Huruf-u Mukattaa: Revizyonlar arasındaki fark

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
472. satır: 472. satır:
|41
|41
|-
|-
|Huruf-u Mukattaa'nın Okunuşu
|'''Huruf-u Mukattaa'nın Okunuşu'''
|Huruf-u Mukattaa
|'''Huruf-u Mukattaa'''
|Sure Adı
|'''Sure Adı'''
|Sure Sıra No
|'''Sure Sıra No'''
|-
|-
|16. Hâ mîm
|16. Hâ mîm

11.43, 18 Ağustos 2024 tarihindeki hâli

Huruf-u Mukattaa kesilmiş, ayrılmış harfler demektir ve Kur'an'da ikisi Medenî olmak üzere 29 sûrenin başında 30 ayette (Şûrâ suresinde ilk 2 ayette) yer alan ve isimleriyle telaffuz edilen harflerin ortak adıdır. Hurûf-ı mukattaa Arap alfabesindeki 14 harften (ا، ح، ر، س، ص، ط، ع، ق، ك، ل، م، ن، هـ، ى) teşekkül etmiş olup bunların üçü tek harften, dördü 2 harften, üçü 3 harften, ikisi 4 harften ve ikisi de 5 harften oluşur. Mukattaa harflerinden tekrarlanan “hâ mîm”lere çoğul olarak “havâmîm”, “tâ sîn”lere “tavâsîn” denilir. Bu harflerin tam bir âyet sayılıp sayılmayacağı hususu da ihtilâflıdır. Bugünkü mevcut Kur'an'larda Hicr, Hud, Kaf, Kalem, İbrahim, Yusuf, Yunus, Sad, Ra'd ve Neml surelerinin başındaki huruf-u mukatta harfleri tek başına olmayıp izleyen ibarelerle birlikte ayet oluştururken diğer surelerin başındaki huruf-u mukattaa tek başına ayet teşkil eder. (Huruf-u mukattaa ile başlayan sureler

Bâkıllânî ve Zemahşerî gibi âlimlerin de işaret ettiği gibi hurûf-ı mukattaa Arap alfabesinin yarısını içerdiği gibi mehmûse-mechûre, şedîde-rihve gibi harf cinslerinin de (bk. HARF) yarısını içermektedir (İʿcâzü’l-Ḳurʾân, s. 48; el-Keşşâf, I, 101-103). Ayrıca Arapça kelimelerin oluşturulmasında en çok kullanılan harflerden meydana gelmiş, bunların da en çok kullanılanı olan elif ve lâm hurûf-ı mukattaanın çoğunda yer almıştır

Hurûf-ı mukattaaya anlam vermekten kaçınanların en önemli gerekçeleri söz konusu harflerin müteşâbihattan olduğu, müteşâbihatın te’vilinin ise dinen yasaklandığı hususudur. Bu harflerin tam bir âyet sayılıp sayılmayacağı hususu da ihtilâflıdır.



[1]

Bu yirmidokuz sûrelerin başlarındaki Mukatta'ların الٓمٓ gibi, حٓم gibi birden fazla tekrarları hesap edilmezse, yani tekrarları nazara alınmazsa, mukatta'lı başlıklar "ondört tane kalır ve şu mükerrersiz on dörtlerin harflerinin yekûnü ise 36 dır.

Mukatta'larda kullanılmış ondört harflerin tekrarlanış vaziyeti: Elif 13, He 7, Re 6, Sin 5, Sad 3, Tı 4, Ayn 2, Kaf 2, Kef 1, Lam 13, Mim 17, Nun 1, He 2, Ye 2. Toplam: 78

Evvela: Harflerin tabiatları, sıfatları veya -ta'bir caizse- karakterleri hakkında, yani: Harfler'in ne kadar çeşit ve sıfat ve tabiâtları olduğu hakkında, tam ve net bir görüş ittifakı bulunmamakla beraber, mevcud olan bu sıfatlar ise, birbirlerinin hududları dahiline girebilmektedirler.

Bu mevzu'da, Kadî Beydavî tefsirini şerheden El-Konevî C: 1, Sh: 152 de, şöyle demektedir. [Harflerin sıfatı iç içiçe olup, mütebayin değillerdir. (Yani birbirinden farklı ve seçkin değillerdir.) Bir aynı harfte bir çok sıfatların ictima' ettiği oluyor. Buna göre, harflerin tabiat ve sıfatlarının taksimi itibarî bir iştir. İlh..]

İşte, buna göre; harflerin sıfatları, kimilere göre Kırkdört'e (44), hatta daha fazlasına çıkabilmektedir. Lâkin bu harf sıfatlarının umumca meşhur olmuş olanı: "Zatî sıfat 16, ârızî olanı da 11 dır" diye söylenir. Bu meşhur görüşe göre, sıfatların yekûnu 27 olmuş oluyor. Bununla beraber, bazı Tecvid alimleri bu sıfatlardan yirmibirini (21) net ve geçerli saymış, geri kalanlarını ya çok zaif, ya da öteki sıfatlardan ayırt edilmesini zor bulmuşlardır. Bu mevzu'da Muhterem Dr. İsmail Karaçam Hocanın "Kur'an-ı Kerimin faziletleri ve okuma kaideleri" adlı kitabına bakılabilir. Şimdi bahsi yapılmış meşhur 21 çeşit sıfatların harflerini sıra ile kaydediyoruz:

1- İstifale: ت و ث ب ز ي ا د ف س ك ن ع م هـ ذ ح ج س 19

2- Beyniye: ل ن ع م ر 05

3- Tafhim: ج ص ض غ ط ق ظ 07

4- Tefeşşî: ف ض ر ص س ي م ث 08

5- Zillaka: ل ر ن ب ف م 06

6- Rıhve: ت ح خ ذ ز س ش ص ض ظ غ ف ه 13

7- Şedide: ا ج ذ ت ط ب ق ك 08

8- Safîr: ز س ص 03

9- Kalkale: ق ط ب ج د 05

10- Mechûre: ل ن ي ق ط ع ا م ر 09

11- Musta'liye: ص ع ق ض خ ط ظ 07

12- Musmite: ف ر م ن ب 06

13- Mutbika: ص ض ط ظ 04

14- Mahfiyye: و هـ ي 03

15- Mehmuse: يح ث هـ ش خ ص ف س ك ت 10

16- Munhafida: خ ص ض ط ظ غ ق harflerinin dışında kalan tüm harfler

17- Munharife: ل ر 02

18- Münfetiha: ص ض ط ظ harfleri dışında kalan tüm harfler

19- Hafiye: و هـ ي 03

20- Tekrir: ر 01

21- Terkik: Tam belli değil

Demek ki mütedavili ve en meşhuru on sekiz çeşittirler.

