Üçüncü Söz: Revizyonlar arasındaki fark

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
Gezinti kısmına atla Arama kısmına atla
Turker (mesaj | katkılar)
Değişiklik özeti yok
Turker (mesaj | katkılar)
 
(Aynı kullanıcının aradaki diğer 22 değişikliği gösterilmiyor)
7. satır: 7. satır:
[[Dosya:Üçüncü Söz (Üstad).jpg|thumb|left|Said Nursi'nin kendi elyazısı ile "Üçüncü Söz" kelimeleri]]
[[Dosya:Üçüncü Söz (Üstad).jpg|thumb|left|Said Nursi'nin kendi elyazısı ile "Üçüncü Söz" kelimeleri]]


'''Üçüncü Söz''' Bediüzzaman'ın 1 Mart 1927 tarihinden itibaren zorunlu ikamete tabi tutulduğu Barla'da telif ettiği ilk risalelerdendir ve Sözler kitabının üçüncü risalesidir. İlk 8 söz topluca Küçük Sözler namıyla anılır.  
'''Üçüncü Söz''' Bediüzzaman'ın 1 Mart 1927 tarihinden itibaren zorunlu ikamete tabi tutulduğu Barla'da telif ettiği ilk eserlerdendir ve Sözler kitabının 3. risalesidir. İlk 8 söz topluca Küçük Sözler namıyla anılır.  


İbadette ne büyük bir ticaret ve saadet, ve fısk ve sefahette ne büyük bir hasaret ve helâket olduğu bir temsil ile izah edilir. Her hakiki hasenatın kaynağının iman ve her seyyiatın kaynağının dalalet olduğu, ibadetin görünüşte bir ağırlığı olmasına karşın manasında büyük bir rahatlık ve hafiflik olduğu ve ahiret gibi dünya mutluluğunun da ibadette ve Allah’a asker olmakta olduğu ders verilir.
Bakara suresinin [[Bakara 21|11. ayetinde]] geçen "Ey insanlar! Rabbinize kulluk ediniz." mealindeki cümle ve ibadet hakkındaki ayetler tefsir edilerek ibadette ne büyük bir ticaret ve saadet, ve fısk ve sefahette ne büyük bir hasaret ve helâket olduğu mantıki bir temsil ile izah edilir. Her hakiki hasenatın kaynağının iman ve her seyyiatın kaynağının dalalet olduğu, ibadetin görünüşte bir ağırlığı olmasına karşın manasında büyük bir rahatlık ve hafiflik olduğu ve ahiret gibi dünya mutluluğunun da ibadette ve Allah’a asker olmakta olduğu ders verilir.


Bediüzzaman Üçüncü Söz'deki temsilin mealiyle içinde mühim kumandanlar da bulunan yirmi beş milletvekilinin teslime mecbur olduklarını beyan etmiştir.
Bediüzzaman Üçüncü Söz'deki temsilin mealiyle içinde mühim kumandanlar da bulunan yirmi beş milletvekilinin teslime mecbur olduklarını beyan etmiştir.


Bediüzzaman Barla'ya gelmeden hemen önce Burdur'da yazdığı Nur'un İlk Kapısı adlı risalede Küçük Sözler’in ve bazı mühim Sözlerin çekirdeklerinin ve bir kısmının tam izahlarının bulunduğunu söyler.
Bediüzzaman Barla'ya gelmeden hemen önce Burdur'da yazdığı Nur'un İlk Kapısı adlı risalede Küçük Sözler’in ve bazı mühim Sözlerin çekirdeklerinin ve bir kısmının tam izahlarının bulunduğunu söyler. Nur'un İlk Kapısının [[Risale:Nur%27un_İlk_Kapısı#Dördüncü_Ders|Dördüncü Dersinin]] meali 3. Söz'e yakındır.
 
Mesnevi-i Nuriye'deki [[Risale:Şemme_(Mesnevi_Badıllı)#75._Parça|Şemme risalesindeki bir parçada]] yakın mealli bir ders mevcuttur.


==Risale-i Nur'da Bu Konudaki Derslerin Özeti==
==Risale-i Nur'da Bu Konudaki Derslerin Özeti==
19. satır: 21. satır:
* Bediüzzaman Sözler’i yazarken ihtiyarsız olarak çoğu temsilin askerlik üzerinden olduğunu hatırlatır ve bunun sebebi olarak ileride Sözler’i hakkıyla anlayacak en mühim talebelerin askerîden yetişecek olmasını gösterir. Bunun numuneleri de [[İbrahim Hulusi Yahyagil|Hulusi Bey]], [[Refet Barutçu|Re'fet Bey]] ve [[Asım Önerdem|Asım Bey]] gibi asker  olan ilk talebeleridir.
* Bediüzzaman Sözler’i yazarken ihtiyarsız olarak çoğu temsilin askerlik üzerinden olduğunu hatırlatır ve bunun sebebi olarak ileride Sözler’i hakkıyla anlayacak en mühim talebelerin askerîden yetişecek olmasını gösterir. Bunun numuneleri de [[İbrahim Hulusi Yahyagil|Hulusi Bey]], [[Refet Barutçu|Re'fet Bey]] ve [[Asım Önerdem|Asım Bey]] gibi asker  olan ilk talebeleridir.


==Bilgiler==
==İsimleri, Telifi, Neşri/Basımı, İçeriği, Tevafukları ve Gaybi İşaretlerle İlgili Bilgiler==
 
===Diğer İsimleri===
 
===Telif Dili===
 
Türkçe


'''Diğer İsimleri:'''
===Telifiyle İlgili Bilgiler===


'''Telif Dili:''' Türkçe
Bediüzzaman'ın 1 Mart 1927'de geldiği Barla'da ilk telif ettiği risalelerdendir. Sözlerin 1927-1929 arasında telif edildiği ve 3. Söz'ün ilk yazılan risalelerden olduğu göz önünde bulundurulduğunda 1927 yılı civarında telif edilmiş olması muhtemeldir.


'''Telifiyle İlgili Bilgiler:''' Bediüzzaman'ın 1 Mart 1927'de geldiği Barla'da ilk telif ettiği risalelerdendir. Sözlerin 1927-1929 arasında telif edildiği ve 3. Söz'ün ilk yazılan risalelerden olduğu göz önünde bulundurulduğunda 1927 yılı civarında telif edilmiş olması muhtemeldir.
===Neşriyle/Basımıyla İlgili Bilgiler===


'''Neşriyle/Basımıyla İlgili Bilgiler:''' Bediüzzaman başlangıçta herkes ondan çekindiği için 3. Söz'ü de içeren Küçük Sözleri müsvedde olarak ilk defa kendi ifadesiyle müşevveş (düzensiz, karışık) hattıyla yazmaya mecbur olduğunu beyan eder (Kendi elyazısıyla bu ifadesinin ve yazdığı 3. Sözün ilk sayfasının resmi aşağıdadır)<ref name='a'>https://www.nurunbekcisi.com/kitab-indir/k%C3%BC%C3%A7%C3%BCk-s%C3%B6zler-hatt-i-%C3%BCstad/</ref>. Kur'an harfleriyle kitap basımının yasaklanması üzerine ilk başta elle çoğaltılan bu risale ancak 1956-1959 yıllarında matbaalarda büyük kitaplar basıldığında Sözler kitabının içinde yer almıştır.  
Bediüzzaman başlangıçta herkes ondan çekindiği için 3. Söz'ü de içeren Küçük Sözleri müsvedde olarak ilk defa kendi ifadesiyle müşevveş (düzensiz, karışık) hattıyla yazmaya mecbur olduğunu beyan eder (Kendi elyazısıyla bu ifadesinin ve yazdığı 3. Sözün ilk sayfasının resmi aşağıdadır)<ref name='a'>https://www.nurunbekcisi.com/kitab-indir/k%C3%BC%C3%A7%C3%BCk-s%C3%B6zler-hatt-i-%C3%BCstad/</ref>. Kur'an harfleriyle kitap basımının yasaklanması üzerine ilk başta elle çoğaltılan bu risale ancak 1956-1959 yıllarında matbaalarda büyük kitaplar basıldığında Sözler kitabının içinde yer almıştır.  


