Dördüncü Söz: Revizyonlar arasındaki fark
Değişiklik özeti yok |
Değişiklik özeti yok |
||
279. satır: | 279. satır: | ||
* [[Sözler]]: Dördüncü sözün içinde olduğu büyük kitap | * [[Sözler]]: Dördüncü sözün içinde olduğu büyük kitap | ||
* [[:Kategori:4. Söz'de Geçen Ayetler|4. Söz'de Geçen Ayetler Listesi]] | * [[:Kategori:4. Söz'de Geçen Ayetler|4. Söz'de Geçen Ayetler Listesi]] | ||
* [[Namaz]]: 4. Söz'de temsilî bir hikâyecik ile kıymeti ders verilen farz ibadet | |||
* [[9. Söz]]: Namazın belirli beş vakite tahsis edilmesinin hikmetinin izah edildiği risale | |||
* [[11. Söz]]: Namazın çeşitli zikir ve hareketleriyle işaret ettiği vazifelerden ve makamatlardan bahsedilen risale | |||
* [[21. Söz]]: Birinci makamı namazdan usanan nefse mühim dersler içeren risale | |||
''Önceki Risale: [[Üçüncü Söz]] ← [[Sözler]] → [[Beşinci Söz]]: Sonraki Risale'' | ''Önceki Risale: [[Üçüncü Söz]] ← [[Sözler]] → [[Beşinci Söz]]: Sonraki Risale'' | ||
==Kaynakça== | ==Kaynakça== |
05.01, 7 Eylül 2025 tarihindeki hâli
Önceki Risale: Üçüncü Söz ← Sözler → Beşinci Söz: Sonraki Risale
Bu risaleyi okumak için Dördüncü Söz okuma sayfasına, Kur'an hattı ile okumak için Dördüncü Söz (Kur'an Hattı) sayfasına ve Üstad'ın kendi elyazısından okumak için Dördüncü Söz (Üstad'ın Elyazısı) sayfasına gidin

Dördüncü Söz Bediüzzaman'ın 1 Mart 1927 tarihinden itibaren zorunlu ikamete tabi tutulduğu Barla'da telif ettiği ilk risalelerdendir ve Sözler kitabının dördüncü risalesidir. İlk 8 söz topluca Küçük Sözler namıyla anılır.
Namazın kıymet ve önemi, çok ucuz olduğu ve az bir masraf ile kazanıldığı, namaz kılmayanların ne kadar divane ve zararlı olduğu bir temsil ile izah edilir. Bir saatin beş vakit namaza abdestle kâfi geldiği, bir günde 23 saatini kısacık dünya hayatına harcayıp kalan tek saatini uzun olan ebedi hayata harcamayanların ne kadar zarar ettiği, namazda ruh, kalp ve aklın büyük bir rahatının olduğu, bedene ağır bir iş olmadığı, namaz kılanın diğer mubah dünyevî amellerinin güzel bir niyet ile ibadet hükmünü aldığı ve böylece fani ömrün bir cihette bakileşeceği ders verilir. Bin kişinin katıldığı ve kazanç ihtimalinin birde bir olduğu piyango kumarına yarı malını vermenin makul görülmesine karşılık 24 saatten 1 saati namaza vermenin kazancının yüzde doksan dokuz olduğu ve bundan kaçınmanın ne kadar akıldan uzak olduğu izah edilir.
Bediüzzaman Barla'ya gelmeden hemen önce Burdur'da yazdığı Nur'un İlk Kapısı adlı risalede Küçük Sözler’in ve bazı mühim Sözlerin çekirdeklerinin ve bir kısmının tam izahlarının bulunduğunu söyler. Nur'un İlk Kapısının Beşinci Dersinin meali 4. Söz'e yakındır.
Mesnevi-i Nuriye'nin Şemme risalesindeki bir parçada yakın mealli bir ders mevcuttur.
Risale-i Nur'da Bu Konudaki Derslerin Özeti
- Bediüzzaman Sözler’i yazarken ihtiyarsız olarak çoğu temsilin askerlik üzerinden olduğunu hatırlatır ve bunun sebebi olarak ileride Sözler’i hakkıyla anlayacak en mühim talebelerin askerîden yetişecek olmasını gösterir. Bunun numuneleri de Hulusi Bey, Re'fet Bey ve Asım Bey gibi asker olan ilk talebeleridir.
Bilgiler
Diğer İsimleri:
Telif Dili: Türkçe
Telifiyle İlgili Bilgiler: Bediüzzaman'ın 1 Mart 1927'de geldiği Barla'da ilk telif ettiği risalelerdendir. Sözlerin 1927-1929 arasında telif edildiği ve 4. Söz'ün ilk yazılan risalelerden olduğu göz önünde bulundurulduğunda 1927 yılı civarında telif edilmiş olması muhtemeldir.
