Risale:İşarat-ül İ'caz (Ayet-Hadis Mealleri): Revizyonlar arasındaki fark

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
("Kategori:İşarat-ül İ'caz Ayet ve Hadis Mealleri İşârât-ül İ'caz İşarat-ül İ'caz Risalesi 1914-1916 tarihinde Arapça olarak te'lif edilmiş ve 1918 yılında Arapça olarak neşredilmiştir. 1950 yılından sonra da Abdülmecid Ağabeyin Türkçeye tercümesiyle yayınlanmıştır. <div id="">{{Arabi|بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ}}</div> Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla <div id="">{..." içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu)
 
Değişiklik özeti yok
3.834. satır: 3.834. satır:


<div id="">{{Arabi|*}}</div>
<div id="">{{Arabi|*}}</div>
.

20.59, 17 Temmuz 2023 tarihindeki hâli


İşârât-ül İ'caz

İşarat-ül İ'caz Risalesi 1914-1916 tarihinde Arapça olarak te'lif edilmiş ve 1918 yılında Arapça olarak neşredilmiştir. 1950 yılından sonra da Abdülmecid Ağabeyin Türkçeye tercümesiyle yayınlanmıştır.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

وَ بِهِ نَسْتَع۪ينُ

Yalnızca ondan yardım dileriz.

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

O'nun (Allah'ın) adıyla! O (Allah) her türlü noksanlıktan münezzehtir, uzaktır.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

اَلرَّحْمٰنُ ٭ عَلَّمَ الْقُرْاٰنَ ٭ خَلَقَ الْاِنْسَانَ ٭ عَلَّمَهُ الْبَيَانَ

O Rahmân ki Kur'ân'ı öğretti. İnsanı yarattı. Ona anlamayı ve anlatmayı öğretti. (Rahmân 1-4)

فَنَحْمَدُهُ مُصَلّ۪ينَ عَلٰى نَبِيِّه۪ مُحَمَّدٍ ۨالَّذ۪ى اَرْسَلَهُ رَحْمَةً لِلْعَالَم۪ينَ وَ جَعَلَ مُعْجِزَتَهُ الْكُبْرَى الْجَامِعَةَ بِرُمُوزِهَا وَ اِشَارَاتِهَا لِحَقَائِقِ الْكَائِنَاتِ بَاقِيَةً عَلٰى مَرِّ الدُّهُورِ اِلٰى يَوْمِ الدّ۪ينِ وَ عَلٰٓى اٰلِه۪ عَامَّةً وَ اَصْحَابِه۪ كَافَّةً

Biz dahi, kâinat hakaikine dair rumuz ve işârâtıyla câmi ve aradan geçen asırlara rağmen kıyamete kadar bâki kalacak mu'cize-i kübrâsı olan Kur'ân ile âlemlere rahmet olarak gönderdiği Muhammed'e ve bütün âl ve ashabına salât ve selâm ederek o Rahmân'a hamd ederiz.

بِسْمِ اللّٰهِ

Allah'ın adıyla.

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ

Hamd Allah'a mahsustur. (Fâtiha 2)

قُلْ

De. Söyle.

اَلرَّحْمٰن

Kullarına karşı çok merhametli olan ve şefkat eserleri bütün varlık âlemini kuşatan Allah. (Fâtiha 3)

اَلرَّحِيمِ

Rahmeti herşeyi kuşatmakla birlikte, dilediği varlıklara çok özel ihsanı ve hususî rahmet tecelîsi olan Allah. (Fâtiha 3)

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ

Hamd Allah'a mahsustur. (Fâtiha 2)

رَبُّ الْعَالَم۪ينَ

Bütün âlemlerin Rabbi; Her bir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye eden; tedbir, tasarruf ve egemenliği altında bulunduran Allah. (Fâtiha 2)

مَالِكِ يَوْمِ الدّ۪ينِ

Hesap gününün yegane sahibi, yöneticisi ve hakimi olan Allah. (Fâtiha 4)

اِنَّٓا اَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ

(Yâ Muhammed) Biz sana kevseri verdik. (Kevser 1)

بِسْمِ اللّٰهِ

Allah'ın adıyla.