'''İçeriği:''' İbadette mutluluk ve günahlarda hasaret olduğunu bir temsil ile anlatan kısa bir risaledir.
===İçeriği===
İbadette mutluluk ve günahlarda hasaret olduğunu bir temsil ile anlatan kısa bir risaledir.


'''Uzunluğu:''' 2 büyük boy sayfa
===Uzunluğu===


'''Ekleri:'''
2 büyük sayfa


'''Bu Risaledeki Tevafuklar:'''
===Ekleri===


==Risale-i Nur'da Derc Edildiği Yerler==
===Bu Risaledeki Tevafuklar===
 
===Bu Risaleye Gaybi İşaretler===
 
==Risale-i Nur'da Derc Edildiği ve Benzer İçerikli Yerler==


*[[Risale:3._Söz|Sözler]] adlı büyük kitapta tamamı mevcuttur.
*[[Risale:3._Söz|Sözler]] adlı büyük kitapta tamamı mevcuttur.
*[[Risale:Küçük_Sözler#Üçüncü_Söz|Küçük Sözler]] adlı küçük kitapta tamamı mevcuttur.
*[[Risale:Küçük_Sözler#Üçüncü_Söz|Küçük Sözler]] adlı küçük kitapta tamamı mevcuttur.
*[[Risale:Üçüncü_Söz_(İman_ve_Küfür_Muvazeneleri)|İman ve Küfür Muvazeneleri]] adlı orta boy kitapta tamamı mevcuttur.
*[[Risale:Üçüncü_Söz_(İman_ve_Küfür_Muvazeneleri)|İman ve Küfür Muvazeneleri]] adlı orta boy kitapta tamamı mevcuttur.
----
*Nur'un İlk Kapısının [[Risale:Nur%27un_İlk_Kapısı#Dördüncü_Ders|Dördüncü Dersinin]] meali 3. Söz'e yakındır.


==Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği==
==Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği==


===Bu Risalenin Telifi ve Adı Hakkındaki Bahisler===
===Bu Risalenin Telifi, Neşri ve Adı Hakkındaki Bahisler===


Aziz kardeşim!
Aziz kardeşim!
99. satır: 115. satır:
===Bu Risale Hakkında Fihristte Geçen Kısım===
===Bu Risale Hakkında Fihristte Geçen Kısım===


[[Bakara 21|{{Arabi|يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُوا}}]] âyetinin mealinde ve ubudiyet hakkındaki âyetlerin mühim bir hakikatini, mantıkî bir temsil ile tefsir ediyor.
[[Bakara 21|{{Arabi|يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُوا}}]] âyetinin mealinde ve ubudiyet hakkındaki âyetlerin mühim bir hakikatini, mantıkî bir temsil ile {(Haşiye-2:<ref> Bu temsilin mealiyle yirmi beş meb'us ve içinde mühim kumandanlar bulunduğu halde teslime mecbur oldular.</ref>) tefsir ediyor.


([[Risale:Fihrist_(Sözler)#Üçüncü_Söz|Fihrist, Sözler]])
([[Risale:Fihrist_(Sözler)#Üçüncü_Söz|Fihrist, Sözler]])
([[Risale:Sözler%27in_Fihristi_(Fihrist_Risalesi)#Üçüncü_Söz|Fihrist Risalesi]])


===Diğer Bahisler===
===Diğer Bahisler===
130. satır: 148. satır:


