Risale:22. Söz (Ayet-Hadis Mealleri)

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden

Önceki Kısım: Yirmi Birinci Söz Ayet-Hadis MealleriSözler Ayet-Hadis MealleriYirmi Üçüncü Söz Ayet-Hadis Mealleri: Sonraki Kısım

Yirmiikinci Söz

Yirmiikinci Söz 1926 yılında Barla'da te'lif edilmiştir.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.

وَيَضْرِبُ اللّٰهُ الْاَمْثَالَ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ

Allah insanlara misaller verir ki, düşünüp öğüt alsınlar. (İbrahim Sûresi, 14:25)

وَ تِلْكَ الْاَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ

Düşünsünler diye, insanlara Biz böyle misaller veriyoruz. (Haşir Sûresi, 59:21)

وَ مِنَ اللّٰهِ التَّوْف۪يقُ وَ الْهِدَايَةُ

Tevfik ve hidayet ancak Allah'tandır.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

اَللّٰهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ وَك۪يلٌ

Göklerin ve yerin tedbir ve tasarrufu Ona aittir." (Zümer Sûresi, 39:62-63)

لَهُ مَقَال۪يدُ السَّمٰوَاتِ وَ الْاَرْضِ

Allah herşeyin yaratıcısıdır. O herşey üzerinde hakkıyla görüp gözeticidir.

فَسُبْحَانَ الَّذ۪ى بِيَدِه۪ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

Her türlü kusurdan münezzehtir o Zât ki, herşeyin hüküm ve tasarrufu elindedir. Siz de Ona döndürüleceksiniz. (Yâsin Sûresi, 36:83)

وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا عِنْدَنَا خَزَٓائِنُهُ وَمَا نُنَزِّلُهُٓ اِلَّا بِقَدَرٍ مَعْلُومٍ

Hiçbir şey yoktur ki, hazineleri Bizim yanımızda olmasın. Herşeyi Biz belirli bir miktar ile indiririz. (Hicr Sûresi, 15:21)

مَا مِنْ دَٓابَّةٍ اِلَّا هُوَ اٰخِذٌ بِنَاصِيَتِهَا اِنَّ رَبّ۪ى عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ

Hiçbir canlı yoktur ki, Allah onu alnından tutup kudretine boyun eğdirmiş olmasın. Şüphesiz ki benim Rabbim hak ve adalet üzeredir. (Hûd Sûresi, 11:56)

سُبْحَانَ مَنِ اخْتَفٰى بِشِدَّةِ الظُّهُورِ

Her türlü kusurdan münezzehtir o Zat ki, şiddet-i zuhurundan gizlenmiştir.

كَمَا اَنَّ ف۪ى كُلِّ ذَرَّةٍ شَاهِدَانِ عَلٰى اَنَّهُ وَاجِبٌ وَاحِدٌ كَذٰلِكَ ف۪ى كُلِّ حَىٍّ لَهُ اٰيَتَانِ عَلٰى اَنَّهُ اَحَدٌ صَمَدٌ

Herbir zerrede, Onun Vâcibü'l-Vücud ve Vâhid olduğuna iki şahit bulunduğu gibi; herbir zîhayatta da, Onun Ehad ve Samed olduğuna dair iki âyet vardır.

نَعَمْ يَكْف۪ى لِكُلِّ شَيْءٍ شَيْءٌ عَنْ كُلِّ شَيْءٍ وَ لَا يَكْف۪ى عَنْهُ كُلُّ شَيْءٍ وَ لَوْ لِشَيْءٍ وَاحِدٍ

Yani, "o hal gösteriyor ki, onun öyle bir Rabbi var ki, ona, her şeye bedel bir teveccühü var ve bütün eşyanın yerini tutar bir nazarı var; bütün eşya Onun bir teveccühünün yerini tutamaz." (Evet, (Allah dilerse) her şeye karşı her şey için tek bir şey yeter, ama (Allah dilemezse) her şey toplansa tek bir şey için bile olsa kafi gelmez)

قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌ اَللّٰهُ الصَّمَدُ

De ki: O Allah birdir. O Allah'tır, Sameddir; herşey O'na muhtaç olduğu halde O hiçbir şeye muhtaç değildir. (İhlâs Sûresi, 112:1-2)

فَانْظُرْ اِلٰٓى اٰثَارِ رَحْمَتِ اللّٰهِ كَيْفَ يُحْيِى الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا اِنَّ ذٰلِكَ لَمُحْيِى الْمَوْتٰى وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

Şimdi bak Allah'ın rahmet eserlerine: Yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor? Bunu yapan, elbette ölüleri de öylece diriltecektir; O herşeye hakkıyla kàdirdir. (Rum Sûresi, 30:50)

