Risale:Hakikat Çekirdekleri (Asar-ı Bediiyye): Revizyonlar arasındaki fark
Değişiklik özeti yok |
|||
38. satır: | 38. satır: | ||
{{Arabi|ﻡ}}: Muhakemat | {{Arabi|ﻡ}}: Muhakemat | ||
{{Arabi| | [[Risale:Hakikat Çekirdekleri (Ayet-Hadis Mealleri)#1|{{Arabi|بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ}}]] | ||
{{Arabi|ﺍَﺣْﻤَﺪُﻩُ ﻣُﺼَﻠِّﻴﺎً ﻋَﻠَﻰ ﻣُﺤَﻤَّﺪٍ ﺳَﻴِّﺪِ ﺍﻟْﻤُﺮْﺳَﻠِﻴﻦَ}} | [[Risale:Asar-ı Bediiyye (Ayet-Hadis Mealleri)#380|{{Arabi|ﺍَﺣْﻤَﺪُﻩُ ﻣُﺼَﻠِّﻴﺎً ﻋَﻠَﻰ ﻣُﺤَﻤَّﺪٍ ﺳَﻴِّﺪِ ﺍﻟْﻤُﺮْﺳَﻠِﻴﻦَ}}]] | ||
==1. Parça== | ==1. Parça== | ||
61. satır: | 61. satır: | ||
{{Arabi|ﻥ}} -Kâinatın te'lifinde öyle bir i'caz var ki; bütün esbab-ı tabiiye farz-ı muhal olarak muktedir birer fâil-i muhtar olsalar, yine kemal-i acz ile o i'caza karşı secde ederek: | {{Arabi|ﻥ}} -Kâinatın te'lifinde öyle bir i'caz var ki; bütün esbab-ı tabiiye farz-ı muhal olarak muktedir birer fâil-i muhtar olsalar, yine kemal-i acz ile o i'caza karşı secde ederek: | ||
{{Arabi| | [[Risale:Hakikat Çekirdekleri (Ayet-Hadis Mealleri)#3|{{Arabi|سُبْحَانَكَ لَا قُدْرَةَ لَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَزٖيزُ الْحَكٖيمُ}}]] diyeceklerdir. | ||
==6. Parça== | ==6. Parça== | ||
300. satır: | 300. satır: | ||
==63. Parça== | ==63. Parça== | ||
{{Arabi|ﺕ}} - {{Arabi| | {{Arabi|ﺕ}} - [[Risale:Hakikat Çekirdekleri (Ayet-Hadis Mealleri)#4|{{Arabi|لَا يَلْزَمُ مِنْ لُزُومِ صِدْقِ كُلِّ قَوْلٍ قَوْلُ كُلِّ صِدْقٍ}}]] | ||
Her söz doğru olmalı.. her doğru, söz olmamalı!.. | Her söz doğru olmalı.. her doğru, söz olmamalı!.. | ||
438. satır: | 438. satır: | ||
==95. Parça== | ==95. Parça== | ||
{{Arabi|ﻡ ﻥ}} – {{Arabi| | {{Arabi|ﻡ ﻥ}} – [[Risale:Hakikat Çekirdekleri (Ayet-Hadis Mealleri)#5|{{Arabi|اَلْجَمْعِيَّةُ الَّتٖى فٖيهَا التَّسَانُدُ اٰلَةٌ خُلِقَتْ لِتَحْرٖيكِ السَّكَنَاتِ وَالْجَمَاعَةُ الَّتٖى فٖيهَا التَّحَاسُدُ اٰلَةٌ خُلِقَتْ لِتَسْكٖينِ الْحَرَكَاتِ}}]] | ||
==96. Parça== | ==96. Parça== | ||
594. satır: | 594. satır: | ||
==134. Parça== | ==134. Parça== | ||
{{Arabi|ﺱ}} – {{Arabi| | {{Arabi|ﺱ}} – [[Risale:Hakikat Çekirdekleri (Ayet-Hadis Mealleri)#6|{{Arabi|اِذَا تَاَنَّثَ الرِّجَالُ بِالتَّهَوُّسِ تَرَجَّلَ النِّسَاءِ بِالتَّوَقُّحِ}}]] | ||
==135. Parça== | ==135. Parça== | ||
642. satır: | 642. satır: | ||
==145. Parça== | ==145. Parça== | ||
{{Arabi|ﻕ}} – {{Arabi| | {{Arabi|ﻕ}} – [[Risale:Hakikat Çekirdekleri (Ayet-Hadis Mealleri)#7|{{Arabi|اِذَا وَازَنْتَ بَيْنَ حَوَاسِّ حُوَيْنَةٍ خُرْدَبٖينِيَّةٍ وَحَوَاسِّ الْاِنْسَانِ تَرٰى سِرًّا عَجٖيبًا}}]] | ||
==146. Parça== | ==146. Parça== | ||
{{Arabi|ﻕ}} – {{Arabi| | {{Arabi|ﻕ}} – [[Risale:Hakikat Çekirdekleri (Ayet-Hadis Mealleri)#8|{{Arabi|اِنَّ الْاِنْسَانَ كَصُورَةِ يٰسٓ كُتِبَ فٖيهَا سُورَةُ يٰسٓ}}]] | ||
Maddiyyunluk manevî taundur ki, beşere şu müdhiş sıtmayı tutturdu, gazab-ı İlahîye çarptırdı. Telkin, taklid, tenkid kabiliyeti tevessü' ettikçe, o taun da tevessü' eder. | Maddiyyunluk manevî taundur ki, beşere şu müdhiş sıtmayı tutturdu, gazab-ı İlahîye çarptırdı. Telkin, taklid, tenkid kabiliyeti tevessü' ettikçe, o taun da tevessü' eder. |
18.55, 17 Temmuz 2024 itibarı ile sayfanın şu anki hâli
Bu risaleyi Mektubat'tan okumak için Hakikat Çekirdekleri (Mektubat) sayfasına gidin.