Neşriyle/Basımıyla İlgili Bilgiler: Bediüzzaman başlangıçta herkes ondan çekindiği için 4. Söz'ü de içeren Küçük Sözleri müsvedde olarak ilk defa kendi ifadesiyle müşevveş (düzensiz, karışık) hattıyla yazmaya mecbur olduğunu beyan eder (Kendi elyazısıyla bu ifadesinin ve yazdığı 4. Sözün ilk sayfasının resmi aşağıdadır)[1]. Kur'an harfleriyle kitap basımının yasaklanması üzerine ilk başta elle çoğaltılan bu risale ancak 1956-1959 yıllarında matbaalarda büyük kitaplar basıldığında Sözler kitabının içinde yer almıştır.
İçeriği: Namazın kıymetini bir temsil ile anlatan kısa bir risaledir.
Uzunluğu: 2 büyük boy sayfa
Ekleri:
Bu Risaledeki Tevafuklar:
Risale-i Nur'da Derc Edildiği ve Benzer İçerikli Yerler
- Sözler adlı büyük kitapta tamamı mevcuttur.
- Küçük Sözler adlı küçük kitapta tamamı mevcuttur.
- İman ve Küfür Muvazeneleri adlı orta boy kitapta tamamı mevcuttur.
- İman Hakikatları adlı küçük kitapta tamamı mevcuttur.
- Nur'un İlk Kapısının Beşinci Dersinin meali 4. Söz'e yakındır.
- Mesnevi-i Nuriye'nin Şemme risalesindeki bir parçada yakın mealli bir ders mevcuttur.
- 9. Söz'de namazın belirli beş vakite tahsis edilmesinin hikmeti izah edilmiştir
- 11. Söz'de namazın çeşitli zikir ve hareketleriyle işaret ettiği vazifelerden ve makamatlardan bahsedilmiştir
- 21. Söz'ün Birinci Makamında namazdan usanan nefse mühim dersler mevcuttur
Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği
Bu Risalenin Telifi ve Adı Hakkındaki Bahisler
Aziz kardeşim!
Sizler sabah ve akşam duamda dâhilsiniz. Siz dahi beni duanızda dâhil ediniz. Şu âlemde mü’minin mü’mine karşı en büyük yardımı dua iledir. Eğer bir adam, dostundan emin ise ki gurura girmez, onu şükre sevk etmek için tahdis-i nimet nevinden ona ait bir kısım ihsanat-ı Rabbaniyeyi bahsetse beis yoktur zannederim.
İşte seni gurursuz bildiğim için bu sırrı sana açıyorum. Şöyle ki: Ben Sözler’i yazarken ihtiyarsız olarak ekser temsilatı, şuunat-ı askeriye nevinde zuhur ediyordu. Ben hayret ediyordum. Neden böyle yazıyorum, sebebini bulamıyordum. Sonra hatırıma geldi ki belki istikbalde şu Sözler’i hakkıyla anlayacak, kabul edip hırz-ı can edecek en mühim talebeleri askerîden yetişecek. Onun için böyle yazmaya mecbur oluyorum, düşünüp o kahraman askerleri bekliyordum.
İşte mağrur olma, şükret; sen o askerlerden bahtiyar birisisin ki evvel yetiştin. Yirmi dört adet Sözler’i meşâgil-i dünyeviye içinde yazmaklığın, benim bu hüsn-ü zannımı teyid etti. Fakat bâki kalan Sözler çok mühimdirler hususan İ’caz-ı Kur’an ve Kader Sözleri. İnşâallah ötekileri sana yazdıran, bunları dahi yazdıracak. Şimdiye kadar yazdığın Sözler’i bir vakit gönder, güzelce tashih edip göndereceğim.
(Barla L.)
Bu Risalenin Kıymeti Hakkındaki Bahisler
Namaza dair fazilet ve mükâfat menbaı olan Dördüncü ve Dokuzuncu ve Yirmi Birinci Sözler, ruhumun karanlık köşelerini nâkabil-i tarif bir surette tenvir etmiştir. Kemal-i aşk ve şevkle tetebbu ettiğim bu şaheser, şüphe bulutları içinde vakitlerini bir hiç için zayi edip giden ehl-i gaflete ve gençlik hevesatına esir olup mürur-u zamanla nâdim olarak tarîk-ı hakikati arayanlara bir refik-i hayat olsun.
