Seyyare: Revizyonlar arasındaki fark

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
("Kategori:Gök Cismi '''Seyyare''' ya da '''Gezegen''', 12 adet. <ref>https://en.wikipedia.org/wiki/Milky_Way</ref> ==Bilgiler== '''Diğer İsimleri:'''..." içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu)
 
10. satır: 10. satır:
==Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği==
==Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği==


Elhasıl, esîrden yapılmış; elektrik, ziya, hararet, cazibe gibi seyyalat-ı latîfenin medarı olmuş ve hadîste اَلسَّمَاءُ مَوْجٌ مَكْفُوفٌ işaretiyle, '''seyyarat''' ve nücumun harekâtına müsait olmuş ve Samanyolu denilen “مَجَرَّةُ السَّمَاءِ”dan tâ en yakın '''seyyareye''' kadar, muhtelif vaziyet ve teşekkülde yedi tabaka, her bir tabaka âlem-i arzdan, tâ âlem-i berzaha, âlem-i misale, tâ âlem-i âhirete kadar birer âlemin damı hükmünde birer semanın bulunması, hikmeten, aklen iktiza eder.


([[Risale:31._Söz#.C4.B0kinci_Esas|Sözler, 31. Söz, 2. Esas]])
----
Evet, '''seyyar yıldızlara''' ve istitar ve intişarlarına işaret eden şu âyet, gayet âlî bir nakş-ı sanat ve âlî bir levha-i ibret, nazar-ı temaşaya gösteriyor.


Evet şu '''seyyareler''', kumandanları olan güneşin dairesinden çıkıyorlar, sabit yıldızlar dairesine girerek semada yeni yeni nakışları ve sanatları gösteriyorlar. Bazen kendileri gibi parlak bir yıldıza omuz omuza verir güzel bir vaziyet gösteriyorlar. Bazen küçük yıldızlar içine girip bir kumandan suretini gösteriyorlar. Hususuyla bu mevsimde, akşamdan sonra ufukta Zühre yıldızı ve fecirden evvel diğer parlak bir arkadaşı, gayet şirin ve güzel bir vaziyet gösteriyorlar. Sonra vazife-i teftişiyelerini ve nakş-ı sanatta mekiklik hizmetini îfadan sonra yine dönüp sultanları olan güneşin şaşaalı dairesine girip gizleniyorlar.


Şimdi şu “Hunnes, Künnes” tabir edilen '''seyyarelerle''' şu zeminimizi kâinat fezasında birer gemi, birer tayyare suretinde kemal-i intizamla döndüren ve seyr ü seyahat ettiren Zat’ın haşmet-i rububiyetini ve şaşaa-i saltanat-ı uluhiyetini güneş gibi parlaklığıyla gösteriyorlar. Bak bir saltanatın haşmetine ki gemileri ve tayyareleri içinde öyleleri var ki bin defa küre-i arz kadar bir cesamette ve bir saniyede sekiz saat mesafeyi kateden sürattedir.


([[Risale:3._Mektup|Mektubat, 3. Mektup]])
----
İkinci Esas: Malûmdur ki küre-i arzın mihveri üstündeki hareketiyle gece gündüzler ve medar-ı senevîsi üstündeki hareketiyle seneler hasıl oluyor. Güneşle beraber her bir '''seyyarenin''' belki sevabitin ve Şemsü’ş-şümus’un dahi her birinin mihveri üstünde eyyam-ı mahsusalarını gösteren bir hareketi ve medarı üzerinde deveranı dahi bir nevi seneleri gösteriyor.


===On İki Seyyare===
([[Risale:Mektubat%27ın_Üçüncü_Kısmı_(2)_(Barla)#14._Par.C3.A7a|Barla Lahikası]]
----
 
'''Seyyaratın''' dahi fennen harekâtı o kadar muhteliftir ki akıl hayrettedir.
 
([[Risale:31._Söz#.C4.B0kinci_Esas|Sözler, 31. Söz, 2. Esas]]
----
Bu makam yazıldığı zaman Kurban Bayramı geldi.
 
اَللّٰهُ اَكْبَرُ اَللّٰهُ اَكْبَرُ اَللّٰهُ اَكْبَرُ ler ile nev-i beşerin beşten birisine, üç yüz milyon insanlara birden اَللّٰهُ اَكْبَرُ dedirmesi; koca küre-i arz, büyüklüğü nisbetinde o اَللّٰهُ اَكْبَرُ kelime-i kudsiyesini semavattaki '''seyyarat arkadaşlarına''' işittiriyor gibi yirmi binden ziyade hacıların Arafat’ta ve iyd’de beraber birden اَللّٰهُ اَكْبَرُ demeleri, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın bin üç yüz sene evvel âl ve sahabeleriyle söylediği ve emrettiği اَللّٰهُ اَكْبَرُ kelâmının bir nevi aks-i sadâsı olarak rububiyet-i İlahiyenin رَبُّ الْاَرْضِ وَ رَبُّ الْعَالَمٖينَ azamet-i unvanıyla küllî tecellisine karşı geniş ve küllî bir ubudiyetle bir mukabeledir, diye tahayyül ve his ve kanaat ettim.
 
([[Risale:11._Şuâ#D.C3.B6rd.C3.BCnc.C3.BC_bir_faydas.C4.B1_ki_insan.C4.B1n_hayat-.C4.B1_i.C3.A7timaiyesine_bak.C4.B1yor|Şualar, 11. Şua, 8. Mesele, 4. Fayda]]
----
Bir küre “Kün feyekûn” emrini aldığı zaman, bu muazzam küreler gibi milyonlarca '''seyyarat''' birbirine karışacak, nizam-ı âlem bozulacak, her şey harap olacak. كُلُّ شَىْءٍ هَالِكٌ اِلَّا وَجْهَهُ لَهُ الْحُكْمُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ sırrı zahir olacak.
 
