Risale:Rumuzat-ı Semaniye Fihristi: Revizyonlar arasındaki fark

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
Değişiklik özeti yok
46. satır: 46. satır:
İkinci Misal: Sure-i
İkinci Misal: Sure-i


[[Kadir 1|{{Arabi|اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ ف۪ى لَيْلَةِ الْقَدْرِ}}]]
[[Kadir 1|{{Arabi|اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ فٖى لَيْلَةِ الْقَدْرِ}}]]


'in i'cazkâr bir tevafukundan bahistir. Şöyle ki:
'in i'cazkâr bir tevafukundan bahistir. Şöyle ki:

12.44, 29 Haziran 2024 tarihindeki hâli

Önceki Risale: 28. Mektubun 7. MeselesindenRumuzat-ı Semaniye

RUMUZAT-I SEMANİYE FİHRİSTİ[değiştir]

Yirmi Dokuzuncu Mektub'un Sekizinci Kısmı[değiştir]

"Sekiz Remiz"dir, yani sekiz küçük risaledir. Şu remizlerin esası, ilm-i cifrin mühim bir düsturu ve ulûm-u hafiyenin mühim bir anahtarı ve bir kısım esrar-ı gaybiye-i Kur'aniyenin mühim bir miftahı olan tevafuktur.

Bu tevafuk anahtarıyla küçük surelerin çok mühim esrar-ı i'caziyeleri göründüğü ve gösterildiği gibi, Gavs-ı A'zam'ın mühim bir kerametini dahi izhar ettiğinden tevafukun ehemmiyeti ziyadeleşti. Evet kudsî bir şeyin zarf ve gılafı o kudsî şeyden ârızî bir kudsiyet aldığına binaen, tevafukta gördüğümüz işaret-i kudsiye ile tevafuk, nazarımızda bir kudsiyet kesbetmiştir. Hem tevafuk alâmet-i tevfik olduğu cihetle, nazarımızda mübarek olmuştur. Hem tevafuk ittifaka işaret, ittifak ise ittihada emare, ittihad ise vahdete alâmet, vahdet ise tevhide delalet, tevhid ise Kur'an'ın dört esasından en mühim esası olduğundan; tevafuk, nazarımızda yüksek bir meymenet almıştır. Hem tevafuk, şevki tezyid ve kelâmı tezyin ettiğinden nazarımızda güzelleşmiştir. Bunun içindir ki, sekiz remiz tevafuk esası üzerine yazıldı.

Birinci Remiz yani Birinci Risale[değiştir]

Birinci Harb-i Umumî'nin birinci senesinde cephe-i harpte ateş içinde, müracaat edilecek kitaplar olmadığı halde, âni bir surette âyât-ı Kur'aniyeden tereşşuh eden nüktelere dair İşaratü'l-İ'caz namındaki matbu tefsirde Lafzullah'ın muhtasarı olan elif ve Lafzullah'ın hurufatı ve kasem vaktinde "vallahi, billahi, tallahi" denildiği vakit huruf-u kasemiye olan ت ،ب ،و nin o tefsirdeki acib tevafukatıdır ki, o hurufatın tevafukatı dikkat edenlere de şüphe bırakmıyor ki, bir kasd ve irade ile tanzim ediliyor. Numune için dört misal:

Birincisi: 120 sahifeden ibaret olan o cüz-ü evvel bulunan tefsirde satırlar başındaki 13 elifli sahifelerde tevafukat mecmuu 7 defadır ve 7 elifle olan tevafuk ise 13 defadır. 14 elifli sahifelerin tevafuku ise 8 defadır. 8 elifle olan[1] tevafuk ise 14 defadır. 10 elifli sahife tevafuku 11 defadır. 11 elifli tevafuk 15 defadır. 12 yine 15'tir. 15 elifli dahi 5'tir. 5 elifli dahi 5'tir. 6 elifli yine 5'tir. Demek muhtelif rakamla 5 kısım tevafuk 5 defa 5 olur. Dikkat edilse bu tevafukatta kasdî bir intizam vardır, tesadüf işi olamaz.

İkincisi: O matbu tefsirde satırların başında ve nihayetlerinde bulunan elif ve sakin elif ve ب ve م ve ه ve ت ve و ve ن gibi hurufatın tevafuk yekûnlerinin acib tevafukları pek hayretlidir. Şöyle ki:

100 küsur sahifede elif tevafukatı 70 ve satır nihayetindeki sakin elif yine 70, hem ب nin tevafukatı yine 70 ve ل ın yine 70 ve م in yine 70 ve ه nin yine 70 tevafukuna tevafukları, 5 defa 70 yekûn tevafuklar birbiriyle tevafuku ve ت nin 60 tevafuku و ın dahi aynen 60 tevafukuna ve ن un 60 küsur tevafukuna tevafukları bilbedahe kör tesadüfün işi olamaz. Alâmet-i makbuliyet olarak bir işaret-i gaybiye nevinden bir inayet cilvesiyle tanzim edildiğine ehl-i insaf ve ehl-i dikkat tereddüt etmezler.

İkinci Misal: Tefsirin 81'inci ve 82'nci sahifelerinde satırların baş ve nihayetlerindeki 7 huruf her iki sahifede tam tevafuk ediyor. Âdeta bütün hurufatı bir kasd ile tanzim edilmiştir gösteriyor.