Önceki Risale: Lemeât ← Âsâr-ı Bediiyye → Hakikat Çekirdekleri (2): Sonraki Risale
ﺣﻘﻴﻘﺖ ﭼﻜﺮﺩﻛﻠﺮﻯ
Hakikat Çekirdekleri[değiştir]
ﺣﻜﻢ ﺑﺪﻳﻌﻴﻪ
(Hikem-i Bediiyye)
Bediüzzaman'ın zuhûrat-ı kalbiyesinden ibaret olan te'lifatından müntehab bir kısım vecizelerdir
Câmi'i
Biraderzadesi Abdurrahman-ı Nursî
İfade
Amcam Bediüzzaman bir müddettenberi akıl ile değil, sırf kalb ile mesaile müteveccih oluyor. Kalbine vâzıhan bir şey zuhûr etse, bana yazdırıyor ve diyor: "İlim odur ki, kalbde yerleşsin. Yalnız akılda olsa insana malolmuyor." Hem de diyor ki : "Şu mesail yalnız kavaid-i ilmiye değil, belki vicdanen esas ittihaz ettiğim bazı desatir-i kalbiyyemdir."
Ve bana emretti: "Zuhûrat-ı kalbiyemden istediğini intihab et!" Ben de şu vecizeleri hangi âsarından intihab ettiğimi bervech-i âti işaretlerle gösteriyorum...
İşâretler
ﻥ: Noktatun Min Nur-i Ma'rifetillah ﺕ: İşârât-ül İ'câz ﺱ: Sünûhat ﺵ: Şuâatü Mârifetin-Nebî ﺭ: Rumûz ﺍ: İşârat ﻝ: Lemeât ﻕ: Kızıl Î'câz ﻡ ﻥ: Münazarat ﻁ: Tulûat ﻡ: Muhakemat
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ
ﺍَﺣْﻤَﺪُﻩُ ﻣُﺼَﻠِّﻴﺎً ﻋَﻠَﻰ ﻣُﺤَﻤَّﺪٍ ﺳَﻴِّﺪِ ﺍﻟْﻤُﺮْﺳَﻠِﻴﻦَ
1. Parça[değiştir]
ﻥ -Arzı ve bütün nücûm ve şümûsu tesbih taneleri gibi kaldıracak, çevirecek kuvvetli bir ele mâlik olmayan kimse, kâinatta dava-yı halk ve iddia-yı îcad edemez. Zîrâ herşey, herşeyle bağlıdır.
2. Parça[değiştir]
ﻥ -Haşirde bütün zevi-l ervahın ihyası; mevt-âlûd bir nevm ile kışta uyuşmuş bir sineği, baharda ihya ve in'aşından kudrete daha ağır olamaz. (*[1]) Zîrâ kudret-i ezeliye zâtiyedir; tegayyür edemez, acz tahallül edemez. Avaik tedahül edemez. Onda meratib olamaz, herşey ona nisbeten birdir.
3. Parça[değiştir]
ﻥ -Sivrisineğin gözünü halkeden, Güneş'i dahi O halketmiştir.
4. Parça[değiştir]
ﻥ -Pirenin midesini tanzim eden, Manzume-i Şemsiyeyi de o tanzim etmiştir.
5. Parça[değiştir]
ﻥ -Kâinatın te'lifinde öyle bir i'caz var ki; bütün esbab-ı tabiiye farz-ı muhal olarak muktedir birer fâil-i muhtar olsalar, yine kemal-i acz ile o i'caza karşı secde ederek: سُبْحَانَكَ لَا قُدْرَةَ لَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَزٖيزُ الْحَكٖيمُ diyeceklerdir.
6. Parça[değiştir]
ﻥ -Esbaba tesir-i hakikî verilmemiş, vahdet ve celal öyle ister. Lâkin mülk cihetinde esbab, dest-i kudrete perde olmuştur; izzet ve azamet öyle ister. Tâ nazar-ı zahirîde, dest-i kudret mülk cihetindeki umûr-u hasise ile mübaşir görülmesin.
7. Parça[değiştir]
ﻥ -Mahall-i taalluk-u kudret olan herşeydeki melekûtiyet ciheti şeffâftır, nezihtir.
81. Parça[değiştir]
ﻥ -Âlem-i şehâdet, avâlim-ül guyûb üstünde tenteneli bir perdedir.
9. Parça[değiştir]
ﻥ -Bir noktayı tam yerinde îcad etmek için, bütün kâinatı îcad edecek bir kudret-i gayr-ı mütenahî lâzımdır. Zîrâ şu kitab-ı kebir-i kâinatın herbir harfi, bâhusus zîhayat herbir harfi, herbir cümlesine müteveccih birer yüzü, nâzır birer gözü vardır.
