Zülkarneyn (as)

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
16.52, 22 Eylül 2024 tarihinde Turker (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 49866 numaralı sürüm (→‎İlgili Maddeler)
(fark) ← Önceki sürüm | Güncel sürüm (fark) | Sonraki sürüm → (fark)

Zülkarneyn tarafından inşa ettirilen sed için Sedd-i Zülkarneyn sayfasına gidin

Hz. Zülkarneyn (as) Kur’an’da kendisine büyük güç ve imkân verildiği bildirilen ve alimler arasında peygamber olup olmadığı ihtilaflı olan büyük bir zattır. Yahudilerin veya onların yönlendirmesiyle Kureyşli müşriklerin Peygamber’imizi imtihan etmek için sordukları soruya cevap olarak inen ayetlerde kıssası anlatılmıştır. Kur'an'da Zülkarneyn'in Allah tarafından kendisine verilen büyük güç ve geniş imkânlar sayesinde dünyanın doğusuna ve batısına iki sefer düzenlediği; batı istikametindeki ilk seferinde karşılaştığı halka dinî-ahlâkî tebliğde bulunduğu; doğu istikametindeki ikinci seferinde kendilerini güneşten koruyacak gölgelikleri bulunmayan başka bir kavimle karşılaştığı; üçüncü seferinde karşılaştığı halkın talebi üzerine Ye’cûc ve Me’cûc adlı saldırgan bir kavme karşı demir kütlelerle ve bakırı eriterek sağlam bir set inşa ettiği; ücret ödeme teklifini geri çevirdiği ancak onlardan kendisine bedeni yardım istediği; Ye’cûc ve Me’cûc'ün bu seddi aşamadıkları ve Zülkarneyn'in seddin ancak Allah’ın belirlediği vakit geldiğinde yıkılacağını söylediği anlatılır. Hadislerde bütün dünyaya ikisi mümin (Süleyman ve Zülkarneyn), ikisi kâfir (Nemrud ve Buhtunnasr) olmak üzere 4 kişinin hâkim olduğu rivayet edilmiştir.[1]

Bediüzzaman Yemen padişahlarından birisi olan, Hz. İbrahim’in zamanında yaşamış ve Hazret-i Hızır’dan ders almış olan Zülkarneyn'in miladdan takriben üç yüz sene evvel gelmiş, Aristo’dan ders almış ve halk arasında "Büyük İskender" olarak bilinen İskender-i Rumî ile karıştırılmaması gerektiğini hatırlatır ve tefsirlerde İskender namıyla geçmesinin sebebinin Zülkarneyn’in bir isminin İskender olması ya da Kur'an ayetlerinde cüzi hadiselerin küllî hadiselerin ucu olması cihetiyle Zülkarneyn'in gaddar kavimlere karşı Çin Seddini kurması gibi ondan sonra geçen İskender-i Rumi gibi cihangirlerin de benzer sedler ve kaleler kurmasıdır. Bediüzzaman Zülkarneyn'in “müeyyed min indillah” (Allah tarafından te'yid edilen ve yardım görmüş olan) olduğu ve seddin binasının yapılmasına irşat ettiği kanaatindedir.

Bilgiler[değiştir]

Diğer İsimleri: İskender-i Kebir

Doğum Yeri ve Tarihi: -

Annesi: -

Babası: -

Kardeşleri: -

Soyu: -

Vefat Yeri ve Tarihi: -

Kabrinin Yeri: -

Harita Konumu: -

Hanımları: -

Çocukları: -

Peygamberlikle Görevlendirildiği Yer ve Tarih: -

Peygamber Olarak Gönderildiği Kavim: -

Kur'an'da İsminin Geçtiği Yerler[değiştir]

Hz. Zülkarneyn'in ismi Kur'an'da 3 ayette toplam 3 defa geçer.

Zülkarneyn'in İsmi Geçen Ayetler

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Hâfız Tevfik ile gönderdiğiniz üç meseleye mülhidler eskiden beri ilişiyorlar.

Birincisi

حَتّٰٓى اِذَا بَلَغَ مَغْرِبَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَغْرُبُ فٖى عَيْنٍ حَمِئَةٍ âyetinin ifade ettiği zahir manasına göre: Güneşin, hararetli ve çamurlu bir çeşme suyunda gurûb ettiğini görmüş, diyor.

İkincisi: Sedd-i Zülkarneyn nerededir?

Üçüncüsü: Âhir zamanda Hazret-i İsa’nın (as) geleceğine ve Deccal’ı öldüreceğine dairdir.

Bu suallerin cevapları uzundur. Yalnız muhtasar bir işaretle deriz ki:

Âyât-ı Kur’aniye, üslub-u Arabiye üzerine ve zahir nazara göre umumun anlayacağı bir tarzda ifade ettiği için çok defa teşbih ve temsil suretinde beyan ediyor.

