Risale:Hakikat Çekirdekleri (Asar-ı Bediiyye): Revizyonlar arasındaki fark

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
Değişiklik özeti yok
300. satır: 300. satır:
==63. Parça==
==63. Parça==


{{Arabi|ﺕ- ﻟﺎَ ﻳَﻠْﺰَﻡُ ﻣِﻦْ ﻟُﺰُﻭﻡِ ﺻِﺪْﻕِ ﻛُﻞِّ ﻗَﻮْﻝٍ ، ﻗَﻮْﻝُ ﻛُﻞِّ ﺻِﺪْﻕٍ}}
{{Arabi|ﺕ}} - {{Arabi|ﻟﺎَ ﻳَﻠْﺰَﻡُ ﻣِﻦْ ﻟُﺰُﻭﻡِ ﺻِﺪْﻕِ ﻛُﻞِّ ﻗَﻮْﻝٍ ، ﻗَﻮْﻝُ ﻛُﻞِّ ﺻِﺪْﻕٍ}}


Her söz doğru olmalı.. her doğru, söz olmamalı!..
Her söz doğru olmalı.. her doğru, söz olmamalı!..

18.49, 17 Temmuz 2024 tarihindeki hâli

Bu risaleyi Mektubat'tan okumak için Hakikat Çekirdekleri (Mektubat) sayfasına gidin.

Önceki Risale: LemeâtÂsâr-ı BediiyyeHakikat Çekirdekleri (2): Sonraki Risale

ﺣﻘﻴﻘﺖ ﭼﻜﺮﺩﻛﻠﺮﻯ

Hakikat Çekirdekleri[değiştir]

ﺣﻜﻢ ﺑﺪﻳﻌﻴﻪ

(Hikem-i Bediiyye)

Bediüzzaman'ın zuhûrat-ı kalbiyesinden ibaret olan te'lifatından müntehab bir kısım vecizelerdir

Câmi'i

Biraderzadesi Abdurrahman-ı Nursî

İfade

Amcam Bediüzzaman bir müddettenberi akıl ile değil, sırf kalb ile mesaile müteveccih oluyor. Kalbine vâzıhan bir şey zuhûr etse, bana yazdırıyor ve diyor: "İlim odur ki, kalbde yerleşsin. Yalnız akılda olsa insana malolmuyor." Hem de diyor ki : "Şu mesail yalnız kavaid-i ilmiye değil, belki vicdanen esas ittihaz ettiğim bazı desatir-i kalbiyyemdir."

Ve bana emretti: "Zuhûrat-ı kalbiyemden istediğini intihab et!" Ben de şu vecizeleri hangi âsarından intihab ettiğimi bervech-i âti işaretlerle gösteriyorum...

İşâretler

: Noktatun Min Nur-i Ma'rifetillah : İşârât-ül İ'câz : Sünûhat : Şuâatü Mârifetin-Nebî : Rumûz : İşârat : Lemeât : Kızıl Î'câz ﻡ ﻥ: Münazarat : Tulûat : Muhakemat

ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ

ﺍَﺣْﻤَﺪُﻩُ ﻣُﺼَﻠِّﻴﺎً ﻋَﻠَﻰ ﻣُﺤَﻤَّﺪٍ ﺳَﻴِّﺪِ ﺍﻟْﻤُﺮْﺳَﻠِﻴﻦَ

1. Parça[değiştir]

-Arzı ve bütün nücûm ve şümûsu tesbih taneleri gibi kaldıracak, çevirecek kuvvetli bir ele mâlik olmayan kimse, kâinatta dava-yı halk ve iddia-yı îcad edemez. Zîrâ herşey, herşeyle bağlıdır.

2. Parça[değiştir]

-Haşirde bütün zevi-l ervahın ihyası; mevt-âlûd bir nevm ile kışta uyuşmuş bir sineği, baharda ihya ve in'aşından kudrete daha ağır olamaz. (*[1]) Zîrâ kudret-i ezeliye zâtiyedir; tegayyür edemez, acz tahallül edemez. Avaik tedahül edemez. Onda meratib olamaz, herşey ona nisbeten birdir.

3. Parça[değiştir]

-Sivrisineğin gözünü halkeden, Güneş'i dahi O halketmiştir.

4. Parça[değiştir]

-Pirenin midesini tanzim eden, Manzume-i Şemsiyeyi de o tanzim etmiştir.

5. Parça[değiştir]

-Kâinatın te'lifinde öyle bir i'caz var ki; bütün esbab-ı tabiiye farz-ı muhal olarak muktedir birer fâil-i muhtar olsalar, yine kemal-i acz ile o i'caza karşı secde ederek: ﺳُﺒْﺤَﺎﻧَﻚَ ﻟﺎَ ﻗُﺪْﺭَﺓَ ﻟَﻨَٓﺎ ﺍِﻧَّﻚَ ﺍَﻧْﺖَ ﺍﻟْﻌَﺰِﻳﺰُ ﺍﻟْﺤَﻜِﻴﻢُ diyeceklerdir.

