Risale:Bakara 1: Huruf-u Mukattaa (İ.İ. Badıllı)

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden

Önceki Risale: Fatiha Suresi Tefsiriİşarat-ül İ'caz (Badıllı)Bakara 2: Kur'anın Hidayeti ve Şüphesizliği: Sonraki Risale

(Zehraveyn'den)[1]

Birinci Sûre

BAKARA SÛRESİ[değiştir]

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

Mukaddime[değiştir]

(*[2])

Sual 9[değiştir]

Eğer desen: Îcazdar ve mu'cizekâr ve belagat-eda Kur'anda, bazı şeyler zahir nazarda çokça tekrarlanırlar. Mesela: بَسْمَلَه (Besmele) ve فَبِاَيِّ آلَاءِ... الخ ve وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ... الخ ve Hazret-i Musa (A.S.) nın kıssası.... ve bunlar'ın emsali gibi tekrarlar... Halbuki bu tekrarlar usandırıyor, belagata da münafidir?!.

Cevaben sana denilir ki: "Parlayan her şey yakar değildir." Evet tekrar, bazen usandırır. Lakin mutlak (her zaman) değildir. Belki bazen olur ki, tekrarlar istihsan edilir. Bazen de usanç verdiği olur. Nasıl ki insanın yiyecekleri içersinde, bir kısmı "kût" dür, temel gıdadır. Bu kût olan temel gıda, tekrarlandıkça tatlılaşır, ünsiyet verir. Gıdalarının bir kısmı da "Tefekküh"dür. (Meyvalar, fâkiheler) Bunların tekrarlanmasında ise usanç, amma tazelenmesinde ve (yani değiştirilmesinde) ise lezzet var.

İşte, bu gibi yiyecek gıdalarda bu iş böyle olduğu gibi; kelamın da bir kısmı hakikatın özü olup fikirlere kût ve kuvvet, ruhlara da gıdadır ki; Güneşin ziyası gibi her iade edilip tekrarlandıkça, istihsan ile karşılanır.. Ülfet edilmişin tekrarlanmasıyla da, tanışma ve ünsiyet peyda edilmiş olur... Kelamın bir kısmı da, ziynet ve tefekküh kabilindendir ki; lezzeti, sûretinin tazelenmesinde ve elbisesinin tenevvu'unda, çeşitlenmesindedir.

İşte sen, bu hakikatı böylece anladı isen, bilmiş ol ki: Kur'an-ı Hakîm-i Mu'ciz-ül Beyan, nasıl ki hey'et-i mecmuasıyla kalblere kût ve kuvvet olduğundan; tekrarında değil usanç, belki her tekrarlandıkça helavet ve lezzet[3] alınır. Kur'an'ın eczaları mesabesinde olan bazı yerleri de vardır ki; her tekrarlandıkça, parıldayarak etrafından hak ve hakikatın şua'larını fışkırtır. Keza, Kur'anın o bazı yerlerinde, üssül-esas ve hayatî düğümler mesabesinde olan "Ukde"ler bulunur ve mütecessid nurları vardır ki; sermedî bir cesetle birleşerek cisimleşmişlerdir;

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

gibi..

Şimdi ey arkadaş! Eğer zevk-i hakikat alıcısı duygu cihazın varsa; git, onunla bir müşaverede bulun!

İşte buraya kadar söylediklerimiz, Kur'anda tekrarların varlığı takdirine binaen söylenmiş sözlerdir. Yoksa, câizdir ki; mesela, Kur'anda çokça tekrarlanan Mûsa aleyhisselamın kıssası her bir makamda, husûsiyle bulunduğu yerde, üzerinde durulan mevzu'la alakadar olan vecihlerden ve o vecihleri müştemil bulunan, o makama münasip bir vecihle[4] bulunsun. Buna göre, kıssa-i Mûsa'nın (A.S.) Kur'andaki tekrarları "Tefarîk-ı âsa"[5] denilen meselden daha münasip ve tam yerinde olarak bulunmaktadır. Kur'an-ı Hakîm bu kıssayı adeta gümüş olarak yed-i beyzasına almış, altın olarak kalıba dökmüştür. İşte Kur'anın bu harika belagatı karşısında, Beyan ve Belagat sihirbazları secdeye kapanmış ve kapanmaktadırlar.

Bu kıssa-i Musa gibi, Besmelenin tekrarında birkaç cihet vardır. Bunlar -yukarıda izahı geçtiği üzere- "İstiâne, teberrük ve mevzuiyet"tir. (yani yerleştirme, esaslandırma gibi.....) Belki de bu cihetler, Kur'andaki esasî olan noktalara birer gayelik ve fihristiyettirler.

