Zühre

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden

Zühre veya Zehre ile ilgili diğer maddeler için Zühre (Tavzih) sayfasına gidin

Zühre veya Venüs Güneş'e yakınlık açısından 2. sırada bulunan gezegendir. Çıplak gözle izlenebilen 5 gezegenden biridir ve geceleyin gökyüzünde aydan sonraki en parlak cisimdir. Dünya'dan gündüzleri bile görülebilir ve gölge oluşturabilir ama en iyi şekilde güneş doğmasına ve batmasına yakın vakitlerde görülür. Gezegenler içinde en sıcak olanıdır. Venüs, eski çağlardan beri Ay, Güneş, Satürn, Merkür, Mars ve Jüpiter ile birlikte bilinen 7 gök cisminden biridir. Bazı dillerde Cuma gününün adı Venüs'ten gelir. Aynı Merkür gibi, bilinen hiçbir doğal uydusu yoktur. Güneş sistemindeki diğer tüm gezegenlerin aksine, kendi etrafında saat yönünde döner.[1]

Bilgiler[değiştir]

Diğer İsimleri: Tarık, Venüs, Zühre Yıldızı, Çolpan, Çoban Yıldızı, Akşam Yıldızı, Sabah Yıldızı, Tan Yıldızı

Türü: Gök Cismi

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Evet şu seyyareler, kumandanları olan güneşin dairesinden çıkıyorlar, sabit yıldızlar dairesine girerek semada yeni yeni nakışları ve sanatları gösteriyorlar. Bazen kendileri gibi parlak bir yıldıza omuz omuza verir güzel bir vaziyet gösteriyorlar. Bazen küçük yıldızlar içine girip bir kumandan suretini gösteriyorlar. Hususuyla bu mevsimde, akşamdan sonra ufukta Zühre yıldızı ve fecirden evvel diğer parlak bir arkadaşı, gayet şirin ve güzel bir vaziyet gösteriyorlar. Sonra vazife-i teftişiyelerini ve nakş-ı sanatta mekiklik hizmetini îfadan sonra yine dönüp sultanları olan güneşin şaşaalı dairesine girip gizleniyorlar.

(Mektubat, 3. Mektup)


Hem mesela

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ فَاطِرِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ جَاعِلِ الْمَلٰٓئِكَةِ رُسُلًا اُولٖٓى اَجْنِحَةٍ مَثْنٰى وَثُلَاثَ وَرُبَاعَ يَزٖيدُ فِى الْخَلْقِ مَا يَشَٓاءُ اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَدٖيرٌ

İşte şu surede, “Semavat ve arzın Fâtır-ı Zülcelal’i, semavat ve arzı öyle bir tarzda tezyin edip âsâr-ı kemalini göstermekle hadsiz seyircilerinden Fâtır’ına hadsiz medh ü senalar ettiriyor ve öyle de hadsiz nimetlerle süslendirmiş ki sema ve zemin bütün nimetlerin ve nimet-dîdelerin lisanlarıyla o Fâtır-ı Rahman’ına nihayetsiz hamd ü sitayiş ederler.” dedikten sonra, yerin şehirleri ve memleketleri içinde Fâtır’ın verdiği cihazat ve kanatlarıyla seyr ü seyahat eden insanlarla hayvanat ve tuyûr gibi; semavî saraylar olan yıldızlar ve ulvi memleketleri olan burçlarda gezmek ve tayeran etmek için o memleketin sekeneleri olan meleklerine kanat veren Zat-ı Zülcelal, elbette her şeye kadîr olmak lâzım gelir. Bir sineğe, bir meyveden bir meyveye; bir serçeye, bir ağaçtan bir ağaca uçmak kanadını veren, Zühre’den Müşteri’ye, Müşteri’den Zühal’e uçacak kanatları o veriyor. Hem melaikeler, sekene-i zemin gibi cüz’iyete münhasır değiller, bir mekân-ı muayyen onları kaydedemiyor. Bir vakitte dört veya daha ziyade yıldızlarda bulunduğuna işaret مَثْنٰى وَثُلَاثَ وَرُبَاعَ kelimeleriyle tafsil verir.