Zekâi
(Barla L.)
Bu Risaleye Atıflar
Birinci Söz’den tâ Yirmi Beşinci Söz’e kadar olan muvazeneler ve mizanlar ve o Sözlerin hakikatleri ve başları olan âyetler, iki kere iki dört eder derecesinde medeniyete karşı Kur’an’ın i’cazını ve galebesini ispat eder.
(25. Söz)
Dördüncü Söz’de izahı bulunan, her gün yirmi dört saat sermaye-i hayatı Hâlık’ımız bize ihsan ediyor. Tâ ki iki hayatımıza lâzım şeyler o sermaye ile alınsın.
Biz kısacık hayat-ı dünyeviyeye yirmi üç saati sarf edip beş farz namaza kâfi gelen bir saati, pek çok uzun olan hayat-ı uhreviyemize sarf etmezsek ne kadar hilaf-ı akıl bir hata ve o hatanın cezası olarak hem kalbî hem ruhî sıkıntıları çekmek ve o sıkıntılar yüzünden ahlâkını bozmak ve meyusane hayatını geçirmek sebebiyle değil terbiye almak, belki terbiyenin aksine gitmekle ne derece hasaret ederiz, kıyas edilsin.
Eğer, bir saati beş farz namaza sarf etsek o halde hapis ve musibet müddetinin her bir saati, bazen bir gün ibadet ve fâni bir saati bâki saatler hükmüne geçebilmesi ve kalbî ve ruhî meyusiyet ve sıkıntıların kısmen zeval bulması ve hapse sebebiyet veren hatalara keffareten affettirmesi ve hapsin hikmeti olan terbiyeyi alması ne derece kârlı bir imtihan, bir ders ve musibet arkadaşlarıyla tesellidarane bir hoşsohbet olduğu düşünülsün.
Dördüncü Söz’de denildiği gibi bin lira ikramiye kazancı için bin adam iştirak etmiş bir piyango kumarına yirmi dört lirasından beş on lirayı veren ve yirmi dörtten birisini ebedî bir mücevherat hazinesinin biletine vermeyen; halbuki dünyevî piyangoda o bin lirayı kazanmak ihtimali binden birdir, çünkü bin hissedar daha var.
Ve uhrevî mukadderat-ı beşer piyangosunda, hüsn-ü hâtimeye mazhar ehl-i iman için kazanç ihtimali binden dokuz yüz doksan dokuz olduğuna yüz yirmi dört bin enbiyanın ona dair ihbarını keşif ile tasdik eden evliyadan ve asfiyadan hadd ü hesaba gelmez sadık muhbirler haber verdikleri halde; evvelki piyangoya koşmak, ikincisinden kaçmak ne derece maslahata muhalif düşer, mukayese edilsin.
Bu meselede hapishane müdürleri ve ser-gardiyanları ve belki memleketin idare müdebbirleri ve asayiş muhafızları, Risale-i Nur’un bu dersinden memnun olmaları gerektir. Çünkü bin mütedeyyin ve cehennem hapsini her vakit tahattur eden adamların idare ve inzibatı, on namazsız ve itikadsız, yalnız dünyevî hapsi düşünen ve haram helâl bilmeyen ve kısmen serseriliğe alışan adamlardan daha kolay olduğu, çok tecrübelerle görülmüş.
(11. Şuâ)
Feyzi'nin ve Salahaddin'in asker olması dolayısıyla Üstad hafif tebessüm ederek: "Sizi onlar alamazlar. Vazifeniz var, davet ediliyorsunuz. Çünki lisanla olmasa da hal ü etvarınız o vazifeyi görecektir." dedi. Hakikaten Salahaddin asker olduğunda mübarek Ramazan'da İzmit'in Tavşan Tepesi'nde havanın müsaadesizliğine rağmen yine cemaatle teravih namazı kıldırması ve Alay'ın Hadımköyü'ne kalkması Ramazan'ın 27, 28, 29 uncu günlerine tesadüf etmesi dolayısıyla oruç ve namazını vapurda, Kadir Gecesi'ni de Hadımköyü'nde istasyon rampasında, yağmurlu soğuk bir havada müşkilâtla bulduğu su ile abdest alıp, sandık kapağı üstünde kılması ve geceyi yük vagonları içinde acı bir vaziyette şükürlerle geçirmesi, sair neferattaki hiss-i diyaneti heyecana getiriyordu, bir ders hükmüne geçerdi. Ve Balaban Köyü'nde bayram namazından evvel askerî ve sivil eşhasa, köy câmiinde namaz hakkında Dördüncü Söz'ü aynen okuması ve Risale-i Nur'la vaazda bulunması; kardeşim Feyzi dahi aynen bulunduğu kıt'ada daha tesirli bir tarzda, manevî lisan-ı hal ve kal ile ders vermesi, bilfiil Üstadının nutkunu tasdik eder. 27, 28, 29 tarihi, mübarek günlerin en meşakkatlisi idi. Türkiye'de 1359'da 27, 28, 29 kur'aları askere alınmıştı. Bu tevafuk dahi, keramete bir letafet katar. Salahaddin
(Kastamonu L.)
