Risale:25. Söz (Ayet-Hadis Mealleri)

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden

Önceki Kısım: Yirmi Dördüncü Söz Ayet-Hadis MealleriSözler Ayet-Hadis MealleriYirmi Altıncı Söz Ayet-Hadis Mealleri: Sonraki Kısım

Yirmibeşinci Söz-Mu'cizat-ı Kur'aniye Risalesi

Yirmibeşinci Söz olan Mu'cizat-ı Kur'aniye Risalesi, Barla'da 1921'de telif edilmiştir.

وَ الشَّمْسُ تَجْر۪ى

Güneş de akıp gider. (Yâsin Sûresi, 36:38)

وَ الْجِبَالَ اَوْتَادًا

Dağları da birer kazık yaptık. (Nebe Sûresi, 78:7)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

قُلْ لَئِنِ اجْتَمَعَتِ الْاِنْسُ وَالْجِنُّ عَلٰٓى اَنْ يَاْتُوا بِمِثْلِ هٰذَا اْلقُرْاٰنِ لَا يَاْتُونَ بِمِثْلِه۪ وَلَوْ كَانَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ ظَه۪يرًا

De ki: And olsun, eğer bu Kur'ân'ın benzerini getirmek için insanlar ve cinler bir araya toplanıp da hepsi birbirine yardımcı olsalar, yine de onun benzerini getiremezler. (İsrâ Sûresi, 17:88)

وَاِنْ كُنْتُمْ ف۪ى رَيْبٍ مِمَّا نَزَّلْنَا عَلٰى عَبْدِنَا فَاْتُوا بِسُورَةٍ مِنْ مِثْلِه۪

Eğer kulumuz Muhammed'e indirdiğimiz Kur'ân'dan bir şüpheniz varsa, haydi, onun benzeri bir sûre getirin. (Bakara Sûresi, 2:23)

وَلَئِنْ مَسَّتْهُمْ نَفْحَةٌ مِنْ عَذَابِ رَبِّكَ

And olsun, Rabbinin azâbından en küçük bir esinti onlara hafifçe dokunacak olsa... (Enbiyâ Sûresi, 21:46)

لَئِنْ

Eğer, şayet.

مَسَّ

"Azıcık dokunmak"

نَفْحَةٌ

Bir kokucuk. "O kadar küçük ki, bilinemiyor."

مِنْ

...den, ...dan.

عَذَابِ

"Hafif bir nevi cezadır."

رَبِّكَ

Senin Rabbin. "Kahhâr, Cebbar, Müntakîm'e bedel yine şefkati ihsas etmekle kılleti işaret ediyor."

وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ

Onlara rızık olarak verdiğimizden bağışta bulunurlar. (Bakara Sûresi, 2:3)

وَمِمَّا

Şeylerden (kendilerine rızık olarak verilenlerden.

مِنْ

..den, ...dan.

رَزَقْنَاهُمْ

Onları rızıklandırdık.

رَزَقْنَا

Rızıklandırdık.

نَا

Biz.

يُنْفِقُونَ

(Allah yolunda olan) başkalarına harcarlar.

رَزَقْنَاهُمْ

Onları rızıklandırdık.

قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌ

De ki: O Allah birdir. (İhlâs Sûresi, 112:1)

قُلْ هُوَ اللّٰهُ ِلَانَّهُ اَحَدٌ ِلَانَّهُ صَمَدٌ ِلَانَّهُ لَمْ يَلِدْ ِلَانَّهُ لَمْ يُولَدْ ِلَانَّهُ لَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا اَحَدٌ

De ki: O Allah'tır. Çünkü O birdir. Çünkü O hiçbir şeye muhtaç değildir ve herşey Ona muhtaçtır. Çünkü O doğurmamıştır. Çünkü O doğurulmamıştır. Çünkü Ona denk olacak hiçbir şey yoktur.

وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا اَحَدٌ ِلَانَّهُ لَمْ يُولَدْ ِلَانَّهُ لَم يَلِدْ ِلَانَّهُ صَمَدٌ ِلَانَّهُ اَحَدٌ ِلَانَّهُ هُوَ اللّٰهُ

Hiçbir şey Onun dengi değildir. Çünkü O doğurulmamıştır. Çünkü o doğurmaktan münezzehtir. Çünkü O hiçbir şeye muhtaç değildir ve herşey Ona muhtaçtır. Çünkü O birdir. Çünkü O Allah'tır.

هُوَ اللّٰهُ فَهُوَ اَحَدٌ فَهُوَ صَمَدٌ فَاِذَا لَمْ يَلِدْ فَاِذَا لَمْ يُولَدْ فَاِذَا لَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا اَحَدٌ

O Allah'tır. Öyle ise O birdir. Öyle ise O Sameddir. Öyle ise O doğurmamıştır. Öyle ise O doğurulmamıştır. Öyle ise Onun hiçbir dengi yoktur.

الٓمٓ ٭ ذٰلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَ ف۪يهِ هُدًى لِلْمُتَّق۪ينَ

Elif lâm mim. Şu kitap ki, onda asla şüphe yoktur. O, takvâ sahipleri için bir yol göstericidir. (Bakara Sûresi, 2:1-2)

سَبَّحَ لِلّٰهِ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ

Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ı tesbih eder. O Azîz ve Hakîmdir. (Hadîd Sûresi, 57:1)

سَبَّحَ لِلّٰهِ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ

Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ı tesbih eder. (Hadîd Sûresi, 57:1)

تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّبْعُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهِنَّ

Yedi gök ve yer ve onların içindekiler Onu tesbih eder. (İsrâ Sûresi, 17:44)

سَبَّحَ تُسَبِّحُ

Tesbih etti .. Tesbih eder

تُسَبِّحُ

Tesbih eder.

يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالْاِنْسِ اِنِ اسْتَطَعْتُمْ اَنْ تَنْفُذُوا مِنْ اَقْطَارِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ فَانْفُذُوا لَا تَنْفُذُونَ اِلَّا بِسُلْطَانٍ ٭ فَبِاَىِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ٭ يُرْسَلُ عَلَيْكُمَا شُوَاظٌ مِنْ نَارٍ وَ نُحَاسٌ فَلَا تَنْتَصِرَانِ ٭ فَبِاَىِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

Ey cinler ve insanlar topluluğu! Eğer göklerin ve yerin sınırlarından çıkıp gitmeye gücünüz yeterse, haydi, çıkın. Fakat Allah'ın vereceği bir kuvvet olmadan çıkamazsınız. Artık Rabbinizin nimetlerinden hangi birini inkâr edersiniz? Üzerinize saf ateşten bir alevle bakır gibi kızıl bir duman salınır da, birbirinize hiçbir yardımınız dokunmaz. Artık Rabbinizin nimetlerinden hangi birini inkâr edersiniz? (Rahmân Sûresi, 55:33-36)

وَلَقَدْ زَيَّنَّا السَّمَٓاءَ الدُّنْيَا بِمَصَاب۪يحَ وَجَعَلْنَاهَا رُجُومًا لِلشَّيَاط۪ينِ

And olsun ki, dünya semâsını Biz kandillerle süsledik ve onları şeytanlar için birer gülle (mermi) yaptık. (Mülk Sûresi, 67:5)

الٓمٓ ٭ الٓرٰ ٭ طٰهٰ ٭ يٰسٓ ٭ حٰمٓ ٭ عٓسٓقٓ

Mukattaat hurufu: Kur'an'ın bazı sureleri -29 sûrede- başında bulunan ve birbiriyle birleştirilmeden tek tek okunan harfler

عَمَّ

Amme Sûresi, Kur'an'ın 78'inci Sûresi

قُلِ اللّٰهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِى الْمُلْكَ مَنْ تَشَٓاءُ وَتَنْزِعُ الْمُلْكَ مِمَّنْ تَشَٓاءُ

De ki: Ey mülkün hakikî sahibi olan Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verir, dilediğinden de mülkü çeker alırsın. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:26)

اِذَا السَّمَٓاءُ انْشَقَّتْ ٭ وَاَذِنَتْ لِرَبِّهَا وَحُقَّتْ ٭ وَاِذَا الْاَرْضُ مُدَّتْ ٭ وَاَلْقَتْ مَا ف۪يهَا وَ تَخَلَّتْ ٭ وَاَذِنَتْ لِرَبِّهَا وَحُقَّتْ

Gök yarıldığında, Rabbinin emrine boyun eğdiğindeki ona lâyık olan da budur. -Yer düm düz edildiğinde, içinde ne varsa atıp boşaldığında, Rabbinin emrine boyun eğdiğinde -ki ona lâyık olan da budur.- (İnşikak Sûresi, 84:1-5)

يَٓا اَرْضُ ابْلَع۪ى مَٓاءَكِ وَيَا سَمَٓاءُ اَقْلِع۪ى وَغ۪يضَ الْمَٓاءُ وَقُضِىَ الْاَمْرُ وَاسْتَوَتْ عَلَى الْجُودِىِّ وَق۪يلَ بُعْدًا لِلْقَوْمِ الظَّالِم۪ينَ

Ey yer, suyunu yut. Ey gök, suyunu tut. Su çekildi, iş bitirildi ve gemi Cûdî Dağına oturdu. Ve 'Zalimler güruhu Allah'ın rahmetinden uzak olsun' denildi. (Hûd Sûresi, 11:44)

وَالْقَمَرَ قَدَّرْنَاهُ مَنَازِلَ حَتّٰى عَادَ كَالْعُرْجُونِ الْقَد۪يمِ

Aya gelince, onun için de menziller takdir ettik ki, kurumuş hurma dalının ince yaya benzer halini alıncaya kadar incelir. (Yâsin Sûresi, 36:39)

كَالْعُرْجُونِ الْقَد۪يمِ

Kurumuş hurma dalının ince yaya benzer şekli gibi. (Yâsin Sûresi, 36:39)

وَ الشَّمْسُ تَجْر۪ى لِمُسْتَقَرٍّ لَهَا

Güneş de kendisine tayin edilmiş bir yere doğru akıp gider. (Yâsin Sûresi, 36:38)

تَجْر۪ى

Güneş döner, akıp gider.

وَ جَعَلَ الشَّمْسَ سِرَاجًا

Güneşi de bir kandil yaptı. (Nuh Sûresi, 71:16)

سِرَاج

Kandil.

فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ

Ne ile emrolunduysan apaçık bildir. (Hicr Sûresi, 15:94)

ثُمَّ اَنْزَلَ عَلَيْكُمْ مِنْ بَعْدِ الْغَمِّ اَمَنَةً نُعَاسًا يَغْشٰى طَٓائِفَةً مِنْكُمْ

Sonra Allah, bu kederin ardından size bir emniyet, bir uyku verdi de, içinizden bir topluluğu o uyku sarıverdi. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:154)

هَلْ اَتٰى عَلَى الْاِنْسَانِ

İnsan üzerinden öyle bir devir geçti ki...? (İnsan Sûresi, 76:1)

هَلْ اَتٰيكَ حَد۪يثُ الْغَاشِيَةِ

Dehşeti herşeyi kaplayan kıyametin haberi sana geldi mi? (Gâşiye Sûresi, 88:1)

تَكَادُ تَمَيَّزُ مِنَ الْغَيْظِ

Neredeyse öfkeden parçalanacak! (Mülk Sûresi, 67:8)

اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَاْكُلَ لَحْمَ اَخ۪يهِ مَيْتًا

Sizden biri, ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? (Hucurât Sûresi, 49:12)

أ hemze ile der: (Âyâ) sual ve cevab mahalli olan aklınız yok mu ki, bu derece çirkin bir şeyi anlamıyor.

يُحِبُّ

(sever) lâfzıyla der: Âyâ, sevmek, nefret etmek mahalli olan kalbiniz bozulmuş mu ki, en menfur bir işi sever?