Yukarıdaki haşiyelerde verilen izahâhat da, bu asıl olan mevzuu bir derece aydınlatmak içindir. Yoksa, o izahat, bazı tefsirlerde zaten mevcuttur.

İşte, asıl mesele ve mevzu' (200) ve (504) ihtimalli olan bahse giriyoruz.

Evvela: Hemen itiraf edelim ki; Hazret-i Üstad'ın "İşarât-ül İ'caz" da (504), "Yirmibeşinci Söz"deki (200) ihtimalden muradı ne olduğu 40. haşiyede izahı verilen harf tabiatlarının bir kavle göre 44 çeşitinin; diğer ve ekseriyetli görüşe göre, harfler'in zatî ile arızî sıfatları birlikte olsa 27 nev'inin; ve bir derece net olan 21 sınıfının, hangi ve nasıl bir taksimatla, Kur'an-ı Hakîm'in bunları böyle yarılayarak mukatta'lı şifrelerine aldığını kat'î bir kanaatla -zamanımızın mevcut âlimleriyle beraber- bilememekteyiz.

Saniyen: Lâkin kuvvetli birkaç tahminlerin de ip uçlarını -Allaha şükür- bulduğumuzu söyliyebiliriz. Evvelemirde bu ipuçları bulup, bize bahşeyleyen başda Denizlili muallim kardeşimiz Şükrü Alğan, Manisalı müdakkik âlim İsmail Hakkı Efendi ve halen Konya vâizi süper zekalı Tillolu Cemal Sancar Efendilerdir. Bu zatlara burada samimî şükranlarımı ifade etmek istiyorum.

İşte, mezkûr ihtimalli büyük, derin meselenin ihtimalli, tahminî ipuçları şeklini aşağıya kaydediyorum.

1- Kur'andaki bütün mukatta'larda kullanılmış harflerin -tekrarlarıyla- yekûn sayısı 78 dir. Gayr-i mükerrerleri 36 dır. Bu 36 rakamına mukatta'larda kullanılmış hecâî harfler'in yarısı olan ve tekrarsız 14 harfleri ile darbedildiğinde, 504 olmuş olur.

2- Mukatta'larda kullanılmış şu yarı hecaîlerin tekrarsızları olarak 14 harflerin teklileri çiftlilerle çarpılması neticesi, yine 504 eder. Şöyle ki: Bir rakamı iki ile; üçü dört ile; beşi altı ile; yedi sekiz ile; dokuz on ile; onbir oniki ile; onüç ondört ile çarpılması halinde toplamı 504 dür.

3- Harflerin sıfatlarından Mehmuse, Mechûre gibi kısımlarından en belirgin olan 16 sınıfından yarısı olan sekizlerini -ki, Hz. Üstad da bunlardan yedisinin ismini zikrederek, kalan kısımları için "vesaire" demiştir. - birbirleriyle, yani: Yine teklileri çiftlilerle çarptığımızda "100" rakamı meydana çıkmaktadır. Mukatta'larda da, bu tür sıfatlı harflerden yarısını almış olduğuna nazaran bunların önyüzü 100, arka yüzü de 100 olmaktadır, yekûn 200 olur ki; Yirmibeşinci sözdeki 200 ihtimal meselesini andırır gibidir.

4- Harflerin tabiat veya sıfatlarının en çok kullanılan 18 çeşidi ile, mukatta'larda kullanılmış heca harflerinin yarısını değil, tamamı olan 28 harflerle çarpıldığında yine 504 sayıyı göstermektedir.

5- Mukatta'larda kullanılmış gayr-ı mükerrer ondört harfler, yirmidokuz surenin başındaki mukatta'lardan mükerrerleri çıkarılırsa, kalan 14 lerle darbedildiğinde, 196 yı göstermektedir ki, 200 ihtimalli meselemizin âz küsûrat ile ayni rakamını gösteriyor. Zira, Yirmibeşinci Sözdeki ifadeye dikkat edilirse, ve "ikiyüz ihtimal içinde mütereddid" tarzındadır. Yani: Bir nev'i onu ifade eder.

6- Timaş yayınlarından Yr.Doç.Dr. Niyazî Beki'nin 1999 baskılı "Kur'an ilimleri ve tefsir açısından Bediüzzaman Said-i Nursî'nin eserleri" adlı kitabı Sh: 160 ta ayni bu mevzu' hakkında şöyle kayıtlıdır:

[Bediüzzaman'a göre -daha önce de ifade edildiği gibi- 78 harften meydana gelen 14 şeklin bu tarzda taksimatı, ancak 504 ihtimalden biri olarak seçilmiştir. Bu sayı da 7 nin katıdır. 72x14=504]

NETİCE VE BİR FEZLEKE

Görüldüğü üzere, Hecaî harflerin yekûnu 28 iken, bunların sıfatları, onların iki katına yakındır. Fakat harflerin mezkûr sıfat ve ya tabiatları iç içe olup birbirlerinin hududları dahiline girebilmekte ve yekdiğerinin libasını giyebilmektedir. Mesela, diyelim: "He -ve Z-" harfi "Rıhve" sıfatlı iken, aynı zamanda "Mehmûse, munhafıda ve Münfatiha sıfatlarını da taşımaktadır.. Ve mesela: "Elif" harfi, "istifale" sıfatlı olduğu halde, aynı zamanda "Şedide, Mechûre, Münhafıda ve Münfatıha" sıfatlarını da taşımaktadır ve hakeza!

Şimdi, mezkûr 29 sûrenin başlarındaki mukatta'ların üstte evsafı yazılı o birkaç sıfatlı harfleri nasıl tansif ettiğine (yarıladığına) bakalım. İşte mesela: "Tefeşşi" sıfatlı olan harflerin sekiz tanesinden beşini almış, üçünü almamıştır. Aldığı o beşlerden Ye harfi, mukatta'ların tamamında iki defa geldiği için, ikisini de almıştır.

Ve mesela: "Zillaka" sıfatlı harflerin altı tanesinden "nun" harfi, tek olduğu için, aldığı yarıların içine onu da alarak dördünü almıştır.. vehakeza.

MUKATTA'LARDA TEKRARLANAN HARFLER

Evvela: 29 sûrenin başlarındaki 29 şifreli mukattalara baktığımızda لا şekilli harf dahil olmak üzere, 29 harftir ki mukatta'ların sayısıyla denkli vaziyettedir.

Saniyen: Heca harflerinin لا hariç asıl adedi olan 28 rakamının yarısı, -tekrarlar hesap edilmezse- 14'ü mukattalarda kullanılmıştır.