Hüsrev’in lâyiha-i Temyize ait mektubunu hiç ilişmeden kabul ettiğim için sizdeki aynı suretini Mahkeme-i Temyize gönderebilirsiniz. Madem sizde bir sureti vardır, bu mektubu göndermeden Lâhika’ya da geçsin. Şimdi gelen mektupta Gençlik Rehberi’nin fiyatını siz benden daha iyi bilirsiniz. Bir veya bir buçuk banknottan aşağı olmasın. Hüsrev’in kalemi Dördüncü Söz’e başlamasına bin bârekellah deriz. Allah muvaffak eylesin, âmin!
وَيُقِيمُونَ الصَّلَوةَ
Çok letaif-i mühimmesinden en mühim latifesini ve en güzel meyvesini ve en tatlı faydasını Dokuzuncu ve On Birinci Söz'ler ve Yirmi Birinci Söz'ün birinci kısmı ve Dördüncü Söz gayet güzel bir surette beyan etmiştir.
Bu Risaledeki Tevafuklar
Bu Risale Hakkındaki Gaybi İşaretler
Madem Hazret-i İmam-ı Ali (ra) üstad-ı kudsîsinden aldığı derse binaen, Kur’an’a taalluk eden gelecek hâdisattan haber veriyor. Ve “Benden sorunuz!” diye müteaddid ve doğru haberleri verip bir şah-ı velayet olduğunu öyle kerametlerle ispat etmiş. Ve madem bu asırda Avrupa dinsizleri ve ehl-i dalalet münafıkları, dehşetli bir surette Kur’an’a hücumu hengâmında Risale-i Nur o seyl-i dalalete karşı mukavemet edip Kur’an’ın tılsımlarını keşfederek hakikatini muhafaza ediyor. Ve madem
اَقِدْ كَوْكَبٖى بِالْاِسْمِ نُورًا وَ بَهْجَةً مَدَى الدَّهْرِ وَ الْاَيَّامِ يَا نُورُ جَلْجَلَتْ
fıkrasıyla Yirmi Sekizinci Lem’a’da ispat edildiği gibi sarahate yakın bir surette Risale-i Nur’a işaret etmekle beraber Sure-i Nur’daki Âyetü’n-Nur’un Risale-i Nur’a işaretine işaret eder. Ve madem اَقِدْ كَوْكَبٖى بِالْاِسْمِ نُورًا mana ve cifirce tam tamına Risale-i Nur’a tevafuk ediyor. Elbette diyebiliriz ki bu fıkranın akabinde:
بِاٰجٍ اَهُوجٍ جَلْمَهُوجٍ جَلَالَةٍ § جَلٖيلٍ جَلْجَلَيُّوتٍ جَمَاهٍ تَمَهْرَجَتْ
بِتَعْدَادِ اَبْرُومٍ وَ سِمْرَازِ اَبْرَمٍ § وَ بَهْرَةِ تِبْرٖيزٍ وَ اُمٍّ تَبَرَّكَتْ
fıkrasıyla Risale-i Nur’un bidayette On İki Söz namında iştihar ve intişar eden on iki küçük risalelerine اَقِدْ كَوْكَبٖى karinesiyle, bu fıkradaki on iki Süryanî kelimeler onlara birer işarettir. Gerçi elimde bulunan Celcelutiye nüshası en sahih ve en mutemeddir. İmam-ı Gazalî (ra) gibi çok imamlar Celcelutiye’yi şerh etmişler. Fakat bu Süryanî kelimelerin manasını tam bilmediğimden ve nüshalarda ihtilaf bulunduğundan, her birisinin vech-i işaretini ve münasebetini şimdilik bilmediğimden bırakıyorum.
