Risale:Ercuze
Bu kaside hakkında bilgi edinmek için Ercuze sayfasına gidin
Ercuze Metni ve Meali
Ercuze Meali (Dipnotlarla)
Ercuze'nin bu meali ve notlar İhramcızâde Hacı İsmail Hakkı ALTUNTAŞ tarafından hazırlanan kitapçıktan alınmıştır
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
1. Beyit
Hamd yüce ve sadık olan Allah Teâlâ'ya mahsustur.
Allah Teâlâ; Vahid, Ferd, Alîm, Râzık,
2. Beyit
Melik, Kuddus, Celâl sahibi,
Rızıkları ve ecelleri takdir eden,
3. Beyit
Her şeyi bilen benzersiz olan
Celâli yüce, benzeri olmayan
4. Beyit
Kaderleri zamanın öncesinde ezelde
Kara, deniz ve dağ şeklinde oluşunu takdir edendir.
5. Beyit
Onun sıfatları celâl cihetiyle yükseldi
(Allah'ın) Teâlâ (sıfatının) benzeri asla olamaz
6. Beyit
Nimetleri sayılmakla bitmez
Mahlûkâtı hakkında hükmü reddedilemez.
7. Beyit
O faziletli ve keremlidir.
“İnsana bilmediğini öğretmiştir.”[1]
8. Beyit
Bize verilen ilmin en son varıldığı nokta
Bizim yanımızda hak ve kesin olan husus şudur ki;
9. Beyit
O tek olan Rabb'dir
Mülkünde tek olan, ilmiyle eşsiz olandır.
10. Beyit
Gaybında dilediği şeye muttali olur.
Bütün hayırları elinde toplamıştır.
11. Beyit
Âlemden zürriyetleri ve birtakım kavimleri seçmiştir.
Onların saadetleri için kalemleri çalıştırmış (iyi yazmıştır)
12. Beyit
Onları hakikat vadilerinde dolaştırmıştır.
Sonra onlara en doğru yolu göstermiştir.
13. Beyit
“Ben sizin Rabbiniz değil miyim”[2] dediği günden beri
Bizi şahit tutmuştur. O halde ahdinize hıyanet etmeyin.
14. Beyit
Yine hamd o Allah'a mahsustur ki bize hidayet etmiştir.
Şaşkınlığımız halinde (bocalarken) bizi seçmiştir.[3]
15. Beyit
Sonra salât ve selam sürekli
Değeri yanımızda çok yüce olan O Nebi üzerine olsun
16. Beyit
Ki hususî şerefe mazhar olan Muhammed[4] dir.
Allah Teâlâ onu kıyamete yakın bize göndermiştir.
17. Beyit
O semâda Ahmet ismi ile isimlendirilmiştir.
O takvâ hazinesi, cömertlik denizi hidayet nurudur.
18. Beyit
Mevlâmız[5] vasıflarında kâmil sıfatlıdır.
Nurları bizâtihi kendinden yayılır
19. Beyit
Levhi mahfuz onun nurundan yazıldı.[6]
O ondaki yazı lı olanları haber vermek için (dünyaya) geldi.
20. Beyit
Levh'de ne varsa hepsine muttali[7] oldu.
Fakat o işittiğinden başkasını söylemedi.[8]
21. Beyit
Dostu (Allah Teâlâ) ne söylediyse O'nun için
Söyledi. O'ndan (Allah Teâlâ'yı) anlattı.[9]
22. Beyit
Söylenmesini nehyettiği her ne olursa olsun
Edebinden dolayı mecalsiz kaldı.[10]
23. Beyit
Olmuş ve olacak şeylerin bilgisi
Göğsünde toplanmış ve sırlanmıştır.
24. Beyit
Bu sıfatlara sahip olan kimse
Dünyada herhangi bir şeyle nasıl mukayese edilebilir.
25. Beyit
Ben onun feyzinden avuçlayan kimse (Ali) yim
Çünkü O vasf edilemez büyük bir denizdir.
26. Beyit
Sözü muhtaç olan bir kulun bir âdeti üzere söylerim
Zengin ve muktedir olan mevlâmızın affına sığınırım[11]
27. Beyit
Ben Hidayet eden zâtın amcasının oğluyum[12]
O Hakk'a davet eden Mustafa'dır.[13]
28. Beyit
O beni Ali (isminden) sonra Haydar diye de çağırmıştır.
Huneyn'de savaştık. Hayber'in fethi bizimle oldu.
29. Beyit
Zü'l Kerrâr denilen atın arkasına bindiğimden.
Çarpışırken tozu dumana kattım[14]
30. Beyit
Ordu Medine'den çıktığından beri[15]
Zafer ve sekinet ile yardım edilmiş (tir)
31. Beyit
(Çünkü) İçinde Emin diye çağrılan bir zât vardır ki
Kat'î olarak Allah Teâlâ'nın yardımı O'nunladır.
32. Beyit
Ne zaman ki ordu vadide konakladılar
İçlerinden Bilâl (Habeşî)[16] kalkıp şöyle dedi
33. Beyit
“Kim bizim vardığımızdan geri kalırsa
O kişi Allah Teâlâ'ya verdiği söze muhalefet etmiş olur”[17]
34. Beyit
İçinde benden başka gaip olan yok idi (herkes gitmişti)
Gözüme bir hastalık isabet etmiş (olduğundan gidemedim)[18]
35. Beyit
Damadı Osman'ı da[19] göndermiş
Mustafa aleyhisselâm. Cahil kavmi uyarsın diye.
36. Beyit
Çünkü onda bir vakar var idi.
Arapların arasında hem bir iftiharı vardı.[20]
37. Beyit
O zaman Nebi[21]şöyle içten dua ederek
Dedi ki; “Ya Rabbî damadım Ali'yi getir (isterim)
38. Beyit
Bir gizlice sesle (hasta halimden) uyandım.
Şöyle diyordu: “Yâ Ali korkak bir kimse olma
39. Beyit
Hâdî zâta[22]yürümekte gayretli ol
Düşmanlara karşı O'na yardım etmen için
40. Beyit
Yarın sancağı taşıyacaksın”[23]
Hemen o an da kalktım ve ayeti okudum.
41. Beyit
Sonra zırhımı ve miğferimi giydim
Kılıcım Zülfekârı'mı[24] aldım
42. Beyit
Atıma seri bir şekilde yöneldiğim zaman
Ona bindiğim zaman ağrılar (hastalığım) benden gitti
43. Beyit
Fakat iki gözümde rahatsızlığım devam ediyordu.
Bu hal benim mutad (alışılmış) bir halim de değildi.
44. Beyit
Bunun üzerine Fatıma[25] uykudan uyandı
Nerede ise yüzüne (üzüntüden) ellerini vuracaktı.
45. Beyit
Olanlardan kendisine haber verilmemişti.
Çünkü o biliyordu ki benim iki gözümde elem var.
46. Beyit
O zaman halimi (O'na) şerh ettim (açıkladım)
Fatıma kendisine dedi ki “Yürü aldırış etme”
47. Beyit
“Şüphesiz babam ve ordusu mansur olacaktır.”[26]
“Gayretleri meşkûr olacak ve mükâfat görecektir”[27]
48. Beyit
Sonra Hasaneyn'imi[28] gördüm. İstiyordum ki;
Bir bakışla onlara veda edeyim, olmadı[29]
49. Beyit
Her ikisini de uykuya dalmışlarken kokladım
Rabbime dua ettim ve oruç tutmaya nezrettim[30]
50. Beyit
Allah Teâlâ için eğer selametle dönersem
Velimeyi[31] yemeden ikrâm olarak oruca niyetlendim.
51. Beyit
O gece sabaha kadar yürüdüm
Kavuşmayı arzulayan birisi olarak Tâhâ'ya[32] yaklaştım
52. Beyit
Nebi aleyhisselâm beni görene kadar yürüdüm
Selâm verdiğimi (gördü) Kardeşlerime işaret eyledi
53. Beyit
Buyurdu ki; “Sancağı Behlül'e[33] verin”
“Allah Teâlâ'yı ve Rasûlüllahı seven kimseye”
54. Beyit
Sonra; “İki torunumun babası bana yaklaş”
“Allah Teâlâ'dan iki gözüne şifa isteyeyim”
55. Beyit
Her ikisine şifalı tükürüğünden sürünce
İkisini de iyileştirdi ve ikisi de görür hale geldi.
56. Beyit
Her ikinsinin etrafında elini gezdirdi
Onlardaki elem hemen şifa buldu
57. Beyit
O anda O'nun[34] her iki elini arka arkaya öptüm
Sora Rabbim Allah Teâlâ'ya şükür olarak hamd ettim
58. Beyit
Meydanın ortasına gitmek için yürüdüm
Ümmetin savaşmaya hazır bir askeri olarak
59. Beyit
İlk karşıma çıkan Abîd[35] oldu
Şiddetli savaşçıya merhaba olsun
60. Beyit
Bana dedi ki “Ey Ebî Tâlib'in oğlu!