Salisen: Mukattalarda kullanılmış bu 14 harflerin tekrarı (Yani, 29 surenin başındaki 29 şifreli mukatta'ların yekûn harfleri olan 78 adedi içersindeki tekrarları) garip bir tarzdadır.

Mesela: Kur'anda en çok kullanılıp tekrarlanan ل ve الف harfleri onüçer defa tekrarlanmışlardır. -ki Risale-i Nurda izahı yapılmış "On üç" adedinin sırlarına bakmaktadır.
Hem mesela: ل harfinin bir arkadaşı olan ك harfi sadece bir defa zikredilmiştir ki, ك "ke"yi ifade eder. Yani: [Ya Muhammed bu şifreli harflerin esrarı ancak va sadece sana bildirilmiş ve bunların anahtarları sendedir ve sana tam uymuş nadir bazı evliya-yı ümmetindedir" gibi bir sırlı manaya bakar gibidir.

Yine, mesela: م harfinin bir arkadaşı olan ن harfi de mukatta'larda yalnız bir defa zikredilmiştir. Ki bu da, "Azamet nunu" olduğunun işaretini vermekle beraber, "Bu sırları biz Allah u Teala sana vahy ve ilham eyledik" gibi sırlara bakıyor gibi olabilir.

Hem isimlerini verdiğimiz ك ، لام ، الف ve ن harflerinin mukatta'larda tekrarları toplam 28 dir ki heca harflerinin sayısıdır.

Hem mukattalarda en çok tekrarlanan الٓم deki الف ، لام ، ميم harflerinin tekrarlanışı 43 dür ki, bir kavle göre, harf sıfatlarının sayısına bir eksiğiyle denk gelmektedir.

Keza, mukatta'larda tekrarlanmayan iki harf vardır ki ك ve ن harfleridir. Ebced hesabiyle bu ikisinin toplam sayısı 70 dir ki, mukatta'larda tekrarlanmış harflerin yekûn sayısı olan 78 adede, kusûrât nazara alınmazsa yaklaşık olarak muvafık gelmektedir. Mütercim

Bilgiler[değiştir]

Diğer İsimleri: Mukattaat Hurufu, Hurûf-ı teheccî, Evâilü’s-Süver ve Fevâtihu’s-Süver (sûrelerin ilk harflerini oluşturduklarından dolayı), Hurûf-ı Mübheme (ne mânaya geldikleri veya bu sûrelerin başında hangi amaçla yer aldıkları kesin olarak bilinmediğinden dolayı), Mukattaat-ı Hurufiye

Huruf-u Mukattaa İçeren Ayetler Listesi: Huruf-u Mukattaa İçeren Ayetler (30 adet)

Huruf-u Mukattaa İle Başlayan Sureler Listesi: Huruf-u Mukattaa İle Başlayan Sureler (29 adet)

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

İşarat-ül İ'caz tefsirinde bu konuyla alakalı kısmı okumak için bu sayfaya gidin

Huruf-u Mukattaa'daki Gaybi İşaretler[değiştir]

Bir zaman Benî-İsrail âlimlerinden bir kısmı huzur-u Peygamberîde surelerin başlarındaki

الٓمٓ

كٓهٰيٰعٓصٓ

gibi mukattaat-ı hurufiyeyi işittikleri vakit, hesab-ı cifrî ile dediler: “Yâ Muhammed! Senin ümmetinin müddeti azdır.” Onlara mukabil dedi: “Az değil.” Sair surelerin başlarındaki mukattaatı okudu ve ferman etti: “Daha var.” Onlar sustular.

(1. Şua)


İstikbale ait ihbarat-ı gaybiyesidir.

Şu kısım ihbaratın çok envaı var. Birinci kısım, hususidir. Bir kısım ehl-i keşif ve velayete mahsustur.

Mesela, Muhyiddin-i Arabî

الٓمٓ

غُلِبَتِ الرُّومُ

Suresi’nde pek çok ihbarat-ı gaybiyeyi bulmuştur. İmam-ı Rabbanî, surelerin başındaki mukattaat-ı huruf ile çok muamelat-ı gaybiyenin işaretlerini ve ihbaratını görmüştür ve hâkeza… Ulema-yı bâtın için Kur’an, baştan başa ihbarat-ı gaybiye nevindendir.

(25. Söz)

Kur'an'ın Cenab-ı Hakk’ın Yanındaki Ehemmiyeti[değiştir]

Hem başlarında اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ veyahut سَبَّحَ ve يُسَبِّحُ bulunan surelerin başlarına dikkat et. Tâ bu sırr-ı azîmin şuâını göresin. Hem الٓمٓ lerin ve الٓرٰ ların ve حٰمٓ lerin fatihalarına bak; Kur’an’ın, Cenab-ı Hakk’ın yanında ehemmiyetini bilesin.

(12. Söz)

Diğer Bahisler[değiştir]

الٓمٓ

Surelerin başlarında bulunan huruf-u mukattaaya ait izahatı dört mebhasta zikredeceğiz.

Birinci Mebhas

الٓمٓ ile surelerin evvellerinde bulunan huruf-u mukattaadan teneffüs eden i’caz hakkındadır. İ’caz, inci gibi incecik letaif-i belâgatın parıltılarının imtizaç ve içtimaından tecelli eden bir nurdur. Bu mebhasta, bu nuru birkaç letaif zımnında izah etmekle parlatacağız. Fakat her bir latîfe ince ve ziyası az ise de letaifin heyet-i mecmuasından hasıl olan tam bir ziya ile fecr-i sadık çıkacaktır.

1- Hece harflerinin adedi –elif-i sakine hariç kalmak şartıyla– yirmi sekiz harftir. Kur’an-ı Azîmüşşan, surelerin başında bu harflerin yarısını zikretmiş, yarısını da terk etmiştir.

2- Kur’an’ın almış olduğu nısıf, terk ettiği nısıftan daha ziyade kesîrü’l-istimaldir.

3- Kur’an, surelerin başında zikrettiği kısım içinde, lisan üzerine daha suhuletli olan “elif, lâm”ı çok tekrar etmiştir.

4- Kur’an aldığı harfleri, hece harflerinin adedince surelere tevzi etmiştir.

5- Hece harflerinin mehmuse, mechure, şedide, rahve, müsta’liye, münhafıza, müntabıka, münfetiha gibi çiftli cinslerinin her birisinden yine nısıf almıştır.

6- Çifti, yani eşi olmayan –evtar– kısmında sakîlden azı, hafiften çoğu almıştır. Kalkale, zelâka gibi.

