Risale:3. Şua (Ayet-Hadis Mealleri)

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden

Önceki Kısım: İkinci Şua Ayet-Hadis MealleriŞualar Ayet-Hadis MealleriDördüncü Şua Ayet-Hadis Mealleri: Sonraki Kısım

Üçüncü Şua - Münâcat Risalesi[değiştir]

Bu Şua, Kastamonu'da 1937'de telif edilmiştir.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

اِنَّ ف۪ى خَلْقِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاخْتِلَافِ الَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَالْفُلْكِ الَّت۪ى تَجْر۪ى فِى الْبَحْرِ بِمَا يَنْفَعُ النَّاسَ وَمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ مِنَ السَّمَٓاءِ مِنْ مَاءٍ فَاَحْيَا بِهِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَبَثَّ ف۪يهَا مِنْ كُلِّ دَٓابَّةٍ وَتَصْر۪يفِ الرِّيَاحِ وَالسَّحَابِ الْمُسَخَّرِ بَيْنَ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ

Göklerin ve yerin yaratılmasında, gecenin ve gündüzün değişmesinde, insanlara faydalı şeylerle denizde akıp giden gemilerde, Allah'ın gökten su indirip onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde, her türlü canlıyı yeryüzüne yaymasında, rüzgârları sevk etmesinde ve gökle yer arasında Allah'ın emrine boyun eğmiş bulutlarda, aklını kullanan bir topluluk için Allah'ın varlık ve birliğine, kudret ve rahmetine işaret eden nice deliller vardır.

(Bakara Sûresi, 2:164)

سُبْحَانَكَ يَا مَنْ جَعَلَ مِنَ الْمَٓاءِ كُلَّ شَيْءٍ حَىٍّ

Ey su ile herşeyi canlandıran Zât-ı Akdes, Seni her türlü noksanlıktan tenzih ederim.

سُبْحَانَهُ وَ تَعَالٰى عَمَّا يَقُولُونَ عُلُوًّا كَب۪يرًا

Allah, onların söyledikleri şeylerden pek münezzehtir ve pek büyük bir yücelikle yücedir.

(İsrâ Sûresi, 17:43)

سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَٓا اِلَّا مَا عَلَّمْتَنَٓا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ

Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen, ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Alîm-i Hakîmsin.

(Bakara Sûresi, 2:32)

وَ اٰخِرُ دَعْوٰيهُمْ اَنِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ

Duâları ise şu sözlerle sona erer: 'Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, Âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur."

(Yûnus Sûresi, 10:10)

Üçüncü Şua Osmanlıca

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

وَ اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الرَّحْمٰنُ الرَّحِيمُ

Sizin ilâhınız bir tek ilâhtır. O'ndan başka ilâh yoktur. O, Rahmân'dır, Rahîm'dir.

(Bakara Sûresi, 2:163)

يَا اَوَّلَ كُلِّ شَيْءٍ وَ اٰخِرَهُ ٭ يَا اِلٰهَ كُلِّ شَيْءٍ وَ صَانِعَهُ
يَا رَازِقَ كُلِّ شَيْءٍ وَ خَالِقَهُ ٭ يَا فَاطِرَ كُلِّ شَيْءٍ وَ مَلِيكَهُ
يَا قَابِضَ كُلِّ شَيْءٍ وَ بَاسِطَهُ ٭ يَا مُبْدِئَ كُلِّ شَيْءٍ وَ مُعِيدَهُ
يَا مُسَبِّبَ كُلِّ شَيْءٍ وَ مُقَدِّرَهُ ٭ يَا مُرَبِّىَ كُلِّ شَيْءٍ وَ مُدَبِّرَهُ
يَا مُكَوِّرَ كُلِّ شَيْءٍ وَ مُحَوِّلَهُ ٭ يَا مُحْيِىَ كُلِّ شَيْءٍ وَ مُمِيتَهُ
سُبْحَانَكَ يَا لَا اِلٰهَ اِلَّا اَنْتَ الْاَمَانُ الْاَمَانُ خَلِّصْنَا مِنَ النَّارِ

Ey her şeyin evveli ve âhiri, * Ey her şeyin ilâhı ve sanatkârı,

Ey her şeyin râzıkı ve hâlıkı, * Ey her şeyin yaratıcısı ve sultânı,

Ey her şeyi daraltan ve genişleten, * Ey her şeyi ilk defa yaratan ve öldükten sonra tekrar iâde eden,

Ey her şeye gerekli sebepleri yaratan ve bir ölçü takdir eden, *

Ey her şeyi terbiye ve idâre eden,

Ey her şeyi döndüren ve değiştiren, * Ey her şeyi dirilten ve öldüren,

Bütün kusurlardan münezzehsin, Senden başka ilâh yok! Emân ver bize. Bizi Cehennemden kurtar.

