Kütüb-ü Sitte

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
20.20, 9 Aralık 2016 tarihinde Turker (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 2857 numaralı sürüm (→‎İlgili Maddeler)
(fark) ← Önceki sürüm | Güncel sürüm (fark) | Sonraki sürüm → (fark)

Kütüb-ü Sitte (Arapça: الكتب الستة) altı kitap demektir ve Hadislerin büyük bir kısmını ve genellikle güvenilir olanlarını ihtiva eden altı hadis kitabına verilen isimdir. Günümüzde Kütüb-ü Sitte tabiriyle aşağıda isimleri verilen kitaplar anlaşılsa da tarih boyunca farklı müelliflerin kitapları da Kütüb-ü Sitteye dahil edilmiştir.[1]

Bilgiler[değiştir]

Müellifi: İmam-ı Buhari, İmam-ı Müslim, Tirmizi, Nesai, Ebu Davud ve İbn-i Mace

Diğer İsimleri: Kütüb-ü Sitte-i Sahiha, Kütüb-ü Sitte-i Hadîsiye, Kütüb-ü Sitte-i Sahiha-i Hadîsiye, Kütüb-ü Sitte-i Makbule

Telif Yeri ve Tarihi:

Telif Dili:

Telifiyle İlgili Diğer Bilgiler:

İçeriği[değiştir]

Kütüb-ü Sitteyi oluşturan altı hadis kitabı şunlardır:

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Evet, muhaddisînin muhakkikîninden “El-Hâfız” tabir ettikleri zatlar, lâekall yüz bin hadîsi hıfzına almış binler muhakkik muhaddisler hem elli sene sabah namazını işâ abdestiyle kılan müttaki muhaddisler ve başta Buharî ve Müslim olarak Kütüb-ü Sitte-i Hadîsiye sahipleri olan ilm-i hadîs dâhîleri, allâmeleri tashih ve kabul ettikleri haber-i vâhid, tevatür kat’iyetinden geri kalmaz.

(Mektubat, 19. Mektup, 4. İşaret, 3. Esas)


İşte başta Buharî ve Müslim, sıhhatle meşhur Kütüb-ü Sitte-i Hadîsiye sahipleri, beyan edeceğimiz haberlerin çoğunda müttefik ve o haberlerin çoğu manen mütevatir ve bir kısmı dahi ehl-i tahkik onların sıhhatine ittifak etmesiyle, mütevatir gibi kat’î denilebilir.

(Mektubat, 19. Mektup, 5. İşaret)


Hem –nakl-i sahih ile– Umeyr ve Safvan Müslüman olmadan evvel, mühim bir mala mukabil, Peygamber’in (asm) katline karar verip Umeyr ise Peygamber’in (asm) katlini niyet ederek Medine’ye gelmiş. Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm Umeyr’i gördü, yanına çağırdı. Dedi: “Safvan ile maceranız budur.” Elini Umeyr’in göğsüne koydu; Umeyr “Evet” dedi, Müslüman oldu.

Daha bunlar gibi pek çok sahih ihbarat-ı gaybiye vuku bulmuş. Meşhur Kütüb-ü Sitte-i Sahiha-i Hadîsiyede zikredilmiştir ve senetleriyle beyan edilmiştir. Bu risalede beyan edilen vakıatın ekseri, tevatür-ü manevî hükmünde kat’îdir, yakînîdirler. Başta Buharî ve Müslim ki Kur’an’dan sonra en sahih kitap olduklarını, ehl-i tahkik kabul etmiş. Ve sair Sahih-i Tirmizî, Nesaî ve Ebu Davud ve Müsned-i Hâkim ve Müsned-i Ahmed İbn-i Hanbel ve Delail-i Beyhakî gibi kitaplarda an’anesiyle beyan edilmiştir.

(Mektubat, 19. Mektup, 6. İşaret)


Hem sahabeler, Kur’an’ın ve âyetlerin hıfzından sonra en ziyade, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın ef’al ve akvalinin muhafazasına, bâhusus ahkâma ve mu’cizata dair ahvaline bütün kuvvetleriyle çalıştıklarını ve sıhhatlerine pek çok dikkat ettiklerini, tarih ve siyer şehadet ediyor. Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâma ait en küçük bir hareketi, bir sîreti, bir hali ihmal etmemişler. Ve etmediklerini ve kaydettiklerini, kütüb-ü ehadîsiye şehadet ediyor.

Hem asr-ı saadette, mu’cizatı ve medar-ı ahkâm ehadîsi, kitabetle çoklar kaydedip yazdılar. Hususan Abâdile-i Seb’a, kitabetle kaydettiler. Hususan Tercümanü’l-Kur’an olan Abdullah İbn-i Abbas ve Abdullah İbn-i Amr İbni’l-Âs, bâhusus otuz kırk sene sonra, tabiînin binler muhakkikleri, ehadîsi ve mu’cizatı yazı ile kaydettiler.