Şu savaşmak isteyenin yardımına geldin”
61. Beyit
Kendi zannınca cehâletle savaşmak isteyen Muhammed'in
Biz ona akıl yoluyla tabi olacakmışız
62. Beyit
Kendisinden önce gelen dini terk edecekmişiz
O din ki ehline Tevrat hidayet etmiştir.
63. Beyit
Heyhât! O bizden asla bir şey göremez
Ancak kafaların havada uçtuğu bir vuruşma görür.
64. Beyit
Yine dedi ki; “Çok şiddetli gücümle karşı karşıya geldin
Nice kahramanları parçalayarak öldürdüm”
65. Beyit
Hücum ederek bana vurmak istedi
Koluyla, eliyle, beş parmağın hepsiyle
66. Beyit
Zülfekâr ile vurarak ona hemen karşılık verdim
Ölüme yaklaştıracak bir darbeyle onu yere yıktım.
67. Beyit
O zaman melekler tekbir getirdiler
Cinler yetişilecek[36] korkusuyla kaçıp gittiler
68. Beyit
Çünkü o (vuruş) Hâşim'in vuruşu idi
Güçlü bir melek (kuvvet)[37] tarafından yardım edilmiş idi.
69. Beyit
Savaş ateşi şiddetli alevlendiğinden beri
Sema boşluğundan haykırmalar duydum
70. Beyit
Muhtâr'a[38] dedim ki; “Ey beşerin en hayırlısı
Bu iş nedir? Buyurdu ki; “Sabitkadem ol, zaferi müjdelerim
71. Beyit
Allah Teâlâ'nın yardımı geldi bize doğru koşuyor.
Çünkü biz işimizi O'na havale ettik.
72. Beyit
Cebrâil ve melekler semâda
Dua seslerini yükseltmektedirler
73. Beyit
Kınanmış kalabalığa galip gelmemiz için
Hayber Kalesinin arkasındaki Yahudilere”[39]
74. Beyit
O anda yüksek sesle tekbir getirdim
Sevinçten dolayı Müjdeleyicinin[40] zaferiyle
75. Beyit
İslâm askerleri de tekbir getirdiler
Kınanmışlara hep beraber hücum ettiler
76. Beyit
Rabbimin izniyle kaçarak hezimete uğradılar
Korku ile doldular daha da korktular
77. Beyit
Hep beraber kale ehline göründüler
Onlar[41] zannettiler ki zenginlikleri kendilerini korur.
78. Beyit
Kale kapısına doğru azimle yöneldim
Onu sarstım, civardaki tepelerde (taşlar) sarsıldı
79. Beyit
(Onlara bağlı olarak) Öyle ki o çok sağlam idi.
Kırmızı renkli birtakım taşlar (dan yapılmıştı)
80. Beyit
Kale kapısının yıkıldığını gördüklerinde
Her biri hezimete uğradıklarını anladılar.
81. Beyit
“Onların kaleleri bir koruyucu olmayınca”[42]
Onların asileri bize itaat edici olamazdı
82. Beyit
Ordu bana doğru toplandı. Tâ ki
İbn-i Mettâ[43] balığının karnını gibi oldum[44]
83. Beyit
Sonra elimle (kapıyı) köprü gibi uzattım
Tâ ki üzerinden ordu geçe, yürümeye başladı[45]
84. Beyit
Bu derin hendeğin yarığından
Onun üzeri en kolay (geçilecek) yol halini aldı
85. Beyit
Allah Teâlâ öyle bir kaleyi bize fethettirdi ki;
Tubba' ve Âd kavmine ait idi.
86. Beyit
Kerim olan Allah Teâlâ bizim hakkımızda değiştirdi[46]
Korkuyu emniyete, şefkate ve iyiliğe (değiştirdi)
87. Beyit
Onun (Hayber) fethi Tâhâ'nın[47] mucizelerindendir.
Öyle ki O'nun ne benzeri ne de biriyle kıyas edilebilir.
88. Beyit
Bundan dolayı iki isim sahibi oldum
Bir de künye ki daha önce hiç duymadım
89. Beyit
“Ebâ Türab”[48] künyesini bana vermişti
Adnân'ın Nebi'si Hâdi olan Mustafa[49]
90. Beyit
Şöyle ki; Fatıma[50] ile bir kırgınlığım olmuştu.
Sonra bu kırgınlığımın ardından (Fatıma) pişman olmuştu.
91. Beyit
Ben mescidin köşesine gelmiş (yatmıştım)
Sıkıntılı bir halde uyuyup kolumu yastık yapmıştım
92. Beyit
Tavandan üzerime toprak dökülmüştü
Bundan dolayı Rabbime yakınlığım arttı.
93. Beyit
O anda Arâbî Nebi[51] gelmiş
Başıma gelen işi soruşturuyordu
94. Beyit
Beni yatmış halde uykuda görünce
Kalbi bana acır oldu
95. Beyit
Bana dedi ki; “Ey Ebâ Türâb uyan!
Sana isabet eden musibet bana ağır geldi”
96. Beyit
Şerefli elini bana doğru uzattı.
Dedi ki; “Azimet olan rızaya yaklaş”
97. Beyit
“Yumuşak sözler söyle” diye başladı
(Sonra) Buyurdu ki; “Kalk Fatıma seni(n halini) görsün”
98. Beyit
“Çünkü Sen kızıp (evden) çıktığından beri
Göz pınarlarının yaşları hala akmaktadır.”
99. Beyit
O zaman Rasûlüllah'a hürmeten hemen kalktım
Sonra emirlerine uyarak kabul ettim.
100. Beyit
Mahlûkatın en şereflisi önümde yürüdü
Tâ ki Marziye'nin[52] (Fatıma radiyallahu anha'nın) evine geldik
101. Beyit
Girdiğimiz zaman şeytan tekbir getirdi (çığlık attı)
Ferahlıktan dolayı, hem de iftirayı teyit etti
102. Beyit
O anda O'na yöneldim elini öptüm
Dedim ki; “Ey zorlukların kendisine kolay olduğu kimse”
103. Beyit
Sen Hakk'ın nurusun ey mertebesi yüce olan
Ey gazaplanmış kimseyi kurtaran
104. Beyit
Cânî bir kul olsam da
Şeytânî bir huya tabi olarak” (hata etmekten kurtardın)
105. Beyit
Fatıma'da bana doğru yönelerek şöyle dedi
“Ben bu işimde cahillik etmiştim.
106. Beyit
Ey babamız bizim hepimiz için mağfiret dile
Rabbimiz dua edeni işitir”
107. Beyit
Sözünü tamamlamıştı ki;
Cebrâil aleyhisselâm Tâhâ'ya[53] geldi, dedi ki;
108. Beyit
“Ya Muhtar (aleyhisselâm) Yüce Rabbimiz
Sana selam söylüyor, Ali'yi müjdele
109. Beyit
Yine tertemiz Seyyide'yi
Kendisinden Marziyye (razı olunmuş) Fatıma Sıddıka'yı
110. Beyit
Sonra Allah Teâlâ buyurdu ki: “Ben ikisinde affettim
Aralarında geçen savaşmayı (kaldırıp affettim)
111. Beyit
Çünkü ben çok affediciyim (yapacaklarına da) aldırmam[54]
Sizde yine hayırlı işler yapmaya yönelin
112. Beyit
Nebi aleyhisselâm bu güzel ikâle[55] çok sevindi
Ve yalvararak Allah Teâlâ'ya dua etmeye başladı
113. Beyit
Sonra şöyle buyurdu: “Ey merhametlilerin en merhametlisi
İkram olarak âli beytin[56] günahını affeylemeni,
114. Beyit
Onların ilmini ve hayırlı amellerini artırmanı
Çünkü Sen her şeye ezeli (devamlı) merhameti olansın”
115. Beyit
Ey bana soru soran, “Bana ne sorarsan sor
Benim ilmim mirastır[57] ve ledünnidir”[58]
116. Beyit
İstersen geçmiş zamanlardan sor
İstersen gelecek zamanlardan sor
117. Beyit
Onların bütün haberleri (bilgileri) benim yanımda açıktır
Fakat bazı zaman onların sırları ifşâ olabilir[59]
118. Beyit
İşte sana açık bir delili olan bir söz
Sana tafsilatlı olrak gelecekten haber veriyor
119. Beyit
Dokuz ilmi[60], Farslıların hesabına göre
İsyanların olduğu dokuz karn'dan[61] sonra
120. Beyit
Farslar Araplara galip gelecek
Onları köpeklerin öldürüldüğü gibi öldürecekler[62]
121. Beyit
Çirkin fitnelerin başlangıcı olacak
Hınzırların (domuzlar) karanlığı gibi bir karanlık (gelecek)
122. Beyit
O zaman bütün ülkeler (birbiriyle) çarpışır
Kargaşa ve fesat çoğalır
123. Beyit
Yeryüzü kendi üzerindekiler ile sarsılmaya başlar (deprem)
Tâ ki mutrafları[63] helak olur
124. Beyit
Ey dâima necat (kurtuluşu) isteyen kişi
Şu söyleyeceğime kuvvetlice sarıl
125. Beyit
Tılsımlı[64] bir hakikat olarak yaptığım işe yönel
Kabul edilenlerin hepsi tecrübe edilmiştir.[65]
126. Beyit
Ben onu “Cünnet-ül Esmâ[66]
Dâiretü'l Celiletü'l Ahfâ”[67] (olarak isimlendirdim)
127. Beyit
Allah Teâlâ'nın bana gönderdiği bir hediyedir
Onu Cebrâil aleyhisselâm Muhtar'a[68] getirdi
128. Beyit
Bedir gününde bize yardım etmek için, o zaman
Semâların melekleri ile bize imdât (yardım) eyledi
129. Beyit
Buyurdu ki; “Ya Muhtar! Bil ve idrâk et ki;
Biz bugün Senin yardımına geldik (gece) yürüyoruz
130. Beyit
Şübhesiz Senin Mevla Teâlâ'n bir ikram olarak
Bize şerefli bir tılsımı hediye etti
131. Beyit
“Ya Habîballah[69] ömrüne yemin olsun ki
Vasfedilmekten çok yüce oldu
132. Beyit
Çünkü onda Rabbimin İsm-i âzam-ı vardır
Biz onunla bütün âlemleri resm[70] ederiz”
133. Beyit
(Bu tılsımı) Kim saadete mazhar ise
Onun boynunda gerdanlık hükmünde olur(sa)[71]
134. Beyit
Ya da silah üzerine yazılmış hükmünde olur(sa)
Çok keskin ve kan akıtıcı kılıç gibidir
135. Beyit
O anda Beşir aleyhisselâm beni çağırdı
Ve buyurdu ki; “Senin basîr olan Rabbin şu müjdeyi verdi
136. Beyit
Sana öyle tılsım hediye etti ki, onunla düşmanlar
Kahrolup zehir olur. Öyleyse o Hâdiye şükret”
137. Beyit
Bunun üzerine kucağıma sahife düştü
Onun yazısı şerefli bir dâire şeklinde idi
138. Beyit
Cebrâil aleyhisselâm dedi ki; “Yâ Ali! Onu al
Çünkü o Yüce Rabbinin sekinesidir.