([[Risale:Mektubat%27ın_Üçüncü_Kısmı_(1)_(Barla)#17._Par.C3.A7a|Barla Lahikası]]
 
===On Bir veya On İki Seyyare===


Ve '''on iki seyyare'''den hiçbir seyyare yıldız yoktur ki hikmetli hareketiyle ve itaatli musahhariyetiyle ve intizamlı vazifesiyle ve ehemmiyetli peykleriyle senin vücub-u vücuduna şehadet ve saltanat-ı uluhiyetine işaret etmesin!
Ve '''on iki seyyare'''den hiçbir seyyare yıldız yoktur ki hikmetli hareketiyle ve itaatli musahhariyetiyle ve intizamlı vazifesiyle ve ehemmiyetli peykleriyle senin vücub-u vücuduna şehadet ve saltanat-ı uluhiyetine işaret etmesin!
23. satır: 49. satır:
([[Risale:3._Şuâ#Birinci_F.C4.B1kra|Şualar, 3. Şua]])
([[Risale:3._Şuâ#Birinci_F.C4.B1kra|Şualar, 3. Şua]])
----
----
Yeni zamanın feylesofuna şu kelime şöyle ifham eder ki: Manzume-i şemsiyeyi teşkil eden küremiz, sair '''seyyareler''', bidayette güneşle mümtezic olarak açılmamış bir hamur şeklinde iken Kādir-i Kayyum, o hamuru açıp, o seyyareleri birer birer yerlerine yerleştirerek, güneşi orada bırakıp, zeminimizi buraya getirerek, zemine toprak sererek, sema canibinden yağmur yağdırarak, güneşten ziya serptirerek dünyayı şenlendirip bizleri içine koymuştur, anlar; başını tabiat bataklığından çıkarır, اٰمَنْتُ بِاللّٰهِ الْوَاحِدِ الْاَحَدِ der.
([[Risale:25._Söz#Birinci_Lem.27a|Sözler, 25. Söz, 1. Şule, 2. Şua, 1. Lem'a]])
----
O vakit küre-i arz, hak namına ve hakikat diliyle, gök gürültüsü gibi bir sadâ ile ona der ki: “Halt etme! Ben, nasıl serseri, sahipsiz olabilirim? Benim elbisemi ve elbisemin içindeki en küçük bir noktayı, bir ipi intizamsız bulmuş musun ve hikmetsiz ve sanatsız görmüş müsün ki bana sahipsiz, serseri dersin. Eğer hareket-i seneviyem ile takriben yirmi beş bin senelik (Hâşiye[5]) bir mesafede, bir senede gezdiğim ve kemal-i mizan ve hikmetle vazife-i hizmetimi gördüğüm o daire-i azîmeye hakiki mâlik olabilirsen ve kardeşlerim ve benim gibi vazifedar olan '''on seyyareye''' ve gezdikleri bütün dairelere ve bizim imamımız ve biz onunla bağlı ve cazibe-i rahmetle ona takılı olduğumuz güneşi icad edip yerleştirecek ve sapan taşı gibi beni ve seyyarat yıldızları ona bağlayacak ve kemal-i intizam ve hikmetle döndürüp istihdam edecek bir nihayetsiz hikmet ve nihayetsiz kudret sende varsa bana rububiyet dava et. Yoksa haydi cehennem ol, git! Benim işim var. Vazifeme gidiyorum. Hem bizlerdeki haşmetli intizamat ve dehşetli harekât ve hikmetli teshirat gösteriyor ki bizim ustamız öyle bir zattır ki bütün mevcudat, zerrelerden yıldızlara ve güneşlere kadar emirber nefer hükmünde ona mutî ve musahhardırlar. Bir ağacı, meyveleriyle tanzim ve tezyin ettiği gibi kolayca güneşi, seyyaratla tanzim eder bir Hakîm-i Zülcelal ve Hâkim-i Mutlak’tır.”
([[Risale:32._Söz#Birinci_Mevk.C4.B1f|Sözler, 32. Söz, 1. Mevkıf]])
----
Evet, manzume-i şemsiye denilen küremizle beraber '''on iki seyyare'''; cirmleri küçüklük büyüklük itibarıyla pek çok muhtelif ve mevkileri uzaklık yakınlık noktasında pek çok mütefavit ve sürat-i hareketleri çok mütenevvi olduğu halde kemal-i intizam ve hikmet ile ve kemal-i mizan ile ve bir saniye kadar şaşırmayarak hareketleri ve deveranları ve güneş ile cazibe kanunu tabir edilen bir kanun-u İlahî ile bağlanmaları, yani onlar imamlarına iktidaları; büyük bir mikyasta bir azamet-i kudret-i İlahiyeyi ve vahdaniyet-i Rabbaniyeyi gösterir.
...
Manzume-i şemsiyenin yani şemsin me’mumları ve meyveleri olan '''on iki seyyarenin''' acayibini ilm-i muhit-i İlahîye havale edip yalnız gözümüzün önünde seyyaremiz bulunan arza bakıyoruz, görüyoruz ki bu seyyaremiz, bir azamet-i şevket-i rububiyeti ve haşmet-i saltanat-ı uluhiyeti ve kemal-i rahmet ve hikmeti gösterir bir surette güneşin etrafında, emr-i Rabbanî ile (Birinci Mektup’ta beyan edildiği gibi) pek büyük bir hizmet için bir uzun seyr ü seyahat ona ettiriliyor. Bir sefine-i Rabbaniye olarak acayib-i masnuat-ı İlahiye ile doldurulmuş ve zîşuur ibadullaha seyrangâh gibi bir mesken-i seyyar vaziyeti verilmiş. Ve evkat ve hesabı bildirecek saat akrebi gibi kamer dahi dakik hesaplarla, azîm hikmetlerle ona takılmış ve o kamere başka menzillerde ayrı seyr ü seyahat verilmiş.
([[Risale:33._Söz#Yirmi_Birinci_Pencere|Sözler, 33. Söz, 21. Pencere]])
----
İşte gel, güneş ile muhtelif '''on iki seyyarenin''' muvazenelerine bak. Acaba bu muvazene, güneş gibi, Adl ve Kadîr olan Zat-ı Zülcelal’i göstermiyor mu?
([[Risale:30._Lem%27a#Otuzuncu_Lem.E2.80.99a.E2.80.99n.C4.B1n_.C4.B0kinci_N.C3.BCktesi|Lem'alar, 30. Lem'a, 2.Nükte]])
===Seyyare ve Kıyamet===
Amma bir dördüncü mesele olan mevt-i dünya ve kıyamet kopması ise, bir anda bir '''seyyare''' veya bir kuyruklu yıldızın emr-i Rabbanî ile küremize, misafirhanemize çarpması bu hanemizi harap edebilir. On senede yapılan bir saray, bir dakikada harap olması gibi…
([[Risale:2._Şuâ#Uzunca_Bir_H.C3.A2.C5.9Fiye|Şualar, 2. Şua]])
----
Eğer kâinattan risalet-i Muhammediyenin (asm) nuru çıksa, gitse kâinat vefat edecek. Eğer Kur’an gitse kâinat divane olacak ve küre-i arz kafasını, aklını kaybedecek belki şuursuz kalmış olan başını bir '''seyyareye''' çarpacak, bir kıyameti koparacak.
([[Risale:30._Lem%27a#D.C3.B6rd.C3.BCnc.C3.BC_Remiz|Lem'alar, 30. Lem'a, 5. Nükte, 4. Remiz]])
---
Kur’an-ı Hakîm bu zemin kafasının aklı ve kuvve-i müfekkiresidir. Eğer el-iyazü billah, Kur’an küre-i arzın başından çıksa arz divane olacak, akıldan boş kalan kafasını bir '''seyyareye''' çarpması, bir kıyamet kopmasına sebep olması akıldan uzak değildir. Evet Kur’an, arşı ferş ile bağlamış bir zincir, bir hablullahtır. Cazibe-i umumiyeden ziyade, zemini muhafaza ediyor.
([[Risale:14._Şuâ#2._Par.C3.A7a|Şualar, 14. Şua]])
----
اَللّٰهُ اَعْلَمْ o tulûun sebeb-i zahirîsi: Küre-i arz kafasının aklı hükmünde olan Kur’an onun başından çıkmasıyla zemin divane olup izn-i İlahî ile başını başka '''seyyareye''' çarpmasıyla hareketinden geri dönüp garptan şarka olan seyahatini, irade-i Rabbanî ile şarktan garba tebdil etmekle güneş garptan tulûa başlar. Evet, arzı şems ile ferşi arş ile kuvvetli bağlayan hablullahi’l-metin olan Kur’an’ın kuvve-i cazibesi kopsa; küre-i arzın ipi çözülür, başıboş serseri olup aksiyle ve intizamsız hareketinden güneş garptan çıkar. Hem müsademe neticesinde emr-i İlahî ile kıyamet kopar diye bir tevili vardır.
([[Risale:5._Şuâ#Yirminci_Mesele|Şualar, 5. Şua, 20. Mesele]])
===Seyyare ve Melaike===
Bazı rivayatın işaratıyla ve intizam-ı âlemin hikmetiyle denilebilir ki bir kısım ecsam-ı seyyare, '''seyyarattan''' tut, tâ katarata kadar bir kısım melaikenin merakibidirler. Onlar bunlara izn-i İlahî ile binerler, âlem-i şehadeti seyredip gezerler.
([[Risale:15._Söz#Birinci_Basamak|Sözler, 15. Söz, 1. Basamak]])
----
Evet, şu kâinatın her bir cihetinde, her bir dairesinde, ruhaniyat ve melaikelerden birer taife, birer vazife-i ubudiyetle muvazzaf olarak bulunurlar. Bazı rivayat-ı ehadîsiyenin işaratıyla ve şu intizam-ı âlemin hikmetiyle denilebilir ki: Bir kısım ecsam-ı camide-i seyyare –yıldızlar seyyaratından tut tâ yağmur kataratına kadar– bir kısım melaikenin sefine ve merakibidirler. O melaikeler, bu '''seyyarelere''' izn-i İlahî ile binerler, âlem-i şehadeti seyredip gezerler ve o merkeplerinin tesbihatını temsil ederler.
([[Risale:29._Söz#Mukaddime|Sözler, 29. Söz, Mukaddime]])
----
Evet, mahşer-i acayip olan şu koca arzı, âdi bir hayvan gibi imate ve ihya eden ve beşer ve hayvana hoş bir beşik, güzel bir gemi yapan ve güneşi onlara şu misafirhanede ışık verici ve ısındırıcı bir lamba eden, '''seyyaratı''' meleklerine tayyare yapan bir zatın, bu derece muhteşem ve sermedî rububiyeti ve bu derece muazzam ve muhit hâkimiyeti; elbette yalnız böyle geçici, devamsız, bîkarar, ehemmiyetsiz, mütegayyir, bekasız, nâkıs, tekemmülsüz umûr-u dünya üzerinde kurulmaz ve durmaz.