10. Parça[değiştir]
ﻥ -Meşhurdur ki: Hilâl-i îde bakarlardı. Kimse birşey görmedi. İhtiyar bir zât yemin ederek "Hilâli gördüm..." Halbuki gördüğü hilâl, kirpiğinin tekavvüs etmiş beyaz bir kılı idi. Kıl nerede?. Kamer nerede? Harekât-ı zerrat nerede? Fâil-i teşkil-i enva' nerede?!.
11. Parça[değiştir]
ﻥ -Tabiat, misalî bir matbaadır, tâbi' değil. Nakıştır, nakkaş değil. Kabildir, fâil değil. Mistardır, masdar değil. Nizamdır, nâzım değil. Kanundur, kudret değil. Şeriat-ı iradiyedir, hakikat-ı hariciye değil...
12. Parça[değiştir]
ﻥ -Fıtrat-ı zîşuur olan vicdandaki incizab ve cezbe, bir hakikat-ı cazibedarın cezbiyledir.
13. Parça[değiştir]
ﻥ -Fıtrat yalan söyleyemez. Bir çekirdekteki meyelan-ı nümuvv der: "Sünbülleneceğim, meyve vereceğim." Doğru söyler. Yumurtada bir meyelan-ı hayat var, Der: "Piliç olacağım." Biiznillah olur. Doğru söyler. Bir avuç su, incimad ile meyelan-ı inbisat der: "Fazla yer tutacağım." Metin demir onu yalan çıkaramaz; sözünün doğruluğu demiri parçalar. Şu meyelanlar, sıfat-ı iradeden gelen evamir-i tekviniyenin tecellîleridir, cilveleridir.
14. Parça[değiştir]
ﻥ -Karıncayı emirsiz, arıyı ya'subsuz bırakmayan kudret-i ezeliye; elbette beşeri nebisiz bırakmaz.
15. Parça[değiştir]
ﺵ -Âlem-i şehâdetteki insanlara inşikak-ı Kamer, bir mu'cize-i Ahmediye (A.S.M.) olduğu gibi; mi'rac dahi âlem-i melekûttaki melâike ve ruhaniyata karşı bir mu'cize-i kübra-yı Ahmediyedir (A.S.M.) ki; nübüvvetinin velayeti bu keramet-i bahire ile isbat edilmiştir ve o parlak zât, berk ve Kamer gibi melekûtta şu'le-feşan olmuştur.
16. Parça[değiştir]
ﺵ -Kelime-i şehâdetin iki kelâmı birbirine şahiddir. Birinci, ikincisine bürhan-ı limmîdir; ikinci, birincisine bürhan-ı innîdir.
17. Parça[değiştir]
ﻥ -Hayat, kesrette bir çeşit tecellî-i vahdettir. Onun için ittihada sevkeder.
18. Parça[değiştir]
ﻥ -Hayat, bir şeyi herşeye mâlik eder.
19. Parça[değiştir]
ﻥ -Ruh, bir kanun-u zîvücud-u haricîdir, bir namus-u zîşuurdur.
20. Parça[değiştir]
ﻥ -Sabit, daim, fıtrî kanunlar gibi; ruh dahi âlem-i emirden, sıfat-ı iradeden gelmiş ve kudret ona vücûd-u hissî giydirmiştir. Bir seyyale-i latifeyi o cevhere sadef etmiştir.
21. Parça[değiştir]
ﻥ -Mevcud ruh, makul kanunun kardeşidir. İkisi hem daimî, hem âlem-i emirden gelmişlerdir.
22. Parça[değiştir]
ﻡ ﻥ -Şayet nevilerdeki kanunlara, Kudret-i Ezeliye bir vücûd-u haricî giydirseydi, ruh olurdu. Eğer ruh, vücûdu çıkarsa, şuûru başından indirse, yine lâyemut bir kanun olurdu.
23. Parça[değiştir]
ﻥ -Ziya ile mevcudat görünür, hayat ile mevcudatın varlığı bilinir. Herbirisi birer keşşâftır.
24. Parça[değiştir]
ﻁ -Nasraniyet, ya intifa veya ıstıfa ile İslâmiyet'e karşı terk-i silâh edecektir.
25. Parça[değiştir]
ﻁ -Nasraniyet birkaç defa yırtıldı, protestanlığa geldi. Protestanlıkda da yırtıldı, tevhide yaklaştı. Tekrar yırtılmağa hazırlanıyor. Ya intifa bulup sönecek.. veya hakikî Nasraniyetin esasına câmi' olan hakâik-i İslâmiyeyi karşısında görecek, teslim olacaktır.
26. Parça[değiştir]
ﻁ -İşte bu sırr-ı azîme, Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm işaret etmiştir ki: "Hazret-i İsa nâzil olup gelecek, ümmetimden olacak, aynı şeriatımla amel edecektir."
27. Parça[değiştir]
ﺱ -Cumhur-u avamı, bürhandan ziyade, me'hazdaki kudsiyet imtisale sevkeder.
28. Parça[değiştir]
ﺱ -Şeriat, yüzde doksanı (zaruriyât ve müsellemât-ı diniye) birer elmas sütun, mesail-i içtihadiye-i hilafiye, yüzde ondur. Doksan elmas sütun, on altunun himayesine verilmez.
29. Parça[değiştir]
ﺱ -Kitablar ve içtihadlar Kur'âna dûrbîn olmalı, âyine olmalı; gölge ve vekil olmamalı!
30. Parça[değiştir]
ﺕ -Her müstaid, nefsi için içtihad edebilir; teşri' edemez. Bir fikre davet, cumhurun kabulüne vâbestedir. Yoksa davet bid'attır, reddedilir.