139. Beyit
Seni korktuğun kötülükten korur
Düşmanla karşılaşınca onları zayıflatır”
140. Beyit
Sesini iştim fakat hayalini (kendisini) göremedim
Fakat bana gök kuşağına benzer olarak göründü[72]
141. Beyit
Sonra benden ayrılıp bir iş yapar oldu[73]
Ve şöyle buyurdu: “Kalk sana Mevlâ'n kâfidir”[74]
142. Beyit
Bilsinler ki kavmin meydanına indiğiniz (zaman)
“Onların sabahı ne kötüdür”[75] “Sen ise en şerefli”
143. Beyit
Kâhredici olan Allah Teâlâ'nın isimlerinin sırrı
Onların üzerinde dönen şerlerine karşı (tılsımı kullan)
144. Beyit
(Ben de) Savaşın kızışmasından beri
Kesiyorum ve boyunlarını vuruyorum (koparıyorum)
145. Beyit
Kavmin elleri zincirlendi
Pişmanlıktan ciğerleri parçalandı
146. Beyit
İslâm askerleri galip geldi
Puta tapanlar üzerine
147. Beyit
Bu mahlûkatın en hayırlısının davetidir
Muhammed[76] bize sıdkı (doğruluğu) getirdi
148. Beyit
O bir gün ibadetlerin birinde
Kıbleye dönmüş olarak namazda
149. Beyit
Lanetli Amr ve onunla beraber
Şeybe, Utbe ve dört kişi (hakkında)
150. Beyit
Bedir'deki yedi kişinin geride kalanı
(O)[77] Onların zulmünü ve küfrünü almıştı
151. Beyit
Arka arkaya kalpten darbe yemişlerdi
Ölümün tadını tattılar[78]
152. Beyit
Alçak kavmin en eşkıyası ortaya çıktı
Çok savaşçı olanların heybeti ile karşılaştı[79]
153. Beyit
Heybetinden müteessir oldu ve koşarak döndü
Bütün hüzün ve pişmanlığını ilan ederek[80]
154. Beyit
Mustafa aleyhisselâm arkasında tarassut[81] ederek (durduk)
Nihayet çeneye kadar secdeye kapandı[82]
155. Beyit
Onu (ridası ve izarı) kafa ile sırt arasına attı (iyice eğildi)
Çünkü secde için en aşağı şükür idi
156. Beyit
Nebi aleyhisselâm bir süre öyle kaldı
Arkadaşları müşriklerin çirkin durumları görmeye başladılar
157. Beyit
Allah O'na[83] şöyle vahyetti: “Eğer dilersen onunla beraber
Eğer iyilikleri olmayacaksa düşmanlarının elleri kurusun[84]
158. Beyit
Fatıma Betül geldi (deve bağırsaklarını almıştı)
Râsül Mustafa'nın[85] gözünün nuru
159. Beyit
Kınanmışların hepsine beddua etti
Apaçık bir beddua sonra dönüp gitti
160. Beyit
Bunların başına gelen işin sebebi budur
(Bu) İsimlerin zikrini (bilin) ki manaları (olaylar) süslendi[86]
161. Beyit
Onları (isimleri) güneş gibi daire içinde topladım
Bizzat aydınlatıcı olarak hissi (hayalî) değil
162. Beyit
Bana onu Allah Teâlâ hediye etti
Onların şerefini artıran kişinin kadrini
163. Beyit
Onu güzel Kûfe Şehrinde şerh ettim
Hikmetli manzumeler şekline getirdim
164. Beyit
Onu kim okursa o kimseden şüpheler gider
Çünkü bizim özümüz hâlistir ve şüphe yoktur
165. Beyit
İlimlerimiz nerede olursa deniz olacaktır
Ona dalan ondan inci çıkarır
166. Beyit
Her kim bizimle münazara etmek isterse
Büyüklenmekten dolayı helak olmasından korkulur[87]
167. Beyit
Ey onun (isimlerin) yoluna ulaşmak isteyen
Ârif[88] ol cahil olma
168. Beyit
Onu ben nasıl yazdı isem o şekilde bırak
Ondan başkasını araştırıcı olma
169. Beyit
Ey (dâireyi) yapan (koyan) kişi Allah'ın takvasını yerine getir
Şüphesiz onun İsm-i Âzam'da bir yeri vardır[89]
170. Beyit
Kâinatın tamamı onunla ayakta durmaktadır
Rabt (bağlanmak) ve çözülmek onunladır.
171. Beyit
Onun isimleri çok mukaddestir
O Musa aleyhisselâma parlak olarak göründü
172. Beyit
Açıkça zuhur etmiş olarak görünce
Ailesine dedi ki “Ben bir ateş gördüm”[90]
173. Beyit
Ona yaklaşınca etrafa yayılmış bir nur gördü
Onu hayrette bıraktı. Baktı. Kaçmaya çalıştı. (Ancak) dinledi.
174. Beyit
Gördüğü şeye taaccüp ederek geçip gitti
Hicaplı olduğundan dolayı O'nu[91] görmemişti
175. Beyit
O anda ezelî olan Rabb ona nida etti
Buyurdu ki “Ey Musa ben yüce Allah'ım
176. Beyit
Korkma! Sen Tûvâ Vadisi'ndesin
Mukaddes kılınmış düzgün bir mekândasın
177. Beyit
Nalinlerini çıkar, halıya basar gibi bas
Perdemizin asıldığı yer yüksek (makam)[92] dır.
178. Beyit
Sen konuşmak için en emin bir yerdesin”[93]
Tebliğimi de en iyi dinleyensin
179. Beyit
Onun ism-i âzamı ile sebat etti (Musa konuşabildi)
Kelîm ismi O'nun (Musa) hakkında doğru oldu
180. Beyit
Ey İsm-i Âzam'ın faydasını arzulayan kişi!
Yıldızlar gibi süslü(parlayan) isimleri hıfz eyle
181. Beyit
Ey talepte ısrar eden, benim nezrim[94] ile başla
Çünkü onunla muradına edeb üzere hemen kavuşursun
182. Beyit
Bizim nezrimiz gücünün yeteceği bir şeydir
Musibete uğramış kişiye kolaylık olsun diye
183. Beyit
Kim bu dediğimizi kabul ederek karşılarsa
İstediğine kavuşmak nasip olacaktır
184. Beyit
Biz nezrimizi şart kıldık[95]
Bu muhteşem daireye layık olan
185. Beyit
Celâl ve minnet olan Rabb'imin isimleri
Paha biçilmez bir şeref sahibidir
186. Beyit
Bu ancak tasdikten dolayıdır.