6. Parça[değiştir]

-Esbaba tesir-i hakikî verilmemiş, vahdet ve celal öyle ister. Lâkin mülk cihetinde esbab, dest-i kudrete perde olmuştur; izzet ve azamet öyle ister. Tâ nazar-ı zahirîde, dest-i kudret mülk cihetindeki umûr-u hasise ile mübaşir görülmesin.

7. Parça[değiştir]

-Mahall-i taalluk-u kudret olan herşeydeki melekûtiyet ciheti şeffâftır, nezihtir.

81. Parça[değiştir]

-Âlem-i şehâdet, avâlim-ül guyûb üstünde tenteneli bir perdedir.

9. Parça[değiştir]

-Bir noktayı tam yerinde îcad etmek için, bütün kâinatı îcad edecek bir kudret-i gayr-ı mütenahî lâzımdır. Zîrâ şu kitab-ı kebir-i kâinatın herbir harfi, bâhusus zîhayat herbir harfi, herbir cümlesine müteveccih birer yüzü, nâzır birer gözü vardır.

10. Parça[değiştir]

-Meşhurdur ki: Hilâl-i îde bakarlardı. Kimse birşey görmedi. İhtiyar bir zât yemin ederek "Hilâli gördüm..." Halbuki gördüğü hilâl, kirpiğinin tekavvüs etmiş beyaz bir kılı idi. Kıl nerede?. Kamer nerede? Harekât-ı zerrat nerede? Fâil-i teşkil-i enva' nerede?!.

11. Parça[değiştir]

-Tabiat, misalî bir matbaadır, tâbi' değil. Nakıştır, nakkaş değil. Kabildir, fâil değil. Mistardır, masdar değil. Nizamdır, nâzım değil. Kanundur, kudret değil. Şeriat-ı iradiyedir, hakikat-ı hariciye değil...

12. Parça[değiştir]

-Fıtrat-ı zîşuur olan vicdandaki incizab ve cezbe, bir hakikat-ı cazibedarın cezbiyledir.

13. Parça[değiştir]

-Fıtrat yalan söyleyemez. Bir çekirdekteki meyelan-ı nümuvv der: "Sünbülleneceğim, meyve vereceğim." Doğru söyler. Yumurtada bir meyelan-ı hayat var, Der: "Piliç olacağım." Biiznillah olur. Doğru söyler. Bir avuç su, incimad ile meyelan-ı inbisat der: "Fazla yer tutacağım." Metin demir onu yalan çıkaramaz; sözünün doğruluğu demiri parçalar. Şu meyelanlar, sıfat-ı iradeden gelen evamir-i tekviniyenin tecellîleridir, cilveleridir.

14. Parça[değiştir]

-Karıncayı emirsiz, arıyı ya'subsuz bırakmayan kudret-i ezeliye; elbette beşeri nebisiz bırakmaz.

15. Parça[değiştir]

-Âlem-i şehâdetteki insanlara inşikak-ı Kamer, bir mu'cize-i Ahmediye (A.S.M.) olduğu gibi; mi'rac dahi âlem-i melekûttaki melâike ve ruhaniyata karşı bir mu'cize-i kübra-yı Ahmediyedir (A.S.M.) ki; nübüvvetinin velayeti bu keramet-i bahire ile isbat edilmiştir ve o parlak zât, berk ve Kamer gibi melekûtta şu'le-feşan olmuştur.

16. Parça[değiştir]

-Kelime-i şehâdetin iki kelâmı birbirine şahiddir. Birinci, ikincisine bürhan-ı limmîdir; ikinci, birincisine bürhan-ı innîdir.

17. Parça[değiştir]

-Hayat, kesrette bir çeşit tecellî-i vahdettir. Onun için ittihada sevkeder.

18. Parça[değiştir]

-Hayat, bir şeyi herşeye mâlik eder.

19. Parça[değiştir]

-Ruh, bir kanun-u zîvücud-u haricîdir, bir namus-u zîşuurdur.

20. Parça[değiştir]

-Sabit, daim, fıtrî kanunlar gibi; ruh dahi âlem-i emirden, sıfat-ı iradeden gelmiş ve kudret ona vücûd-u hissî giydirmiştir. Bir seyyale-i latifeyi o cevhere sadef etmiştir.

21. Parça[değiştir]

-Mevcud ruh, makul kanunun kardeşidir. İkisi hem daimî, hem âlem-i emirden gelmişlerdir.

22. Parça[değiştir]

ﻡ ﻥ -Şayet nevilerdeki kanunlara, Kudret-i Ezeliye bir vücûd-u haricî giydirseydi, ruh olurdu. Eğer ruh, vücûdu çıkarsa, şuûru başından indirse, yine lâyemut bir kanun olurdu.

23. Parça[değiştir]

-Ziya ile mevcudat görünür, hayat ile mevcudatın varlığı bilinir. Herbirisi birer keşşâftır.