([[Risale:Nur%27un_İlk_Kapısı#Mukaddime|Nur'un İlk Kapısı]])
([[Risale:Nur%27un_İlk_Kapısı#Mukaddime|Nur'un İlk Kapısı]])
----
[[İnfitar 13|{{Arabi|اِنَّ الْاَبْرَارَ لَفٖى نَعٖيمٍ}}]]
[[İnfitar 14|{{Arabi|وَاِنَّ الْفُجَّارَ لَفٖى جَحٖيمٍ}}]]
Ey Said-i gafil! Herkes için şu hayat denilen süratli seferde, kabre iki yol vardır. O iki yol, uzun ve kısalıkta müsavidirler. Lâkin birisinde zararsız olmakla beraber, bir menfaat-i azîme olduğu, mütevatir ehl-i şuhud ve ihtisasın şehadet ve icmalarıyla sabittir. O yolun on yolcusundan dokuzu, o menfaat-i azîmeye nâil olduğu yine ehl-i şuhudun tevatürüyle sabittir.
İkinci yol ise ittifaken menfaatsiz olduğu halde, pek azîm bir zararı olduğu ehl-i hibre ve şuhudun icmaıyla sabittir. Bu ikinci yolda, onda dokuz ihtimal zarar vardır. Şu tehlikeli yolu ihtiyar edenler bedbaht ve eblehlerdir ki zahirî bir hafiflik için silah ve zâdı beraber kaldırmıyorlar. Vakıâ bir batman ağırlıktan kurtuluyorlar. Lâkin bilmiyorlar ki kalpleri yüz batman minneti kaldırıyor. Kantarlarla ehval ve mehavifi ruhlarına yüklüyorlar.
Temsil, makul şeyleri mahsûs gösterdiği için şu hakikati bir misal ile izah ve beyan edelim.
Mesela, sen istiyorsun ki şu şehirden İstanbul’a gideceksin veyahut ona gönderiliyorsun. Fakat yolunu, sen ihtiyar edeceksin.
İşte İstanbul’a giden yolun biri sağda, diğeri solda. Bu iki yol, uzun ve kısalıkta müsavidir. Bu iki yolun birisinde menfaat ve zahirî bir külfet var; diğerinde, zarar ve surî bir hiffet var. Sağ taraftaki yoldan gitsen bi’l-ittifak zararsızdır. Ehl-i ihtisasın icmaıyla bir menfaat-i azîmeyi kazanacaksın. Yalnız her düşmana mukabele edecek, her gıdanın hülâsasını câmi’ dört kıyyelik bir çanta ve iki kıyyelik bir silah ki mecmuu bir batman ağırlığı kaldıracaksın. Lâkin ruh ve kalbin, minnet ve haşyet sıkletlerinden kurtulacak. Herkese dilenci ve her şeyden çekinmekten kurtulacaksın.
Sol taraftaki yol ise milyonlar ehl-i şuhudun şehadatıyla, azîm zararlı olduğunu ve muvafık ve muhalifin ittifakıyla, menfaatsiz olduğunu ve bu yola gitsen yalnız bir hiffet-i zahirî ve bir surî serbestlik var. Ve o lâzım olan silahı almayacaksın ve o elzem olan zâd-ı lezizi terk edeceksin. Lâkin bu zahirî hiffetin sana, gayet ağıra mal olur ki ruhunun omuzuna yükleyeceği iki kıyyelik silah bedeline, korkudan gelen kantarlarla ağırlığı taşıyorsun. Ve zahrına yükleyeceğin dört kıyyelik zâda bedel, yüzer batman minneti o kalbine yükletirsin.
Böyle yollarda, âdi bir muhbirin zayıf bir ihbarı nazar-ı itibara alınır. Halbuki –tevatür derecesinde– kâmil şahid-i sadıklar ihbar ediyorlar ki yümn-ü imanla yemin cihetinde gidenler, müddet-i seferlerinde emn ü emandadırlar. Şehre yetiştiklerinde, on yolcudan dokuzuna, herhalde bir nef’-i azîm vardır.
Hem ihbar ediyorlar ki: Dalalet ve betalet ve belâhet şu’muyla (uğursuzluğuyla) sol yolda gidenler, müddet-i seferlerinde, açlık ve korkudan azîm bir ızdırap çekiyorlar. Her şeyden titriyorlar. Çünkü aczleri içinde zayıftırlar. Her şeye tezellül ederler. Çünkü fakirlikleri içinde muhtaçtırlar. Şehre yetiştiklerinde, bir iki tanesi müstesna ya hapis veya katledilirler.
Şimdi edna bir aklı olan, ihtimal-i zarar bulunan yolu zararsız yola, bir hiffet-i zahirî için tercih etmez. Nasıl oluyor ki kendini mükemmel ve âkıl zannettiği halde, öyle bir yolu tercih eder ki o yolda yüzde doksan dokuz a’zam zarar ihtimali vardır. Hem öyle bir yolu terk eder ki yüzde doksan dokuz a’zamü’n-nef’ ihtimali o yolda vardır. Acaba ne için bunu terk, onu tercih ederler? Sırf tembellik için yalnız sureten cüz’î bir hiffet-i zahirî için… Halbuki külliyetli bir sıkleti çekerler.
İşte misali anladın. Hakikati şudur ki: Misafir sensin. İstanbul, âlem-i âhiret ve berzahtır. Sağ yol tarîk-i Kur’an’dır ki imandan sonra, salâta yani namaza emreder. Sol yol, tarîk-i ehl-i fısk ve tuğyandır. Ehl-i şuhud dediğimiz ehl-i hibre, enbiya ve evliyadır. Çünkü hakiki veli, zevk-i şuhudî sahibidir. Âmînin itikad ettiği gaybî şeyleri bazen veli, aynı şeyi gözüyle veyahut kalp ile görüyor. Silah ve zâd ise iman-ı billahtan neş’et eden tevekkül ve itimattır ki bütün mehalik ve hâcata karşı bir nokta-i istinad ve bir nokta-i istimdaddır.
Evet, bir Kadîr-i Hafîz-i Alîm’e ve bir Ganiyy-i Kerîm-i Rahîm’e tevekkül etmekte öyle bir nokta-i istinad ve bir nokta-i istimdad bulunuyor ki o noktalar, kelime-i tevhidin zımnında münderic; o da namazda mündemic; o da ubudiyetin içinde; o da teklifin zımnındadır.
Demek ubudiyeti iltizam eden, derecesine göre tenezzül ve tezellülden kurtulur. Her şeye tezellül, her şeye dilenci olmaktan necat bulur. Çünkü [[Risale:Nur'un İlk Kapısı (Ayet-Hadis Mealleri)#16|{{Arabi|لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ}}]] kelime-i kudsiyesi ifade eder ki: Nef’ ve zarar verici ancak Allah’tır. Ve hem zarar ve nef’ de onun izniyledir.
([[Risale:Nur%27un_İlk_Kapısı#Dördüncü_Ders|Nur'un İlk Kapısı]])
----
{{Arabi|بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ}}
[[İnfitar 13|{{Arabi|اِنَّ الْاَبْرَارَ لَفِي نَعِيمٍ}}]]
[[İnfitar 14|{{Arabi|وَاِنَّ الْفُجَّارَ لَفِي جَحِيمٍ}}]]
{{Arabi|اِعْلَمْ}} Ey Said-i gafil bil ki! Herkes için kendi hayat seferinde kabre giden iki yolu vardır. Ve o iki yol, kısa ve uzunlukta birdirler. Fakat yolun birisinde, hiç zarar olmamakla beraber, pek büyük bir menfaat bulunduğuna, mütevatir ehl-i şuhudun icma' ve şehadetleriyle sabit olup; o birinci yolda giden on adamdan dokuzu, o pek büyük menfaat-i azîmeye vasıl olacaklardır diye haber veriyorlar.
İkinci yolda ise: Bil'ittifak hiçbir menfaat olmamakla beraber, bütün ehl-i hibre ve şuhudun icma'ı ile, bu yolda pek büyük bir zarar bulunduğunu, yani zarar ihtimali onda dokuz olduğunu isbat etmişlerdir. Yalnız bu kadar var ki, bu yolda giden adam, silah ile yol azığının ağırlığını kaldırmaz ve zâhirde bir batman ağırlıktan halas oluyor. Fakat bu adam, kalbinin üstüne yüzlerce batman minnetlerin ağırlığını ve ruhunun omuzuna hadsiz ehval ve korkuların ağır yüklerini bindirmeye mecbur oluyor.
Temsil, makul şeyleri, sana mahsus (hissedilircesine) gösterdiğinden, biz de şu hakikatı bir temsil ile göstereceğiz. İşte:
Meselâ sen, İstanbul'a gitmek istiyorsun, yahut da mecburî sevk olunuyorsun. Ve senin bulunduğun mekândan İstanbul'a iki yol vardır. Biri sağ, biri sol. Uzunluk ve kısalıkta bir, fakat menfaat ve zararca, ağırlık ve hiffetçe birbirine muhaliftirler.
İşte sağdaki yolda, zararsız büyük bir menfaat var olduğuna ehl-i şuhud ve ihtisasın icma' ve ittifakıyla kat'îdir. Yalnız bu yolda bir batman ağırlığındaki silah ile yol azığını yüklenmek vardır. Amma bu pek hafif yükü taşımakla, kalb ve ruhun dağlar ağırlığındaki minnet ve korku yüklerinden halas olmaları vardır.
Sol yolda ise, gayet lüzumlu keskin bir silahı atmak ve çok lezzetli ve lâzım bir yol azığını bırakmak ile, sadece zâhirî bir hiffet vardır ki, milyonlarca ehl-i hibre ve şuhudun şehadetleriyle ve muvafık ve muhaliflerin ittifakıyla; bu yolda hiçbir menfaat olmamakla beraber, pek büyük bir zarar vardır. Lâkin o adam, bu iki kıyyelik silah ağırlığını taşımamaya bedel, batmanlarla korkuların ağırlıklarını ruhunun omuzuna ve dört okkalık bir gıda çantasının ağırlık yüküne karşılık, yüzer batman minnetler yükünü kalbinin beline yükler. Zira umum o sâdık şahidler kat'iyyetle haber veriyorlar ki; kim imanın yümniyle sağ yolda giderse, bütün müddet-i seferinde emn ü eman içinde gidecek, matlub şehre vasıl olduğu zaman da, on adamdan dokuzu pek büyük bir menfaat ve çok cesim bir kazanç bulacaklardır.
Amma dalalet, batalet ve belahetin şûmuyla sol yoldan gidenler ise, bütün yolculukları boyunca, korku ve açlıktan gelen pek büyük bir ızdırab ve titreyiş içinde gidecekler. Hem zaa'f ve acz içindeki korkularıyla, her şeye tezellüle tenezzül ede ede ve fakr içindeki ihtiyacından dolayı her şeye karşı tezellül ve dilencilik göstere göstere gideceklerdir. Varacağı şehre ulaşınca da, ya hapis, ya da katledileceklerdir. On taneden ancak bir-ikisi kurtulabilir.
İşte edna bir aklı bulunan bir adam, manen çok ağır olan bir zâhirî hafiflik için, tek bir zarar ihtimali bulunan bir yolu, zararsız olan bir yola tercih etmezken; acaba yüzde doksandokuz ihtimal ile içinde en büyük bir zarar bulunan bir yolu; yüzde doksandokuz ihtimal ile azam menfaati olan bir yola; sureten cüz'î, hakikatta çok ağır bir hiffet için nasıl tercih edebilir?
Şimdi temsilden hakikata geçelim. İşte, o misafir ise sensin. İstanbul ise âlem-i berzah ve âhirettir. Ve o iki yoldan sağ yol ise, Kur'an yoludur ki, imandan sonra namazı emreder. Sol yol ise, ehl-i fısk ve tuğyanın yoludur. Amma temsildeki ehl-i hibre ve şuhuddan murad ise, hakikatı müşahede eden evliyaya işarettir. Zira ehl-i velayet, hakaik-ı İslâmiyede zevk-i şuhudîye sahibdirler. Yani aminin i'tikad ettiği şeyi, veliler onu bazan müşahede ederler. Ve o zâd ve silah ise, teklif-i İlahî zımnındaki ubudiyet; ve onun tazammun ettiği namaz; ve bunun tazammun ettiği kelime-i tevhid; ve bunun içinde de istinad ve istimdad noktaları; bunların da mutazammın olduğu bir Kadir-i Hafîz-i Alim'e ve bir Ganiyy-i Kerim-i Rahim'e olan tevekküldür.
İşte bu gibi ubudiyet ve tevekkül ile insan, her şeydeki ona bakan bir cihet-i zarar ve menfaati için o şeylere tenezzül ve tezellülden halas olmuş olur. Zira {{Arabi|لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ}} olan kelime-i tevhidin ifade ettiği mana budur ki: Nâfi' ve Dârr yalnız Allah'tır. Yani, menfaat ve zarar ancak Allah'tandır ve ancak onun izniyle menfaat ve zarar gelebilir.
([[Risale:Şemme_(Mesnevi_Badıllı)#75._Parça|Şemme (Mesnevi Badıllı)]])