Hem İşaratü'l-İ'caz'ın manidar ve gaybî bir işaret tazammun eden tevafukat-ı acibesindendir ki; 82. sahifede biri müstesna hilaf-ı âdet olarak birbirine tevafuk eden 9 "cumhur" kelimesi gelmesiyle, 9 sene sonra Cumhuriyet Hükûmeti çıkacağına sırr-ı tevafukla işaret ettiğini ve o sahifede mütevafık "Kur'an" kelimesinin 8 olmasıyla, o hükûmetin düsturlarına muvakkaten mağlup ve 83. sahifede yine mütevafık 8 "Kur'an" kelimesine karşı 2 "cumhuriyet" kelimesi tevafuksuz olarak kalması, desatir-i Kur'aniyenin hâkim olacağına sırr-ı tevafukla bir işaret-i gaybiye olduğunu o hârika İşaratü'l-İ'caz'ın kerametinden uzak değildir.

Üçüncü Misal: Tefsirin 112'nci sahifesinde و tevafukunu bozdu, 5'ten 7'ye atladı. Dikkat ettik, gördük ki; o mütekabil iki sahifede 5 defa 12 rakamı ile tevafukat var. Bu و ın 5 ile 7'si 12 edip 12'ler rakamı 6 defa olarak, makam-ı ebcedîsi olan 6 olduğundan و kasdî tanzimin bir anahtarı olduğunu gördük.

Dördüncü Misal: 15 sene evvel tab' edilen İşaratü'l-İ'caz tefsirini tefe'ül gibi açtık. Acaba Risale-i Nur eczalarından tereşşuhatı görünen sırr-ı tevafuk onların büyük bir kardeşi olan bu tefsirde bulunabilir mi diye beraber baktık. 77'nci sahife açıldı. Mu'cizat-ı Ahmediye mebhasi idi. Satırlar başındaki elifleri saydık. İki taraf 14'er. Birbiriyle muvafık. Satırların nihayetlerindeki ت leri saydık. Altışar olarak birbiriyle muvafık. 14 iki 7'nin mecmuu olmak cihetiyle sahife rakamında iki 7 suretini gördük. "aleyhisselâm" "aleyhisselâm" cümleleri birbirine tevafuk ediyor gördüğümüzden şüphemiz kalmadı ki, tefsir dahi Risale-i Nur eczaları gibi sırr-ı tevafuktan ve cilve-i inayetten hissesi vardır.

İkinci Remiz yani İkinci Risale[değiştir]

Kenzü'l-Arş Duası'nın feyzinden gelen birinci nükte-i Kur'aniyedir ki, o remizde huruf-u heca Kur'an-ı Azîmüşşan'da yekûnlerinin tevafukat-ı hârikasını gösteriyor.

Şu Remiz, Sekizinci Kısmın âhirinde aynen yazıldığından burada yazdırılmadı.

İkinci Remzin mühim bir zeyli[değiştir]

Yine Kenzü'l-Arş Duası'nın feyzinden gelen ikinci nükte-i tevafukiyedir. Bu nükteden numune için üç misal:

Birincisi: Suver-i Kur'aniyenin aded-i hurufatı 3000'de tevafukatı pek hârika ve mu'cizanedir.

Mesela: En kısa sure olan Sure-i Kevser'in hurufatı ebcedî makamı 3000 olmakla; hem Sure-i Yâsin'in 3000 aded-i hurufuna, hem Sure-i Furkan'ın 3000, hem Sure-i Fâtır'ın 3000, hem Sure-i Ve's-sâffât'ın 3000, hem Sure-i Sad'ın 3000, hem Ra'd'ın 3000, hem Er-Rum'un 3000, hem Ez-Zuhruf'un 3000, hem Sure-i Şûra'nın 3000, hem İbrahim'in 3000, bu surelerin 3000 hurufatına tevafuku ve 11 surenin bu 3000'de birbiriyle muvafakatı ve mutabakatı bilbedahe tesadüf işi olamaz. Belki i'caz-ı Kur'an'ın bir şu'lesidir ki, hurufata serpilmesidir ve yaldızlamasıdır.

Hem en kısa sure olan Sure-i Kevser hurufunun makam-ı ebcedîsi olan 3000 adediyle, en uzun sure olan El-Bakara'nın örfî yani kelâm hükmündeki kelimatının 3000 adedine ve Âl-i İmran'ın hakiki kelimatının 3000 adedine ve Sure-i Nisa kelimatının 3000 adedine tevafuku elbette kör tesadüfün işi değil ve rastgele ve şuursuz ve ittifakî bir vaziyet olamaz. Belki sırr-ı i'cazın bir cilvesinin şuaı ile bir intizamdır. Böyle büyük tevafukatta küçük küsurat münasebat-ı tevafukiyeyi bozmadığından nazara alınmadı.

İkinci Misal: Sure-i

اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ فٖى لَيْلَةِ الْقَدْرِ

'in i'cazkâr bir tevafukundan bahistir. Şöyle ki:

Sure-i Kadr'in 120 harfi var. Gayr-ı melfuz hemze sayılmazsa, 114 suver-i Kur'aniyeye tevafukla işaret eden 114'tür. İşte bu adetle اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ kendiyle beraber 10 surenin hurufatının adetlerine ve 10 surenin kelimatının adetlerine ve 10 surenin âyetlerinin adetlerine tevafuku, her halde şuursuz, hikmetsiz tesadüfün işi olamaz. Belki manevî ve lafzî bir i'caz-ı Kur'anînin bir şuaı hurufata aksedip tanzim ile yaldızlanmış.

