Hamele-i Arş

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden

Allah’a yakın kılınan büyük melekler için Mukarrebin Melekler sayfasına bakın

Hamele-i Arş ya da Hamele-i Arş ve Semavat Arşı (ve semayı) taşımakla görevli meleklere verilen addır. Kur'an'da 3 yerde (Zümer 75, Mü'min 7 ve Hakka 17) Arşı taşıyan ve onun çevresinde bulunanlar hamele-i arş meleklerinden bahis geçer. Bir görüşe göre Hamele-i Arş melekleri aynı zamanda Kur’ân'da Nisa 172'de Mukarrebin Melekler olarak ve Mutaffifin 21'de mukarrebun olarak toplam 2 yerde bahis geçen mukarrebin meleklerdendir.[1]

Risale-i Nur'da Bu Konudaki Derslerin Özeti[değiştir]

  • Peygamberimizin hamele-i arş ve diğer bazı melekler için 40.000 başlı olduklarını, her başında 40.000 dil bulunduğunu ve her dilde 40.000 tesbihat yaptıklarını beyan eder. Bediüzzaman 14. Söz'de çeşitli misallerle bu hakikatı izah eder.
  • Cenab-ı Allah arş ve semavatı nezaret edecek Hut, Sevr, Nesir ve İnsan adında 4 melek ve dünyamıza nezaret edecek yine Hut ve Sevr adında 2 melek yaratmıştır.

Diğer İsimleri[değiştir]

Kur'an'da İsminin Geçtiği Yerler[değiştir]

Hamele-i Arş'ın İsmi Geçen Ayetler

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Mesela, hamele-i arş ve yer ve göklerin melaike-i müekkelleri ve sair bir kısım melekler hakkında Muhbir-i Sadık’ın tasvir ettiği mesela, kırk binler başlı, her bir başta kırk binler lisan ve her lisanda kırk binler tarzda tesbihat ettiklerini ve intizam ve külliyet ve vüs’at-i ubudiyetlerini ifade eden hakikate çıkmak için şuna dikkat et ki Zat-ı Zülcelal

تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّبْعُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ فٖيهِنَّ

اِنَّا سَخَّرْنَا الْجِبَالَ مَعَهُ يُسَبِّحْنَ

اِنَّا عَرَضْنَا الْاَمَانَةَ عَلَى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَالْجِبَالِ

gibi âyetlerle tasrih ediyor ki: Mevcudatın en büyüğü ve küllîsi dahi kendi külliyetine göre ve azametine münasip bir tarzda tesbihat ettiğini gösteriyor ve öyle de görünüyor.

Evet, bir bahr-i müsebbih olan şu semavatın kelimat-ı tesbihiyesi; güneşler, aylar, yıldızlar olduğu gibi bir tayr-ı müsebbih ve hâmid olan şu zeminin dahi elfaz-ı tahmidiyesi; hayvanlar, nebatlar ve ağaçlardır. Demek, her bir ağacın her bir yıldızın cüz’î birer tesbihatı olduğu gibi zeminin de ve zeminin her bir kıtasının da ve her bir dağ ve derenin de ve berr ve bahrinin de ve göklerin her bir feleğinin de ve her bir burcunun da birer tesbih-i küllîsi vardır. Şu binler başları olan zeminin her başında yüz binler lisanlar bulunan ve her lisanda yüz bin tarzda tesbihat çiçeklerini, tahmidat meyvelerini, âlem-i misalde tercümanlık edip gösterecek ve âlem-i ervahta temsil edip ilan edecek, ona göre elbette bir melek-i müekkeli vardır.

Evet, müteaddid eşya bir cemaat şekline girse bir şahs-ı manevîsi olacaktır. Eğer o cemiyet, imtizaç edip ittihat şeklini alsa onu temsil edecek bir şahs-ı manevîsi, bir nevi ruh-u manevîsi ve vazife-i tesbihiyesini görecek bir melek-i müekkeli olacaktır.