7- Kur’an-ı Azîmüşşan’ın, surelerin başındaki huruf-u mukattaanın zikredilen minval üzerine tansifleri hakkında ihtiyar ettiği tarîk, beş yüz dört ihtimalden intihab edilmiştir. Ve intihab edilen şu tarîkten başka hiçbir ihtimal ile mezkûr tansif mümkün değildir. Çünkü taksimler pek çok birbirine girmiş ve çok mütefavittir. Bu gibi i’caz lem’alarından hisse alamayan, zevkine levm ve itab etsin.

İkinci Mebhas

Bu mebhasta da birkaç letaif vardır:

1- الٓمٓ ile emsalinde göze çarpan garabet, bu harflerin pek garib ve acib bir şeyin mukaddimesi ve keşif kolları olduklarına işarettir.

2- Bu surelerin başlarındaki taktî-i huruf ile isimleri hecelemek, müsemmanın me’hazine ve neden neş’et ettiğine işarettir.

3- Bu harflerin taktîi, müsemmanın vâhid-i itibarî olup terkib-i mezcî olmadığına işarettir.

4- Bu harflerin taktî ile ta’dadı, sanatın madde ve me’hazini muhataba göstermekle muarazaya talip olanlara karşı meydan okuyarak “İşte i’caz sanatını, şu gördüğünüz harflerin nazım ve nakışlarından yaptım. Buyurunuz meydana!” diye onların tahkirane tebkitlerine (tekdirlerine) işarettir.

5- Manadan soyulmuş şu hece harflerinin zikri, muarızları hüccetsiz bırakmaya işarettir. Evet Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan, şu manasız harflerin lisan-ı haliyle ilan ediyor ki: “Ben sizden beliğ manaları, hükümleri, hakikatleri ifade eden yüksek hutbeleri ve nutukları istemiyorum. Yalnız şu ta’dad ettiğim harflerden bir nazire yapınız, velev iftira ve hikâyelerden ibaret bile olursa olsun!”

6- Harfleri ta’dad ile hecelemek, yeni kıraata ve kitabete başlayan müptedilere mahsustur. Bundan anlaşılıyor ki Kur’an, ümmi bir kavme ve müptedi bir muhite muallimlik yapıyor.

7- ا, ل, د gibi harfleri, mesela “elif, lâm, dal” gibi isimleriyle tabir ve zikretmek, ehl-i kıraat ve erbab-ı kitabetin ittihaz ettikleri bir usûldür. Bundan anlaşılıyor ki hem söyleyen hem dinleyen ümmi olduklarına nazaran bu tabirler, söyleyenden doğmuyor ve onun malı değildir ancak başka bir yerden ona geliyor.

Ey arkadaş! Bu letaifin ince iplerinden dokunan yüksek nakş-ı belâgatı göremeyen adam, belâgat ehlinden değildir. Erbab-ı belâgata müracaat etsin.

Üçüncü Mebhas

الٓمٓ i’cazın esaslarından îcazın en yüksek ve en ince derecesine bir misaldir. Bunda da birkaç letaif vardır:

1- الٓمٓ üç harfiyle üç hükme işarettir. Şöyle ki: Elif, هٰذَا كَلَامُ اللّٰهِ الْاَزَلِىِّ hükmüne ve kaziyesine; lâm, نَزَلَ بِهٖ جِبْرٖيلُ hükmüne ve kaziyesine; mim عَلٰى مُحَمَّدٍ ع.ص.م. hükmüne ve kaziyesine remzen ve îmaen işarettir.

Evet, nasıl ki Kur’an’ın hükümleri uzun bir surede, uzun bir sure kısa bir surede, kısa bir sure bir âyette, bir âyet bir cümlede, bir cümle bir kelimede, o kelime de “sin, lâm, mim” gibi huruf-u mukattaada irtisam eder, görünür. Kezalik الٓمٓ in her bir harfinde mezkûr hükümlerden biri temessül etmiş görünüyor.

2- Surelerin başlarındaki huruf-u mukattaa, İlahî bir şifredir. Beşer fikri ona yetişemiyor. Anahtarı ancak Hazret-i Muhammed aleyhissalâtü vesselâmdadır.

3- Şifrevari şu huruf-u mukattaanın zikri, Hazret-i Muhammed aleyhissalâtü vesselâmın fevkalâde bir zekâya mâlik olduğuna işarettir ki Muhammed aleyhissalâtü vesselâm remizleri, îmaları ve en gizli şeyleri sarîh gibi telakki eder, anlar.

4- Şu harflerin taktîi; harf ve lafızların hâvi oldukları kıymet, yalnız ifade ettikleri manalara göre olmayıp ilm-i esrarü’l-hurufta beyan edildiği gibi adet ve sayılar misillü, harflerin arasında fıtrî münasebetlerin bulunduğuna işarettir. (Hâşiye[2])

5- الٓمٓ taktîiyle, bütün harflerin esas mahreçleri olan “halk, vasat, şefe” mahreçlerine işarettir. Ve zihinlerin nazar-ı dikkatini şu mahreçlere çeviriyor ki zihinler, gerek bu üç mahreçte, gerek bunlara bağlı küçük küçük mahreçlerde lafızların ve harflerin nasıl vücuda geldiklerini hayret ve ibretle mütalaa etsinler.

Ey zihnini belâgatın boyasıyla boyayan arkadaş! Bu letaifi sıkacak olursan هٰذَا كَلَامُ اللّٰهِ içinden çıkacaktır.

Dördüncü Mebhas

الٓمٓ emsaliyle beraber terkip şeklinden taktî suretinde zikirleri, bu şeklin müstakil olup hiçbir imama tabi olmadığına ve hiç kimseyi taklit etmiş olmadığına ve üslupları acib, çeşitleri garib yeni saha-i vücuda gelen bir bedîa olduğuna işarettir. Bu mebhasta da birkaç letaif vardır:

1- Hatip ve beliğlerin âdetindendir ki mesleklerinde daima bir misale tabi oluyorlar ve bir örnek üzerine nakış dokuyorlar ve işlenmiş bir yolda yürüyorlar. Halbuki bu harflerden anlaşıldığına nazaran Kur’an, hiçbir misale tabi olmamıştır ve hiçbir nakş-ı belâgat örneği üzerine nakış yapmamıştır ve işlenmemiş bir yolda yürümüştür.

2- Kur’an baştan aşağıya kadar, nâzil olduğu heyet üzerine bâkidir. Bu kadar Kur’an’ı taklit etmeye müştak olan dostlar ve mütehacim düşmanlara rağmen, şimdiye kadar Kur’an’ın ne taklidi yapılmış ve ne de bir misali gösterilmiştir. Evet Kur’an, milyonlarca Arabî kitaplarla mukayese edilirse benzeri bulunamaz. O halde Kur’an ya hepsinin altındadır, bu ise muhaldir; öyle ise hepsinin fevkindedir, öyle ise Allah’ın kelâmıdır.