سُبْحَانَ مَنْ تَحَيَّرَ ف۪ى صُنْعِهِ الْعُقُولُ

İşlerinde akılların hayrette kaldığı o Zât her türlü kusurdan nihayet derecede münezzehtir. (Nevevî, el-Ezkar s. 292; İmam Ali (r.a.), Nehcu'l-Belâğa, s. 428)

مِنْ حَيْثُ لَا يَحْتَسِبُ

Hiç ummadığı yerlerden... (Talâk Sûresi, 65:3)

وَ لِلّٰهِ الْمَثَلُ الْاَعْلٰى

En yüce meseller Allah'ındır. (Nahl Sûresi, 16:60)

هَلْ تَرٰى مِنْ فُطُورٍ

En küçük bir kusur görüyor musun? (Mülk Sûresi, 67:3)

اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلٰى مَنْ دَلَّ عَلٰى وُجوُبِ وُجُودِكَ وَ وَحْدَانِيَّتِكَ وَ شَهِدَ عَلٰى جَلَالِكَ وَ جَمَالِكَ وَ كَمَالِكَ الشَّاهِدُ الصَّادِقُ الْمُصَدَّقُ وَ الْبُرْهَانُ النَّاطِقُ الْمُحَقَّقُ سَيِّدُ الْاَنْبِيَاءِ وَ الْمُرْسَل۪ينَ الْحَامِلُ سِرَّ اِجْمَاعِهِمْ وَ تَصْد۪يقِهِمْ وَ مُعْجِزَاتِهِمْ وَ اِمَامُ الْاَوْلِيَاءِ وَ الصِّدِّيق۪ينَ الْحَاو۪ى سِرَّ اِتِّفَاقِهِمْ وَ تَحْق۪يقِهِمْ وَ كَرَامَاتِهِمْ ذُو الْمُعْجِزَاتِ الْبَاهِرَةِ وَ الْخَوَارِقِ الظَّاهِرَةِ وَ الدَّلَائِلِ الْقَاطِعَةِ الْمُحَقَّقَةِ الْمُصَدَّقَةِ لَهُ ذُو الْخِصَالِ الْغَالِيَةِ فِى ذَاتِهِ وَ الْاَخْلَاقِ الْعَالِيَةِ فِى وَظ۪يفَتِهِ وَ السَّجَايَا السَّامِيَةِ فِى شَر۪يعَتِهِ الْمُكَمَّلَةِ الْمُنَزَّهَةِ لَهُ عَنِ الْخِلَافِ مَهْبِطُ الْوَحْىِ الرَّبَّانِىِّ بِاِجْمَاعِ الْمُنْزِلِ وَ الْمُنْزَلِ وَ الْمُنْزَلِ عَلَيْهِ سَيَّارُ عَالَمِ الْغَيْبِ وَ الْمَلَكُوتِ مُشَاهِدُ الْاَرْوَاحِ وَ مُصَاحِبُ الْمَلٰئِكَةِ اَنْمُوذَجُ كَمَالِ الْكَائِنَاتِ شَخْصًا وَ نَوْعًا وَ جِنْسًا ـ﴿اَنْوَرُ ثَمَرَاتِ شَجَرَةِ الْخِلْقَةِ‌ـ﴾ سِرَاجُ الْحَقِّ بُرْهَانُ الْحَق۪يقَةِ تِمْثَالُ الرَّحْمَةِ مِثَالُ الْمَحَبَّةِ كَشَّافُ طِلْسِمِ الْكَائِنَاتِ دَلَّالُ سَلْطَنَةِ الرُّبُوبِيَّةِ الْمُرْمِزُ بِعُلْوِيَّةِ شَخْصِيَّتِهِ الْمَعْنَوِيَّةِ اِلٰى اَنَّهُ نُصْبُ عَيْنِ فَاطِرِ الْعَالَمِ فِى خَلْقِ الْكَائِنَاتِ ذُو الشَّر۪يعَةِ الَّت۪ى هِىَ بِوُسْعَةِ دَسَات۪يرِهَا وَ قُوَّتِهَا تُش۪يرُ اِلٰى اَنَّهَا نِظَامُ نَاظِمِ الْكَوْنِ وَ وَضْعُ خَالِقِ الْكَائِنَاتِ

