudiyet-i insaniye, enaniyet ve tabiatın birer tağut olduğu mes'elesi, kaza ve kadere îmanın hakikatı ve yine Kur'an-ı hakimin bir vech-i i'cazı; ve hülasa terbiye-i nefs, tenmiye-i isti'dat ve inkişafı ve vezaif-i insaniyet gibi gayet ulvî, kudsî hakaikı camidirler.

Ezcümle birinci i'lemi hakikat-ı Muhammediye (A.S.M.), âlemin hem sebeb-i hilkatı, hem çekirdek-i aslîsi, hem meyvesi, hem netice-i hilkat-ı âlem olduğunu gayet beliğane, vecizane bir üslûb ile beyan ediyor. Ve meâlen diyor ki: (Eğer âlemi, bir kitab-ı kebir olarak görürsen; onun kâtibinin, kaleminin mürekkebi nur-u Muhammedîdir (A.S.M.).. Ve eğer âlemi bir şecere suretinde görürsen, evvelâ çekirdeği, sonra meyvesi, yine nur-u Muhammedidir (A. S.M.).. Ve eğer âlemi bir zihayat libasını giymiş bir şekilde görürsen onun ruhu, nur-u muhammedîdir (A.S.M.).. Ve eğer âlemi, bir gül bahçesi olarak görürsen, onun Andelib-i zişanı yine nur-u Muhammedidir (A.S.M.).

Hem ezcümle bir i'lemindeki bir kısım hakikatlar şöyledir: (Meselâ sana dense ki: Şu anda imam-ı Rabbani Ahmed-i Faruk(K.S.), Hindistanda hayattadır. Elbette bütün mehaliki iktiham ve vatanları terkederek onun ziyaretine gideceksin. Halbuki bak, yalnız Ahmed ismi altında binlerle evliya ve Muhammed namı tahtında milyonlarla asfiya yıldızları ve hakeza, o incilde ismi Ahmed, Tevratta Ahyed ve Kur'anda Muhammed olan bir güneşin etrafında halka tutarak, her hepsi kabir kapısının arka tarafında Allahın rahmeti içinde sakindirler.)

21 - HABBENİN ZEYLİ[değiştir]

Bu Zeyl, yirmiyedi i'lemleri havidir. Hz. Müellif, zeylin hemen başında diyor ki: "Ey benim şu eserlerime nazar eden zevat! Zannediyorum ki, ben şu müşevveş âsarımla bir nevi mecburiyetle çok büyük ve mühim bir şeyin üstünden manen toprak kazıyorum. Fakat acaba keşfim doğru mudur, yoksa o şey sonra mı keşfedilecek? Veyahut onu keşfedecek adama yolu kolaylaştırmaya bir vesile mi oluyorum, bilemiyorum." Tâ o zaman büyük ve muazzam ve bu asrı kurtaracak Kur'ani bir yolun keşfine sevkedildiğini söylemiş; bilâhare Risale-i Nurun cadde-i Kur'aniyesi zuhura gelmesiyle, kendisini tasdik etmiştir.

Zeylin içinde yirmiyedi tane i'lemleri yine bir hülasalandırmak icab ederse; o i'lemler dünyanın mahiyeti, dünyayı şirin gösteren manevî sebebin ne olduğunu; Ve yine başka bir tarzda Kur'anın i'caz vecihlerinden bir vechini beyan; Ve nimetlerin mukabilinde nasıl şükredileceğini; ve ehadiyet ile vahidiyet mes'elesini izah; ve وَلَا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ nin mahall-i istimal ve vech-i tatbiki gibi çok kudsî vazaif-i insaniyet ve hakiki ilim olan ilm-i îman ve marifet-i Rabbaniye derslerini vermektedir. Zeylin ahirindeki

لَا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ اِلَّا بِاللّٰهِ

ile حَسْبُنَا اللّٰهُ meratibinin yirmi dokuzuncu lem'a-yı arabiyeye nisbeten kısa ve gayet güzel beyanları münderiçtir.

