Bakara 23: Revizyonlar arasındaki fark

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
Değişiklik özeti yok
Değişiklik özeti yok
1. satır: 1. satır:
[[Kategori:Bakara Suresi]]
[[Kategori:Bakara Suresi]]
[[Kategori:Risale-i Nur'da Geçen Ayetler]]
[[Kategori:Sözler'de Geçen Ayetler]]
[[Kategori:25. Söz'de Geçen Ayetler]]
[[Kategori:Tahaddi (Meydan Okuma) Ayetleri]]
[[Kategori:Tahaddi (Meydan Okuma) Ayetleri]]
''Önceki Ayet: [[Bakara 22]] ← [[Kuran:Bakara|Bakara Suresi]] → [[Bakara 24]]: Sonraki Ayet''
''Önceki Ayet: [[Bakara 22]] ← [[Kuran:Bakara|Bakara Suresi]] → [[Bakara 24]]: Sonraki Ayet''

09.21, 27 Mayıs 2023 tarihindeki hâli

Önceki Ayet: Bakara 22Bakara SuresiBakara 24: Sonraki Ayet

Meali: 23- Eğer kulumuza indirdiklerimizden herhangi bir şüpheye düşüyorsanız, haydi onun benzeri bir sûre getirin, eğer iddianızda doğru iseniz Allah'tan gayri şahitlerinizi (yardımcılarınızı) da çağırın.

Kur'an'daki Yeri: 1. Cüz, 3. Sayfa

Tilavet Notları:

Diğer Notlar:

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

İ’cazı vardır ve mevcuddur. Çünkü Ceziretü’l-Arap ahalisi o asırda ekseriyet-i mutlaka itibarıyla ümmi idi. Ümmilikleri için mefahirlerini ve vukuat-ı tarihiyelerini ve mehasin-i ahlâka yardım edecek durub-u emsallerini kitabet yerine şiir ve belâgat kaydıyla muhafaza ediyorlardı. Manidar bir kelâm, şiir ve belâgat cazibesiyle eslâftan ahlafa hâfızalarda kalıp gidiyordu.

İşte şu ihtiyac-ı fıtrî neticesi olarak o kavmin manevî çarşı-yı ticaretlerinde en ziyade revaç bulan, fesahat ve belâgat metaı idi. Hattâ bir kabilenin beliğ bir edibi, en büyük bir kahraman-ı millîsi gibi idi. En ziyade onunla iftihar ediyorlardı.

İşte İslâmiyet’ten sonra âlemi zekâlarıyla idare eden o zeki kavim, şu en revaçlı ve medar-ı iftiharları ve ona şiddet-i ihtiyaçla muhtaç olan belâgatta, akvam-ı âlemden en ileride ve en yüksek mertebede idiler. Belâgat, o kadar kıymettar idi ki bir edibin bir sözü için iki kavim büyük muharebe ederdi ve bir sözüyle musalaha ediyorlardı. Hattâ onların içinde “Muallakat-ı Seb’a” namıyla yedi edibin yedi kasidesini altınla Kâbe’nin duvarına yazmışlar, onunla iftihar ediyorlardı.

İşte böyle bir zamanda, belâgat en revaçlı olduğu bir anda Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan nüzul etti. Nasıl ki zaman-ı Musa aleyhisselâmda sihir ve zaman-ı İsa aleyhisselâmda tıp revaçta idi. Mu’cizelerinin mühimmi o cinsten geldi. İşte o vakit bülega-yı Arab’ı, en kısa bir suresine mukabeleye davet etti وَاِنْ كُنْتُمْ فٖى رَيْبٍ مِمَّا نَزَّلْنَا عَلٰى عَبْدِنَا فَاْتُوا بِسُورَةٍ مِنْ مِثْلِهٖ fermanıyla onlara meydan okuyor. Hem der ki: “İman getirmezseniz mel’unsunuz. Cehenneme gireceksiniz.” Damarlarına şiddetle vuruyor. Gururlarını dehşetli surette kırıyor. O kibirli akıllarını istihfaf ediyor. Onları bidayeten idam-ı ebedî ile ve sonra da cehennemde idam-ı ebedî ile beraber dünyevî idam ile de mahkûm ediyor. Der: “Ya muaraza ediniz yahut can ve malınız helâkettedir.”

İşte eğer muaraza mümkün olsaydı acaba hiç mümkün mü idi ki bir iki satırla muaraza edip davasını iptal etmek gibi rahat bir çare varken, en tehlikeli en müşkülatlı muharebe tarîkı ihtiyar edilsin? Evet o zeki kavim, o siyasî millet ki bir zaman âlemi siyasetle idare ettiği halde, en kısa ve rahat ve hafif bir yolu terk etsin? En tehlikeli ve bütün mal ve canını belaya atacak uzun bir yolu ihtiyar etsin, hiç kabil midir? Çünkü bir edibleri, birkaç hurufatla muaraza edebilseydi Kur’an, davasından vazgeçerdi. Onlar da maddî ve manevî helâketten kurtulurlardı. Halbuki muharebe gibi dehşetli, uzun bir yolu ihtiyar ettiler.

Demek, muaraza-i bi’l-huruf mümkün değildi, muhaldi. Onun için muharebe-i bi’s-süyufa mecbur oldular.

Hem Kur’an’ı tanzir etmek, taklidini yapmak için gayet şiddetli iki sebep vardı. Birisi, düşmanın hırs-ı muarazası. Diğeri, dostlarının şevk-i taklididir ki şu iki sâik-i şedit altında milyonlar Arabî kitaplar yazılmış ki hiçbirisi ona benzemez. Âlim olsun, âmî olsun her kim ona ve onlara baksa kat’iyen diyecek ki: “Kur’an, bunlara benzemez. Hiçbirisi onu tanzir edemez.” Şu halde ya Kur’an, bütününün altındadır. Bu ise bütün dost ve düşmanın ittifakıyla battaldır, muhaldir. Veya Kur’an, o yazılan umum kitapların fevkindedir.