اَحَدُكُمْ

(sizden biri) kelimesiyle der: Cemaatten hayatını alan hayat-ı içtimaiye ve medeniyetiniz ne olmuş ki, böyle hayatınızı zehirleyen bir ameli kabul eder?

اَنْ يَاْكُلَ لَحْمَ

(etini yemeyi) kelâmıyla der: İnsaniyetiniz ne olmuş ki, böyle canavarcasına arkadaşını dişle parçalamayı yapıyorsunuz?

اَخ۪يهِ

(kardeşinin) kelimesiyle der: Hiç rikkat-i cinsiyeniz, hiç sıla-i rahminiz yok mu ki, böyle çok cihetlerle kardeşiniz olan bir mazlumun şahs-ı mânevîsini insafsızca dişliyorsunuz? Hiç aklınız yok mu ki, kendi âzânızı kendi dişinizle divane gibi ısırıyorsunuz

مَيْتًا

(ölü olarak) kelâmıyla der: Vicdanınız nerede? Fıtratınız bozulmuş mu ki, en muhterem bir halde bir kardeşine karşı, etini yemek gibi en müstekreh bir iş yapılıyor? (Hucurât Sûresi, 49:12)

فَانْظُرْ اِلٰٓى اٰثَارِ رَحْمَتِ اللّٰهِ كَيْفَ يُحْيِى الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا اِنَّ ذٰلِكَ لَمُحْيِى الْمَوْتٰى وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

Şimdi bak Allah'ın rahmet eserlerine: Yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor. Bunu yapan, elbette ölüleri de öylece diriltecektir; O her şeye hakkıyla kadirdir. (Rum Sûresi, 30:50)

كَيْفَ

Nasıl

قٓ وَ الْقُرْاٰنِ الْمَج۪يدِ

Kaf. Şerefi pek yüce olan Kur'ân'a yemin olsun. (Kâf Sûresi, 50:1)

اَفَلَمْ يَنْظُرُٓوا اِلَى السَّمَٓاءِ فَوْقَهُمْ كَيْفَ بَنَيْنَاهَا وَ زَيَّنَّاهَا وَمَا لَهَا مِنْ فُرُوجٍ

Üstlerindeki göğe bakmazlar mı, onu nasıl bina edip süsledik ki, hiçbir gediği (kusuru) yoktur. (Kâf Sûresi, 50:6-11)

كَذٰلِكَ الْخُرُوجُ

(Hayata yeniden) çıkış da işte böyledir. (Kâf Sûresi, 50:11)

يٰسٓ ٭ وَالْقُرْاٰنِ الْحَك۪يمِ ٭ اِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَ

Hikmetli Kur'ân'a kasem ederim, Sen resullerdensin. (Yâsin Sûresi, 36:1-3)

قَالَ مَنْ يُحْيِى الْعِظَامَ وَهِىَ رَم۪يمٌ ٭ قُلْ يُحْي۪يهَا الَّذ۪ٓى اَنْشَاَهَٓا اَوَّلَ مَرَّةٍ وَهُوَ بِكُلِّ خَلْقٍ عَل۪يمٌ

İnsan der: Çürümüş kemikleri kim diriltecek? Sen, de: Kim onları bidayeten inşa edip hayat vermişse O diriltecek. (Yâsin Sûresi, 36:78-79)

ثُمَّ قَسَتْ قُلُوبُكُمْ مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ فَهِىَ كَالْحِجَارَةِ اَوْ اَشَدُّ قَسْوَةً

Sonra, bütün bunların ardından, kalbiniz yine katılaştı. Sanki taş kesildi, hattâ taştan da katılaştı. (Bakara Sûresi, 2:74)

وَاِنْ كُنْتُمْ ف۪ى رَيْبٍ مِمَّا نَزَّلْنَا عَلٰى عَبْدِنَا فَاْتُوا بِسُورَةٍ مِنْ مِثْلِه۪ وَادْعُوا شُهَدَٓاءَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اِنْ كُنتُمْ صَادِق۪ينَ

Eğer kulumuza indirdiğimiz Kur'an'dan bir şüpheniz varsa, size yardım edecek, şehadet edecek bütün büyüklerinizi ve taraftarlarınızı çağırınız, birtek sûresine bir nazire yapınız. Eğer iddialarınızda doğru kimseler iseniz. " (Bakara Sûresi, 2:23)

فَاْتُوا بِعَشْرِ سُوَرٍ مِثْلِه۪ مُفْتَرَيَاتٍ

Haydi, sizden mânânın doğruluğunu istemiyorum. Müftereyat ve yalanlar ve bâtıl hikâyeler olsun. On sûresine nazire getiriniz. (Hûd Sûresi 11:13)

بِعَشْرِ سُوَرٍ

On sûresine (nazire getiriniz.)

فَاتَّقُوا النَّارَ الَّت۪ى وَقُودُهَا النَّاسُ وَ الْحِجَارَةُ

Yakıtı insanlar ve taşlar olan Cehennem ateşinden sakının. (Bakara Sûresi, 2:24)

لَيْسَ بَعْدَ بَيَانِ الْقُرْاٰنِ بَيَانٌ

Beyan-ı Kur'ân'dan sonra beyan olamaz

فَذَكِّرْ فَمَٓا اَنْتَ بِنِعْمَتِ رَبِّكَ بِكَاهِنٍ وَلَا مَجْنُونٍ ٭ اَمْ يَقُولُونَ شَاعِرٌ نَتَرَبَّصُ بِه۪ رَيْبَ الْمَنُونِ ٭ قُلْ تَرَبَّصُوا فَاِنّ۪ى مَعَكُمْ مِنَ الْمُتَرَبِّص۪ينَ ٭ اَمْ تَاْمُرُهُمْ اَحْلَامُهُمْ بِهٰذَٓا اَمْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ ٭ اَمْ يَقُولُونَ تَقَوَّلَهُ بَلْ لَا يُؤْمِنُونَ ٭ فَلْيَاْتُوا بِحَد۪يثٍ مِثْلِه۪ٓ اِنْ كَانُوا صَادِق۪ينَ ٭ اَمْ خُلِقُوا مِنْ غَيْرِ شَيْءٍ اَمْ هُمُ الْخَالِقُونَ ٭ اَمْ خَلَقُوا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بَلْ لَا يُوقِنُونَ ٭ اَمْ عِنْدَهُمْ خَزَٓائِنُ رَبِّكَ اَمْ هُمُ الْمُصَيْطِرُونَ ٭ اَمْ لَهُمْ سُلَّمٌ يَسْتَمِعُونَ ف۪يهِ فَلْيَاْتِ مُسْتَمِعُهُمْ بِسُلْطَانٍ مُب۪ينٍ ٭ اَمْ لَهُ الْبَنَاتُ وَلَكُمُ الْبَنُونَ ٭ اَمْ تَسْئَلُهُمْ اَجْرًا فَهُمْ مِنْ مَغْرَمٍ مُثْقَلُونَ ٭ اَمْ عِنْدَهُمُ الْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَ ٭ اَمْ يُر۪يدُونَ كَيْدًا فَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا هُمُ الْمَك۪يدُونَ ٭ اَمْ لَهُمْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِ سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ-

1- Sen öğüt vermeye devam et. Rabbinin sana verdiği peygamberlik nimeti hakkı için, sen ne bir kâhinsin, ne de bir mecnun.

2- Yoksa onlar "O bir şâirdir, biz onun başına gelecek felâketi bekliyoruz" mu diyorlar?

3- Sen "Bekleyedurun," de. "Ben de sizinle beraber bekliyorum."

4- Onlar akıllarını kullanarak mı bunu söylüyorlar, yoksa onlar sırf bir azgınlar gürûhu mudur?

5- Yahut Kur'ân'ı kendisi mi uydurdu diyorlar? Doğrusu onların îmân etmeye niyetleri yoktur.

6- Eğer doğru söylüyorlarsa, Kur'ân'ın benzeri bir söz getirsinler.

7- Yoksa onlar bir yaratıcı olmaksızın mı yaratıldılar? Veya kendi kendilerini mi yaratıyorlar?

8- Yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattı? Doğrusu onların düşünüp îmân etmeye niyetleri yoktur.

9- Yoksa Rabbinin hazineleri onların yanında mı? Veya kâinatın tedbir ve idaresini onlar mı ele geçirdi?

10- Yoksa göklere çıkıp da gök ehlinin haberlerini dinlemek için bir merdivenleri mi var? Öyle ise dinleyicileri, işittiklerine dair açık bir delil getirsin.

11- Yoksa kız çocukları Onun, erkek çocuklar da sizin mi?

12- Yoksa sen onlardan bir ücret istedin de onlar ağır bir borç altına mı girdiler?

13- Yoksa gaybın ilmi onların yanında da oradan mı alıp yazıyorlar?

14- Yoksa sana bir tuzak mı kurmak istiyorlar? Fakat o kâfirler tuzağa düşecek olanların tâ kendileridir.

15- Yoksa onların Allah'tan başka bir ilâhı mı var? Allah onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir. (Tûr Sûresi, 52:29-43)

اَمْ - اَمْ

Yoksa, yoksa.. yahut, yahut

وَمَا عَلَّمْنَاهُ الشِّعْرَ وَمَا يَنْبَغ۪ى لَهُ

Biz Ona şiir öğretmedik. Bu Ona yakışmaz da. (Yâsin Sûresi, 36:69)

لَوْ كَانَ ف۪يهِمَٓا اٰلِهَةٌ اِلَّا اللّٰهُ لَفَسَدَتَا

Eğer göklerde ve yerde Allah'tan başka ilâhlar olsaydı, ikisi de harap olup giderdi. (Enbiyâ Sûresi, 21:22)

اَمْ يَقُولُونَ شَاعِرٌ نَتَرَبَّصُ بِه۪ رَيْبَ الْمَنُونِ

Yoksa onlar "O bir şâirdir, biz onun başına gelecek felâketi bekliyoruz" mu diyorlar? (Tûr Sûresi, 52:30)

اَمْ تَاْمُرُهُمْ اَحْلَامُهُمْ بِهٰذَا

Yoksa bunu onlara akılları mı söylüyor? (Tûr Sûresi, 52:32)

اَمْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ

Yoksa onlar sırf bir azgınlar gürûhu mudur? (Tûr Sûresi, 52:32)

اَمْ يَقُولُونَ تَقَوَّلَهُ بَلْ لَا يُؤْمِنُونَ

Yahut Kur'ân'ı kendisi mi uydurdu diyorlar? Doğrusu onların iman etmeye niyetleri yoktur. (Tûr Sûresi, 52:33)

اَمْ خُلِقُوا مِنْ غَيْرِ شَيْءٍ

Yoksa onlar bir yaratıcı olmaksızın mı yaratıldılar? (Tûr Sûresi, 52:35)

اَمْ هُمُ الْخَالِقُونَ

Veya kendi kendilerini mi yaratıyorlar? (Tûr Sûresi, 52:35)

اَمْ خَلَقُوا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بَلْ لَا يُوقِنُونَ

Yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattı? Doğrusu onların düşünüp iman etmeye niyetleri yoktur. (Tûr Sûresi, 52:36)

اَمْ عِنْدَهُمْ خَزَٓائِنُ رَبِّكَ

Yoksa Rabbinin hazineleri onların yanında mı? (Tûr Sûresi, 52:37)

اَمْ هُمُ الْمُصَيْطِرُونَ

Veya kâinatın tedbir ve idaresini onlar mı ele geçirdi? (Tûr Sûresi, 52:37)

اَمْ لَهُمْ سُلَّمٌ يَسْتَمِعُونَ ف۪يهِ فَلْيَاْتِ مُسْتَمِعُهُمْ بِسُلْطَانٍ مُب۪ينٍ

Yoksa göklere çıkıp da gök ehlinin haberlerini dinlemek için bir merdivenleri mi var? Öyle ise dinleyicileri, işittiklerine dair açık bir delil getirsin. (Tûr Sûresi, 52:38)

