Al-i İmran 26: Revizyonlar arasındaki fark

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
Değişiklik özeti yok
 
(Aynı kullanıcının aradaki diğer 8 değişikliği gösterilmiyor)
1. satır: 1. satır:
[[Kategori:Al-i İmran Suresi]]
[[Kategori:Al-i İmran Suresi]]
[[Kategori:Emirdağ Lahikası 1'de Geçen Ayetler]]
[[Kategori:Ala Kulli Şeyin Kadir Ayetleri]]
[[Kategori:17. Lema'da Geçen Ayetler]]
[[Kategori:Lemalar'da Geçen Ayetler]]
[[Kategori:Zühre'de (Mesnevi N.) Geçen Ayetler]]
[[Kategori:Mesnevi-i Nuriye'de Geçen Ayetler]]
[[Kategori:Risale-i Nur'da Geçen Ayetler]]
[[Kategori:Sözler'de Geçen Ayetler]]
[[Kategori:25. Söz'de Geçen Ayetler]]
[[Kategori:12. Söz'de Geçen Ayetler]]
[[Kategori:Dua Ayetleri]]
[[Kategori:Dua Ayetleri]]
[[Kategori:Hizb-ül Kur'an Ayetleri]]
[[Kategori:Hizb-ül Kur'an Ayetleri]]
19. satır: 29. satır:
Eğer Kur’an’ın ism-i a’zamdan ve her ismin a’zamlık mertebesinden geldiğini bir parça fehmetmek istersen Âyetü’l-Kürsî ve âyet-i [[En'am 59|{{Arabi|وَعِنْدَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ}}]] ve âyet-i [[Al-i İmran 26|{{Arabi|قُلِ اللّٰهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ}}]] ve âyet-i [[A'raf 54|{{Arabi|يُغْشِى الَّيْلَ النَّهَارَ يَطْلُبُهُ حَثٖيثًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ وَالنُّجُومَ مُسَخَّرَاتٍ بِاَمْرِهٖ}}]] ve âyet-i [[Hud 44|{{Arabi|يَٓا اَرْضُ ابْلَعٖى مَٓاءَكِ وَيَا سَمَٓاءُ اَقْلِعٖى}}]] ve âyet-i [[İsra 44|{{Arabi|تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّبْعُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ فٖيهِنَّ}}]] ve âyet-i [[Lokman 28|{{Arabi|مَا خَلْقُكُمْ وَلَا بَعْثُكُمْ اِلَّا كَنَفْسٍ وَاحِدَةٍ}}]] ve âyet-i [[Ahzab 72|{{Arabi|اِنَّا عَرَضْنَا الْاَمَانَةَ عَلَى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَالْجِبَالِ}}]] ve âyet-i [[Enbiya 104|{{Arabi|يَوْمَ نَطْوِى السَّمَٓاءَ كَطَىِّ السِّجِلِّ لِلْكُتُبِ}}]] ve âyet-i [[Zümer 67|{{Arabi|وَمَا قَدَرُوا اللّٰهَ حَقَّ قَدْرِهٖ وَالْاَرْضُ جَمٖيعًا قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ}}]] ve âyet-i [[Haşir 21|{{Arabi|لَوْ اَنْزَلْنَا هٰذَا الْقُرْاٰنَ عَلٰى جَبَلٍ لَرَاَيْتَهُ}}]] gibi âyetlerin küllî, umumî, ulvi ifadelerine bak.
Eğer Kur’an’ın ism-i a’zamdan ve her ismin a’zamlık mertebesinden geldiğini bir parça fehmetmek istersen Âyetü’l-Kürsî ve âyet-i [[En'am 59|{{Arabi|وَعِنْدَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ}}]] ve âyet-i [[Al-i İmran 26|{{Arabi|قُلِ اللّٰهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ}}]] ve âyet-i [[A'raf 54|{{Arabi|يُغْشِى الَّيْلَ النَّهَارَ يَطْلُبُهُ حَثٖيثًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ وَالنُّجُومَ مُسَخَّرَاتٍ بِاَمْرِهٖ}}]] ve âyet-i [[Hud 44|{{Arabi|يَٓا اَرْضُ ابْلَعٖى مَٓاءَكِ وَيَا سَمَٓاءُ اَقْلِعٖى}}]] ve âyet-i [[İsra 44|{{Arabi|تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّبْعُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ فٖيهِنَّ}}]] ve âyet-i [[Lokman 28|{{Arabi|مَا خَلْقُكُمْ وَلَا بَعْثُكُمْ اِلَّا كَنَفْسٍ وَاحِدَةٍ}}]] ve âyet-i [[Ahzab 72|{{Arabi|اِنَّا عَرَضْنَا الْاَمَانَةَ عَلَى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَالْجِبَالِ}}]] ve âyet-i [[Enbiya 104|{{Arabi|يَوْمَ نَطْوِى السَّمَٓاءَ كَطَىِّ السِّجِلِّ لِلْكُتُبِ}}]] ve âyet-i [[Zümer 67|{{Arabi|وَمَا قَدَرُوا اللّٰهَ حَقَّ قَدْرِهٖ وَالْاَرْضُ جَمٖيعًا قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ}}]] ve âyet-i [[Haşir 21|{{Arabi|لَوْ اَنْزَلْنَا هٰذَا الْقُرْاٰنَ عَلٰى جَبَلٍ لَرَاَيْتَهُ}}]] gibi âyetlerin küllî, umumî, ulvi ifadelerine bak.