22 - ZEYL-ÜZ ZEYL[değiştir]

Zeylin zeyli olan bu parça, bir mukaddeme ile sekiz tane uzun i'lemlerden mürekkebdir. İ'lemlerden birisi, yirmiüçüncü Lem'a olan ve Asa-yı Musa mecmuasında hem arapça, hem türkçe olarak intişar eden ve Tabiat Risalesi adıyla meşhur-u âlem bir risalenin hülasa ve esasıdır. Bu zeyl, Ankarada te'lif edildiği gibi, orada da tab edilmiştir. İnsanların ağzından çıkan ve dinsizliği işmam eden dehşetli üç kelimenin butlanını isbat ederek, tabiat bataklığında boğulanları kurtarıyor. Ayrıca bu çok kıymettar zeyl, baştaki mukaddeme gibi olan medhalde, hamd ü salavattan sonra, kâinatın büyük sahifelerinden tut, tâ en küçük mahlûk olan atom zerratına kadar her şey, kemâl-i itaat ve serfürû ile kudret-i rabbaniyeye karşı mutî, musahhar ve emirber neferler olduğunu isbat ettikten sonra diyor ki: 'Demek oluyor ki, kâinat kitabının satırları, umumu birden akıllar üstünde şu gelecek beyti kıraat etmektedirler.'

تَاَمَّلْ سُطُورَ الْكَاءِنَاةِ فَاِنَّهَا مِنَ الْمَلَاِ الْاَعْلٰي اِلَيْكَ رَسَائِلُ

deyip mukaddemeyi bağlıyor.

Sâir i'lemler ise, hülasaten yine isbat-ı vücub-u vücud; ve dikkat ve tefekkür keyfiyeti hakkında bir tavzih; ve insanın garib cehaleti; ve insanın ruhunda hadsiz teellümat ve telezzüzata kabiliyet olduğunu; ve o kabiliyete göre insanın çok acib vazifeleri olduğunu beyan ve izahları havidirler.

23 - ZEHRE[değiştir]

Zehre Risalesi, yirmibeş tane i'lemler ünvanı altında yirmibeş mevzu'u muhtevidir. Bu mevzuların hey'et-i umumiyesi itibariyle esbab-ı zahiriyeye karşı takınılacak tavırdan ve esbabın te'sirsiz olduğundan; ve dünya ve mahiyetinden; ve ism-i hafizin tecelli-i azamından ve bu hafîziyetin bir muhasebeyi istilzam etmesinden; ve insan ömrünün mahiyet ve hakikatından bahsederler. Sonra, hududunu bilip tavrını tecavüz etmemenin hakikatını; ve in'am olunan nimetlerin ehemmiyetini; ve küçük hayvancıkların varlığının fayda ve hikmetlerini ele alır. Daha sonra uzun bir i'lem ile Avrupa medeniyetinin iç yüzünü ve çürük esasatını ve insanın ruhunda yaptığı menfî te'sirini anlatır. Ayrıca kâfirlerin çokluklarının hiç kıymeti olmadığını; ve müslümanları dünyaya teşvik etmenin zarardan başka bir şey olmadığını; sonra sa'y ve amelin lüzum ve faydasını; En sonunda da, hazret-i Müellifin hazin bir tazarru' ve niyazını dercettikten sonra hatime verir.

Zehrenin i'lemleri ekseriyetle onyedinci lem'a olan Notalar risalesine girdiği için, Üstadımız onyedinci lem'anın başındaki mukaddemede şöyle diyor: "Uzun bir hakikatın yalnız ucunu göstermek ve parlak bir nurun yalnız bir şuaını irae etmek tarzında yazıldığından; yalnız kendi kendime birer hatıra ve birer ihtar şeklinde olduğundan, başkalarının istifadesi mahdut kalmıştır. Hususen en mümtaz ve hâs kardeşlerimin kısm-ı azamı arabî okumamışlar. Bunların israr ve ilhahıyla o notaların, o lem'aların kısmen izahlı ve kısmen kısa bir mealini Türkçe olarak yazmağa mecbur oldum." deyip, Zehre hakkındaki hülasayı ve tarifeli fihristi o mukaddemede yine kendisi en güzel şekliyle beyan buyurmuştur.

Mesnevî-i arabînin fihristesinde o kıymettar harika risalelerdeki yüzer hakikatlardan yalnız bir ikisini nakıs fehmimizle ve kasır ifademizle göstermeye çalıştık. Yoksa gösterdiğimiz misâller, o harika-i ilm ü irfanın ne canlı noktaları olabilir? Ve ne de bariz cevherleri olabilirler? Belki o güneşin cüz'î birer şuaı ve o bahrin, küçük birer katresidirler.

24 - ZEHRENİN ZEYLİ[değiştir]

Bu harika çok kıymettar zeyl, on adet i'lemleri muhtevidir: Havi olduğu i'lemler, çok orijinâl, pek garib hakaikden bâhisdirler. Her bir i'lem; ayrı bir mevzuun, bahsin ve ilmin fihristesi ve ünvanı olarak çok câmi' ve küllîdir. Bilhassa erbab-ı kulub için gayet şirin, leziz birer gıda-yı manevîdirler. İçindeki mevzuların bir kısmı, Nur Külliyatında izah ve şerhiyle yazılmış olmakla beraber, aslındaki tarz-ı ifadenin ayrı bir âhengi, bir haşmeti vardır.