Evet اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ ile beraber Duha, Elem Neşrah Leke, Zilzal, Tekâsür, El-Maun, en evvel nâzil olan nısf-ı evvel-i Alak, Ve't-tîn, El-Karia ve Hümeze olan 10 surenin -tevafuku bozmayan küçük küsurattan kat'-ı nazar- 100 adedinde tevafukları olduğu gibi; yine Sure-i اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ El-Fecr, Abese, El-Mürselât, El-Buruc, El-Mutaffifîn, El-İnşikak, En-Naziat, En-Nebe', El-Münafıkûn, Cumua olan 10 surenin 100 küsur aded-i kelimatına yüzlükte manidar tevafuk etmekle beraber; yine اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ hurufatı Sure-i İsra, Kehf, Tâhâ, Yusuf, Hud, Yunus, Nahl, Enbiya, Mü'minûn, Tevbe, Maide olan 10 surenin her birinin 100 küsur adet âyetlerine manidar tevafukları ve bu surelerin de bu tevafuk-u acibe zımnında birbiriyle tevafukları içinde binler tevafuk bulunduğu halde hiç mümkün olur mu ki, tesadüf içine girebilsin? Hiç mümkün müdür ki, bu ittifakın uçlarında mühim nükteler, işaretler bulunmasın?

Üçüncü Misal: Sure-i İhlas'ın ebcedî makam-ı hurufîsi 1003'tür. Böyle büyük yekûndeki tevafuka zarar vermeyen küçük küsurattan kat'-ı nazar Sure-i Nur, Hacc, Enfal, Nahl, İsra, Kehf, Enbiya, Mü'minûn, Zümer, Yunus, Yusuf, Neml, Şuara, Tâhâ olan 14 surelerin her birinin 1000 küsur kelimat adetlerine tevafuku ile beraber; huruf cihetinde Sure-i Sebe', El-Hàkka, Mümtahine, Sure-i İnsan, Tûr, Secde, Ez-Zariyat, Rahman, Tahrim, Talak, Duhan surelerinin her birinin 1000 küsur aded-i huruflarına manidar tevafuk, elbette bir sülüs-ü Kur'an addedilen Sure-i İhlas'ın hikmettar bir nüktesidir. Ve bu tevafukun bir sırr-ı azîmi var ve şuursuz, hikmetsiz tesadüfün işi değildir. Belki şuaat-ı i'caziyenin in'ikasıdır.

Üçüncü Remiz olan Üçüncü Nükte-i Kenziye ve Üçüncü Risale[değiştir]

En evvel nâzil olan Sure-i El-Alak'ın sırr-ı tevafukuna dair dört letafet-i i'caziyesine işaret ediyor. Her letafetten küçücük bir numune:

Birincisi: Şöyle ki: En evvel nâzil olan şu sure, suver-i Kur'aniyenin bir fihristesi hükmünde olduğunu sırr-ı tevafukla gösteriyor. Şöyle ki:

Bu surede hemze 45 defa tekrar ile ل ın 45 defa tekrarına tevafukla beraber, 41 surenin başlarına parmağını basıyor ve başlarındaki elifi gösteriyor. ى 16 defa tekerrürüyle ب nin 16 defa tekerrürüne tevafukla beraber, 14 surelerin başlarındaki ى ye parmağını basıp işaret ediyor. Lisan-ı mana ile "Benden sonra bunlar gelecekler." diye ifade ediyor. ق 8 tekerrürü ile س in 8 tekerrürüne[2] tevafuk etmekle beraber, her birisi sekizer surenin başlarına işaret edip "Onların fihristeleriyiz." diye ifade ediyorlar. ط 3 tekerrürü ile ص ın 3 adedine tevafuku ile beraber, 3 surenin başına bakıyor ve haber veriyor. و 6 tekerrürü ile kendi makam-ı ebcedîsi olan 6 adedine tevafukla beraber, vav-ı kasemiye ile başlayan 12 surenin başlarına işaret edip gösterdiği gibi, tekerrürü makam-ı ebcedîsine darbedilse 36 olup و ile başlayan 16 surenin başlarında 36 vav-ı kasemiyeyi tevafukla göstermesi mühim esrara medar olduğunu gösterir ve bir intizam-ı gaybî tahtında olduğunu ispat eder. Ve Sure-i El-Alak en evvel gelmiş ve umum surelerden haber vermiş ifade ediyor.

Üçüncü letafetinden küçük bir numune: Şu Sure-i El-Alak'ın hurufatı 328 adediyle makam-ı ebcedîsi 999 olan

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

ile beraber 1327 edip 1327'de müthiş hâdisatın başlangıcı olan o tarihe gayet manidar nazar-ı dikkati celbetmek suretinde tevafuku elbette tesadüfî olamaz. Çünkü madem Allâmü'l-Guyub'un kelâmıdır,

وَلَا رَطْبٍ وَلَا يَابِسٍ اِلَّا ف۪ى كِتَابٍ مُب۪ينٍ

işaret olunan Kitab-ı Mübin'in bir nüshası olan Kur'an'da hâdisat-ı âleme işaretler vardır ve kısmen göstermişiz.

