Thomas Carlyle

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden

Thomas Carlyle İngiliz tarihçi, edebiyatçı, matematikçi ve feylesofudur. Kur'an'ı ve Peygamber Efendimizin (SAV) tebliğini fevkalade takdir etmiştir. Dünya tarihini büyük insanların belirlediğini savunmuştur. Hristiyan iken üniversitede ilahiyat okurken bu inancından soğumuştur.[1]

Şahsi Bilgiler[değiştir]

Diğer İsimleri:

Doğum Yeri ve Tarihi: İskoçya, 4 Aralık 1795[1]

Vefat Yeri ve Tarihi: İngiltere, 5 Şubat 1881[1]

Kabrinin Yeri: Ecclefechan, İskoçya

Eserleri[değiştir]

Muhtelif

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

İrşadın tam ve nâfi’ olmasının birinci şartı, cemaatin istidadına göre olması lâzımdır. Cemaat, avamdır. Avam ise hakaiki çıplak olarak göremez ancak onlarca malûm ve me’luf üslup ve elbise altında görebilirler. Bunun içindir ki Kur’an-ı Kerîm yüksek hakaiki, müteşabihat denilen teşbihler, misaller, istiareler ile tasvir edip cumhura yani avam-ı nâsın fehimlerine yakınlaştırmıştır.

Ve keza tekemmül etmeyen avam-ı nâsın tehlikeli galatlara düşmemesi için hiss-i zahirî ile gördükleri ve itikad ettikleri güneş, arz gibi meselelerde icmal ve ibham etmiş ise de yine hakikatlere işareten bazı emareler, karineler vaz’etmiştir.

Bu nükteleri aklına koyduktan sonra, şu gelen fezlekeye dikkat et:

Şeriat-ı İslâmiye, aklî bürhanlar üzerine müessestir. Bu şeriat, ulûm-u esasiyenin hayatî noktalarını tamamıyla tazammun etmiş olan ulûm ve fünundan mülahhastır.

Evet tehzibü’r-ruh, riyazetü’l-kalp, terbiyetü’l-vicdan, tedbirü’l-ceset, tedvirü’l-menzil, siyasetü’l-medeniye, nizamatü’l-âlem, hukuk, muamelat, âdab-ı içtimaiye vesaire vesaire gibi ulûm ve fünunun ihtiva ettikleri esasatın fihristesi, şeriat-ı İslâmiyedir. Ve aynı zamanda, lüzum görülen meselelerde, ihtiyaca göre izahatta bulunmuştur. Lüzumlu olmayan yerlerde veya zihinlerin istidadı olmayan meselelerde veyahut zamanın kabiliyeti olmayan noktalarda, bir fezleke ile icmal etmiştir. Yani esasları vaz’etmiş fakat o esaslardan alınacak hükümleri veya esasata bina edilecek füruatı akılların meşveretine havale etmiştir. Böyle bir şeriatın ihtiva ettiği fenlerin üçte biri bile şu zaman-ı terakkide en medeni yerlerde en zeki bir insanda bulunamaz. Binaenaleyh vicdanı insaf ile müzeyyen olan zat, bu şeriatın hakikatinin bütün zamanlarda, bilhassa eski zamanda, tâkat-i beşeriyeden hariç bir hakikat olduğunu tasdik eder.

Evet, zahiren İslâmiyet dairesine girmeyen düşman feylesofları bile bu hakikati tasdik etmişlerdir. Ezcümle, Amerikalı feylesof Carlyle –Alman edib-i şehîri Goethe’den naklen– Kur’an’ın hakaikine dikkat ettikten sonra “Acaba İslâmiyet içinde âlem-i medeniyetin tekemmülü mümkün müdür?” diye sormuştur. Yine bu suale cevaben demiştir ki: “Evet muhakkikler, şimdi o daireden istifade ediyorlar.” Yine Carlyle demiştir ki: “Hakaik-i Kur’aniye, tulû ettiği zaman ateş gibi bütün dinleri yuttu. Zaten bu onun hakkı idi. Çünkü Nasâra ve Yahudilerin hurafelerinden bir şey çıkmadı.” İşte bu feylesof فَاْتُوا بِسُورَةٍ مِنْ مِثْلِهٖ … فَاِنْ لَمْ تَفْعَلُوا وَلَنْ تَفْعَلُوا فَاتَّقُوا النَّارَ … الخ olan âyet-i kerîmenin mealini tasdik etmiştir. (Hâşiye: Kırk sene sonra neşrolan Risale-i Nur’da Carlyle, Goethe ve Bismark gibi kırk meşhur feylesofların tasdikleri beyan edilmiş. İnşâallah bu kitabın zeylinde dahi yazılacak.)

(Bakara 23.-24. Ayetler, İşarat-ül İ'caz)


Kur’an serâpa samimiyet ve hakkaniyetle doludur

Carlyle (Karlayl) şöyle diyor:

Kur’an’ı bir kere dikkatle okursanız onun hususiyetlerini izhara başladığını görürsünüz. Kur’an’ın güzelliği, diğer bütün edebî eserlerin güzelliklerinden kabil-i temyizdir. Kur’an’ın başlıca hususiyetlerinden biri, onun asliyetidir. Benim fikir ve kanaatime göre Kur’an, serâpa samimiyet ve hakkaniyetle doludur. Hazret-i Muhammed’in (asm) cihana tebliğ ettiği davet, hak ve hakikattir.