([[Risale:30._Lem%27a#Birinci_N.C3.BCkte|Lem'alar, 30. Lem'a, 1. Nükte]])
([[Risale:10._Söz#Dokuzuncu_Hakikat|Sözler, 10. Söz, 9. Hakikat]])
 
===Seyyareler ve Cazibe===
 
Ve dikkatli bir hakîme şu “lâm”ı hem illet manasında hem zarfiyet manasında tutturup şöyle ifham eder ki: “Sâni’-i Hakîm, işlerine esbab-ı zahiriyeyi perde ettiğinden, cazibe-i umumiye namında bir kanun-u İlahîsiyle sapan taşları gibi '''seyyareleri''' güneşle bağlamış ve o cazibe ile muhtelif fakat muntazam hareketle o '''seyyareleri''' daire-i hikmetinde döndürüyor ve o cazibeyi tevlid için güneşin kendi merkezinde hareketini zahirî bir sebep etmiş. Demek لِمُسْتَقَرٍّ manası: فٖى مُسْتَقَرٍّ لَهَا لِاِسْتِقْرَارِ مَنْظُومَتِهَا yani, kendi müstekarrı içinde manzumesinin istikrarı ve nizamı için hareket ediyor. Çünkü hareket harareti, hararet kuvveti, kuvvet cazibeyi zahiren tevlid eder gibi bir âdet-i İlahiye, bir kanun-u Rabbanîdir.” İşte şu hakîm, böyle bir hikmeti, Kur’an’ın bir harfinden fehmettiği zaman, “Elhamdülillah Kur’an’dadır hak hikmet, felsefeyi beş paraya saymam.” der.
 
Ve şairane bir fikir ve kalp sahibine şu “lâm”dan ve istikrardan şöyle bir mana fehmine gelir ki: “Güneş, nurani bir ağaçtır. '''Seyyareler''' onun müteharrik meyveleri. Ağaçların hilafına olarak güneş silkinir, tâ o meyveler düşmesin. Eğer silkinmezse düşüp dağılacaklar.” Hem tahayyül edebilir ki: “Şems meczup bir serzâkirdir. Halka-i zikrin merkezinde cezbeli bir zikreder ve ettirir.” Bir risalede şu manaya dair şöyle demiştim:
 
“Evet güneş, bir meyvedardır; silkinir tâ düşmesin seyyar olan yemişleri.
 
Eğer sükûtuyla sükûnet eylese cezbe kaçar, ağlar fezada muntazam meczupları.”
 