Hem madem en evvel nâzil olan şu sure, mecmu-u Kur'an'ın bir nevi fihristesidir. Hem madem Kur'an'ın intişar ve fütuhatına ve Kur'an'a ait hâdisata dair âyât-ı kesîre vardır. Elbette Sure-i El-Alak hurufatının verdiği bu gibi haberler kasdîdir, tesadüften münezzehtir.

Dördüncü letafetten küçük bir numune: Sure-i El-Kehf'in âyâtı 111'dir. Kelimatı, Tefsirü'l-Mikbas hesabına göre 1564'tür. Âyâtı itibarıyla 29 sureye tevafuk ettiği gibi, kelimatıyla dahi 39 sure ile yalnız 1000 adedinde tevafuk ediyor. O surelerin on altısının kelimatıyla ve 23 surenin hurufatıyla tevafuk ederek Kur'an-ı Hakîm'in tam nısfında olan Sure-i El-Kehf mecmu-u suver-i Kur'aniyenin takriben nısfı ile ittihad etmesi, i'caz-ı Kur'anînin şuaıyla tanzim edildiğini gösterir.

Yirmi Dokuzuncu Mektub'un Sekizinci Kısmı'nın Dördüncü Remzi olan Dördüncü Risale[değiştir]

Sure-i El-Kevser'in mühim ve mahrem bir sırrına dairdir. Ehass-ı havastan başka kendini kimseye gösteremiyor. Onun için onun mebahisinden numunelerini yazmaya lüzum yoktur. Yalnız bu kadar var ki; Sure-i

اِنَّٓا اَعْطَيْنَا

maani-i meşhuresinden başka, yalnız hurufatıyla gösterdiği nükteler ve verdiği haberler 20 sahife kadardır. Tek başıyla kat'î ve parlak bir mu'cize-i Ahmediye olduğunu gösteriyor. O sırr-ı mahremin âhirinde bir vakit ehl-i ilhadı hiddetle düşündüğüm bir sırada kendi kendine gelen Arabî ve şiire benzer bazı merak-âver fıkralar var. En nihayetinde istikbale ait ihbarat-ı gaybiyeye dair bir mesele-i ilmiye ve itikadiye beyan edilir. İcmalen hülâsası şudur ki:

Hâdisat-ı maziyeye işaret eden ihbarat-ı gaybiye-i Kur'aniye, sarahat gibi kat'îdir. Kabil-i tebdil ve tağyir olamaz. Fakat bize nisbeten istikbal-i dünyeviyede gelecek hâdisata dair sarahat değil belki yalnız hafî işarat-ı gaybiye-i Furkaniye meşiet-i İlahiye ile ta'dil ve nim-tebeddül eder. Çünkü meşiet-i İlahiye hâkim-i mutlaktır, mahkûm olamaz. Her hâdisenin gizli bazı şeraiti bulunabilir ki, sarahatsiz olan işarat-ı Kur'aniye o şeraite göre remzen ihbar eder. Şerait bulunmazsa tebeddülü, o işarî ve ihtimalli olan ihbarat-ı Kur'aniyeyi cerh etmez. Hem Levhü'l-Mahfuz'un hâdisat-ı zamaniye dairesinde bir nüshası olan ve Levh-i Mahv-İspat tabir edilen kabil-i tebdil bir sahife-i kaderiye vardır ki, bazı esbabla değiştirilebilir. Nasıl ki hadîs-i sahihte vârid olmuş ki: Bazen bela nâzil olur, karşısına sadaka gibi bir hasene-i mühimme çıkar mukabele eder. Bela ref' olur. O kader dahi tahavvül eder. Hattâ ecel-i mübremden ayrı olan ecel-i muallak geldiği halde, bir vesile ile teehhür ettiğini bir kısım ehl-i tahkik hükmetmişler. Hattâ Gavs-ı Geylanî birisinin ecel-i mübremi hususunda dahi meşiet-i İlahiyeden istimdad ve niyaz ile tehirine vesile olduğunu, ehl-i keşf haber vermişler.

İşte bu sırrın bir sırrı ve gaybın sırrı resullerden başkasına açılmadığının bir hikmeti şudur ki:

Tâ herkes, her vakit, her şey için Cenab-ı Hakk'a müracaatında mecburiyetini hissedip iltica etsin. İstesin, yalvarsın. Eğer kat'iyetle kendine veya başkasının başına geleni bilse, ne yalvarır, ne rica eder, ne de iltica eder. Herkesin muhtaç olduğu güneşin çıkması gibi âdi görür, Allah'ı unutur.

İşte bu ince sır ve hikmet içindir ki,

لَا يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلَّا اللّٰهُ

düsturuyla gayb kapısı yakîniyet ve kat'iyet suretinde resullerden başkasına açılmaz. Açılsa da sâbıkan beyan ettiğimiz gibi, bir ihtimal-i tebdil var.