==Bu Risaledeki Temsiller/Misaller==
==Bu Risaledeki Temsiller/Misaller==
169. satır: 245. satır:
==Bu Risalede Geçen Zikirler==
==Bu Risalede Geçen Zikirler==


[[Risale:3. Söz (Ayet-Hadis Mealleri)#3|{{Arabi|اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ عَلَى الطَّاعَةِ وَالتَّوْفٖيقِ}}]]
[[Risale:3. Söz (Ayet-Hadis Mealleri)#3|{{Arabi|اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ عَلَى الطَّاعَةِ وَالتَّوْفٖيقِ}}]]<br />Meali: Bize taat ve muvaffakiyet nasip eden Allah'a hamd olsun.


==Bu Risalede Geçen Emirler==
==Bu Risalede Geçen Emir ve Tavsiyeler==


==Bu Risalede Geçen Darb-ı Meseller/Deyimler==
==Bu Risalede Geçen Darb-ı Meseller/Deyimler==


#Hem herkese dilenci hem her şeyden, her hâdiseden titrer bir surette gider.
#Altında ezilmek


==Bu Risalede Geçen Düstur, Kaide ve Tespitler==
==Bu Risalede Geçen Düstur, Kaide ve Tespitler==
183. satır: 259. satır:
==Bu Risalede Geçen Halk Dili İfadeler==
==Bu Risalede Geçen Halk Dili İfadeler==


==Bu Risalede Geçen İlginç İfadeler==
==Bu Risalede Geçen Edebi ve Dikkat Çekici İfadeler==
 
==Bu Risalede Bahsi Geçen Şahıslar, Eserleri ve Eserlerinden Alıntılar==
 
==Bu Risalede Bahsi Geçen Yerler==
 
#[[Amerika Birleşik Devletleri]]


==Bu Risalede Bahsi Geçen Şahıslar==
==Bu Risalede Bahsi Geçen Hadiseler==


==Bu Risalede Bahsi Geçen ve Başka Zatlara Ait Olan Eserler ve Onlardan Alıntılar==
#[[Halley|1910 Yılında Halley Kuyruklu Yıldızının Dünyanın Yakınından Geçmesi]]


==İlgili Resimler/Fotoğraflar==
==İlgili Resimler/Fotoğraflar==

03.38, 24 Ekim 2025 itibarı ile sayfanın şu anki hâli

Önceki Risale: İkinci SözSözlerDördüncü Söz: Sonraki Risale

Bu risaleyi okumak için Üçüncü Söz okuma sayfasına, Kur'an hattı ile okumak için Üçüncü Söz (Kur'an Hattı) sayfasına ve Üstad'ın kendi elyazısından okumak için Üçüncü Söz (Üstad'ın Elyazısı) sayfasına gidin

Said Nursi'nin kendi elyazısı ile "Üçüncü Söz" kelimeleri

Üçüncü Söz Bediüzzaman'ın 1 Mart 1927 tarihinden itibaren zorunlu ikamete tabi tutulduğu Barla'da telif ettiği ilk eserlerdendir ve Sözler kitabının 3. risalesidir. İlk 8 söz topluca Küçük Sözler namıyla anılır.

Bakara suresinin 11. ayetinde geçen "Ey insanlar! Rabbinize kulluk ediniz." mealindeki cümle ve ibadet hakkındaki ayetler tefsir edilerek ibadette ne büyük bir ticaret ve saadet, ve fısk ve sefahette ne büyük bir hasaret ve helâket olduğu mantıki bir temsil ile izah edilir. Her hakiki hasenatın kaynağının iman ve her seyyiatın kaynağının dalalet olduğu, ibadetin görünüşte bir ağırlığı olmasına karşın manasında büyük bir rahatlık ve hafiflik olduğu ve ahiret gibi dünya mutluluğunun da ibadette ve Allah’a asker olmakta olduğu ders verilir.

Bediüzzaman Üçüncü Söz'deki temsilin mealiyle içinde mühim kumandanlar da bulunan yirmi beş milletvekilinin teslime mecbur olduklarını beyan etmiştir.

Bediüzzaman Barla'ya gelmeden hemen önce Burdur'da yazdığı Nur'un İlk Kapısı adlı risalede Küçük Sözler’in ve bazı mühim Sözlerin çekirdeklerinin ve bir kısmının tam izahlarının bulunduğunu söyler. Nur'un İlk Kapısının Dördüncü Dersinin meali 3. Söz'e yakındır.

Mesnevi-i Nuriye'deki Şemme risalesindeki bir parçada yakın mealli bir ders mevcuttur.

Risale-i Nur'da Bu Konudaki Derslerin Özeti

  • Bediüzzaman Sözler’i yazarken ihtiyarsız olarak çoğu temsilin askerlik üzerinden olduğunu hatırlatır ve bunun sebebi olarak ileride Sözler’i hakkıyla anlayacak en mühim talebelerin askerîden yetişecek olmasını gösterir. Bunun numuneleri de Hulusi Bey, Re'fet Bey ve Asım Bey gibi asker olan ilk talebeleridir.