Keza, Besmelede[6] bir çok makamlar bulunur ki, bunlar: "Tevhid makamı, tenzih makamı, sena makamı, Celal makamı, Cemal makamı ve ihsan makamı" gibi makamlardır. Hem yine Besmelede bir çok ahkam dahi zımnî olarak bulunurlar. Mesela: Tevhide, Nübüvvete, Haşre, Adalete; yani Kur'andaki dört meşhûr maksatlara işaretleri gibi ahkamlardır. Buna göre, ekser sûrelerde, bu dört maksatlardan birisi maksûd-u bizzat bulunup, diğerleri istidradî tarzında bulunurlar.

Şu halde, neden câiz olmasın ki; ta'dad edilen bu nokta ve nüktelerden bir cihetinin veya bir hükmünün veya bir makamının, o sûrenin ruhu ile, mahsus bir münasebeti bulunsun da, o makamdaki mevzuya bir ana düğüm olmuş olsun. Belki de o cihetler ve makamlar itibariyle o sûrenin icmalî bir fihristesi olmuş olsun.

الٓمٓ

Ey aziz bilmiş ol ki: Burada, Şu الٓمٓ de dört "Mebhas" bulunmaktadır.[7]

1. Mebhas[değiştir]

Bilmiş ol ki; Kur'anın i'cazı الٓمٓ ın ufkundan doğar ve ağararak parlamaya başlar. Zira, i'caz ise, letaif-i belagat'in lem'alarının imtizacından, karışımından tecelli eden bir nur' dur. İşte bu "mebhas"ta birkaç incelikler ve letaifler bulunmaktadır. Bunların her birisi tek başıyla çok -ince de olsalar- lâkin küll'ü ve mecmu'u birlikte olduğunda, i'caz'ın fecr-i sadıkı olurlar. Letaiflerden

BİRİNCİSİ: Buradaki الٓمٓ sair sûrelerin başlarındaki benzeri mukatta' huruflu arkadaşları ile birlikte, umum kelimelerin (hususan Kur'an kelimelerinin) -tabir caiz ise- hammaddesi ve unsurları olan bütün Hecâî harflerini yarı yarıya bölerek almışlardır. Öyle ise, burada azıcık dur ve düşün!

İKİNCİSİ: Sûrelerin başlarındaki mukatta' harfli kelimelerin içine alınmış olan bu yarılar, alınmayıp bırakılanlardan daha çok istimal edilen harflerdir.

ÜÇÜNCÜSÜ: Kur'an-ı Hakîm, şu mukatta'ların içine alınmış harflerin içinden, lisana en kolay gelen kelimeleri tekrarlamıştır "elif" ve "lam" gibi

DÖRDÜNCÜSÜ: Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan şu mukatta'lı şifreleri Yirmi dokuz surelerin başlarında[8] zikreylemiştir ki, bu sûreler'in adedi Hecaî harflerin de adedidir.

BEŞİNCİSİ: Umum heca harfleri içinden alınmış olan bu yarılar, harflerin tabiatları olan "Mehmûse, [9] Mechûre, Şedide, Rıhve, Musta'liye, Munhafıda, Münfetiha" ve saire gibi bütün çiftli cinslerini yarılayarak almış, tekli harflerden ise, "Kalkala" gibi az ağır olanlarından, "Zillaka" gibi çok hafif olanlarından almıştır.

ALTINCISI: Mukatta'lara alınmış olan bu nısıf harfler, tabiatlerı itibariyle en latif seciyeli olanlarıdır.

YEDİNCİSİ: Kur'an-ı Hakîmin şu mukattalarda yaptığı taksimatta ihtiyar eylemiş olduğu yol, 504 (beşyüzdört) [10] ihtimal arasından seçilmiştir ki, harflerin mezkûr tabiatleri itibariyle, onları bu tarzda yarı yarıya bölmekte o seçilmiş yoldan başka bir yol, asla mümkin değildir. Çünki, bir çok taksimat şekli bunda içiçe bulunmaktadır, karışıktır. Ve birbirinden farklıdır. Öyle ise, burada harf cinslerinden her birisinin bu şekil tansifinde acip bir ğarabet bulunmaktadır... Ve işte şu zikredilmiş lem'aların imtizacından çıkan i'cazın nurunu derleyip alamayan kimseler, kendi zevkinden başka bir şeye levm ve itapta bulunmasın!

2. Mebhas[değiştir]

Bilmiş ol ki: Şu الٓمٓ Kar'ul-asa gibi (değnek çakırdısı) dinleyiciyi îkaz edip, dikkatini harekete geçirerek, garabetli vaziyetiyle acip ve garip bir şey'in taliâsı, ön habercisi olduğunu bildiriyor. İşte bu "Mebhas"ta dahi birkaç letaif bulunmaktadır.