اَسْتَع۪ينُ

Yardım diliyorum.

اَتَيَمَّنُ

Uğurlu, bereketli sayarım, teberrük ederim.

قُلْ

De, söyle اِقْرَاْ}}

Oku

بِسْمِ اللّٰهِ

Allah'ın adıyla.

اِسْم

İsim, ad..

بِسْمِ اللّٰهِ

Allah'ın ismiyle.

اَلرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

O Rahman'dır, Rahim'dir.

الرَّحِيمِ

Rahmeti herşeyi kuşatmakla birlikte, dilediği varlıklara çok özel ihsanı ve hususî rahmet tecelîsi olan Allah. (Fâtiha 3)

اَلرَّحْمٰن

Kullarına karşı çok merhametli olan ve şefkat eserleri bütün varlık âlemini kuşatan Allah. (Fâtiha 3)

اَلْحَمْدُ

Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü. (Fâtiha 2)

وَ مَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَ الْاِنْسَ اِلَّا لِيَعْبُدُونِ

Cinleri ve insanları ancak Bana îman ve ibadet etsinler diye yarattım. (Zâriyat 56)

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ

Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü Allah'a mahsustur. (Fâtiha 2)

كُنْتُ كَنْزًا مَخْفِيًّا فَخَلَقْتُ الْخَلْقَ لِيَعْرِفُون۪ى

Ben gizli bir hazine idim. Bilineyim diye mahlukatı yarattım. (Süyûti, ed-Dürerü'l-Müntesire, s. 125; Ali el-Kàrî, el-Esrârü'l-Merfûa', s. 273)

لِلّٰهِ

Allah'a has olan.

رَبِّ

Rabb, varlıkları terbiye eden, ihtiyaçlarını veren. الْعَالَمِينَ}}

{{{1}}}

(Yalnızca) Sana.

وَ اِيَّاكَ نَسْتَع۪ينُ

Ve yalnızca senden yardım dileriz. (Fâtiha 5)

"Bizim vücudumuzun zerratı veya ehl-i tevhid cemaatı veyahut kâinat mevcudatı, bütün hâcat ve maksatlarımıza, bilhassa en ehem olan ibadetimize, Senden iane ve tevfik istiyoruz."
نَسْتَع۪ينُ

Yardım dileriz.

نَعْبُدُ

İbadet ederiz.

اِيَّاكَ

Senden, sana.

اِهْدِنَا

Bizi hidayete ulaştır. (Fâtiha 6)

نَسْتَع۪ينُ

Yardım dileriz.

وَ خَلَقَ كُلَّ شَىْءٍ وَ هَدٰى

Her şeyi yarattı ve ona doğru yolu gösterdi.

اَللّٰهُمَّ اَرِنَا الْحَقَّ حَقًّا وَ ارْزُقْنَا اِتِّبَاعَهُ وَ اَرِنَا الْبَاطِلَ بَاطِلًا وَ ارْزُقْنَا اِجْتِنَابَهُ اٰم۪ينَ

Allah'ım bize hakkı hak olarak gösterip onun ittibâıyla, bâtılı da batıl olarak gösterip onun içtinabıyla rızıklandır. Âmin, Allah'ım, duamı kabul buyur!}}

الصِّرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَ

En doğru ve istikametli yol. (Fâtiha 6)

وَ مَنْ يُؤْتَ الْحِكْمَةَ فَقَدْ اُوتِىَ خَيْرًا كَث۪يرًا

Kime hikmet verilmişse işte ona pek çok hayır verilmiştir. (Bakara 269)

{{Arabi|صِرَاطَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ Nimet ve lütfuna mazhar ettiklerinin yoluna... (Fâtiha 7)
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ

Hamd ve övgü Allah'a mahsustur." Fâtiha 2

رَبِّ الْعَالَم۪ينَ

Bütün âlemlerin Rabbidir. (Fâtiha 2)

الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Kullarına karşı sınırsız rahmet sahibi olan ve rahmetinin eserleri dünya ve âhireti dolduran Allah. (Fâtiha 3)

الَّذ۪ينَ

O kimseler ki.