31. Parça[değiştir]
ﻡ -İnsan fıtraten mükerrem olduğundan, hakkı arıyor. Bâzan bâtıl eline gelir; hak zannederek koynunda saklar. Hakikatı kazarken, ihtiyarsız dalal başına düşer; hakikat zannederek kafasına giydirir.
32. Parça[değiştir]
ﺍ -Birbirinden eşeff ve eltaf, kudretin çok âyineleri vardır; sudan havaya, havadan esîre, esîrden âlem-i misale, âlem-i misalden âlem-i ervaha, hattâ zamana, hatta fikre tenevvü' ediyor.
33. Parça[değiştir]
ﺍ -Hava âyinesinde bir kelime, milyonlar kelimat olur. Kalem-i kudret, şu sırr-ı tenasülü acib istinsah ediyor.
34. Parça[değiştir]
ﺍ -İn'ikas, ya hüviyeti veya hüviyetle hasiyeti veya hüviyetle mahiyeti tutar.
35. Parça[değiştir]
ﻁ -Kesifin timsalleri birer meyyit-i müteharriktir. Bir ruh-u nuranînin kendi âyinelerinde olan timsalleri, birer hayy-ı murtabıttır; aynı olmasa, gayrı da değildir.
36. Parça[değiştir]
ﺕ -Şems hareket-i mihveriyesiyle silkinse, meyveleri düşmez; silkinmezse, yemişleri olan seyyarat düşüp dağılacaktır.
37. Parça[değiştir]
ﻡ ﻥ -Nur-u fikir, ziya-yı kalb ile ışıklanıp mezcolmazsa, zulmettir, zulüm fışkırır.
38. Parça[değiştir]
ﻡ ﻥ -Gözün muzlim nehar-ı ebyazı muzi, leyle-i sevda ile mezcolmazsa basarsız olduğu gibi, fikret-i beyzada süveyda-i kalb bulunmazsa, basiretsizdir.
39. Parça[değiştir]
ﻡ ﻥ -İlimde iz'an-ı kalb olmazsa, cehildir. İltizam başka, itikad başkadır.
40. Parça[değiştir]
ﺍ -Bâtıl şeyleri iyice tasvir, safî zihinleri idlâldir.
41. Parça[değiştir]
ﺍ -Âlim-i mürşid, koyun olmalı; kuş olmamalı. Şu, kuzusuna süt; bu, yavrusuna kay' verir.
42. Parça[değiştir]
ﻡ ﻥ -Bir şey'in vücûdu, bütün eczasının vücûduna vâbestedir. Ademi ise, bir cüz'ün ademiyle olduğundan; zaîf adam, iktidarını göstermek için tahrib tarafdarı oluyor; müsbet yerine menfîce hareket ediyor.
43. Parça[değiştir]
ﻁ -Desatir-i hikmet, nevâmis-i hükûmetle; kavânin-i hak, revabıt-ı kuvvetle imtizac etmezse, cumhur-u avamda müsmir olamaz.
44. Parça[değiştir]
ﻡ ﻥ -Zulüm, başına adalet külâhını geçirmiş; hıyanet, hamiyet libasını giymiş; cihada bagy ismi takılmış, esarete hürriyet namı verilmiş... Ezdad, suretlerini mübadele etmişler.
45. Parça[değiştir]
ﻡ ﻥ -Menfaat üzerine dönen siyaset, canavardır. Aç canavara karşı tahabbüb; merhametini değil, iştihasını açar. Hem de diş ve tırnağının kirasını da ister.
46. Parça[değiştir]
ﺱ -Zaman gösterdi ki: Cennet ucuz değil, Cehennem dahi lüzumsuz değil.
47. Parça[değiştir]
ﺕ -Dünyaca havas tanınan insanlardaki meziyet, sebeb-i tevazu' ve mahviyet iken; tahakküm ve tekebbüre sebeb olmuştur.
48. Parça[değiştir]
ﺕ -Fukara aczi, avamın fakrı, sebeb-i merhamet ve ihsan iken; esaret ve mahkûmiyetlerine müncer olmuştur.
49. Parça[değiştir]
ﻁ -Bir şeyde mehasin ve şeref hasıl oldukça, havassa peşkeş edilir. Seyyiat olsa, avama taksim edilir.
50. Parça[değiştir]
ﻁ -Gaye-i hayal olmazsa veyahut nisyan veya tenasî edilse; ezhan enelere dönüp etrafında gezerler.
51. Parça[değiştir]
Bütün ihtilalat ve fesadın asıl ve madeni ve bütün ahlâk-ı rezilenin mahrek ve menba'ı tek iki kelimedir:
Bir: "Ben tok olsam, başkası açlıktan ölse bana ne!"
İki: "İstirahatim için zahmet çek; sen çalış, ben yiyeyim."
Birinci kelimenin ırkını kesecek tek bir devası var ki, o da vücûb-u zekattır.
İkinci kelimenin devası, hurmet-i ribadır.
52. Parça[değiştir]
ﺍ -Adalet-i Kur'âniye âlem kapısında durup, ribaya "Yasaktır, girmeye hakkın yoktur" der. Beşer bu emri dinlemedi, büyük bir sille yedi. Daha müdhişini yemeden, dinlemeli!..
53. Parça[değiştir]
ﺱ -Devletler, milletler muharebesi; tabakat-ı beşer muharebesine terk-i mevki ediyor. Zîrâ beşer esir olmak istemediği gibi, ecîr olmak da istemez.