1- İsim ile harfleri heceliyerek, tek tek okumadaki hikmeti; müsemmanın da (Yani: Bu harflerle terkibi yapılıp inşa edilecek ma'nalarında, Yani: Kur'anın hakaikinin ifadeleri de doğacağı olan) cinsine işaret etmek içindir..

2- الٓمٓ deki taktî'-i huruf, (kıt'alandırma, harfleri tek tek okuma) işarettir ki; bu harflerden doğacak olan müsemma, (Bal'bek, Kırıkkale isimleri gibi) itibarî bir vâhid olup, meczî bir mürekkep değildir. Yani, birbirine katıştırılmış bir terkip olmayıp, ancak varlığına itibar edilen şey mânâsında kıyas birimi gibi bir vâhiddir.

3- Bu harflerin takti'le hecelenmesinde, sanat'ın maddesini göstermeye telmihli bir işarettir. Yani nasıl ki, seninle ilimde muarazaya kalkışana karşı, senin Kalem ve kağıdı orta yere bırakman gibi.. Gûya ki Kur'an-ı Hakîm الٓمٓ deki harfleri hecelemesiyle der ki. "Ey iddiacı inadcılar! Sizler kelam'ın (yani beliğ konuşma sanatının) emirlerisiniz. Şu sizin ellerinizdeki ne ise, ben aynisinden kullanıyor ve o cinsten konuşuyorum."

4- Mânânın ihmaline remzeden şu takti'li heceleme vaziyeti, muârızların delil ve hüccetlerini kestiğine işaret ediyor. Yani: Tâ, demesinler ki: "Biz ümmîleriz; hakikatları, kıssa ve hikayeleri ve ahkamları bilmiyoruz ki, sana karşı gelelim." Evet, bu iddiayı kökünden kesmek için, güya Kur'an bu harflerle der ki: "Sizden belagatin nazmından, düzgünce dizilişinden başka bir şey istemiyorum; ister müftereyât, yani: Hurafeli düzmecelerde olsun, getirebilirseniz, getiriniz!"

5- Harfler'in kendi isimleriyle ibarelendirilerek hecelenmesi, okur yazarların işi olduğu için; muhitiyle beraber ümmî bir Zattan (A.S.M.) şu kelamı işitenler, en evvel beklediklerinin hilafıyla karşılaştılar. Halin seciyesine nazaran, bu vaziyet şöyle remzeyler ki: "Bu kelam o ümmî zattan doğup gelmiyor, belki ona ilka ediliyor, vahy ediliyor."

6- Harfler'in kendi adlarıyla hecelenmesi ise, Kıraet'in, okumanın ilk esası, temelidir. O halde, bu vaziyet îma eder ki: Kur'an, hâs bir tarik'in, yeni bir yol'un müessisidir, ümmilere de muallimdir.

İşte, şu -bir kısmının dakikliğiyle beraber- iplerinin dokumasından, yüksek bir nakş-ı i'cazı göremiyen adam, belagat sanatında dahîl ve müptedidir. O halde, bu işin erbab ve ehlinin fetvalarını taklid eylesin!

3. Mebhas[değiştir]

Şu الٓمٓ in şekil ve vaziyeti, i'cazın ikinci esası olan "îcaz" ın nihayet mertebesine bir işrettir. İşte, bunda dahi birkaç letaif bulunmaktadır:

Birincisi: Şu الٓمٓ birbirine eklenip teselsül eden bir kıyas-ı temsilî ile remz, işâret, îma, telvih ve telmih eder ki: Şu Kur'an, Allah'ın kelamı olup, Cebrail aleyhisselam vasıtasıyla, Hazret-i Muhammed aleyhis salatü vesselama nüzûl etmiştir.

Evet, çünkü Kur'anın mecmû'unda mufassalen bulunan hükümler, bazen bir tek sûre de temessül ve teressüm eyler. Hem bazen kısa bir sûre, bir tek ayette remz ile derc olmuş olur. Hem bazen bir ayet, tek bir kelamda gizlendiği telvih ile bilinir. Hem bazen bir kelam, bir kelime içinde dahil olduğu telmih olunur.. Ve bazen câmi' olan o bir kelime, "sin, lam, mim" gibi huruf-u mukattanın bir harfinde kendini gösterir.. Nasıl ki bu ma'na ile: "Kur'anın tamamı "Bakara" sûresinde, Bakara sûresi de, Fatiha da, Fatiha ise,

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

de, Bismillah... dahi, yontulmuş olan "Besmele" şekilli kelimededir" diye söylenir. Ve bütün bu söylenen ve sayılanlar الٓمٓ in de içindedir denilse câizdir.