مَالِكِ يَوْمِ الدّ۪ينِ

Hesap gününün yegane sahibi, yöneticisi ve hakimi olan Allah. (Fâtiha 4)

نَعْبُدُ

İbadet ederiz. (Fâtiha 5)

نَسْتَع۪ينُ

Yardım dileriz. (Fâtiha 5)

اِهْدِنَا

Bizi hidayet yoluna ulaştır. (Fâtiha 6)

صِرَاطَ الْمُسْتَق۪يمَ

En doğru ve istikametli yol.

الَّذ۪ينَ

O kimseler ki.

اَنْعَمْتَ

Nimet verdin.

عَلَيْهِمْ

Onların üzerine.

عَلٰى

Üzerine

فَاُولٰٓئِكَ مَعَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيّ۪ينَ وَ الصِّدّ۪يق۪ينَ وَ الشُّهَدَٓاءِ وَ الصَّالِح۪ينَ

İşte onlar, Allah'ın kendilerine pek büyük nimetler bağışladığı peygamberler, sıddıklar, şehidler ve salih kimselerle beraberdirler. (Nisâ 69)

الَّذ۪ينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ

Nimet ve lütfuna mazhar ettiğin kimseler... (Fâtiha 7)

غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ

Gazaba uğramışların yoluna değil. (Fâtiha 7)

نَعْبُدُ

İbadet ederiz. (Fâtiha 5)

نَسْتَع۪ينُ

Yardım dileriz. (Fâtiha 5)

اِنَّمَا تُعْرَفُ الْاَشْيَاءُ بِاَضْدَادِهَا

Her şey zıtlarıyla bilinir.

اَنْعَمْتَ

Nimet verdin.

مَغْضُوبِ

Gazaba ve öfkeye maruz kalanlar.

ضَٓالّ۪ينَ

Hak yoldan sapanlar.

وَلَا ضَّالّ۪ينَ

Ve sapmışların yoluna değil. (Fâtiha 7)

اَللّٰهُمَّ بِحُرْمَةِ هٰذِهِ السُّورَةِ اجْعَلْنَا مِنْ اَصْحَابِ الصِّرَاطِ الْمُسْتَق۪يمِ اٰم۪ينَ

Allah'ım, bizi bu sûrenin hürmetine sırât-ı müstakim ehlinden eyle. Âmin.

Sure-i Bakara

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.

فَبِاَىِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا

Rabbinizin nimetlerinden hangi birini.. (Rahmân 13)

وَيْلٌ يَوْمَئِذٍ الخ

O gün yalanlayanların (peygamberi ve âhireti) vay haline! (Mürselât 15)

هُوَ الْمِسْكُ مَا كَرَّرْتَهُ يَتَضَوَّعُ

O misk gibidir, karıştırıldıkça kokususu yayılır, parlar.

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.

وَ اُتُوا بِه۪ مُتَشَابِهًا

(Cennet ehline) Rızıkları birbirine benzer şekilde kendilerine sunulur. (Bakara 25)

الٓمٓ

Hurûf-u mukattaa. Gr: Kur'an-ı Kerim'de sure başlarında bulunan, kesik kesik, ikisi üçü birleşik veya tek başına yazılı hafler. Elif Lâm Mim, Yâ Sin, Elif Lâm Râ... gibi. Bunlar İlahî birer şifre olup, mânalarını anlayanlar Resul-ü Ekrem (A.S.M.) ve O'nun vârisleridir.

