Kevser 1
Önceki Ayet: Maun 7 ← Kevser Suresi → Kevser 2: Sonraki Ayet
Meali: {Kevser, çok nimet demektir; ayrıca cennette bir havuzun da adıdır. Âdiyât sûresinden sonra Mekke'de inen bu sûre 3 âyettir. Erkek çocukları yaşamadığı için Peygamberimize müşrikler, nesli kesik manasına "ebter" dediler. Sûrede buna cevap verilmiştir.}
1-2-3- (Resûlüm!) Kuşkusuz biz sana Kevser'i verdik. Şimdi sen Rabbine kulluk et ve kurban kes. Asıl sonu kesik olan, şüphesiz sana hınç besleyendir.
{Bu sûrede kurban kesmek emredilmiştir. Kurban yakınlık demektir. Kurban kesmekten asıl maksat, bu ibadetle Allah'a yakınlık kazanmaktır.}
Kur'an'daki Yeri: 30. Cüz, 602. Sayfa
Tilavet Notları:
Diğer Notlar:
Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]
Sual: بِسْمِ اللّٰهِ ve اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ gibi âyetlerde makasıd-ı erbaaya işaretler var mıdır?
Cevap: Evet قُلْ kelimesi, Kur’an’ın çok yerlerinde mezkûr veya mukadderdir. Bu mezkûr ve mukadder olan قُلْ kelimelerine esas olmak üzere بِسْمِ اللّٰهِ dan evvel قُلْ kelimesi mukadderdir. Yani “Yâ Muhammed! Bu cümleyi insanlara söyle ve talim et.” Demek, Besmele’de İlahî ve zımnî bir emir var. Binaenaleyh şu mukadder olan قُلْ emri, risalet ve nübüvvete işarettir. Çünkü resul olmasaydı, tebliğ ve talime memur olmazdı. Kezalik hasrı ifade eden “câr ve mecrurun takdimi”, tevhide îmadır. Ve keza اَلرَّحْمٰنِ nizam ve adalete, اَلرَّحٖيمِ de haşre delâlet eder.
Ve keza اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ daki ل ihtisası ifade ettiğinden tevhide işarettir. رَبِّ الْعَالَمٖينَ adaletle nübüvvete remizdir. Çünkü terbiye, resuller vasıtasıyla olur. مَالِكِ يَوْمِ الدّٖينِ zaten sarahaten haşir ve kıyamete delâlet eder.
Ve keza اِنَّٓا اَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ sadefi de o makasıd-ı erbaa cevherlerini tazammun etmiştir.
Şimdi
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَ
مَالِكِ يَوْمِ الدّٖينِ e bakınız.
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ da uluhiyetin zahir işaratı var. Çünkü bütün hamd Allah’a mahsustur. Uluhiyeti gösterdiği gibi tevhidi de gösteriyor. Evet لِلّٰهِ deki ل ilm-i sarfça bir manası ihtisas ve istihkaktır. اَلْحَمْدُ deki ال bir manası istiğraktır. Demek bütün hamdler Allah’a mahsustur. Demek tevhidi, kat’î ifade ediyor.
رَبِّ الْعَالَمٖينَ lafzında hem adalete hem nübüvvete işaret var. Çünkü on sekiz bin âlemin zerreden ve zerrelerden, sineklerden tut tâ bin defa zeminden büyük seyyareler ve yıldızlara kadar gayet mükemmel bir muvazene, bir intizam, bir mükemmel terbiye, gayet mükemmel bir adalet-i kübrayı gösteriyor.
Nübüvvete işareti ise: Madem nev-i beşerin fıtrî kuvvelerine sair hayvanat gibi had konulmamış, ondan tecavüzat çıkmış. Hem insan maddî olduğu gibi maneviyat cihetinde de bütün kâinatla alâkadar olmasından, hilkat-i kâinattaki hikmet-i âliye-i beşeriyeti, nizam ve intizam altında olan çekirdek hükmünde olan istidadatı inkişaf ettirmekle emanet-i kübra vazifesini yapmak cihetiyle nübüvvet zarurîdir ki رَبِّ الْعَالَمٖينَ deki عَالَمٖينَ içindeki yüksek makamını bulabilsin ve halife-i zemin olup melaikeye rüçhaniyetini gösterebilsin.
Ve مَالِكِ يَوْمِ الدّٖينِ cümlesi ise haşri tasrih ediyor. Çünkü يَوْمِ الدّٖينِ yani din günü ve ceza günü ve maneviyat günü demek. Nasıl dünya, maddiyat ve maddî harekâtın ve amellerinin günüdür. Elbette o harekâtın neticelerini ve o hizmetlerinin ücretlerini ve o maneviyatın semeratlarını belki o fâniyat ve zâilatın bâki ve daimî eserlerini ve âlem-i misal sinemasıyla ve fotoğrafıyla alınan umum o fâniyat ve zâillerin sahife-i amellerini gösterecek ve neşredecek bir gün gelecektir diye ifade ediyor.
Bismillah, Elhamdülillah cümleleri gibi Kur’an’da ekseri yerlerinde böyle dört unsur-u esasiye, içinde görünebilir. Mesela اِنَّا اَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ bir sadef gibi bu dört cevahir içindedir. Dikkat etsen görürsün. “Biz sana verdik Kevser’i.” Yani Zat-ı Zülcelal seni nübüvvetle ve maddî manevî temin-i adaletle müşerref ettiği gibi cennette Kevser’i ihsan ediyor.
Mahrem olan sırr-ı اِنَّٓا اَعْطَيْنَا'ya dairdir.