İşte, şu müteselsil olan kıyas-ı temsiliye istinaden ve hem ذٰلِكَ الْكِتَابُ nün ifade ettiği mânânın işaretiyle diyebiliriz ki: "Şu ezelî olan Kelamullah, Cebrail aleyhiselam vasıtasıyla Hz. Muhammed Aleyhissalatü Vesselama nâzil olmuştur" hükmü الٓمٓ den tecellî ile parlamaktadır.

İkincisi: Şu hurûf-u mukattaâlar ilahî birer şifre olup, Alllah-ı zülcelal tarafından manevî telgraf ile Resûlüne keşide edilmişte, anahtarları da resûlünün yanındadır. Beşer fikrinin eli, -izinsiz olarak- onlara uzanamaz.

Üçüncüsü: Şu الٓمٓ in tarz-ı üslubu üstüne Kur'an'ın nazil olduğu zatın (A.S.M.) şiddet-i zekavetine bir işaret vermektedir.. ve bu işaret ise, remzen gösteriyor ki; Hz. Muhammed'e (A.S.M.) nisbeten bu gibi remz u işaretler sarih hükmündedir.

Dördüncüsü: Şu mukatta'at'taki harfler'in isimleriyle takti' edilerek zikredilmeleri ile, işaret veriyorlar ki; harflerin kıymet ve değeri, sadece mânâlarında değil, belki harflerin arasında -ilm-i esrar-ı hurûf ûlemasının keşfeylemiş oldukları- sayıların münasebeti[11] gibi fıtrî münasebetler vardır.

Beşincisi: الٓمٓ Mukatta' harfleriyle, hâs olarak halk, (boğaz) vasat (ağız ortası) ve şefe (dudak) nin üç mahreçlerine işaret etmektedir. Bu işaret ise, zihni dikkat etmeye ve ülfet perdesini yırtmağa zorladığına remzeyler. Ta ki zihin, hurûfâtın hilkatındaki nakışların şu acip levnlerini mutala'a etmeye mecbur olsun.

İşte, ey elleri belagat sanatıyla boyalanmış adam! Şu (geçen) letaifin Kıt'a ve parçalarını terkib ile birleştir ve mecmu'una birden bak, dinle; ta ki sana هٰذَا كَلَامُ اللّٰه i, yani, "bu olsa olsa ancak Allah'ın Kelamıdır"ı okutsun, dinletsin.

4. Mebhas[değiştir]

Şu الٓمٓ Kur'anda mukatta' huruflu olan sair arkadaşları ile beraber -yukarıda izahı verilmiş olan- o sureti göstermeleriyle, güya şöyle nida edip çağırıyorlar: "Bizler imamlarız, hiç kimseyi taklid etmiyoruz.. Ve hiçbir imama da tabi' olmadık. Üslubumuz bedi', tarzımız garibdir." İşte buna göre bu "Dördüncü mebhas" ta da birkaç letaif olacaktır. (Yani, incelikler)

Birinci İncelik: Öteden beri bilinmekte olan bir misale, örneğe uymak; ve yerleşmiş bir ahenge göre fikir ve düşüncelerini dokumak; ve sülûk edilmiş, tecrübesi yapılmış bir yolda yürümek hutaba ve fusahanın adetlerindendir. Halbuki ise, şu الٓمٓ ve sair mukatta'âtlı şifrelerin üslûbuna daha öncesinden ne ins, ne de cinlerin teması, mübaşereti olmuş değildir.

İkinci İncelik: Kur'an-ı Hakîm, fatihaları ve duraklarıyla (yani ayetlerin baş kısmı ve bitişleriyle) nasıl gelmişse, şimdi aynen öyle devam ettiği halde, dostlarının onu taklid etme şevki, düşmanlarının ona karşı mübarezeli ğayzı gibi, taklid veya nazirini yapma sebepleri meydanda iken; hiç kimse onun benzerini getirememiş, ya da taklidini yapamamıştır. Evet, bu bir hakikattir. Bu davaya şahid istiyorsan; meydandaki şu milyonlarca Arabî kitaba bak! Hiç birisini Kur'ana muvazî, ya da ona yakın olduğunu görebilecek misin. Kella!..

Hatta, bir âmî câhil dahi Kur'anı bunlara kıyas etse ve karşı karşıya getirse; o âmînin nazarı: "Katiyyen Kur'an bunların mertebesinde değildir. Öyle ise o, ya hepsinin altındadır, ki bu bizzarûre muhaldir.. veya, Kur'anın makamı hepsinin üstündedir, ki asıl matlubda budur" diye bağıracaktır. İşte, cahil-i âmînin İ'caz-ı Kur'andan derkedip anladığı nasibi de böyledir.