([[Risale:25._Söz#Birinci_Lem.27a|Sözler, 25. Söz, 1. Şule, 2. Şua, 1. Lem'a]])
----
----
Hem şemse kendi mihveri üstünde cazibe denilen manevî ipleri yumak yaptırmak için dolap ve çıkrık hükmünde olan güneşi, bir Kadîr-i Zülcelal’in emriyle döndürüp, o '''seyyaratı''' o manevî iplerle bağlayıp tanzim etmek ve güneşi bütün '''seyyaratıyla''' saniyede beş saatlik bir mesafeyi kestirecek kadar bir süratle, bir tahmine göre “Herkül Burcu” tarafına veya Şemsü’ş-şümus canibine sevk etmek, elbette ezel ve ebed sultanı olan Zat-ı Zülcelal’in kudretiyle ve emriyledir. Güya haşmet-i rububiyetini göstermek için bu emirber neferleri hükmünde olan manzume-i şemsiye ordusu ile bir manevra yaptırır.


([[Risale:30._Lem%27a#Birinci_N.C3.BCkte|Lem'alar, 30. Lem'a, 1. Nükte]])
([[Risale:33._Söz#Yirmi_Birinci_Pencere|Sözler, 33. Söz, 21. Pencere]])
----
----
28- Şems, hareket-i mihveriyesiyle silkinse meyveleri düşmez; silkinmezse yemişleri olan '''seyyarat''' düşüp dağılacaktır.


([[Risale:30._Lem%27a#Birinci_N.C3.BCkte|Lem'alar, 30. Lem'a, 1. Nükte]])
([[Risale:33._Söz#Yirmi_Birinci_Pencere|Mektubat, Hakikat Çekirdekleri, 28]])
----
----
Tefsirimde böyle yazmıştım:
{{Arabi|ﻗﺪ ﺳﻨﺢ ﻟﻰ ﻓﻰ ﺳﻨﺔ ٣٣٣١ ﻓﻰ ﺍﻟﻤﺮﺽ ﺑﻴﻦ ﺍﻟﻨﻮﻡ ﻭﺍﻟﻴﻘﻈﺔ ﻓﻰ ﻭﺍﻟﺸﻤﺲ ﺗﺠﺮﻯ ﻟﻤﺴﺘﻘﺮ ﻫﺬﺍ ﺍﻟﻤﻌﻨﻰ ﺍﻯ ﻓﻰ ﻣﺴﺘﻘﺮﻫﺎ ﻟﺎﺳﺘﻘﺮﺍﺭ ﻣﻨﻈﻮﻣﺘﻬﺎ ﺍﻯ ﺟﺮﻳﺎﻧﻬﺎ ﺑﺎﺫﻥ ﺍﻟﻠّﻪ ﻟﺘﻮﻟﺪ ﺟﺎﺫﺑﺘﻬﺎ ﺍﻟﻨﻈﺎﻣﺔ ﻟﻠﻤﻨﻈﻮﻣﺔ ﺍﻟﺸﻤﺴﻴﺔ ﻭﻟﻮ ﺳﻜﻨﺖ ﻭ ﺳﻜﺘﺖ ﻟﺘﻨﺎﺛﺮﺕ}}
Yâni, kendi müstakarrında mihveri üzerinde Allah'ın emriyle cereyanı, manzumesini tanzim eden câzibesinin tevlidi içindir. Eğer şems silkinmese meyveleri düşecek. Silkinse yemişleri olan '''seyyaratın''' istikrarları temin edilir. (Müellif)
([[Risale:Şuaat-ü_Marifet-ün_Nebiyy_(Asar-ı_Bediiyye)#cite_ref-11|Asar-ı Bediyye, Şuaat-ü_Marifet-ün_Nebiyy]])
===Dünyamıza Benzer 7 Küre===
...
hem küre-i arzımıza benzeyen '''yedi küre-i uhra''' dahi bulunmasına, zîhayata makarr ve mesken olmasına işareten yedi tabaka yani '''yedi küre-i arziye''' bulunmasına işareten küre-i arz dahi yedi tabaka âyât-ı Kur’aniyeden fehmedilmiştir.
([[Risale:12._Lem%27a#.C4.B0kincisi|Lem'alar, 12. Lem'a, 2. Sual, 1. Mesele, İkincisi]])
----
Daha bir kısım insanlar küremize benzer zevi’l-hayatın makarrı olmuş semavî '''yedi küre-i âheri''' fehmeder.
([[Risale:12._Lem%27a#Yedincisi|Lem'alar, 12. Lem'a, 2. Sual, 2. Mesele, Yedincisi]])
----
Mesela سَبْعَ سَمٰوَاتٍ kelimesinden bazı insanlar hava-i nesîmiyenin tabakalarını fehmetmiştir.
Öbür bazı da '''arzımız ile arkadaşları olan hayattar küreleri''' ihata eden nesîmî küreleri fehmetmiştir.
Bir kısım da seyyarat-ı seb’ayı fehmetmiştir.
([[Risale:Bakara_Suresi_29._âyet#Alt.C4.B1nc.C4.B1_Mukaddime|İşaratül İ'caz, 29. Ayet]]
===Seyyarelerin Yaratılması===
Şimdi bak, şu sersem ve geveze felsefe ne der? Bak, diyor ki:
“Güneş, bir kitle-i azîme-i mayia-yi nâriyedir. Ondan fırlamış olan '''seyyaratı''' etrafında döndürüp cesameti bu kadar, mahiyeti böyledir şöyledir.” Mûhiş bir dehşetten, müthiş bir hayretten başka, ruha bir kemal-i ilmî vermiyor. Bahs-i Kur’an gibi etmiyor.
([[Risale:19._Söz#On_D.C3.B6rd.C3.BCnc.C3.BC_Re.C5.9Fha|Sözler, 19. Söz, 14. Reşha]]
----
Belki hazine-i kübradan o nimet-i azîmeyi küre-i arz ile beraber indirdiğini ifade etmek için, yani bu küre-i arz hanesine en lâzım şey demirdir ki, Hâlık-ı Zülcelal güya '''küre-i arzı güneşten ayırıp''' insanlar için indirdiği zaman, demiri de beraber inzal etmiş ve ekser ihtiyac-ı beşer onunla temin edilmiştir.
([[Risale:Latif_Nükteler#Demir_Yerden_.C3.87.C4.B1k.C4.B1yor|Latif Nükteler, Demir Yerden Çıkıyor]]
----
Mezkûr âyetin tabaka-i avama ait safhasının arkasında şöyle bir safha da vardır ki: Nur-u Muhammediyeden (asm) yaratılan madde-i aciniyeden, '''seyyarat''' ile şemsin o nurun macun ve hamurundan infisal ettirilmesine işarettir. Bu safhayı, delâletiyle teyid eden اَوَّلُ مَا خَلَقَ اللّٰهُ نُورٖى olan hadîs-i şeriftir.
([[Risale:Habbe#8._Par.C3.A7a|Mesnevi-i Nuriye, Habbe]]
----
Felsefenin hikmetince şems büyük bir ateştir, yerinde dönüyor. Arz ile '''seyyarat''', ondan uçan parçalardır. Cazibe ile şemse merbut kalarak medarlarında hareket ediyorlar.
([[Risale:Habbe#8._Par.C3.A7a|Mesnevi-i Nuriye, Onuncu Risale]]
----
Hikmet-i cedidenin nazariyatı ise şu merkezdedir ki: Görmekte olduğumuz manzume-i şemsiye ile tabir edilen güneşle ona bağlı yıldızlar cemaati, basit bir cevhere imiş. Sonra bir nevi buhara inkılab etmiştir. Sonra o buhardan, mayi-i nârî hasıl olmuştur. Sonra o mayi-i nârî bürudet ile tasallüb etmiş yani katılaşmış. Sonra şiddet-i hareketiyle bazı büyük parçaları fırlatmıştır. O parçalar tekâsüf ederek '''seyyarat''' olmuşlardır. Şu arz da onlardan biridir.
([[Risale:Bakara_Suresi_29._âyet#.C4.B0kinci_Mesele|İşaratül İ'caz, 29. Ayet]]


==Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler==
==Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler==

11.27, 23 Eylül 2022 tarihindeki hâli

Seyyare ya da Gezegen, 12 adet. [1]

Bilgiler[değiştir]

Diğer İsimleri: Gezegen, Seyyare Yıldız

Türü: Gök Cismi

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Elhasıl, esîrden yapılmış; elektrik, ziya, hararet, cazibe gibi seyyalat-ı latîfenin medarı olmuş ve hadîste اَلسَّمَاءُ مَوْجٌ مَكْفُوفٌ işaretiyle, seyyarat ve nücumun harekâtına müsait olmuş ve Samanyolu denilen “مَجَرَّةُ السَّمَاءِ”dan tâ en yakın seyyareye kadar, muhtelif vaziyet ve teşekkülde yedi tabaka, her bir tabaka âlem-i arzdan, tâ âlem-i berzaha, âlem-i misale, tâ âlem-i âhirete kadar birer âlemin damı hükmünde birer semanın bulunması, hikmeten, aklen iktiza eder.

(Sözler, 31. Söz, 2. Esas)


Evet, seyyar yıldızlara ve istitar ve intişarlarına işaret eden şu âyet, gayet âlî bir nakş-ı sanat ve âlî bir levha-i ibret, nazar-ı temaşaya gösteriyor.

Evet şu seyyareler, kumandanları olan güneşin dairesinden çıkıyorlar, sabit yıldızlar dairesine girerek semada yeni yeni nakışları ve sanatları gösteriyorlar. Bazen kendileri gibi parlak bir yıldıza omuz omuza verir güzel bir vaziyet gösteriyorlar. Bazen küçük yıldızlar içine girip bir kumandan suretini gösteriyorlar. Hususuyla bu mevsimde, akşamdan sonra ufukta Zühre yıldızı ve fecirden evvel diğer parlak bir arkadaşı, gayet şirin ve güzel bir vaziyet gösteriyorlar. Sonra vazife-i teftişiyelerini ve nakş-ı sanatta mekiklik hizmetini îfadan sonra yine dönüp sultanları olan güneşin şaşaalı dairesine girip gizleniyorlar.

Şimdi şu “Hunnes, Künnes” tabir edilen seyyarelerle şu zeminimizi kâinat fezasında birer gemi, birer tayyare suretinde kemal-i intizamla döndüren ve seyr ü seyahat ettiren Zat’ın haşmet-i rububiyetini ve şaşaa-i saltanat-ı uluhiyetini güneş gibi parlaklığıyla gösteriyorlar. Bak bir saltanatın haşmetine ki gemileri ve tayyareleri içinde öyleleri var ki bin defa küre-i arz kadar bir cesamette ve bir saniyede sekiz saat mesafeyi kateden sürattedir.

(Mektubat, 3. Mektup)


İkinci Esas: Malûmdur ki küre-i arzın mihveri üstündeki hareketiyle gece gündüzler ve medar-ı senevîsi üstündeki hareketiyle seneler hasıl oluyor. Güneşle beraber her bir seyyarenin belki sevabitin ve Şemsü’ş-şümus’un dahi her birinin mihveri üstünde eyyam-ı mahsusalarını gösteren bir hareketi ve medarı üzerinde deveranı dahi bir nevi seneleri gösteriyor.

(Barla Lahikası


Seyyaratın dahi fennen harekâtı o kadar muhteliftir ki akıl hayrettedir.

(Sözler, 31. Söz, 2. Esas


Bu makam yazıldığı zaman Kurban Bayramı geldi.

اَللّٰهُ اَكْبَرُ اَللّٰهُ اَكْبَرُ اَللّٰهُ اَكْبَرُ ler ile nev-i beşerin beşten birisine, üç yüz milyon insanlara birden اَللّٰهُ اَكْبَرُ dedirmesi; koca küre-i arz, büyüklüğü nisbetinde o اَللّٰهُ اَكْبَرُ kelime-i kudsiyesini semavattaki seyyarat arkadaşlarına işittiriyor gibi yirmi binden ziyade hacıların Arafat’ta ve iyd’de beraber birden اَللّٰهُ اَكْبَرُ demeleri, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın bin üç yüz sene evvel âl ve sahabeleriyle söylediği ve emrettiği اَللّٰهُ اَكْبَرُ kelâmının bir nevi aks-i sadâsı olarak rububiyet-i İlahiyenin رَبُّ الْاَرْضِ وَ رَبُّ الْعَالَمٖينَ azamet-i unvanıyla küllî tecellisine karşı geniş ve küllî bir ubudiyetle bir mukabeledir, diye tahayyül ve his ve kanaat ettim.