İşte bak, misal olarak bu Barla ağzının, şu dağ lisanının bir muazzam kelimesi olan, bu odamızın önündeki çınar ağacına bak, gör: Ağacın şu üç başının her başında kaç yüz dal dilleri var ve her dilde bak, kaç yüz mevzun ve muntazam meyve kelimeleri var ve her meyvede dikkat et, kaç yüz kanatlı mevzun tohumcuk harfleri, “Emr-i kün feyekûn”e mâlik Sâni’-i Zülcelal’ine ne kadar beliğ bir medih ve fasih bir tesbih ettiğini işittiğin, gördüğün gibi ona müekkel melek dahi ona göre âlem-i manada müteaddid diller ile tesbihatını temsil ediyor ve hikmeten öyle olmak gerektir.

(14. Söz)


Birincisi: Hamele-i arş ve semavat denilen melaikenin birinin ismi “Nesir” ve diğerinin ismi “Sevr” olarak dört melaikeyi, Cenab-ı Hak arş ve semavata saltanat-ı rububiyetine nezaret etmek için tayin ettiği gibi semavatın bir küçük kardeşi ve seyyarelerin bir arkadaşı olan küre-i arza dahi iki melek, nâzır ve hamele olarak tayin etmiştir. O meleklerin birinin ismi “Sevr” ve diğerinin ismi “Hut”tur. Ve o namı vermesinin sırrı şudur ki:

Arz iki kısımdır: Biri su, biri toprak. Su kısmını şenlendiren balıktır. Toprak kısmını şenlendiren insanların medar-ı hayatı olan ziraat, öküz iledir ve öküzün omuzundadır. Küre-i arza müekkel iki melek hem kumandan hem nâzır olduklarından, elbette balık taifesine ve öküz nevine bir cihet-i münasebetleri bulunmak lâzımdır. Belki وَالْعِلْمُ عِنْدَ اللّٰهِ o iki meleğin âlem-i melekût ve âlem-i misalde sevr ve hut suretinde temessülleri var. (Hâşiye[2])

İşte bu münasebete ve o nezarete işareten ve küre-i arzın o iki mühim nevi mahlukatına îmaen lisan-ı mu’cizü’l-beyan-ı Nebevî اَلْاَرْضُ عَلَى الثَّوْرِ وَالْحُوتِ demiş, gayet derin ve geniş bir sahife kadar meseleleri hâvi olan bir hakikati, gayet güzel ve kısa bir tek cümle ile ifade etmiş.

(14. Lem'a)


Birincisi: Teşbihler ve temsiller suretinde rivayet edilen bir kısım hadîsler, mürur-u zamanla avamın nazarında hakikat telakki edildiğinden vakıa mutabık çıkmıyor. Ayn-ı hakikat olduğu halde vakıa mutabakatı görünmüyor. Mesela, hamele-i arş gibi arzın hamelesinden olan Sevr ve Hut namında ve misalinde iki melaike, koca bir öküz ve pek büyük bir balık tasavvur edilmiş.

(5. Şuâ)


Pûşide olmasın, Sevr ve Hut’un kıssa-i meşhuresi İslâmiyet’in dahîl ve tufeylîsidir. Râvisiyle beraber Müslüman olmuştur. İstersen Mukaddime-i Sâlise’ye git, göreceksin; hangi kapıdan daire-i İslâmiyet’e dâhil olmuştur. Amma İbn-i Abbas’a olan nisbetin ittisali ise Dördüncü Mukaddime’nin âyinesine bak, o ilhakın sırrını göreceksin. Bundan sonra mervîdir: “Arz, sevr ve hut üzerindedir.” Hadîs olarak rivayet ediliyor.

Evvela: Teslim etmiyoruz ki hadîstir. Zira İsrailiyatın nişanı vardır.

Sâniyen: Hadîs olsa da zaaf-ı ittisal için yalnız zannı ifade eden âhâddendir. Akideye dâhil olmaz, zira yakîn şarttır.

Sâlisen: Mütevatir ve kat’iyyü’l-metin olsa da kat’iyyü’d-delâlet değildir. Eğer istersen Beşinci Mukaddime’ye müracaatla, On Birinci Mukaddime ile müşavere et!

