Harun (as)

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
(Harun sayfasından yönlendirildi)

Halife Harun Reşid için Harun Reşid sayfasına gidin

Hz. Harun (as) Hz. Mûsâ’nın yardımcısı olarak İsrâiloğulları’na gönderilen ve yine peygamber olan kardeşidir. Kur'an'da adı umumiyetle Hz. Mûsâ ile beraber zikredilir. Kur’ân’da Hz. Hârûn’a vahiy geldiği, onun hidayete erdirildiği, ona lütufta bulunulduğu, güzel konuştuğu, Mûsâ ile beraber ona da furkan verildiği belirtilir. Hz. Mûsâ, Firavun’a gitmekle görevlendirilince kardeşi Hârûn’un kendisine yardımcı olarak verilmesini Allah’tan istemiş ve Allah bu isteği kabul ederek Harun 'a (as) peygamberlik vermiştir. Hz. Mûsâ ile birlikte Firavun’a gönderilmişler ve Firavun’un sihirbazları mağlûp olunca Mûsâ ve Hârûn’un rabbine inandıklarını açıklamışlardır. Hz. Mûsâ 40 günlüğüne Sînâ’ya giderken yerine Hârûn’u vekil bırakmış, halkı buzağı heykeline tapınca Hz. Harun onları uyarmıştır. Hz. Mûsâ Tûr dönüşü kardeşi Harun'u sakalından tutup kızmış, Hârûn “Ey anamın oğlu, saçımı başımı tutma! Ben senin, İsrâiloğulları arasında ayrılık çıkardın, sözümü tutmadın diyeceğinden korktum” diyerek gerekçesini açıklamıştır.[1]

Bir hadiste "Kim bunu okursa Mûsâ ile Hârun'un sevaplarının misli ona verilir." şeklinde geçen dua ve hadiste bahsi geçen sevap hakkındaki itirazlara Risale-i Nur'da verilen cevapta bu duayı okuyana Hz. Musa ve Hz. Harun'un bilemeyeceğimiz hakiki sevaplarının değil, bizim dünyadaki dar nazarımızdaki ve ilmimizde sevapları kadar sevap verileceği izah edilmiştir.

Bilgiler[değiştir]

Diğer İsimleri: Aaron (Batı dünyasında)

Doğum Yeri ve Tarihi:

Annesi: -

Babası: -

Kardeşleri: Hz. Musa (as)

Soyu:

Vefat Yeri ve Tarihi: -

Kabrinin Yeri:

Harita Konumu:

Hanımları:

Çocukları: -

Peygamberlikle Görevlendirildiği Yer ve Tarih: -

Peygamber Olarak Gönderildiği Kavim: İsrailoğulları

Kur'an'da İsminin Geçtiği Yerler[değiştir]

Kur’an'da 19 yerde adı geçer. Meryem Suresinin 28. ayetinde geçen Harun ifadesi ile kuvvetli görüşe göre Hz. Harun (as) değil, Hz. Meryem'in kardeşi kast edilmiştir.

Harun Peygamberin (AS) İsmi Geçen Ayetler

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Hem de şu âlemin mikyasıyla âlem-i ebedînin şeyleri tartılmaz. Buranın en büyüğü, oranın en küçüğüne muvazi gelemez. Sevab-ı a’mal o âleme baktığı için dünyevî nazarımız ona dar geliyor. Aklımıza sığıştıramıyoruz. Mesela

مَنْ قَرَاَ هٰذَا اُعْطِىَ لَهُ مِثْلُ ثَوَابِ مُوسٰى وَ هَارُونَ

yani:

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ السَّمٰوَاتِ وَ رَبِّ الْاَرَضٖينَ رَبِّ الْعَالَمٖينَ

وَلَهُ الْكِبْرِيَاءُ فِى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَ هُوَ الْعَزٖيزُ الْحَكٖيمُ

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ السَّمٰوَاتِ وَ رَبِّ الْاَرَضٖينَ رَبِّ الْعَالَمٖينَ

وَلَهُ الْعَظَمَةُ فِى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَ هُوَ الْعَزٖيزُ الْحَكٖيمُ

وَلَهُ الْمُلْكُ رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَ هُوَ الْعَزٖيزُ الْحَكٖيمُ

İnsafsız ve dikkatsizlerin en ziyade nazar-ı dikkatini celbeden şu gibi rivayetlerdir. Hakikati şudur ki: Dünyada dar nazarımızla, kısacık fikrimizle Musa ve Harun aleyhimesselâmın sevaplarını ne derece tasavvur ediyoruz, biliyoruz. Âlem-i ebediyette Rahîm-i Mutlak, saadet-i ebedîde nihayetsiz ihtiyaç içinde bir abdine bir tek virde mukabil vereceği hakikat-i sevap, o iki zatın sevaplarına –fakat daire-i ilmimize ve tahminimize giren sevaplarına– müsavi olabilir.