54. Parça[değiştir]
ﻁ -Tarîk-ı gayr-ı meşru' ile bir maksadı takib eden, galiben maksudunun zıddıyla ceza görür.
55. Parça[değiştir]
ﺱ -Avrupa muhabbeti gibi gayr-ı meşru' muhabbetin akibeti, mükâfatı, mahbubun gaddarane adavetidir.
56. Parça[değiştir]
ﻁ -Maziye, mesaibe kader nazarıyla; ve müstakbele, maasiye teklif noktasında bakmak lâzımdır. Cebr ve İtizal, burada barışırlar.
57. Parça[değiştir]
ﻁ -Çaresi bulunan şeyde acze, çaresi bulunmayan şeyde cez'a iltica etmemek gerektir.
58. Parça[değiştir]
ﺱ -Hayatın yarası iltiyam bulur. İzzet-i İslâmiye namus-u millînin yaraları pek derindir.
59. Parça[değiştir]
ﺱ -Öyle zaman olur ki; bir kelime bir orduyu batırır, bir gülle otuz milyonun mahvına sebeb olur.
60. Parça[değiştir]
ﺱ -Öyle şerait tahtında olur ki; küçük bir hareket, insanı a'lâ-yı illiyyîne çıkarır. Öyle hal olur ki; küçük bir fiil, insanı esfel-i safilîne indirir.
61. Parça[değiştir]
ﻡ -Bir tane sıdk, bir harman yalanları yakar.
62. Parça[değiştir]
ﻡ -Bir tane hakikat, bir harman hayalata müreccahtır.
63. Parça[değiştir]
ﺕ - لَا يَلْزَمُ مِنْ لُزُومِ صِدْقِ كُلِّ قَوْلٍ قَوْلُ كُلِّ صِدْقٍ
Her söz doğru olmalı.. her doğru, söz olmamalı!..
64. Parça[değiştir]
ﻡ -Güzel gören, güzel düşünür. Güzel düşünen, hayatından lezzet alır.
65. Parça[değiştir]
ﻡ -İnsanları canlandıran emeldir; öldüren ye'stir.
66. Parça[değiştir]
ﺱ -Eskiden beri i'la-yı kelimetullah ve beka-yı istiklaliyet-i İslâm için; farz-ı kifaye-i cihadı deruhde ile kendini yek-vücud olan âlem-i İslâm'a fedaya vazifedar ve hilafete bayrakdar görmüş olan bu devlet-i İslâmiyenin felâketi, âlem-i İslâmın saadet ve hürriyet-i müstakbelesiyle telafî edilecektir.
67. Parça[değiştir]
ﺱ -Zira şu musibet, maye-i hayatımız olan uhuvvet-i İslâmiyenin inkişafını hârikulâde ta'cil etti.
68. Parça[değiştir]
ﺱ -Hristiyanlığın malı olmayan mehasin-i medeniyeti ona mal etmek, İslâmiyetin düşmanı olan tedenniyi ona dost göstermek; feleğin ters dönmesine delildir.
69. Parça[değiştir]
ﺱ -Paslanmış bîhemta bir elmas, daima mücella cama müreccahtır.
70. Parça[değiştir]
ﻡ -Herşeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir. Göz ise maneviyatta kördür.
71. Parça[değiştir]
ﻡ -Mecaz ilmin elinden cehlin eline düşse; hakikata inkılab eder;hurafata kapı açar.
72. Parça[değiştir]
ﻡ -İhsan-ı İlahîden fazla ihsan, ihsan değildir. Her şeyi olduğu gibi tavsif etmek gerektir.
73. Parça[değiştir]
ﻡ -Şöhret, insanın malı olmayanı da insana maleder.
74. Parça[değiştir]
ﻡ -Hadîs, maden-i hayat ve mülhim-i hakikattır.
75. Parça[değiştir]
ﺍ -İhya-yı din, ihya-yı millettir. Hayat-ı din, nur-u hayattır.
76. Parça[değiştir]
ﺱ -Nev'-i beşere rahmet olan Kur'ân; ancak umumun, lâakal ekseriyetin saadetini tazammun eden bir medeniyeti kabul eder.
77. Parça[değiştir]
ﺱ -Medeniyet-i hazıra, beş menfî esas üzerine teessüs etmiştir:
- Nokta-i istinadı, kuvvettir. O ise, şe'ni tecavüzdür.
- Hedef-i kasdı menfaattır. O ise, şe'ni tezahümdür.
- Hayatta düsturu, cidaldir. O ise, şe'ni, tenazu'dur. - Kitleler mabeynindeki rabıtası; âheri yutmakla beslenen unsuriyet ve menfî milliyettir. O ise, şe'ni müdhiş tesadümdür.
- Cazibedar hizmeti, heva ve hevesi teşci' ve arzularını tatmindir. O heva ise, insanın mesh-i manevîsine sebebdir.
78. Parça[değiştir]
ﺱ -Şeriat-ı Ahmediyenin (A.S.M.) tazammun ettiği ve emrettiği medeniyet; Nokta-i istinadı, kuvvete bedel haktır ki, şe'ni, adalet ve tevazündür. Hedefte, menfaat yerine fazilettir ki şe'ni, muhabbet ve tecazübdür. Cihet-ül vahdet de, unsuriyet ve milliyet yerine, rabıta-i dinî, vatanî, sınıfîdir ki şe'ni samimî uhuvvet müsalemet ve haric'in tecavüzüne karşı yalnız tedafü'dür. Hayatta düstur-u cidal yerine, düstur-u teavündür ki şe'ni, ittihad ve tesanüddür. Heva yerine hüdadır ki; şe'ni, insaniyeten terakki ve ruhen tekâmüldür.