Üçüncü İncelik: Beşer sanatının -malum ve mütearif olan- adet ve şanı budur ki; ilk teşekkülünde, yapılıp meydana çıktığı zaman, bir çok yönden eksik, kaba ve güzelliklerden uzak olarak meydana gelir. Sonra yavaş yavaş tekemmül eder, güzelleşir, tatlılaşır. Halbuki Kur'anın üslûbu ise, ilk zuhur zamanından beri talavetli, taze ve genç olarak sahaya çıkmış ve öyle de devam etmektedir. Bununla beraber ve hal böyle iken; telâhuk-u efkârlarla ve birbirlerinin üslûplarından çalarak toparlanıp gelen meydandaki ömür geçirmiş bütün fikirlere karşı Kur'an meydan okumaya başladı.. ve neticede de hepsine faik ve ğalip geldi.. Ve bu ğalibiyet ise, şöyle ta'rif edilerek ilan edildi: "Katiyyen ve hiçbir şüphe yoktûr ki Kur'an, kuvveler ve kader Halıkının sun'undandır, başka bir şey değildir."

İşte ey belagatın nesim u melteminin kokusunu duymuş arkadaş! Şimdi bir bak, acaba senin zihninin balarısı, şu geçen dört mebhasların bahçelerinin çiçeklerinden (balın hammaddesi olan) usare toplayarak

اَشْهَدُ اَنَّ هٰذَا كَلَامُ اللّٰهِ

nın balını yapabilmiş midir?

Önceki Risale: Fatiha Suresi Tefsiriİşarat-ül İ'caz (Badıllı)Bakara 2: Kur'anın Hidayeti ve Şüphesizliği: Sonraki Risale