24. Parça[değiştir]

-Nasraniyet, ya intifa veya ıstıfa ile İslâmiyet'e karşı terk-i silâh edecektir.

25. Parça[değiştir]

-Nasraniyet birkaç defa yırtıldı, protestanlığa geldi. Protestanlıkda da yırtıldı, tevhide yaklaştı. Tekrar yırtılmağa hazırlanıyor. Ya intifa bulup sönecek.. veya hakikî Nasraniyetin esasına câmi' olan hakâik-i İslâmiyeyi karşısında görecek, teslim olacaktır.

26. Parça[değiştir]

-İşte bu sırr-ı azîme, Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm işaret etmiştir ki: "Hazret-i İsa nâzil olup gelecek, ümmetimden olacak, aynı şeriatımla amel edecektir."

27. Parça[değiştir]

-Cumhur-u avamı, bürhandan ziyade, me'hazdaki kudsiyet imtisale sevkeder.

28. Parça[değiştir]

-Şeriat, yüzde doksanı (zaruriyât ve müsellemât-ı diniye) birer elmas sütun, mesail-i içtihadiye-i hilafiye, yüzde ondur. Doksan elmas sütun, on altunun himayesine verilmez.

29. Parça[değiştir]

-Kitablar ve içtihadlar Kur'âna dûrbîn olmalı, âyine olmalı; gölge ve vekil olmamalı!

30. Parça[değiştir]

-Her müstaid, nefsi için içtihad edebilir; teşri' edemez. Bir fikre davet, cumhurun kabulüne vâbestedir. Yoksa davet bid'attır, reddedilir.

31. Parça[değiştir]

-İnsan fıtraten mükerrem olduğundan, hakkı arıyor. Bâzan bâtıl eline gelir; hak zannederek koynunda saklar. Hakikatı kazarken, ihtiyarsız dalal başına düşer; hakikat zannederek kafasına giydirir.

32. Parça[değiştir]

-Birbirinden eşeff ve eltaf, kudretin çok âyineleri vardır; sudan havaya, havadan esîre, esîrden âlem-i misale, âlem-i misalden âlem-i ervaha, hattâ zamana, hatta fikre tenevvü' ediyor.

33. Parça[değiştir]

-Hava âyinesinde bir kelime, milyonlar kelimat olur. Kalem-i kudret, şu sırr-ı tenasülü acib istinsah ediyor.

34. Parça[değiştir]

-İn'ikas, ya hüviyeti veya hüviyetle hasiyeti veya hüviyetle mahiyeti tutar.

35. Parça[değiştir]

-Kesifin timsalleri birer meyyit-i müteharriktir. Bir ruh-u nuranînin kendi âyinelerinde olan timsalleri, birer hayy-ı murtabıttır; aynı olmasa, gayrı da değildir.

36. Parça[değiştir]

-Şems hareket-i mihveriyesiyle silkinse, meyveleri düşmez; silkinmezse, yemişleri olan seyyarat düşüp dağılacaktır.

37. Parça[değiştir]

ﻡ ﻥ -Nur-u fikir, ziya-yı kalb ile ışıklanıp mezcolmazsa, zulmettir, zulüm fışkırır.

38. Parça[değiştir]

ﻡ ﻥ -Gözün muzlim nehar-ı ebyazı muzi, leyle-i sevda ile mezcolmazsa basarsız olduğu gibi, fikret-i beyzada süveyda-i kalb bulunmazsa, basiretsizdir.

39. Parça[değiştir]

ﻡ ﻥ -İlimde iz'an-ı kalb olmazsa, cehildir. İltizam başka, itikad başkadır.

40. Parça[değiştir]

-Bâtıl şeyleri iyice tasvir, safî zihinleri idlâldir.

41. Parça[değiştir]

-Âlim-i mürşid, koyun olmalı; kuş olmamalı. Şu, kuzusuna süt; bu, yavrusuna kay' verir.

42. Parça[değiştir]

ﻡ ﻥ -Bir şey'in vücûdu, bütün eczasının vücûduna vâbestedir. Ademi ise, bir cüz'ün ademiyle olduğundan; zaîf adam, iktidarını göstermek için tahrib tarafdarı oluyor; müsbet yerine menfîce hareket ediyor.

43. Parça[değiştir]

-Desatir-i hikmet, nevâmis-i hükûmetle; kavânin-i hak, revabıt-ı kuvvetle imtizac etmezse, cumhur-u avamda müsmir olamaz.

44. Parça[değiştir]

ﻡ ﻥ -Zulüm, başına adalet külâhını geçirmiş; hıyanet, hamiyet libasını giymiş; cihada bagy ismi takılmış, esarete hürriyet namı verilmiş... Ezdad, suretlerini mübadele etmişler.

45. Parça[değiştir]

ﻡ ﻥ -Menfaat üzerine dönen siyaset, canavardır. Aç canavara karşı tahabbüb; merhametini değil, iştihasını açar. Hem de diş ve tırnağının kirasını da ister.