Elhasıl: Hazret-i İmam-ı Ali (ra) bir defa اَقِدْ كَوْكَبٖى fıkrasıyla, âhir zamanda Risale-i Nur’u dua ile Allah’tan niyaz eder, ister ve bidayette on iki risaleden ibaret bulunduğundan yalnız on iki risalesine işaret ediyor. İkinci defada تُقَادُ سِرَاجُ النُّورِ fıkrasıyla daha sarîh bir surette Risale-i Nur’u medh ü sena ile göstererek tekemmülüne işareten, umum Sözleri ve Mektupları ve Lem’aları remzen haber verir. Hem On İki Söz namı ile çok intişar eden o küçücük risaleler, bu fıkradaki kelimeler gibi birbirine ismen ve sureten benzedikleri gibi bedî’ manasında olan Celcelutiye kelimesine mutabık olarak her biri gayet bedî’ bir tarzda, güzel bir temsil ile büyük ve derin bir hakikat-i Kur’aniyeyi tefsir ve ispat eder.
(8. Şua)
Bu Risale Hakkında Fihristte Geçen Kısım
اِنَّ الصَّلٰوةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِنٖينَ كِتَابًا مَوْقُوتًا âyetinin mealinde ve namaz hakkındaki âyetlerin mühim bir sırrını, gayet makul ve mantıkî bir temsil ile tefsir ediyor. Zerre miktar insafı bulunanı teslime mecbur ediyor.
Diğer Bahisler
Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler
Biz dahi Kur’an namına diyoruz ki: Ey bîçare insan! Aklını başına al! Ehl-i dalaletin vekilini dinleme! Eğer onu dinlersen hasaretin o kadar büyük olur ki tasavvurundan ruh, akıl ve kalp ürperir. Senin önünde iki yol var:
Birisi: Ehl-i dalaletin vekilinin gösterdiği şakavetli yoldur.
Diğeri: Kur’an-ı Hakîm’in tarif ettiği saadetli yoldur.
İşte o iki yolun pek çok muvazenelerini, çok Sözlerde, hususan Küçük Sözlerde gördün ve anladın.
(32. Söz)
Şimdi sizin gibi mübarek ve masum hemşirelerime ve evlatlarım hükmünde küçüklerinize, başta Tesettür Risalesi ve Gençlik Rehberi ve Küçük Sözler benim bedelime sizlere ders versin.
Sonra gayet zevkli ve neşeli bir halet içinde iken sekiz sene hiç gücendirmeden mükemmel bana hizmet eden Sıddık Süleyman bana bir kitap getirdi. Açtım baktım ki eski Said ile yeni Said’in birbiriyle münazara edip nefs-i emmareyi susturan ve şuhud derecesindeki hakikatleri ihtiva eden on üç dersler olup bu on üç dersin doğrudan doğruya Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın âyetlerinden aynelyakîne yakın bir surette yeni Said’e ders olduğunu ve bütün bu derslerde doğrudan doğruya birinci muhatap Said olduğunu gördüm. Küçük Sözler’in ve bazı mühim Sözlerin çekirdeklerini ve bir kısmının tam izahlarını içinde gördüm.
Hususan bu risalenin âhirinden bir parça evvel, risalet-i Ahmediyeye (asm) ait olan On Dokuzuncu Söz gayet kısa olduğu halde, gayet büyük ve gayet kuvvetli olduğu için bu çekirdek olan risaleye aynen girmiş. Demek o Söz, gayet ehemmiyetli olduğu içindir ki aynen Nur’un bu çekirdeğine girdiği gibi Nur mecmualarında da mükerreren neşredilmiş.
Bu eser, bana çok ehemmiyetli geldi. Aslâ ve kat’â hatırıma gelmemişti. Bütün bütün bu eseri unutmuştum. Vücudunu hiç bilmiyordum. Sıddık Süleyman’ın sekiz sene sadakatli hizmetinin tam bir yadigârı nevinden onun gayet büyük bir hizmeti hükmünde kabul ettim, bin bârekellah dedim.
İşte şimdi Risale-i Nur’un bir fihristesi ve bir listesi ve bir çekirdeği olan bu risalenin içindeki hakikatler gerçi hem Küçük Sözler’de hem başka Sözlerde bir derece yazılıdır fakat Said’e karşı Kur’an’ın birinci dersi ve tam ilmelyakîn ve aynelyakîn derecesinde bir meşhudatı tarzında olmasından, telifindeki acemilikten gelen içindeki kusurata ve tekrarata bakmayıp Nur şakirdleri onu neşretseler inşâallah çoklar istifade edecekler.