Göreceksin nasıl hayalat, zahir-perestleri havalandırmış. Bu hadîsi mahamil-i sahihadan çevirmişlerdir. İşte vücuh-u sahiha üçtür:

Nasıl Sevr ve Nesir ve İnsan ve diğeriyle müsemma olan hamele-i arş, melaikedir. Bu Sevr ve Hut dahi öyle iki melaikedir. Yoksa arş-ı a’zamı melaikeye; küreyi, küre gibi himmete muhtaç olan bir öküze tahmil etmek, nizam-ı âleme münafîdir.

Hem de lisan-ı şeriatta işitiliyor: Her bir nev’e mahsus ve o nev’e münasip bir melek-i müekkel vardır. Bu münasebete binaen o melek o nev’in ismiyle müsemma, belki âlem-i melaikede onun suretiyle mütemessil oluyor. Hadîs olarak işitiliyor: “Her akşamda güneş arşa gider, secde eder. İzin alıyor, sonra geliyor.” Evet, şemse müekkel olan melek; ismi Şems, misali de şemstir. Odur gider, gelir.

Hem de hükema-i İlahiyyun nezdinde her bir nevi için hay ve nâtık ve efrada imdat verici ve müstemiddi bir mahiyet-i mücerrede vardır. Lisan-ı şeriatta melekü’l-cibal ve melekü’l-bihar ve melekü’l-emtar gibi isimler ile tabir edilir. Fakat tesir-i hakikileri yoktur. Müessir-i hakiki yalnız Zat-ı Akdes’tir.

اِذْ لَا مُؤَثِّرَ فِى الْكَوْنِ اِلَّا اللّٰهُ

Esbab-ı zahiriyenin vaz’ındaki hikmet ise: İzhar-ı izzet ve saltanat tabir olunan, dest-i kudret perdesiz daire-i esbaba mün’atıf olan nazara karşı, zahiren umûr-u hasise ile mübaşeret ve mülabeseti görülmemektedir. Fakat daire-i akide denilen hak ve melekûtiyette her şey ulvidir. Dest-i kudretin perdesiz mübaşereti izzete münasiptir.

ذٰلِكَ تَقْدٖيرُ الْعَزٖيزِ الْعَلٖيمِ

(Muhakemat)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

Hem de rûy-i zemin bir tarladır, umum nebatat onun içinde ekilir. Umumuna Cenab-ı Hakk’ın namıyla, kuvvetiyle nezaret edecek müekkel bir melek vardır. Ondan daha aşağı bir melek, bir taife-i mahsusaya nezaret etmekle Cenab-ı Hakk’a ibadet ve tesbih eden melekler var. Rezzakıyet arşının hamelesinden olan Hazret-i Mikâil aleyhisselâm, şunların en büyük nâzırlarıdır.

(24. Söz)

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

  • Melek: Cebrail gibi Allah’ın emirlerine tam itaat eden iyi nitelikteki ruhanî varlıklara verilen ad.
  • Mukarrebin Melekler: Arşa nezaret eden hamele-i arşın bir görüşe göre dahil olduğu melekler
  • Arş: Hamele-i arş ve mukarrebin meleklerinin nezaret ettiği Allah'ın ilâhî hükümranlığı
  • Hamele-i Arz: Dünyaya nezaret eden Sevr ve Hut adından iki melek.

Kaynakça[değiştir]

  1. https://islamansiklopedisi.org.tr/melek
  2. Evet küre-i arz, bahr-i muhit-i havaîde bir sefine-i Rabbaniye ve nass-ı hadîsle âhiretin bir mezraası, yani fidanlık tarlası olduğundan, o camid ve şuursuz büyük gemiyi o denizde emr-i İlahî ile intizam ile hikmet ile yüzdüren, kaptanlık eden melaikeye “Hut” namı ve o tarlaya izn-i İlahî ile nezaret eden melaikeye “Sevr” ismi ne kadar yakıştığı zahirdir.