  1. Hadis-i sahih-i şerifte, "Bakara ve Âl-i İmran" sûrelerine [ZEHRAVEYN], (Yani: Parlak, ziyadar iki sûre) diye isimlendirilmiştir. Sahih olan bu hadis-i şerif'in bir çok mehazleri için bak: "Risale-i Nur'un Kudsi Kaynakları" eserimiz 2. Baskı sh: 810, Sıra no: 832 ye. Mütercim
  2. Eser'in aslında "Mukaddime" kelimesi yoktur. Lâkin tercümede, mevzuya giriş yapılan bu yerde, mukadder olarak "Mukaddime" başlığı bulunuyor gibidir. Mütercim
  3. Bu tekrar mevzu'unu, Meyve Risalesinin "Onuncu Meselesi" olan "Emirdağ Çiçeği" Risalesine götürünüz, müracaat ediniz, harika ve ispatlı izahatı alınız. Mütercim
  4. Bu meseleyi de, Âsar-ı Bediiyye 2. baskı sh. 960-963 teki "Lemaat" eseri içinde bulunan bu husustaki harika tefsirine bakınız! Mütercim
  5. "Tefarîkul âsa" sözü Arap edebiyatında meşhur bir darb-ı meseldir. "Değneğin parçaları" ünvanıyla olan bu darb-ı mesel, birkaç ma'naya kullanılmaktadır. O manalardan birisi:
    Birinin diğerinden alacağı hakkını toptan değil, parça parça almasına da denir.
    İkinci mana: Birisine "sen daha hayırlısın" yani başkaların vereceği parça parça menfaatlerden daha fazla menfaat getiriyorsun.
    Üçüncü mana: Bir kalın değneğin ayrı ayrı şakka -uzunluğuna- bölünüp, her parça başka bir şeye, bir menfaata yaraması bu darb-ı meselin esasıdır. (El-Muhit-ül Muhit Bistamî sh: 678) -Mütercim
  6. Besmelenin iman ve Tevhid noktasındaki diğer bir kısım esrarını beyan eden "Birinci Söz" ve "Ondördüncü Lem'a"nın "İkinci Makamına" da bakıverilsin. Mütercim
  7. الٓمٓ'in ve ayrıca Besmelenin çok mühim ve azim bir sırrı "Yedinci Lem'a"nın Hatimesinde zikredilmiş, izah edilmiştir. Bu makamda onu da istihzar edip mulahazaya alsan daha şirin ve ruh-efza olur. Mütercim
  8. MUKATTA' HARFLİ SÛRELERİN BAŞ KISMI
    1- Bakara الٓمٓ Elif lâm mim 3
    2- Al-i İmran الٓمٓ Elif lâm mim 3
    3- A'raf الٓمٓصٓ Elif lâm mim sad 4
    4- Yunus الٓرٓ Elif lâm ra 3
    5- Hûd الٓر Elif lâm ra 3
    6- Yusuf الٓر Elif lâm ra 3
    7- Raad الٓمٓر Elif lâm mim ra 4
    8- İbrahim الٓر Elif lâm ra 3
    9- Hicr الٓر Elif lâm ra 3
    10- Meryem كٰهٰيعٓصٓ Kaf ha ya ayn sad 5
    11- Taha طٰهٰ Ta ha 2
    12- Şuara طسٓمٓ Ta sin mim 3
    13- Neml طٰسٓ Ta sin 2
    14- Kasas طسٓم Ta sin mim 3
    15- Ankebût الٓم Elif lam mim 3
    16- Rum الٓم Elif lâm mim 3
    17- Lokman الٓم Elif lâm mim 3
    18- Secde الٓم Elif lâm mim 3
    19- Yâsin يٰسٓ Yâ sin 2
    20- Sâd ص Sad 1
    21- Mü'min حٰمٓ Ha mim 2
    22- Fussilet حٰمٓ Ha mim 2
    23- Şûra حٓم عسق Ha mim ayn sin kaf 5
    24- Zuhruf حٓم Ha mim 2
    25- Duhan حٓم Ha mim 2
    26- Caşiye حٓم Ha mim 2
    27- Ahkaf حٓم Ha mim 2
    28- Kaf قٓ Kaf 1
    29- Kalem نٓ Nun 1
    Toplam............... 78
    Not: Bu yirmidokuz sûrelerin başlarındaki Mukatta'ların الٓمٓ gibi, حٓم gibi birden fazla tekrarları hesap edilmezse, yani tekrarları nazara alınmazsa, mukatta'lı başlıklar "ondört tane kalır ve şu mükerrersiz on dörtlerin harflerinin yekûnü ise 36 dır.
  9. Mukatta'larda kullanılmış ondört harflerin tekrarlanış vaziyeti: Elif 13, He 7, Re 6, Sin 5, Sad 3, Tı 4, Ayn 2, Kaf 2, Kef 1, Lam 13, Mim 17, Nun 1, He 2, Ye 2. Toplam: 78
  10. TABAYİ-İ HURÛF MEVZU'U
    Evvela: Harflerin tabiatları, sıfatları veya -ta'bir caizse- karakterleri hakkında, yani: Harfler'in ne kadar çeşit ve sıfat ve tabiâtları olduğu hakkında, tam ve net bir görüş ittifakı bulunmamakla beraber, mevcud olan bu sıfatlar ise, birbirlerinin hududları dahiline girebilmektedirler.
    Bu mevzu'da, Kadî Beydavî tefsirini şerheden El-Konevî C: 1, Sh: 152 de, şöyle demektedir. [Harflerin sıfatı iç içiçe olup, mütebayin değillerdir. (Yani birbirinden farklı ve seçkin değillerdir.) Bir aynı harfte bir çok sıfatların ictima' ettiği oluyor. Buna göre, harflerin tabiat ve sıfatlarının taksimi itibarî bir iştir. İlh..]