46. Parça[değiştir]

-Zaman gösterdi ki: Cennet ucuz değil, Cehennem dahi lüzumsuz değil.

47. Parça[değiştir]

-Dünyaca havas tanınan insanlardaki meziyet, sebeb-i tevazu' ve mahviyet iken; tahakküm ve tekebbüre sebeb olmuştur.

48. Parça[değiştir]

-Fukara aczi, avamın fakrı, sebeb-i merhamet ve ihsan iken; esaret ve mahkûmiyetlerine müncer olmuştur.

49. Parça[değiştir]

-Bir şeyde mehasin ve şeref hasıl oldukça, havassa peşkeş edilir. Seyyiat olsa, avama taksim edilir.

50. Parça[değiştir]

-Gaye-i hayal olmazsa veyahut nisyan veya tenasî edilse; ezhan enelere dönüp etrafında gezerler.

51. Parça[değiştir]

Bütün ihtilalat ve fesadın asıl ve madeni ve bütün ahlâk-ı rezilenin mahrek ve menba'ı tek iki kelimedir:

Bir: "Ben tok olsam, başkası açlıktan ölse bana ne!"

İki: "İstirahatim için zahmet çek; sen çalış, ben yiyeyim."

Birinci kelimenin ırkını kesecek tek bir devası var ki, o da vücûb-u zekattır.

İkinci kelimenin devası, hurmet-i ribadır.

52. Parça[değiştir]

-Adalet-i Kur'âniye âlem kapısında durup, ribaya "Yasaktır, girmeye hakkın yoktur" der. Beşer bu emri dinlemedi, büyük bir sille yedi. Daha müdhişini yemeden, dinlemeli!..

53. Parça[değiştir]

-Devletler, milletler muharebesi; tabakat-ı beşer muharebesine terk-i mevki ediyor. Zîrâ beşer esir olmak istemediği gibi, ecîr olmak da istemez.

54. Parça[değiştir]

-Tarîk-ı gayr-ı meşru' ile bir maksadı takib eden, galiben maksudunun zıddıyla ceza görür.

55. Parça[değiştir]

-Avrupa muhabbeti gibi gayr-ı meşru' muhabbetin akibeti, mükâfatı, mahbubun gaddarane adavetidir.

56. Parça[değiştir]

-Maziye, mesaibe kader nazarıyla; ve müstakbele, maasiye teklif noktasında bakmak lâzımdır. Cebr ve İtizal, burada barışırlar.

57. Parça[değiştir]

-Çaresi bulunan şeyde acze, çaresi bulunmayan şeyde cez'a iltica etmemek gerektir.

58. Parça[değiştir]

-Hayatın yarası iltiyam bulur. İzzet-i İslâmiye namus-u millînin yaraları pek derindir.

59. Parça[değiştir]

-Öyle zaman olur ki; bir kelime bir orduyu batırır, bir gülle otuz milyonun mahvına sebeb olur.

60. Parça[değiştir]

-Öyle şerait tahtında olur ki; küçük bir hareket, insanı a'lâ-yı illiyyîne çıkarır. Öyle hal olur ki; küçük bir fiil, insanı esfel-i safilîne indirir.

61. Parça[değiştir]

-Bir tane sıdk, bir harman yalanları yakar.

62. Parça[değiştir]

-Bir tane hakikat, bir harman hayalata müreccahtır.

63. Parça[değiştir]

- ﻟﺎَ ﻳَﻠْﺰَﻡُ ﻣِﻦْ ﻟُﺰُﻭﻡِ ﺻِﺪْﻕِ ﻛُﻞِّ ﻗَﻮْﻝٍ ، ﻗَﻮْﻝُ ﻛُﻞِّ ﺻِﺪْﻕٍ

Her söz doğru olmalı.. her doğru, söz olmamalı!..

64. Parça[değiştir]

-Güzel gören, güzel düşünür. Güzel düşünen, hayatından lezzet alır.

65. Parça[değiştir]

-İnsanları canlandıran emeldir; öldüren ye'stir.

66. Parça[değiştir]

-Eskiden beri i'la-yı kelimetullah ve beka-yı istiklaliyet-i İslâm için; farz-ı kifaye-i cihadı deruhde ile kendini yek-vücud olan âlem-i İslâm'a fedaya vazifedar ve hilafete bayrakdar görmüş olan bu devlet-i İslâmiyenin felâketi, âlem-i İslâmın saadet ve hürriyet-i müstakbelesiyle telafî edilecektir.

67. Parça[değiştir]

-Zira şu musibet, maye-i hayatımız olan uhuvvet-i İslâmiyenin inkişafını hârikulâde ta'cil etti.

68. Parça[değiştir]

-Hristiyanlığın malı olmayan mehasin-i medeniyeti ona mal etmek, İslâmiyetin düşmanı olan tedenniyi ona dost göstermek; feleğin ters dönmesine delildir.