Mesela:
اِنَّٓا اَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ
âyeti doğrudan doğruya Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâma hitap edip Kevser'i ihsan ettiğine delâlet etmekle, elbette o muhatabın medar-ı imtiyazı olan has isimlerine îmaen اَعْطَيْنَاكَ 'deki ى،ط; طٰهٰ ve يٰسٓ 'e işaretle Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın meşhur iki ismini ve iki surenin başlarına ve isimlerine işaret ediyor.
Evet madem sâbıkan geçtiği gibi Sure-i Kevser fütuhat-ı Muhammediyeyi (asm) ihtar eder ve kelimatıyla ve hurufatıyla feth-i Mekke ve feth-i Beytü'l-Makdis ve Şam fütuhatına işaret eder.
Elbette, altı yüz seneye karib mühim bir merkez-i hilafet-i İslâmiye ve menba-ı neşr-i ahkâm-ı Kur'aniye ve Kur'an-ı Hakîm'in muazzam ordusunun merkezi olarak Kur'an bayrağını dört yüz sene kadar kâinata karşı galibane tutan İstanbul'un tarih-i fethi, Kur'an'da بَلْدَةٌ طَيِّبَةٌ işaretiyle müjde verdiği gibi sekiz yüz elli yedi (857) teşkil eden
كَ الْكَوْثَرَ ف
ebcedî makamı sekiz yüz elli yedi (857) olarak aynen بَلْدَةٌ طَيِّبَةٌ gibi İstanbul'un İslâm eline geçmesi olan 857 tarihine tevafuk etmekle işaret ediyor.
Çünkü Kevser kime verilmiş ve ne için verilmiş sırrıyla Kevser'in evvelindeki اَعْطَيْنَاكَ kime verildiği için ondan ك i alır. Ne için verildiğine delâlet eden فَصَلِّ 'den neticeye işaret için ف yi alır. كَ الْكَوْثَرَ ف olur. Mecmuu sekiz yüz elli yedi (857) adediyle İstanbul'un fethine müjde veriyor ve fütuhat-ı Muhammediyeye (asm) dâhil olarak en muhteşem cevami-i İslâmiyeye merkez olup küre-i arzda kılınan salât-ı kübranın bir mescid-i ekberi olduğuna elbette îma eder.
Hem 757'de İstanbul İslâm'ın eline geçmesine namzet olarak yol açılmış, muhasara ile Fatiha'sı okunmuş.[1]
Demek اَلْكَوْثَرْ namzetliğini ve akd-i İslâmiyet'e girmesine 757'de اَلْكَوْثَرْ aded-i ebcedîsi îmaen ifade ediyor ve 857'de كَ الْكَوْثَرَ ف sarahate yakın bir surette delâlet ediyor. Evet madem Sure-i Kevser, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâma ihsan edilen fütuhat-ı azîmeye delâlet ediyor. Elbette اَلْكَوْثَرْ İstanbul'a dahi bakıyor.
Evet madem yirmi sekiz huruf-u hecaiyeden Kevser'de mevcud olan on yedi harfi dahi اَلْكَوْثَرْ 'in birinci âyeti olan
اِنَّٓا اَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ
aded-i hurufu olan on yedi adede tevafuk etmekle beraber, mecma-ı enbiya ve nüzul-ü vahyin havz-ı kevseri olan Beytü'l-Makdis'in fetih tarihinin on yedi adedine tevafuk ediyor.
Elbette fütuhat-ı Muhammediyeyi (asm) ihtar eden اِنَّٓا اَعْطَيْنَاكَ 'de bu tevafuk rastgele değil, belki kudsî bir işaret için rast getirilmiştir.
Aynen şu birinci âyet, medde ve şeddeyi saymayan mezhebe göre aded-i hurufu on dört olarak Besmele ile Kevser kelimatının on dört adedine tevafuk etmekle beraber fütuhat-ı İslâmiyenin en mühimmi olan feth-i Şam tarihi olan 14 senesine tevafuk ediyor. Elbette bu tevafuk ittifakî değil, belki tevfik edilmiştir.
Madem كَ الْكَوْثَرَ ف sekiz yüz elli yedi (857) makam-ı ebcedî ile dünyevî bir kevser-i İslâmiye olan İstanbul'un fethine îma eder.
Elbette sekiz adet hurufatıyla zemzeme-i Kur'an'ın menbaı ve o havz-ı kevser-i İlahînin bir havzı ve en evvel âb-ı zemzeme-i Kur'an ondan nebean ettiği olan Mekke-i Mükerreme'nin sekizdeki fethine, tekerrürsüz harflerin sekiz adediyle ve mütekerrirlerin yine sekiz tekerrürüyle ve elifin sekiz tekerrürüyle ve ن un sekiz tekerrürüyle beraber kendi sekiz harfiyle tarih-i feth-i Mekke olan sekiz senesine bi'l-ittifak tevafukları, şu fütuhatçı surede ittifakî tesadüfî değildir, belki tevfik edilerek kudsî bir işaret için rast getirilmiştir.
Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]
İlgili Maddeler[değiştir]
- ↑ Evet, 757'nin âhirlerinde ve 58'in evvellerinde Sultan Orhan zamanında Süleyman Paşa kumandasında "Erler" tabir edilen kırk kahramanın şahit olmasıyla İstanbul hükûmet-i İslâmiye akdi altına girmiş ve fatihası o tarihte okunmuştur. Süleyman Paşa hem muhasara etti, hem Rumeli'ye geçti. Latîf tevafuktur ki İstanbul'un fatihası 757 ve 58'de okundu ve 857'de اِنَّا فَتَحْنَالَكَ sırrına mazhar oldu.