([[Risale:12._Söz|12. Söz]])
([[Risale:12._Söz#D.C3.B6rd.C3.BCnc.C3.BC_Esas|12. Söz]])
----
Mesela
 
[[Al-i İmran 26|{{Arabi|قُلِ اللّٰهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِى الْمُلْكَ مَنْ تَشَٓاءُ وَتَنْزِعُ الْمُلْكَ مِمَّنْ تَشَٓاءُ …اِلٰى اٰخِرِ}}]]
 
Öyle bir üslub-u âlîde benî-beşerdeki şuunat-ı İlahiyeyi ve gece ve gündüzün deveranındaki tecelliyat-ı İlahiyeyi ve senenin mevsimlerinde olan tasarrufat-ı Rabbaniyeyi ve yeryüzünde hayat memat, haşir ve neşr-i dünyeviyedeki icraat-ı Rabbaniyeyi öyle bir ulvi üslup ile beyan eder ki ehl-i dikkatin akıllarını teshir eder. Parlak ve ulvi, geniş üslubu, az dikkat ile göründüğü için şimdilik o hazineyi açmayacağız.
 
([[Risale:25._Söz#.C3.9C.C3.A7.C3.BCnc.C3.BC_Nokta|25. Söz]])
----
Bazen Kur’an, Cenab-ı Hakk’ın fiillerini tafsil ediyor. Sonra bir fezleke ile icmal eder. Tafsiliyle kanaat verir, icmal ile hıfzettirir, bağlar.
 
...
 
Hem mesela [[Al-i İmran 26|{{Arabi|قُلِ اللّٰهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِى الْمُلْكَ مَنْ تَشَٓاءُ}}]]
 
İşte şu âyet, Cenab-ı Hakk’ın nev-i beşerin hayat-ı içtimaiyesindeki tasarrufatını şöyle gösteriyor ki izzet ve zillet, fakr ve servet doğrudan doğruya Cenab-ı Hakk’ın meşietine ve iradesine bağlıdır. Demek, kesret-i tabakatın en dağınık tasarrufatına kadar, meşiet ve takdir-i İlahiye iledir. Tesadüf karışamaz. Şu hükmü verdikten sonra insaniyet hayatında en mühim iş, onun rızkıdır. Şu âyet, beşerin rızkını doğrudan doğruya Rezzak-ı Hakiki’nin hazine-i rahmetinden gönderdiğini bir iki mukaddime ile ispat eder. Şöyle ki der: “Rızkınız, yerin hayatına bağlıdır. Yerin dirilmesi ise bahara bakar. Bahar ise şems ve kameri teshir eden, gece ve gündüzü çeviren zatın elindedir. Öyle ise bir elmayı, bir adama hakiki rızık olarak vermek; bütün yeryüzünü bütün meyvelerle dolduran o zat verebilir. Ve o, ona hakiki Rezzak olur.” Sonra da [[Al-i İmran 27|{{Arabi|وَ تَرْزُقُ مَنْ تَشَٓاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ}}]] der. Bu cümlede o tafsilatlı fiilleri icmal ve ispat eder. Yani “Size hesapsız rızık veren odur ki bu fiilleri yapar.”
 