    İşte, buna göre; harflerin sıfatları, kimilere göre Kırkdört'e (44), hatta daha fazlasına çıkabilmektedir. Lâkin bu harf sıfatlarının umumca meşhur olmuş olanı: "Zatî sıfat 16, ârızî olanı da 11 dır" diye söylenir. Bu meşhur görüşe göre, sıfatların yekûnu 27 olmuş oluyor. Bununla beraber, bazı Tecvid alimleri bu sıfatlardan yirmibirini (21) net ve geçerli saymış, geri kalanlarını ya çok zaif, ya da öteki sıfatlardan ayırt edilmesini zor bulmuşlardır. Bu mevzu'da Muhterem Dr. İsmail Karaçam Hocanın "Kur'an-ı Kerimin faziletleri ve okuma kaideleri" adlı kitabına bakılabilir. Şimdi bahsi yapılmış meşhur 21 çeşit sıfatların harflerini sıra ile kaydediyoruz:
    1- İstifale: ت و ث ب ز ي ا د ف س ك ن ع م هـ ذ ح ج س 19
    2- Beyniye: ل ن ع م ر 05
    3- Tafhim: ج ص ض غ ط ق ظ 07
    4- Tefeşşî: ف ض ر ص س ي م ث 08
    5- Zillaka: ل ر ن ب ف م 06
    6- Rıhve: ت ح خ ذ ز س ش ص ض ظ غ ف ه 13
    7- Şedide: ا ج ذ ت ط ب ق ك 08
    8- Safîr: ز س ص 03
    9- Kalkale: ق ط ب ج د 05
    10- Mechûre: ل ن ي ق ط ع ا م ر 09
    11- Musta'liye: ص ع ق ض خ ط ظ 07
    12- Musmite: ف ر م ن ب 06
    13- Mutbika: ص ض ط ظ 04
    14- Mahfiyye: و هـ ي 03
    15- Mehmuse: يح ث هـ ش خ ص ف س ك ت 10
    16- Munhafida: خ ص ض ط ظ غ ق harflerinin dışında kalan tüm harfler
    17- Munharife: ل ر 02
    18- Münfetiha: ص ض ط ظ harfleri dışında kalan tüm harfler
    19- Hafiye: و هـ ي 03
    20- Tekrir: ر 01
    21- Terkik: Tam belli değil
    Demek ki mütedavili ve en meşhuru on sekiz çeşittirler.
    Yukarıdaki haşiyelerde verilen izahâhat da, bu asıl olan mevzuu bir derece aydınlatmak içindir. Yoksa, o izahat, bazı tefsirlerde zaten mevcuttur.
    İşte, asıl mesele ve mevzu' (200) ve (504) ihtimalli olan bahse giriyoruz.
    Evvela: Hemen itiraf edelim ki; Hazret-i Üstad'ın "İşarât-ül İ'caz" da (504), "Yirmibeşinci Söz"deki (200) ihtimalden muradı ne olduğu 40. haşiyede izahı verilen harf tabiatlarının bir kavle göre 44 çeşitinin; diğer ve ekseriyetli görüşe göre, harfler'in zatî ile arızî sıfatları birlikte olsa 27 nev'inin; ve bir derece net olan 21 sınıfının, hangi ve nasıl bir taksimatla, Kur'an-ı Hakîm'in bunları böyle yarılayarak mukatta'lı şifrelerine aldığını kat'î bir kanaatla -zamanımızın mevcut âlimleriyle beraber- bilememekteyiz.
    Saniyen: Lâkin kuvvetli birkaç tahminlerin de ip uçlarını -Allaha şükür- bulduğumuzu söyliyebiliriz. Evvelemirde bu ipuçları bulup, bize bahşeyleyen başda Denizlili muallim kardeşimiz Şükrü Alğan, Manisalı müdakkik âlim İsmail Hakkı Efendi ve halen Konya vâizi süper zekalı Tillolu Cemal Sancar Efendilerdir. Bu zatlara burada samimî şükranlarımı ifade etmek istiyorum.
    İşte, mezkûr ihtimalli büyük, derin meselenin ihtimalli, tahminî ipuçları şeklini aşağıya kaydediyorum.
    1- Kur'andaki bütün mukatta'larda kullanılmış harflerin -tekrarlarıyla- yekûn sayısı 78 dir. Gayr-i mükerrerleri 36 dır. Bu 36 rakamına mukatta'larda kullanılmış hecâî harfler'in yarısı olan ve tekrarsız 14 harfleri ile darbedildiğinde, 504 olmuş olur.
    2- Mukatta'larda kullanılmış şu yarı hecaîlerin tekrarsızları olarak 14 harflerin teklileri çiftlilerle çarpılması neticesi, yine 504 eder. Şöyle ki: Bir rakamı iki ile; üçü dört ile; beşi altı ile; yedi sekiz ile; dokuz on ile; onbir oniki ile; onüç ondört ile çarpılması halinde toplamı 504 dür.
    3- Harflerin sıfatlarından Mehmuse, Mechûre gibi kısımlarından en belirgin olan 16 sınıfından yarısı olan sekizlerini -ki, Hz. Üstad da bunlardan yedisinin ismini zikrederek, kalan kısımları için "vesaire" demiştir. - birbirleriyle, yani: Yine teklileri çiftlilerle çarptığımızda "100" rakamı meydana çıkmaktadır. Mukatta'larda da, bu tür sıfatlı harflerden yarısını almış olduğuna nazaran bunların önyüzü 100, arka yüzü de 100 olmaktadır, yekûn 200 olur ki; Yirmibeşinci sözdeki 200 ihtimal meselesini andırır gibidir.
    4- Harflerin tabiat veya sıfatlarının en çok kullanılan 18 çeşidi ile, mukatta'larda kullanılmış heca harflerinin yarısını değil, tamamı olan 28 harflerle çarpıldığında yine 504 sayıyı göstermektedir.