Misâl olarak küçük bir i'leminden bir kısmını buraya alarak kariîni aslına havale ederiz: (Ey mecnun ve mahzun Said! Senin meselin, şöyle ebleh bir çocuğa benzer ki; o çocuk bir deniz sahilinde oturmuş; güneşe karşı cilvelenen kabarcıklarin zevâlinden daim ağlamaktadır. Her bir kabarcık zevâle erdikçe, onun üzerine ağlamasını tazeliyor. Zanneder ki; kabarcığın içinde tebessüm eden güneşçiğin intifası, o kabarcığın zevâl ve tahavvülüne bağlıdır... İşte aynen bu temsil gibi, sen dahi dünya denizinin sahilinde oturmuş, zicemâl ve zîhüsün olan ehl-i kemâlin ufûllerine; hem ni'met semeratının vakt-i muayyenesi gelince de, zevâle ermelerine müteellimane ağlıyorsun, gafletle zu'mediyorsun ki; o cemâller, o zîcemâllerin kendi mülkü ve o semereler de ağacının malı iken, tesadüf fırtınaları, mülk ve mallarını onlardan gasbederek ademlerin zulümatına atmaktadır.)

25 - ZERRE[değiştir]

Zerre Risalesi, üç parçadan ibaret olup, mecmuu bir medhal ve kırküç adet i'lemler ve bir hatimeyi ihtiva eder. Bütün bu i'lemler ayrı ayrı ilimlerin mevzuuna birer işarettirler. Bunlar hey'et-i mecmua itibariyle terbiye-i nefs, tasaffi-i kalb, tenevvür-ü ruh ve letâif, ikna-i akil ve nazar gibi gaye-i insaniyet ve fariza-i zimmet olan ubudiyet-i insaniyenin yolunu tenvir eden birer rehber ve rehnümadırlar. Hem îman ve ahlakıyatı ve vesveselerin izalesini ve insandaki teşahhusat-ı vechiyenin hikmetini beyan eden i'lemler, bu Risalenin münderecatındandırlar.

Bir i'leminde:

وَمِنْ آيَاتِهِ خَلْقُ السَّمٰوَاةِ وَالْاَرْضِ وَاخْتِلَافُ اَلْسِنَتِكُمْ وَ اَلْوَانِكُمْ

âyetinde, zikredilen semavat ve arzın hilkatı ve beşerin lisan ve renklerinin ihtilâfı, Cenab-ı Halik-ı zülcelalin ayetlerinden olduğunun hakikatını gayet güzel bir tarzda beyan ediyor. Şöyle: (Ey insan! Senin yüzün, geçmiş ve gelecek bütün efrad-ı insaniye adedince alâmet-i farıkaları tazammun etmektedir. Hatta belki gayr-i mütenahî efrad dahi bulunsa idi, yine seni bütün onların her birisinden ayıracak -ecza-i vechin erkânında tevafuk ile beraber- alâmetlere rastlanacaktı... Evet insan ve hayvan efradının esasat-ı azadaki tevafukları, bilbedahe delâlet eder ki; onların sanii vahiddir, ehaddir. Fakat taayyünat ve teşahhusat-ı muntazamadaki tehalüfleri ise, bizzarure sani'lerinin bir muhtar-ı hakim olduğuna delâlet ediyor ilh.) der ve isbat eder.

Bu i'lemden sonra gelen i'lemde ise, şeytanın çok ince ve tehlikeli bir vesvesesini sezip onu kökünden kesecek bir cevab-ı müskit veriyor. Bu i'lemin suâl ve cevabı şöyledir: (Mesela eğer inek her şeyi bilen bir kadir-i ezelinin mülk ve nakşı olmuş olsaydı, bu derece miskin bir şey olmazdı ilh.)

Cevabında şöyle diyor: (Ey cinnî şeytanlara üstad olmuş şeytan-ı insî! Evvelâ eğer senin dediğin gibi o inek; her şeyin liyakatına göre ve maslahatı miktarınca ona cihazat i'ta eden bir kadir-i ezelînin san'atı olmazsa; o zaman meselâ senin eşeğînin kulağı, senden ve senin üstadlarından daha çok akıllı ve daha mahir olması lâzımdı.. ilh.) deyip bakaranın, yani ineğin ve her şeyin dahili, mutlak sıfatların mazharı olduğu gibi; harici ise, bir mukayyide yani bir takyid ve tahdit edicinin sıfatlarına mazhardır diyor.