(Şualar, 11. Şua, 8. Mesele, 4. Fayda


Bir küre “Kün feyekûn” emrini aldığı zaman, bu muazzam küreler gibi milyonlarca seyyarat birbirine karışacak, nizam-ı âlem bozulacak, her şey harap olacak. كُلُّ شَىْءٍ هَالِكٌ اِلَّا وَجْهَهُ لَهُ الْحُكْمُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ sırrı zahir olacak.

(Barla Lahikası

On Bir veya On İki Seyyare[değiştir]

Ve on iki seyyareden hiçbir seyyare yıldız yoktur ki hikmetli hareketiyle ve itaatli musahhariyetiyle ve intizamlı vazifesiyle ve ehemmiyetli peykleriyle senin vücub-u vücuduna şehadet ve saltanat-ı uluhiyetine işaret etmesin!

Evet, gökler sekeneleriyle, her biri tek başıyla şehadet ettikleri gibi heyet-i mecmuasıyla derece-i bedahette –ey zemin ve gökleri yaratan yaratıcı!– senin vücub-u vücuduna öyle zahir şehadet –ve ey zerratı, muntazam mürekkebatıyla tedbirini gören ve idare eden ve bu seyyare yıldızları manzum peykleriyle döndüren, emrine itaat ettiren!– senin vahdetine ve birliğine öyle kuvvetli şehadet ederler ki göğün yüzünde bulunan yıldızlar sayısınca nurani bürhanlar ve parlak deliller o şehadeti tasdik ederler.

(Şualar, 3. Şua)


Yeni zamanın feylesofuna şu kelime şöyle ifham eder ki: Manzume-i şemsiyeyi teşkil eden küremiz, sair seyyareler, bidayette güneşle mümtezic olarak açılmamış bir hamur şeklinde iken Kādir-i Kayyum, o hamuru açıp, o seyyareleri birer birer yerlerine yerleştirerek, güneşi orada bırakıp, zeminimizi buraya getirerek, zemine toprak sererek, sema canibinden yağmur yağdırarak, güneşten ziya serptirerek dünyayı şenlendirip bizleri içine koymuştur, anlar; başını tabiat bataklığından çıkarır, اٰمَنْتُ بِاللّٰهِ الْوَاحِدِ الْاَحَدِ der.

(Sözler, 25. Söz, 1. Şule, 2. Şua, 1. Lem'a)


O vakit küre-i arz, hak namına ve hakikat diliyle, gök gürültüsü gibi bir sadâ ile ona der ki: “Halt etme! Ben, nasıl serseri, sahipsiz olabilirim? Benim elbisemi ve elbisemin içindeki en küçük bir noktayı, bir ipi intizamsız bulmuş musun ve hikmetsiz ve sanatsız görmüş müsün ki bana sahipsiz, serseri dersin. Eğer hareket-i seneviyem ile takriben yirmi beş bin senelik (Hâşiye[5]) bir mesafede, bir senede gezdiğim ve kemal-i mizan ve hikmetle vazife-i hizmetimi gördüğüm o daire-i azîmeye hakiki mâlik olabilirsen ve kardeşlerim ve benim gibi vazifedar olan on seyyareye ve gezdikleri bütün dairelere ve bizim imamımız ve biz onunla bağlı ve cazibe-i rahmetle ona takılı olduğumuz güneşi icad edip yerleştirecek ve sapan taşı gibi beni ve seyyarat yıldızları ona bağlayacak ve kemal-i intizam ve hikmetle döndürüp istihdam edecek bir nihayetsiz hikmet ve nihayetsiz kudret sende varsa bana rububiyet dava et. Yoksa haydi cehennem ol, git! Benim işim var. Vazifeme gidiyorum. Hem bizlerdeki haşmetli intizamat ve dehşetli harekât ve hikmetli teshirat gösteriyor ki bizim ustamız öyle bir zattır ki bütün mevcudat, zerrelerden yıldızlara ve güneşlere kadar emirber nefer hükmünde ona mutî ve musahhardırlar. Bir ağacı, meyveleriyle tanzim ve tezyin ettiği gibi kolayca güneşi, seyyaratla tanzim eder bir Hakîm-i Zülcelal ve Hâkim-i Mutlak’tır.”

(Sözler, 32. Söz, 1. Mevkıf)


Evet, manzume-i şemsiye denilen küremizle beraber on iki seyyare; cirmleri küçüklük büyüklük itibarıyla pek çok muhtelif ve mevkileri uzaklık yakınlık noktasında pek çok mütefavit ve sürat-i hareketleri çok mütenevvi olduğu halde kemal-i intizam ve hikmet ile ve kemal-i mizan ile ve bir saniye kadar şaşırmayarak hareketleri ve deveranları ve güneş ile cazibe kanunu tabir edilen bir kanun-u İlahî ile bağlanmaları, yani onlar imamlarına iktidaları; büyük bir mikyasta bir azamet-i kudret-i İlahiyeyi ve vahdaniyet-i Rabbaniyeyi gösterir.

...

Manzume-i şemsiyenin yani şemsin me’mumları ve meyveleri olan on iki seyyarenin acayibini ilm-i muhit-i İlahîye havale edip yalnız gözümüzün önünde seyyaremiz bulunan arza bakıyoruz, görüyoruz ki bu seyyaremiz, bir azamet-i şevket-i rububiyeti ve haşmet-i saltanat-ı uluhiyeti ve kemal-i rahmet ve hikmeti gösterir bir surette güneşin etrafında, emr-i Rabbanî ile (Birinci Mektup’ta beyan edildiği gibi) pek büyük bir hizmet için bir uzun seyr ü seyahat ona ettiriliyor. Bir sefine-i Rabbaniye olarak acayib-i masnuat-ı İlahiye ile doldurulmuş ve zîşuur ibadullaha seyrangâh gibi bir mesken-i seyyar vaziyeti verilmiş. Ve evkat ve hesabı bildirecek saat akrebi gibi kamer dahi dakik hesaplarla, azîm hikmetlerle ona takılmış ve o kamere başka menzillerde ayrı seyr ü seyahat verilmiş.

(Sözler, 33. Söz, 21. Pencere)


İşte gel, güneş ile muhtelif on iki seyyarenin muvazenelerine bak. Acaba bu muvazene, güneş gibi, Adl ve Kadîr olan Zat-ı Zülcelal’i göstermiyor mu?