Mesela bedevî, vahşi bir adam hiç padişahı görmemiş. Saltanat haşmetini bilmiyor. Bir köyde bir ağayı nasıl tasavvur eder, o mahdud fikriyle bir padişahı ondan büyükçe bir ağa kadar bilir. Hattâ bizde sade-dil bir taife var ki eskiden diyorlardı ki: “Padişah, kendi ocağı yanında ve tenceresinin başında pişirdiği bulgur çorbası yanında ne yapıyor, bizim ağamız onu biliyor.” Demek onlar, padişahı o kadar dar bir vaziyette ve âdi bir surette tahayyül ediyorlar ki kendi bulgur çorbasını kendi pişiriyor, âdeta bir yüzbaşı haşmetinde farz ediyorlar. Şimdi biri o adamlardan birisine dese: “Sen bugün benim için bu işi yapsan senin bildiğin padişah haşmeti kadar sana bir haşmetlik vereceğim.” Yani bir yüzbaşı kadar bir rütbe vereceğim. O söz hakikattir. Çünkü haşmet-i padişahîden onun dar daire-i fikrine giren ancak bir yüzbaşılık kadar bir şevkettir.

İşte dünya nazarıyla, dar fikrimizle âhirete müteveccih hakaik-i sevabiyeyi o bedevî adam kadar da düşünemiyoruz. Hazret-i Musa (as) ve Harun’un (as) meçhulümüz olan hakiki sevapları ile muvazene değil –çünkü teşbih kaidesi, meçhulü malûma kıyas eder– belki muvazene edilen ve malûmumuz olan ve tahminimize giren sevaplarıyla bir abd-i mü’minin bir virdine mukabil meçhulümüz olan hakiki sevabıdır.

Hem de deniz yüzü ile katrenin göz bebeği, güneşin tamam aksini tutmakta müsavidirler. Fark, keyfiyettedir. Hazret-i Musa (as) ve Harun’un (as) deniz-misal âyine-i ruhlarına in’ikas eden mahiyet-i sevap, bir katre hükmünde bir abd-i mü’minin bir âyetten aldığı aynı mahiyet-i sevaptır. Mahiyetçe, kemiyetçe birdirler. Keyfiyet ise kabiliyete tabidir.

Hem bazen olur ki bir tek kelime, bir tek tesbih, öyle bir saadet hazinesini açar ki altmış sene hizmetle o açılmamış. Demek, bazı hâlât oluyor ki bir tek âyet, Kur’an kadar fayda verebilir.

Hem ism-i a’zama mazhar olan Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın bir âyette mazhar olduğu feyz-i İlahî, belki bir peygamberin umum feyzi kadar olabilir. Veraset-i Ahmediye ile ism-i a’zam zılline mazhar bir mü’min, kendi kabiliyeti itibarıyla kemiyetçe bir nebinin feyzi kadar sevap alıyor denilse hilaf-ı hakikat olamaz.

Hem de sevap ve fazilet, nur âlemindendir. O âlemden bir âlem, bir zerreye sığışabilir. Nasıl ki bir zerrecik bir şişede, semavat nücumuyla beraber görünebilir. Öyle de niyet-i hâlise ile şeffafiyet peyda eden bir zikirde veya bir âyette, semavat gibi nurani sevap ve fazilet yerleşebilir.

(24. Söz)


Meselâ rivayet edilmiş ki: "Her kim bu duayı okusa, ona Musa ve Harun (Aleyhimesselâmların) sevabı verilecektir." İşte bundan murad şudur ki: Yani şu mütenahî âlemde, mütenahî olan nazarınızla gördüğünüz ve tasavvur ettiğiniz kadarıyla (ve size göre) bir âyetin nefs-ül emirdeki kıraatının sevabına, -fakat sevab, Cenab-ı Allah'a bakması nokta-i nazarından, ihlas ve kabul şartıyla- sevabları ziyade gelmez demektir.

(Mesnevi N. (Badıllı))


Ehl-i idlâli eden zîr ü zeber,

Sanki Harun-u fesahattir sözün.

...

Ahmed Galib

(Barla L.)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

  • Musa (as): Hz. Harun'un yardımcı olarak tayin edildiği ulul azm peygamberlerden olan kardeşi

Kaynakça[değiştir]