Ahlâka dair bir i'leminde de der ki: (Şu fasık medeniyet, öyle müthiş bir riya meydana getirmiştir ki, medeniyetçilerin o riyadan kurtulmaları çok müşkülleşmiştir. Çünkü riya'ya şan ü şeref ismini takmıştır. Evet, medeniyetin bu riyası, adamı şahıslara dalkavukluk yapıp mürailik ettirdiği gibi; milletler ve unsurlara da riyâkâr ve tasniatçı kılmıştır. Gazeteleri de, o riya ve mürailiğe dellâllar haline getirmiş. Tarihi ise, ona bir teşrifatçı ve alkışçı yapmıştır. Hem gaddar ve zalim hamiyet-i cahiliyenin desisesi ile mütemerrid unsuriyet-perverliğin hayatı içinde şahsın mevtini ona unutturmuştur.) Ne kadar okunsa, okunmaya lâyık olan bu Risale, bir istiğfar ve Hazret-i mevlânanın bir beytiyle nihayet buluyor.

26 - ŞEMME[değiştir]

Şemme Risalesi bir ifade-i meram ve doksanbeş adet i'lemlerden ibarettir. Bu risale esas itibariyle üç kısma münkasım ise de fakat sonuna doğru geldikçe her bir i'lemi adeta müstakil birer küçük Risale şeklinde birer ayeti geniş ve mufassal tefsir etmektedirler. Bu Risalenin umum i'lemleri evvelki Risalelere nisbetle uzuncadırlar. Amma ahirki i'lemleri, Risale-i Nur tarzında tamamen geniş ve tafsillidirler. Bunların tariflerini kısaca fihrist tarzında yazmak hiç mümkün değildir. Tek tek her bir i'lem için bir târif yazmak ise, çok uzayacak idi. Onun için bu cami' ve küllî Risaleyi bu kadarcık bir tarife ile iktifa edip, yalnız kısa i'lemlerinden bir-iki tanesinin bazı yerlerini buraya nümune olarak dercediyoruz. İşte: (İ'lem ey kardeş bil ki; Göz, şu musanna' ve murassa' masnuatı müşahede edip de, basiret ise masnuatın saniini görmezse, elbette hâli değil; ya onun basiretsizliğindendir.. Veya körlüğündendir.. veyahut bütün bütün bir sukutun hizlanıdır. Yoksa o hâl, sofestailer gibi, belki daha eşna' ve daha gözsüz olarak basarın şuhudunu inkâr etmekliğin acib bir şekli olur.)

Diğer bir i'leminde, Kur'an-ı Hakimin ilk ve ekser muhatabları olan cumhur-u avamın fehimlerini okşaması ve idrâklerini müraat etmesi onun şe'n-i belağatındandır ilh. diyor.

Onuncu Risale ismiyle müsemma Şemmenin üçüncü parçası, şemmenin geçen tariflerine ait kısacık ifadelerin içinde oda tasavvur edilebilir.

27 - ONDÖRDÜNCÜ REŞHA[değiştir]

Şu Risalecik, esasında kitabın baş taraflarında bulunan Reşhalar kısmına aittir. Fakat Hazret-i Müellif, onu alıp şu makama dercetmiştir. Bu 'Ondördüncü Reşha', yirmi sahife kadar uzundur. İşaret nev'inden Kur'an'ın kırk vech-i i'cazını gösteriyor ki; adeta Yirmibeşinci Sözün bir hülasasıdır. Altı adet katreler zımnında her bir katrede müteaddid nükte ve noktalardan ibarettir.

28 - BEŞİNCİ DERS[değiştir]

On Birinci Sözün bir çekirdeği, bir hülasasıdır. Yalnız baştaki âyet

وَمَاخَلَقْتُ الْجِنَّ

âyetidir. On Birinci Sözün başındaki âyet ise,

وَالشَّمْسِ وَضُحَيهَا

'dir. Fakat mevzu' itibariyle aynıdırlar. Yalnız bir icmâl ve tafsil farkı vardır. Cümlelerinde de bazı farkları vardır.