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ
Ey ihtiyarsız, süratle kabre, haşre, ebede giden Said-i şakî! Bil ki: Uzun ve kısalığı nisbetinde iki hayatın levazımatını tahsil etmek için Mâlik-i Kerîm sana, bir sermaye-i ömür verdiği halde sen o sermayenin kısm-ı a’zamını, hayat-ı bâkiyeye nisbeti bir bahrin bir katre seraba nisbeti gibi olan şu hayat-ı fâniye katresinde zayi ettin. Eğer aklın varsa elde kalan kısmının yarısını veya üçte birini veya lâekall onda birisini, deniz gibi hayat-ı bâkiyeye sarf et. Yoksa eyvahlar olsun diyeceğin bir zaman gelecek. Acayiptendir ki senin gibi ahmaklara âkıl ve zîfünun deniliyor. Şu temsili dinle.
Mesela, şu bir hizmetçi kuldan daha ahmak görünüyorsun ki onun seyyid-i kerîmi ona yirmi dört altın veriyor. Onu Burdur’dan Antalya’ya, oradan da Şam’a ve Yemen’e gönderiyor. Ve emrediyor ki:
O altınları, levazım-ı seferinde sarf et! Lâkin Antalya’ya kadar –cebren– iki gün yayan gideceksin. Hem bir nevi ihtiyarın var. O altınları bir şeyde sarf etsen de etmesen de yine gideceğin yere yetişebilirsin. Lâkin Antalya’dan sonraki sair menzillere gitmekte bir cihette ihtiyar senin elindedir. Eğer bir vesika veya bir bilet alabilir ve bir vapura veya bir trene veya bir tayyareye binebilirsen bir aylık mesafeyi, bir günde katedebilirsin. Yoksa hem yayan hem yalnız hem mütehayyir hem matrud bir surette yoluna devam edeceksin.
Halbuki o ebleh ahmak yolcu, yirmi üç altınını, iki günlük mesafede sarf etti. Ona denildi ki: Şu bâki kalan bir altını, o uzun yolun için bir zâd ve bir bilete ver. Ümit edilir ki seyyidin sana merhamet eder, rahatla gidersin.
O dedi ki: Yok, lezzet-i hazıramı terk etmem. Bir ihtimal var ki fayda vermez.
Ona denildi: Acaba bu derece belâhet olur mu ki senin aklın sana nasıl fetva veriyor? Yarı malını, bin adam iştirak eden bir piyango kumarına atarsın. Halbuki o kumarda, bin ihtimalden bir ihtimal ile belki bin lirayı kazanabilirsin.
Hem nasıl oluyor ki şu menfaat-perest aklın sana fetva vermiyor ki yirmi dört parça malından tek bir cüzünü verirsen binde dokuz yüz doksan dokuz ihtimal ile tükenmez hazinelere zafer bulacağın, milyonlar ehl-i hibre ve ehl-i ihtisasın şehadatıyla kat’iyet kesbetmiştir? Halbuki böyle cesîm menfaatler için bir tek âmînin ihbarı dahi nazar-ı itibara alınır. Halbuki muhbirler, nev-i beşerin şümus ve nücumu hükmünde mütevatir ehl-i şuhuddurlar ki o müsbitlerden ikisi, binler ehl-i nefiy ve münkirlere tercih edilir. Çünkü hilâl-i ramazanın rü’yetini dava eden iki şahit, binler nâfî fikirlerin hükmünü ıskat eder. Şöyle ehl-i şuhudun ihbaratı nasıl oluyor ki sana tesir etmiyor? Cehalet ve gafletin ne kadar kalınlaşmış!
Ey târikü’s-salât! Misali anladınsa hakikati dinle:
O abd-i misafir sensin. Burdur, dünyadır. Antalya, kabir. Şam, berzah ve haşirdir. Yemen, mâba’dü’l-haşirdir. Yirmi dört lira da yirmi dört saattir. Sen o yirmi dört saatin yirmi üçünü şu hayat-ı fâniyeye bilâ-tereddüt ve bilâ-perva sarf ediyorsun. Pek uzun seferin için elzem-i zâd olan beş vakit namazın edasına, bir saatin sarfında tehavün gösteriyorsun. Yani ağır davranıyorsun. Hattâ sarf ettiğin vakitte bir hisse de dünyaya çıkarıyorsun ki namaz içinde dünyanı da düşünüyorsun.
Hallak-ı Kerîm’in bu kadar az bir şeyle şu kadar büyük şeyleri sana verdiği halde sen yapmazsan, senin bu insafsızlığın ile cehennem sana lâyık olmaz mı ve sen ona müstahak olmaz mısın ey gafil ve ey târikü’s-salât?
