Asr 1

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden

Önceki Ayet: Tekasür 8Asr SuresiAsr 2: Sonraki Ayet

Meali: {Asr, yüzyıl, ikindi vakti ve meyvenin suyunu çıkarmak gibi manalara gelir. "Asr"a yemin ile söze başladığı için bu adı almıştır. İnşirâh sûresinden sonra Mekke'de inmiştir, 3 âyettir. Sûrede kurtuluşun imana, iyi işler yapmaya hakkı ve sabrı tavsiye etmeye bağlı olduğu anlatılmıştır.}

1-2-3- Asra yemin ederim ki insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.

{Mehmet Âkif'in sûreyle ilgili bir manzumesi şöyledir:

Hâlikın nâ-mütenâhî adı var en başı "Hak"

Ne büyük şey kul için hakkı tutup kaldırmak

Hani ashâb-ı kirâm ayrılalım derlerken

Mutlaka sûre-i ve'l-asr'ı okurmuş bu neden?

Çünkü meknûn o büyük sûrede esrâr-ı felâh

Başta iman-ı hakîkî geliyor sonra salâh

Sonra hak sonra sebât: İşte kuzum insanlık

Dördü birleşti mi yoktur sana hüsrân artık.}

Kur'an'daki Yeri: 30. Cüz, 601. Sayfa

Tilavet Notları:

Diğer Notlar:

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Aziz kardeşim!

وَخَسِرَ هُنَالِكَ الْكَافِرُونَ bu âyet dahi

وَ الْعَصْرِ

اِنَّ الْاِنْسَانَ لَفٖى خُسْرٍ

işaretine işaret eder ki kâfirlerin bu kadar tahribatları ve harpleri faydasız ve hasarat içerisinde ayn-ı zarar oldu. وَ الْعَصْرِ işaretinde Risale-i Nur’a bir îma bulunması remziyle, bu âyet dahi remzen bin üç yüz altmış (1360) Rumî tarihi olan bu senede münafıklar ve küfre düşenler Risale-i Nur’a ilişecekler fakat hasarat ederler. Çünkü zelzele ve harp gibi belaların ref’ine bir sebep Risale-i Nur’dur. Onun tatili belaları celbeder diye bir gizli îma olabilir.

Said Nursî

(13. Şua)


Bir âyetin mana-yı işarîsinin külliyetinden bir ferdi, Hürriyet’ten bu ana kadardır.

Teşrin-i sânî otuzuncu gün, bin üç yüz elli sekizde (1358) Karadağ başına çıkıyordum. “İnsanların, hususan Müslümanların bu teselsül eden helâketleri ve hasaretleri ne vakitten başladı, ne vakte kadar devam eder?” hatıra geldi. Birden, her müşkülümü halleden Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan, Sure-i Ve’l-Asrı’yı karşıma çıkardı. Dedi: “Bak!”

Baktım. Her asra hitap ettiği gibi bu asrımıza daha ziyade bakan

وَ الْعَصْرِ

اِنَّ الْاِنْسَانَ لَفٖى خُسْرٍ

âyetindeki اِنَّ الْاِنْسَانَ لَفٖى خُسْرٍ –şedde ve tenvin sayılır– makam-ı cifrîsi bin üç yüz yirmi dört (1324) edip hürriyet inkılabıyla başlayan tebeddül-ü saltanat ve Balkan ve İtalyan Harpleri ve Birinci Harb-i Umumî mağlubiyetleri ve dehşetli muahedeleri ve şeair-i İslâmiyenin sarsılmaları ve bu memleketin zelzeleleri ve yangınları ve İkinci Harb-i Umumî’nin zemin yüzünde fırtınaları gibi semavî ve arzî musibetlerle hasaret-i insaniye ile اِنَّ الْاِنْسَانَ لَفٖى خُسْرٍ âyetinin bu asra dahi bir hakikati, maddeten aynı tarihiyle gösterip bir lem’a-i i’cazını gösteriyor.