İsimleri, Telifi, Neşri/Basımı, İçeriği, Tevafukları ve Gaybi İşaretlerle İlgili Bilgiler

Diğer İsimleri

Telif Dili

Türkçe

Telifiyle İlgili Bilgiler

Bediüzzaman'ın 1 Mart 1927'de geldiği Barla'da ilk telif ettiği risalelerdendir. Sözlerin 1927-1929 arasında telif edildiği ve 3. Söz'ün ilk yazılan risalelerden olduğu göz önünde bulundurulduğunda 1927 yılı civarında telif edilmiş olması muhtemeldir.

Neşriyle/Basımıyla İlgili Bilgiler

Bediüzzaman başlangıçta herkes ondan çekindiği için 3. Söz'ü de içeren Küçük Sözleri müsvedde olarak ilk defa kendi ifadesiyle müşevveş (düzensiz, karışık) hattıyla yazmaya mecbur olduğunu beyan eder (Kendi elyazısıyla bu ifadesinin ve yazdığı 3. Sözün ilk sayfasının resmi aşağıdadır)[1]. Kur'an harfleriyle kitap basımının yasaklanması üzerine ilk başta elle çoğaltılan bu risale ancak 1956-1959 yıllarında matbaalarda büyük kitaplar basıldığında Sözler kitabının içinde yer almıştır.

İçeriği

İbadette mutluluk ve günahlarda hasaret olduğunu bir temsil ile anlatan kısa bir risaledir.

Uzunluğu

2 büyük sayfa

Ekleri

Bu Risaledeki Tevafuklar

Bu Risaleye Gaybi İşaretler

Risale-i Nur'da Derc Edildiği ve Benzer İçerikli Yerler


Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği

Bu Risalenin Telifi, Neşri ve Adı Hakkındaki Bahisler

Aziz kardeşim!

Sizler sabah ve akşam duamda dâhilsiniz. Siz dahi beni duanızda dâhil ediniz. Şu âlemde mü’minin mü’mine karşı en büyük yardımı dua iledir. Eğer bir adam, dostundan emin ise ki gurura girmez, onu şükre sevk etmek için tahdis-i nimet nevinden ona ait bir kısım ihsanat-ı Rabbaniyeyi bahsetse beis yoktur zannederim.

İşte seni gurursuz bildiğim için bu sırrı sana açıyorum. Şöyle ki: Ben Sözler’i yazarken ihtiyarsız olarak ekser temsilatı, şuunat-ı askeriye nevinde zuhur ediyordu. Ben hayret ediyordum. Neden böyle yazıyorum, sebebini bulamıyordum. Sonra hatırıma geldi ki belki istikbalde şu Sözler’i hakkıyla anlayacak, kabul edip hırz-ı can edecek en mühim talebeleri askerîden yetişecek. Onun için böyle yazmaya mecbur oluyorum, düşünüp o kahraman askerleri bekliyordum.

İşte mağrur olma, şükret; sen o askerlerden bahtiyar birisisin ki evvel yetiştin. Yirmi dört adet Sözler’i meşâgil-i dünyeviye içinde yazmaklığın, benim bu hüsn-ü zannımı teyid etti. Fakat bâki kalan Sözler çok mühimdirler hususan İ’caz-ı Kur’an ve Kader Sözleri. İnşâallah ötekileri sana yazdıran, bunları dahi yazdıracak. Şimdiye kadar yazdığın Sözler’i bir vakit gönder, güzelce tashih edip göndereceğim.

(Barla L.)

Bu Risalenin Kıymeti Hakkındaki Bahisler

Nur sabahı olan Risale-i Nur’dan Birinci, İkinci, Üçüncü, Beşinci, Altıncı, Yedinci, Sekizinci Sözleri istinsah ederek bera-yı tashih, taraf-ı âlîlerine takdim ediyorum. Mezkûr Sözler ki kısa oldukları halde mefhumları büyük. Büyük hisler ve ulvi fikir bahşediyor. O Sözler ki her biri ayrı ayrı mecralardan cereyan ederek büyük bir deryaya dökülen berrak ve saf ırmaklar gibi çağlıyorlar. İşte bendeniz, bu çağlayan ırmakların latîf ve ulvi seslerinden hayli derece istifade ediyor ve sonlarında, beşeriyetin başta âcizlerinin ibtila olduğu emraza şifa verici eczalar istihsal ediyorum. Kendisini acı, yoksulluk içerisinde bunalıyor zanneden ve muhayyilesi inkişaf edememiş kimseleri ikaz etmek emelini taşıdığıma emin olunuz.

...

Zekâi

(Barla L.)


Haşiye: Bu temsilin mealiyle yirmi beş meb'us ve içinde mühim kumandanlar bulunduğu halde teslime mecbur oldular.

(Osmanlıca Fihrist)

Bu Risaleye Atıflar

Birinci Söz’den tâ Yirmi Beşinci Söz’e kadar olan muvazeneler ve mizanlar ve o Sözlerin hakikatleri ve başları olan âyetler, iki kere iki dört eder derecesinde medeniyete karşı Kur’an’ın i’cazını ve galebesini ispat eder.

(25. Söz)

Bu Risaledeki Tevafuklar

Bu Risale Hakkındaki Gaybi İşaretler

Madem Hazret-i İmam-ı Ali (ra) üstad-ı kudsîsinden aldığı derse binaen, Kur’an’a taalluk eden gelecek hâdisattan haber veriyor. Ve “Benden sorunuz!” diye müteaddid ve doğru haberleri verip bir şah-ı velayet olduğunu öyle kerametlerle ispat etmiş. Ve madem bu asırda Avrupa dinsizleri ve ehl-i dalalet münafıkları, dehşetli bir surette Kur’an’a hücumu hengâmında Risale-i Nur o seyl-i dalalete karşı mukavemet edip Kur’an’ın tılsımlarını keşfederek hakikatini muhafaza ediyor. Ve madem

اَقِدْ كَوْكَبٖى بِالْاِسْمِ نُورًا وَ بَهْجَةً مَدَى الدَّهْرِ وَ الْاَيَّامِ يَا نُورُ جَلْجَلَتْ

fıkrasıyla Yirmi Sekizinci Lem’a’da ispat edildiği gibi sarahate yakın bir surette Risale-i Nur’a işaret etmekle beraber Sure-i Nur’daki Âyetü’n-Nur’un Risale-i Nur’a işaretine işaret eder. Ve madem اَقِدْ كَوْكَبٖى بِالْاِسْمِ نُورًا mana ve cifirce tam tamına Risale-i Nur’a tevafuk ediyor. Elbette diyebiliriz ki bu fıkranın akabinde:

بِاٰجٍ اَهُوجٍ جَلْمَهُوجٍ جَلَالَةٍ § جَلٖيلٍ جَلْجَلَيُّوتٍ جَمَاهٍ تَمَهْرَجَتْ

بِتَعْدَادِ اَبْرُومٍ وَ سِمْرَازِ اَبْرَمٍ § وَ بَهْرَةِ تِبْرٖيزٍ وَ اُمٍّ تَبَرَّكَتْ

fıkrasıyla Risale-i Nur’un bidayette On İki Söz namında iştihar ve intişar eden on iki küçük risalelerine اَقِدْ كَوْكَبٖى karinesiyle, bu fıkradaki on iki Süryanî kelimeler onlara birer işarettir. Gerçi elimde bulunan Celcelutiye nüshası en sahih ve en mutemeddir. İmam-ı Gazalî (ra) gibi çok imamlar Celcelutiye’yi şerh etmişler. Fakat bu Süryanî kelimelerin manasını tam bilmediğimden ve nüshalarda ihtilaf bulunduğundan, her birisinin vech-i işaretini ve münasebetini şimdilik bilmediğimden bırakıyorum.