İşte تَغْرُبُ فٖى عَيْنٍ حَمِئَةٍ yani güneşin, hararetli ve çamurlu bir çeşme gibi görünen Bahr-i Muhit-i Garbî’nin sahilinde veya volkanlı, alevli, dumanlı dağın gözünde gurûb ettiğini Zülkarneyn görmüş. Yani zahir nazarda Bahr-i Muhit-i Garbî’nin sevahilinde, yazın şiddet-i hararetiyle etrafındaki bataklık hararetlenmiş, tebahhur ettiği bir zamanda o buhar arkasında büyük bir çeşme havzası suretinde uzaktan Zülkarneyn’e görünen Bahr-i Muhit’in bir kısmında güneşin zahirî gurûbunu görmüş. Veya volkanlı, taş ve toprak ve maden sularını karıştırarak fışkıran bir dağın başında yeni açılmış ateşli gözünde, semavatın gözü olan güneşin gizlendiğini görmüş.

Evet, Kur’an-ı Hakîm’in mu’cizane belâgat-ı ifadesi bu cümle ile çok mesaili ders veriyor. Evvela: Zülkarneyn’in mağrib tarafına seyahati, şiddet-i hararet zamanında ve bataklık tarafına ve güneşin gurûb âvânına ve volkanlı bir dağın fışkırması vaktine tesadüf ettiğini beyan etmekle, Afrika’nın tamam istilası gibi çok ibretli meselelere işaret eder.

Malûmdur ki görünen hareket-i şems, zahirîdir ve küre-i arzın mahfî hareketine delildir; onu haber veriyor. Hakikat-i gurûb murad değildir. Hem çeşme, teşbihtir. Uzaktan büyük bir deniz, küçük bir havuz gibi görünür. Hararetten çıkan sis ve buharlar ve bataklıklar arkasında görünen bir denizi, çamur içinde bir çeşmeye teşbihi ve Arapça hem çeşme, hem güneş hem göz manasında olan عَيْنٍ kelimesi, esrar-ı belâgatça gayet manidar ve münasiptir. (Hâşiye[2])

Zülkarneyn’in nazarında uzaklık cihetiyle öyle göründüğü gibi arş-ı a’zamdan gelen ve ecram-ı semaviyeye kumanda eden semavî hitab-ı Kur’anî, bir misafirhane-i Rahmaniyede sirac vazifesini gören musahhar güneşi Bahr-i Muhit-i Garbî gibi bir çeşme-i Rabbanîde gizleniyor demesi, azametine ve ulviyetine yakışıyor ve mu’cizane üslubu ile denizi hararetli bir çeşme ve dumanlı bir göz gösterir. Ve semavî gözlere öyle görünür.

Elhasıl: Bahr-i Muhit-i Garbî’yi çamurlu bir çeşme tabiri, Zülkarneyn’e nisbeten uzaklık noktasında o büyük denizi bir çeşme gibi görmüş. Kur’an’ın nazarı ise her şeye yakın olduğu cihetle, Zülkarneyn’in galat-ı his nevindeki nazarına göre bakamaz, belki Kur’an semavata bakarak geldiğinden küre-i arzı kâh bir meydan kâh bir saray bazen bir beşik bazen bir sahife gibi gördüğünden; sisli, buharlı koca Bahr-i Muhit-i Atlas-ı Garbî’yi bir çeşme tabir etmesi, azamet-i ulviyetini gösteriyor.

İkinci Sualiniz

Sedd-i Zülkarneyn nerededir? Ye’cüc, Me’cüc kimlerdir?

Elcevap: Eskiden bu meseleye dair bir risale yazmıştım. O vaktin mülhidleri onunla mülzem olmuşlardı. Şimdilik hem o risale yanımda yoktur hem kuvve-i hâfızam tatil-i eşgal etmiş, yardım etmiyor. Hem Yirmi Dördüncü Söz’ün Üçüncü Dal’ında bir nebze bu meseleden bahsedilmiş. Onun için bu meselenin yalnız iki üç nüktesine gayet muhtasar bir işaret edeceğiz. Şöyle ki:

Ehl-i tahkikin beyanına göre hem Zülkarneyn unvanının işaretiyle, Yemen padişahlarından Zülyezen gibi “zü” kelimesiyle başlayan isimleri bulunduğundan bu Zülkarneyn, İskender-i Rumî değildir. Belki Yemen padişahlarından birisidir ki Hazret-i İbrahim’in zamanında bulunmuş ve Hazret-i Hızır’dan ders almış. İskender-i Rumî ise miladdan takriben üç yüz sene evvel gelmiş, Aristo’dan ders almış.