    5- Mukatta'larda kullanılmış gayr-ı mükerrer ondört harfler, yirmidokuz surenin başındaki mukatta'lardan mükerrerleri çıkarılırsa, kalan 14 lerle darbedildiğinde, 196 yı göstermektedir ki, 200 ihtimalli meselemizin âz küsûrat ile ayni rakamını gösteriyor. Zira, Yirmibeşinci Sözdeki ifadeye dikkat edilirse, ve "ikiyüz ihtimal içinde mütereddid" tarzındadır. Yani: Bir nev'i onu ifade eder.
    6- Timaş yayınlarından Yr.Doç.Dr. Niyazî Beki'nin 1999 baskılı "Kur'an ilimleri ve tefsir açısından Bediüzzaman Said-i Nursî'nin eserleri" adlı kitabı Sh: 160 ta ayni bu mevzu' hakkında şöyle kayıtlıdır:
    [Bediüzzaman'a göre -daha önce de ifade edildiği gibi- 78 harften meydana gelen 14 şeklin bu tarzda taksimatı, ancak 504 ihtimalden biri olarak seçilmiştir. Bu sayı da 7 nin katıdır. 72x14=504]
    NETİCE VE BİR FEZLEKE
    Görüldüğü üzere, Hecaî harflerin yekûnu 28 iken, bunların sıfatları, onların iki katına yakındır. Fakat harflerin mezkûr sıfat ve ya tabiatları iç içe olup birbirlerinin hududları dahiline girebilmekte ve yekdiğerinin libasını giyebilmektedir. Mesela, diyelim: "He -ve Z-" harfi "Rıhve" sıfatlı iken, aynı zamanda "Mehmûse, munhafıda ve Münfatiha sıfatlarını da taşımaktadır.. Ve mesela: "Elif" harfi, "istifale" sıfatlı olduğu halde, aynı zamanda "Şedide, Mechûre, Münhafıda ve Münfatıha" sıfatlarını da taşımaktadır ve hakeza!
    Şimdi, mezkûr 29 sûrenin başlarındaki mukatta'ların üstte evsafı yazılı o birkaç sıfatlı harfleri nasıl tansif ettiğine (yarıladığına) bakalım. İşte mesela: "Tefeşşi" sıfatlı olan harflerin sekiz tanesinden beşini almış, üçünü almamıştır. Aldığı o beşlerden Ye harfi, mukatta'ların tamamında iki defa geldiği için, ikisini de almıştır.
    Ve mesela: "Zillaka" sıfatlı harflerin altı tanesinden "nun" harfi, tek olduğu için, aldığı yarıların içine onu da alarak dördünü almıştır.. vehakeza.
    MUKATTA'LARDA TEKRARLANAN HARFLER Evvela: 29 sûrenin başlarındaki 29 şifreli mukattalara baktığımızda لا şekilli harf dahil olmak üzere, 29 harftir ki mukatta'ların sayısıyla denkli vaziyettedir.
    Saniyen: Heca harflerinin لا hariç asıl adedi olan 28 rakamının yarısı, -tekrarlar hesap edilmezse- 14'ü mukattalarda kullanılmıştır.
    Salisen: Mukattalarda kullanılmış bu 14 harflerin tekrarı (Yani, 29 surenin başındaki 29 şifreli mukatta'ların yekûn harfleri olan 78 adedi içersindeki tekrarları) garip bir tarzdadır.
    Mesela: Kur'anda en çok kullanılıp tekrarlanan ل ve الف harfleri onüçer defa tekrarlanmışlardır. -ki Risale-i Nurda izahı yapılmış "On üç" adedinin sırlarına bakmaktadır.
    Hem mesela: ل harfinin bir arkadaşı olan ك harfi sadece bir defa zikredilmiştir ki, ك "ke"yi ifade eder. Yani: [Ya Muhammed bu şifreli harflerin esrarı ancak va sadece sana bildirilmiş ve bunların anahtarları sendedir ve sana tam uymuş nadir bazı evliya-yı ümmetindedir" gibi bir sırlı manaya bakar gibidir.
    Yine, mesela: م harfinin bir arkadaşı olan ن harfi de mukatta'larda yalnız bir defa zikredilmiştir. Ki bu da, "Azamet nunu" olduğunun işaretini vermekle beraber, "Bu sırları biz Allah u Teala sana vahy ve ilham eyledik" gibi sırlara bakıyor gibi olabilir.
    Hem isimlerini verdiğimiz ك ، لام ، الف ve ن harflerinin mukatta'larda tekrarları toplam 28 dir ki heca harflerinin sayısıdır.
    Hem mukattalarda en çok tekrarlanan الٓم deki الف ، لام ، ميم harflerinin tekrarlanışı 43 dür ki, bir kavle göre, harf sıfatlarının sayısına bir eksiğiyle denk gelmektedir.
    Keza, mukatta'larda tekrarlanmayan iki harf vardır ki ك ve ن harfleridir. Ebced hesabiyle bu ikisinin toplam sayısı 70 dir ki, mukatta'larda tekrarlanmış harflerin yekûn sayısı olan 78 adede, kusûrât nazara alınmazsa yaklaşık olarak muvafık gelmektedir. Mütercim
  11. 40 sene sonra Risale-i Nur bu lem'a-i i'cazı körlere dahi göstermiştir. Müellif
    • 1915 te te'lif edilen İşarat-ül İcaz tefsiri, te'lif tarihine 40'ı ilave etsek, 1955 eder ki, Molla Abdülmecid Efendi tarafından yapılan tercüme tarihi olduğu gibi; Risale-i Nurun bazı risaleleri de huruf-u Kur'aniyenin harika vaziyetlerini o tarihten evvel ve sonra ortaya koymuştur. Mütercim)