Elhasıl: Hazret-i İmam-ı Ali (ra) bir defa اَقِدْ كَوْكَبٖى fıkrasıyla, âhir zamanda Risale-i Nur’u dua ile Allah’tan niyaz eder, ister ve bidayette on iki risaleden ibaret bulunduğundan yalnız on iki risalesine işaret ediyor. İkinci defada تُقَادُ سِرَاجُ النُّورِ fıkrasıyla daha sarîh bir surette Risale-i Nur’u medh ü sena ile göstererek tekemmülüne işareten, umum Sözleri ve Mektupları ve Lem’aları remzen haber verir. Hem On İki Söz namı ile çok intişar eden o küçücük risaleler, bu fıkradaki kelimeler gibi birbirine ismen ve sureten benzedikleri gibi bedî’ manasında olan Celcelutiye kelimesine mutabık olarak her biri gayet bedî’ bir tarzda, güzel bir temsil ile büyük ve derin bir hakikat-i Kur’aniyeyi tefsir ve ispat eder.

(8. Şua)

Bu Risale Hakkında Fihristte Geçen Kısım

يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُوا âyetinin mealinde ve ubudiyet hakkındaki âyetlerin mühim bir hakikatini, mantıkî bir temsil ile {(Haşiye-2:[2]) tefsir ediyor.

(Fihrist, Sözler)

(Fihrist Risalesi)

Diğer Bahisler

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler

Biz dahi Kur’an namına diyoruz ki: Ey bîçare insan! Aklını başına al! Ehl-i dalaletin vekilini dinleme! Eğer onu dinlersen hasaretin o kadar büyük olur ki tasavvurundan ruh, akıl ve kalp ürperir. Senin önünde iki yol var:

Birisi: Ehl-i dalaletin vekilinin gösterdiği şakavetli yoldur.

Diğeri: Kur’an-ı Hakîm’in tarif ettiği saadetli yoldur.

İşte o iki yolun pek çok muvazenelerini, çok Sözlerde, hususan Küçük Sözlerde gördün ve anladın.

(32. Söz)


Şimdi sizin gibi mübarek ve masum hemşirelerime ve evlatlarım hükmünde küçüklerinize, başta Tesettür Risalesi ve Gençlik Rehberi ve Küçük Sözler benim bedelime sizlere ders versin.

(24. Lem'a)


Sonra gayet zevkli ve neşeli bir halet içinde iken sekiz sene hiç gücendirmeden mükemmel bana hizmet eden Sıddık Süleyman bana bir kitap getirdi. Açtım baktım ki eski Said ile yeni Said’in birbiriyle münazara edip nefs-i emmareyi susturan ve şuhud derecesindeki hakikatleri ihtiva eden on üç dersler olup bu on üç dersin doğrudan doğruya Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın âyetlerinden aynelyakîne yakın bir surette yeni Said’e ders olduğunu ve bütün bu derslerde doğrudan doğruya birinci muhatap Said olduğunu gördüm. Küçük Sözler’in ve bazı mühim Sözlerin çekirdeklerini ve bir kısmının tam izahlarını içinde gördüm.

Hususan bu risalenin âhirinden bir parça evvel, risalet-i Ahmediyeye (asm) ait olan On Dokuzuncu Söz gayet kısa olduğu halde, gayet büyük ve gayet kuvvetli olduğu için bu çekirdek olan risaleye aynen girmiş. Demek o Söz, gayet ehemmiyetli olduğu içindir ki aynen Nur’un bu çekirdeğine girdiği gibi Nur mecmualarında da mükerreren neşredilmiş.

Bu eser, bana çok ehemmiyetli geldi. Aslâ ve kat’â hatırıma gelmemişti. Bütün bütün bu eseri unutmuştum. Vücudunu hiç bilmiyordum. Sıddık Süleyman’ın sekiz sene sadakatli hizmetinin tam bir yadigârı nevinden onun gayet büyük bir hizmeti hükmünde kabul ettim, bin bârekellah dedim.

İşte şimdi Risale-i Nur’un bir fihristesi ve bir listesi ve bir çekirdeği olan bu risalenin içindeki hakikatler gerçi hem Küçük Sözler’de hem başka Sözlerde bir derece yazılıdır fakat Said’e karşı Kur’an’ın birinci dersi ve tam ilmelyakîn ve aynelyakîn derecesinde bir meşhudatı tarzında olmasından, telifindeki acemilikten gelen içindeki kusurata ve tekrarata bakmayıp Nur şakirdleri onu neşretseler inşâallah çoklar istifade edecekler.

(Nur'un İlk Kapısı)


اِنَّ الْاَبْرَارَ لَفٖى نَعٖيمٍ

وَاِنَّ الْفُجَّارَ لَفٖى جَحٖيمٍ

Ey Said-i gafil! Herkes için şu hayat denilen süratli seferde, kabre iki yol vardır. O iki yol, uzun ve kısalıkta müsavidirler. Lâkin birisinde zararsız olmakla beraber, bir menfaat-i azîme olduğu, mütevatir ehl-i şuhud ve ihtisasın şehadet ve icmalarıyla sabittir. O yolun on yolcusundan dokuzu, o menfaat-i azîmeye nâil olduğu yine ehl-i şuhudun tevatürüyle sabittir.

İkinci yol ise ittifaken menfaatsiz olduğu halde, pek azîm bir zararı olduğu ehl-i hibre ve şuhudun icmaıyla sabittir. Bu ikinci yolda, onda dokuz ihtimal zarar vardır. Şu tehlikeli yolu ihtiyar edenler bedbaht ve eblehlerdir ki zahirî bir hafiflik için silah ve zâdı beraber kaldırmıyorlar. Vakıâ bir batman ağırlıktan kurtuluyorlar. Lâkin bilmiyorlar ki kalpleri yüz batman minneti kaldırıyor. Kantarlarla ehval ve mehavifi ruhlarına yüklüyorlar.

Temsil, makul şeyleri mahsûs gösterdiği için şu hakikati bir misal ile izah ve beyan edelim.

Mesela, sen istiyorsun ki şu şehirden İstanbul’a gideceksin veyahut ona gönderiliyorsun. Fakat yolunu, sen ihtiyar edeceksin.

İşte İstanbul’a giden yolun biri sağda, diğeri solda. Bu iki yol, uzun ve kısalıkta müsavidir. Bu iki yolun birisinde menfaat ve zahirî bir külfet var; diğerinde, zarar ve surî bir hiffet var. Sağ taraftaki yoldan gitsen bi’l-ittifak zararsızdır. Ehl-i ihtisasın icmaıyla bir menfaat-i azîmeyi kazanacaksın. Yalnız her düşmana mukabele edecek, her gıdanın hülâsasını câmi’ dört kıyyelik bir çanta ve iki kıyyelik bir silah ki mecmuu bir batman ağırlığı kaldıracaksın. Lâkin ruh ve kalbin, minnet ve haşyet sıkletlerinden kurtulacak. Herkese dilenci ve her şeyden çekinmekten kurtulacaksın.