اَمْ لَهُ الْبَنَاتُ وَلَكُمُ الْبَنُونَ

Yoksa kız çocukları Onun, erkek çocuklar da sizin mi? (Tûr Sûresi, 52:39)

اَمْ تَسْاَلُهُمْ اَجْرًا فَهُمْ مِنْ مَغْرَمٍ مُثْقَلُونَ

Yoksa sen onlardan bir ücret istedin de onlar ağır bir borç altına mı girdiler? (Tûr Sûresi, 52:40)

اَمْ عِنْدَهُمُ الْغَيْبُ فَهُمْ يَكْتُبُونَ

Yoksa gaybın ilmi onların yanında da oradan mı alıp yazıyorlar? (Tûr Sûresi, 52:41)

اَمْ يُر۪يدُونَ كَيْدًا فَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا هُمُ الْمَك۪يدُونَ

Yoksa sana bir tuzak mı kurmak istiyorlar? Fakat o kâfirler tuzağa düşecek olanların tâ kendileridir. (Tûr Sûresi, 52:42)

اَمْ لَهُمْ اِلٰهٌ غَيْرُ اللّٰهِ سُبْحَانَ اللّٰهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ

Yoksa onların Allah'tan başka bir ilâhı mı var? Allah onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir. (Tûr Sûresi, 52:43)

لَوْ كَانَ ف۪يهِمَٓا اٰلِهَةٌ اِلَّا اللّٰهُ لَفَسَدَتَا

Eğer göklerde ve yerde Allah'tan başka ilâhlar olsaydı, ikisi de harap olup giderdi. (Enbiyâ Sûresi, 21:22)

تَنَزُّلَاتٌ اِلٰهِيَّةٌ اِلٰى عُقُولِ الْبَشَرِ

Cenâb-ı Hakkın kullarının anlayış seviyesine göre konuşması.

اَلرَّحْمٰنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوٰى

O Rahmân ki, hükümranlığı Arşı kaplamıştır. (Tâhâ Sûresi, 20:5)

لِكُلِّ اٰيَةٍ ظَهْرٌ وَبَطْنٌ وَحَدٌّ وَمُطَّلَعٌ وَ لِكُلٍّ شُجُونٌ وَغُصُونٌ وَ فُنُونٌ

Her bir âyetin mânâ mertebeleri vardır; zâhirî (açık), bâtınî (açık ve görünür mânâsının içindeki, ehlinin anlayabileceği mânâ), haddi (kapsamı) ve muttala'ı (anlam çerçevesi) vardır. (Bu dört mânâ tabakasından her birinin de fürûatı (detayları), işaretleri, dalları ve ayrıntıları vardır.) (bk. Ebû yâ'lâ, el-Müsned 9:287; et-Taberânî, el-Mu'cemü'l-evsat 1:236)

وَ الْجِبَالَ اَوْتَادًا

Dağları zemininize kazık ve direk yaptım. (Nebe Sûresi, 78:7)

سُبْحَانَكَ مَا اَعْظَمَ شَانُكَ

Sen her türlü kusur ve noksandan münezzehsin. Ne yücedir Senin şânın.

اَلْحِكْمَةُ لِلّٰهِ

Hikmetli yapmak Allah'a mahsustur.

اَنَّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَا

Gökler ve yer bitişik iken Biz onları birbirinden koparıp ayırdık. (Enbiyâ Sûresi, 21:30)

رَتْقًا

Bitişik

اٰمَنْتُ بِاللّٰهِ الْوَاحِدِ الْاَحَدِ

Zatında, sıfatlarında tek ve bir olan Allah'a iman ettim.

وَ الشَّمْسُ تَجْر۪ى لِمُسْتَقَرٍّ لَهَا

Güneş de kendisine tayin edilmiş bir yere doğru akıp gider. (Yâsin Sûresi, 36:38)

لِمُسْتَقَرٍّ

Tayin edilmiş bir yere doğru.

اَلْعَظَمَةُ لِلّٰهِ وَ الْقُدْرَةُ لِلّٰهِ

Azamet Allah'ındır, Kudret Allah'ındır

لِمُسْتَقَرٍّ

Tayin edilmiş bir yere doğru.

ف۪ى مُسْتَقَرٍّ لَهَا ِلِاسْتِقْرَارِ مَنْظُومَتِهَا

Yani, kendi müstekarrı içinde manzumesinin istikrarı ve nizamı için hareket ediyor. Çünkü, hareket harareti, hararet kuvveti, kuvvet cazibeyi zahiren tevlit eder gibi bir âdet-i İlâhiye, bir kanun-u Rabbânîdir.

اُولٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

İşte kurtuluşa erenler onlardır. (Bakara Sûresi, 2:5)

اَلْمُفْلِحُونَ

Felah bulan, kurtulan.

"Ey Müslümanlar, müjde size! Ey müttakî, sen Cehennemden felâh bulursun. Ey salih, sen Cennete felâh bulursun. Ey ârif, sen rıza-i İlâhîye nail olursun. Ey âşık, sen rüyete mazhar olursun." (Bakara Sûresi, 2:5)

فَاعْلَمْ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنْبِكَ

Bil ki, Allah'tan başka ilâh yoktur. Günahın için istiğfar et. (Muhammed Sûresi, 47:19)

اَىْ لَا رَزَّاقَ اِلَّا هُوَ ٭ لَا خَالِقَ اِلَّا هُوَ ٭ لَا رَحْمٰنَ اِلَّا هُوَ

Yani, Ondan başka Rezzâk yoktur. Ondan başka Hâlık yoktur. Ondan başka Rahmân yoktur.

وَالْمُرْسَلَاتِ

Yemin olsun peş peşe gönderilen meleklere. (Mürselât Sûresi, 77:1)

وَالذَّارِيَاتِ

Yemin olsun esip savuran rüzgâra. (Zâriyat Sûresi, 51:1)

وَمَا تَشَٓاؤُنَ اِلَّٓا اَنْ يَشَٓاءَ اللّٰهُ

Allah dilemedikçe siz hiçbir şeyi isteyemezsiniz. (İnsan Sûresi, 76:30)

يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِه۪

Allah, kişi ile onun kalbi arasına girer. (Enfâl Sûresi, 8:24)

وَالسَّمٰوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَمِينِه۪

Gökler Onun kudret elinde dürülmüştür. (Zümer Sûresi, 39:67)

وَجَعَلْنَا ف۪يهَا جَنَّاتٍ مِنْ نَخ۪يلٍ وَاَعْنَابٍ

Orada (Yeryüzünde) hurma ve üzüm bahçeleri yarattık. (Yâsin Sûresi, 36:34)

اِذَا زُلْزِلَتِ الْاَرْضُ زِلْزَالَهَا

Ne zaman ki yer müthiş bir sarsıntıyla sarsılır. (Zilzal Sûresi, 99:1)

ثُمَّ اسْتَوٰٓى اِلَى السَّمَٓاءِ وَهِىَ دُخَانٌ

Sonra iradesini buhar halindeki semâya yöneltti. (Fussilet Sûresi, 41:11)

اَلَسْتُ بِرَبِّكُمْ

Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (A'râf Sûresi, 7:172)

وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَاضِرَةٌ اِلٰى رَبِّهَا نَاظِرَةٌ

Yüzler var, o gün ışıl ışıldır, Rabbine bakar. (Kıyamet Sûresi, 75:22-23)

خُذْ مَا شِئْتَ لِمَا شِئْتَ

İstediğin herşey için, (Kur'ân'dan) her ne istersen al.

وَمِنْ اٰيَاتِهِ خَلْقُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاخْتِلَافُ اَلْسِنَتِكُمْ وَ اَلْوَانِكُمْ

Göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin farklılığı da yine Onun âyetlerindendir. (Rum Sûresi, 30:22)

فَسُبْحَانَ اللّٰهِ ح۪ينَ تُمْسُونَ

Akşama erdiğinizde Allah'ı tesbih edin. (Rum Sûresi, 30:17)

وَلَهُ الْمَثَلُ الْاَعْلٰى فِى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ

Göklerde ve yerde tecellî eden en yüce sıfatlar Onundur. Onun kudreti herşeye galiptir; Onun hikmeti herşeyi kuşatır. (Rum Sûresi, 30:27)

وَمِنْ اٰيَاتِه۪ ٭ وَمِنْ اٰيَاتِه۪

Yine Onun âyetlerindendir ki...

فَاَرْسِلُونِ ٭ يُوسُفُ اَيُّهَا الصِّدّ۪يقُ

Beni gönderin. Ey Yusuf, ey doğru sözlü kişi. (Yûsuf Sûresi, 12:45-46)

فَاَرْسِلُونِ

Beni gönderin

يُوسُفُ

Yusuf (as)!

اِلٰى يُوسُفَ ِلَاسْتَعْبَرَ مِنْهُ الرُّؤْيَا فَاَرْسَلُوهُ فَذَهَبَ اِلَى السِّجْنِ وَ قَالَ يُوسُفُ

(Beni) Yusuf'a, rüyayı ona tabir ettirmek için gönderin. Onu gönderdiler. O da zindana gitti ve dedi ki: "Ey Yusuf..."

اَلَّذ۪ى جَعَلَ لَكُمْ مِنَ الشَّجَرِ الْاَخْضَرِ نَارًا

Odur ki, yem yeşil ağaçtan size ateş çıkarır. (Yâsin Sûresi, 36:80)

اَلشَّجَرِ الْاَخْضَرِ

Yem yeşil ağaç. (Yâsin Sûresi, 36:80)

يَا هَامَانُ ابْنِ ل۪ى صَرْحًا

Ey Hâmân, bana bir kule yap. (Mü'min Sûresi, 40:36)

صَرْحًا

Kule.

فَالْيَوْمَ نُنَجّ۪يكَ بِبَدَنِكَ

Bugün senin gark olan cesedine necat vereceğim. (Yûnus Sûresi, 10:92)

يُذَبِّحُونَ اَبْنَٓاءَكُمْ وَيَسْتَحْيُونَ نِسَٓاءَكُمْ

Kızlarınızı sağ bırakıp erkek çocuklarınızı kesiyorlardı. (Bakara Sûresi, 2:49)

وَلَتَجِدَنَّهُمْ اَحْرَصَ النَّاسِ عَلٰى حَيٰوةٍ

Sen onları, hayata karşı insanların en hırslısı olarak bulursun. (Bakara Sûresi, 2:96)

وَتَرٰى كَث۪يرًا مِنْهُمْ يُسَارِعُونَ فِى الْاِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَاَكْلِهِمُ السُّحْتَ لَبِئْسَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

Onların çoğunun günaha, zulme ve haram yemeye koşuştuklarını görürsün. Ne kötü birşeydir o yaptıkları! (Mâide Sûresi, 5:62)

وَيَسْعَوْنَ فِى الْاَرْضِ فَسَادًا وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ الْمُفْسِد۪ينَ

Onlar yeryüzünde hep bozgunculuğa koşarlar. Allah ise bozguncuları sevmez. (Mâide Sûresi, 5:64)

وَقَضَيْنَٓا اِلٰى بَن۪ٓى اِسْرَٓائ۪يلَ فِى الْكِتَابِ لَتُفْسِدُنَّ فِى الْاَرْضِ مَرَّتَيْنِ

İsrailoğullarına Tevrat'ta şöyle bildirdik: Siz yeryüzünde iki kere fesat çıkaracaksınız. (İsrâ Sûresi, 17:4)

وَلَا تَعْثَوْا فِى الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَ

Bozgunculuk yaparak yeryüzünü fesada vermeyin. (Bakara Sûresi, 2:94)

فَتَمَنَّوُا الْمَوْتَ

Eğer doğru iseniz mevti isteyiniz. (Bakara Sûresi, 2:60)

ضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ وَالْمَسْكَنَةُ

Onların üzerine bir zillet ve yoksulluk damgası vuruldu. (Bakara Sûresi, 2:61)

وَالنَّجْمِ اِذَا هَوٰى ٭ مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوٰى ٭ وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوٰى ٭ اِنْ هُوَ اِلَّا وَحْىٌ يُوحٰى

Kayan yıldıza yemin olsun ki, arkadaşınız (Peygamberiniz) ne şaştı, ne de bâtıla inandı. O kendi keyfine göre de konuşmaz. O ancak kendisine vahyolunanı söyler. (Necm Sûresi, 53:1-4)

الٓمٓ ٭ غُلِبَتِ الرُّومُ

Elif lâm mim. Rumlar mağlûp düştüler. (Rum Sûresi, 30:1-2)

فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ

Sabret; Allah'ın vaadi haktır. (Rum Sûresi, 30:60)

لَتَدْخُلُنَّ الْمَسْجِدَ الْحَرَامَ اِنْ شَٓاءَ اللّٰهُ اٰمِن۪ينَ مُحَلِّق۪ينَ رُؤُسَكُمْ وَ مُقَصِّر۪ينَ لَا تَخَافُونَ ٭هُوَ الَّذ۪ٓى اَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدٰى وَد۪ينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدّ۪ينِ كُلِّه۪

İnşaallah, hepiniz emniyet içinde ve saçlarınızı tıraş etmiş veya kısaltmış olarak Mescid-i Harama gireceksiniz. ... Bütün dinlere üstün kılmak üzere Resulünü hak din ile gönderen Odur. (Fetih Sûresi, 48:27-28)

وَهُمْ مِنْ بَعْدِ غَلَبِهِمْ سَيَغْلِبُونَ ف۪ى بِضْعِ سِن۪ينَ لِلّٰهِ الْاَمْرُ

Bu mağlûbiyetlerinden sonra, birkaç yıl içinde galip geleceklerdir. Hüküm Allah'ındır. (Rum Sûresi, 30:3-4)

فَسَتُبْصِرُ وَيُبْصِرُونَ بِاَيِّكُمُ الْمَفْتُونُ

Yakında sen de göreceksin, onlar da görecekler: Hanginiz cinnete uğramış? (Kalem Sûresi, 68:5-6)

اَمْ يَقُولُونَ شَاعِرٌ نَتَرَبَّصُ بِه۪ رَيْبَ الْمَنُونِ ٭ قُلْ تَرَبَّصُوا فَاِنّ۪ى مَعَكُمْ مِنَ الْمُتَرَبِّص۪ينَ

Yoksa onlar 'O bir şairdir; biz onun başına gelecek felâketi bekliyoruz' mu diyorlar? Sen 'Bekleyedurun,' de. 'Ben de sizinle beraber bekliyorum.' (Tûr Sûresi, 52:30-31)

وَاللّٰهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِ

Allah seni insanlardan korur. (Mâide Sûresi, 5:67)

فَاِنْ لَمْ تَفْعَلُوا وَ لَنْ تَفْعَلُوا

Eğer bunu yapamazsanız ki asla yapamayacaksınız. (Bakara Sûresi, 2:24)

وَ لَنْ يَتَمَنَّوْهُ اَبَدًا

Ölümü hiçbir zaman temennî etmeyecekler. (Bakara Sûresi, 2:95)

سَنُر۪يهِمْ اٰيَاتِنَا فِى الْاٰفَاقِ وَف۪ٓى اَنْفُسِهِمْ حَتّٰى يَتَبَيَّنَ لَهُمْ اَنَّهُ الْحَقُّ

Onlara gerek âlemin her tarafında, gerekse kendi nefislerinde âyetlerimizi göstereceğiz -tâ ki Kur'ân'ın hak olduğu onlara iyice açıklanmış olsun. (Fussilet Sûresi, 41:53)

قُلْ لَئِنِ اجْتَمَعَتِ الْاِنْسُ وَالْجِنُّ عَلٰٓى اَنْ يَاْتُوا بِمِثْلِ هٰذَا الْقُرْاٰنِ لَا يَاْتُونَ بِمِثْلِه۪ وَلَوْ كَانَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ ظَه۪يرًا

De ki: And olsun, eğer bu Kur'ân'ın benzerini getirmek için insanlar ve cinler bir araya toplanıp da hepsi birbirine yardımcı olsalar, yine de onun benzerini getiremezler. (İsrâ Sûresi, 17:88)

يَاْتِى اللّٰهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُٓ اَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ اَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِر۪ينَ يُجَاهِدُونَ ف۪ى سَب۪يلِ اللّٰهِ وَلَا يَخَافُونَ لَوْمَةَ لَٓائِمٍ

Allah öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah'ı sever. Onlar mü'minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı izzet sahibidirler; Allah yolunda cihad ederler ve dil uzatanların kınamasından da korkmazlar. (Mâide Sûresi, 5:54)

وَقُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ سَيُر۪يكُمْ اٰيَاتِه۪ فَتَعْرِفُونَهَا

De ki: Hamd Allah'a mahsustur. O size delillerini gösterecek, siz de onları tanıyacaksınız. (Neml Sûresi, 27:93)

قُلْ هُوَ الرَّحْمٰنُ اٰمَنَّا بِه۪ وَعَلَيْهِ تَوَكَّلْنَا فَسَتَعْلَمُونَ مَنْ هُوَ ف۪ى ضَلَالٍ مُب۪ينٍ

De ki: O Rahmân'dır; Ona inandık ve Ona güvendik. Kimin ap açık bir sapıklık içinde bulunduğunu yakında bileceksiniz. (Mülk Sûresi, 67:29)

وَعَدَ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِى الْاَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ د۪ينَهُمُ الَّذِى ارْتَضٰى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ اَمْنًا

Sizden iman edip güzel işler yapanlara Allah vaad etmiştir ki, kendilerinden önceki mü'minleri nasıl kâfirlerin yerine getirdiyse, onları da şimdiki kâfirlerin yerine, yeryüzünde hâkim kılacak, onlar için razı olduğu İslâm dinini onların kalblerinde sağlamlaştıracak ve korkularını emniyete çevirecektir. (Nûr Sûresi, 24:55)

يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ

Ey kitap ehli! Ey kitap ehli! (Âl-i İmrân Sûresi, 3:64)

يَٓا اَهْلَ الْمَكْتَبِ

Ey mektepliler!

يَٓا اَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْا اِلٰى كَلِمَةٍ سَوَٓاءٍ بَيْنَنَا وَ بَيْنَكُمْ

Ey kitap ehli! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze gelin. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:64)

قُلْ لَئِنِ اجْتَمَعَتِ الْاِنْسُ وَالْجِنُّ

De ki: İnsanlar ve cinler bir araya toplansa... (İsrâ Sûresi, 17:88)

وَاَحَلَّ اللّٰهُ الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبَوا

Allah alışverişi helâl, faizi ise haram kıldı. (Bakara Sûresi, 2:275)

وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ

Namazı dos doğru kılın ve zekâtı verin. (Bakara Sûresi, 2:43)

قُلْ لَئِنِ اجْتَمَعَتِ الْاِنْسُ وَالْجِنُّ عَلٰٓى اَنْ يَاْتُوا بِمِثْلِ هٰذَا اْلقُرْاٰنِ لَا يَاْتُونَ بِمِثْلِه۪ وَلَوْ كَانَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ ظَه۪يرًا

De ki: And olsun, eğer bu Kur'ân'ın benzerini getirmek için insanlar ve cinler bir araya toplanıp da hepsi birbirine yardımcı olsalar, yine de onun benzerini getiremezler. (İsrâ Sûresi, 17:88)

لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفُوًا اَحَدٌ

O doğurmamış ve doğurulmamıştır. Ve hiçbir şey Onun dengi değildir. (İhlâs Sûresi, 112:3-4)

وَ لِلّٰهِ الْمَثَلُ الْاَعْلٰى

En yüce meseller Allah içindir. (Nahl Sûresi, 16:60)

مَا كَانَ مُحَمَّدٌ اَبَٓا اَحَدٍ مِنْ رِجَالِكُمْ

Muhammed, sizden hiçbir erkeğin babası değildir. (Ahzâb Sûresi, 33:40)

اَللّٰهُمَّ صَلِّ عَلَيْهِ وَ عَلٰٓى اٰلِه۪

Allahım, Ona ve âline rahmet et.

هُوَ الَّذ۪ى خَلَقَ لَكُمْ مَا فِى الْاَرْضِ جَم۪يعًا ثُمَّ اسْتَوٰٓى اِلَى السَّمَٓاءِ فَسَوّٰيهُنَّ سَبْعَ سَمٰوَاتٍ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ

Odur ki, yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yarattı. Sonra iradesini semâya yöneltti ve gökleri yedi tabaka olarak tanzim etti. O herşeyi hakkıyla bilendir. (Bakara Sûresi, 2:29)

اَلَمْ نَجْعَلِ الْاَرْضَ مِهَادًا ٭ وَ الْجِبَالَ اَوْتَادًا ٭ وَخَلَقْنَاكُمْ اَزْوَاجًا

Yeryüzünü bir döşek, dağları birer kazık yapmadık mı? Sizi de çift çift yarattık. (Nebe Sûresi, 78:6-8)

اِنَّ يَوْمَ الْفَصْلِ كَانَ م۪يقَاتًا

Şüphesiz, hüküm günü, belirlenmiş bir vakittir. (Nebe Sûresi, 78:17)

قُلْ مَنْ يَرْزُقُكُمْ مِنَ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِ اَمَّنْ يَمْلِكُ السَّمْعَ وَالْاَبْصَارَ وَمَنْ يُخْرِجُ الْحَىَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَىِّ وَمَنْ يُدَبِّرُ الْاَمْرَ فَسَيَقُولُونَ اللّٰهُ فَقُلْ اَفَلَا تَتَّقُونَ فَذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمُ الْحَقُّ

De ki: Kimdir gökten ve yerden sizi rızıklandıran? Kimdir kulak ve gözler yaratıp size veren? Kimdir ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkaran? Kimdir kâinatı yerli yerince tedbir ve idare eden? Onlar diyecekler ki, 'Allah'tır.' Öyle ise, 'Hâlâ Ona ortak koşmaktan korkmaz mısınız?' de. İşte, Hak olan Rabbiniz Allah Odur. (Yûnus Sûresi, 10:31-32)

فَذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمُ الْحَقُّ

İşte, Hak olan Rabbiniz Allah Odur. (Yûnus Sûresi, 10:31-32)

اِنَّ ف۪ى خَلْقِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاخْتِلَافِ الَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَالْفُلْكِ الَّت۪ى تَجْر۪ى فِى الْبَحْرِ بِمَا يَنْفَعُ النَّاسَ وَمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ مِنَ السَّمَٓاءِ مِنْ مَٓاءٍ فَاَحْيَا بِهِ الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَبَثَّ ف۪يهَا مِنْ كُلِّ دَٓابَّةٍ وَتَصْر۪يفِ الرِّيَاحِ وَالسَّحَابِ الْمُسَخَّرِ بَيْنَ السَّمَٓاءِ وَالْاَرْضِ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ

Göklerin ve yerin yaratılmasında, gecenin ve gündüzün değişmesinde, insanlara faydalı şeylerle denizde akıp giden gemilerde, Allah'ın gökten su indirip onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde, her türlü canlıyı yeryüzüne yaymasında, rüzgârları sevk etmesinde ve gökle yer arasında Allah'ın emrine boyun eğmiş bulutlarda, aklını kullanan bir topluluk için nice deliller vardır. (Bakara Sûresi, 2:164)

لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ

Aklını kullanan bir topluluk için nice deliller vardır. (Bakara Sûresi, 2:164)