79. Parça[değiştir]
ﺱ -Mevcudiyetimizin hâmisi olan İslâmiyetten elini gevşetme, dört el ile sarıl! yoksa mahvolursun.
80. Parça[değiştir]
ﺱ -Musibet-i âmme, ekseriyetin hatasına terettüb eder.
81. Parça[değiştir]
ﺱ -Musibet; cinayetin neticesi, mükâfatın mukaddemesidir.
82. Parça[değiştir]
ﻥ ﻡ -Mariz bir asrın, hasta bir unsurun, alil bir uzvun reçetesi ittiba'ı Kur'ândır.
83. Parça[değiştir]
ﻥ ﻡ -Azametli bahtsız bir Kıt'anın, şanlı tâli'siz bir Devletin, değerli sahipsiz bir kavmin reçetesi ittihad-ı İslâmdır.
84. Parça[değiştir]
ﺱ -Şehid kendini hayy bilir. Feda ettiği hayatı, sekeratı tatmadığından, gayr-ı münkatı' ve bakî görüyor. Yalnız daha nezih olarak buluyor.
85. Parça[değiştir]
ﺱ -Adalet-i mahza-i Kur'âniye; bir masumun hayatı, kanı, hattâ umum beşer için de olsa, heder etmez. İkisi nazar-ı kudrette bir olduğu gibi, nazar-ı adalette de birdir.
86. Parça[değiştir]
ﺱ -Hodgâmlık ile, öyle insan olur ki; heves ve ihtirasına mani herşey'i, hattâ elinden gelirse dünyayı harab ve nev'-i beşeri mahvetmek ister.
87. Parça[değiştir]
ﺱ -Havf, za'f, tesirat-ı hariciyeyi teşci' eder.
88. Parça[değiştir]
ﺱ -Muhakkak maslahat, mevhum mazarrata feda edilmez.
89. Parça[değiştir]
ﺱ -İstanbul siyaseti, İspanyol gibi... bir hastalıktır.
90. Parça[değiştir]
ﺕ -Tasadduk malda olduğu gibi; ilimde, fikirde, fiilde de olur.
91. Parça[değiştir]
ﻥ ﻡ -Deli adama "iyisin, iyisin" denilse iyileşmesi, iyi adama "fenasın, fenasın" denilse fenalaşması nâdir değildir.
92. Parça[değiştir]
ﺱ -Düşmanın düşmanı, düşman kaldıkça dosttur; düşmanın dostu, dost kaldıkça düşmandır.
93. Parça[değiştir]
ﺱ -İnadın işi, Şeytan birisine yardım etse; "Melektir" der, rahmet okutur; ötekinde melek görse, "libasını değiştirmiş." der, lanet eder.
94. Parça[değiştir]
ﻥ ﻡ -Bir derdin dermanı, başka bir derde zehir olabilir. Bir derman, hadden geçse, dert getirir.
95. Parça[değiştir]
96. Parça[değiştir]
ﻡ ﻥ -Cemaatte vâhid-i sahih olmazsa; cem' ve zamm, kesr-i darbî gibi küçültür.
97. Parça[değiştir]
ﻁ -Adem-i kabul, kabul-ü ademle iltibas olunur. Adem-i kabul; adem-i delil-i sübut onun delilidir. Kabul-ü adem, delil-i adem ister. Biri şek, biri inkârdır.
98. Parça[değiştir]
ﺭ -Şübhe, bir delili, yüz delili atsa da; medlûle îras-ı zarar edemez. Çünki binler delil daha var.
99. Parça[değiştir]
ﺱ -Sevad-ı a'zama ittiba' edilmeli!.. Lakayd Emevîlik en nihayet Sünnet ü Cemaate; ekalliyette kalan salabetli Alevîlik, en nihayet Râfızîliğe dayandı.
100. Parça[değiştir]
ﺭ -Hakta ittifak, ehakta ihtilaf olduğundan; bâzan hak, ehaktan ehaktır; hasen, ahsenden ahsendir.
101. Parça[değiştir]
ﺭ -Herkes kendi mesleğine "Hüve hakkün" demeli, "Hüve-l hakkü" dememeli. Veyahut "Hüve-l hasen" demeli, "Hüve-l ahsen" dememeli.
102. Parça[değiştir]
ﺍ -Cennet olmazsa, Cehennem tazib etmez. Zemherir olmazsa ihrak etmez.
103. Parça[değiştir]
ﺍ -Zaman ihtiyarlandıkça, Kur'ân gençleşiyor; rumûzu tavazzuh ediyor.
104. Parça[değiştir]
ﺱ -Bazen nur, nâr göründüğü gibi; şiddet-i belâgat dahi, mübalağa görünür.
105. Parça[değiştir]
ﺱ -Hararette meratib, bürûdetin tahallülü iledir; hüsündeki derecat, kubhun tedahülü iledir.
106. Parça[değiştir]
ﻥ -Kudret-i Ezelîye zâtiyedir, lâzımedir, zaruriyedir; acz tahallül edemez, meratib olamaz, herşey ona nisbeten müsâvîdir.