69. Parça[değiştir]

-Paslanmış bîhemta bir elmas, daima mücella cama müreccahtır.

70. Parça[değiştir]

-Herşeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir. Göz ise maneviyatta kördür.

71. Parça[değiştir]

-Mecaz ilmin elinden cehlin eline düşse; hakikata inkılab eder;hurafata kapı açar.

72. Parça[değiştir]

-İhsan-ı İlahîden fazla ihsan, ihsan değildir. Her şeyi olduğu gibi tavsif etmek gerektir.

73. Parça[değiştir]

-Şöhret, insanın malı olmayanı da insana maleder.

74. Parça[değiştir]

-Hadîs, maden-i hayat ve mülhim-i hakikattır.

75. Parça[değiştir]

-İhya-yı din, ihya-yı millettir. Hayat-ı din, nur-u hayattır.

76. Parça[değiştir]

-Nev'-i beşere rahmet olan Kur'ân; ancak umumun, lâakal ekseriyetin saadetini tazammun eden bir medeniyeti kabul eder.

77. Parça[değiştir]

-Medeniyet-i hazıra, beş menfî esas üzerine teessüs etmiştir:

- Nokta-i istinadı, kuvvettir. O ise, şe'ni tecavüzdür.

- Hedef-i kasdı menfaattır. O ise, şe'ni tezahümdür.

- Hayatta düsturu, cidaldir. O ise, şe'ni, tenazu'dur. - Kitleler mabeynindeki rabıtası; âheri yutmakla beslenen unsuriyet ve menfî milliyettir. O ise, şe'ni müdhiş tesadümdür.

- Cazibedar hizmeti, heva ve hevesi teşci' ve arzularını tatmindir. O heva ise, insanın mesh-i manevîsine sebebdir.

78. Parça[değiştir]

-Şeriat-ı Ahmediyenin (A.S.M.) tazammun ettiği ve emrettiği medeniyet; Nokta-i istinadı, kuvvete bedel haktır ki, şe'ni, adalet ve tevazündür. Hedefte, menfaat yerine fazilettir ki şe'ni, muhabbet ve tecazübdür. Cihet-ül vahdet de, unsuriyet ve milliyet yerine, rabıta-i dinî, vatanî, sınıfîdir ki şe'ni samimî uhuvvet müsalemet ve haric'in tecavüzüne karşı yalnız tedafü'dür. Hayatta düstur-u cidal yerine, düstur-u teavündür ki şe'ni, ittihad ve tesanüddür. Heva yerine hüdadır ki; şe'ni, insaniyeten terakki ve ruhen tekâmüldür.

79. Parça[değiştir]

-Mevcudiyetimizin hâmisi olan İslâmiyetten elini gevşetme, dört el ile sarıl! yoksa mahvolursun.

80. Parça[değiştir]

-Musibet-i âmme, ekseriyetin hatasına terettüb eder.

81. Parça[değiştir]

-Musibet; cinayetin neticesi, mükâfatın mukaddemesidir.

82. Parça[değiştir]

-Mariz bir asrın, hasta bir unsurun, alil bir uzvun reçetesi ittiba'ı Kur'ândır.

83. Parça[değiştir]

ﻥ ﻡ -Azametli bahtsız bir Kıt'anın, şanlı tâli'siz bir Devletin, değerli sahipsiz bir kavmin reçetesi ittihad-ı İslâmdır.

84. Parça[değiştir]

-Şehid kendini hayy bilir. Feda ettiği hayatı, sekeratı tatmadığından, gayr-ı münkatı' ve bakî görüyor. Yalnız daha nezih olarak buluyor.

85. Parça[değiştir]

-Adalet-i mahza-i Kur'âniye; bir masumun hayatı, kanı, hattâ umum beşer için de olsa, heder etmez. İkisi nazar-ı kudrette bir olduğu gibi, nazar-ı adalette de birdir.

86. Parça[değiştir]

-Hodgâmlık ile, öyle insan olur ki; heves ve ihtirasına mani herşey'i, hattâ elinden gelirse dünyayı harab ve nev'-i beşeri mahvetmek ister.

87. Parça[değiştir]

-Havf, za'f, tesirat-ı hariciyeyi teşci' eder.

88. Parça[değiştir]

-Muhakkak maslahat, mevhum mazarrata feda edilmez.

89. Parça[değiştir]

-İstanbul siyaseti, İspanyol gibi... bir hastalıktır.

90. Parça[değiştir]

-Tasadduk malda olduğu gibi; ilimde, fikirde, fiilde de olur.

91. Parça[değiştir]

ﻥ ﻡ -Deli adama "iyisin, iyisin" denilse iyileşmesi, iyi adama "fenasın, fenasın" denilse fenalaşması nâdir değildir.

92. Parça[değiştir]

-Düşmanın düşmanı, düşman kaldıkça dosttur; düşmanın dostu, dost kaldıkça düşmandır.

