Mevlana Cami

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden

Mevlana Câmî'nin şerh eseri için Molla Cami sayfasına gidin

Molla Câmî, Mevlana Camî veya Abdurrahman Câmî (Arapça: عبد الرحمن جامي) Nakşibendî tarikatına mensup İranlı âlim, âşık ve şairdir. Genç yaşta döneminin bütün ilimlerine vâkıf oldu. Nakşibendî şeyhlerinden Sa‘deddîn-i Kâşgarî’ye intisap etti. Bütün sultanların ve saray ileri gelenlerinin kendisine ileri derecede hürmeti olmasına rağmen hiçbir zaman hükümdarlara hoş görünmeye çalışmamıştır. Fâtih Sultan Mehmed tarafından da davet edildi, ama buluşmaları nasip olmadı. II. Bayezid ile mektuplaştı. Fars şiirinin en büyük üstatlarının sonuncusu sayılır.[1]

Şahsi Bilgiler[değiştir]

Diğer İsimleri: Nûrüddîn Abdurrahmân b. Nizâmiddîn Ahmed b. Muhammed el-Câmî

Doğum Yeri ve Tarihi: Harcird, Câm, Horasan, 23 Şâban 817 (7 Kasım 1414)[1]

Vefat Yeri ve Tarihi: Herat, 18 Muharrem 898 (9 Kasım 1492)[1]

Kabrinin Yeri: Herat, Sa‘deddîn-i Kâşgarî’nin yanı

Eserleri[değiştir]

Eserlerini 3 divanda toplamıştır. Farsça ve Arapça kırk beşin üzerinde eseri vardır.[1]

  • Molla Cami: İbnü’l-Hâcib’in Arap gramerine dair el-Kâfiye adlı eserine yazdığı, esas adı el-Fevâidü’z-ziyâ’iyye olan şerhi.

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Fıtratı aşkla yoğrulmuş gibi sermest-i câm-ı aşk olan Mevlana Câmî, kesretten vahdete yüzleri çevirmek için bak ne güzel söylemiş:

يَكٖى خٰواهْ يَكٖى خٰوانْ يَكٖى جُوىْ يَكٖى بٖينْ يَكٖى دَانْ يَكٖى گُوىْ demiştir. (Hâşiye[2])

1 – Yani yalnız biri iste, başkaları istenmeye değmiyor.

2 – Biri çağır, başkaları imdada gelmiyor.

3 – Biri talep et, başkalar lâyık değiller.

4 – Biri gör, başkalar her vakit görünmüyorlar, zeval perdesinde saklanıyorlar.

5 – Biri bil, marifetine yardım etmeyen başka bilmekler faydasızdır.

6 – Biri söyle, ona ait olmayan sözler malayani sayılabilir.

نَعَمْ صَدَقْتَ اَىْ جَامٖى

هُوَ الْمَطْلُوبُ § هُوَ الْمَحْبُوبُ § هُوَ الْمَقْصُودُ § هُوَ الْمَعْبُودُ

Evet Câmî, pek doğru söyledin. Hakiki mahbub, hakiki matlub, hakiki maksud, hakiki mabud; yalnız odur.

(Sözler, 17. Söz)


Mühim lamba Kamer’dir ki onun işaretiyle iki parça olmuş. Yani Mevlana Câmî’nin dediği gibi “Hiç yazı yazmayan o ümmi zat, parmak kalemiyle sahife-i semavîde bir elif yazmış, bir kırkı iki elli yapmış.” Yani şaktan evvel, kırk olan mime benzer; şaktan sonra iki hilâl oldu, elliden ibaret olan iki nuna benzedi.