لَا يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلَّا اللّٰهُ

düsturu daimî ve küllîdir. Evet gaybı o bilir, o bildirir. Hem o yasağa karşı edeple itaat etmek içindir ki, resullerin ittibaı ile gayba muttali olan ehl-i keşf tasrih etmeyip işaret ve remiz ile haber veriyorlar.

وَاللّٰهُ اَعْلَمُ بِاَسْرَارِ كِتَابِهٖ *وَالْعِلْمُ عِنْدَ اللّٰهِ *لَا يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلَّا اللّٰهُ

رَبَّنَا لَا تُؤَاخِذْنَٓا اِنْ نَسٖينَٓا اَوْ اَخْطَاْنَا

Yirmi Dokuzuncu Mektub'un Sekizinci Kısmından Beşinci, Altıncı, Yedinci, Sekizinci Remizlerin Fihristesidir[değiştir]

İhtar: Rumuzat-ı Semaniye'ye dair bahsimiz, fihristenin kaidesine bir derece muhalif olarak az uzun gitmesinin sebebi ise, Rumuzat-ı Semaniye'nin küçücük risaleleri her biri mevzu ve makamlarına nisbeten birer küçük fihriste olmasıdır. Evet, fihristenin fihristesinden istifade az olur.

Yirmi Dokuzuncu Mektub'un Sekizinci Kısmından Beşinci Remzi olan Beşinci Risale[değiştir]

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

Sure-i

اِذَا جَٓاءَ نَصْرُ اللّٰهِ وَالْفَتْحُ

esrarından iki üç sırrı tevafuk anahtarıyla açılmaya dairdir. Burada numune için birkaç nükte yazılacak.

Birincisi: Tevafukun 10 adetten ziyade çeşit çeşit envaı var. Eğer tevafuk ayrı ayrı cihetten bir hâdiseye baksa ve tevafuk etse ve makama mutabık ve münasip ve kelâmın manasına muvafık ve müeyyid olsa o tevafuk o vakit işaret derecesine çıkar. O tevafukla şu âyet şu hâdiseye işaret eder denilebilir.

İşte bu kaideye binaen Sure-i Nasr'ın sırr-ı tevafukla işareten haber verdiği hâdiselere aynen Sure-i Kevser dahi o hâdiseye tevafukla parmağını uzatmış gösteriyor ve Fatiha Suresi kezalik o iki surenin gösterdiği hâdiseye bakıyor, gösteriyor. Ve Sure-i Alak yine o hâdiseye işaret eylediği ve

اِنَّا فَتَحْنَا لَكَ

gibi âyetler aynı hâdiseye tetabukla işaret ediyor. Elbette böyle bir işaret sarih bir delalet hükmündedir.

İkincisi: Madem Sure-i Nasr, Allâmü'l-Guyub'un kelâmıdır ve madem sebeb-i nüzulü feth-i Mekke'dir ve nusret-i İslâmiyedir. Ve madem sebeb-i nüzul ne kadar has olursa olsun mana-yı maksud kaideten âmm hükmüne geçip Hazret-i Peygamber aleyhissalâtü vesselâma ihsan edilen umum fütuhat ve nusretlerine şamildir. Ve madem bu mana-yı maksudun cüz'iyatına işaretle müjde vermek, i'cazlı bir kelâmın şe'nindendir. Ve madem bu surenin nüzulü vaktinde sahabeler müjde-i İlahiye ile mesrur oldukları halde, Ebu Bekri's-Sıddık ve Abbas radıyallahü anhüma vefat-ı Nebevîyi mana-yı işarîsinden fehim ile ağlamışlar. Hem madem âlî bir kelâmın hurufatı ve hey'atı o kelâmın manasına kuvvet vererek teyid etmekle o kelâmın derece-i ulviyet ve mezaya-yı belâgatı ziyadeleşir. Ve madem şu Sure-i Nasr, müteaddid vecihle harfleri tevafuk münasebetiyle fütuhat-ı Muhammediye aleyhissalâtü vesselâma ve nusret-i Ahmediye aleyhissalâtü vesselâma parmak basar bir tarzda işaret verir.

Elbette şu mezkûr esaslara göre bu risalede ve sair rumuz-u Kur'aniye risalelerinde bahsedilen işarat-ı gaybiye ve tevafukat-ı harfiye yalnız münasebat-ı belâgat ve letaif-i kelâmiye değillerdir. Belki o tevafukat lemaat-ı belâgat ve reşehat-ı fesahat olmakla beraber işarat-ı Kur'aniye ve ihbarat-ı gaybiye nevindendir.

Ezcümle: Sıddık'ı ve Abbas'ı ağlatan şu sure وَاسْتَغْفِرْهُ 'nün و ına kadar 63 harf olarak ömr-ü Nebevînin nihayetine tevafukla işaret etmekle beraber,

فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَاسْتَغْفِرْهُ

cümleleriyle işaret edilen üç mühim vezaif-i nübüvveti manasıyla gösterdiği gibi; 21 harfle o zaman 21 sene o vazifeyi îfa ettiğine ve iki sene kaldığına îma ederek Sıddık'ın ağlamasına gizli bir sebep olmuştur. Ve surenin 105 harfiyle fütuhat-ı Ahmediyenin (asm) 105 sene zarfında şark ve garbı tutacağına işareten, فَسَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ makam-ı ebcediyle 428 senesinde terakkiyat-ı maddiye ve maneviyenin derece-i kemallerine işaret etmekle beraber

اَلنَّاسَ يَدْخُلُونَ فٖى دٖينِ اللّٰهِ اَفْوَاجًا

cümlesinin makam-ı ebcedîsi olan 1222'ye kadar o fütuhat-ı Kur'aniye ve nusret-i diniye devam edeceğine ve ondan sonra bir derece tevakkuf ve tedenni başlayacağına tevafukla işaret eder.