93. Parça[değiştir]

-İnadın işi, Şeytan birisine yardım etse; "Melektir" der, rahmet okutur; ötekinde melek görse, "libasını değiştirmiş." der, lanet eder.

94. Parça[değiştir]

ﻥ ﻡ -Bir derdin dermanı, başka bir derde zehir olabilir. Bir derman, hadden geçse, dert getirir.

95. Parça[değiştir]

ﻡ ﻥﺍَﻟْﺠَﻤْﻌِﻴَّﺔُ ﺍﻟَّﺘِﻰ ﻓِﻴﻬَﺎ ﺍﻟﺘَّﺴَﺎﻧُﺪُ ﺍَﻟَﺔٌ ﺧُﻠِﻘَﺖْ ﻟِﺘَﺤْﺮِﻳﻚِ ﺍﻟﺴَّﻜَﻨَﺎﺕِ ﻭَﺍﻟْﺠَﻤَﺎﻋَﺔُ ﺍﻟَّﺘِﻰ ﻓِﻴﻬَﺎ ﺍﻟﺘَّﺤَﺎﺳُﺪُ ﺍَﻟَﺔٌ ﺧُﻠِﻘَﺖْ ﻟِﺘَﺴْﻜِﻴﻦِ ﺍﻟْﺤَﺮَﻛَﺎﺕِ

96. Parça[değiştir]

ﻡ ﻥ -Cemaatte vâhid-i sahih olmazsa; cem' ve zamm, kesr-i darbî gibi küçültür.

97. Parça[değiştir]

-Adem-i kabul, kabul-ü ademle iltibas olunur. Adem-i kabul; adem-i delil-i sübut onun delilidir. Kabul-ü adem, delil-i adem ister. Biri şek, biri inkârdır.

98. Parça[değiştir]

-Şübhe, bir delili, yüz delili atsa da; medlûle îras-ı zarar edemez. Çünki binler delil daha var.

99. Parça[değiştir]

-Sevad-ı a'zama ittiba' edilmeli!.. Lakayd Emevîlik en nihayet Sünnet ü Cemaate; ekalliyette kalan salabetli Alevîlik, en nihayet Râfızîliğe dayandı.

100. Parça[değiştir]

-Hakta ittifak, ehakta ihtilaf olduğundan; bâzan hak, ehaktan ehaktır; hasen, ahsenden ahsendir.

101. Parça[değiştir]

-Herkes kendi mesleğine "Hüve hakkün" demeli, "Hüve-l hakkü" dememeli. Veyahut "Hüve-l hasen" demeli, "Hüve-l ahsen" dememeli.

102. Parça[değiştir]

-Cennet olmazsa, Cehennem tazib etmez. Zemherir olmazsa ihrak etmez.

103. Parça[değiştir]

-Zaman ihtiyarlandıkça, Kur'ân gençleşiyor; rumûzu tavazzuh ediyor.

104. Parça[değiştir]

-Bazen nur, nâr göründüğü gibi; şiddet-i belâgat dahi, mübalağa görünür.

105. Parça[değiştir]

-Hararette meratib, bürûdetin tahallülü iledir; hüsündeki derecat, kubhun tedahülü iledir.

106. Parça[değiştir]

-Kudret-i Ezelîye zâtiyedir, lâzımedir, zaruriyedir; acz tahallül edemez, meratib olamaz, herşey ona nisbeten müsâvîdir.

107. Parça[değiştir]

-Şemsin feyz-i tecellîsi olan timsali, deniz sathında, denizin katresinde aynı hüviyeti gösteriyor.

108. Parça[değiştir]

-Hayat cilve-i tevhiddendir ki, kesretin mebdei vahdettir.. Müntehası da vahdet kesbediyor.

109. Parça[değiştir]

-İnsanlarda veli, Cum'ada dakika-i icabe, Ramazanda Leyle-i Kadir, Esma-ül Hüsnada İsm-i A'zam, ömürde ecel meçhul kaldıkça; sair efrad dahi kıymetdar kalır, ehemmiyet verilir. Yirmi sene mübhem bir ömür, nihayeti muayyen bin sene ömre müreccahtır.

110. Parça[değiştir]

-Dünyada masiyetin akibeti, ikab-ı uhrevîye delildir.

111. Parça[değiştir]

-Rızk, hayat kadar kudret nazarında ehemmiyetlidir.

112. Parça[değiştir]

-Kudret çıkarıyor, kader giydiriyor, inâyet besliyor.

113. Parça[değiştir]

-Hayat; muhassal-ı mazbuttur, görünür. Rızk; gayr-ı muhassal, tedricî münteşirdir, düşündürür.

114. Parça[değiştir]

-Açlıktan ölmek yoktur. Zîrâ bedende şahm ve saire suretinde iddihar olunan gıda bitmeden evvel ölüyor. Demek, terk-i âdetten neş'et eden maraz öldürür; rızıksızlık değil.