Eğer desen: Nasıl biliyoruz ki kimse muarazaya teşebbüs etmedi? Kimse kendine güvenemedi mi ki meydana çıksın? Birbirinin yardımı da mı fayda etmedi?

Elcevap: Eğer muaraza mümkün olsaydı alâküllihal kat’î teşebbüs edilecekti. Çünkü izzet ve namus meselesi, can ve mal tehlikesi vardı. Eğer teşebbüs edilseydi alâküllihal kat’î taraftar pek çok bulunacaktı. Çünkü hakka muarız ve muannid daima kesretli idi. Eğer taraftar bulsaydı alâküllihal iştihar bulacaktı. Çünkü küçük bir mücadele, beşerin nazar-ı istiğrabını celbedip destanlarda iştihar eder. Şöyle acib bir mücadele ve vukuat ise gizli kalamaz. İslâmiyet aleyhinde tâ en çirkin ve en şenî şeylere kadar nakledilir, meşhur olur. Halbuki muarazaya dair Müseylime-i Kezzab’ın bir iki fıkrasından başka nakledilmemiş. O Müseylime’de çendan belâgat varmış. Fakat hadsiz bir hüsn-ü cemale mâlik olan beyan-ı Kur’an’a nisbet edildiği için onun sözleri hezeyan suretinde tarihlere geçmiştir. İşte Kur’an’ın belâgatındaki i’caz, kat’iyen iki kere iki dört eder gibi mevcuddur ki iş böyle oluyor.

(25. Söz)


Makam-ı ifham ve ilzamda binler misallerinden yalnız şu iki misale bak:

Birinci misal:

وَاِنْ كُنْتُمْ فٖى رَيْبٍ مِمَّا نَزَّلْنَا عَلٰى عَبْدِنَا فَاْتُوا بِسُورَةٍ مِنْ مِثْلِهٖ وَادْعُوا شُهَدَٓاءَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اِنْ كُنْتُمْ صَادِقٖينَ

Yani “Eğer bir şüpheniz varsa size yardım edecek, şehadet edecek bütün büyüklerinizi ve taraftarlarınızı çağırınız. Bir tek suresine bir nazire yapınız.” İşaratü’l-İ’caz’da izah ve ispat edildiği için burada yalnız icmaline işaret ederiz. Şöyle ki Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan diyor:

Ey ins ve cin! Eğer Kur’an, Kelâm-ı İlahî olduğunda şüpheniz varsa, bir beşer kelâmı olduğunu tevehhüm ediyorsanız, haydi işte meydan, geliniz! Siz dahi ona Muhammedü’l-Emin dediğiniz zat gibi okumak yazmak bilmez, kıraat ve kitabet görmemiş bir ümmiden bu Kur’an gibi bir kitap getiriniz, yaptırınız.

Bunu yapamazsanız, haydi ümmi olmasın, en meşhur bir edib, bir âlim olsun.

Bunu da yapamazsanız, haydi bir tek olmasın, bütün büleganız, hutebanız, belki bütün geçmiş beliğlerin güzel eserlerini ve bütün gelecek ediblerin yardımlarını ve ilahlarınızın himmetlerini beraber alınız. Bütün kuvvetinizle çalışınız, şu Kur’an’a bir nazire yapınız.

Bunu da yapamazsanız, haydi kabil-i taklit olmayan hakaik-i Kur’aniyeden ve manevî çok mu’cizatından kat-ı nazar, yalnız nazmındaki belâgatına nazire olarak bir eser yapınız.

فَاْتُوا بِعَشْرِ سُوَرٍ مِثْلِهٖ مُفْتَرَيَاتٍ ilzamıyla der: Haydi sizden mananın doğruluğunu istemiyorum. Müftereyat ve yalanlar ve bâtıl hikâyeler olsun.

Bunu da yapamıyorsunuz. Haydi bütün Kur’an kadar olmasın, yalnız بِعَشْرِ سُوَرٍ on suresine nazire getiriniz.

Bunu da yapamıyorsunuz. Haydi, bir tek suresine nazire getiriniz.

Bu da çoktur. Haydi, kısa bir suresine bir nazire ibraz ediniz. Hattâ, madem bunu da yapmazsanız ve yapamazsınız. Hem bu kadar muhtaç olduğunuz halde; çünkü haysiyet ve namusunuz, izzet ve dininiz, asabiyet ve şerefiniz, can ve malınız, dünya ve âhiretiniz, buna nazire getirmekle kurtulabilir. Yoksa dünyada haysiyetsiz, namussuz, dinsiz, şerefsiz, zillet içinde, can ve malınız helâkette mahvolup ve âhirette فَاتَّقُوا النَّارَ الَّتٖى وَقُودُهَا النَّاسُ وَ الْحِجَارَةُ işaretiyle cehennemde haps-i ebedî ile mahkûm ve sanemlerinizle beraber ateşe odunluk edeceksiniz. Hem madem sekiz mertebe aczinizi anladınız. Elbette sekiz defa, Kur’an dahi mu’cize olduğunu bilmekliğiniz gerektir. Ya imana geliniz veyahut susunuz, cehenneme gidiniz!

İşte Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın makam-ı ifhamdaki ilzamına bak ve de: لَيْسَ بَعْدَ بَيَانِ الْقُرْاٰنِ بَيَانٌ Evet, beyan-ı Kur’an’dan sonra beyan olamaz ve hâcet kalmaz.

(25. Söz)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]