وَكَذٰلِكَ يَجْتَب۪يكَ رَبُّكَ وَيُعَلِّمُكَ مِنْ تَاْو۪يلِ الْاَحَاد۪يثِ وَيُتِمُّ نِعْمَتَهُ عَلَيْكَ وَعَلٰٓى اٰلِ يَعْقُوبَ كَمَٓا اَتَمَّهَا عَلٰٓى اَبَوَيْكَ مِنْ قَبْلُ اِبْرَاه۪يمَ وَاِسْحٰقَ اِنَّ رَبَّكَ عَل۪يمٌ حَك۪يمٌ

Rabbin seni böylece seçkin kılacak, sana rüya tabirini öğretecek ve bundan önce ataların İbrahim ve İshak üzerine nimetini tamamladığı gibi, senin ve Yakuboğullarının üzerine de nimetini tamamlayacaktır. Muhakkak ki senin Rabbin Alîm ve Hakîmdir. (Yûsuf Sûresi, 12:6)

قُلِ اللّٰهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِى الْمُلْكَ مَنْ تَشَٓاءُ

De ki: Ey mülkün hakikî sahibi olan, âlemlerde dilediği gibi tasarruf eden Allahım! Sen mülkü dilediğine verir. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:26)

وَ تَرْزُقُ مَنْ تَشَٓاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ

Dilediğini de hesabsız rızıklandırırsın. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:27)

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ سُلَالَةٍ مِنْ ط۪ينٍ ٭ ثُمَّ جَعَلْنَاهُ نُطْفَةً ف۪ى قَرَارٍ مَك۪ينٍ ٭ ثُمَّ خَلَقْنَا النُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا الْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا الْمُضْغَةَ عِظَامًا فَكَسَوْنَا الْعِظَامَ لَحْمًا ثُمَّ اَنْشَاْنَاهُ خَلْقًا اٰخَرَ فَتَبَارَكَ اللّٰهُ اَحْسَنُ الْخَالِق۪ينَ ٭

And olsun ki Biz insanı çamurun özünden yarattık. Sonra onu sağlam ve korunmuş olan anne rahmine bir damla su olarak yerleştirdik. Sonra o su damlasını rahme asılı pıhtılaşmış bir kan olarak yarattık. O pıhtılaşmış kanı bir parça et olarak yarattık. O et parçasını kemikler olarak yarattık. Kemiklere de et giydirdik. Sonra da onu bam başka bir yaratışla inşa ettik. Yaratıcılık mertebelerinin en güzelinde olan Allah'ın şânı ne yücedir! (Mü'minûn Sûresi, 23:12-14)

فَتَبَارَكَ اللّٰهُ اَحْسَنُ الْخَالِق۪ينَ

Yaratıcılık mertebelerinin en güzelinde olan Allah'ın şânı ne yücedir! (Mü'minûn Sûresi, 23:14)

اِنَّ رَبَّكُمُ اللّٰهُ الَّذ۪ى خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ ف۪ى سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِ يُغْشِى الَّيْلَ النَّهَارَ يَطْلُبُهُ حَث۪يثًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ وَالنُّجُومَ مُسَخَّرَاتٍ بِاَمْرِه۪ اَلَا لَهُ الْخَلْقُ وَالْاَمْرُ تَبَارَكَ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَ

Şüphesiz ki sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da Arş üzerinde hükmünü icra eden Allah'tır. O, gündüzü, peşi sıra kovalayan gece ile örter. O, güneşi, ayı ve yıldızları da emrine boyun eğmiş olarak yarattı. İyi bilin ki, yaratmak da Ona aittir, yaratıklarının tedbir ve idaresi de. Âlemlerin Rabbi olan Allah'ın şânı ne yücedir! (A'râf Sûresi, 7:54)

بَارَكَ اللّٰهُ ٭ مَاشَٓاءَ اللّٰهُ ٭ فَتَبَارَكَ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَ

Allah'ın şanı ne yücedir! Allah dilediğini yapar! Âlemlerin Rabbi olan Allah'ın şanı ne yücedir!

تَبَارَكَ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَ

Âlemlerin Rabbi olan Allah'ın şanı ne yücedir!

وَعَلَّمَ اٰدَمَ الْاَسْمَٓاءَ كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلٰٓئِكَةِ فَقَالَ اَنْبِئُون۪ى بِاَسْمَٓاءِ هٰٓؤُلَٓاءِ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ ٭ قَالُوا سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَٓا اِلَّا مَا عَلَّمْتَنَٓا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ

Âdem'e bütün isimleri öğrettikten sonra eşyayı meleklere gösterdi. 'Eğer iddianızda doğru iseniz, bunların isimlerini Bana söyleyin' buyurdu. Melekler 'Seni her türlü noksandan tenzih ederiz,' dediler. 'Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Alîm ve Hakîm olan Sensin.' (Bakara Sûresi, 2:31-32)

اَنْتَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ

Alîm ve Hakîm Sen olduğun için Âdem'i talim ettin, bize galip oldu. Hakîm olduğun için bize istidadımıza göre veriyorsun, onun istidadına göre rüçhaniyet veriyorsun.

وَاِنَّ لَكُمْ فِى الْاَنْعَامِ لَعِبْرَةً نُسْق۪يكُمْ مِمَّا ف۪ى بُطُونِه۪ مِنْ بَيْنِ فَرْثٍ وَدَمٍ لَبَنًا خَالِصًا سَٓائِغًا لِلشَّارِب۪ينَ

Ehlî hayvanlarda da sizin için birer ibret vardır. Onların karınlarında, kan ile fışkı arasından çıkan ve içenlerin boğazından kolayca geçen hâlis bir sütle sizi besleriz." (Nahl Sûresi, 16:66)

ف۪يهِ شِفَٓاءٌ لِلنَّاسِ اِنَّ ف۪ى ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ

Onda insanlar için şifa bulunur. Düşünen bir topluluk için şüphesiz bunda bir delil vardır. (Nahl Sûresi, 16:69)

اِنَّ ف۪ى ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ

Düşünen bir topluluk için şüphesiz bunda bir delil vardır. (Nahl Sûresi, 16:69)

وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَلَا يَؤُدُهُ حِفْظُهُمَا وَهُوَ الْعَلِىُّ الْعَظ۪يمُ

Onun hâkimiyet ve saltanatı gökleri ve yeri kuşatmıştır. Gökleri ve yeri tasarrufu altında tutmak Onun kudretine ağır gelmez. Herşeyden yüce ve herşeyden büyük olan da ancak Odur. (Bakara Sûresi, 2:255)

مَنْ ذَاالَّذ۪ى يَشْفَعُ عِنْدَهُٓ اِلَّا بِاِذْنِه۪

Onun katında, Onun izni olmaksızın kim şefaat edebilir? (Bakara Sûresi, 2:255)

وَهُوَ الْعَلِىُّ الْعَظ۪يمُ

En yüce ve en büyük olan da ancak Odur. (Bakara Sûresi, 2:255)

اَللّٰهُ الَّذ۪ى خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَاَنْزَلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَخْرَجَ بِه۪ مِنَ الثَّمَرَاتِ رِزْقًا لَكُمْ وَسَخَّرَ لَكُمُ الْفُلْكَ لِتَجْرِىَ فِى الْبَحْرِ بِاَمْرِه۪ وَسَخَّرَ لَكُمُ الْاَنْهَارَ ٭ وَسَخَّرَ لَكُمُ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ دَٓائِبَيْنِ وَسَخَّرَ لَكُمُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَ ٭ وَاٰتٰيكُمْ مِنْ كُلِّ مَا سَاَلْتُمُوهُ وَاِنْ تَعُدُّوا نِعْمَتَ اللّٰهِ لَا تُحْصُوهَا

O Allah ki, gökleri ve yeri yarattı, gökten de bir su indirdi ki, onunla sizin için rızık olarak meyvelerden bitirdi. Onun emriyle denizde seyretsinler diye gemileri sizin hizmetinize verdi. Nehirleri de yine sizin hizmetinize verdi. Birbiri ardınca dönüp duran güneşi ve ayı da sizin hizmetinize verdi. Geceyi ve gündüzü de sizin hizmetinize verdi. O, sözünüz ve halinizle istediğiniz herşeyden size verdi. Allah'ın nimetlerini saymaya kalksanız, saymakla bitiremezsiniz. (İbrahim Sûresi, 14:32-34)

وَاٰتٰيكُمْ مِنْ كُلِّ مَا سَاَلْتُمُوهُ وَاِنْ تَعُدُّوا نِعْمَتَ اللّٰهِ لَا تُحْصُوهَا

O, sözünüz ve halinizle istediğiniz herşeyden size verdi. Allah'ın nimetlerini saymaya kalksanız, saymakla bitiremezsiniz. (İbrahim Sûresi, 14:32-34)

فَلْيَنْظُرِ الْاِنْسَانُ اِلٰى طَعَامِه۪ ٭ اَنَّا صَبَبْنَا الْمَٓاءَ صَبًّا ٭ ثُمَّ شَقَقْنَا الْاَرْضَ شَقًّا ٭ فَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا حَبًّا ٭ وَ عِنَبًا وَ قَضْبًا ٭ وَ زَيْتُونًا وَ نَخْلًا ٭ وَ حَدَٓائِقَ غُلْبًا ٭ وَ فَاكِهَةً وَ اَبًّا ٭ مَتَاعًا لَكُمْ وَ ِلَانْعَامِكُمْ

İnsan, yediklerine bir baksın. Biz suyu bol bol indirdik. Toprağı yardıkça yardık. Ondan daneler, üzümler, sebzeler, zeytinlikler, hurmalıklar, bol ağaçlı bahçeler, çeşit çeşit meyveler ve otlar bitirdik - size ve hayvanlarınıza rızık olsun diye. (Abese Sûresi, 80:24-32)

مَتَاعًا لَكُمْ

Sizin yararlanmanız için.

مَتَاعًا لَكُمْ وَ ِلَانْعَامِكُمْ

Sizin ve davarlarınızın yararlanması için. (Abese Sûresi, 80:32)

اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ يُزْج۪ى سَحَابًا ثُمَّ يُؤَلِّفُ بَيْنَهُ ثُمَّ يَجْعَلُهُ رُكَامًا فَتَرَى الْوَدْقَ يَخْرُجُ مِنْ خِلَالِه۪ وَ يُنَزِّلُ مِنَ السَّمَٓاءِ مِنْ جِبَالٍ ف۪يهَا مِنْ بَرَدٍ فَيُص۪يبُ بِه۪ مَنْ يَشَٓاءُ وَ يَصْرِفُهُ عَنْ مَنْ يَشَٓاءُ يَكَادُ سَنَا بَرْقِه۪ يَذْهَبُ بِالْاَبْصَارِ ٭ يُقَلِّبُ اللّٰهُ الَّيْلَ وَ النَّهَارَ اِنَّ ف۪ى ذٰلِكَ لَعِبْرَةً ِلُاولِى الْاَبْصَارِ ٭ وَاللّٰهُ خَلَقَ كُلَّ دَٓابَّةٍ مِنْ مَٓاءٍ فَمِنْهُمْ مَنْ يَمْش۪ى عَلٰى بَطْنِه۪ وَ مِنْهُمْ مَنْ يَمْش۪ى عَلٰى رِجْلَيْنِ وَ مِنْهُمْ مَنْ يَمْش۪ى عَلٰٓى اَرْبَعٍ يَخْلُقُ اللّٰهُ مَا يَشَٓاءُ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

Görmedin mi ki Allah bulutları dilediği yere sevk eder, sonra onları birleştirir ve üst üste yığar. Sonra da onun arasından yağmur tanelerinin süzüldüğünü görürsün. Gökteki dağ gibi bulutlardan, Allah, dolu taneleri indirir ki, onu dilediğine isabet ettirir, dilediğinden de onu uzak tutar. Şimşeğin parıltısı ise neredeyse gözleri alıverir.