Onu kısa ve düzenli bir şekle koymak için[96]
187. Beyit
Cahillik ile maksatlı aleyhinde konuşana de ki
Bu maksadından vazgeç inatçı olma
188. Beyit
Biz ancak yeryüzünün melikleriyiz
Hükmümüz doğu ile batı arasında geçerlidir.[97]
189. Beyit
Değerli ilimden her bir manayı
Dünyanın başlangıcından kıyamete kadar
190. Beyit
(Her şey) bize şuhûd derecesinde inkişâf[98] etti
Şüphe edenler zelil olacaktır
191. Beyit
Onda söylenen her söz ki, o nastır. (Kesin hükümdür)
Bizim haberlerimizi anlatanın ta kendisidir.
192. Beyit
Bizim virdimiz[99] her almak isteyene tatlıdır.[100]
Mesleğimiz her ârif olana kolaydır
193. Beyit
Bunlar (isimler) kıymetli mevhibelerdir. (ihsan bağış)[101]
Mevlâ Teâlâ onu mahlûkatına vermiştir.
194. Beyit
Altı isimdir ki senetle gelmiştir.
Harflerinin sayıları ondokuzdur
195. Beyit
FERDÜN, HAYYUN, KAYYUMÜN,
HAKEMÜN, ADLÜN, isteyen kişiye
196. Beyit
Sonra bitiminde onları diyen kişiye (KUDDÛSÜN) de[102]
Onunla nice nefisler temizlendi
197. Beyit
Ona parlak bir daire ilave etti
Etrafında harfleri yuvarlaktır
198. Beyit
Her bir harfin yanında kerrûb meleği[103] vardır.
Harf onun etrafında yazılmıştır
199. Beyit
Allah Teâlâ'nın sanatı yazdığı şeyde yücedir
Sakın sözümü inkâr edici olma
200. Beyit
Onların adedi şerefli ondokuzdur[104]
Kâfirler için şiddetli bir ateş yakmışlardır[105]
201. Beyit
Onunla her şehirdeki[106] sihri iptal ederim
Başlangıcından on ikisine kadar
202. Beyit
Düşmanların sana gelirken geri çevrilir
Sana tuzak kurarak ve acele ederek (gelmiş olsalar da)
203. Beyit
Altı ismi gizlice oku
Peşinden arka arkaya on tekbir getir
204. Beyit
Onların korku ile hezimete uğradıklarını görürsün
Korkularından titremeye başlarlar
205. Beyit
Yine bir sultan (devlet yöneticisi) ki zalim ve azgın
Öyle ki işin hakkında şaşkınlık içindesin
206. Beyit
On defa de ki; HAKEMÜN, ADLÜN
YA FERDÜ YA KUDDÛSÜ hemen gözü kör olur[107]
207. Beyit
Kızgınlığının ardından sana gülecektir
Hem de zorluktan sonra ondan kolaylık göreceksin
208. Beyit
İsm-i Âzam'ın bazı sırlarına kavuşan herkes
Şunu bilsin ki bu bir kul işi değildir.
209. Beyit
Gizlenmesini istediğim sözü muhafaza et
Ey irşâd dairesine kavuşmuş olan[108]
210. Beyit
Çünkü bu şerefli bir dâiredir
Vasıfları açıkça zuhur etmiştir.[109]
211. Beyit
Onun mekânı gibi hiçbir mekân yoktur.[110]
Faydası hakkında yanımda kesin deliller vardır
212. Beyit
O keskin vakıalara o bir kalkandır[111]
Hem hasta olan cinlenmişe de şifâ olur
213. Beyit
Sonra kim durumunun darlığından şikâyet ederse[112]
Kazanç durumunda genişlik olacaktır
214. Beyit
Aksi (insan)nın silahı için onu saklasın
Nefsi hakkında Allah Teâlâ'dan korksun
215. Beyit
Ey okuyan sonra dinleyen kişi
Faydalanmak için sözümü muhafaza ederek dinle
216. Beyit
Geçtiği gibi ondan bir iyilik ile
Manzum olan şerhinden daha önce şunu bil ki;
217. Beyit
Taun'un[113] büyüklüğü için onu kullanmak fayda verir.
(Ancak) Kabul ederek akdedilen şartı almak gereklidir
218. Beyit
Kim onu hafife alırsa
Onun izzeti hakkında zayıflığına hükmet[114]
219. Beyit
Bu isimlerin azîmeti yücedir
Bir cahile verilmesi hususunda Rabb'ime yemin olsun[115]
220. Beyit
Fakat en azimetlisi ve faziletlisi
Odur ki; kendisine hediye edilir o da kabul eder
221. Beyit
Bir takım Acem harfleri[116] ki satır satır yazdırılmıştır
Zengin fakir onunla gecelettirilmiştir.
222. Beyit
De ki gözüktü vakit gözüktü hem yaklaştı.
Deccali bekleyin, kim yalan derse azmıştır.
223. Beyit
Çünkü o beldelerde dolaşır
Kulları arasında fitne çıkarır
224. Beyit
Kim ki Allah Teâlâ ona yardım etmek ister
Ona bu sekineyi hediyedir
225. Beyit
Sonra bilin ey kardeşler cemaati
Şüphesiz ahir zamanın azgınları
226. Beyit
O âlemlerdeki azgınları zevklendirdiler
Sonra hevâlarına tabi olmaya yöneldiler
227. Beyit
İlmi sevap isteyerek okumadılar
Ancak dünyada kolaylık için okudular[117]
228. Beyit
Onların mal ile genişlemiş (zenginleşmiş) görürsün
Ve karınlarını haram ile doldurmuş
229. Beyit
Bu yüzden insanları zillette görürsün
Zira âlimin (ayak) kayması bin kaymaya bedeldir
230. Beyit
Zira âlimin musibeti amel etmediği zamandır
İlmiyle. Başkaları ise sormadığı zaman (helak olmakta)dır
231. Beyit
Ey kullar (insanlar) o fitnenin tamamı
Onu icap ettiren devamlı zinadır
232. Beyit
Âlemde bu çoğaldığı zaman
Onlara en kötü azap getirilmesinden korkulur
233. Beyit
Deccal olan şu kâfirin fitnesi
Onu anlatmaya kitaplar yetmez
234. Beyit
Şanı yüce olan Mevlâ'ndan iste
O zamana yetiş en kişi
235. Beyit
Bu fitnenin şerrinden seni koruması için
Her sıkıntı ve musibetin şerrinden
236. Beyit
Kim güvende olmayı isterse
Her asır ve zamanda
237. Beyit
Sözümüzün inceliğini temessük[118] etsin
Bizim emrimizden sapmasın
238. Beyit
Çünkü biz kat'i (kesin) olarak
Her sıkıntı ve darlığa imdat (yardım) ederiz.
239. Beyit
Ve Allah Teâlâ'dan isteriz. İsteyende öyle yapsın
Ondan başkasından hiçbir halde istemeyiz.
240. Beyit
Ömrümüzü Salih ameller ile hitama (bitirmemiz)
Müminler için ölüm anında rahatlıktır
241. Beyit
Kim fitnesiz ölürse (inancı bozulmadan)
Onun için en güzel iyiliktir
242. Beyit
Sonra ikinci defa salât ve selâm olsun
Manaları ihtiva eden Nebi[119] üzerine
243. Beyit
Muhammed[120] mahlûkatın en çok hamd edendir
O zirveye ulaşan en hayırlı kuldur
244. Beyit
Bütün mahlukâtın aciz kaldığı mucizelerle
Bunda ne şek vardır ey genç ne şüphe
245. Beyit
Onun âline ashabına[121] Onun arkasından gelen
Bazı kavimler ahdine vefâdan yüz çevirdiler
246. Beyit
Salât ve selamın en temizi ebedî olarak
Yıldızlar parladıkça sabahın ziyası zuhur ettikçe[122]
247. Beyit
Bu apaçık bir ercûzedir[123]
İçinde manalar ihtiva etmektedir
248. Beyit
Acayip kelimeler açıklanmıştır
Altın değerinde nice acayipler bariz olmuştur
249. Beyit
Onları daha önce hiçbir kitap ihtiva etmemiştir
Nüshaları asla ben derc etmedim[124]
250. Beyit
Fakat o benim cilâi fikrimin kızıdır[125]
Bakir kafiyelerdir ki hiçbir mihir verilmemiştir[126]
251. Beyit
Sonra toplanmış bir kelamdır. Reczinin[127] içindeki
Hazinesinden çıkarılmış cevherler (vardır)
252. Beyit
Allah Teâlâ hibe ettiği şeyi bildirdi
Sakladığım şeylerden dolayı Allah Teâlâ'ya hamd olsun[128]
Hz. Ali Kerremallâhü veche radiyallâhü anh
Ercuze Metni
(Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî, Mecmuat-ül Ahzab, s. 582. 597 - İhramcızâde Hacı İsmail Hakkı ALTUNTAŞ tarafından hazırlanan kitapçıktan alınmıştır)
- ↑ İkra, 5
- ↑ Â'raf, 172
- ↑ “Seni şaşırmış bulup, doğru yola eriştirmedi mi?” Duha, 7
- ↑ Sallallâhü aleyhi ve sellem
- ↑ Mevlâ: Efendi, sahip, malik.