115. Parça[değiştir]

ﻥ ﻡ -Âkil-ül lahm vahşilerin helâl rızkı, hayvanatın hadsiz cenazeleridir; hem rûy-i zemini temizliyor, hem rızkını buluyorlar.

116. Parça[değiştir]

-Bir lokma kırk paraya, bir lokma on kuruşa; ağıza girmeden, boğazdan geçtikten... birdirler. Yalnız, birkaç saniye ağızda bir fark var.

117. Parça[değiştir]

-Müfettiş ve kapıcı olan kuvve-i zaikayı taltif ve memnun etmek için, birden ona gitmek, israfın en sefihidir.

118. Parça[değiştir]

-Lezaiz çağırdıkça, sanki yedim demeli. "Sanki yedim" düstur yapan; bir mescidi yiyebilirdi, yemedi.

119. Parça[değiştir]

-Eskiden ekser İslâm aç değildi, tereffühe ihtiyar vardı. Şimdi açtır, telezzüze ihtiyar yoktur.

120. Parça[değiştir]

-Muvakkat lezzetten ziyade, muvakkat eleme tebessüm etmeli; hoş geldin demeli.

121. Parça[değiştir]

-Geçmiş lezaiz, ah dedirtir. "Ah!", müstetir bir elemin tercümanıdır.

122. Parça[değiştir]

-Geçmiş âlâm, "Oh!" dedirir. "Oh", kalbde muzmer bir lezzet ve nimetin muhbiridir.

123. Parça[değiştir]

-Nisyan bir nimettir. Yalnız her günün âlâmını çektirir, müterakimi unutturur.

124. Parça[değiştir]

-Derece-i hararet gibi, her musibette bir derece-i nimet vardır. Daha büyüğünü düşünüp, küçükteki derece-i nimeti görüp, Allah'a şükretmeli. Yoksa isti'zam ile üflense, şişer. Merak edilse, ikileşir; kalbdeki misali, hakikata inkılab eder; o da kalbi döver.

125. Parça[değiştir]

-Kavî'nin zaîfe karşı tevazu'u, zaîfte tezellül olur.

126. Parça[değiştir]

-Bir ulü-l emir makamındaki ciddiyeti, vakardır; mahviyeti, zillettir. Hanesinde ciddiyeti, kibirdir; mahviyeti tevazu'dur.

127. Parça[değiştir]

-Ferd mütekellim-i vahde olsa, müsamahası, fedakârlığı amel-i sâlihtir; mütekellim-i maalgayr olsa, hıyanettir, amel-i talihtir.

128. Parça[değiştir]

-Bir şahıs, kendi namına hazm-ı nefs eder, tefahur edemez; millet namına tefahur eder, hazm-ı nefs edemez.

129. Parça[değiştir]

-Tertib-i mukaddematta "tefviz" tenbelliktir, terettüb-ü neticede tevekküldür.

130. Parça[değiştir]

-Semere-i sa'yine, kısmetine rıza; kanaattır, meyl-i sa'yi kuvvetlendirir. Mevcuda iktifa, dûn-himmetliktir.

131. Parça[değiştir]

-Evamir-i teşriyeye karşı itaât ve isyan olduğu gibi; evamir-i tekviniyeye karşı da itaât ve isyan vardır. Birincisinde mükâfat ve mücazat, galiben âhirette; ikincisinde, ağleb dünyada olur. Meselâ: Sabrın mükâfatı zaferdir, ataletin mücazatı sefalettir, sa'yin sevabı servettir, sebatın mükâfatı galebedir.

132. Parça[değiştir]

-Müsavatsız adalet, adalet değildir. Temasül, tezadın sebebidir. Tenasüb, tesanüdün esasıdır. Sıgar-ı nefs, tekebbürün menba'ıdır. Za'f, gururun madenidir. Acz, muhalefetin menşeidir. Merak, ilmin hocasıdır. Sıkıntı, sefahetin muallimidir. Ye's, dalalet-i fikrî; zulmet-i kalb, ruh sıkıntısının menba'ıdır.

133. Parça[değiştir]

-Kudret-i Fâtıra ihtiyaç, hususan açlık ihtiyacıyla; başta insan bütün hayvanatı gemlendirip, nizama sokmuş. Hem âlemi herc ü mercden halas edip, hem ihtiyacı medeniyete üstad ederek, terakkiyatı temin etmiştir.

134. Parça[değiştir]

ﺍِﺫَﺍ ﺗَﺎَﻧَّﺚَ ﺍﻟﺮِّﺟَﺎﻝُ ﺑِﺎﻟﺘَّﻬَﻮُّﺱِ ﺗَﺮَﺟَّﻞَ ﺍﻟﻨِّﺴَٓﺎﺀُ ﺑِﺎﻟﺘَّﻮَﻗُّﺢِ

135. Parça[değiştir]

ﻡ ﻥ -Bir meclis-i ihvanda güzel bir karı girdikçe; riya, rekabet, hased damarı intibah eder. Demek inkişaf-ı nisvandan, medenî beşerde ahlâk-ı seyyie inkişaf eder.