Allah geceyi ve gündüzü birbirine çevirir. Şüphesiz ki bunda gören gözler için bir ibret vardır. Allah, hareket eden her canlıyı bir çeşit sudan yaratmıştır. Onlardan kimi karnı üstünde sürünür, kimi iki ayak üstünde yürür, kimi dört ayak üstünde yürür. Allah dilediğini dilediği şekilde yaratır. Allah'ın kudreti muhakkak ki herşeye yeter. (Nûr Sûresi, 24:43-45)

اَوَ لَمْ يَرَ الْاِنْسَانُ اَنَّا خَلَقْنَاهُ مِنْ نُطْفَةٍ فَاِذَا هُوَ خَص۪يمٌ مُب۪ينٌ

Görmedi mi o insan? Biz onu bir damla sudan yarattık da, sonra o Bize ap açık bir düşman kesiliverdi. (Yâsin Sûresi, 36:77)

اَلَّذ۪ى جَعَلَ لَكُمْ مِنَ الشَّجَرِ الْاَخْضَرِ نَارًا

Odur ki, yem yeşil ağaçtan size ateş çıkarır. (Yâsin Sûresi, 36:80)

مَنْ يُحْيِى الْعِظَامَ

Çürümüş kemikleri kim diriltir? (Yâsin Sûresi, 36:78)

فَسُبْحَانَ الَّذ۪ى بِيَدِه۪ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيْءٍ

Herşeyin hüküm ve tasarrufu elinde olan Zât, her türlü kusur ve noksandan münezzehtir. (Yâsin Sûresi, 36:83)

وَ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

Siz de Ona döndürüleceksiniz. (Yâsin Sûresi, 36:83)

اِذَا الشَّمْسُ كُوِّرَتْ

Güneş dürülüp toplandığında. (Tekvîr Sûresi, 81:1)

اِذَا السَّمَٓاءُ انْفَطَرَتْ

Gök çatlayıp yarıldığında. (İnfitar Sûresi, 82:1)

اِذَا السَّمَٓاءُ انْشَقَّتْ

Gök yarıldığında. (İnşikak Sûresi, 84:1)

اِذَا الصُّحُفُ نُشِرَتْ

Defterler açılıp neşredildiğinde. (Tekvîr Sûresi, 81:10)

اِذَا الشَّمْسُ كُوِّرَتْ

Güneş dürülüp toplandığında. (Tekvîr Sûresi, 81:1)

اِذَا الشَّمْسُ كُوِّرَتْ

Güneş dürülüp toplandığında. (Tekvîr Sûresi, 81:1)

قَدْ سَمِعَ اللّٰهُ قَوْلَ الَّت۪ى تُجَادِلُكَ ف۪ى زَوْجِهَا وَتَشْتَك۪ٓى اِلَى اللّٰهِ وَاللّٰهُ يَسْمَعُ تَحَاوُرَكُمَا اِنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ بَص۪يرٌ

Kocası hakkında sana müracaat eden ve Allah'a şikâyette bulunan kadının sözünü Allah işitti. Zaten Allah sizin konuşmalarınızı işitiyordu. Muhakkak ki Allah herşeyi hakkıyla işitir, herşeyi hakkıyla görür. (Mücâdele Sûresi, 58:1)

اِنَّ اللّٰهَ سَم۪يعٌ بَص۪يرٌ

Muhakkak ki Allah herşeyi hakkıyla işitir, herşeyi hakkıyla görür. (Mücâdele Sûresi, 58:1)

سُبْحَانَ الَّذ۪ٓى اَسْرٰى بِعَبْدِه۪ لَيْلًا مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ اِلَى الْمَسْجِدِ الْاَقْصَى الَّذ۪ى بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ اٰيَاتِنَا اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْبَص۪يرُ

Âyetlerimizden bir kısmını ona göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haramdan alıp, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâya seyahat ettiren Allah, her türlü noksandan münezzehtir. Şüphesiz ki O herşeyi hakkıyla işiten, herşeyi hakkıyla görendir. (İsrâ Sûresi, 17:1)

اِنَّهُ هُوَ السَّم۪يعُ الْبَص۪يرُ

Şüphesiz ki O herşeyi hakkıyla işiten, herşeyi hakkıyla görendir. (İsrâ Sûresi, 17:1)

اِنَّهُ

Şüphesiz ki O..

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ فَاطِرِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ جَاعِلِ الْمَلٰٓئِكَةِ رُسُلًا اُ۬ول۪ٓى اَجْنِحَةٍ مَثْنٰى وَثُلَاثَ وَرُبَاعَ يَز۪يدُ فِى الْخَلْقِ مَا يَشَٓاءُ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

Hamd o Allah'a mahsustur ki, gökleri ve yeri yoktan yaratmış, melekleri de ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler kılmıştır. O, yarattıkları için neyi dilerse onu arttırır. Muhakkak ki Allah herşeye hakkıyla kadirdir. (Fâtır Sûresi, 35:1)

مَثْنٰى وَثُلَاثَ وَرُبَاعَ

İkişer, üçer, dörder. (Fâtır Sûresi, 35:1)

اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

Muhakkak ki Allah herşeye kàdirdir. (Fâtır Sûresi, 35:1)

قُلْ لَوْ كَانَ مَعَهُٓ اٰلِهَةٌ كَمَا يَقُولُونَ اِذًا لَابْتَغَوْا اِلٰى ذِى الْعَرْشِ سَب۪يلًا ٭ سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يَقُولُونَ عُلُوًّا كَب۪يرًا ٭ تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّبْعُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهِنَّ وَ اِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِه۪ وَ لٰكِنْ لَا تَفْقَهُونَ تَسْب۪يحَهُمْ اِنَّهُ كَانَ حَل۪يمًا غَفُورًا

De ki: Eğer onların dedikleri gibi, Allah ile beraber başka ilâhlar da bulunsaydı, Arşın sahibi olan Allah'a üstün gelmek için elbette bir yol ararlardı. Allah, onların söyledikleri şeylerden pek münezzehtir ve pek büyük bir yücelikle yücedir. Yedi gökle yer ve onların içindekiler Onu tesbih eder. Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin; lâkin siz onların tesbihini anlamazsınız. Şüphesiz ki O halîmdir, ceza vermekte acele etmez; gafûrdur, günahları çokça bağışlar. (İsrâ Sûresi, 17:42-44)

اِنَّهُ كَانَ حَل۪يمًا غَفُورًا

Şüphesiz ki O halîmdir, ceza vermekte acele etmez; gafûrdur, günahları çokça bağışlar. (İsrâ Sûresi, 17:44)

مَا هٰذَا كَلَامُ الْبَشَرِ

Bu hiçbir beşerin sözü olamaz.

اِنْ هُوَ اِلَّا وَحْىٌ يُوحَى

O ancak kendisine vahyolunanı söyler. (Necm Sûresi, 53:4)

يَا اَرْضُ ابْلَع۪ٓى مَٓاءَكِ وَيَا سَمَٓاءُ اَقْلِع۪ى

Yâ arz! Vazifen bitti; suyunu yut. Yâ semâ! Hâcet kalmadı; yağmuru kes. (Hûd Sûresi, 11:44)

فَقَالَ لَهَا وَ لِلْاَرْضِ ائْتِيَا طَوْعًا اَوْ كَرْهًا قَالَتَٓا اَتَيْنَا طَٓائِع۪ينَ

Yâ arz, yâ semâ! İster istemez geliniz, hikmet ve kudretime râm olunuz. Ademden çıkıp, vücutta meşhergâh-ı san'atıma geliniz' dedi. Onlar da: "Biz kemâl-i itaatle geliyoruz. Bize gösterdiğin her vazifeyi Senin kuvvetinle göreceğiz." (Fussilet Sûresi, 41:11)

اُسْكُن۪ى يَٓا اَرْضُ وَانْشَقّ۪ى يَا سَمَٓاءُ وَقُوم۪ى اَيَّتُهَا الْقِيَامَةُ

Ey yer, sâkin ol; ey gök, yarıl; ey kıyamet, kop!

اِنَّمَٓا اَمْرُهُٓ اِذَٓا اَرَادَ شَيْئًا اَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ

Birşeyin olmasını murad ettiği zaman, Onun işi sadece 'Ol' demektir; o da oluverir. (Yâsin Sûresi, 36:82)

وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ

Meleklere, 'Âdem'e secde edin' dediğimizde... (Bakara Sûresi, 2:34)

اَفَلَمْ يَنْظُرُٓوا اِلَى السَّمَٓاءِ فَوْقَهُمْ كَيْفَ بَنَيْنَاهَا وَ زَيَّنَّاهَا وَمَا لَهَا مِنْ فُرُوجٍ

Üstlerindeki göğe bakmazlar mı, onu nasıl binâ edip süsledik ki, hiçbir gediği yoktur.

وَالْاَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَ اَلْقَيْنَا ف۪يهَا رَوَاسِىَ وَ اَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَه۪يجٍ

Yeryüzüne döşedik, onda sabit dağlar yarattık, onda her güzel çiftten bitkiler yeşerttik.

تَبْصِرَةً وَ ذِكْرٰى لِكُلِّ عَبْدٍ مُن۪يبٍ

Hakka yönelen herbir kul için bunlar görüp ibret alınacak delillerdir.

وَ نَزَّلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً مُبَارَكًا فَاَنْبَتْنَا بِه۪ جَنَّاتٍ وَ حَبَّ الْحَص۪يدِ * وَالنَّخْلَ بَاسِقَاتٍ لَهَا طَلْعٌ نَض۪يدٌ

Gökten de bereketli bir su indirdik ve kullar için rızık olsun diye onunla bağları, daneli ekinleri, salkımları üst üste binmiş yüksek hurma ağaçlarını bitirdik.

رِزْقًا لِلْعِبَادِ وَ اَحْيَيْنَا بِه۪ بَلْدَةً مَيْتًا كَذٰلِكَ الْخُرُوجُ

O suyla ölü bir beldeye can verdik. İşte kabrinizden çıkışınız da böyle olacaktır. (Kâf Sûresi, 50:6-11)

كَذٰلِكَ الْخُرُوجُ

İşte kabrinizden çıkışınız da böyle olacaktır. (Kâf Sûresi, 50:11)

اَفَلَمْ يَنْظُرُوا

Üstlerindeki göğe bakmazlar mı? (Kâf Sûresi, 50:6)

كَذٰلِكَ الْخُرُوجُ

İşte kabrinizden çıkışınız da böyle olacaktır. (Kâf Sûresi, 50:11)

اَيْنَ الثَّرَا مِنَ الثُّرَيَّا

Yer nerede, Süreyyâ yıldızı nerede?

سَبَّحَ لِلّٰهِ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ

Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ı tesbih eder. Onun kudreti herşeye galiptir ve hikmeti herşeyi kuşatır. (Hadid Sûresi, 57:1)

يُسَبِّحُ لِلّٰهِ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَمَا فِى الْاَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَز۪يزِ الْحَك۪يمِ

Göklerde ne var, yerde ne varsa, hepsi o Allah'ı tesbih eder ki, herşeyin hakikî sahibidir, her türlü noksandan münezzehtir, kudreti herşeye galiptir ve hikmeti herşeyi kuşatır. (Cum'a Sûresi, 62:1)

سَبَّحَ يُسَبِّحُ

Tesbih etti, tesbih eder.

تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّبْعُ وَالْاَرْضُ

Yedi gök ve yer Onu tesbih eder. (İsrâ Sûresi, 17:44)

وَ لِلّٰهِ الْمَثَلُ الْاَعْلٰى

En yüce misaller Allah içindir. (Nahl Sûresi, 16:60)

يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِه۪

O, kişiyle kalbinin arasına girer. (Enfâl Sûresi, 8:24)

فَالِقُ الْحَبِّ وَالنَّوٰى

Daneleri ve çekirdekleri çatlatan Odur. (En'âm Sûresi, 6:95)

وَالسَّمٰوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَم۪ينِه۪

Gökler Onun kudret eliyle dürülmüştür. (Zümer Sûresi, 39:67)

خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ ف۪ى سِتَّةِ اَيَّامٍ

Gökleri ve yeri altı günde yarattı. (Hûd Sûresi, 11:7)

اَلْقَارِعَةُ مَا الْقَارِعَةُ

Çarpacak olan felâket. Nedir o çarpacak olan felâket? (Kària Sûresi, 101:1-2)

اِذَا وَقَعَتِ الْوَاقِعَةُ

Kıyamet koptuğu zaman. (Vâkıa Sûresi, 56:1)

وَ الطّوُرِ وَ كِتَابٍ مَسْطوُرٍ

Yemin olsun Tûr'a ve satır satır yazılı kitaba. (Tûr Sûresi, 52:1-2)

اَوَلَمْ يَنْظُرُوا فِى مَلَكوُتِ السَّمٰوَاتِ وَ الْاَرْضِ

Onlar göklerin ve yerin ifade ettiği mânâlara bakmazlar mı? (A'râf Sûresi, 7:185)

اَفَلَمْ يَنْظُرُٓوا اِلَى السَّمَٓاءِ فَوْقَهُمْ كَيْفَ بَنَيْنَاهَا

Üstlerindeki göğe bakmazlar mı, onu nasıl bina etmişiz? (Kâf Sûresi, 50:6)

اَوَلَمْ يَرَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَنَّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا

İnkâr edenler görmedi mi ki, gökler ve yer bitişik idi? (Enbiyâ Sûresi, 21:30)

اَللّٰهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ

Allah göklerin ve yerin nurudur. (Nûr Sûresi, 24:35)

وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَٓا اِلَّا لَعِبٌ وَ لَهْوٌ

Dünya hayatı ancak bir oyun ve bir oyalanmadan ibarettir. (En'âm Sûresi, 6:32)

اِذَا الشَّمْسُ كُوِّرَتْ

Güneş dürülüp toplandığında. (Tekvîr Sûresi, 81:1)

اِذَا السَّمَٓاءُ انْفَطَرَتْ

Gök yarıldığı zaman. (İnfitar Sûresi, 82:1)

اِذَا السَّمَٓاءُ انْشَقَّتْ

Gök yarıldığında. (İnşikak Sûresi, 84:1)

وَنُفِخَ فِى الصُّورِ فَصَعِقَ مَنْ فِى السَّمٰوَاتِ وَمَنْ فِى الْاَرْضِ اِلَّا مَنْ شَٓاءَ اللّٰهُ

Sûra üfürülür. Ve Allah'ın dilediklerinden başka göklerde kim var, yerde kim varsa düşüp ölür. (Zümer Sûresi, 39:68)

يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِى الْاَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا وَمَا يَنْزِلُ مِنَ السَّمَٓاءِ وَمَا يَعْرُجُ ف۪يهَا وَهُوَ مَعَكُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ

O, yere gireni ve yerden çıkanı, gökten ineni ve göğe yükseleni bilir. Nerede olsanız O sizinledir. Allah yaptıklarınızı hakkıyla görür. (Hadid Sûresi, 57:4)

وَقُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ سَيُر۪يكُمْ اٰيَاتِه۪ فَتَعْرِفُونَهَا وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ

De ki: Hamd Allah'a mahsustur; O size delillerini gösterecek, siz de onları tanıyacaksınız. Senin Rabbin, işlediklerinizden habersiz değildir. (Neml Sûresi, 27:93)

وَالْاَرْضُ جَم۪يعًا قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَالسَّمٰوَاتُ مَطْوِيَّاتٌ بِيَم۪ينِه۪

Kıyamet gününde yeryüzü bütünüyle Onun kabza-i tasarrufundadır. Gökler de Onun yed-i kudretinde dürülmüştür. (Zümer Sûresi, 39:67)

يَوْمَ نَطْوِى السَّمَٓاءَ كَطَىِّ السِّجِلِّ لِلْكُتُبِ

O gün semâyı, kitap sahifelerini dürer gibi düreriz. (Enbiyâ Sûresi, 21:104)

اِنَّ اللّٰهَ لَا يَخْفٰى عَلَيْهِ شَيْءٌ فِى الْاَرْضِ وَلَا فِى السَّمَٓاءِ ٭ هُوَ الَّذ۪ى يُصَوِّرُكُمْ فِى الْاَرْحَامِ كَيْفَ يَشَٓاءُ

Ne yerde ve ne de gökte hiçbir şey Allah'tan gizli kalmaz. Annelerinizin rahimlerinde size dilediği gibi bir suret veren de Odur.

(Âl-i İmrân Sûresi, 3:5-6)

مَا مِنْ دَٓابَّةٍ اِلَّا هُوَ اٰخِذٌ بِنَاصِيَتِهَا

Hiçbir canlı yoktur ki, Allah onu alnından tutup kudretine boyun eğdirmiş olmasın. (Hûd Sûresi, 11:56)

وَكَاَيِّنْ مِنْ دَٓابَّةٍ لَا تَحْمِلُ رِزْقَهَا اَللّٰهُ يَرْزُقُهَا وَاِيَّاكُمْ

Yeryüzünde yürüyen ve kendi rızkını yüklenemeyen nice canlının ve sizin rızkınızı Allah verir. (Ankebût Sûresi, 29:60)

خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَجَعَلَ الظُّلُمَاتِ وَالنُّورَ

Gökleri ve yeri yarattı, karanlıkları ve aydınlığı var etti. (En'âm Sûresi, 6:1)

خَلَقَكُمْ وَمَا تَعْمَلُونَ

Sizi de, yaptıklarınızı da yarattı. (Sâffât Sûresi, 37:96)

يُحْيِى الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا

Yeryüzünü ölümünün ardından diriltir. (Rum Sûresi, 30:50)

وَ اَوْحٰى رَبُّكَ اِلَى النَّحْلِ

Rabbin balarısına ilham etti. (Nahl Sûresi, 16:68)

وَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ وَالنُّجُومَ مُسَخَّرَاتٍ بِاَمْرِه۪

Güneşi, ayı ve yıldızları da emrine boyun eğmiş olarak yarattı. (A'râf Sûresi, 7:54)

اَوَ لَمْ يَرَوْا اِلَى الطَّيْرِ فَوْقَهُمْ صَٓافَّاتٍ وَيَقْبِضْنَ مَا ُيمْسِكُهُنَّ اِلَّا الرَّحْمٰنُ اِنَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ بَص۪يرٌ

Üzerlerinde dizi dizi kanat çırpıp duran kuşları da mı görmüyorlar? Onları havada tutan Rahmân'dan başkası değildir. O herşeyi hakkıyla görür. (Mülk Sûresi, 67:19)

وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَلَا يَؤُدُهُ حِفْظُهُمَا

Onun hâkimiyet ve saltanatı gökleri ve yeri kuşatmıştır. Gökleri ve yeri tasarrufu altında tutmak Onun kudretine ağır gelmez. (Bakara Sûresi, 2:255)

وَهُوَ مَعَكُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْ

Nerede olsanız O sizinledir. (Hadid Sûresi, 57:4)

هُوَ الْاَوَّلُ وَالْاٰخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ

O Evveldir, Âhirdir, Zâhirdir, Bâtındır. O herşeyi hakkıyla bilendir. (Hadid Sûresi, 57:3)

وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ وَنَعْلَمُ مَا تُوَسْوِسُ بِه۪ نَفْسُهُ وَ نَحْنُ اَقْرَبُ اِلَيْهِ مِنْ حَبْلِ الْوَر۪يدِ

And olsun ki insanı Biz yarattık; nefsinin ona ne vesvese verdiğini de biliriz. Çünkü Biz ona şahdamarından daha yakınız. (Kâf Sûresi, 50:16)

تَعْرُجُ الْمَلٰٓئِكَةُ وَالرُّوحُ اِلَيْهِ ف۪ى يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْس۪ينَ اَلْفَ سَنَةٍ

Melekler ve Cebrâil, elli bin sene uzunluğunda olan bir günde, Allah'ın emrini almak üzere Arşa yükselirler. (Meâric Sûresi, 70:4)

اِنَّ اللّٰهَ يَاْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالْاِحْسَانِ وَا۪يتَٓائِ ذِى الْقُرْبٰى وَيَنْهٰى عَنِ الْفَحْشَٓاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْىِ

Allah adaleti, iyilik yapmayı ve iyi kullukta bulunmayı, akrabaya ikram etmeyi emreder; fuhşiyâtı, kötülüğü ve azgınlığı yasaklar. (Nahl Sûresi, 16:90)

قُلْ لَئِنِ اجْتَمَعَتِ الْاِنْسُ وَالْجِنُّ عَلٰٓى اَنْ يَاْتُوا بِمِثْلِ هٰذَا اْلقُرْاٰنِ لَا يَاْتُونَ بِمِثْلِه۪ وَلَوْ كَانَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ ظَه۪يرًا

De ki: And olsun, eğer bu Kur'ân'ın benzerini getirmek için insanlar ve cinler bir araya toplanıp da hepsi birbirine yardımcı olsalar, yine de onun benzerini getiremezler. (İsrâ Sûresi, 17:88)

سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَٓا اِلَّا مَا عَلَّمْتَنَٓا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ

Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Sensin. (Bakara Sûresi, 2:32)

رَبَّنَا لَا تُؤَاخِذْنَٓا اِنْ نَس۪ينَٓا اَوْ اَخْطَاْنَا

Ey Rabbimiz, unutur veya hataya düşer de bir kusur işlersek bizi onunla hesaba çekme. (Bakara Sûresi, 2:286)

رَبِّ اشْرَحْ ل۪ى صَدْر۪ى ٭ وَيَسِّرْل۪ٓى اَمْر۪ى ٭ وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِنْ لِسَان۪ى ٭ يَفْقَهُوا قَوْل۪ى

Ey Rabbim, gönlüme genişlik ver. İşimi kolaylaştır. Dilimdeki tutukluğu çöz tâ ki sözümü iyice anlasınlar. (Tâhâ Sûresi, 20:25-28)

اَللّٰهُمَّ صَلِّ وَ سَلِّمْ اَفْضَلَ وَ اَجْمَلَ وَ اَنْبَلَ وَ اَظْهَرَ وَ اَطْهَرَ وَ اَحْسَنَ وَاَبَرَّ وَ اَكْرَمَ وَ اَعَزَّ وَ اَعْظَمَ وَ اَشْرَفَ وَ اَعْلٰى وَ اَزْكٰى وَ اَبْرَكَ وَ اَلْطَفَ صَلَوَاتِكَ وَ اَوْفٰى وَ اَكْثَرَ وَ اَزْيَدَ وَ اَرْقٰى وَ اَرْفَعَ وَ اَدْوَمَ سَلَامِكَ صَلَاةً وَ سَلَامًا وَ رَحْمَةً وَ رِضْوَانًا وَ عَفْوًا وَ غُفْرَانًا تَمْتَدُّ وَ تَز۪يدُ بِوَابِلِ سَحَٓائِبِ مَوَاهِبِ جُودِكَ وَ كَرَمِكَ وَ تَنْمُوا وَ تَزْكُوا بِنَفَٓائِسِ شَرَٓائِفِ لَطَٓائِفِ جُودِكَ وَ مِنَنِكَ اَزَلِيَّةً بِاَزَلِيَّتِكَ لَا تَزُولُ اَبَدِيَّةً بِاَبَدِيَّتِكَ لَا تَحُولُ عَلٰى عَبْدِكَ وَ حَب۪يبِكَ وَ رَسُولِكَ مُحَمَّدٍ خَيْرِ خَلْقِكَ النُّورِ الْبَاهِرِ اللَّامِعِ وَ الْبُرْهَانِ الظَّاهِرِ الْقَاطِعِ وَ الْبَحْرِ الذَّاخِرِ وَ النُّورِ الْغَامِرِ وَ الْجَمَالِ الزَّاهِرِ وَ الْجَلَالِ الْقَاهِرِ وَ الْكَمَالِ الْفَاخِرِ صَلَاتَكَ الَّت۪ى صَلَّيْتَ بِعَظَمَةِ ذَاتِكَ عَلَيْهِ وَ عَلٰٓى اٰلِه۪ وَ صَحْبِه۪ كَذٰلِكَ صَلَاةً تَغْفِرُ بِهَا ذُنُوبَنَا وَ تَشْرَحُ بِهَا صُدُورَنَا وَ تُطَهِّرُ بِهَا قُلُوبَنَا وَ تُرَوِّحُ بِهَٓا اَرْوَاحَنَا وَ تُقَدِّسُ بِهَٓا اَسْرَارَنَا وَ تُنَزِّهُ بِهَا خَوَاطِرَنَا وَ اَفْكَارَنَا وَ تُصَفّ۪ى بِهَا كُدُورَاتِ مَا ف۪ٓى اَسْرَارِنَا وَ تَشْف۪ى بِهَٓا اَمْرَاضَنَا وَ تَفْتَحُ بِهَٓا اَقْفَالَ قُلُوبِنَا