([[Risale:25._Söz#.C3.9C.C3.A7.C3.BCnc.C3.BC_Meziyet-i_Cezalet|25. Söz]])
----
Bil ki Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın ifadesinde çok şefkat ve merhamet var. Çünkü muhatapların ekserisi, cumhur-u avamdır. Onların zihinleri basittir. Nazarları dahi dakik şeyleri görmediğinden, onların besatet-i efkârını okşamak için tekrar ile semavat ve arzın yüzlerine yazılan âyetleri tekrar ediyor. O büyük harfleri kolaylıkla okutturuyor.
 
Mesela, semavat ve arzın hilkati ve semadan yağmurun yağdırılması ve arzın dirilmesi gibi bilbedahe okunan ve görünen âyetleri ders veriyor. O huruf-u kebire içinde küçük harflerle yazılan ince âyâta nazarı nadiren çevirir, tâ zahmet çekmesinler.
 
Hem üslub-u Kur’anîde öyle bir cezalet ve selaset ve fıtrîlik var ki: Güya Kur’an bir hâfızdır, kudret kalemiyle kâinat sahifelerinde yazılan âyâtı okuyor. Güya Kur’an, kâinat kitabının kıraatıdır ve nizamatının tilavetidir ve Nakkaş-ı Ezelî’sinin şuunatını okuyor ve fiillerini yazıyor. Bu cezalet-i beyaniyeyi görmek istersen hüşyar ve müdakkik bir kalp ile Sure-i Amme ve [[Al-i İmran 26|{{Arabi|قُلِ اللّٰهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ}}]] âyetleri gibi fermanları dinle!
 
([[Risale:17._Lem%27a#On_Birinci_Nota|17. Lem'a]])
----
Aziz, sıddık kardeşlerim!
 
Hizbü’l-Kur’ani’l-Muazzam’ın hem fevkalâde ehemmiyeti hem faydaları hem okumasında hiçbir vesvesenin gelmemesi hem bütün Kur’an’ın en sevaplı âyetlerinin ihtivası hem Resail-i Nuriye’nin bütün esaslarını ve hakikatlerini cem’etmesi hem herkese hususan her vakit bütün Kur’an’ı okumaya fırsat bulamayan ve hâfız olmayanlara tamam Kur’an’ın bir numune-i kudsîsi hem tamam Kur’an’ın tevafuklu tabında bir misal-i musağğarı ve müjdecisi hem maddî ve lafzî ve manevî parlak bir i’caz göstermesi gibi pek çok hâsiyetleri var ve bu şuhur-u mübarekedeki pek çok bereketlere ve nurlara ve sevaplara medardır ve onun tabına ve neşrine çalışmışlara çok büyük hayırlar kazandırır.
 
Risale-i Nur’un iki parlak ve kudsî istinad noktası ve âb-ı hayat çeşmesi olan [[Al-i İmran 18|{{Arabi|شَهِدَ اللّٰهُ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ وَالْمَلٰٓئِكَةُ … الخ}}]] âyetiyle [[Al-i İmran 26|{{Arabi|قُلِ اللّٰهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ … الخ}}]] âyeti, her nasılsa sehven Sure-i Âl-i İmran’dan alınan âyetlerde yazılmamışlar. O iki âyeti de yazıp içine koyunuz.
 