Sol taraftaki yol ise milyonlar ehl-i şuhudun şehadatıyla, azîm zararlı olduğunu ve muvafık ve muhalifin ittifakıyla, menfaatsiz olduğunu ve bu yola gitsen yalnız bir hiffet-i zahirî ve bir surî serbestlik var. Ve o lâzım olan silahı almayacaksın ve o elzem olan zâd-ı lezizi terk edeceksin. Lâkin bu zahirî hiffetin sana, gayet ağıra mal olur ki ruhunun omuzuna yükleyeceği iki kıyyelik silah bedeline, korkudan gelen kantarlarla ağırlığı taşıyorsun. Ve zahrına yükleyeceğin dört kıyyelik zâda bedel, yüzer batman minneti o kalbine yükletirsin.

Böyle yollarda, âdi bir muhbirin zayıf bir ihbarı nazar-ı itibara alınır. Halbuki –tevatür derecesinde– kâmil şahid-i sadıklar ihbar ediyorlar ki yümn-ü imanla yemin cihetinde gidenler, müddet-i seferlerinde emn ü emandadırlar. Şehre yetiştiklerinde, on yolcudan dokuzuna, herhalde bir nef’-i azîm vardır.

Hem ihbar ediyorlar ki: Dalalet ve betalet ve belâhet şu’muyla (uğursuzluğuyla) sol yolda gidenler, müddet-i seferlerinde, açlık ve korkudan azîm bir ızdırap çekiyorlar. Her şeyden titriyorlar. Çünkü aczleri içinde zayıftırlar. Her şeye tezellül ederler. Çünkü fakirlikleri içinde muhtaçtırlar. Şehre yetiştiklerinde, bir iki tanesi müstesna ya hapis veya katledilirler.

Şimdi edna bir aklı olan, ihtimal-i zarar bulunan yolu zararsız yola, bir hiffet-i zahirî için tercih etmez. Nasıl oluyor ki kendini mükemmel ve âkıl zannettiği halde, öyle bir yolu tercih eder ki o yolda yüzde doksan dokuz a’zam zarar ihtimali vardır. Hem öyle bir yolu terk eder ki yüzde doksan dokuz a’zamü’n-nef’ ihtimali o yolda vardır. Acaba ne için bunu terk, onu tercih ederler? Sırf tembellik için yalnız sureten cüz’î bir hiffet-i zahirî için… Halbuki külliyetli bir sıkleti çekerler.

İşte misali anladın. Hakikati şudur ki: Misafir sensin. İstanbul, âlem-i âhiret ve berzahtır. Sağ yol tarîk-i Kur’an’dır ki imandan sonra, salâta yani namaza emreder. Sol yol, tarîk-i ehl-i fısk ve tuğyandır. Ehl-i şuhud dediğimiz ehl-i hibre, enbiya ve evliyadır. Çünkü hakiki veli, zevk-i şuhudî sahibidir. Âmînin itikad ettiği gaybî şeyleri bazen veli, aynı şeyi gözüyle veyahut kalp ile görüyor. Silah ve zâd ise iman-ı billahtan neş’et eden tevekkül ve itimattır ki bütün mehalik ve hâcata karşı bir nokta-i istinad ve bir nokta-i istimdaddır.

Evet, bir Kadîr-i Hafîz-i Alîm’e ve bir Ganiyy-i Kerîm-i Rahîm’e tevekkül etmekte öyle bir nokta-i istinad ve bir nokta-i istimdad bulunuyor ki o noktalar, kelime-i tevhidin zımnında münderic; o da namazda mündemic; o da ubudiyetin içinde; o da teklifin zımnındadır.

Demek ubudiyeti iltizam eden, derecesine göre tenezzül ve tezellülden kurtulur. Her şeye tezellül, her şeye dilenci olmaktan necat bulur. Çünkü لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ kelime-i kudsiyesi ifade eder ki: Nef’ ve zarar verici ancak Allah’tır. Ve hem zarar ve nef’ de onun izniyledir.

(Nur'un İlk Kapısı)


بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

اِنَّ الْاَبْرَارَ لَفِي نَعِيمٍ

وَاِنَّ الْفُجَّارَ لَفِي جَحِيمٍ

اِعْلَمْ Ey Said-i gafil bil ki! Herkes için kendi hayat seferinde kabre giden iki yolu vardır. Ve o iki yol, kısa ve uzunlukta birdirler. Fakat yolun birisinde, hiç zarar olmamakla beraber, pek büyük bir menfaat bulunduğuna, mütevatir ehl-i şuhudun icma' ve şehadetleriyle sabit olup; o birinci yolda giden on adamdan dokuzu, o pek büyük menfaat-i azîmeye vasıl olacaklardır diye haber veriyorlar.

İkinci yolda ise: Bil'ittifak hiçbir menfaat olmamakla beraber, bütün ehl-i hibre ve şuhudun icma'ı ile, bu yolda pek büyük bir zarar bulunduğunu, yani zarar ihtimali onda dokuz olduğunu isbat etmişlerdir. Yalnız bu kadar var ki, bu yolda giden adam, silah ile yol azığının ağırlığını kaldırmaz ve zâhirde bir batman ağırlıktan halas oluyor. Fakat bu adam, kalbinin üstüne yüzlerce batman minnetlerin ağırlığını ve ruhunun omuzuna hadsiz ehval ve korkuların ağır yüklerini bindirmeye mecbur oluyor.

Temsil, makul şeyleri, sana mahsus (hissedilircesine) gösterdiğinden, biz de şu hakikatı bir temsil ile göstereceğiz. İşte:

Meselâ sen, İstanbul'a gitmek istiyorsun, yahut da mecburî sevk olunuyorsun. Ve senin bulunduğun mekândan İstanbul'a iki yol vardır. Biri sağ, biri sol. Uzunluk ve kısalıkta bir, fakat menfaat ve zararca, ağırlık ve hiffetçe birbirine muhaliftirler.

İşte sağdaki yolda, zararsız büyük bir menfaat var olduğuna ehl-i şuhud ve ihtisasın icma' ve ittifakıyla kat'îdir. Yalnız bu yolda bir batman ağırlığındaki silah ile yol azığını yüklenmek vardır. Amma bu pek hafif yükü taşımakla, kalb ve ruhun dağlar ağırlığındaki minnet ve korku yüklerinden halas olmaları vardır.

Sol yolda ise, gayet lüzumlu keskin bir silahı atmak ve çok lezzetli ve lâzım bir yol azığını bırakmak ile, sadece zâhirî bir hiffet vardır ki, milyonlarca ehl-i hibre ve şuhudun şehadetleriyle ve muvafık ve muhaliflerin ittifakıyla; bu yolda hiçbir menfaat olmamakla beraber, pek büyük bir zarar vardır. Lâkin o adam, bu iki kıyyelik silah ağırlığını taşımamaya bedel, batmanlarla korkuların ağırlıklarını ruhunun omuzuna ve dört okkalık bir gıda çantasının ağırlık yüküne karşılık, yüzer batman minnetler yükünü kalbinin beline yükler. Zira umum o sâdık şahidler kat'iyyetle haber veriyorlar ki; kim imanın yümniyle sağ yolda giderse, bütün müddet-i seferinde emn ü eman içinde gidecek, matlub şehre vasıl olduğu zaman da, on adamdan dokuzu pek büyük bir menfaat ve çok cesim bir kazanç bulacaklardır.