عَجِّلُوا بِالصَّلٰوةِ قَبْلَ الْفَوْتِ وَ بِالتَّوْبَةِ قَبْلَ الْمَوْتِ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
اِعْلَمْ Ey ihtiyarlığa, kabre, haşre, ebede doğru giden misafir Said! Bil ki; senin Seyyid ve Malikin, sana i'ta ettiği bu ömürü; iki hayatın kısalık ve uzunluk miktarlarına göre levazımatlarını tahsil etmek için vermiştir. Halbuki sen ise, ebedî ve nihayetsiz bir deniz hükmünde olan hayat-ı uhreviyeye nisbeten bir katre serab gibi de olmayan bu fani dünya hayatında o ömrün hepsini zayi' ettin. Eğer aklın varsa, bundan sonra bu ömrün yarısını, yahut üçte birini; veya hiç olmazsa onda birini baki bir hayata sarfeyle!
Fakat acaibdendir ki, senin gibi ahmak-un nâs insanlara akıllı ve zîfünundur diye söylenir. Acaba hiç böylesi bir ahmak köle bulunabilir mi ki; efendisi ona yirmidört altun verip, onu Burdur'dan Antalya'ya, oradan da Şam'a ve Medine'ye ve Yemen'e gönderdi.. Ve ona emretti ki; bu altunları yol ve bilet gibi levazımat-ı seferiyene sarfeyle!. Lâkin bu adam, Antalya'ya kadar bir nevi' ihtiyar ile yayan yürüyecektir. Eğer o paralardan Antalya'ya kadarki yolculuğunda hiç sarfetmezse dahi, yine oraya ulaşacaktır. Amma Antalya'dan sonraki menzillerinde ise, gayr-ı ihtiyarî ister istemez gidecektir. Eğer o köle, Antalya'ya vardığı zaman, kendine bir bilet alırsa, bir gemiye veya şimendifere veyahut bir tayyareye binecek ve bir günde bir aylık mesafeyi kat'edecektir. Yoksa aksi halde, tek başına zillet ve meskenet içinde ve koğulmuş olarak yayan yürümeye mecbur olacaktır. Hal böyle iken, o ahmak yolcu abd, iki günlük mesafede ki yolculuğunda yirmiüç altun'unu sarfetti.
Ona denildi: "Yahu bari, şu kalan bir liranı bu uzun sefer için sarfeyle. Belki senin seyyidin sana merhamet eder." O ise, yok dedi, faydasız olmak ihtimali vardır. Ben öyle şeylere paramı sarfetmem.
Yine ona denildi: Senin bu derece ahmaklığına taaccübler olsun ki; senin aklın, senin kırksekiz dinar olan malının yarısını binde bir ihtimal ile bir piyango kumarına atmasına sana fetva veriyor da; halbuki o bin altını kazanmak ümidiyle bin adam daha iştirak etmiş. Nasıl olur da böylesi bir akıl, senin malının yirmidörtten yalnız bir cüz'ünü; milyonlarla ehl-i hibre ve ihtisasın şehadetleriyle; yüzde doksan dokuz ihtimal ile tükenmez hazinelere zafer bulacağın bir şeye vermesini sana fetva vermiyor? Halbuki bu gibi cesim menfaatler hususunda, bir tek ami adamın dahi ihbarı ehemmiyetle nazara alındığı halde; acaba beşerin güneşleri, yıldızları olan ehl-i şuhudun mütevatir ihbarları olsa, nasıl ve ne derece nazara alınması icab eder?
Evet, Ramazan hilalini gören iki şahidin, binlerle adamın onun rüyet-i hilali nefyedenlere müreccah olduğu gibi, iki müsbit ehl-i şuhud dahi, binlerce münkir nâfîlere tercih edilir.
İşte ey biçare! O abd-i misafir sensin. Burdur da dünyadır, Antalya ise kabirdir. Şam ise âlem-i berzahtır, Yemen de haşirden sonraki menzillerdir. Ve o yirmidört altun ise, her gündeki yirmidört saatlik ömürdür.
İşte sen, şu hayat-ı faniyenin muvakkat işleri için bu ömürden her gün yirmiüç saati sarfedersin, fakat pek uzun bir seferde en lüzumlu bir yol azığı olan beş vakit namazın edasına bir tek saati sarfetmeye de tenbellik ediyorsun.
وَاُزْلِفَتِ الْجَنَّةُ لِلْمُتَّقِينَ
وَ بُرِّزَةِ الْجَحِيمُ لِلْغَاوِينَ
Bu Risaledeki Temsiller/Misaller
Bir zaman bir büyük hâkim, iki hizmetkârını, her birisine yirmi dört altın verip iki ay uzaklıkta has ve güzel bir çiftliğine ikamet etmek için gönderiyor. Ve onlara emreder ki: “Şu para ile yol ve bilet masrafı yapınız. Hem oradaki meskeninize lâzım bazı şeyleri mübayaa ediniz. Bir günlük mesafede bir istasyon vardır. Hem araba hem gemi hem şimendifer hem tayyare bulunur. Sermayeye göre binilir.”