(Sözler, 22. Söz, 1. Makam, 11. Bürhan, Haşiye)


Mevlana Câmî’nin dediği gibi derim:

يَا رَسُولَ اللّٰهِ چِه بَاشَدْ چُونْ سَگِ اَصْحَابِ كَهْفْ

دَاخِلِ جَنَّتْ شَوَمْ دَرْ زُمْرَۀِ اَصْحَابِ تُو

اُو رَوَدْ دَرْ جَنَّتْ مَنْ دَرْ جَهَنَّمْ كَىْ رَوَاسْتْ

اُو سَگِ اَصْحَابِ كَهْفْ مَنْ سَگِ اَصْحَابِ تُو

بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ وَ اِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِهٖ

(Sözler, 27. Sözün zeyli)


Gelecek yaza kadar muvakkaten o kapıyı ihtiyarımızla çalmayacağız. Fakat o hurufa ait beyanat ne derece hak olduğunu, Mevlana Câmî’nin Divan’ıyla kardeşlerimle tefe’ül ettik. Dedik: Yâ Câmî! Bu hurufat-ı Kur’aniyeye dair beyan ettiğimiz nüktelere ne dersin? Bir Fatiha okuyup falı açtık. İşte başta fal şu geldi:

جَامٖى اَزْ خَطِّ خُوشَشْ پَاكْ مَكُنْ لَوْحِ ضَمٖيرْ

كٖينْ نَه حَرْفٖيسْتْ كِه اَزْ صَفْحَۀِ اِدْرَاكْ رَوَدْ

Yani “Bu huruf öyle harf değildir ki akıl ve idrak sahifesinden gitsin. Öyle kudsî harf, öyle güzel şirin hat, daima kalbimin sahifelerinde yazılmalı, silinmemeli.” Acibdir ki bütün Divanında bu fala benzer mealde yazı göremedik. Demek bu fal, Hazret-i Câmî’nin kerametinden bir nebze oldu.

(Barla Lahikası)


Mevlana Câmî, Mevlana Celaleddin-i Rumî hakkında demiş:

مَن چِه گُويَمْ دَرْ وَصْفِ اٰنْ عَالٖى جَنَابْ § نٖيسْتْ پَيْغَمْبَرْ وَلٖى دَارَدْ كِتَابْ

Câmî’nin bu fıkrasının mealine işaret etmek istiyorum.

(Barla Lahikası)


Türkçemiz seninle iftihar edip dolmakta, kabarıp şişmekte ve her lisan üstüne bağdaş kurup oturmaktadır. Garp dillerinin her birisine tercüme ve nakil olunan Mevlana Câmî ve Mevlana Celaleddin’in ve Hazret-i Mısrî ve Bedreddinlerin âsâr-ı mübarekeleri sana bakıp “Bârekellah, zehî saadet sana ey Risale-i Nur, hepimize baş tacı oldun!” diye tebrik ve tehniyelerini sunmaya ve rûy-i zeminin insanla beraber bütün zîhayat mahlukatı dahi seni kabule hazırlanıyorlar.

(Konferans (Küçük kitap))


Andelib-i aşk olan Câmî güzel terennüm etmiştir:

ﻭﺻﻠّﻰ ﺍﻟﻠﻪ ﻋﻠﻰ ﻧﻮﺭٍ ﻛﻪ ﺯﻭﺷﺪ ﻧﻮﺭﻫﺎ ﭘﻴﺪﺍ

ﺯﻣﻴﻦ ﺍﺯ ﺣﻠﻢ ﺍﻭﺳﺎﻛﻦ ﻓَﻠَﻚْ ﺍﺯﻋﺸﻖ ﺍﻭﺷﻴﺪﺍ

ﺩﻭ ﭼﺸﻢ ﻧْﺮﮔﺴﻴﻦ ﺍﺵ ﺭﺍﻛﻪ ﻣﺎﺯﺍﻍ ﺍﻟﺒﺼﺮ ﺧﻮﺍﻧﺪ

ﺩﻭﺯﻟﻒ ﻋﻨﺒﺮﻳﻨﺶ ﺭﺍﻛﻪ ﻭﺍﻟﻠّﻴﻞِ ﺍِﺫﺍ ﻳﻐﺸﻰ

ﺯِﺳِﺮِّ ﺳﻴﻨﻪﺀﺵ ﺟﺎﻣﻰ ﺍَﻟَﻢْ ﻧَﺸْﺮَﺡْ ﻟَﻚَ ﺑﺮ ﺧﻮﺍﻧﺪ

ﺯﻣﻌﺮﺍﺟﺶ ﺧﺒﺮ ﺩﺍﺩﻧﺪ ﻛﻪ ﺳَﺒْﺤَﺎﻥَ ﺍﻟَّﺬِﻯ ﺍَﺳْﺮَﻯ

ﻣﻠﺎَﻳٍﻰﺀ ﺟﺰﻳﺮﻯ ﻳﻰِ ﻛُﺮﺩﻱ ﭼﻪ ﺧﻮﺵ ﮔﻮﺗﻴﻪ

ﻣِﻴﻢ ﻣَﻄْﻠَﻊ ﺷَﻤْﺴَﺎ ﺍَﺣَﺪْ ﺁﻳﻴﻨﻪ ﺻِﻔَﺖْ ﻛِﺮْ ﻟﺎَﻣِﻊْ ﮊِﻋَﺮَﺏْ ﺑَﺮْﻕِ ﻟِﻔَﺨَّﺎﺭِ ﻋَﺠَﻤْﺪَﺍ

(Şuaat-ü Marifet-ün Nebiyy (Asar-ı Bediiyye))


Zümre-i Aşıkîni, rumûzdan çıkardılar, işârat şatahiyatı; sarihan söylediler. Yine nazar-ı ümmet, onları ta'zim etti, onlara ilişilmez.

Bu sırdandır Muhyiddin, Câmî ve İbn-ül Fârid, İbn-ül Seb'în beraber, İşâret-i şatahatta, birbirine benziyor, telakkide benzemez.

Vakta ki Muhyiddin'in, irfanı galip çıktı aşkına, sebep oldu ki işârâtı yağdırdı ona dehşetli oklar, tâ Selim'e keşfoldu remz.

Fakat Câmî âşıktı, vâzıhan tasrih etti, hem hürmetle yaşadı, oklardan selîm kaldı, hem tenkid de edilmez.

(Lemeat (Asar-ı Bediiyye))


-Aşık-ı hakikî tarikde hata, ta'birde yanlış etse de, yine ma'şûk-u hakîkiye gider. Zîrâ aşk, cemâl-i cazibedâra müncezib bir cezbedir. Bazen netice hak ve mütehakkik; delil, vesile hatâ olabilir. (*[3])

Veli-yı ârif, tarîkte yanlış, surette hatâ etse, matlûb-u hakikiyi bulamaz. Zîrâ yol bozuksa, maksuda götüremez. Şart olmazsa, meşrut dahi hâsıl olmaz. Aşık-ı muhtî, binefsihi hâdî, ligayrihi müdilldir. Ârif-i muhtî, dâlldir. Guruh-u ârifinden bir kısmının idam ve idlâline sebeb olan işârat ve şatahât; âşıkîn kısmı tasrih ettiler, hürmete mazhar kaldılar. Mârifeti aşkına galip olan "Muhyiddin-i Arabî" işaret etti, kendini oklara hedef etti.. "Câmî-i Aşık" tasrih etti, hürmetle yaşadı. "İbn-ül Fârıd" Muhyiddin'den daha ileri gitti, ümmetin itabından ondan geri kaldı. Aşksız "İbn- Seb'în"in sözleri ilhad telakki edildi.

(Hakikat Çekirdekleri 2)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

  • Molla Cami: İbnü’l-Hâcib’in Arap gramerine dair el-Kâfiye adlı eserine yazdığı, esas adı el-Fevâidü’z-ziyâ’iyye olan şerhi.

Kaynakça[değiştir]

  1. 1,0 1,1 1,2 1,3 İslam Ansiklopedisi, Abdurrahman Cami maddesi
  2. Yalnız bu satır Mevlana Câmî’nin kelâmıdır.
  3. Sual: Tarîkatlardaki muhtelif zikir ayinlerine ne dersin? Cevap: Ef'al ve harekata ibâdet nazarıyla bakılmamak.. hem vakâr-ı zikire münâfî olmamak... hem şer'an menhî harekat bulunmamak şartıyla zararsızdır. Harekat, kasdî-i ihtiyarîden ziyade; incizabî, ızdırarî olmalı. Zira asl-ı ibadet, nefs-i zikirdir. Harekatın tayini "ayet" ihtiyara bırakmıştır. Şer'an tayin edilen ef'ale benzemez. Şer'î olan; ceviz-i hindiye benzer, kışrı da (lübb) tür. Tasavvufî olan; cevizimize benzer, kışrı yenilmez. (Müellif)