Mukarrebin Melekler
Meleklerden ve insanlardan Allah’a yakın kılınanlar anlamında genel ifade için Mukarrebin, arşı taşıyan melekler için Hamele-i Arş sayfasına bakın
Mukarrebin Melekler meleklerden Allah’a yakın kılınanlar anlamında bir Kur’an terimidir. Mukarrebin Melekler'den Kur’ân'da Nisa 172'de Mukarrebin Melekler olarak ve Mutaffifin 21'de mukarrebun olarak toplam 2 yerde bahis geçer. Mukarrebîn makamındaki meleklerin arşı taşıyan ve onun etrafında bulunan Cebrâil, İsrâfil, Mîkâil ve Azrâil gibi büyük meleklerden ibaret olduğu, onların insanlardan üstün bir konumda bulunduğu kabul edilmektedir. Bir görüşe göre Kur'an'da bahsi geçen ve Arşı taşıyan ve onun çevresinde bulunanlar da (Zümer 75, Mü'min 7 ve Hakka 17) mukarrebîn meleklerine dahildir.[1] Melaike-i İzam (Büyük Melekler) ifadesi de bu anlamda kullanılmaktadır.
Risale-i Nur'da Bu Konudaki Derslerin Özeti
- Allah'ın irade ve kelam sıfatından gelen 2 şeriatından iradeden gelenini melekler temsil eder ve ona nezaret edip hamele olurlar. Meleklerin bazıları daima tesbih ederken bazıları arşa mukarreb meleklerdir.
- Peygamberimize gelen vahye kâhinler, gaibden haber verenler, cinler, ruhlar, melekler ve hatta Cibril’den başka Melaike-i Mukarrebîn dahi karışamaz. Hattâ çoğu vakitte arkadaşı olan Hazret-i Cebrail’i dahi geri bırakıyor.
- Ettehiyyatü'de geçen "Ettayyibatü" kelimesiyle Peygamberimiz ruhlu mahlukatın hülâsaları olan kâmil insanların ve mukarrebin meleklerin yüksek ibadetlerini irade ederek Mabud’una tahsis ve takdim eder.
- Cebrail gibi insanlar ile görüşen umum mukarrebîn melekler ruhlar, gayb, beka ve ahiret alemlerini gezdiklerinden meleklerin varlığına dair tüm deliller beka aleminin de varlığına delildir.
- Peygamberimiz insan, cin veya melek tüm mukarrebin içinde Allah'a en yakın olandır.
Diğer İsimleri
Melaike-i Mukarrebin, Melaike-i İzam, Büyük Melekler
Kur'an'da İsminin Geçtiği Yerler
Mukarrebin Melekler'in İsmi Geçen Ayetler
Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği
Melaike Bir Ümmettir, Şeriat-ı Fıtriye İle Memurdur
Şeriat-ı İlahî ikidir. Hem iki sıfattan gelmiş, iki insan muhatap hem de mükellef olmuş. Sıfat-ı iradeden gelen şer’-i tekvinî
İnsan-ı ekber olan âlemin ahvalini hem de harekâtını ki ihtiyarî değil, tanzim eden şer’dir. O meşiet-i Rabbanî
Yanlış bir ıstılahla tabiat da denilir. Sıfat-ı kelâmından gelen şeriat ise âlem-i asgar olan insanın ef’alini,
Ki ihtiyarî olmuş, tanzim eden şer’dir. İki şer’ bir yerde bazen eder içtima. Melaike-i İlahî, bir ümmet-i azîme hem bir cünd-ü Sübhanî
Birinci şer’a olmuş hamele-i mümtesil, amele-i mümessil. Hem onlardan bir kısmı ibad-ı müsebbihtir. Bir kısmı da müstağrak, arşın mukarrebîni.
Hem o Tercüman-ı Kelâm-ı Ezelî ervahları görüyor, melaikelerle sohbet ediyor, cin ve insi de irşad ediyor. Değil ins ve cin âlemi, belki âlem-i ervah ve âlem-i melaike fevkinde ders alıyor. Ve maverasında münasebeti var ve ıttılaı vardır. Sâbık mu’cizatı ve tevatürle kat’î macera-yı hayatı şu hakikati ispat etmiştir.
Öyle ise kâhinler ve sair gaibden haber verenler gibi onun haberlerine değil cin, değil ervah, değil melaike, belki Cibril’den başka Melaike-i Mukarrebîn dahi karışamıyor. Hattâ ekser evkatta onun arkadaşı olan Hazret-i Cebrail’i dahi bazı geri bırakıyor.
Ve اَلطَّيِّبَاتُ kelimesiyle de zîruhun hülâsaları olan kâmil insanların ve melaike-i mukarrebînin, salavatın hülâsası olan tayyibat ile nurani ve yüksek ibadetlerini irade ederek Mabud’una tahsis ve takdim eder.