- ↑ Görünmeye başladı
- ↑ Muttali: Öğrenmiş, haber almış, bilgi edinmiş
- ↑ “O, hevâdan (arzularına göre) konuşmaz. Söyledikleri, kendisine indirilen bir vahiydir” Necm, 3-4
- ↑ Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem kendinden bahsetmedi.
- ↑ “Gözü oradan ne kaydı ve ne de onu aştı.” Necm, 17
- ↑ Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin affına sığınarak
- ↑ Hz. Ebû Tâlib aleyhisselâmın oğlu Ali'yim.
- ↑ Sallallâhü aleyhi ve sellem
- ↑ Haydar-ı Kerrar; Kerrâr, döne döne savaşan demektir. Hz. Ali savaşırken önünde kimse durmazdı.
- ↑ İslamı yaymak için İslam ordusu cihada çıktığından beri
- ↑ Radiyallâhü anh
- ↑ Hayber Seferi için
- ↑ (Kaside-i Ercuze'de geçen beyitleri daha iyi anlamak için bu kısmı önceden okumak faydalıdır.)
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem, bir gün sabah namazını kılıp mescitte ashabıyla oturup sohbet ederken Cebrail aleyhisselâm Hayber Kalesi'ni fethetmesi gerektiği vahyini getirir. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin Cebrail'in getirdiği vahyi ashaba bildirmesinin ardından, ehl-i İslam olan ve din gayreti taşıyan herkes gaza niyetiyle Hayber Kalesi'nin fethine çağırılır. Bu çağrıya kulak veren yirmi bin Müslüman er, savaş tedariki görür. Yapılan bu hazırlıkların ardından İslam dinini sembolize eden alemlerini de omuzlarına alan ashap, Mekke'den Hayber'e doğru Hayber Kalesi'ni fethetme niyeti ile yola çıkar. Müslüman ordusu, Hayber'e varır varmaz Hz. Ömer radiyallâhü anh, Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem tarafından Hayber Kale'sine elçi olarak gönderilir. Hz. Ömer, Hayber ehlini imana ve İslam'a davet etmek için kaleye gider fakat burada taş, sopa ve od ile karşılanır. Hz. Ömer'in İslam dinine olan daveti, yedi kapısı olan Hayber Kalesi'nin on iki beyi ve kale içinde yaşayan halk tarafından kabul edilmez. Bu olayın hemen ardından fetih süreci başlar.
İleriki günlerde sırasıyla Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman radiyallâhü anhüm İslam sancağını alarak ashap ile birlikte Hayber Kalesi'ne kaleyi fethetmeye gider. Lakin tüm uğraşlara rağmen ashaptan hiç kimse bu konuda bir türlü muvaffakiyet gösteremez. Üstelik ashaptan pek çok kişi şehit olur. Hayber'in yirmi gün geçmesine rağmen fethedilememesi ve pek çok kayıp verilmesi ashabın ve Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin müteessir olmasına sebep olur. Bu sırada Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem, ashaba Hz. Ali kerreme'llâhü vecheyi sorar. Hz. Ali'nin gözlerinin hasta olması sebebiyle Hayber Kalesi'nin fethine katılmadığının Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme söylenmesinin ardından Allah Teâlâ'ın izniyle Hz. Ali'nin gözlerinin olağanüstü bir tedavi ile yani Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin ağzından tükürük çıkarıp sürmesiyle tedavi edilir.
“Allah'ın Arslanı” sıfatı ile bilinen Hz. Ali kerreme'llâhü veche, gözlerinin iyileşmesinin ardından hemen silahını kuşanıp Zülfikar'ı takar ve Düldül'e binip Hayber Kalesi'ni fethetme amacıyla tek başına yola çıkar. Hayber Kalesi'nin etrafındaki kırk arşınlık su dolu hendeği bir sıçrayışta sıçrayarak geçen Hz. Ali, bu davranışıyla herkesi şaşırtır. Hendeğin öbür tarafında Hz. Ali, Hayber Kalesi beyinin kardeşi Anter ile savaşmaya başlar. Hz. Ali Anter'i İslam dinine davet eder; ama Anter bu davete icabet etmez. İmana gelmeyen Anter, Hz. Ali'nin Zülfikar'ından eman bulamaz ve tek vuruşta atı ile birlikte iki parçaya ayrılmak suretiyle canını cehenneme ısmarlar. Kardeşinin öldürüldüğünü gören Amr, kısa bir şaşkınlığın ardından iki çuvalı üst üste giyerek kaleden dışarı çıkar ve Hz. Muhammed'i, Hz. Ali'yi öldürmek, ehl-i beyti esir etmek niyetiyle Hz. Ali ile savaşmaya başlar. Hz. Ali kerreme'llâhü veche, Dehhak'ın neslinden gelen ve onun kılıcına sahip olan Amr'ı da imana davet eder; ama Lat-ı Menat'a tapan Amr da kardeşi Anter gibi bu daveti kabul etmez ve Hz. Ali'nin Zülfikar'ının bir hareketiyle atıyla beraber iki parça olup ölür. Hz. Ali'ye hamle yapmak isteyen iki leşkerin de Hz. Ali'nin narası sayesinde sersem olup ölmesinin ardından Hz. Ali, Hayber Kalesi'nin kapısına yapışır ve otuz bin batman ağırlığında olan bu kapıyı yerinden koparır. Sonra bu kapıdan Hayber Kalesi'nin önündeki hendeğin üzerine köprü yapar. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem o sırada kaleden Hz. Ali'nin üzerine atılan olağanüstü ağırlıktaki kaya parçasını mucizevî bir şekilde Hz. Ali'ye haber verir. Hz. Ali de bu taşlardan İsm-i Azam duasını (Sekine Duasını) okuyarak korunur ve taşlara Zülfikar'ı karşı tutarak iki parça eder. Köprü üzerinden geçerek kaleye giren İslam askerleri, Hayber Kalesi'ndeki askerlerinin kimini kırar, kimini Müslüman yapar. Böylece kale fethedilir ve kalenin içindeki mallar, silahlar fethin yirminci gününde Müslüman askerleri tarafından ganimet olarak ele geçirilmiş olur.
BÜLBÜL, E. (Haziran/2008). Hazret-i Ali Cenkleri Üzerine Bir Tetkik İnceleme-Metin). Sivas: Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Sınav Yönetmeliğinin Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Halk Bilimi (Folklor) Bilim Dalı İçin Öngördüğü 221236 Yüksek Lisans Tezi. s. 95-96 - ↑ Radiyallâhü anh
- ↑ (Fakat fayda etmedi; Hayber Yahudileri teslim olmadılar)
- ↑ Sallallâhü aleyhi ve sellem
- ↑ Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme
- ↑ Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular ki:
"Yarın sancağı öyle birisine vereceğim ki, Allah ve resulünü sever, Allah ve resulü de onu severler. Allah kaleyi onun eliyle fethedecektir"
Ertesi gün sancağı Hz. Ali'ye verdi ve Hayber kalesini fethetti.”
(İbn-i Hasan el-Kilabi'nin "Müsned-i Dimaşk" Hadis no: 27 / Az bir farkla aynı mealde: Siret-i İbn-i Hişam c. 3, s. 334 / Müsned-i Ahmed bin Hanbel c.5,s.33 / İbn-i Sa'd'ın "Tabakat" c.3, s.158 / Tarih'üt Tabari c.2, s.93 / Tirmizi Hadis no: 3970) - ↑ Zülfekar: (Zülfikâr) Çatal şeklinde iki başlı kılıcının adıdır. Zû "sahip", fakara "deldi" demektir. Kelimenin tamamı delici anlamına gelir.
Hz Ali kerreme'llâhü vechenin Uhud savaşında Kureyş'in önde gelen savaşçılarından dokuz kişiyi öldürdüğü, bu savaşta bedeninden yetmiş yara alarak son ana kadar peygamberi savunduğu, bu sebeple de Cebrail'in, “Zülfikar'dan başka kılıç, Ali'den başka da yiğit yoktur.”
("La fata illa Ali, la saif illa Zülfekâr"dediği rivayet edilir. Zülfekâr'ın Topkapı Sarayı'nda olduğu iddia edilir. Diğer rivayetlere göre Halife Ali'nin vasiyeti üzerine Necef'te denize atıldığı belirtilmiş ve sonradan Med'den gelen Ebu Müslim Horasani bulmuş. - ↑ radıyallahu anha
- ↑ “Babam Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem ve ordusu zafer kazanacaktır.”
- ↑ “Gayretleri beğenilmiş olacak ve karşılığını görecektir”
- ↑ radiyallahu anhuma
- ↑ Vedalaşma zamanı bulamadım.
- ↑ Oruç tutmayı adadım
- ↑ Velime: Düğün münasebetiyle verilen yemek. Sevinç ve saadet ifade eden her türlü merasim sebebiyle verilen ziyafetlere de velime dendiğini söyleyen olmuştur (Şevkânî, Neylü'l-Evtar, VI, Mısır t,y., 198) “Savaştan dönüşte verilecek yemeyi bile yemeden önce oruç tutmayı adadım.”