الٓمٓ
"Sûrelerin başlarındaki huruf-u mukattaa İlâhî bir şifredir; has abdine, onlarla bazı işaret-i gaybiye veriyor. O şifrenin miftahı, o Abd-i Hastadır, hem Onun veresesindedir."
هٰذَا كَلَامُ اللّٰهِ الْاَزَلِىِّ

Bu Ezelî olan, Allah'ın kelâmıdır.

نَزَلَ بِهِ جِبْر۪يلُ

Onu Cebrâil (a.s.) getirmiştir.

{{{1}}}

Elif, lâm, mim. * Bu [kitap] * Kitap [Kur'ân] * Onda asla şüphe yoktur. (Bakara 1-2.)

الٓمٓ

Elif, lâm, mim. (Bakara 1.)

ذٰلِكَ

Bu [kitap] (Bakara 2.)

الْكِتَاب

Kitap [Kur'ân] (Bakara 2.)

ال

Belirli yapma edatı. İsimlerin başına gelir, onları muayyen yapar.

لَا رَيْبَ ف۪يهِ

Onda asla şüphe yoktur. (Bakara 2.)

لَا
{{Arabi|"Hayır" Olumsuzluk edatı.
وَ كَمْ مِنْ عَٓائِبٍ قَوْلًا صَحِيحًا وَ اٰفَتُهُ مِنَ الْفَهْمِ السَّق۪يمِ

Yani: Kur'anda ta'yib edilecek hiçbir nokta yoktur. Kur'an gibi sahih kavilleri ta'yib etmek, ancak fehimlerin sekametinden ileri geliyor." (El-Mütenebbî, Divan 246.)

الٓمٓ ٭ ذٰلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَ ف۪يهِ هُدًى لِلْمُتَّق۪ينَ

Elif, lâm, mim. Şu yüce kitap ki, onda asla şüphe yoktur. O, Allah'ın emir ve yasaklarına karşı gelmekten sakınanlar için bir yol göstericidir. (Bakara 1-2.)

الٓمٓ

Elif, lâm, mim. (Bakara 1.)

ذٰلِكَ الْكِتَابُ

Şu yüce kitap ki... (Bakara 2.)

لَا رَيْبَ ف۪يهِ

Onda asla şüphe yoktur. (Bakara 2.)

هُدًى لِلْمُتَّق۪ينَ

O, Allah'ın emir ve yasaklarına karşı gelmekten sakınanlar için bir yol göstericidir. (Bakara 2.)

الٓمٓ

Elif, lâm, mim. (Bakara 1.)

ذٰلِكَ الْكِتَابُ

Şu yüce kitap ki... (Bakara 2.)

هُدًى لِلْمُتَّق۪ينَ

O, Allah'ın emir ve yasaklarına karşı gelmekten sakınanlar için bir yol göstericidir. (Bakara 2)

هَاد۪ى

Hidayet eden, doğru yolu gösteren.

هُدًى

Hidayet, doğru yol. (Bakara 2.)

مُتَّق۪ينَ

Allah'ın emir ve yasaklarına karşı gelmekten sakınanlar, müttakiler. (Bakara 2.)

اَلَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ

Onlar ki gayba inanırlar. (Bakara 3)

اَلَّذ۪ينَ

Onlar ki... (Bakara 3.)

مُتَّق۪ينَ

Allah'ın emir ve yasaklarına karşı gelmekten sakınanlar, müttakiler. (Bakara 2.)

تَخْلِيَه

Tathir etmek ve temizlemektir.

تَحْلِيَه

Tezyin etmek ve süslendirmek manasınadır.

اَلَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ

O takva sahipleri ki, görmedikleri hâlde Allah'a ve Onun bildirdiklerine iman ederler. (Bakara 3.)

{{Arabi|اَلْمُؤْمِنُونَ İnananlar, iman edenler.
اَلَّذ۪ينَ

Onlar ki... (Bakara 3)

مُؤْمِنُونَ

İnananlar, mü'minler.