Carlyle

(İşarat'ül İ'caz, Ecnebi Feylesofların Kur’an Hakkındaki Beyanatları)


O zat, on dokuzuncu asrın en akıllı ve en büyük bir feylesofu ve siyasetin ve içtimaiyat-ı beşeriyenin en mühim bir şahsiyeti olması hem âlem-i İslâm istiklaliyetini bir derece elde etmesi ve ecnebi hükûmetlerin hakaik-i Kur’aniyeyi araması ve Garp ve Şimal-i Garbîde Kur’an lehinde büyük bir cereyan bulunması hem Amerika’nın en yüksek ve meşhur feylesofu olan Mister Karlayl dahi aynen Bismark gibi demiş:

“Başka kitaplar, hiçbir cihette Kur’an’a yetişemez. Hakiki söz odur, onu dinlemeliyiz.” diye kat’î karar vermesi (Hâşiye[2]) ve Nurların da her tarafta fütuhatı ve ileri gitmesi, büyük bir fâl-i hayırdır ki ecnebide çok Bismarklar ve Mister Karlayllar çıkacaklar ve emareleri de var diye Nurculara bir bayram hediyesi olarak takdim ediyoruz ve Bismark’ın fıkrasını leffen gönderiyoruz.

...

Said Nursî

(Emirdağ Lahikası 1)


“İşte Amerika ve Avrupa tarlaları böyle dâhî muhakkikleri (Mister Karlayl ve Bismark gibi) mahsulat vermesine istinaden ben de bütün kanaatimle derim: Avrupa ve Amerika İslâmiyet ile hamiledir. Günün birinde bir İslâmî devlet doğuracak.”

(Emirdağ Lahikası 2)


İstikbalin Hâkim-i Mutlakı Kur’an’dır

Sual: Gayet müdakkik birkaç zat dediler ki: Bu feylesoflar gibi yüzer tane mütefekkir feylesofların kat’î kanaatle tasdiklerinin verdiği kuvvet ve kanaate binler gâvur feylesofların inkârları bir zarar vermiyor mu? Bir şüphe getirmiyor mu?

Elcevap: Âyetü’l-Kübra Risalesi’nin başında mukaddimedeki izaha havale edip burada kısaca cevap veriyoruz:

“Müsbet meselede ispat edici iki adam, menfîce inkâr yoluna sapan binlere tereccuh eder.” diye bir kaide-i mukarreredir. Mesela, ramazanın başındaki hilâli gören iki şahit, ispat cihetinde görmeyen ve nefyeden binler adamın inkârını hükümden ıskat ettiği gibi Karlayl ve Bismark’ın Kur’an’ı ve risalet-i Muhammediyeyi ispat suretinde tasdikleri, yüz bin nefyeden münkir feylesofların inkârı değil bir şüphe belki bir vesvese vermemek gerektir.

Hem mesela, bir iki adam ispat suretinde deseler: “Pek hârika ve semavata yol açan bir maden dünyada var.” Yerini veya numunesini göstermekle kolayca davasını ispat ettikleri ve onu inkâr edenler bütün dünyayı aramak taramakla hiçbir yerinde bulunmadığını göstermekle ve binler müşkülatla o menfî davalarını ancak ispat edebilirler.

Aynen bu misal gibi Bismark ve Karlayl ve emsallerinin hakaik-i Kur’aniye ve risalet-i Muhammediyeyi ispatları gayet derecede kanaat verir. Ve o hakaik-i müsbeteyi nefyeden binler münkirlerin davalarını hiçe indirir. O münkirler âlem-i gayb ve şehadeti aramak taramakla, bin müşkülatla o menfî davayı ancak ispat edebilmeleri için onların inkârları hiçbir ehl-i imana hiçbir vesvese ve vehim vermemek lâzım gelir. Hem ispat ediciler birbirine kuvvet verdikleri için Karlayl ve Bismark gibi gayr-ı müslimler milyonlarla ehl-i iman feylesofların ispatına dayanıp kuvvet alıyorlar. Nefyedici münkir ise birbirine kuvvet veremez. “Gözünü kapayan yalnız kendine gece yapar.”

Onun için hadsiz ehl-i inkâr, değil bu hadsiz ehl-i ispata karşı, belki iki ehl-i ispata karşı gelemez. Bu hakikati Risale-i Nur çok yerlerde ispat ettiği için kısa kesiyoruz.

Said Nursî

(Nur Çeşmesi)


“Kur’an serâpa samimiyet ve hakkaniyetle doludur. Hazret-i Muhammed’in cihana tebliğ ettiği davet, hak ve hakikattir.” (Carlyle)

...

“Kur’an’ın ulviyeti, onun cihan-şümul hakikatindedir.” (Carlyle)

(Nur Çeşmesi)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

Kaynakça[değiştir]

  1. 1,0 1,1 1,2 https://en.wikipedia.org/wiki/Thomas_Carlyle
  2. Risale-i Nur’dan Arabî İşaratü’l-İ’caz tefsiri otuz sene evvel, onun bu kıymetli hakperestane hükmüne işaret etmiş.