- ↑ Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme
- ↑ Behlül: Mizahı seven, Hayır sahibi, çok iyi kişi,
- ↑ Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem
- ↑ Anter
- ↑ Ölüm bizede ulaşacak korkusuyla meydandan kaçtılar
- ↑ Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin manevi gücü
- ↑ Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme
- ↑ Hayber'e sığınmış Yahudilere
- ↑ Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem
- ↑ Yahudiler
- ↑ “Ehl-i kitaptan inkâr edenleri, ilk sürgünde yurtlarından çıkaran O'dur. Siz onların çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da kalelerinin, kendilerini Allah Teâlâ'dan koruyacağını sanmışlardı. Fakat Allah Teâlâ'nın azabı, onlara beklemedikleri yerden geliverdi. O, yüreklerine korku düşürdü; öyle ki evlerini hem kendi elleriyle, hem de müminlerin elleriyle harap ediyorlardı. Ey akıl sahipleri! İbret alın.” (Haşr, 2)
- ↑ Yunus aleyhisselâm
- ↑ Kapının altına girerek köprü olması için destek verdim.
- ↑ Bkz: (BÜLBÜL, Haziran/2008 ), s. 95-96
- ↑ Bize bu kaleyi onlardan almamızı ihsan etti.
- ↑ Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin
- ↑ Toprağın Babası
- ↑ Sallallâhü aleyhi ve sellem
- ↑ radiyallahu anha
- ↑ Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem
- ↑ Rızayı kazanmış kadın
- ↑ Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem
- ↑ “Allah böylece, senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlar, sana olan nimetini tamamlar, seni doğru yola eriştirir.” Fetih, 2
- ↑ İkal: İkl, bağ, bend. * Daha ziyade Arabların başlarına koyup sardıkları bağ, agel. Burada: geçmiş ve gelecek olayların birleştirilmesi
- ↑ Âl: Hz. Fatıma radiyallahu anha, Hz. Ali kerreme'llâhü veche, Hz. Hasan radiyallahu anh, Hz. Hüseyin radiyallahu anh
- ↑ Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemden direk alınan ilim
- ↑ Allah Teâlâ'dan ihsan edilen keşfî ilim
- ↑ Bazı zaman ben açıklayabilirim
- ↑ Havas kitaplarında kullanılan Dokuz rakamı esas alınarak yapılan cifir hesabı
- ↑ Karn: "Zaman, devre. * Bir insanın ortalama ömrü olan altmış sene. * Yüz yıllık zaman. Asır. * Boynuz. Hayvanda başın boynuz yerleri, boynuz yerinden sarkan saç. (Karn, iki mânaya gelir. Birisi, zamandan bir müddete mukterin olan ümmet, bir zaman ahalisi olan hey'et-i içtimaiye ki, ""hayrul kuruni karni"" hadis-i şerifi bu mânayadır. Bunda sivrilmek veya mukarenet etmek manası vardır. Bu mukarenet veya efradın yekdiğerine mukareneti veya bir peygamber, bir âlim, bir reis gibi büyük bir şahsiyete mukareneti mülâhaza olunur. Diğeri de müddet-i zamanın kendisine denir ki, asır gibi ekseriyetle yüz sene takdir edilmiştir.)”
- ↑ Hz. Ali kerreme'llâhü vechenin gelecekle ilgili ilk haberinin meali şu şekilde: "Dokuz karn sonra (Fürs), yani akvam ı Şarkiye, Â'râb üzerine hücum edecek, galebe edip Â'râbı hayvan gibi kesecek. Öyle müthiş fitneler ve karanlıktı musibetler ki: en karanlıklı gecelerden daha ziyade karanlık olacak. İşte Hazret-i Ali Radıyallahü Anh'ın bir keramet-i bahiresi ki kendinden beş yüz sene sonra gelen ve Ar ab Devlet-i Abbasiyesini mahveden ve hadsiz kütüb-i islâmiyeyi nehr-i Fırat'a döken ve Â'râbı gayet zalimane katleden Hülagû vakıa-i meşhuresini haber veriyor. Çünkü meşhur olan kam kırk sene değil o zamanın istilahınca ağleb-i ömür olan altmış seneden ibarettir. Çünki bir devir altmış senede değişir. Bu suretle İmam-ı Ali Radıyallahü Anh'ın hicretten otuz sene sonra Kûfe'de yazdığı bu Ercüze'deki dokuz defa altmış, otuza ilâve edilse beş yüz yetmiş oluyor ki. Cengiz'in ve Hülagû'nun hücum ve tahribat zamanıdır."
Tarih: Hicrî570. Yer: Bağdat. Hz. Ali kerreme'llâhü vechenin haber verdiği hâdise bakın nasıl aynen gerçekleşmiş.
"Hülâgû ordusu. Bağdat'ı kuşattı. Neft ateşleri ve mancılık taşları atmaya başladı. Kırk elli gün süren muharebe esnasında. İslâm dünyasının en gözde şehirlerinden olan Bağdat yakıldı, yıkıldı. Başvezir İbn-i Alkamî. barış teklifinde bulunmak üzere halifeden izin aldı ve muhasara ordusuna gitti. Orada diyeceğini dedikten sonra dönüp geldi. 'Hülâgû. sizi makamınızda alıkoymak, hatta kızını oğlunuza vermek istiyor. Ecdadınızın Deylemlilere ve Selçuklulara tabi olduğu gibi, siz de bunlara itaat ederseniz. Müslümanların canını ve malını kurtarmış olursunuz, bir süre sonra da dilediğinizi yaparsınız'dedi.
Zavallı halife, bu yaldızlı sözlere aldandı. Çocuklarını ve ileri gelen devlet adamlarını yanına alarak Hülagû'nun yanına gitti, fakat soğuk karşılandı. Bir odaya alındı. Sonra İbn-i Alkamî, 'Hülâgû, kızını halifenin oğluna verecek, siz de nikâh merasiminde bulununuz' diye Bağdat âlimlerini, ediplerini, fakihlerini, davet etti. Takım takım geldiler. İşte tam bu sırada vahşet başladı. Hepsi halifenin gözünün önünde birer birer öldürüldü. Kendisini de keçeye sardılar. Moğol usulünce tekmelerle hurdaya çevirerek şehit ettiler. Daha sonra Bağdat'a girip katliama başladılar. Kırk gün süren bu vahşet esnasında sayılmaz yahut sayısına inanılmaz derecede insan öldürüldü. Değerli mal ve eşya yağma edildi. Manevi kıymetlerine paha biçilemeyen nefis kitaplar Dicle nehrine atıldı. Hülâgû taş üstünde taş, gövde üstünde baş bırakmadı."
(Ahmed Cevdet Paşa) - ↑ Mutraf: Kendisine verilen bol nimetlerle azıp şımaran ileri gelenler."dünya nimetleri ve şehvani şeyler hususunda geniş bir bolluğa ve nimete sahip kılınan" manasında kullanılır.
Mutrafîn, ise mal ve servet sahibi olmakla böbürlenip kendilerini Allah Teâlâ'dan müstağnî görme hastalığına sürüklenmişlerdir. Ayrıca üstünlük psikolojisi içerisinde kendilerinden başkalarını beğenmeyip küçümsemeleri ve her konuda kendilerini haklı sayarak rasûllerin getirmiş olduğu Allah'ın dinine karşı çıkmışlardır.
Kur'an-ı Kerim onların durumlarını şöyle anlatıyor: "Sizden önceki nesillerden akıllı kimselerin, (insanları) yeryüzünde bozgunculuk yapmaktan alıkoymaları gerekmez miydi? Fakat onlar arasında, ancak kendilerini kurtardığımız pek az kişi böyle yaptı. Zulmedenler ise kendilerine verilen refahın peşine düşüp mutraflaştılar (şımardılar) ve suç işleyen (kimse) ler olup çıktılar" (Hud, 116) - ↑ Tılsım: Herkesin bilip çözemediği gizli şey. * Gizli sır. Fevkalâde kuvvet ve te'siri hâiz olan şey. * Definenin bulunmasına mâni olan mevhum şey.
- ↑ Söylediklerimi ben ve inananlar tecrübe ettiler
- ↑ Cünnet: Kalkan. Örtü, kadın başörtüsü. * Yağan. Halk arasında Cennet-ül Esma olarak söylenir.