3- Beşerin sanatı olan bir şey, bidayette çirkin ve gayr-ı muntazam olur, sonra yavaş yavaş intizama sokulur. Kur’an ise ilk zuhurunda gösterdiği halâveti, güzelliği, gençliği şimdi de öylece muhafaza etmektedir.

Ey belâgat letafetinin kokusunu koklayan arkadaş! Zihnini şu mebahis-i erbaaya gönder ki bal arısı اَشْهَدُ اَنَّ هٰذَا كَلَامُ اللّٰهِ balını çıkarsın.

...

Arkadaş! Kelâmların hüsnünü artıran ve güzelliğini fazlaca parlatan belâgatın esaslarından biri de şudur ki: Bir havuzu doldurmak için etrafından süzülen sular gibi beliğ kelâmlarda da zikredilen kelimelerin, kayıtların, heyetlerin tamamen o kelâmın takip ettiği esas maksada nâzır olmakla onun takviyesine hizmet etmeleri, belâgat mezhebinde lâzımdır.

...

İkinci Misal:

الٓمٓ

ذٰلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَ فٖيهِ هُدًى لِلْمُتَّقٖينَ

olan âyet-i kerîmedir. Bu âyette maksad-ı esas, “Kur’an’ın yüksekliğini göstermek”tir. Ve bu maksadı takviye eden الٓمٓ ، ذٰلِكَ ، الْكِتَاب ، لَا رَيْبَ فٖيهِ kayıtlarıdır. Evet bu kayıtlar, istinad ettikleri pek ince ve gizli delillerine işaret etmekle beraber, o maksadın takviyesine koşuyorlar.

Ezcümle: الٓمٓ kasem olduğu cihetle Kur’an’ın azametine ve altında müstetir, gizli o mezkûr letaif cihetiyle de davanın ispatına işaret eder.

...

Sual: الٓمٓ ۞ ذٰلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَ فٖيهِ هُدًى لِلْمُتَّقٖينَ âyet-i kerîmesinin cümleleri, atıf ile birbiriyle bağlanmamış olması neye binaendir?

Cevap: O cümleler arasındaki şiddet-i ittisal, bağlılık ve sarılmaktan bir ayrılık yoktur ki birbiriyle bağlanmaya lüzum olsun. Zira o cümlelerin her birisi, arkadaşlarına hem babadır hem oğul. Yani hem delildir hem neticedir.

Evet الٓمٓ lisan-ı haliyle hem muarazaya meydan okur hem mu’ciz olduğunu ilan eder.

ذٰلِكَ الْكِتَابُ hem bütün kitaplara faik olduğunu tasrih eder hem müstesna ve mümtaz olduğunu izhar eder.

لَا رَيْبَ فٖيهِ hem Kur’an’ın şek ve şüphe yeri olmadığını tasrih eder hem müstesna ve mümtaz olduğunu izhar eder.

هُدًى لِلْمُتَّقٖينَ hem tarîk-ı müstakimi irae etmekle muvazzaf olduğunu gösterir hem mücessem bir nur-u hidayet olduğunu ilan eder.

İşte bu cümlelerden her birisi, ifade ettiği birinci manasıyla arkadaşlarına delil olduğu gibi ikinci manasıyla da onlara neticedir.

Sonra bu âyetin şu cümleleri arasında i’caza menba, belâgata medar olan on iki münasebet, alâka ve bağlılık vardır. Bunlardan misal olarak üç taneyi zikir, ötekileri de sana havale ederim.

1- الٓمٓ bütün muarızları, muarazaya davet eder. Öyle ise en yüksek bir kitaptır. Öyle ise bir yakîn sadefidir. Zira kitabın kemali, yakîn iledir. Öyle ise nev-i beşer için mücessem bir hidayettir.

2- ذٰلِكَ الْكِتَابُ yani emsaline tefevvuk etmiştir. Öyle ise müstesnadır. Çünkü şek ve şüphe yeri değildir. Çünkü müttakilere doğru yolu gösterir. Öyle ise mu’cizdir.

3- هُدًى لِلْمُتَّقٖينَ yani tarîk-ı müstakime irşad eder. Öyle ise yakîniyattandır. Öyle ise mümtazdır. Öyle ise mu’cizdir.

(Bakara 1.-3. Ayetler, İşarat-ül İ'caz)


Surelerin başlarındaki huruf-u mukattaa İlahî bir şifredir. Has abdine, onlarla bazı işaret-i gaybiye veriyor. O şifrenin miftahı, o abd-i hastadır hem onun veresesindedir. Kur’an-ı Hakîm madem her zaman ve her taifeye hitap ediyor; her asrın her tabakasının hissesini câmi’ çok mütenevvi vücuhları, manaları olabilir. Selef-i Salihîn ise en hâlis parça onlarındır ki beyan etmişler. Ehl-i velayet ve tahkik, seyr ü sülûk-u ruhaniyeye ait çok muamelat-ı gaybiye işaratını onlarda bulmuşlar. İşaratü’l-İ’caz tefsirinde “El-Bakara” Suresi’nin başında, i’caz-ı belâgat noktasında bir nebze onlardan bahsetmişiz; müracaat edilsin.

(29. Mektup)

Huruf-u Mukattaa'daki Harflerin Mu'cizevari Tansifi[değiştir]

Üslubundaki bedaat-i hârikadır.

Evet, Kur’an’ın üslupları hem garibdir hem bedî’dir hem acibdir hem muknidir. Hiçbir şeyi hiçbir kimseyi taklit etmemiş. Hiç kimse de onu taklit edemiyor. Nasıl gelmiş, öyle o üsluplar taravetini, gençliğini, garabetini daima muhafaza etmiş ve ediyor.

Ezcümle, bir kısım surelerin başlarında şifre-misal الٓمٓ ۞ الٓرٰ ۞ طٰهٰ ۞ يٰسٓ ۞ حٰمٓ ۞ عٓسٓقٓ gibi mukattaat hurufundaki üslub-u bedîîsi, beş altı lem’a-i i’cazı tazammun ettiğini İşaratü’l-İ’caz’da yazmışız. Ezcümle: Surelerin başında mezkûr olan huruf, hurufatın aksam-ı malûmesi olan mechure, mehmuse, şedide, rahve, zelâka, kalkale gibi aksam-ı kesîresinden her bir kısmından nısfını almıştır. Kabil-i taksim olmayan hafifinden nısf-ı ekser, sakîlinden nısf-ı ekall olarak bütün aksamını tansif etmiştir. Şu mütedâhil ve birbiri içindeki kısımları ve iki yüz ihtimal içinde mütereddid yalnız gizli ve fikren bilinmeyecek bir tek yol ile umumu tansif etmek kabil olduğu halde, o yolda, o geniş mesafede sevk-i kelâm etmek, fikr-i beşerin işi olamaz. Tesadüf hiç karışamaz.