Amma dalalet, batalet ve belahetin şûmuyla sol yoldan gidenler ise, bütün yolculukları boyunca, korku ve açlıktan gelen pek büyük bir ızdırab ve titreyiş içinde gidecekler. Hem zaa'f ve acz içindeki korkularıyla, her şeye tezellüle tenezzül ede ede ve fakr içindeki ihtiyacından dolayı her şeye karşı tezellül ve dilencilik göstere göstere gideceklerdir. Varacağı şehre ulaşınca da, ya hapis, ya da katledileceklerdir. On taneden ancak bir-ikisi kurtulabilir.

İşte edna bir aklı bulunan bir adam, manen çok ağır olan bir zâhirî hafiflik için, tek bir zarar ihtimali bulunan bir yolu, zararsız olan bir yola tercih etmezken; acaba yüzde doksandokuz ihtimal ile içinde en büyük bir zarar bulunan bir yolu; yüzde doksandokuz ihtimal ile azam menfaati olan bir yola; sureten cüz'î, hakikatta çok ağır bir hiffet için nasıl tercih edebilir?

Şimdi temsilden hakikata geçelim. İşte, o misafir ise sensin. İstanbul ise âlem-i berzah ve âhirettir. Ve o iki yoldan sağ yol ise, Kur'an yoludur ki, imandan sonra namazı emreder. Sol yol ise, ehl-i fısk ve tuğyanın yoludur. Amma temsildeki ehl-i hibre ve şuhuddan murad ise, hakikatı müşahede eden evliyaya işarettir. Zira ehl-i velayet, hakaik-ı İslâmiyede zevk-i şuhudîye sahibdirler. Yani aminin i'tikad ettiği şeyi, veliler onu bazan müşahede ederler. Ve o zâd ve silah ise, teklif-i İlahî zımnındaki ubudiyet; ve onun tazammun ettiği namaz; ve bunun tazammun ettiği kelime-i tevhid; ve bunun içinde de istinad ve istimdad noktaları; bunların da mutazammın olduğu bir Kadir-i Hafîz-i Alim'e ve bir Ganiyy-i Kerim-i Rahim'e olan tevekküldür.

İşte bu gibi ubudiyet ve tevekkül ile insan, her şeydeki ona bakan bir cihet-i zarar ve menfaati için o şeylere tenezzül ve tezellülden halas olmuş olur. Zira لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ olan kelime-i tevhidin ifade ettiği mana budur ki: Nâfi' ve Dârr yalnız Allah'tır. Yani, menfaat ve zarar ancak Allah'tandır ve ancak onun izniyle menfaat ve zarar gelebilir.

(Şemme (Mesnevi Badıllı))

Bu Risaledeki Temsiller/Misaller

Bir vakit iki asker, uzak bir şehre gitmek için emir alıyorlar. Beraber giderler, tâ yol ikileşir. Bir adam orada bulunur, onlara der: “Şu sağdaki yol, hiç zararı olmamakla beraber, onda giden yolculardan ondan dokuzu büyük kâr ve rahat görür. Soldaki yol ise menfaati olmamakla beraber, on yolcusundan dokuzu zarar görür. Hem ikisi, kısa ve uzunlukta birdirler. Yalnız bir fark var ki intizamsız, hükûmetsiz olan sol yolun yolcusu çantasız, silahsız gider. Zahirî bir hiffet, yalancı bir rahatlık görür. İntizam-ı askerî altındaki sağ yolun yolcusu ise mugaddi hülâsalardan dolu dört okkalık bir çanta ve her adüvvü alt ve mağlup edecek iki kıyyelik bir mükemmel mîrî silahı taşımaya mecburdur.”

O iki asker, o muarrif adamın sözünü dinledikten sonra şu bahtiyar nefer, sağa gider. Bir batman ağırlığı omuzuna ve beline yükler fakat kalbi ve ruhu, binler batman minnetlerden ve korkulardan kurtulur.

Öteki bedbaht nefer ise askerliği bırakır. Nizama tabi olmak istemez, sola gider. Cismi bir batman ağırlıktan kurtulur fakat kalbi binler batman minnetler altında ve ruhu hadsiz korkular altında ezilir. Hem herkese dilenci hem her şeyden, her hâdiseden titrer bir surette gider. Tâ mahall-i maksuda yetişir. Orada, âsi ve kaçak cezasını görür.

Askerlik nizamını seven, çanta ve silahını muhafaza eden ve sağa giden nefer ise kimseden minnet almayarak, kimseden havf etmeyerek rahat-ı kalp ve vicdan ile gider. Tâ o matlub şehre yetişir. Orada, vazifesini güzelce yapan bir namuslu askere münasip bir mükâfat görür.


Evet, tam münevverü’l-kalp bir âbidi, küre-i arz bomba olup patlasa ihtimaldir ki onu korkutmaz.

Bu Risalede Geçen Ayetler

Bkz. 3. Söz'de Geçen Ayetler Listesi

Bu Risalede Geçen Hadisler

Cenab-ı Allah'ın Bu Risalede Geçen İsim, Sıfat ve Şuunatı

  1. Hâlık
  2. Rezzak
  3. Hakîm
  4. Rahîm
  5. Rab
  6. Samed
  7. Allah

Peygamberimizin Bu Risalede Geçen İsim ve Sıfatları

Kur'an'ın Bu Risalede Geçen İsim ve Sıfatları

Bu Risalede Geçen Salavatlar

Bu Risalede Geçen Dualar

Bu Risalede Geçen Zikirler

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ عَلَى الطَّاعَةِ وَالتَّوْفٖيقِ
Meali: Bize taat ve muvaffakiyet nasip eden Allah'a hamd olsun.

Bu Risalede Geçen Emir ve Tavsiyeler

Bu Risalede Geçen Darb-ı Meseller/Deyimler

  1. Altında ezilmek

Bu Risalede Geçen Düstur, Kaide ve Tespitler

  1. Zararsız yol, zararlı yola –velev on ihtimalden bir ihtimal ile olsa– tercih edilir.

Bu Risalede Geçen Halk Dili İfadeler

Bu Risalede Geçen Edebi ve Dikkat Çekici İfadeler

Bu Risalede Bahsi Geçen Şahıslar, Eserleri ve Eserlerinden Alıntılar

Bu Risalede Bahsi Geçen Yerler

  1. Amerika Birleşik Devletleri

Bu Risalede Bahsi Geçen Hadiseler

  1. 1910 Yılında Halley Kuyruklu Yıldızının Dünyanın Yakınından Geçmesi

İlgili Resimler/Fotoğraflar

Bediüzzaman'ın kendi elyazısıyla 3. Sözün ilk sayfası

Bediüzzaman'ın kendi elyazısı olan not: "Şu Küçük Sözleri bidayette müsvedde olarak kendim ve kendi müşevveş hattımla yazmaya mecbur oldum, çünki o vakit herkes benden çekinirlerdi."[1]

İlgili Maddeler/Kategoriler

Önceki Risale: İkinci SözSözlerDördüncü Söz: Sonraki Risale

Kaynakça

  1. 1,0 1,1 https://www.nurunbekcisi.com/kitab-indir/k%C3%BC%C3%A7%C3%BCk-s%C3%B6zler-hatt-i-%C3%BCstad/
  2. Bu temsilin mealiyle yirmi beş meb'us ve içinde mühim kumandanlar bulunduğu halde teslime mecbur oldular.