Hem ezcümle şu surede hurufatın tekraratının adetleri manidardır. Şu Sure-i Nasr'ın mevzuu olan fetih ve nusretin cüz'iyatına işaretleri vardır.

Mesela: İki kardeş olan ل،ر 8'er tekerrürüyle feth-i Mekke'ye parmak basıyor. و،ب yedişer tekerrürüyle yedinci senesindeki Sulh-u Hudeybiye'nin neticesinde feth-i Mekke mukaddimesi olan galibane hacc-ı Peygamberîye işaret ettikleri gibi, sair hurufatıyla meşhur fütuhat-ı Ahmediyeye (asm) Sure-i Kevser ve El-Alak'a muvafık olarak işaretleri var.

Ezcümle: Besmele ile beraber

اِذَا جَٓاءَ نَصْرُ اللّٰهِ

8 kelimatıyla ve نَصْرُ اللّٰهِ kelimesinin 8 harfiyle ve نَصْرُ اللّٰهِ 'daki ر nın 8 tekerrürüyle ve ل ın yine 8 tekerrürüyle bu surenin sarahatle beşaret verdiği feth-i Mekke'deki nusret-i İlahiyenin tarihi olan sekizinci sene-i hicriyeye tevafuk sırrıyla işaret ettiği gibi; اِذَا 'dan tâ وَاسْتَغْفِرْهُ 'ya kadar 14 kelimatıyla وَالْفَتْحُ 'daki ح،ت،ف nın 14 adetleriyle ve اِذَا جَٓاءَ نَصْرُ اللّٰهِ cümlesinin 14 harfiyle, نَصْرُ اللّٰهِ وَالْفَتْحُ fıkrasının 14 hurufuyla on dördüncü sene-i hicriyesindeki feth-i Şam'da ihsan edilen nusret-i hârika tarihine tevafuk sırrıyla işarî beşaret eder.

Ve hâkeza bu surenin bu nevi tevafukatı ve mezaya-yı i'caziyesi çoktur. Fakat maatteessüf bu Beşinci Risale-i Remziye üç bab olarak niyet edilmiş iken, bazı ahval-i ruhiye sebebiyle yalnız birinci babın sekiz meselesinden üç mesele yazıldı. Perde indi, mütebâkisi kaldı.

Yirmi Dokuzuncu Mektub'un Sekizinci Kısmı'nın Altıncı Remzi[değiştir]

اِنَّٓا اَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ

'in çok esrarından tevafuk sırrıyla münasebettar birkaç sırrına dairdir. O esrar sarihan gösteriyor ki, اِنَّٓا اَعْطَيْنَا tek başıyla bir mu'cizedir. Numune için letafetlerinden iki üç küçük nüktelerine işaret etmek münasiptir.

Birisi: Sure-i Kevser'de mevcud hurufatın tekerrürleri bir'den dokuza kadar yani birer, ikişer, üçer, dörder tâ dokuza kadar muntazaman bulunmasıyla beraber, 28 huruf-u hecaîden mevcud olan 19 harfin içinde ikişer kardeş olan ikişer harften en güzelini ve lisana en hafifini almasıdır. Şöyle ki: ز،ر den ر var, ز yok. ش،س dan ش var, س yok. ض،ص dan ص var, ض yok. ظ،ط dan ط var, ظ yok. غ،ع dan ع var, غ yok. ق،ف dan ف var, ق yok. م،ن den ن var, م yok gibi zarif ve muntazam ve manidar bir intihab olduğu gibi, mecmu-u hurufu Besmele ile altmış beş olup هُوَ 'yi ifade eder. Besmele'siz hurufu vakt-i nüzulüne işaret ediyor.

İkincisi: Şu Sure-i Kevser'e dair remizde on üç defa 13 rakamıyla beyan edilen sırrın hülâsası şudur ki:

Nasıl ki Fatiha-i Şerife 13 ال ile 13 meşhur suver-i Kur'aniye olan yedi الٓمٓ , altı الٓرٰ 'nın mecmu-u adedine tevafukla 13 ال ler ile o 13 surenin başlarına işaret edip parmaklarını bastığı gibi ve Fatiha'da bulunan 15 م ile الٓمٓ ve حٰمٓ ler ve bir الٓمٓرٰ ile beraber 15 surenin başına işaret edip mimlerine parmağını bastığı misillü Kur'an Fatiha'da, Fatiha Sure-i Kevser'de münderic olduğunun sırrıyla Sure-i Kevser dahi 13 elif ile Fatiha'nın 13 ال i gibi 13 parmakla 13 meşhur surelerin başlarına parmağını basıyor ve kendi de küçük bir Kur'an olduğunu gösteriyor.