107. Parça[değiştir]
ﻥ -Şemsin feyz-i tecellîsi olan timsali, deniz sathında, denizin katresinde aynı hüviyeti gösteriyor.
108. Parça[değiştir]
ﻥ -Hayat cilve-i tevhiddendir ki, kesretin mebdei vahdettir.. Müntehası da vahdet kesbediyor.
109. Parça[değiştir]
ﺱ -İnsanlarda veli, Cum'ada dakika-i icabe, Ramazanda Leyle-i Kadir, Esma-ül Hüsnada İsm-i A'zam, ömürde ecel meçhul kaldıkça; sair efrad dahi kıymetdar kalır, ehemmiyet verilir. Yirmi sene mübhem bir ömür, nihayeti muayyen bin sene ömre müreccahtır.
110. Parça[değiştir]
ﺱ -Dünyada masiyetin akibeti, ikab-ı uhrevîye delildir.
111. Parça[değiştir]
ﺱ -Rızk, hayat kadar kudret nazarında ehemmiyetlidir.
112. Parça[değiştir]
ﺱ -Kudret çıkarıyor, kader giydiriyor, inâyet besliyor.
113. Parça[değiştir]
ﺱ -Hayat; muhassal-ı mazbuttur, görünür. Rızk; gayr-ı muhassal, tedricî münteşirdir, düşündürür.
114. Parça[değiştir]
ﺱ -Açlıktan ölmek yoktur. Zîrâ bedende şahm ve saire suretinde iddihar olunan gıda bitmeden evvel ölüyor. Demek, terk-i âdetten neş'et eden maraz öldürür; rızıksızlık değil.
115. Parça[değiştir]
ﻥ ﻡ -Âkil-ül lahm vahşilerin helâl rızkı, hayvanatın hadsiz cenazeleridir; hem rûy-i zemini temizliyor, hem rızkını buluyorlar.
116. Parça[değiştir]
ﺍ -Bir lokma kırk paraya, bir lokma on kuruşa; ağıza girmeden, boğazdan geçtikten... birdirler. Yalnız, birkaç saniye ağızda bir fark var.
117. Parça[değiştir]
ﺍ -Müfettiş ve kapıcı olan kuvve-i zaikayı taltif ve memnun etmek için, birden ona gitmek, israfın en sefihidir.
118. Parça[değiştir]
ﺍ -Lezaiz çağırdıkça, sanki yedim demeli. "Sanki yedim" düstur yapan; bir mescidi yiyebilirdi, yemedi.
119. Parça[değiştir]
ﺍ -Eskiden ekser İslâm aç değildi, tereffühe ihtiyar vardı. Şimdi açtır, telezzüze ihtiyar yoktur.
120. Parça[değiştir]
ﺍ -Muvakkat lezzetten ziyade, muvakkat eleme tebessüm etmeli; hoş geldin demeli.
121. Parça[değiştir]
ﺍ -Geçmiş lezaiz, ah dedirtir. "Ah!", müstetir bir elemin tercümanıdır.
122. Parça[değiştir]
ﺍ -Geçmiş âlâm, "Oh!" dedirir. "Oh", kalbde muzmer bir lezzet ve nimetin muhbiridir.
123. Parça[değiştir]
ﺍ -Nisyan bir nimettir. Yalnız her günün âlâmını çektirir, müterakimi unutturur.
124. Parça[değiştir]
ﺍ -Derece-i hararet gibi, her musibette bir derece-i nimet vardır. Daha büyüğünü düşünüp, küçükteki derece-i nimeti görüp, Allah'a şükretmeli. Yoksa isti'zam ile üflense, şişer. Merak edilse, ikileşir; kalbdeki misali, hakikata inkılab eder; o da kalbi döver.
125. Parça[değiştir]
ﺱ -Kavî'nin zaîfe karşı tevazu'u, zaîfte tezellül olur.
126. Parça[değiştir]
ﺱ -Bir ulü-l emir makamındaki ciddiyeti, vakardır; mahviyeti, zillettir. Hanesinde ciddiyeti, kibirdir; mahviyeti tevazu'dur.
127. Parça[değiştir]
ﺱ -Ferd mütekellim-i vahde olsa, müsamahası, fedakârlığı amel-i sâlihtir; mütekellim-i maalgayr olsa, hıyanettir, amel-i talihtir.
128. Parça[değiştir]
ﺱ -Bir şahıs, kendi namına hazm-ı nefs eder, tefahur edemez; millet namına tefahur eder, hazm-ı nefs edemez.
129. Parça[değiştir]
ﺱ -Tertib-i mukaddematta "tefviz" tenbelliktir, terettüb-ü neticede tevekküldür.
130. Parça[değiştir]
ﺱ -Semere-i sa'yine, kısmetine rıza; kanaattır, meyl-i sa'yi kuvvetlendirir. Mevcuda iktifa, dûn-himmetliktir.
131. Parça[değiştir]
ﺭ -Evamir-i teşriyeye karşı itaât ve isyan olduğu gibi; evamir-i tekviniyeye karşı da itaât ve isyan vardır. Birincisinde mükâfat ve mücazat, galiben âhirette; ikincisinde, ağleb dünyada olur. Meselâ: Sabrın mükâfatı zaferdir, ataletin mücazatı sefalettir, sa'yin sevabı servettir, sebatın mükâfatı galebedir.