"İşte bu nümune gösteriyor ki; Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm marifetullahta, vahdaniyetin isbatında öyle bir mertebededir, hiç kimse yetişemez. Ve o vâdide imam-ı mutlak odur. Herkes onun arkasında o hazineye gidebilir. Malûmdur ki; mükemmel marifetler, ilimler, san'atlar efkârın telahukuyla ve fikirlerin terakkubuyla birbirine iltihak ederek, birbirinin eserini tekmil ede ede, tâ mükemmel bir suret alınır. Bunun içindir ki; şeşhane tüfengini icad eden usta, şimdi bir mitralyozun ustasından daha ziyade hünerlidir.

Halbuki dikkatle Cevşen-ül Kebir münacatını kalbin kulağıyla, hayalen huzur-u saadette bulunmasıyla, Resul-i Ümmi'den

(Aleyhissalâtü Vesselâm) dinleyen adam anlar ve görür ki; 1001 bürhanı ve tarifini tazammun eden ve herbirisi bir silsile-i efkârın neticesi ve tevhidin bir penceresi olan o 1001 kudsî hakikatları, bir ümmi zâtta

(Aleyhissalâtü Vesselâm) ve ümmi bir kavimde ve ümmi bir muhitte ve ehl-i fetret, kitabsız bir millette mucidane, muhteriane, kimseyi taklid etmeyerek, muamma-yı hilkati ve tılsım-ı kâinatı keşif suretiyle, tek başıyla o münacatta beyan ediyor. Bu zaman gibi, binler keşşafın muaveneti ve münacatları gibi taklidkârane değil; belki kubbe-i sema altında, ehl-i semavata işittiren ve kâinat mescidinde, o mescid-i ekberin cemaat-ı kübrasına dinlettiren, hadsiz rikkatten ve nihayetsiz şefkatten insanlara imdad ve meded ve merhamet ve necat istiyor ve diyor:"

يَا مَنْ هُوَ فِى السَّمَاءِ عَظَمَتُهُ ٭ يَا مَنْ هُوَ فِى الْاَرْضِ اٰيَاتُهُ
يَا مَنْ هُوَ فِى كُلِّ شَيْءٍ دَلَائِلُهُ ٭ يَا مَنْ هُوَ فِى الْبِحَارِ عَجَائِبُهُ
يَا مَنْ يَبْدَؤُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ ٭ يَا مَنْ هُوَ فِى الْجِبَالِ خَزَائِنُهُ
يَا مَنْ اَحْسَنَ كُلَّ شَيْءٍ خَلَقَهُ ٭ يَا مَنْ اِلَيْهِ يُرْجَعُ الْاَمْرُ كُلُّهُ
يَا مَنْ ظَهَرَ فِى كُلِّ شَيْءٍ لُطْفُهُ ٭ يَا مَنْ يُعَرِّفُ الْخَلَائِقَ قُدْرَتَهُ
سُبْحَانَكَ يَا لَا اِلٰهَ اِلَّا اَنْتَ الْاَمَانُ الْاَمَانُ اَجِرْنَا مِنَ النَّارِ

İşte müfessir-i a'zam bu münacatıyla, o âyet-i azîmenin bir vechini tefsir ediyor.

Bir kısa meali ve tercümesi budur: Diyor ki:

Ey göklerde ve ecram-ı ulviyede azameti görünen Zât-ı Zülcelal! Ey zeminde ve zeminin her bir mevcudunda vahdaniyetin delilleri, âyetleri müşahede edilen Zât-ı Zülkemal! Ey her bir şeyde ve mahlukta vücub-u vücuduna delalet eden bürhanlar bulunan Zât-ı Vâcib-ül Vücud! Ey azametli denizlerde acibeleri yaratan Zât-ı Celil-i Zülkemal! Ey dağlarda zîhayatların hacetleri için iddihar edilen hazineleri halkeden Hallak-ı Kerim! Ey her bir şeyin yaratılışını güzel yapan, güzel tedbirini gören ve ona levazımatını güzel bir tarzda veren Zât-ı Cemil-i Zül'ikram! Ey her şeyi her bir hacetinde her bir emrinde ona müracaat eden ve her bir mevcud her bir keyfiyetinde ona dayanan ve her bir hak ve hakikat ve hüküm ve hâkimiyet ona raci' olan Zât-ı Kadîr ve Rabb-i Külli Şey! Ey her şeyde zahir bir surette lütfunun eserleri ve inayetinin cilveleri ve güzel san'atının latif nakışları ve rahmetinin letafetli hediyeleri müşahede edilen Zât-ı Latif-i Habir! Ey zîşuur mahlukatına kudretini göstermek için kâinatı bir meşher-i acaib yapan ve umum masnuatını kudret ve hikmet ve rahmet gibi kemalâtını teşhir etmek için birer dellâl, birer ilânname hükmüne getiren Zât-ı Kadîr-i Hakîm! Sen acizden ve şerikten, kusurdan münezzeh ve mukaddessin. Senden başka ilah yok ki, bize imdad etsin. El aman! El aman! Bizi azab ateşinden ve Cehennem'den kurtar.



































Önceki Kısım: İkinci Şua Ayet-Hadis MealleriŞualar Ayet-Hadis MealleriDördüncü Şua Ayet-Hadis Mealleri: Sonraki Kısım