([[Risale:Birinci_Kısım_Mektuplar_(Emirdağ-1)#7._Parça|Emirdağ Lahikası 1]])


==Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler==
==Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler==


==İlgili Maddeler==
==İlgili Maddeler==

08.08, 6 Ağustos 2023 itibarı ile sayfanın şu anki hâli

Önceki Ayet: Al-i İmran 25Al-i İmran SuresiAl-i İmran 27: Sonraki Ayet

Meali: 26- (Resûlüm!) De ki: Mülkün gerçek sahibi olan Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden geri alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltırsın. Her türlü iyilik senin elindedir. Gerçekten sen her şeye kadirsin.

Kur'an'daki Yeri: 3. Cüz, 52. Sayfa

Tilavet Notları:

Diğer Notlar:

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Eğer Kur’an’ın ism-i a’zamdan ve her ismin a’zamlık mertebesinden geldiğini bir parça fehmetmek istersen Âyetü’l-Kürsî ve âyet-i وَعِنْدَهُ مَفَاتِحُ الْغَيْبِ ve âyet-i قُلِ اللّٰهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ ve âyet-i يُغْشِى الَّيْلَ النَّهَارَ يَطْلُبُهُ حَثٖيثًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ وَالنُّجُومَ مُسَخَّرَاتٍ بِاَمْرِهٖ ve âyet-i يَٓا اَرْضُ ابْلَعٖى مَٓاءَكِ وَيَا سَمَٓاءُ اَقْلِعٖى ve âyet-i تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّبْعُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ فٖيهِنَّ ve âyet-i مَا خَلْقُكُمْ وَلَا بَعْثُكُمْ اِلَّا كَنَفْسٍ وَاحِدَةٍ ve âyet-i اِنَّا عَرَضْنَا الْاَمَانَةَ عَلَى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَالْجِبَالِ ve âyet-i يَوْمَ نَطْوِى السَّمَٓاءَ كَطَىِّ السِّجِلِّ لِلْكُتُبِ ve âyet-i وَمَا قَدَرُوا اللّٰهَ حَقَّ قَدْرِهٖ وَالْاَرْضُ جَمٖيعًا قَبْضَتُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ ve âyet-i لَوْ اَنْزَلْنَا هٰذَا الْقُرْاٰنَ عَلٰى جَبَلٍ لَرَاَيْتَهُ gibi âyetlerin küllî, umumî, ulvi ifadelerine bak.

(12. Söz)


Mesela

قُلِ اللّٰهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِى الْمُلْكَ مَنْ تَشَٓاءُ وَتَنْزِعُ الْمُلْكَ مِمَّنْ تَشَٓاءُ …اِلٰى اٰخِرِ

Öyle bir üslub-u âlîde benî-beşerdeki şuunat-ı İlahiyeyi ve gece ve gündüzün deveranındaki tecelliyat-ı İlahiyeyi ve senenin mevsimlerinde olan tasarrufat-ı Rabbaniyeyi ve yeryüzünde hayat memat, haşir ve neşr-i dünyeviyedeki icraat-ı Rabbaniyeyi öyle bir ulvi üslup ile beyan eder ki ehl-i dikkatin akıllarını teshir eder. Parlak ve ulvi, geniş üslubu, az dikkat ile göründüğü için şimdilik o hazineyi açmayacağız.

(25. Söz)


Bazen Kur’an, Cenab-ı Hakk’ın fiillerini tafsil ediyor. Sonra bir fezleke ile icmal eder. Tafsiliyle kanaat verir, icmal ile hıfzettirir, bağlar.

...