29 - ŞU'LE[değiştir]

Şu'le Risalesi, otuzdört adet i'lemlerden mürekkebdir. Başında uzun bir temcid ve tesbih ile başlıyor. Bu otuzdört adet i'lemler, bütün Mesnevîde olduğu gibi, birbirinden ayrı mevzuların fihristi gibidirler. Bir kısım i'lemleri Şemme Risalesinin i'lemleri gibi epey uzundurlar. Ve bir kısım mevzuları da, Risale-i Nurdaki, bilhassa Küçük Sözlerdeki mevzuları tarzındadır. Hey'et-i umumiyesi itibariyle: Tevhid-i bârî, haşir ve hülâsa hakaik-ı diniye ve Kur'aniyeden ibarettirler. Otuzdört adet i'lemin her birisinin hülasasını yazıp tarif etmek için, bütün o i'lemleri burada yazmak ve dizmek icap eder. Zevk-i iman, hubb-ü Kur'an, halâvet-i muhabbet-i Rahman isteyenler o Risaleyi okumalıdırlar.

30 - ŞU'LENİN ZEYLİ[değiştir]

Bu küçük zeyl, orta uzunlukta altı tane i'lemden ibarettir. Hülâsa-i tarifleri şöyledir:

Muhit bir nur-u mahzdan hiçbir şeyin saklanamıyacağı ve kâinatta hükümferma olan hikmet-i mutlaka her şeyin kabiliyet ve liyakatına göre bir feyz-i vücud bahşettiğini beyandan sonra, nefse hitaben (Eğer senin nefsin, her şeyden daha çok sana muhib ise; senin Rabbin, sana daha çok muhib olması lâzımdır.) diyor.. ve kâinatın hadiseleri içinde tesadüfün imkânı olmadığını ve bütün eşya, bir tek zat-ı vahide isnad edilmediği zaman, esma-i ilâhiyenin tecelliyatı adedince ilâhların vücudunu kabul etmek lâzım geldiğini; ve masnuatın şu göz önündeki süsleniş ve bezenişlerinin her halde sonsuz nazara görünmek için olduğunu; ve insanın bazı cihetlerden fenaya gider gibi görünüyorsa da, Cenab-ı Hayy-i Bakinin nazar-ı şuhud ve işhadında malum olmasıyla; o fena fena olmayıp, beka olduğunu beyan ve izah ederler.

31 - KUR'ANIN ENVARINDAN BİR NUR[değiştir]

Bu kitab veya parça, otuzbir tane i'lemi muhtevîdir. Bu i'lem ve mevzular, ekserisi Nur külliyatında tafsilen bulunmaktadırlar. Her bir i'lemi ayrı bir mes'ele-i imaniye ve Kur'aniyeyi beyan eden çok mühim ve gayet kıymetli birer risalenin mevzuudurlar.

Üstadımız Isparta ve Barlaya ilk gelişlerinde, arabiyyül-ibare kaleme almış ve sonra Mesnevînin bazı i'lemleriyle birleştirerek, mezkûr ünvan altında Şamlı Hafız Tevfike yazdırmış ve kendisi de ayrıca tashih etmişlerdir. Elimize geçti, Mesnevîden olmak hasebiyle bu makama ilhak edildi.

Bu Risaledeki i'lemleri ayrı ayrı tarif etmek çok müşküldür. İ'lemleri oldukça uzun ve hatta bazıları, birkaç mevzu'u beraber muhtevî bulunduğundan, tarif ile anlatmak çok kısa olacaktır. Öyle ise, yalnız bir i'leminden bir miktar buraya almakla iktifa edeceğiz: (Cenab-ı Hakkın kemâl-i rahmetinin şe'nindendir ki; zihayat mahlûkları erzel-i ömür içinde bırakmasın ve onları müz'iç şeraitle memzuç olan ömrün şedaidi içinde ibka etmesin. Meselâ gül ve çiçeklerin aşık ve elçileri ve semeratla telezzüz eden onların emîr ve beyleri olan nazenin hayvancıkların vazifeden terhisleri gibi... Yoksa o zihayatlar, aşk ve şevk ve lezzetle ifa ettikleri vazife, şedaid-i hayata uğradığı zaman, onlar için külfet, zahmet ve musibete inkılâb ederdi. İşte bunun içindir ki; onların Sani' ve seyyidleri, onları şerait-i hayata muvafık olan ve tekalif-i hayatiyenin suhuleti anında aşk ve şevkleri yerinde iken, onları istihdam ve istimâl eder. Sonra ihtiyarlık, kış veya bazı şuunatın tahavvülü gibi saltanatlarını istilâya uğratan ve şevklerini bozan hadiselerin elemnâk çizgileri, o zevilhayatın simalarında kendini gösterir göstermez rahman-ı rahimin rahmeti onlara izin ve terhis ile medet eder.)