يُؤْمِنُونَ

O takva sahipleri ki... (Bakara 3.)

مُؤْمِنُونَ

İnananlar, mü'minler.

بِالْغَيْبِ

Görmedikleri hâlde. (Bakara 3)

وَ يُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ

Namazı dos doğru kılarlar. (Bakara 3)

يُق۪يمُونَ

Dosdoğru kılarlar.

يُصَلُّونَ

Namaz kılarlar.

يُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ

Namazı dosdoğru kılarlar. (Bakara 3)

وَ مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ

Ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden muhtaçların ihtiyaçlarını giderirler. (Bakara 3)

عِمَادُ الدّ۪ينِ
{{{1}}}

Zekatlarını verirler.

وَ مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ

Ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden muhtaçların ihtiyaçlarını giderirler. (Bakara 3)

مِنْ
{{Arabi|...den. (Bakara 3.)
مِمَّا

Kendilerine verdiklerimizden. (Bakara 3.)

رَزَقْنَا
{{{1}}}

Onlar ki..

مُؤْمِنُونَ

Mü'minler, Allah'a inananlar.

يُؤْمِنُونَ

İnanırlar.

مَا

Onlar, o şeyler.

اُنْزِلَ

İndirildi.

عَلَيْكَ

Senin üzerine.

اِلَيْكَ

Sana.

عَلٰى

Üzerine.

وَمَٓا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ

Senden önceki peygamberlere indirilen kitaplar... (Bakara 4)

مِنْ قَبْلِكَ

Senden önce (ki peygamberler.) (Bakara 4)

مِنْ قَبْلِكَ

Senden önce (ki peygamberler.) (Bakara 4)

مِنْ قَبْلِكَ

Senden önce.

مِنْ
{{Arabi|...den, ...dan
{{Arabi|وَ بِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ Onlar âhirete de kesin olarak inanırlar. (Bakara 4)
وَ قَدْ خَلَقَكُمْ اَطْوَارًا

Oysa, sizi türlü merhalelerden geçirerek O yaratmıştır. (Nuh 14)

وَ مَا رَبُّكَ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِ

Rabbin, kullara zulmedici değildir. (Fussilet 46)

سُبْحَانَكَ مَا خَلَقْتَ هٰذَا بَاطِلًا

(Rabbimiz) Seni bütün noksanlardan tenzih ederiz. Bunu (kâinatı ve içindeki varlıkları) boşuna yaratmadın. (Âl-i İmrân 191)

لَا وَاللّٰهِ

Vallahi hâyır!..

وَ قَدْ خَلَقَكُمْ اَطْوَارًا

Oysa, sizi türlü merhalelerden geçirerek O yaratmıştır. (Nuh 14)

وَ مَا رَبُّكَ بِظَلَّامٍ لِلْعَب۪يدِ

Rabbin, kullara zulmedici değildir. (Fussilet 46)

وَ بِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ

Onlar âhirete de kesin olarak inanırlar. (Bakara 4)

بِالْاٰخِرَةِ

Ahirete.

لَنْ تَمَسَّنَا النَّارُ اِلَّٓا اَيَّامًا مَعْدُودَةً
{{Arabi|"Cehennem ateşi, bizi daima yakacak değil ya! Ancak birkaç gün yakacaktır" (Bakara 80)
اَلْ

İsimleri, eşyayı belirli, muayyen kılan edat.

يُؤْمِنُونَ

İnanırlar, iman ederler.

{{Arabi|يُوقِنُونَ Kesin olarak iman ederler. (Bakara 4.)
اُولٰٓئِكَ عَلٰى هُدًى مِنْ رَبِّهِمْ

İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler. (Bakara 5)

اُولٰٓئِكَ

İşte onlar.

عَلٰى
{{Arabi|...üzere, ... üzerinde.
هُدًى

Hidayet, doğru yol.

مِنْ
{{Arabi|...den.
رَبِّهِمْ

Rablerinden. (Bakara 5.)