Hem mesela قُلِ اللّٰهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِى الْمُلْكَ مَنْ تَشَٓاءُ

İşte şu âyet, Cenab-ı Hakk’ın nev-i beşerin hayat-ı içtimaiyesindeki tasarrufatını şöyle gösteriyor ki izzet ve zillet, fakr ve servet doğrudan doğruya Cenab-ı Hakk’ın meşietine ve iradesine bağlıdır. Demek, kesret-i tabakatın en dağınık tasarrufatına kadar, meşiet ve takdir-i İlahiye iledir. Tesadüf karışamaz. Şu hükmü verdikten sonra insaniyet hayatında en mühim iş, onun rızkıdır. Şu âyet, beşerin rızkını doğrudan doğruya Rezzak-ı Hakiki’nin hazine-i rahmetinden gönderdiğini bir iki mukaddime ile ispat eder. Şöyle ki der: “Rızkınız, yerin hayatına bağlıdır. Yerin dirilmesi ise bahara bakar. Bahar ise şems ve kameri teshir eden, gece ve gündüzü çeviren zatın elindedir. Öyle ise bir elmayı, bir adama hakiki rızık olarak vermek; bütün yeryüzünü bütün meyvelerle dolduran o zat verebilir. Ve o, ona hakiki Rezzak olur.” Sonra da وَ تَرْزُقُ مَنْ تَشَٓاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ der. Bu cümlede o tafsilatlı fiilleri icmal ve ispat eder. Yani “Size hesapsız rızık veren odur ki bu fiilleri yapar.”

(25. Söz)


Bil ki Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın ifadesinde çok şefkat ve merhamet var. Çünkü muhatapların ekserisi, cumhur-u avamdır. Onların zihinleri basittir. Nazarları dahi dakik şeyleri görmediğinden, onların besatet-i efkârını okşamak için tekrar ile semavat ve arzın yüzlerine yazılan âyetleri tekrar ediyor. O büyük harfleri kolaylıkla okutturuyor.

Mesela, semavat ve arzın hilkati ve semadan yağmurun yağdırılması ve arzın dirilmesi gibi bilbedahe okunan ve görünen âyetleri ders veriyor. O huruf-u kebire içinde küçük harflerle yazılan ince âyâta nazarı nadiren çevirir, tâ zahmet çekmesinler.

Hem üslub-u Kur’anîde öyle bir cezalet ve selaset ve fıtrîlik var ki: Güya Kur’an bir hâfızdır, kudret kalemiyle kâinat sahifelerinde yazılan âyâtı okuyor. Güya Kur’an, kâinat kitabının kıraatıdır ve nizamatının tilavetidir ve Nakkaş-ı Ezelî’sinin şuunatını okuyor ve fiillerini yazıyor. Bu cezalet-i beyaniyeyi görmek istersen hüşyar ve müdakkik bir kalp ile Sure-i Amme ve قُلِ اللّٰهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ âyetleri gibi fermanları dinle!

(17. Lem'a)


Aziz, sıddık kardeşlerim!

Hizbü’l-Kur’ani’l-Muazzam’ın hem fevkalâde ehemmiyeti hem faydaları hem okumasında hiçbir vesvesenin gelmemesi hem bütün Kur’an’ın en sevaplı âyetlerinin ihtivası hem Resail-i Nuriye’nin bütün esaslarını ve hakikatlerini cem’etmesi hem herkese hususan her vakit bütün Kur’an’ı okumaya fırsat bulamayan ve hâfız olmayanlara tamam Kur’an’ın bir numune-i kudsîsi hem tamam Kur’an’ın tevafuklu tabında bir misal-i musağğarı ve müjdecisi hem maddî ve lafzî ve manevî parlak bir i’caz göstermesi gibi pek çok hâsiyetleri var ve bu şuhur-u mübarekedeki pek çok bereketlere ve nurlara ve sevaplara medardır ve onun tabına ve neşrine çalışmışlara çok büyük hayırlar kazandırır.

Risale-i Nur’un iki parlak ve kudsî istinad noktası ve âb-ı hayat çeşmesi olan شَهِدَ اللّٰهُ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ وَالْمَلٰٓئِكَةُ … الخ âyetiyle قُلِ اللّٰهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ … الخ âyeti, her nasılsa sehven Sure-i Âl-i İmran’dan alınan âyetlerde yazılmamışlar. O iki âyeti de yazıp içine koyunuz.

(Emirdağ Lahikası 1)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]