- ↑ Şerefli Yüce Dâire
- ↑ Burada Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem ve Hz Ali kerreme'llâhü veche işaret ediliyor
- ↑ Sallallâhü aleyhi ve sellem
- ↑ Çizeriz, seyrederiz,
- ↑ Kim değer verip boynunda taşırsa
- ↑ “Ve o en yüksek ufukta idi” Necm, 7
- ↑ “Sonra yaklaşmış ve inmiştir.” Necm, 8
- ↑ “Allah'a güven, Allah, vekil olarak yeter.” Ahzab 3
- ↑ Kureyş müşrikleri, Bedir'e çıkıp gelmeden önce, Mekke'de Kâbe'nin örtüsüne yapışarak Allah'tan yardım istemişler, "Ey Allah! İki ordudan en azîzine, iki cemaattan en kıymetlisine, iki kabileden en hayırlısına yardım et!" diyerek dua etmişlerdi. Kureyş müşriklerii ve Müslümanları Bedir'de birbirleriyle karşılaştıkları zaman, Ebu Cehil de: "Ey Allah'ım! Muhammed hısımlık ilişkilerini bize kestindi ve bize bilinmeyen bir şeyle geldi. Sabahleyin onu helak et!" dedi. Kendisi aleyhinde ilk hüküm veren, kendisi oldu
- ↑ Sallallâhü aleyhi ve sellem
- ↑ Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem
- ↑ Bir defa, Kâbe'de namaz kılarken, Ebû Cehil'in teşviki ile Ebû Muayt oğlu Ukbe, yeni kesilmiş bir devenin bağırsaklarını getirip, secdede iken üzerine koymuş, Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem başını secdeden kaldıramamıştı. Kızı Hz. Fâtıma aleyhisselâm yetişerek, üzerini temizlemiş, Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem namazını bitirdikten sonra etrafında gülüşen müşrikleri işaret ederek üç defa: "Allah'ım Kureyşten şu zümreyi sana havâle ediyorum" dedikten sonra: "Ebû Cehil'i, Ebû Muayt oğlu Ukbe'yi, Haccâc oğlu Şu'be'yi, Rabîa'nın oğulları Utbe ve Şeybe'yi, Halef'in oğulları Übeyy ve Ümeyye'yi, sana havâle ediyorum." diye isimlerini birer birer saymıştı. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin isimlerini saydığı bu azılı müşriklerin hepsi de Bedir Savaşı'nda katledilip, leşleri Bedir'deki "Kalîb" denilen kuyuya atılmıştır. (Bkz. el- Buhârî 165; Tecrid Tercemesi, 1161 (Hadis No: 177) ve 2/377 (Hadis No: 314) ve 10/45, (Hadis No: 1544)
- ↑ Ebu Cehil; müşrikleri Müslümanlarla çarpışmaya kışkırtıyor ve:
"Sürâka b. Cu'şum'un ayrılıp yardımını kesmesi sizi aldatmasın!
O, ancak Muhammed'e ve ashabına vermiş olduğu sözün üzerinde durmuştur.
Kudeyd'e dönünce, onun kavmine ne yapacağımızı biliyoruz!
Utbe b. Rebia'nın, Şeybe b. Rebia'nın ve Velid b. Utbe'nin öldürülmeleri de, sizi korkutmasın!
Onlar çarpışacakları sırada acele ettiler, böbürlendiler.
Allah'a yemin ederim ki; bugün, Muhammed ve ashabını tutup urganlara bağlamadıkça dönmeyeceğiz!
Sizden her biriniz, onlardan birisini öldürebilirsiniz!
Fakat, onları öldürmeyiniz, yakalayınız!
Dinlerinden ayrılmak için yaptıkları şeylerin, atalarının yapageldikleri ibadetlerinden, Lât ve Uzzâ'dan yüz çevirmelerinin ne demek olduğunu onlara öğreteceğiz!" diyordu. (M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 3/346-347) - ↑ Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem "Yakında o cemaat bozguna uğrayacak, onlar arkalarını dönüp kaçacaklar!" (Kamer 45) âyetini okumuştu
- ↑ Tarassut: Gözleme, gözetleme, dikkatle bakma
- ↑ Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem; Kureyş müşriklerinin harp meydanına geldiklerini görünce:
"Ey Allah'ım! İşte Kureyşliler! Olanca kibir ve gururları, kendilerini beğenmişlikleri ve övünücülükleriyle gelmişler, Sana düşmanlık etmekte ve Senin Resûlünü yalanlamaktalar! Biz, Senden, onlara karşı bana va'd buyurmuş olduğun yardımını diliyoruz. Ey Allah'ım! Sabahleyin onları helak et!" diyerek, Allah'a dua ve münâcatta bulundu.
Hz. Ömer der ki: "Bedir savaşı olduğu gün, Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem, ashabına baktı: Onlar 300 küsurdu. Bir de, müşriklere baktı: onlar 1000'di ve daha da çoktu.
Kıbleye döndü. İki elini uzattı (kaldırdı). Üzerinde ridası ve izarı vardı. 'Allah'ım! Bana yaptığın va'dini yerine getir! Allah'ım! Şu bir avuç İslâm cemaatını helak edersen, artık Sana yeryüzünde ibadet olunmaz!' diyor, hiç durmadan Rabbinden yardım diliyor ve O'na yalvarıyordu. Ridası omuzundan kayıp düştü. Ebu Bekir gelip onu Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem omuzuna koydu ve arkasından ayrılmadı. Nihayet, Ebu Bekir dayanamadı:
'Ey Allah'ın Peygamberi! Rabbine niyaz ettiğin yetişir artık! O, sana olan va'dini muhakkak yerine getirecektir!' dedi ."
Bunun üzerine Yüce Allah Peygamberimiz Aleyhisselama indirdiği âyette: "Hani, siz Rabbinizden imdad istiyordunuz da, o da, 'Muhakkak ki, ben size meleklerden birbiri ardınca bin melekle imdad edeceğim!' diyerek duanızı kabul etmişti" buyurdu. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem:
"(İnsanları) Müjdele Ey Ebu Bekir! Sana Allah'ın yardımı geldi! İşte, şu Cebrail'dir. Nak' yokuşlarının üzerinde, atının gemini tutmuş, harp silahı ve zırhı üzerindedir! Hücuma hazır haldedir!" buyurdu.
Hz. Ali kerreme'llâhü veche der ki: "Bedir günü, savaş şiddetlendiği zaman, Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme sığınmıştık. O gün, insanların en cesaretlisi ve en kahramanı o idi. Müşriklerin saflarına ondan daha yakın olan kimse yoktu!"
"Bedir günü, biraz çarpıştıktan sonra; 'Ne yapıyor bir bakayım?” diye acele Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin yanına geldim. Peygamberimiz Aleyhisselam, secdeye kapanmış, durmadan: 'Yâ Hayy yâ Kayyûm! Yâ Hayy yâ Kayyûm!' diyordu. Çarpışmak için, savaş meydanına döndüm. Resûlullahın yanına tekrar dönüp geldiğim zaman, o yine secdeye kapanmış, Yâ Hayy Yâ Kayyûm!' diyordu. Sonra, tekrar çarpışmaya gittim. Tekrar dönüp geldiğim zaman, kendisi yine secdede bunu söylüyordu. Yüce Allah, ona fetih ve zaferi ihsan etti." (M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 3/349.) - ↑ Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem
- ↑ Önceki dip notta geçen devenin bağırsaklarını koyma meselesi
- ↑ Sallallâhü aleyhi ve sellem
- ↑ Bu olaylar bahsedeceğimiz isimlerin manaları içinde gizlidir. İşte bu cesaret bu isimlerin manalarından çıkan zuhurattır.
- ↑ Bir kimse ki ona itiraz ederse büyük bir helak ile karşılaşmasından korkulur.
- ↑ Ariflik âlimlikten üstündür. Marifet ilimden üstündür. Çünkü ârifler hikmet sahibidir.
- ↑ İsm-i âzam “büyük isim” demektir. İsm-i âzam vücudun zikridir. Lisan ile yapılamaz. Bütün vücuttan gelen bir sestir. Bunun zikri yapana ağır gelir. Yani zikir zerrelerden çıkarak yapılır. Hangi ismin İsm-i âzam olduğunu tayin etmekte çok zordur.
Allah Teâlâ'nın isimleri hakkında en büyük ifadesi ile isimlerde derecelendirmek yanlış olabilir. Gerçekte Allah Teâlâ'nın bütün isimleri büyüktür. Öyle ise bu ifâde niçin kullanıldı sorusu aklına gelebilir. Aslında rivayetler incelendiğinde aynı isimde birleşme olmadığı görülmektedir. Değişik ifadeler olması ismin, bir isim olmadığı ve zamanla ve insanlarda farklılıklar göstermesindendir.
Allah Teâlâ'dan başka şeylerden yüz çevirerek, tam bir ihlâsla zikredilen her isim, İsm-i Âzam'dır, zira harflerin birbirine karşı farklı bir şerefi yoktur.
Fakat bütün isimler İsm-i Âzâm'ın çerçevesi içinde saklıdır. Şöyle ki, Ulvî ve süflî (dünya) alemde Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme muhtaç olmayan bir nesne olmadığına göre, Hakîkât-ı Muhammediye ve İsm-i Âzâm birdir.
Hakîkât-ı Muhammediye de İnsan-ı kâmil'de tecelli eder. İnsan-ı kamil ise, bulunduğu zamanda İsm-i Âzam'ı görmede kullanacağın aynadır. Eğer bu aynayı bulamazsan bu isme ulaşamazsın. İnsânı Kâmili idrak etmek, İsm-i Âzam-ın göründüğü yer olarak bilmek demektir.
Hz. Âişe radiyallahu anhâ ile Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem arasındaki olan konuşma çok şeyleri açıklar. “Fahri Âlem Muhammed Mustafa sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimiz bir gün şöyle yalvardılar: “Allah'ım! Ben, senin pak, güzel, mübarek ve yüce katında en sevimli olan, onunla dua edildiği takdirde hemen icabet ettiğin, onunla senden istenince hemen verdiğin, onunla rahmetin talep edilince rahmetini esirgemediğin, onunla kurtuluş talep edilince kurtuluş verdiğin isminle senden istiyorum.”