136. Parça[değiştir]

-Beşerin şimdiki seyyiat-âlûd hırçın ruhunda, mütebessim küçük cenazeler olan suretlerin rolü ehemmiyetlidir.

137. Parça[değiştir]

-Memnu' heykel; ya bir zulm-ü mütehaccir, veya bir heves-i mütecessim veya bir riya-yı mütecessiddir.

138. Parça[değiştir]

İslâmiyetin müsellematını tamamen imtisal ettiği cihetle; bihakkın daire dâhiline girmiş zâtta; meyl-üt tevsi', meyl-üt tekemmüldür. Lâkaydlık ile haricde sayılan zâtta meyl-üt tevsi', meyl-üt tahribdir. Fırtına, zelzele zamanında; değil içtihad kapısını açmak, belki pencerelerini de kapatmak maslahattır.

139. Parça[değiştir]

Lâübaliler ruhsatlarla okşanılmaz; azîmetlerle, şiddetle ikaz edilir.

140. Parça[değiştir]

-Bîçare hakikatlar, kıymetsiz ellerde kıymetsiz olur.

141. Parça[değiştir]

-Küremiz hayvana benziyor, âsâr-ı hayat gösteriyor. Acaba yumurta kadar küçülse, bir nevi hayvan olmayacak mıdır?. Veya bir mikrop küremiz kadar büyüse, ona benzemeyecek midir? Hayatı varsa, ruhu da vardır.

142. Parça[değiştir]

-Âlem, insan kadar küçülse, yıldızları zerrât ve cevahir-i ferde hükmüne geçse; o da bir hayvan-ı zîşuur olmayacak mıdır? Allah'ın böyle çok hayvanları vardır.

143. Parça[değiştir]

-Şeriat ikidir:

Birinci: Âlem-i asgar olan insanın ef'al ve ahvalini tanzim eden ve sıfat-ı kelâmdan gelen bildiğimiz şeriattır.

İkinci: İnsan-ı ekber olan âlemin harekât ve sekenatını tanzim eden ve sıfat-ı iradeden gelen şeriat-ı kübra-yı fıtriyedir ki; bâzan yanlış olarak tabiatle tesmiye edilir.

144. Parça[değiştir]

Melâike bir ümmet-i azîmedir ki, sıfat-ı iradeden gelen ve şeriat-ı fıtriye denilen evamir-i tekviniyenin hamelesi ve mümessili ve mümtesilidirler.

145. Parça[değiştir]

ﺍِﺫَﺍ ﻭَﺍﺯَﻧْﺖَ ﺑَﻴْﻦَ ﺣَﻮَﺍﺱِّ ﺣُﻮَﻳْﻨَﺔٍ ﺧُﺮْﺩَﺑِﻴﻨِﻴَّﺔٍ ﻭَ ﺣَﻮَﺍﺱِّ ﺍﻟْﺎِﻧْﺴَﺎﻥِ ﺗَﺮَﻯ ﺳِﺮًّﺍ ﻋَﺠِﻴﺒًﺎ

146. Parça[değiştir]

ﺍِﻥَّ ﺍﻟْﺎِﻧْﺴَﺎﻥَ ﻛَﺼُﻮﺭَﺓِ ﻳَﺲٓ ﻛِﺘُﺒَﺖْ ﻓِﻴﻬَﺎ ﺳُﻮﺭَﺓُ ﻳَﺲٓ

Maddiyyunluk manevî taundur ki, beşere şu müdhiş sıtmayı tutturdu, gazab-ı İlahîye çarptırdı. Telkin, taklid, tenkid kabiliyeti tevessü' ettikçe, o taun da tevessü' eder.

147. Parça[değiştir]

En bedbaht, en muzdarib, en sıkıntılı; işsiz adamdır. Zîrâ atalet ademin ammizadesi, mevtin biraderzadesidir. Sa'y, vücûdun hayatı ve hayatın yakazasıdır.

148. Parça[değiştir]

Ribanın kap ve kapıları olan bankaların nef'i; beşerin en fenası gâvurlara ve onların en zalimlerine ve bunların en sefihlerinedir. Âlem-i İslâma zarar-ı mutlaktır; mutlak beşerin refahı nazara alınmaz. Zîrâ gâvur, harbî ve mütecaviz ise, hürmetsiz, ismetsizdir.

149. Parça[değiştir]

Cum'ada hutbe; zaruriyat ve müsellematı tezkirdir, nazariyatı talim değildir. İbare-i Arabiyye daha ulvî ihtar eder.

150. Parça[değiştir]

Hadîs ile âyet müvazene edilse, görünür ki; beşerin en beliği dahi, âyetin belâğatına yetişemez ve ona benzemez.

Önceki Risale: LemeâtÂsâr-ı BediiyyeHakikat Çekirdekleri (2): Sonraki Risale

  1. Sünûhat'ın onuncu sahifesinde bürhanı vardır. (Musannıf)