132. Parça[değiştir]
ﺱ -Müsavatsız adalet, adalet değildir. Temasül, tezadın sebebidir. Tenasüb, tesanüdün esasıdır. Sıgar-ı nefs, tekebbürün menba'ıdır. Za'f, gururun madenidir. Acz, muhalefetin menşeidir. Merak, ilmin hocasıdır. Sıkıntı, sefahetin muallimidir. Ye's, dalalet-i fikrî; zulmet-i kalb, ruh sıkıntısının menba'ıdır.
133. Parça[değiştir]
ﺱ -Kudret-i Fâtıra ihtiyaç, hususan açlık ihtiyacıyla; başta insan bütün hayvanatı gemlendirip, nizama sokmuş. Hem âlemi herc ü mercden halas edip, hem ihtiyacı medeniyete üstad ederek, terakkiyatı temin etmiştir.
134. Parça[değiştir]
ﺱ – اِذَا تَاَنَّثَ الرِّجَالُ بِالتَّهَوُّسِ تَرَجَّلَ النِّسَاءِ بِالتَّوَقُّحِ
135. Parça[değiştir]
ﻡ ﻥ -Bir meclis-i ihvanda güzel bir karı girdikçe; riya, rekabet, hased damarı intibah eder. Demek inkişaf-ı nisvandan, medenî beşerde ahlâk-ı seyyie inkişaf eder.
136. Parça[değiştir]
ﻥ -Beşerin şimdiki seyyiat-âlûd hırçın ruhunda, mütebessim küçük cenazeler olan suretlerin rolü ehemmiyetlidir.
137. Parça[değiştir]
ﺵ -Memnu' heykel; ya bir zulm-ü mütehaccir, veya bir heves-i mütecessim veya bir riya-yı mütecessiddir.
138. Parça[değiştir]
İslâmiyetin müsellematını tamamen imtisal ettiği cihetle; bihakkın daire dâhiline girmiş zâtta; meyl-üt tevsi', meyl-üt tekemmüldür. Lâkaydlık ile haricde sayılan zâtta meyl-üt tevsi', meyl-üt tahribdir. Fırtına, zelzele zamanında; değil içtihad kapısını açmak, belki pencerelerini de kapatmak maslahattır.
139. Parça[değiştir]
Lâübaliler ruhsatlarla okşanılmaz; azîmetlerle, şiddetle ikaz edilir.
140. Parça[değiştir]
ﺍ -Bîçare hakikatlar, kıymetsiz ellerde kıymetsiz olur.
141. Parça[değiştir]
ﺱ -Küremiz hayvana benziyor, âsâr-ı hayat gösteriyor. Acaba yumurta kadar küçülse, bir nevi hayvan olmayacak mıdır?. Veya bir mikrop küremiz kadar büyüse, ona benzemeyecek midir? Hayatı varsa, ruhu da vardır.
142. Parça[değiştir]
ﺱ -Âlem, insan kadar küçülse, yıldızları zerrât ve cevahir-i ferde hükmüne geçse; o da bir hayvan-ı zîşuur olmayacak mıdır? Allah'ın böyle çok hayvanları vardır.
143. Parça[değiştir]
ﻥ -Şeriat ikidir:
Birinci: Âlem-i asgar olan insanın ef'al ve ahvalini tanzim eden ve sıfat-ı kelâmdan gelen bildiğimiz şeriattır.
İkinci: İnsan-ı ekber olan âlemin harekât ve sekenatını tanzim eden ve sıfat-ı iradeden gelen şeriat-ı kübra-yı fıtriyedir ki; bâzan yanlış olarak tabiatle tesmiye edilir.
144. Parça[değiştir]
Melâike bir ümmet-i azîmedir ki, sıfat-ı iradeden gelen ve şeriat-ı fıtriye denilen evamir-i tekviniyenin hamelesi ve mümessili ve mümtesilidirler.
145. Parça[değiştir]
146. Parça[değiştir]
ﻕ – اِنَّ الْاِنْسَانَ كَصُورَةِ يٰسٓ كُتِبَ فٖيهَا سُورَةُ يٰسٓ
Maddiyyunluk manevî taundur ki, beşere şu müdhiş sıtmayı tutturdu, gazab-ı İlahîye çarptırdı. Telkin, taklid, tenkid kabiliyeti tevessü' ettikçe, o taun da tevessü' eder.
147. Parça[değiştir]
En bedbaht, en muzdarib, en sıkıntılı; işsiz adamdır. Zîrâ atalet ademin ammizadesi, mevtin biraderzadesidir. Sa'y, vücûdun hayatı ve hayatın yakazasıdır.
148. Parça[değiştir]
Ribanın kap ve kapıları olan bankaların nef'i; beşerin en fenası gâvurlara ve onların en zalimlerine ve bunların en sefihlerinedir. Âlem-i İslâma zarar-ı mutlaktır; mutlak beşerin refahı nazara alınmaz. Zîrâ gâvur, harbî ve mütecaviz ise, hürmetsiz, ismetsizdir.
149. Parça[değiştir]
Cum'ada hutbe; zaruriyat ve müsellematı tezkirdir, nazariyatı talim değildir. İbare-i Arabiyye daha ulvî ihtar eder.
150. Parça[değiştir]
Hadîs ile âyet müvazene edilse, görünür ki; beşerin en beliği dahi, âyetin belâğatına yetişemez ve ona benzemez.
Önceki Risale: Lemeât ← Âsâr-ı Bediiyye → Hakikat Çekirdekleri (2): Sonraki Risale
- ↑ Sünûhat'ın onuncu sahifesinde bürhanı vardır. (Musannıf)