İki hizmetkâr, ders aldıktan sonra giderler. Birisi bahtiyar idi ki istasyona kadar bir parça para masraf eder. Fakat o masraf içinde, efendisinin hoşuna gidecek öyle güzel bir ticaret elde eder ki sermayesi birden bine çıkar.
Öteki hizmetkâr bedbaht, serseri olduğundan istasyona kadar yirmi üç altınını sarf eder. Kumara mumara verip zayi eder, bir tek altını kalır. Arkadaşı ona der: “Yahu, şu liranı bir bilete ver. Tâ bu uzun yolda yayan ve aç kalmayasın. Hem bizim efendimiz kerîmdir, belki merhamet eder, ettiğin kusuru affeder. Seni de tayyareye bindirirler. Bir günde mahall-i ikametimize gideriz. Yoksa iki aylık bir çölde aç, yayan, yalnız gitmeye mecbur olursun.”
Acaba şu adam inat edip o tek lirasını bir define anahtarı hükmünde olan bir bilete vermeyip muvakkat bir lezzet için sefahete sarf etse; gayet akılsız, zararlı, bedbaht olduğunu, en akılsız adam dahi anlamaz mı?
Zira bin adamın iştirak ettiği bir piyango kumarına yarı malını vermek, akıl kabul ederse halbuki kazanç ihtimali binde birdir.
Bu Risalede Geçen Ayetler
Bkz. 4. Söz'de Geçen Ayetler Listesi
Bu Risalede Geçen Hadisler
- Risalede Nasıl Geçtiği: اَلصَّلَاةُ عِمَادُ الدّٖينِ
Meali: Namaz dinin direğidir.
Kaynağı: Tirmizi, İmân: 8; İbni Mâce, Fiten: 12; Müsned, 5:231, 237; el-Hâkim, el-Müstedrek, 2:76
Kaynaklarda geçen şekli: İbn-i Hacer-i Askalanî aynı mealde aktarmıştır. Belirtilen kaynaklarda aynı mânada fakat değişik lafızlarla gelmiştir
Cenab-ı Allah'ın Bu Risalede Geçen İsim, Sıfat ve Şuunatı
- Rab
- Hâlık
Peygamberimizin Bu Risalede Geçen İsim ve Sıfatları
Kur'an'ın Bu Risalede Geçen İsim ve Sıfatları
- Kur’an-ı Azîmüşşan
Bu Risalede Geçen Salavatlar
Bu Risalede Geçen Dualar
Bu Risalede Geçen Zikirler
Bu Risalede Geçen Emirler
Bu Risalede Geçen Darb-ı Meseller/Deyimler
Bu Risalede Geçen Düstur, Kaide ve Tespitler
- Bir tek saat, beş vakit namaza abdestle kâfi gelir.
- Namaz kılanın diğer mubah dünyevî amelleri güzel bir niyet ile ibadet hükmünü alır.
Bu Risalede Geçen Halk Dili İfadeler
Bu Risalede Geçen Edebi ve Dikkat Çekici İfadeler
Bu Risalede Bahsi Geçen Şahıslar, Eserleri ve Eserlerinden Alıntılar
İlgili Resimler/Fotoğraflar
Bediüzzaman'ın kendi elyazısıyla 4. Sözün ilk sayfası
Bediüzzaman'ın kendi elyazısı olan not: "Şu Küçük Sözleri bidayette müsvedde olarak kendim ve kendi müşevveş hattımla yazmaya mecbur oldum, çünki o vakit herkes benden çekinirlerdi."[1]
İlgili Maddeler/Kategoriler
- Küçük Sözler: İlk 8 söz için kullanılan ifade ve bu addaki küçük kitap
- Sözler: Dördüncü sözün içinde olduğu büyük kitap
- 4. Söz'de Geçen Ayetler Listesi
- Namaz: 4. Söz'de temsilî bir hikâyecik ile kıymeti ders verilen farz ibadet
- 9. Söz: Namazın belirli beş vakite tahsis edilmesinin hikmetinin izah edildiği risale
- 11. Söz: Namazın çeşitli zikir ve hareketleriyle işaret ettiği vazifelerden ve makamatlardan bahsedilen risale
- 21. Söz: Birinci makamı namazdan usanan nefse mühim dersler içeren risale
Önceki Risale: Üçüncü Söz ← Sözler → Beşinci Söz: Sonraki Risale