Allahım! Vücub-u vücuduna ve vahdâniyetine delâlet ve celâline ve cemâline ve kemâline şehadet eden o Zâta rahmet et ki, O, bütün kâinatın ve bütün enbiya ve evliyanın tasdikiyle musaddak şahid-i sadık ve bütün ehl-i tahkikin tahkikatıyla müeyyed burhan-ı nâtık, bütün enbiya ve mürselînin icmâ ve tasdik ve mu'cizelerinin sırrına mazhar olan efendisi, bütün evliya ve sıddıkînin ittifak ve tahkikat ve kerametlerini hâvi olan imamı, hakkaniyeti hadsiz tahkikatla teyid ve tasdik edilen mu'cizât-ı bâhire ve havârık-ı zâhire ve delâil-i kàtıa sahibi, zâtında güzel hasletlerin en nihayet merâtibini, vazifesinde ahlâk-ı ulviyeyi, hilâftan münezzeh olan şeriat-i mükemmelesinde en yüksek seciyeleri câmi', Kur'ân'ı indirenin, indirilen Kur'ân'ın ve kendisine Kur'ân indirilen Zâtın ittifakıyla vahy-i Rabbânînin mazharı, âlem-i gayb ve âlem-i melekûtu seyr ü seyahat ve temâşâ eden, ervâhı müşahede ve melâikeye refakat eden, şahsen ve nev'en ve cinsen kâinatın bütün kemâlâtının fihristesi, şecere-i hilkatin en münevver meyvesi, hakkın sirâcı, hakikatin burhanı, rahmetin timsali, muhabbetin misali, kâinat tılsımının keşşâfı, saltanat-ı Rububiyetin dellâlı, şahsiyet-i mâneviyesinin remz-i ulviyetiyle, Fâtır-ı Âlemin bu kâinatı O'nu nazara alarak halk ettiği anlaşılan, düsturlarının vüs'ati ve kuvvetinin işaretiyle Kâinat Nâzımının nizâmı olduğu ve Hâlık-ı Kâinat tarafından vaz edildiği zahir olan şeriatin sahibidir.

نَعَمْ اِنَّ نَاظِمَ الْكَائِنَاتِ بِهٰذَا النِّظَامِ الْاَتَمِّ الْاَكْمَلِ هُوَ نَاظِمُ هٰذَا الدّ۪ينِ بِهٰذَا النِّظَامِ الْاَحْسَنِ الْاَجْمَلِ

Evet, bu nizâm-ı ahsen ve ecmeli câmi' olan bu dinin nâzımı, ancak bu nizâm-ı etem ve ekmel olan bu kâinatın Nâzımı olabilir.

سَيِّدُنَا نَحْنُ مَعَاشِرَ بَنِى اٰدَمَ وَ مُهْد۪ينَا اِلَى الْاِيمَانِ نَحْنُ مَعَاشِرَ الْمُؤْمِن۪ينَ مُحَمَّدٍ بْنِ عَبْدِ اللّٰهِ بْنِ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ عَلَيْهِ اَفْضَلُ الصَّلَوَاتِ وَ اَتَمُّ التَّسْل۪يمَاتِ مَا دَامَتِ الْاَرْضُ وَ السَّمٰوَاتُ

Yer ve gökler var oldukça salâvâtın en efdali ve selâmetin en etemmi, biz Âdemoğulları topluluğunun efendisi ve biz mü'minler topluluğunun imana hidayet edicisi olan Abdullah ibnü Abdilmuttalib oğlu Muhammed'in üzerine olsun.

فَاِنَّ ذٰلِكَ الشَّاهِدَ الصَّادِقَ الْمُصَدَّقَ يَشْهَدُ عَلٰى رُؤُسِ الْاَشْهَادِ مُنَادِيًا وَ مُعَلِّمًا ِلَاجْيَالِ الْبَشَرِ خَلْفَ الْاَعْصَارِ وَ الْاَقْطَارِ نِدَاءً عُلْوِيًّا بِجَم۪يعِ قُوَّتِهِ وَ بِغَايَةِ جِدِّيَّتِهِ وَ بِنِهَايَةِ وُثُوقِهِ وَ بِقُوَّةِ اِطْمِئْنَانِهِ وَ بِكَمَالِ اِيمَانِهِ بِاَشْهَدُ اَنْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَحْدَهُ لَا شَر۪يكَ لَهُ

Bu doğru söyleyen ve doğrulanan vahdâniyet şahidi, bütün şahitlerin başları üzerinde bir nidâ edici ve beşer taifelerine bir muallim olarak, bütün kuvvetiyle ve gayet-i ciddiyetiyle ve nihayet-i vusukuyla ve kuvvet-i itmi'nânı ve kemâl-i imânıyla, asırların ve kıt'aların gerisinden ulvî bir nidâ ile seslenip, "Allah'tan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh bulunmadığına şehadet ederim. O birdir ve Onun hiçbir şeriki yoktur" diye ilân ediyor.

لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ

Ondan başka ilâh yoktur. (Bakara Sûresi, 2:163; Âl-i İmrân Sûresi, 3:2)

لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ بَرَابَرْ م۪يزَنَدْ عَالَمْ

Âlem hep berâber "Lâ ilâhe illâ Hû" diyor.

اَشْهَدُ اَنْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّٓا اَنْتَ وَحْدَكَ لَا شَر۪يكَ لَكَ

Senden başka hak mâbud olmadığına şehadet ederim. Sen birsin ve Senin hiçbir şerikin yoktur.

لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَحْدَهُ لَا شَر۪يكَ لَهُ لَهُ الْمُلْكُ وَ لَهُ الْحَمْدُ يُحْي۪ى وَ يُم۪يتُ وَ هُوَ حَىٌّ لَا يَمُوتُ بِيَدِهِ الْخَيْرُ وَ هُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

Allah'tan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. O birdir. Onun hiçbir ortağı yoktur. Mülk Onundur. Her türlü hamd ve övgü de Ona aittir. Hayatı veren de, ölümü veren de Odur. O, kendisine ölümün hiçbir çeşidi hiçbir zaman ârız olmayan ezelî hayat sahibidir. Her hayır Onun elindedir. Onun kudreti herşeye yeter.

سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَٓا اِلَّا مَا عَلَّمْتَنَٓا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ

Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen, ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Alîm-i Hakîmsin. (Bakara Sûresi, 2:32)

رَبَّنَا لَا تُؤَاخِذْنَٓا اِنْ نَس۪ينَٓا اَوْ اَخْطَاْنَا رَبَّنَا وَلَا تَحْمِلْ عَلَيْنَٓا اِصْرًا كَمَا حَمَلْتَهُ عَلَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِنَا رَبَّنَا وَلَا تُحَمِّلْنَا مَا لَا طَاقَةَ لَنَا بِه۪ وَاعْفُ عَنَّا وَاغْفِرْلَنَا وَارْحَمْنَا اَنْتَ مَوْلٰينَا فَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِر۪ينَ

Ey Rabbimiz! Unutur veya hataya düşer de bir kusur işlersek, bizi onunla hesaba çekme. Ey Rabbimiz! Bizden evvelkilere yüklediğin gibi bize de ağır vazifeler ve musibetler verme. Ey Rabbimiz! Bize güç yetiremeyeceğimiz şeyi de yükleme. Günahlarımızı affet. Bizi bağışla. Bize merhamet et. Bizim dostumuz ve yardımcımız Sensin. Kâfirler güruhuna karşı Sen bize yardım et. (Bakara Sûresi, 2:286)

رَبَّنَا لَا تُزِغْ قُلُوبَنَا بَعْدَ اِذْ هَدَيْتَنَا وَهَبْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً اِنَّكَ اَنْتَ الْوَهَّابُ ٭ رَبَّنَٓا اِنَّكَ جَامِعُ النَّاسِ لِيَوْمٍ لَا رَيْبَ ف۪يهِ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُخْلِفُ الْم۪يعَادَ

Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalblerimizi sapıklığa meylettirme. Yüce katından bize bir rahmet bağışla. Muhakkak ki veren Sensin, dualara cevap verip istediklerimizi bize bağışlayan Sensin. Ey Rabbimiz! Geleceğinde şüphe olmayan hesap gününde insanları huzuruna toplayacak olan da muhakkak ki Sensin. Hiç şüphe yok ki Allah va'dinden dönmez. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:8-9)

اَللّٰهُمَّ صَلِّ وَ سَلِّمْ عَلٰى مَنْ اَرْسَلْتَهُ رَحْمَةً لِلْعَالَم۪ينَ وَ عَلٰٓى اٰلِه۪ وَ صَحْبِه۪ اَجْمَع۪ينَ وَارْحَمْنَا وَ ارْحَمْ اُمَّتَهُ بِرَحْمَتِكَ يَا اَرْحَمَ الرَّاحِم۪ينَ اٰم۪ينَ

Allahım! Âlemlere rahmet olarak gönderdiğin Zâta ve Onun bütün âl ve ashâbına salât ve selâm et. Bize ve Onun ümmetine, rahmetinle merhamet et, ey Erhamürrâhimîn. Âmin

وَ اٰخِرُ دَعْوٰيهُمْ اَنِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ

Onların duâları şu sözlerle sona erer: Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, Âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. (Yûnus Sûresi, 10:10)



























Önceki Kısım: Yirmi Birinci Söz Ayet-Hadis MealleriSözler Ayet-Hadis MealleriYirmi Üçüncü Söz Ayet-Hadis Mealleri: Sonraki Kısım