وَ بِالْاٰخِرَةِ

Ahirete de... (Bakara 4.)

اُولٰٓئِكَ

İşte onlar.

عَلٰى
{{{1}}}
قَالُوا اِنَمَا نَحْنُ مُسْتَهْزِئُونَ
"Bizim mü'minlerle olan ihtilâtımız, onlarla istihza içindir. Aramızda samimiyet yoktur. Ancak yüzlerine gülüyoruz."
اَللّهُ يَسْتَهْزِءُ بِهِمْ

Allah onları maskaraya çevirir.

{{Arabi|وَيَمُدُّهُمْ فِى طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ Ve onlara mühlet verip azgınlıkları içinde bırakır da, şaşkın şaşkın bocalayıp dururlar.
اِذَا لَقُوا الَّذِينَ اٰمَنُوا

İman edenlerle karşılaştıkları zaman. (Bakara 14)

لَقُوا

Karşılaştılar.

اَلْمُوئْمِنِينَ

Mü'minler.

اَلَّذِينَ اٰمَنُوا

İman edenler.

قَالُوا

Dediler.

اٰمَنَّا

İman ettik.

اٰمَنَّا

İman ettik.

وَاِذَا خَلَوْا اِلَى شَيَاطِينِهِمْ قَالُوا اِنَّا مَعَكُمْ

Şeytanlarıyla başbaşa kaldıklarında 'Biz sizinle beraberiz' derler. (Bakara 14)

خَلَوْا

Başbaşa kaldılar.

مَعَ
{{{1}}}
وَ كُنْتُمْ اَمْوَاتًا

Hâlbuki hayatınız yoktu, ölü idiniz.

فَاَحْيَاكُمْ

(O) size hayat verdi.

ثُمَّ يُم۪يتُكُمْ

Sonra sizi öldürecek.

ثُمَّ يُحْي۪يكُمْ

Sonra yine size hayat verecektir.

ثُمَّ اِلَيْهِ تُرْجَعُونَ

Sonra Ona rücu edip gideceksiniz. O'na döndürüleceksiniz. (Bakara 28.)

كَيْفَ تَكْفُرُونَ بِاللّٰهِ

Nasıl Allah'ı inkâr ediyorsunuz? (Bakara 28.)

{{{1}}}

(Gök ile yer) bitişik iken, Biz onları birbirinden koparıp ayırdık. (Enbiyâ 30)

كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَا

(Gök ile yer) bitişik iken, Biz onları birbirinden koparıp ayırdık. (Enbiyâ 30)

وَ كَانَ عَرْشُهُ عَلَى الْمَٓاءِ

Arşı su üzerindeyken... (Hûd 7)

ثُمَّ

Sonra.

ثُمَّ

Sonra

اِسْتَوٰى

Belli bir nizam ve intizamla düzenledi.

اِعْلَمُٓوا وَ تَفَكَّرُوا

Bilin ve tefekkür edin.

ثُمَّ اِعْلَمُوا وَ تَفَكَّرُوا اَنَّهُ اسْتَوٰى

Sonra, bilin ve tefekkür edin ki, hiç şüphesiz O yönelmiştir (iradesini yöneltmiştir.)...

سَبْعَ

Yedi.

مَوْجٌ مَكْفُوفٌ

(Sema), dalgaları karar kılmış bir deniz(dir.) (Tirmizî, Tefsîru Sûre 57:1; Müsned 370)

سَبْعَ سَمٰوَاتٍ

Yedi gök.

هُوَ الَّذ۪ى خَلَقَ لَكُمْ مَا فِى الْاَرْضِ جَم۪يعً

O ki, yeryüzünde bulunan her şeyi sizin için yarattı.

{{{1}}}
عَل۪يمٌ

Hakkıyla bilir.