32 - NOKTA[değiştir]

Nokta Risalesi, tarife ihtiyacı olmayan meşhur-u âlem bir Risaledir. Umumiyeti itibariyle vücub-u vücud, vahdaniyet-i ilâhiye, ezeliyet-i sübhaniye, isbat-ı haşir ve vücud-u melâike ve cin gibi imanın erkân-ı azimesinin isbatı etrafında döner. Akıl ve kalbi, nefis ve hissiyatı, kalb ve ruhu ikna' ve işba' eden bir harika risaledir.

Nokta Risalesinin aslı, üç kısımdan ibarettir. Mesnevîdeki kısım, yalnız birinci kısmıdır. İkinci kısmı, bu birinci kısımla beraber âsar-ı Bed'iyye mecmuasının baş tarafındadır. Üçüncü kısmı ise, Nurun İlk Kapısındaki on üç adet derslerdir.

33 - ARABİ KIZIL ÎCAZDAN BAZI PARÇALAR[değiştir]

Bunun tercümesi, Merhum Molla Abdülmecid Efendi tarafından olmuştur. Abdülmecid Efendi, Kızıl icazdan îmanî, akidevi ve müfid i'lemlerinden on iki tanesini tercüme etmiş, herkesin merak ettiği garib mevzuları muhtevidirler. Bu i'lemler aşağı yukarı Mesnevîdeki bazı i'lemler tarzındadır. Bu parçanın en sonunda Abdülmecid Efendi, Hz. Üstadın vefatından sonra ona hitaben yazmış olduğu bir mersiye-i hazine ile nihayetleniyor.

İ'TİZAR[değiştir]

Fihristi hitama eren Mesnevi-i Nuriye; hayatın hayatı, gaye ve neticesi ve en kıymettar hakikat-ı aliyesi olan îmanı taklidden tahkike tahkikden ilm-el yakine, ilm-el yakin mertebesinden ayn-el yakin derecesine Ve daha sonra da hakk-al yakine ulaştıran muazzam ve muhteşem ve çok Risaleleri tazammun eden muhit ve harika bir eserdir. Bu eserin hakikî kıymetini tebarüz ettirecek hakikî fihristi yine onun aziz ve muhterem müellifi üstadımız yapardı ancak... Bizim çok kısa anlayışımız ve zaif idrâkimiz ve kasır fehmimiz; ulema-i mütebahhirinin katresine bahir dedikleri bu emsâlsiz eserin fihristini pek noksan olarak takdim etmemizin âmilleri olmuştur.

Muhterem kari! Bu fihriste bakıp da, tılsım-ı kainatın keşşafı, hakaik-ı eşyanın miftahı, hikmet-i hilkatın Fâtihi olan bu manevi hazine hükmündeki mecmuayı da o mizan ile tartma. Çünkü bizdeki acz ve noksanlık, o mecmuanın kıymetiyle mebsutan değil, ma'kusen mütenasibdir. Güneşin bir zerre cam parçasındaki timsaline bakıp da, güneş de bu kadardır deme!. Çünkü o zerre, kabiliyeti kadar güneşten feyz alır.

Sen ise, aynanın büyüklüğü nisbetinde o manevî şemsden feyz alacaksın. Hem bu mecmuada bulunan yüzlerce i'lemlerden yalnız pek az bir kısmının pek cüz'ğ bir manasını, yalnız işaret için zikredilmiş. Yoksa her bir risale, hatta her bir i'lem için bu Mesnevî fihristinin mecmuu kadar bir fihriste yapmak lazım gelirdi. Buna da ne imkân, ne zaman, ne de zemin müsaade ederdi.

Mustafa Gül ve Tahiri Mutlu

(Rahmetullahi aleyhima)

MESNEVİ-İ NURİYE'DE RİSALELER HALİNDEKİ PARÇALARIN SAHİFE NUMARALARINI GÖSTERİR FİHRİST[değiştir]

1- Mütercimin takdim ve ifade-i meramı ve ikinci baskı önsözü 5-12

2- Mesnevi-i Nuriye isminin uygunluğunu gösteren bir tenbih ve tesbit 13

3- Müellifin Mesnevi-i Nuriye hakkında Türkçe olarak kaleme aldığı mukaddemesi 14

4- Umum Mesnevi'ye ait bir tenbih, ihtar ve itizar 17-18

5- Mesnevi-i Nuriyenin birinci parçası olan LEM'ALAR 19-35

6- Mesnevi-i Nuriyenin ikinci parçası olan REŞHALAR 37-54

7- Mesnevi-i Nuriyenin üçüncü parçası olan LASİYYEMALAR 55-81

8- Tevhid deryasından bir KATRE: Birinci Bab, Lâilâhe illâllah hakkındadır 83-115