Üçüncüsü: Kevser kelimesi kudsî, câmi', küllî, nuranî bir kelime olduğundan, mana-yı lügavîsi olan hayr-ı kesîrden ve uhrevî bir havz-ı Kevser'den ve manevî bir havz-ı Kevser olan Kur'an'dan tut tâ hayr-ı kesîr ıtlakına mâsadak olan Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâma i'ta edilen bütün hedaya-yı Rahmaniye ve fütuhat-ı Rabbaniye, tâ feth-i Mekke ve feth-i Beytü'l-Makdis ve feth-i Şam ve feth-i İstanbul'a kadar manaları olduğu gibi, o manalara da işaratı var.

Mesela: Âb-ı zemzeme-i Kur'aniyenin menbaı ve havz-ı Kevser'i olan Mekke-i Mükerreme'nin sekizinci senesindeki tarih-i fethine, tekerrürsüz harflerin 8 adediyle ve mütekerrirlerin yine 8 adediyle ve elifin 8 tekerrürüyle ve ن un 8 tekerrürüyle ve feth-i İstanbul'a işaret eden كَ الْكَوْثَرَ ف 8 harfleriyle tevafuk sırrıyla ve beş defa sekizlerin ittifakıyla tevafuku, şu fütuhatçı sure-i nuraniyede elbette tesadüfî olamaz. Belki tevfik edilen kudsî bir işarettir.

Dördüncüsü: Madem اَلْكَوْثَرَ bir küllîdir, bir ferdi de İstanbul'dur. Ve madem bu sure fütuhat-ı İslâmiyeye ve Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâma ihsan edilen atiye-i İlahiyeyi haber veriyor. Ve madem اَلْكَوْثَرَ 'in makam-ı ebcedîsi 757 olup, Sultan Orhan zamanında Süleyman Paşa kumandasında "Erler" tabir edilen 40 kahramanın şahid olmasıyla İstanbul'u hükûmet-i İslâmiye akdi altına girmeye ve fatihasını o tarihte 757'de muhasara ile okumuştur. Ve madem "Kevser" kime verildiğini ifade etmek için اِنَّٓا اَعْطَيْنَاكَ 'deki ك ve ne için verildiğine delalet eden فَصَلِّ 'deki ف zammıyla 857 adedi ile Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın vekili olan Sultan Fatih'in eliyle daire-i İslâmiyet'e ve bir mescid-i ekber ve bir mahall-i salât-ı kübra olarak 857'nin tarihine tevafuk ediyor. Elbette bu sure, şu kevser-i hilafet-i İslâmiyeye sarahate yakın işaret eder denilebilir.

يَا رَبِّ بِسِرِّ سُورَةِ الْكَوْثَرِ وَبِحُرْمَةِ صَاحِبِ الْكَوْثَرِ اَسْقِنَا وَرُفَقَائِنَا مِنْ مَاءِ الْكَوْثَرِ فٖى يَوْمِ الْمَحْشَرِ اٰمٖينَ

Yirmi Dokuzuncu Mektub'un Sekizinci Kısmı'nın Yedinci Remzi[değiştir]

Şimdi fihristede İkinci Remiz olarak beyan ettiğimiz Kenzü'l-Arş Duası'nın Birinci Nüktesi evvelce Yedinci Remiz sayılmıştı. Şimdi ise İkinci Remiz namıyla beyanı geçmiş ve Sekizinci Remz'in âhirinde hemen aynı yazılacaktır. Bu Yedinci Remiz ise üç parçadır:

BİRİNCİSİ[değiştir]

Rumuzat-ı Kur'aniyenin bir cetveli hükmünde bir remizdir ki, o remiz Kur'an-ı Hakîm'deki bütün surelerin âyât ve kelimat ve hurufatın adetlerini beyan edip o cetvelin telifinden murad, Kur'an'daki hurufat ve âyât ve kelimat letaifinin beyanına zemin ihzar etmektir. Şu cetvelin telifi pek hârikadır. Başta müsevvid Şamlı Hâfız olarak yakın dostlar biliyorlar ki, bağlardaki köşkte bir günde kitapsız 8 saat zarfında telif edildi.

Sonra da işittik ki, Tefsirü'l-Mikbas namında, Sahib-i Kamus'un telifgerdesi bir tefsir o cetvelin meali gibi bahsetmiş. Buldurduk, getirip mukabele ettik. Yalnız 17 yerde muhalif çıktık. Bazı arkadaşlarla tedkik ettik. 15 yerde biz haklı çıktık, matbaa ve müstensihlerin sehvi olarak o kazanamadı. 2 yerde o kazandı. Halbuki böyle bir eser 8 saat değil, belki 8 gün, belki 8 hafta lâzım. Çendan bir derece takribîdir, fakat letaif-i tevafukiyeye ve mezaya-yı muvafakata kâfi geldiğinden, ikinci defa daha tahkikî bir cetvel yapmak için bir fırsat bulamadık. Bu cetvelin letaifinin numune için Birinci Remz'in Zeyli olan İkinci Nükte-i Kenziye-i Arşiye'de beyan edilen mu'cizane letaif kâfi görülerek burada ihtisar ettik.