30. Âyet

وَ اِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّ۪ى جَاعِلٌ فِى الْاَرْضِ خَل۪يفَةً قَالُٓوا اَتَجْعَلُ ف۪يهَا مَنْ يُفْسِدُ ف۪يهَا وَ يَسْفِكُ الدِّمَٓاءَ وَ نَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَ نُقَدِّسُ لَكَ قَالَ اِنّ۪ٓى اَعْلَمُ مَالَا تَعْلَمُونَ
{{Arabi|"Yani: Düşün o zamanı ki, Rabb'in melaikeye hitaben: "Ben yerde bir halifeyi yaratacağım!" dedi. Melaike de: "Yerde fesad yapacak, kan dökecek kimseleri mi yaratacaksın! Halbuki biz, hamdinle seni tesbih ve takdis ediyoruz." dediler. Rabb'in de: "Sizin bilmediğinizi ben biliyorum!" diye onlara cevab verdi." (Bakara 30)
وَ اِذْ

Hani.

وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ

O her şeyi hakkıyla bilendir. (Bakara 29.)

اِذْ خَلَقَ مَا خَلَقَ مُنْتَظَمًا وَ اِذْ قَالَ رَبُّكَ

Hani yarattığını muntazam yaratmıştı ve Rabbin şöyle demişti: ...

اِنّ۪ى جَاعِلٌ فِى الْاَرْضِ خَل۪يفَةً

Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım. (Bakara 30.)

قَالُٓوا اَتَجْعَلُ ف۪يهَا مَنْ يُفْسِدُ ف۪يهَا وَ يَسْفِكُ الدِّمَٓاءَ

Melâike de, "Yerde fesat yapacak, kan dökecek kimseleri mi yaratacaksın?" dediler. (Bakara 30.)

قَالَ اِنّ۪ٓى اَعْلَمُ مَالَا تَعْلَمُونَ

Rabbin de, "Sizin bilmediğinizi Ben biliyorum" dedi. (Bakara 30.)

وَ اِذْ قَالَ رَبُّكَ

Rabbin şöyle demişti: ...

اِذْ خَلَقَ مَا خَلَقَ مُنْتَظَمًا

Hani yarattığını muntazam olarak yaratmıştı...

{{{1}}}
وَ اِذْ قُلْنَا

Hani biz demiştik.

اِنَّٓا اَنْزَلْنَٓا اِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَٓا اَرٰيكَ اللّٰهُ

Muhakkak ki Biz, Allah'ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye Kur'ân'ı Sana hak olarak indirdik. (Nisâ 105.)

نَا

Biz.

بِمَٓا اَرٰيكَ اللّٰهُ

Allah'ın gösterdiği şekilde. (Nisâ 105.)

جَاعِلٌ

Yapan.

خَالِقٌ

Yaratan.

فِى الْاَرْضِ

Dünyada, arzda.

فِى
{{{1}}}

Cenab-ı Hak dedi ki: "Yâ Âdem! Bunların isimlerini onlara söyle." Vakta ki Âdem, isimlerini onlara söyledi. Cenab-ı Hak dedi ki: "Size demedim mi semavat ve Arz'ın gaybını bilirim ve sizin Âdem hakkında lisanla izhar ettiğinizi ve kalben gizlediğinizi bilirim." (Bakara 31,32,33)

وَلَا رَطْبٍ وَلَا يَابِسٍ اِلَّا ف۪ى كِتَابٍ مُب۪ينٍ

Yaş ve kuru ne varsa ap açık bir kitapta yazılmıştır. (En'âm 59)

وَ عَلَّمَ اٰدَمَ الْاَسْمَٓاءَ كُلَّهَا

Allah, Âdem'e bütün isimleri öğretti. (Bakara 31)

وَ اَلَنَّا لَهُ الْحَد۪يدَ

Demiri de Onun için yumuşattık. (Sebe 10)

غُدُوُّهَا شَهْرٌ وَ رَوَاحُهَا شَهْرٌ

Sabah gidişi bir aylık, akşam gidişi de bir aylık mesafe (giderdi.) (Sebe 12)

كَاَنَّ كِرَامَ الْكَاتِب۪ينَ تَنَزَّلُوا عَلٰى قَلْبِه۪ وَحْيًا بِمَا ف۪ى صَح۪يفَةٍ

Sanki Kirâmel Kâtibîn melekleri yazılı bir sayfadaki herşeyi onun kalbine ilhâm ediyordu.

اَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ الْحَجَرَ
{{{1}}}
{{Arabi|اَنَا اٰت۪يكَ بِه۪ قَبْلَ اَنْ يَرْتَدَّ اِلَيْكَ طَرْفُكَ Sen daha gözünü açıp kapamadan ben onu Sana getiririm. (Neml 40)
عُلِّمْنَا مَنْطِقَ الطَّيْرِ

Bize kuşların dili öğretildi. (Neml 16)

وَعَلَّمَ اٰدَمَ الْاَسْمَٓاءَ

Allah, Âdem'e bütün isimleri öğretti. (Bakara 31)

اِنّ۪ٓى اَعْلَمُ مَا لَا تَعْلَمُونَ

Şüphesiz ki ben sizin bilmediklerinizi bilirim. (Bakara 29)

ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلٰٓئِكَةِ فَقَالَ اَنْبِئُون۪ى بِاَسْمَٓاءِ هٰٓؤُلَٓاءِ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ

Sonra Allah bütün varlıkları melâikeye göstererek dedi ki: 'Eğer iddianızda sadık iseniz, bunların isimlerini Bana söyleyiniz.' (Bakara 31)

قَالُوا

Dediler.

سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَٓا اِلَّا مَا عَلَّمْتَنَٓا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ

Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Sen her şeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara 32)

قَالَ يَٓا اٰدَمُ اَنْبِئْهُمْ بِاَسْمَٓائِهِمْ

Cenab-ı Hak dedi ki: 'Ya Âdem! Bunların isimlerini onlara söyle.' (Bakara 33)

قَالَ اَلَمْ اَقُلْ لَكُمْ اِنّ۪ٓى اَعْلَمُ غَيْبَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَاَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا كُنْتُمْ تَكْتُمُونَ

Cenab-ı Hak dedi ki: 'Size demedim mi semavat ve arzın gaybını bilirim ve sizin izhar ettiğinizi ve gizlediğinizi bilirim.' (Bakara 33

وَ عَلَّمَ اٰدَمَ الْاَسْمَٓاءَ كُلَّهَا

Allah, Âdem'e bütün isimleri öğretti. (Bakara 31)

عَلَّمَ

Öğretti.

اٰدَمَ
Âdem الْاَسْمَٓاءَ

İsimler.

عَرَضَهُمْ

Onlara arzetti, sundu.

كُلَّهَا

Hepsini, tamamını.

ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلٰٓئِكَةِ فَقَالَ اَنْبِئُون۪ى بِاَسْمَٓاءِ هٰٓؤُلَٓاءِ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ

Sonra Allah bütün varlıkları melâikeye göstererek dedi ki: 'Eğer iddianızda sadık iseniz, bunların isimlerini Bana söyleyiniz.' (Bakara 31)

ثُمَّ

Sonra

هُوَ اَكْرَمُ مِنْكُمْ وَ اَحَقُّ بِالْخِلَافَةِ
"Yani: Âdem, sizden daha kerim ve hilafete daha müstehak ve lâyıktır."
هُمْ

Onlar, onlara.

هُمْ

Onlara

عَرَضَ

Arzetti, sundu.

عَلٰى

Üzerine, üzerinde..

سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَٓا اِلَّا مَا عَلَّمْتَنَٓا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ

Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Sen her şeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara 32)

وَ اٰخِرُ دَعْوٰيهُمْ اَنِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ

Onların duaları ise şu sözlerle sona erer: 'Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, Âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur.' (Yûnus 10)

*





















.