Allah'ım! Cömertlik ve ikramınla yüklü bulutların çoşkun yağmurları gibi devam edip artan; cömertlik ve in'amlarının değerli, enfes ve latîf tecellileriyle gelişip çoğalan; ezeliyetine münasip tarzda kesilmeyen ve ebediyetine lâyık şekilde sona ermeyen en üstün, en güzel, en yüce, en zâhir, en temiz, en hoş, en iyi, en değerli, en aziz, en büyük, en şerefli, en yüksek, en pâk, en mübârek ve en latîf salâvatın; ve en mükemmel, en fazla, en ziyâde, en yüksek, en yüce ve en devamlı selâmın; bir salât ü selâm, bir rahmet ve rıza ve bir af ve mağfiret manasında; göz kamaştıran parlak nur, pek kesin delil, uçsuz bucaksız bir deryâ, aydınlığı pek şiddetli nur, pek parlak güzellik, pek üstün heybet, fevkalâde mükemmel ve yarattıklarının en hayırlısı, kulun, habîbin ve resulün olan Muhammed'in üzerine olsun. Senin yüce zâtına yakışır şekilde Ona ve aynı şekilde Onun âl ve ashâbına salât et. Allah'ım, bu salâvat sebebiyle günahlarımızı bağışla, gönlümüze ferahlık ver, kalplerimizi temizle, ruhlarımızı rahatlat, sırlarımızı pak eyle, kalbimizden geçenleri ve düşüncelerimizi arındır, sırlarımızdaki bulanıklığı berraklaştır, hastalıklarımıza şifa ver, kalplerimizin kilitlerini aç.

رَبَّنَا لَا تُزِغْ قُلُوبَنَا بَعْدَ اِذْ هَدَيْتَنَا وَهَبْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً اِنَّكَ اَنْتَ الْوَهَّابُ

Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalblerimizi sapıklığa meylettirme. Yüce katından bize bir rahmet bağışla. Muhakkak ki Vehhâb olan, istediklerimizi bize veren ancak Sensin. (Âl-i İmrân Sûresi, 3:8)

وَ اٰخِرُ دَعْوٰيهُمْ اَنِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ

Onların duaları, 'Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamd olsun' sözleriyle sona erer. (Yûnus Sûresi, 10:10)

اٰم۪ينَ اٰم۪ينَ اٰم۪ينَ

Ya Rabbi, kabul et! (üç defa)

فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ

Emrolunduğun şeyi açıkça (onları çatlatırcasına) söyle. (Hicr Sûresi, 15:94)

سَبَّحَ لِلّٰهِ مَا فِى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ

Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ı tesbih eder. (Hadîd Sûresi, 57:1)

لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ الْوَاجِبُ الْوُجُودِ الْوَاحِدُ الْاَحَدُ الَّذ۪ى دَلَّ عَلٰى وُجُوبِ وُجُودِه۪ ف۪ى وَحْدَتِهِ الْقُرْاٰنُ الْمُعْجِزُ الْبَيَانِ اَلْمَقْبُولُ الْمَرْغُوبُ ِلَاجْنَاسِ الْمَلَكِ وَ الْاِنْسِ وَ الْجَٓانِّ اَلْمَقْرُوءُ كُلُّ اٰيَاتِه۪ ف۪ى كُلِّ دَق۪يقَةٍ بِكَمَالِ الْاِحْتِرَامِ بِاَلْسِنَةِ مِأٰتِ مِلْيُونٍ مِنْ نَوْعِ الْاِنْسَانِ الدَّائِمُ سَلْطَنَتُهُ الْقُدْسِيَّةُ عَلٰى اَقْطَارِ الْاَرْضِ وَ الْاَكْوَانِ وَ عَلٰى وُجوُهِ الْاَعْصَارِ وَ الزَّمَانِ وَ الْجَار۪ى حَاكِمِيَّتُهُ الْمَعْنَوِيَّةُ النُّورَانِيَّةُ عَلٰى نِصْفِ الْاَرْضِ وَ خُمْسِ الْبَشَرِ ف۪ى اَرْبَعَةَ عَشَرَ عَصْرٍ بِكَمَالِ الْاِحْتِشَامِ .. وَ كَذَا شَهِدَ وَ بَرْهَنَ بِاِجْمَاعِ سُوَرِهِ الْقُدْسِيَّةِ السَّمَاوِيَّةِ وَ بِاِتِّفَاقِ اٰيَاتِهِ النُّورَانِيَّةِ الْاِلٰهِيَّةِ وَ بِتَوَافُقِ اَسْرَارِه۪ وَ اَنْوَارِه۪ وَ بِتَطَابُقِ حَقَائِقِه۪ وَ ثَمَرَاتِه۪ وَ اٰثَارِه۪ بِالْمُشَاهَدَةِ وَ الْعَيَانِ

Allah'tan başka ilâh yoktur. O Vâcibü'l-Vücud ve Vâhid-i Ehad ki, melek ve ins ve cin ecnâsının makbulü ve mergubu olan, her dakikada bütün âyetleri nev-i insandan yüz milyonların lisanında kemâl-i ihtiramla okunan, saltanat-ı kudsiyesi arzın ve âlemlerin aktarında ve zamanın ve asırların yüzlerinde devam eden, nuranî hâkimiyet-i mâneviyesi arzın yarısında ve beşerin beşte birinde on dört asırdır kemâl-i ihtişamla cârî olan Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyan, Onun vahdet içindeki vücub-u vücuduna delâlet eder. Kezâ, Kur'ân, müşahede ve ayân ile, kudsî ve semâvî sûrelerinin icmâı ve nurânî ve İlâhî âyetlerinin ittifakı ve esrar ve envârının tevafuku ve hakaik ve semerât ve âsârının tetabukuyla Onun vahdet içindeki vücub-u vücuduna şehadet ve onu ispat eder.

اَلظَّالِم۪ينَ اَلظَّالِم۪ينَ

Zulmedenler.. Zulmedenler.. Zâlimler..

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

اِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ

Rabbin ise, şüphesiz ki, kudreti herşeye galip olan ve rahmeti herşeyi kuşatan Allah'tır. (Şuarâ Sûresi, 26:9)

فَبِاَىِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ

Ey insanlar ve cinler, Rabbinizin nimetlerinden hangi birini inkâr edersiniz? (Rahmân Sûresi, 55:13)

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ لِلْمُكَذِّب۪ينَ

Yazıklar olsun o gün yalanlayanlara! (Mürselât Sûresi, 77:15)

سُبْحَانَكَ يَا لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اَنْتَ الْاَمَانُ الْاَمَانُ خَلِّصْنَا وَ اَجِرْنَا وَ نَجِّنَا مِنَ النَّارِ

Sen aczden ve şerikten münezzeh ve mukaddessin. Senden başka ilâh yok ki bize imdat etsin. El-aman, el-aman! Bizi azap ateşinden ve Cehennemden halâs et, kurtar ve bize necat ver.

اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

Muhakkak ki Allah herşeye hakkıyla kàdirdir. (Bakara Sûresi, 2:20)

اِنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ

Şüphesiz ki Allah herşeyi hakkıyla bilir. (Ankebût Sûresi, 29:62)

وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ

Onun kudreti herşeye galiptir; O herşeyi hikmetle yapar. (Rum Sûresi, 30:27)

وَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ

Onun kudreti herşeye galiptir, O çok bağışlayıcıdır. (Rum Sûresi, 30:5)

رَبُّ الْعَالَم۪ينَ

Âlemlerin Rabbi.

رَبُّكَ ، رَبُّكَ

Rabbin. Rabbin.

خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَ الْاَرْضَ

Yeri ve göğü yaratan Odur. (Hadîd Sûresi, 57:4)

يُولِجُ الَّيْلَ فِى النَّهَارِ وَ يُولِجُ النَّهَارَ فِى الَّيْلِ

O geceyi gündüze, gündüzü de geceye geçirir. (Hadîd Sûresi, 57:6)

وَ هُوَ عَل۪يمٌ بِذَاتِ الصُّدُورِ

Zemin ve göklerin haşmet-i hilkatinde kalbin dahi hâtırâtını bilir idare eder. (Hadîd Sûresi, 57:6)

وَفَوْقَ كُلِّ ذ۪ى عِلْمٍ عَل۪يمٌ

Her bilenin üzerinde daha iyi bilen biri vardır. (Yûsuf Sûresi,12:76)

اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَهُمْ جَنَّاتٌ تَجْر۪ى مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ

İmân eden ve güzel işler yapanlar için ise, altından ırmaklar akan Cennetler vardır. (Burûc Sûresi, 85:11)

خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًا

İçlerinde ebedî kalacakları (cennetlere) koyacağız. (Nisâ Sûresi, 4:57)

اِنَّ الْكَافِر۪ينَ ف۪ى نَارِ جَهَنَّمَ

Hiç şüphesiz kâfirler... (Nisâ Sûresi, 4:101) Cehennem ateşindedir. (Tevbe Sûresi, 9:35, 109)

اَلظَّالِم۪ينَ لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ

Ve zâlimler... (İnsan Sûresi, 76:31) Onlar için acı bir azap vardır. (İbrahim Sûresi, 14:22)

اِذَٓا اُلْقُوا ف۪يهَا سَمِعُوا لَهَا شَه۪يقًا وَهِىَ تَفُورُ ٭ تَكَادُ تَمَيَّزُ مِنَ الْغَيْظِ

Oraya atıldıklarında Cehennemin gürleyişini işitirler ki, kaynayıp duruyor. Neredeyse o Cehennem onlara olan öfkesinden parçalanacak! (Mülk Sûresi, 67:7-8)

لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ

Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur.

لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ

Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur.

مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ

Muhammed (a.s.m.) resulüdür.

اَلسَّبَبُ كَالْفَاعِلِ

Bir şeye sebep olan onu işleyen gibidir.

قَدْ يُنْكِرُ الْمَرْءُ ضَوْءَ الشَّمْسِ مِنْ رَمَدٍ ٭ وَ يُنْكِرُ الْفَمُ طَعْمَ الْمَاءِ مِنْ سَقَمٍ

Bazan insan, göz hastalığından dolayı güneş ışığını inkâr eder. Ağzındaki hastalıktan dolayı da suyun tadını beğenmez

سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَٓا اِلَّا مَا عَلَّمْتَنَٓا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ

Seni her türlü noksandan tenzih ederiz, Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Sen herşeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara Sûresi, 2:32)




































Önceki Kısım: Yirmi Dördüncü Söz Ayet-Hadis MealleriSözler Ayet-Hadis MealleriYirmi Altıncı Söz Ayet-Hadis Mealleri: Sonraki Kısım