Başka bir gün Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem Hz. Aişe radiyallahu anhâ'ya: “Ey Âişe! Kendisiyle dua edildiği takdirde icabet ettiği ismi, Allah Teâlâ'nın bana gösterdiğini sen biliyor musun?” diye sordu.
Hz. Âişe radiyallahu anhâ der ki:
“Ben: “Ey Allah'ın Resûlü! Annem babam sana feda olsun, onu bana da öğret!” dedim.
“Ey Âişe onu sana öğretmem uygun düşmez!” buyurdu. Bu cevap üzerine ben de oradan uzaklaşıp bir müddet tek başıma oturdum. Sonra kalkıp, başını öptüm ve:
“Ey Allah'ın Rasulü! Onu bana öğret” diye ricada bulundum.
O yine: “Onu sana öğretmem uygun olmaz, Ey Âişe! Onunla senin dünyevî bir şey talep etmen uygunsuz olur” buyurdu.
“Hz. Aişe radiyallahu anhâ devamla der ki: “Ben de kalkıp abdest aldım, sonra iki rekât namaz kıldım, sonra: “Allah'ım! Sana Allah isminle dua ediyorum. Sana Rahmân isminle dua ediyorum. Sana Bir'rur-rahîm isminle dua ediyorum. Sana bildiğim ve bilmediğim güzel isimlerinin hepsiyle dua ediyorum. Beni mağfiret et, rahmet eyle” diye dua ettim.”
Hz. Âişe radiyallahu anhâ devamla der ki: “Bu duam üzerine Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimiz güldü ve: “İsm-i Âzam, senin yaptığın şu duanın içinde geçti” buyurdu. Sonuçta Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem hangi ismin İsm-i Âzam olduğunu kesinlikle belirtmemiştir. Fakat işaretler buyurarak ismin dolandığı çerçeveyi biz acizlere beyan etmiştir.
“Allah”, "el-Hayyu'l-Kayyûm", “La ilahe illallah”, "er-Rahmanu'r-Rahim", "Allahu'r-Rahmanu'r Rahîm", "Allahu la ilahe illa huve'l-Hayyu'l-Kayyum", "Lâ ilahe illa hüve'l-Hayyu'l-Kayyum", "Rabb", "Allahu lâ ilahe illâ hüve'l-Ahadü's-Samedü'llezî lem yelid ve lem yüled ve lem yekün lehü küfüven ahad", "el-Hannânu'l-Mennânu Bedî'u's-Semâvat ve'l-ard zü'l-Celâli ve'l-ikram el-Hayyu’l-Kayyum"...
İsm-i âzam burada bulunmayan isimlerden de olabilir. Lakin hepsinde “Allah” kelimesi mevcuttur. Bu durumdan hareketle İsm-i âzam'ın “Allah” lafzı olduğuna görüşlerin yönelmesi vardır. Çünkü bu isim sıfat olmayıp, zat isimidir. Bütün isimleri ve sıfatları kendinde toplamıştır.
Bize göre her şahsın İsm-i Âzamı farklıdır. Çünkü böyle olması daha uygundur. İnsan yaratılış yönünden mükemmel yaratılmıştır. Fakat bu mükemmelliğin harekete geçmesi her insanda aynı merkezden olmaz. Çünkü terbiye edilebilecek vasıfta olan insanoğlu, aynı terbiye yolu ile terbiye olmadığı gibi, hepsi aynı manevî makamda olmadığı kesindir.
Büyükler buyurdu ki;
“Senin için uygun olanı biz söyleyebiliriz. Fakat sen kendin bulursan bu isimle tasarruf edebilirsin. Çünkü Allah Teâlâ sevdiklerine bu ismi bağışlar. Bağışladığı zamanda Allah Teâlâ'nın işlerine karışmamaya ve dünya nimetlerine rağbet etmediğin zaman olur ki, o zamanda istek diye bir şeyde sende kalmamış olur. O zamanda bilmek ve bilmemek sende aynı şeyler olmuştur.” - ↑ “O, bir ateş görmüştü de, ailesine: “Durun, ben bir ateş gördüm, ya ondan size bir kor getirir, ya da ateşin yanında bir yol gösteren bulurum” demişti.” Tâhâ, 10
- ↑ “Musa, tayin ettiğimiz vakitte gelip Rabbi onunla konuşunca, Musa: “Rabbim! Bana Kendini göster, Sana bakayım” dedi. Allah: “Sen Beni göremezsin ama dağa bak, eğer o yerinde kalırsa sen de Beni göreceksin” buyurdu. Rabbi dağa tecelli edince onu yerle bir etti ve Musa da baygın düştü; ayılınca: “Yarabbi, münezzehsin, Sana tevbe ettim, ben inananların ilkiyim” dedi.” (Â'raf, 143)
- ↑ Kutsal yerlere ayakkabı ile girilmez
- ↑ “Ben şüphesiz senin Rabbinim; ayağındakileri çıkar; çünkü sen, kutsal bir vadi olan Tuva'dasın.” Tâhâ, 12
- ↑ Benim koyduğum adak usulü ile
- ↑ Kim ki; kabul edilen bir isteğe ulaşmak istiyorsa sorumlu olacağı bir adağı olsun. Bu manevi dairenin hediyesi olacaktır.
- ↑ İsimlerinin kadri o kadar büyüktür ki; onu ölçüye vuramazsın.
- ↑ “Kim buna kasten cahilane itiraz ederse, kabul ettirmeye çalışma. Biz güneşin battığı ve doğduğu yerler arasında büyük hüküm sahibiyiz.”
- ↑ İnkişaf: Açılma. Meydana çıkma. * Yetişme. * Terakki etme, ilerleme. * Gizli sırların bilinmesi.
- ↑ Bu sayacağımız isimler
- ↑ Bizim virdimiz avuçlayana güzel bir içecek, yaptığımız tasnif arif olana kolay gelir.
- ↑ Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem ve ehli beyt vasıtasıyla yaratılmışlara ihsan edilmiş en büyük ihsandır.
- ↑ Ferdun Hayyun Kayyumun Hakemun Adlun Kuddusun
- ↑ Mukarrebun (mukarrebîn): Büyük meleklerden bir zümre. * Takva ve ubudiyyet ile evliya derecesine gelmiş, Allah Teâlâ'nın indinde çok kıymetli ve mübarek büyük zâtlar. * Yakınlaşmış olanlar.
- ↑ Üzerinde ondokuz (muhafız melek) vardır. (Müddessir, 30)
- ↑ “Cehennemin bekçilerini yalnız meleklerden kılmışızdır. Sayılarını bildirmekle de, ancak inkâr edenlerin denenmesini ve kendilerine kitap verilenlerin kesin bilgi edinmesini ve inananların da imanlarının artmasını sağladık. Kendilerine kitap verilenler ve inananlar şüpheye düşmesinler. Kalblerinde hastalık bulunanlar ve inkârcılar: “Allah bu misalle neyi muradetti?” desinler. İşte Allah, böylece, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola eriştirir. Rabbinin ordularını kendisinden başkası bilmez. Bu, insanoğluna bir öğütten ibarettir.” (Müddessir, 31)
- ↑ Veya zamandaki
- ↑ Basireti bağlanır yapmak istediğini yapamaz.
- ↑ Bu sözlerimizi duyan ve layık olan
- ↑ Tecrübe edenler görmektedir
- ↑ Durumu gibi
- ↑ Öldürücü darbelere
- ↑ Geçim darlığı, psikolojik durum
- ↑ Veba hastalığı.
- ↑ Belanın büyüklüğüne göre ondan faydalanmanın tek şartı inanman ve kabullenmendir. İnancında zayıflık olursa, onun büyüklüğü zayıflığa döner.
- ↑ Cahillere verilmesin, verilirse (kabul etmelidir, etmeyen cahildir)
- ↑ “Ucmin” ise o zamanın istılahınca Arabın gayrı Lâtince ve Frengî huruf (harfler) demektir.
- ↑ Dünya nimetine kavuşmak için okudular
- ↑ Temessük: tutmak, sarılma. Sıkıca tutma
- ↑ Sallallâhü aleyhi ve sellem
- ↑ Sallallâhü aleyhi ve sellem
- ↑ Salât ve selâm olsun
- ↑ (devam etsin)
- ↑ Ercûze: Her mısrası müfret olan, her mısrasında ayrı, ayrı sırları olan kaside
- ↑ Metinde Matvî: geçmektedir: Bükülü, dürülmüş, kıvrılmış şey.(ben dürülmüş saklı ilim bırakmadım)
- ↑ Fikir aydınlığımın doğurganlığıdır.
- ↑ Öyle ki o fikirlere dokunmak için değer verilecek baha ve değer bulunamamıştır
- ↑ Ercûzenin kısımlarında
- ↑ Size söylemediğim daha neler vardır.