İşte bir şifre-i İlahiye olan surelerin başlarındaki huruf, bunun gibi daha beş altı lem’a-i i’caziyeyi gösterdikleriyle beraber; ilm-i esrar-ı huruf ulemasıyla evliyanın muhakkikleri şu mukattaattan çok esrar istihraç etmişler ve öyle hakaik bulmuşlar ki onlarca şu mukattaat kendi başıyla gayet parlak bir mu’cizedir. Onların esrarına ehil olmadığımız hem umuma göz görecek derecede ispat edemediğimiz için o kapıyı açamayız. Yalnız İşaratü’l-İ’caz’da şunlara dair beyan olunan beş altı lem’a-i i’caza havale etmekle iktifa ediyoruz.

(25. Söz)


Besmele'siz Sure-i Kevser'de hecai hurufat içinde ikişer kardeş sayılan harflerden her bir iki kardeşten en güzelini ve en manidarını almış, öteki kardeşini bırakmış.

Mesela, iki kardeş olan ز،ر den ر var, ز yok. ش،س 'dan ش var, س yok. ض،ص dan ص var, ض yok. ظ،ط dan ط var, ظ yok. غ،ع dan ع var, غ yok. ق،ف dan ف var, ق yok. ن،م dan ن var, م yok; gibi zarif ve muntazam ve manidar bir intihab var.

Hem Kur'an'ın bir misal-i musağğarı olan Kevser'de tekerrür eden hurufat, surelerin başlarına bâhusus mukattaat-ı hurufla başlayan surelerin başlarına, Fatiha misillü hafî işaretleri var. Fakat Fatiha-i Şerife'nin işâratı sarahate yakındır.

Mesela:

اِنَّٓا اَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ

âyeti doğrudan doğruya Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâma hitap edip Kevser'i ihsan ettiğine delâlet etmekle, elbette o muhatabın medar-ı imtiyazı olan has isimlerine îmaen اَعْطَيْنَاكَ 'deki ى،ط; طٰهٰ ve يٰسٓ'e işaretle Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın meşhur iki ismini ve iki surenin başlarına ve isimlerine işaret ediyor.

Hem Kevser'de elif tekerrürü on ikidir. اَللّٰهْ lafzının aslı اَلْاِلٰهْ olmak cihetiyle elifin Kevser'de tekerrürü on üç olmakla; yedi الٓمٓ altı الٓرٰ 'nın mecmu-u adedi olan on üçe tevafukla o surelerin başlarının başlarına küçücük fihristecik nevinden işaretleri var deriz. Çünkü elifin ism-i sarîhi o surelerde zikretmesiyle ve Fatiha-i Şerife'de on üç yine on üç sureye sarahate yakın işaret etmekle Kur'an Fatiha'da, Fatiha Kevser'de dâhil olmak sırrıyla Kevser'in bir manası Kur'an olmak cihetiyle deriz ki:

Kevser'de elifin on üç defa tekerrürü, Fatiha'da on üç defa ال tekerrürü gibi nısf-ı Kur'anı teşkil eden o on üç surenin isimlerine işaret ederek başlarına parmak basıyor.

Bu münasebetle Fatiha'nın şu letafetini bir derece izah için deriz ki:

Madem Kur'an, Fatiha'da icmalen münderic olduğunu ehl-i tahkik zevk-i şuhudî ile hükmetmişler.

Ve madem Kur'an'da Fatiha'nın bir ismi "Seb'ul-mesanî ve'l-Kur'anu'l-azîm"dir.

Ve madem surelerin başında mukattaat-ı hurufla başlayan mühim sureler, الٓمٓ ler ve الٓرٰ lar ve حٰمٓ lerdir.

Ve madem Fatiha-i Şerife'de on üç ال lafzı tekerrür ediyor.[3] yani لام ،ألف zikredilmiş.

Ve madem o meşhur surelerin başında mukattaat-ı huruftan on üç defa لام،ألف ism-i hecaisiyle okunuyor ve ال suretiyle yazılıyor.

Ve madem Fatiha müteaddid vecihler ile o meşhur الٓمٓ ler ve الٓرٰ lar ve حٰمٓ lere bakıyor.

Ve madem o meşhur surelerde on beş defa م ism-i hecaisiyle zikredilmiş ve on üç defa ال ism-i hecaileri ile tekrar edilir. Ve Fatiha'da dahi on beş م tekerrür ediyor ve o surelerdeki on beş م e tevafuk ediyor. Ve Fatiha'da on üç defa ال tekerrür etmekle o surelerdeki on üç defa ال adetlerine tevafuk ediyor.

Elbette bütün bu tevafuk Fatiha'da o surelere karşı olan on üç ال den on üç işaret parmakları hükmünde olan on üç ال tekrar edilmiştir.

(Rumuzat-ı Semaniye)


Suver-i Kur'aniye'nin başlarında olan mukattaat-ı huruf, gayet manidar ve esrarlı bir şifre-i İlahiye olduğu gibi, Fatiha hurufatı belki Kur'an'ın umum hurufatı dahi kudsî ve ayrı ayrı mütenevvi binler İlahî şifreler olduğunu Yedinci, Sekizinci Remiz'lerde işaret edilen sırlar ve tevafuklar teyid ediyorlar.

(Rumuzat-ı Semaniye)


Fatiha-i Şerife hurufatının ebcedî hesabı olan 10212 adedi mecmu-u Kur'an'da ب nin 10 bin, hem ت nin 10 bin aded-i tekerrürlerine tevafuku, hem Fatiha'nın o 10 bin adedi 7 adet âyetine darbedilmesiyle mecmu-u kelimat-ı Kur'aniye adedi olan 70 bine muvafık gelmesiyle, ehl-i hakikat indinde muhakkak ve hadîsçe musaddak olan "Fatiha Kur'an kadardır ve Kur'an Fatiha'da mündericdir ve

اَلسَّبْعُ الْمَثَانٖى وَالْقُرْاٰنُ الْعَظٖيمُ

Fatiha'dır." diye olan meşhur hükmün ispatını îma edip ihtar eder. Suver-i Kur'aniyenin başlarında olan mukattaat-ı huruf gayet manidar ve esrarlı bir şifre-i İlahiye olduğu gibi, Fatiha hurufu belki Kur'an'ın umum hurufatı kudsî ve ayrı ayrı mütenevvi binler İlahî şifreler olduğunu Rumuzat-ı Semaniye ile dikkat edenler hissedebiliyor. Ve bilhassa Fatiha-i Şerife'nin hurufu daha zahir ve nuranî bir şifre olduğunu ehl-i keşif görmüşler ve emareleri de vardır.