اِلَّا الَّذٖينَ اٰمَنُوا وَ عَمِلُوا الصَّالِحَاتِ –âhirdeki ت , ه sayılır; şedde sayılır ise– makam-ı cifrîsi bin üç yüz elli sekiz ve dokuz (1358-1359) olan bu senenin ve gelecek senenin aynı tarihini göstermekle o hasaretlerden bâhusus manevî hasaretlerden kurtulmanın çare-i yegânesi, iman ve a’mal-i saliha olduğu gibi ve mefhum-u muhalifiyle, o hasaretin de sebeb-i yegânesi küfür ve küfran, şükürsüzlük yani imansızlık, fısk ve sefahet olduğunu gösterdi. Sure-i وَ الْعَصْرِ nin azametini ve kudsiyetini ve kısalığıyla beraber gayet geniş ve uzun hakaikin hazinesi olduğunu tasdik ederek Cenab-ı Hakk’a şükrettik.

Evet âlem-i İslâm’ın, bu asrın en büyük hasareti olan bu dehşetli İkinci Harb-i Umumî’den kurtulmasının sebebi: Kur’an’dan gelen iman ve a’mal-i saliha olduğu gibi; fakirlere gelen acı açlık ve kahtın sebebi dahi orucun tatlı açlığını çekmedikleri ve zenginlere gelen hasaret ve zayiatın sebebi de zekât yerinde ihtikâr etmeleridir. Ve Anadolu’nun bir meydan-ı harp olmamasının sebebi; اِلَّا الَّذٖينَ اٰمَنُوا kelime-i kudsiyesinin hakikatini fevkalâde bir surette yüz bin insanın kalplerine tahkikî bir tarzda ders veren Risale-i Nur olduğunu, pek çok emareler ve şakirdlerinden binler ehl-i hakikat ve dikkatin kanaatleri ispat eder.

Ezcümle: Emarelerden biri, Risale-i Nur’a sıkıntı veren veyahut hizmetinden çekilen pek çok adamların tokat yemeleri gibi; bu sene, bu memleketin etrafında umumî bir tarzda Risale-i Nur’un intişarına sıkıntı verip şimdiki bir nevi tevakkuf devresi vermek hatasıyla, şimdiki umumî sıkıntının bir sebebi olduğunu göstermesidir.

(SURE-İ VE’L-ASR’IN DAĞ MEYVESİ NAMINDAKİ NÜKTESİNE BİR HÂŞİYEDİR.)

اَلصَّالِحَاتِ deki ت, âhirdeki “ta”lar ekseriyetçe vakfa rast gelmesiyle cifirce ه sayılabilir, اِلَّا beraberdir. Bu noktada bin üç yüz elli sekiz (1358) bu zamanımızı gösterir. Ve telaffuzca ه okunmadığından ت kalabilir. Bu noktadan, şeddeler sayılmazsa ve اِلَّا beraber değil, iki yüz küsur sene zamana kadar iman ve amel-i salih ile beraber bir taife-i azîme, hasarat-ı azîmeye karşı mücahedeye devam edeceğine işaret edip Fatiha’nın âhirinde صِرَاطَ الَّذٖينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ bin beş yüz kırk yedi (1547) veya bin beş yüz yetmiş yedi (1577) gösterdiği zamana hem

لَا تَزَالُ طَائِفَةٌ مِنْ اُمَّتٖى ظَاهِرٖينَ عَلَى الْحَقِّ حَتّٰى يَاْتِىَ اللّٰهُ بِاَمْرِهٖ

birinci cümle, bin beş yüz (1500) makamıyla âhir zamanda bir taife-i mücahidînin son zamanlarına ve ikinci cümle, bin beş yüz altı (1506) makamıyla galibane mücahedenin tarihine ve üçüncü cümle, bin beş yüz kırk beş (1545) makamıyla pek az bir farkla hem Fatiha’nın hem Ve’l-Asrı Suresi’nin iki cümlesinin gaybî işaretlerine işaret edip tevafuk eder.

Demek bu hadîs-i şerifin üç cümlesinden her birisi, bin beş yüz tarihine ve mücahedenin ne kadar devam edeceğine dair işaretlerine, aynen bu اَلَّذٖينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ şedde sayılmazsa bin beş yüz altmış bir (1561) makamıyla hem وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ –şedde sayılır fakat بِالصَّبْرِ lâmdır– bin beş yüz altmış (1560) makamıyla iştirak edip o taife-i azîmenin mücahedatları ne kadar devam edeceğini mana-yı işarî ve cifrî ile gösterirler. Ve Fatiha ve hadîsin irae ettikleri tarihe, makam-ı ebcedleriyle takarrub edip farklı bir derece tevafuk ederler ve manalarıyla da tam tetabuk ederek, parlak bir lem’a-i i’caziye-i gaybiyeyi gösteriyorlar.

(Kastamonu Lahikası)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]