(Lem'alar, 30. Lem'a, 2.Nükte)

Seyyare ve Kıyamet[değiştir]

Amma bir dördüncü mesele olan mevt-i dünya ve kıyamet kopması ise, bir anda bir seyyare veya bir kuyruklu yıldızın emr-i Rabbanî ile küremize, misafirhanemize çarpması bu hanemizi harap edebilir. On senede yapılan bir saray, bir dakikada harap olması gibi…

(Şualar, 2. Şua)


Eğer kâinattan risalet-i Muhammediyenin (asm) nuru çıksa, gitse kâinat vefat edecek. Eğer Kur’an gitse kâinat divane olacak ve küre-i arz kafasını, aklını kaybedecek belki şuursuz kalmış olan başını bir seyyareye çarpacak, bir kıyameti koparacak.

(Lem'alar, 30. Lem'a, 5. Nükte, 4. Remiz) --- Kur’an-ı Hakîm bu zemin kafasının aklı ve kuvve-i müfekkiresidir. Eğer el-iyazü billah, Kur’an küre-i arzın başından çıksa arz divane olacak, akıldan boş kalan kafasını bir seyyareye çarpması, bir kıyamet kopmasına sebep olması akıldan uzak değildir. Evet Kur’an, arşı ferş ile bağlamış bir zincir, bir hablullahtır. Cazibe-i umumiyeden ziyade, zemini muhafaza ediyor.

(Şualar, 14. Şua)


اَللّٰهُ اَعْلَمْ o tulûun sebeb-i zahirîsi: Küre-i arz kafasının aklı hükmünde olan Kur’an onun başından çıkmasıyla zemin divane olup izn-i İlahî ile başını başka seyyareye çarpmasıyla hareketinden geri dönüp garptan şarka olan seyahatini, irade-i Rabbanî ile şarktan garba tebdil etmekle güneş garptan tulûa başlar. Evet, arzı şems ile ferşi arş ile kuvvetli bağlayan hablullahi’l-metin olan Kur’an’ın kuvve-i cazibesi kopsa; küre-i arzın ipi çözülür, başıboş serseri olup aksiyle ve intizamsız hareketinden güneş garptan çıkar. Hem müsademe neticesinde emr-i İlahî ile kıyamet kopar diye bir tevili vardır.

(Şualar, 5. Şua, 20. Mesele)

Seyyare ve Melaike[değiştir]

Bazı rivayatın işaratıyla ve intizam-ı âlemin hikmetiyle denilebilir ki bir kısım ecsam-ı seyyare, seyyarattan tut, tâ katarata kadar bir kısım melaikenin merakibidirler. Onlar bunlara izn-i İlahî ile binerler, âlem-i şehadeti seyredip gezerler.

(Sözler, 15. Söz, 1. Basamak)


Evet, şu kâinatın her bir cihetinde, her bir dairesinde, ruhaniyat ve melaikelerden birer taife, birer vazife-i ubudiyetle muvazzaf olarak bulunurlar. Bazı rivayat-ı ehadîsiyenin işaratıyla ve şu intizam-ı âlemin hikmetiyle denilebilir ki: Bir kısım ecsam-ı camide-i seyyare –yıldızlar seyyaratından tut tâ yağmur kataratına kadar– bir kısım melaikenin sefine ve merakibidirler. O melaikeler, bu seyyarelere izn-i İlahî ile binerler, âlem-i şehadeti seyredip gezerler ve o merkeplerinin tesbihatını temsil ederler.

(Sözler, 29. Söz, Mukaddime)


Evet, mahşer-i acayip olan şu koca arzı, âdi bir hayvan gibi imate ve ihya eden ve beşer ve hayvana hoş bir beşik, güzel bir gemi yapan ve güneşi onlara şu misafirhanede ışık verici ve ısındırıcı bir lamba eden, seyyaratı meleklerine tayyare yapan bir zatın, bu derece muhteşem ve sermedî rububiyeti ve bu derece muazzam ve muhit hâkimiyeti; elbette yalnız böyle geçici, devamsız, bîkarar, ehemmiyetsiz, mütegayyir, bekasız, nâkıs, tekemmülsüz umûr-u dünya üzerinde kurulmaz ve durmaz.

(Sözler, 10. Söz, 9. Hakikat)

Seyyareler ve Cazibe[değiştir]

Ve dikkatli bir hakîme şu “lâm”ı hem illet manasında hem zarfiyet manasında tutturup şöyle ifham eder ki: “Sâni’-i Hakîm, işlerine esbab-ı zahiriyeyi perde ettiğinden, cazibe-i umumiye namında bir kanun-u İlahîsiyle sapan taşları gibi seyyareleri güneşle bağlamış ve o cazibe ile muhtelif fakat muntazam hareketle o seyyareleri daire-i hikmetinde döndürüyor ve o cazibeyi tevlid için güneşin kendi merkezinde hareketini zahirî bir sebep etmiş. Demek لِمُسْتَقَرٍّ manası: فٖى مُسْتَقَرٍّ لَهَا لِاِسْتِقْرَارِ مَنْظُومَتِهَا yani, kendi müstekarrı içinde manzumesinin istikrarı ve nizamı için hareket ediyor. Çünkü hareket harareti, hararet kuvveti, kuvvet cazibeyi zahiren tevlid eder gibi bir âdet-i İlahiye, bir kanun-u Rabbanîdir.” İşte şu hakîm, böyle bir hikmeti, Kur’an’ın bir harfinden fehmettiği zaman, “Elhamdülillah Kur’an’dadır hak hikmet, felsefeyi beş paraya saymam.” der.

Ve şairane bir fikir ve kalp sahibine şu “lâm”dan ve istikrardan şöyle bir mana fehmine gelir ki: “Güneş, nurani bir ağaçtır. Seyyareler onun müteharrik meyveleri. Ağaçların hilafına olarak güneş silkinir, tâ o meyveler düşmesin. Eğer silkinmezse düşüp dağılacaklar.” Hem tahayyül edebilir ki: “Şems meczup bir serzâkirdir. Halka-i zikrin merkezinde cezbeli bir zikreder ve ettirir.” Bir risalede şu manaya dair şöyle demiştim:

“Evet güneş, bir meyvedardır; silkinir tâ düşmesin seyyar olan yemişleri.

Eğer sükûtuyla sükûnet eylese cezbe kaçar, ağlar fezada muntazam meczupları.”