(Rumuzat-ı Semaniye)

Kur'an Harflerinin Yazılması ve Okunmasındaki Tesir[değiştir]

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ

ﺍِﻧﻤَّﺎَ ﺍَﻣْﺮُﻩُ ﺍِﺫَﺍ ﺍَﺭَﺍﺩَ ﺷَﻴْﺌًﺎ ﺍَﻥْ ﻳَﻘُﻮﻝَ ﻟَﻪُ ﻛُﻦْ ﻓَﻴَﻜُﻮﻥُ

âyet-i kerimenin işaretiyle emr ile icad oluyor. Ve kudret hazineleri "Kâf-Nun"dadır. Bu sırr-ı dakikin vücuh-u kesiresinden birkaç vechi risalelerde zikredilmiştir. Burada huruf-u Kur'anın, hususan surelerin başlarındaki mukattaat-ı hurufun hâsiyetlerine ve fezaillerine ve tesirat-ı maddiyelerine dair vürud eden hadîsleri şu asrın nazar-ı maddîsine takrib etmek için, maddî bir misal üzerinde o sırrın tefhimine çalışacağız. Şöyle ki:

Zât-ı Zülcelal olan sahib-i arş-ı a'zamın manevî bir merkezi, âlem ve kalb ve kıble-i kâinat hükmündeki olan küre-i arzdaki mahlukatın tedbirine medar dört arş-ı İlahîsi var:

Birisi: Hıfz ve hayat arşıdır ki, topraktır. İsm-i Hafîz ve Muhyi'nin mazharıdır.

İkincisi: Fazl ve rahmet arşıdır ki, su unsurudur.

Üçüncüsü: İlim ve hikmet arşıdır ki, unsur-u nurdur.

Dördüncüsü: Emr ve iradenin arşıdır ki, unsur-u havadır.

Basit topraktan hadsiz hacat-ı hayvaniye ve insaniyeye medar olan maadin ve hadsiz muhtelif nebatatın basit bir unsurdan kemal-i intizamla, vahdetten hadsiz kesret, basitten nihayetsiz muhtelif enva', sade bir sahifede hadsiz muntazam nukuş gözümüzle gördüğümüz gibi; suyun hususan hayvanatın nutfelerinin, su gibi basit bir madde iken hadsiz mu'cizat-ı san'atının muhtelif zîhayatlarda o suyla tezahürü gösteriyor ki; bu iki arş misillü, nur ve hava dahi besatetleriyle beraber Nakkaş-ı Ezelî'nin ve Alîm-i Zülcelal'in kalem-i ilm ve emr ve iradesine -evvelki iki arş gibi- acaib-i mu'cizatının mazharlarıdırlar. Nur unsurunu şimdilik bırakıp, mes'elemiz münasebetiyle, küre-i arza göre emr ve irade arşı olan unsur-u hava içinde emr ve iradenin acaibini ve garaibini örten perdenin bir derece keşfine çalışacağız. Şöyle ki:

Biz nasıl ağzımızdaki hava ile hurufat ve kelimatı ekiyoruz, birden sünbülleniyorlar. Yani havada âdeta zamansız, bir anda bir kelime, bir habbe olup hariç havada sünbüllenir. Küçük, büyük hadsiz aynı kelimeyi câmi' bir havayı sünbül veriyor. Unsur-u havaiyeye bakıyoruz ki: O derece emr-i "Kün Feyekûn"e muti' ve müsahhar ve emirberdir ki; güya her bir zerresi bir nefer gibi, muntazam bir ordunun her dakika emrini bekler. Zamansız en uzak zerreden emr-i "Kün"den cilveger olan bir iradenin imtisalini, itaatini gösterir. Meselâ: Âhize ve nâkile radyo makineleri vasıtasıyla, havanın hangi yerinde olursa olsun, bir nutk-u beşerî bütün küre-i arzın her tarafında, radyo âhizeleri bulunmak şartıyla, zamansız aynı nutuk aynı anda her yerde işittirilmesi; emr-i "Kün Feyekûn"ün cilvesine ne derece kemal-i imtisal ile herbir zerre-i havaiyede itaat ettiğini gösterdiği gibi, havada sebatsız vücudları bulunan hurufatın kudsiyet keyfiyetiyle bu sırr-ı imtisale göre çok tesirat-ı hariciyeye ve hasiyat-ı maddiyeye mazhar olabilirler. Âdeta maneviyatı maddiyata inkılab ve gaybı şehadete tahavvül ettirir bir hasiyet onlarda görünüyor. İşte bunun gibi hadsiz emarelerle gösteriyor ki; mevcudat-ı havaiye olan hurufun, hususan huruf-u kudsiyenin ve Kur'aniyenin hususan evail-i suredeki şifre-i İlahiyenin hurufatı muntazam ve nihayetsiz hassas ve zamansız emirleri dinler ve yapar gibi göründüğünden, elbette zerrat-ı havaiye de kudsiyet noktasında emr-i "Kün Feyekûn"ün cilvesine ve irade-i ezeliyenin tecellisine mazhar hurufatın maddî hassalarını ve hârika ve mervî faziletlerini teslim ettirir.

İşte bu sırra binaendir ki: Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'da bazan kudret eserini sıfat-ı irade ve sıfat-ı kelâmdan gelir gibi tabiratı, gayet derecede sür'at-i icad ve gayet derecede inkıyad-ı eşya ve müsahhariyet-i mevcudattan başka; ayn-ı emir, kudret gibi hükmediyor demektir. Yani emr-i tekvinîden gelen hurufat, maddî kuvvet hükmünde vücud-u eşyada hükmeder. Ve emr-i tekvinî âdeta ayn-ı kudret, ayn-ı irade olarak tezahür eder. Evet emr ve iradenin bu gayet hafî ve vücud-u maddîleri gayet gizli ve havayı âdeta nim-manevî, nim-maddî nev'indeki mevcudatta emr-i tekvinî ayn-ı kudret gibi âsârı görünüyor. Belki ayn-ı kudret olur. Âdeta maneviyatla maddiyatın mabeyninde berzahî olan mevcudata nazar-ı dikkati celb etmek için, Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan

ﺍِﻧﻤَّﺎَ ﺍَﻣْﺮُﻩُ ﺍِﺫَﺍ ﺍَﺭَﺍﺩَ ﺷَﻴْﺌًﺎ ﺍَﻥْ ﻳَﻘُﻮﻝَ ﻟَﻪُ ﻛُﻦْ ﻓَﻴَﻜُﻮﻥُ

ferman ediyor.