Daha ondan sonra, başta dört imam-ı müçtehid ve binler muhakkik muhaddisler naklettiler; yazı ile muhafaza ettiler.

Daha hicretten iki yüz sene sonra başta Buharî, Müslim, Kütüb-ü Sitte-i Makbule vazife-i hıfzı omuzlarına aldılar. İbn-i Cevzî gibi şiddetli binler münekkidler çıkıp bazı mülhidlerin veya fikirsiz veya hıfızsız veya nâdanların karıştırdıkları mevzu ehadîsi tefrik ettiler, gösterdiler.

Sonra ehl-i keşfin tasdikiyle; yetmiş defa Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm temessül edip yakaza halinde onun sohbetiyle müşerref olan Celaleddin-i Süyûtî gibi allâmeler ve muhakkikler, ehadîs-i sahihanın elmaslarını, sair sözlerden ve mevzuattan tefrik ettiler.

İşte bahsedeceğimiz hâdiseler, mu’cizeler böyle elden ele –kuvvetli, emin, müteaddid ve çok belki hadsiz ellerden– sağlam olarak bize gelmiş. اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ هٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبّٖى

İşte buna binaen “Bu zamana kadar uzun mesafeden gelen şu zamandan tâ o zamana kadar bu hâdiseleri nasıl bileceğiz ki karışmamış ve safidir?” hatıra gelmemelidir.

(Mektubat, 19. Mektup, 7. İşaret)


Başta Buharî ve Müslim, Kütüb-ü Sitte-i Sahiha müttefikan haber veriyorlar ki Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın Hazret-i Zeyneb ile tezevvücü velîmesinde, Hazret-i Enes’in validesi Ümm-ü Süleym, bir iki avuç hurmayı yağ ile kavurarak bir kaba koyup Hazret-i Enes’le Peygamber aleyhissalâtü vesselâma gönderdi. Enes’e ferman etti ki: “Filan, filanı çağır. Hem kime tesadüf etsen davet et.” Enes de kime rast geldiyse çağırdı. Üç yüz kadar sahabe gelip Suffa ve Hücre-i Saadeti doldurdular. Ferman etti: تَحَلَّقُوا عَشَرَةً عَشَرَةً Yani “Onar onar halka olunuz!” Sonra mübarek elini o az taam üzerine koydu, dua etti “Buyurun!” dedi. Bütün o üç yüz adam yediler, tok olup kalktılar. Enes’e ferman etmiş: “Kaldır!” Enes demiş ki: “Bilmedim, taam kabını koyduğum vakit mi taam çoktu, yoksa kaldırdığım vakit mi çoktu, fark edemedim.”

(Mektubat, 19. Mektup, 7. İşaret, 1. Misal)


İşte şu safi, hâlis, süt gibi latîf, şüphesiz mu’cize-i bâhire-i bereket, beş yüz bin hadîsi hıfzına alan Hazret-i Buharî başta olarak, Kütüb-ü Sitte-i Sahiha ile nakilleri, gözle görmek kadar kat’î olmakla beraber, Medrese-i Kudsiye-i Ahmediye (asm) olan Suffa’nın namdar, sadık, hâfız bir şakirdi olan Ebu Hüreyre’nin, umum Ehl-i Suffa’yı manen işhad ederek, âdeta umumunu temsil edip şu ihbarı, tevatür derecesinde kat’î telakki etmeyenin ya kalbi bozuk veya aklı yok.

(Mektubat, 19. Mektup, 7. İşaret, 16. Misal)


Ashab-ı Kütüb-ü Sitte’den İmam-ı Hâkim Müstedrek’inde ve Ebu Davud Kitab-ı Sünen’inde, Beyhakî Şuab-ı İman’da tahric buyurdukları:

اِنَّ اللّٰهَ يَبْعَثُ لِهٰذِهِ الْاُمَّةِ عَلٰى رَاْسِ كُلِّ مِاَةِ سَنَةٍ مَنْ يُجَدِّدُ لَهَا دٖينَهَا

yani “Her yüz senede Cenab-ı Hak bir müceddid-i din gönderiyor.” hadîs-i şeriflerine mazhar ve mâsadak ve muzhir-i tam olan Mevlana eş-şehîr kutbü’l-ârifîn, gavsü’l-vâsılîn, vâris-i Muhammedî, kâmilü’t-tarîkatü’l-aliyye ve’l-müceddidiyye Hâlid-i Zülcenaheyn kuddise sırruhu ilh.

(Barla Lahikası)

İlgili Maddeler[değiştir]

Kaynakça[değiştir]

  1. İslam ansiklopedisi, Kütübü Sitte maddesi