9- Katre hakkında bir takriz 116

10- Katre Risalesinin Birinci Babının Hatimesi 117-124

11- Katrenin İkinci Babı: Sübhanallahi hakkında 125-126

12- Katrenin Üçüncü Babı: Elhamdülillah hakkında 127-130

13- Katrenin Dördüncü Babı: Allahü Ekber hakkında 131-137

14- Allahü Ekber mertebelerinin mufassal olan Dördüncü Babı 138-156

15- Katre'nin Hatimesi (Pek mühim mes'elelerdir) 157-168

16- Katrenin Zeyli (Remizler kısmı) 169-182

17- HABAB Risalesi metni 183-211

18- Farisi Münacat ve tercümeleri 212-223

19- Meclis-i Milli-i Meb'usân'a karşı irad edilen Hitabe 224-227

20- HABAB'ın devamından olan bazı İ'lemler 228-234

21- ZEYLÜL HABAB, başlığı ve mühim bir nükte 235

22- Umum Mesneviye bakan pek mühim bir Mukaddeme 236-237

23- ZEYL-ÜL HABAB 238-253

24- HABBE Risalesi başlığı ve mukaddemesi 255-257

25- HABBE Risalesi, metni 258-289

26- Arabi Bir Tazarru' ve Niyaz 290-292

27- ZEYL-ÜL HABBE 293-313

28- ZEYL-ÜZ ZEYL 315-328

29- ZEHRE Risalesi, başlığı 329-330

30- ZEHRE Risalesi, metni 331-370

31- ZEHRE'NİN ZEYLİ (Başlık) 371

32- ZEHRE'NİN ZEYLİ 372-389

33- ZERRE Risalesinin başlığı ve mukaddemesi 391-392

34- ZERRE Risalesi metni 393-405

35- ZERRE'nin İkinci Parçası 406-413

36- ZERRE'nin Üçüncü Parçası 414-419

37- ZERRE'nin HATİMESİ 420-421

38- ŞEMME Risalesi başlığı ve İfade-i Meramı 423-425

39- ŞEMME, Risalesi metni 426-437

40- ŞEMME'nin İkinci Parçası 438-449

41- ŞEMME'nin Üçüncü Parçası 450-524

42- Kur'anın İ'cazına Dair ONDÖRDÜNCÜ REŞHA 525-535

43- ONDÖRDÜNCÜ REŞHA'nın Arabi Olan Beşinci Nüktesi 536-542

44- ONDÖRDÜNCÜ REŞHA'nın Altıncı Nüktesi 543-548

45- On Birinci Söz'ün Bir Çekirdeği Olan Parça 549-558

46- ŞULE Risalesi (Başlık ve Takdim) 559

47- ŞULE'nin Arabi Medhali 560-561

48- ŞULE Risalesi metni 562-606

49- ŞULE'nin ZEYLİ 607-612

50- Kur'an Yıldızlarının Envarından Bir NUR (Başlık ve Takdim-i Mütercim) 613

51- Kur'an Yıldızlarının Envarından Bir NUR, metni 614-644

52- Azim Bir Mebhas (Kul lev kane'l bahru...) 645-646

53- BİSMİLLAH Hakkında 647-648

54- Müteferrik İ'LEMLER 648-679

55- NOKTA Risalesi (Başlık ve İfade-i Naşir) 681

56- NOKTA'nın Mukaddemesi 682

57- NOKTA Risalesinin metni 683-695

58- KIZIL İCAZ (Başlık ve İ'tizar-ı naşir) 697-699

59- Türkçe Tercümeli KIZIL ÎCAZ'dan Bazı Parçalar 700-709

60- TARİFLİ FİHRİST (Takdim-i Nâşir) 713-715

61- TARİFLİ FİHRİST'in metni 717-734

62- Fihrist Hakkında Bir İ'tizar 735

63- RİSALE ve PARÇALAR FİHRİSTİ 737

64- MEVZU FİHRİSTİ 740

Mütercimin Hz. Üstad'a bir şiiri 803

MEVZU' FİHRİSTİ[değiştir]