İşte şu hâdise-i cüz’iye olan “Melaikeleri kanatlarla teçhiz etmek” tabiriyle, gayet küllî ve umumî bir azamet-i kudretin destgâhına işaret ederek اِنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَدٖيرٌ fezlekesiyle tahkik edip tesbit eder.

(Sözler, 25. Söz, 2. Şule, 2. Nur, Dokuzuncu Nükte-i Belâgat)


Yani nasıl ki faraza kabil-i inkısam olmayan ve ilm-i kelâm ve felsefede cevher-i fert namını alan bir zerrede, ondan daha küçücük olan madde-i esîriye zerreleriyle bir Kur’an-ı Azîmüşşan yazılsa ve semavat sahifelerinde dahi yıldızlar ve güneşlerle diğer bir Kur’an-ı Kebir yazılsa ikisi muvazene edilse elbette cevher-i fert zerresinden yazılan hurdebînî Kur’an, gökler yüzlerini yaldızlayan Kur’an-ı Azîm ve Kebir’den acayipçe ve sanatın i’cazında geri değil belki bir cihette ileri olduğu gibi; aynen öyle de Hâlık-ı kâinat’ın kudretine nisbeten masnuiyetindeki garabet ve cezalet noktasında zühre çiçeği, Zühre yıldızından geri değil ve karınca, filden aşağı olmaz ve mikrop, gergedandan hilkatçe daha acib ve arı sineği, hurma ağacından fıtrat-ı acibesiyle daha ileridir.

(Şualar, 15. Şua, 2. Makam, 9. Basamak)


Ve keza insanın vücudunda birkaç daire vardır. Çünkü hem nebatîdir hem hayvanîdir hem insanîdir hem imanî. Tezkiye muamelesi bazen tabaka-i imaniyede olur. Sonra tabaka-i nebatiyeye iner. Bazen de yirmi dört saat zarfında her dört tabakada muamele vaki olur. İnsanı hata ve galata atan, bu dört tabakadaki farkı riayet etmemektir. خُلِقَ لَنَا مَا فِى الْاَرْضِ جَمٖيعًا ya istinaden insaniyetin mide-i hayvaniye ve nebatiyeye münhasır olduğunun zannıyla galat ediyor. Sonra bütün gayelerin nefsine ait olduğunun hasrıyla galat ediyor. Sonra her şeyin kıymeti, menfaati nisbetinde olduğunun takdiriyle galat ediyor. Hattâ Zühre yıldızını kokulu bir zühreye mukabil almaz. Çünkü kendisine menfaati dokunmuyor.

(Mesnevi-i Nuriye, 10. Risale)


Dördüncü ve Sekizinci Lem’aları da bu mâh-ı gufranın on dördüncü günü aldım. Posta bir gün evvel geldiğine ve bir gün de postada kalışına veya birinci makama sayılırsa bu nurlu eser de sanki ramazanın her gününde bir Lem’a alarak yerini bulmakla hem bu adetlerin boşuna konulmadığına hem de “Evsatuhu mağfiretün” olan aşr-ı sânî-yi ramazanda yazıldığı mahalle yetişeceğine sarahat derecesinde delâlet ediyor.

Şu saatte şuâatını gözüme sokan güneş gibi bu kadar nurlu ve zahir hakaiki, mahza bir inayet-i İlahî olarak, bu bîçareye gösterilen bu mübarek eserlerden, bu Nurların bihavlillah gurûbsuz tulû ettikleri mahalle, Utarid ve Zühre gibi maddeten ve manen yakın bulunan hizbü’l-Kur’an’a dâhil hâfız, sadık, hâlis ve salih kardeşlerimin daha çok esrar anlayacaklarına şüphe etmiyorum.

Mademki merkez-i feyze en uzak bulunan âciz bir kardeşlerinin mübarek eserler hakkındaki duyguları, kendilerinin de lâyıklı, manalı çok değerli ihtisaslarını beyana vesile oluyor, inşâallah bu hareketleri hizmet-i Kur’an’dan ma’dud olur.

(Barla Lahikası)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

Kaynakça[değiştir]