(Sözler, 25. Söz, 1. Şule, 2. Şua, 1. Lem'a)


Hem şemse kendi mihveri üstünde cazibe denilen manevî ipleri yumak yaptırmak için dolap ve çıkrık hükmünde olan güneşi, bir Kadîr-i Zülcelal’in emriyle döndürüp, o seyyaratı o manevî iplerle bağlayıp tanzim etmek ve güneşi bütün seyyaratıyla saniyede beş saatlik bir mesafeyi kestirecek kadar bir süratle, bir tahmine göre “Herkül Burcu” tarafına veya Şemsü’ş-şümus canibine sevk etmek, elbette ezel ve ebed sultanı olan Zat-ı Zülcelal’in kudretiyle ve emriyledir. Güya haşmet-i rububiyetini göstermek için bu emirber neferleri hükmünde olan manzume-i şemsiye ordusu ile bir manevra yaptırır.

(Sözler, 33. Söz, 21. Pencere)


28- Şems, hareket-i mihveriyesiyle silkinse meyveleri düşmez; silkinmezse yemişleri olan seyyarat düşüp dağılacaktır.

(Mektubat, Hakikat Çekirdekleri, 28)


Tefsirimde böyle yazmıştım:

ﻗﺪ ﺳﻨﺢ ﻟﻰ ﻓﻰ ﺳﻨﺔ ٣٣٣١ ﻓﻰ ﺍﻟﻤﺮﺽ ﺑﻴﻦ ﺍﻟﻨﻮﻡ ﻭﺍﻟﻴﻘﻈﺔ ﻓﻰ ﻭﺍﻟﺸﻤﺲ ﺗﺠﺮﻯ ﻟﻤﺴﺘﻘﺮ ﻫﺬﺍ ﺍﻟﻤﻌﻨﻰ ﺍﻯ ﻓﻰ ﻣﺴﺘﻘﺮﻫﺎ ﻟﺎﺳﺘﻘﺮﺍﺭ ﻣﻨﻈﻮﻣﺘﻬﺎ ﺍﻯ ﺟﺮﻳﺎﻧﻬﺎ ﺑﺎﺫﻥ ﺍﻟﻠّﻪ ﻟﺘﻮﻟﺪ ﺟﺎﺫﺑﺘﻬﺎ ﺍﻟﻨﻈﺎﻣﺔ ﻟﻠﻤﻨﻈﻮﻣﺔ ﺍﻟﺸﻤﺴﻴﺔ ﻭﻟﻮ ﺳﻜﻨﺖ ﻭ ﺳﻜﺘﺖ ﻟﺘﻨﺎﺛﺮﺕ

Yâni, kendi müstakarrında mihveri üzerinde Allah'ın emriyle cereyanı, manzumesini tanzim eden câzibesinin tevlidi içindir. Eğer şems silkinmese meyveleri düşecek. Silkinse yemişleri olan seyyaratın istikrarları temin edilir. (Müellif)

(Asar-ı Bediyye, Şuaat-ü_Marifet-ün_Nebiyy)

Dünyamıza Benzer 7 Küre[değiştir]

...

hem küre-i arzımıza benzeyen yedi küre-i uhra dahi bulunmasına, zîhayata makarr ve mesken olmasına işareten yedi tabaka yani yedi küre-i arziye bulunmasına işareten küre-i arz dahi yedi tabaka âyât-ı Kur’aniyeden fehmedilmiştir.

(Lem'alar, 12. Lem'a, 2. Sual, 1. Mesele, İkincisi)


Daha bir kısım insanlar küremize benzer zevi’l-hayatın makarrı olmuş semavî yedi küre-i âheri fehmeder.

(Lem'alar, 12. Lem'a, 2. Sual, 2. Mesele, Yedincisi)


Mesela سَبْعَ سَمٰوَاتٍ kelimesinden bazı insanlar hava-i nesîmiyenin tabakalarını fehmetmiştir.

Öbür bazı da arzımız ile arkadaşları olan hayattar küreleri ihata eden nesîmî küreleri fehmetmiştir.

Bir kısım da seyyarat-ı seb’ayı fehmetmiştir.

(İşaratül İ'caz, 29. Ayet

Seyyarelerin Yaratılması[değiştir]

Şimdi bak, şu sersem ve geveze felsefe ne der? Bak, diyor ki:

“Güneş, bir kitle-i azîme-i mayia-yi nâriyedir. Ondan fırlamış olan seyyaratı etrafında döndürüp cesameti bu kadar, mahiyeti böyledir şöyledir.” Mûhiş bir dehşetten, müthiş bir hayretten başka, ruha bir kemal-i ilmî vermiyor. Bahs-i Kur’an gibi etmiyor.

(Sözler, 19. Söz, 14. Reşha


Belki hazine-i kübradan o nimet-i azîmeyi küre-i arz ile beraber indirdiğini ifade etmek için, yani bu küre-i arz hanesine en lâzım şey demirdir ki, Hâlık-ı Zülcelal güya küre-i arzı güneşten ayırıp insanlar için indirdiği zaman, demiri de beraber inzal etmiş ve ekser ihtiyac-ı beşer onunla temin edilmiştir.

(Latif Nükteler, Demir Yerden Çıkıyor


Mezkûr âyetin tabaka-i avama ait safhasının arkasında şöyle bir safha da vardır ki: Nur-u Muhammediyeden (asm) yaratılan madde-i aciniyeden, seyyarat ile şemsin o nurun macun ve hamurundan infisal ettirilmesine işarettir. Bu safhayı, delâletiyle teyid eden اَوَّلُ مَا خَلَقَ اللّٰهُ نُورٖى olan hadîs-i şeriftir.

(Mesnevi-i Nuriye, Habbe


Felsefenin hikmetince şems büyük bir ateştir, yerinde dönüyor. Arz ile seyyarat, ondan uçan parçalardır. Cazibe ile şemse merbut kalarak medarlarında hareket ediyorlar.

(Mesnevi-i Nuriye, Onuncu Risale


Hikmet-i cedidenin nazariyatı ise şu merkezdedir ki: Görmekte olduğumuz manzume-i şemsiye ile tabir edilen güneşle ona bağlı yıldızlar cemaati, basit bir cevhere imiş. Sonra bir nevi buhara inkılab etmiştir. Sonra o buhardan, mayi-i nârî hasıl olmuştur. Sonra o mayi-i nârî bürudet ile tasallüb etmiş yani katılaşmış. Sonra şiddet-i hareketiyle bazı büyük parçaları fırlatmıştır. O parçalar tekâsüf ederek seyyarat olmuşlardır. Şu arz da onlardan biridir.

(İşaratül İ'caz, 29. Ayet

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

Kaynakça[değiştir]