Bu fihrist, 'kitabın içindeki bütün mevzuların fihristidir' denilemez. Muayyenlerle birlikte işari olanlar umum mevzular buraya alınmış olsa idi, fazla uzayacaktı. Biz ancak, her İ'LEM'in içinde hâkim olan bir mevzu'u seçmeye çalıştık. Bir bahis anlatılırken, dolayısı ile oraya giren sair mevzuların da umumunu kaydetmekte çok müşkilat ve zihni fazla yoracak olan kesret ile karşılaşacaktık. Mevzuların çokluğu ile beraber, kitabın birçok yerine -fakat her bir yerde ayrı bir izah tarzı ile girmiş, dağılmış olan- aynı bahisleri tam ve mükemmel bir şekilde kaydettik diyemeyiz. Ancak istifade etmek isteyenlere bariz olan mevzuları çabuk ve kolay bulabilmelerine yardımcı olabilir ümidini besliyoruz:

Dikkat! 1 - Parağrafları gösteren rakamlarda; sahifenin başında, evvelki sahifeden devam eden varsa, isterse bir kelime olsun, birinci parağraf olarak sayılacaktır.

2 - Acz, Adem, Afv gibi mevzu başlıkları altında 1, 2, 3, diye sıralanan tavsif notları, her bir mevzu için daima kitabın başından sonuna doğru sahife rakamlarına göre sıralanmıştır.

3 - Atıflarda, mesela Akıl ve Nakil (Bak: Felsefe; 2, 9,14) şeklindeki havalelerde verilen rakamlar, havale edilen mevzuun altındaki tarif notlarının sıra numaralarını göstermektedir.

HAZRET-İ ÜSTADA[değiştir]

Ne cevlândır, senin şahâ bu kevn içre kamer-vârî,

Menâzil-i melekûtta; ne teyrandır Hûma-vâri,

Seradık u Seraperde, bu ekvânın bu esrarın

Müfettah mı sana ey can! çü seyranın melek-vârî.

Urûc u sa'dına hayran; melâiktir senin her an,

Bu denli ferr u pervazın, muhassas bir sana ey can!

Kitab-ı kevn seninçün, mushaf u Kur'ana dönmüştür

Okursun dem be-dem anı; açarsın sırrını, hayran!

Tevârihte, Nevâkilde senin veş bir daha var mı?

Görülmüş mü eya Üstad, sana benzer ulâ var mı?

Bu tarz-ı tefsire malik, mümeyyiz bir deha var mı?

Serâ-ser kevni talîsin, misalin bir aceb var mı?

Bu feyz u nur-u irfanın; ne küllîdir, ne âlîdir,

Bu ilm-i hâss-ı îmanî'n hususî bir tecellîdir.

Onunçün dahil-i idrâk değildir; bî-tenâhîdir.

Ne hacet tavsife, o ki; mübeşşer şah-ı Nursidir.

Bu Nurlar ki; senin aks-i Cemâl-i ilmine şahid

İken, bir bendenin medhi, eder mi hiç onu temcid?

Bu meydan-ı ulûm, ey Nur! Senindir hep, senindir hep,

Bu cüşan-saz ledüniyat, senin hâmenle pür-tesvid...

Beliy! bu layuadd emsal, heme nikât u temsilât,

Kabeslerdir 'NUR' isminden, dahi te'vil u teşbihat.

Tarik-ı mahz-ı tevhid-i İlahiye birer mişkât,

Dahi bünyan-ı İslâmın temel taşlarına isbat...

Hele mesnevi-yi âlî-kemalin bir hazanettir.

Derûnunda hakikatlar cevahirden kinayettir.

Mesîli yok, şebihi yok, yevâkıttan ibarettir.

Buna karşı ey 'BADILLI' tavsifatın gabâvettir.

Abdülkadir Badıllı

7 Muharrem - Hicri 1401

Milâdî 16 Kasım 1980 İSTANBUL

[2]

Önceki Risale: Kızıl İcazdan Bazı ParçalarMesnevi-i Nuriye (Badıllı)

  1. Bu tarifli fihrist, Hz. Üstad (R.A.) zamanında, merhum Ceylân Ağabey tarafından kaleme alınmış ve Mustafa Gül ağabey ile Merhum Tahirî ağabeylerin imzalarıyla neşredilmiştir. Fakat o fihrist, mevcud Mesnevi'ye göre, yani merhum Molla Abdülmecid'in tercüme ettiği şekle göre yapılmış olmasından; bizim tercümemiz olan bu Mesnevî ise ondan hayli farklı olduğundan; bir karma usulünü tatbikan, benim yaptığım fihrist ile eski fihristi birbirine mezcettim. Ve yine Tahirî ağabeyle Mustafa Gül ağabeylerin imzalarını altına koydum. Okuyuculara arz olunur. (A.B.)
  2. Merhum Ceylan Çalışkan'ın elyazısı nüshasında böyle.