İşte evail-i suredeki ﺍﻟٓﻢٓ، ﻃَﺲٓ، ﺣَﻢٓ gibi huruf-u kudsiye-i şifriye-i İlahiye, hava zerratı içinde, zamansız münasebat-ı dakika-i hafiye tellerini ihtizaza getirecek birer düğüm ve birer düğme harfi olduklarını ve ferşten arşa manevî telsiz telefon muhaberat-ı kudsiyeyi îfa etmeleri, o şifre-i kudsiye-i İlahiyenin şe'nindendir ve vazifesidir ve gayet makuldür.

Evet havanın herbir zerresi ve bütün zerratı telsiz, telefon, telgraflar gibi aktar-ı âlemde münteşir zerreler, emirleri imtisal ettiklerini ve elektrik ve seyyalat-ı latifeye âhize ve nâkilelik vazifesi gibi, sair vezaif-i havaiyeden başka bir vazifesini bir hads-i kat'î ile, belki müşahede ile ben kendim badem çiçeklerinde gördüm. Ağaçların rûy-i zeminde muntazam bir ordu hükmünde, hava-yı nesimînin dokunmasıyla, bir anda aynı emri o âhizeler hükmündeki zerrelerden aldığı vaziyet-i meşhudesi, bana iki kerre iki dört eder derecesinde kat'î bir kanaat vermiş.

Demek havanın rûy-i zeminde çevik ve çalak bir hizmetkâr olması ve rûy-i zemindeki Rahman-ur Rahîm'in misafirlerine hizmet ettiği gibi, o Rahman'ın emirlerini tebliğ etmek için bütün zerratı telsiz telefonun âhizeleri gibi emirber nefer hükmünde, evamir-i kudsiyeyi nebatata ve hayvanata tebliğ eder. Nefeslere yelpaze, nüfusa nefes, yani âb-ı hayat olan kanı tasfiye ve nâr-ı hayatı olan hararet-i gariziyeyi iş'al vazifesini yaptıktan sonra, çıkıp ağızda hurufatın teşekkülüne medar olduğu gibi, pek çok muntazam vazifeleri emr-i "Kün Feyekûn" ile icra eder.

İşte havanın bu hâsiyetine binaendir ki; mevcudat-ı havaiye olan hurufat, kudsiyet kesbettikçe yani âhizelik vaziyetini aldıkça, yani Kur'an hurufatı olduğundan âhizelik vaziyetini aldığı ve düğmeler hükmüne geçtiği ve surelerin başlarındaki hurufat daha ziyade o münasebat-ı hafiyenin uçlarının merkezî ukdeleri, düğümleri ve hassas düğmeleri hükmünde olduğundan vücud-u havaîleri bu hasiyete mâlik olduğu gibi, vücud-u zihniyeleri dahi, hattâ vücud-u nakşiyeleri de bu hasiyetten hassaları ve hisseleri var. Demek o harflerin okunmasıyla ve yazılmasıyla maddî ilâç gibi şifa ve başka maksadlar hasıl olabilir.

Said-ün Nursî

(Latif Nükteler)

Huruf-u Mukattaa İle Hat İcadına Çalışan Adam[değiştir]

O bîçare adam bir zaman huruf-u mukattaa ile bir hatt icadına çalışıyordu. Hem pek hararetli çalışıyordu. O vakit anladım ki; o adam zındıkların tavrından hissetmiş ki hurufat-ı İslâmiyenin kaldırılmasına teşebbüs edecekler. O adam güya o seyle karşı bir hizmet edeceğim diye çok beyhude çalışmış. Şimdi bu mes'elede ve hem ikinci mes'elesinde yine zındıkların esasat-ı İslâmiyeye karşı müdhiş hücumunu hissetmiş ki, böyle manasız tevilat ile bir musalaha yolunu açmak istediğini zannediyorum.

(Latif Nükteler)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Maddeler/Kategoriler[değiştir]

Hurûf-ı Mukattaanın Alfabetik Listesi
Huruf-u Mukattaa'nın Okunuşu Huruf-u Mukattaa Sure Adı Sure Sıra No
1. Elif lâm mîm ﺍﻟﻢ Bakara 2
2. Elif lâm mîm ﺍﻟﻢ Âl-i İmrân 3
3. Elif lâm mîm ﺍﻟﻢ Ankebût 29
4. Elif lâm mîm ﺍﻟﻢ Rûm 30
5. Elif lâm mîm ﺍﻟﻢ Lokmân 31
6. Elif lâm mîm ﺍﻟﻢ Secde 32
7. Elif lâm mîm râ ﺍﻟﻤﺮ Ra'd 13
8. Elif lâm mîm sâd ﺍﻟﻤﺺ A'râf 7
9. Elif lâm râ ﺍﻟﺮ Yûnus 10
10. Elif lâm râ ﺍﻟﺮ Hûd 11
11. Elif lâm râ ﺍﻟﺮ Yûsuf 12
12. Elif lâm râ ﺍﻟﺮ İbrâhîm 14
13. Elif lâm râ ﺍﻟﺮ Hicr 15
14. Hâ mîm ﺣﻢ Mü'min 40
15. Hâ mîm ﺣﻢ Fussılet 41
Huruf-u Mukattaa'nın Okunuşu Huruf-u Mukattaa Sure Adı Sure Sıra No
16. Hâ mîm ﺣﻢ Zuhruf 43
17. Hâ mîm ﺣﻢ Duhân 44
18. Hâ mîm ﺣﻢ Câsiye 45
19. Hâ mîm ﺣﻢ Ahkâf 46
20. Hâ mîm ayn sîn kâf ﺣﻢ ﻋﺴﻖ Şûrâ (2 ayet) 42
21. Kâf Kâf 50
22. Kâf hâ yâ ayn sâd ﻛﻬﻴﻌﺺ Meryem 19
23. Nûn Kalem 68
24.Sâd Sâd 38
25. Tâ hâ ﻃﻪ Tâhâ 20
26. Tâ sîn ﻃﺲ Neml 27
27. Tâ sîn mîm ﻃﺴﻢ Şuarâ 26
28. Tâ sîn mîm ﻃﺴﻢ Kasas 28
29. Yâ sîn ﻳﺲ Yâsîn 36
  1. https://islamansiklopedisi.org.tr/huruf-i-mukattaa
  2. Kırk sene sonra Risale-i Nur, bu lem’a-i i’cazı körlere dahi göstermiştir.
  3. اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ 'da لِلّٰهِ lafzında hemze, hatten ve lafzen tayyedildiği için oradaki ال sayılmaz.