(6. Şua)
Melaikenin vücudunu ve vazife-i ubudiyetlerini ispat eden bütün deliller ve hadsiz müşahedeler, mükâlemeler, dolayısıyla âlem-i ervahın ve âlem-i gaybın ve âlem-i bekanın ve âlem-i âhiretin ve ileride cin ve ins ile şenlendirilecek olan dâr-ı saadetin ve cennet ve cehennemin vücudlarına delâlet ederler. Çünkü melekler bu âlemleri izn-i İlahî ile görebilirler ve girerler. Ve Hazret-i Cebrail gibi, insanlar ile görüşen umum melaike-i mukarrebîn mezkûr âlemlerin vücudlarını ve onlar, onlarda gezdiklerini müttefikan haber veriyorlar. Görmediğimiz Amerika kıtasının vücudunu, ondan gelenlerin ihbarıyla bedihî bildiğimiz gibi yüz tevatür kuvvetinde bulunan melaike ihbaratıyla âlem-i bekanın ve dâr-ı âhiretin ve cennet ve cehennemin vücudlarına o kat’iyette iman etmek gerektir ve öyle de iman ederiz.
(9. Şua)
Şimdi acaba âlemde Muhammed-i Arabî aleyhissalâtü vesselâmdan –beyan olunan evsaf ve vezaife– daha ehil ve daha câmi’ kim zuhur etmiş? Ve rütbe-i risalete ve vazife-i tebliğe ondan daha elyak, daha evfak hiç zaman göstermiş midir? Hayır, aslâ ve kat’â! Belki o, bütün resullerin seyyididir, bütün enbiyanın imamıdır, bütün asfiyanın serveridir, bütün mukarrebînin akrebidir, bütün mahlukatın ekmelidir, bütün mürşidlerin sultanıdır.
(10. Söz)
Hazret-i Cebrail, Mikail, Azrail gibi melaike-i izam, birer nâzır-ı umumî hükmünde; kendi nevilerinden ve kendilerine benzer küçük tarzda aveneleri vardır. Ve o muavinler, enva-ı mahlukata göre ayrı ayrıdırlar.
Amma sair kelimat-ı İlahiye ise bir kısmı, has bir itibar ile ve cüz’î bir unvan ve hususi bir ismin cüz’î tecellisi ile ve has bir rububiyet ile ve mahsus bir saltanat ile ve hususi bir rahmet ile zahir olan kelâmdır. Hususiyet ve külliyet cihetinde dereceleri muhteliftir. Ekser ilhamat bu kısımdandır. Fakat derecatı çok mütefavittir.
Mesela, en cüz’îsi ve basiti, hayvanatın ilhamatıdır. Sonra avam-ı nâsın ilhamatıdır. Sonra avam-ı melaikenin ilhamatıdır. Sonra evliya ilhamatıdır. Sonra melaike-i izam ilhamatıdır.
...
Eğer şu “Dördüncü Esas”ın kıymettar sırrını fehmettin ise enbiyaya gelen vahyin ekseri melek vasıtasıyla olduğunu ve ilhamın ekseri vasıtasız olduğunu anlarsın.
(12. Söz)
Bir bîçare vesveseli ve hassas ve dinsizlerle görüşen bir adam, meşhur dua-i Nebevî olan Cevşenü’l-Kebir hakkında ve akıl haricindeki sevap ve faziletine dair bir hadîsi görmüş, şüpheye düşmüş. Demiş: “Râvi, Ehl-i Beyt’in imamlarındandır. Halbuki hadsiz bir mübalağa görünüyor. Mesela, içinde der: Bu duaya Kur’an kadar sevap verilir. Hem göklerdeki büyük melaikeler, o dua sahibini gördükçe, kürsîlerinden inip ona pek büyük bir tevazu ile hürmet ederler. Bu ise aklın ve mantığın mikyaslarına gelmez.” diye Risale-i Nur’dan imdat istedi.
Ben de Kur’an’dan ve Cevşen’den ve Nurlardan gayet kat’î ve tam akıl ve hikmete mutabık bir cevap verdim. Size gayet kısa bir icmalini beyan ediyorum. Şöyle ki ona dedim:
Evvela: Yirmi Dördüncü Söz’ün Üçüncü Dal’ında on adet usûl var, böyle şüpheleri esasıyla keser, izale eder. Ona bak, cevabını al.
Sâniyen: Her gün bütün ümmet kadar hasenat ona işlenen ve bütün ümmetin saadetlerine yardım eden ve ism-i a’zamın mazharı ve kâinatın çekirdek-i aslîsi hem en mükemmel ve câmi’ meyvesi olan Zat-ı Ahmediye (aleyhissalâtü vesselâm) o duanın kendi hakkında o azîm mertebesini görmüş, ona haber veren Cebrail aleyhisselâmdan işitmiş, başkalarını kendine kıyas etmiş veya edilmiş.
Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler
İlgili Resimler/Fotoğraflar
İlgili Maddeler
- Melek: Allah’ın emirlerine tam itaat eden iyi nitelikteki ruhanî varlıklara verilen ad.
- Cebrail: 4 büyük melekten biri olup mukarrebin meleklerdendir.
- İsrafil: 4 büyük melekten biri olup mukarrebin meleklerdendir.
- Mikail: 4 büyük melekten biri olup mukarrebin meleklerdendir.
- Azrail: 4 büyük melekten biri olup mukarrebin meleklerdendir.
- Arş: Mukarrebin meleklerin nezaret ettiği Allah'ın ilâhî hükümranlığı
- Hamele-i Arş: Arşa nezaret eden ve mukarrebin meleklerden olması muhtemel melekler