Tarih-i beşerî, muntazam surette üç bin seneye kadar gidiyor. Bu nâkıs ve kısa tarih nazarı, Hazret-i İbrahim’in zamanından evvel doğru olarak hükmedemiyor. Ya hurafevari ya münkirane ya gayet muhtasar gidiyor. Bu Yemenî Zülkarneyn, tefsirlerde eskiden beri İskender namıyla iştiharının sebebi, ya o Zülkarneyn’in bir ismi İskender’dir ki İskender-i Kebir ve Eski İskender’dir. Veyahut âyât-ı Kur’aniyenin zikrettiği hâdisat-ı cüz’iyeler, küllî hâdisatın uçları olduğu cihetle:

Zülkarneyn olan İskender-i Kebir’in nübüvvetkârane irşadatıyla akvam-ı zalime ile milel-i mazlume ortasında hâil ve gaddarların garetlerine mani olacak meşhur Sedd-i Çin’in binasını kurduğu gibi; İskender-i Rumî misillü müteaddid cihangirler ve kuvvetli padişahlar, maddî cihetinde ve manevî âlem-i insaniyetin padişahları olan bir kısım enbiya ve bazı aktab dahi manevî ve irşadî cihetinde o Zülkarneyn’in arkasında gidip iktida edip, mazlumları zalimlerden kurtaracak çarelerin mühimlerinden olan dağlar ortalarında setleri (Hâşiye[3]) sonra dağlar başlarında kaleleri kurmuşlar. Ya bizzat maddî kuvvetleriyle veyahut irşad ve tedbirleriyle tesis etmişler. Sonra şehirlerin etrafında surları ve ortalarında kaleleri, tâ son çare olan kırk ikilik topları ve kale-i seyyar gibi dritnotları yapmışlar.

(16. Lema)


Ey benim muhterem Üstadım!

Âciz talebeniz, küre-i arz içerisinde ruhum bazen şarka, bazen cenuba, bazen garba, bazen şimale, bazen semaya giderdi. Acaba yardım ne taraftan erişecek diye beklerdim. Ruhum bir mürşid-i ekmel taharri ederdi. Aramak üzere iken bana ilham olundu ki “Mürşidi sen uzakta arıyorsun, pek yakınında bulunan Bedîüzzaman vardır. O zatın Risale-i Nur’u müceddid hükmündedir. Hem aktabdır hem Zülkarneyn’dir hem âhir zamanda gelecek İsa aleyhisselâmın vekilidir yani müjdecisidir.” denildi. Bunun üzerine Üstad-ı Muhteremin nezdine vardım. Risaleleri, bize yazmak için emir verdi. Ben de on beş kadar Sözler’den yazdım ve okuyorum. İstidadım kısa, fikrim müşevveş olduğundan risalelerden hakkıyla istifade ve istifaza edemiyordum.

...

Talebeniz Mustafa Hulusi (rh)

(Barla L.)


Zülkarneyn “müeyyed min indillah” bir şahıstır. Onun irşad ve tertibiyle iki dağ arasında bir set bina edilmiştir, zalimlerin ve bedevîlerin def’-i fesatları için. Ve Ye’cüc Me’cüc iki müfsid kabiledirler. Emr-i İlahî geldiği vakit set harap olacaktır ilâ âhirihî. Bu kıyas ile ona Kur’an delâlet eden hükümler, Kur’an’ın zaruriyatındandırlar. Bir harfin inkârı dahi kabil değildir.

...

Zülkarneyn –İskender demem zira isim bırakmaz– bazı müfessir melik “lâm’ın kesriyle”, bazı melek “lâm’ın fethiyle”, bazı nebi, bazı veli, ilâ âhir demişlerdir. Herhalde Zülkarneyn “müeyyed min indillah” ve seddin binasına mürşid bir şahıstır.

(Muhakemat)


Set çeker kâfir olan ye’cüclere,

Çünkü Zülkarneyn-i kudrettir sözün.

...

Ahmed Galib

(Barla L.)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

  • İskender-i Rumi: Genellikle Zülkarneyn ile birbirine karıştırılan şahıs.
  • Sedd-i Zülkarneyn: Zülkarneyn'in Yecüc ve Mecüc'e engel olması için yaptığı sed.
  • Yecüc ve Mecüc: Zülkarneyn'in kendilerine engel olmak için sed yaptığı kavim.
  • Hızır (as): Zülkarneyn'in kendisinden ders aldığı peygamber/mübarek şahıs.

Kaynakça[değiştir]

  1. https://islamansiklopedisi.org.tr/zulkarneyn
  2. فٖى عَيْنٍ حَمِئَةٍ deki عَيْنٍ tabiri, esrar-ı belâgatça latîf bir manayı remzen ihtar ediyor. Şöyle ki: “Sema ve yüzü, Güneş gözüyle zeminin yüzündeki cemal-i rahmeti seyirden sonra, zemin dahi deniz gözüyle yukarıdaki azamet-i İlahiyeyi temaşayı müteakip; o iki göz birbiri içine kapanırken rûy-i zemindeki gözleri kapıyor.” diye mu’cizane bir kelime ile hatırlatıyor ve gözler vazifesine paydos işaretine işaret ediyor.
  3. Rûy-i zeminde mürur-u zamanla dağ şeklini almış, tanınmayacak bir surete gelmiş çok sun’î setler vardır.