İKİNCİ PARÇASI[değiştir]

Kur'an-ı Kerîm'de 2806 Lafza-i Celal'in ve 700 küsur ism-i Rabb'in tekerrüründeki letaife dair bir cetveldir. O da üç kısımdır:

Birinci kısmı, Lafza-i Celal'in her sahifede adetleri birbirine müvazi gelmesine dairdir. Lillahi'l-hamd öyle bir Kur'an yazdırdık, inşâallah tab' da edeceğiz ki bazı nükteler için pek nadir olarak müstesna kalmış yüzde üç dört adetten başka 2806 Lafza-i Celal tevafuk edip, bazen bir tek sahifede 12 Lafza-i Celal ve 10 ve 9 olarak bir hatt-ı müstakim ile sıralanıp tevafuk ederek Levh-i Mahfuz'daki hatt-ı Kur'anîye ehl-i keşf nazarında kendini benzetmiştir.

İkincisi, Lafza-i Celal, surelerin âyâtıyla tevafukudur.

Ezcümle: Suretü'l-Bakara'nın âyâtıyla Lafza-i Celal tevafuk ettiği gibi, Sure-i Âl-i İmran dahi yine Lafza-i Celal ile âyetleri tam tevafuktadır. Sonra acib bir nisbet-i adediye ile surelerin beşer beşer kısım olup nısıf nısıf nısıf gibi bir nisbetle Lafza-i Celal muntazaman bulunuyor.

Üçüncüsü, Lafza-i Celal sahifelerde karşı karşıya veya karşısının arkasına tevafukuna dairdir ki, yazdığımız yeni Kur'an'ın sahifeleri başında işaretlerle kaydedilmiştir. Bu tevafukat hem latîf, hem muntazamdır. Bu üçüncünün çok letaifi var.

Ezcümle: Birinci Cüz'ün birinci sahifesinde İsm-i Celal 1, Sekizinci Cüz'ün başında 8 İsm-i Celal, Onuncu Cüz'ün başında 10 adet İsm-i Celal, On Birinci Cüz'ün başında 11 İsm-i Celal. Hem 151 sahifelerde elli bir 7-8 gelmesidir. Hem Dördüncü Cüz'ün başında üç 9, Üçüncü Cüz'ün başında üç 8, İkinci Cüz'ün başında Lafz-ı Rab ile üç 6 geldiği gibi, Üçüncü Cüz'de bütün sahifeleri üç sahife müstesna olarak güzelce tevafuk ediyor. Yirmi Sekizinci Cüz'ün 20 sahifelerinde 5 defa onar, 5 defa on birer, 5 defa on üçer, yalnız bir tek İsm-i Rab ve İsmullah yerinde gelen 4 mühim هُوَ zammıyla latîf ve muntazam bir vaziyet vardır. Hem ezcümle sırr-ı tevafukat-ı Kur'aniyenin bir müjdecisi ve bir basamağı olan matbu Onuncu Söz'ün Lafzullah'ın muhtasarı olan elifin tevafukat-ı acibesine medar olan 3, 4, 5, 6 rakamları Onuncu Söz'de her birinin tevafukatı tam on üçer defa gelmesi ve birbiriyle o surette tevafuk etmeleri ve beşin 13 defası 65 olup, rakam harfe çevrilse هُوَ olduğu gibi, Yirmi Sekizinci Cüz'de dahi 13 Lafzullah'ın tevafukatı 5 defa olup yine 65 olarak Lafz-ı هُوَ 'yi ifade edip, dikkat edenlere لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ dedirtip bir letafet daha katar.

ÜÇÜNCÜ PARÇA[değiştir]

İki küçük kısımdır. Birisi haşre ve âhirete dair pek çok âyetlerin parlak bir tefsiri ve gayet kuvvetli bir bürhanı olan Onuncu Söz'ün tevafukatına dairdir ki, bir sure-i âhiret olan Sure-i Kevser'in bir sırrından tereşşuh edip Sure-i Nasr'ın bir sırrına vesile olmuştur.

Ezcümle: Onuncu Söz'ün başındaki âyetin hurufatı o risalenin sahifelerini tevafukla gösterdiği gibi; hakiki ve itibarî satırları inkâr-ı haşrin emareleri zamanı olan vakt-i telifini ve yalnız hakiki satırları müellifin mebde-i hayatı gibi sırları tevafukla gösteriyor. Ve medar-ı tevafukatı 3, 4, 5, 6 rakamları her birisi 13 defa gelmesiyle mühim bir sırr-ı اِنَّٓا اَعْطَيْنَا 'yı açan 13 defa 13 rakamına tevafuku pek latîf ve manidardır. Ve fakir müellifinin eski hayatını bırakıp Yeni Said suretine girdiği 13 sene müruruna tam tevafuk ediyor.

İkinci küçük kısım: Yeni yazdığımız Kur'an'ın başındaki haşiyelerinde âyât-ı Kur'aniyenin adedi 6666 olmakla envar-ı Kur'aniye ve hakikat-ı Furkaniye eyyam-ı şer'iye ile 6666 sene kadar küre-i arzda hükmü cereyan edeceğine işaret ediyor dediğimize dair, kardeşim Âsım Bey'in sualine ve istizahına karşı verilen cevaptır. O cevap fihristenin ihtisarını bozmadığına ve kısalığına ve ehemmiyetine binaen dercedilmesi münasip görülmüş. O cevabın üç esası vardır:

Birinci Esas: Nasıl ki nur-u Muhammedî ve hakikat-i Ahmediye aleyhissalâtü vesselâm, divan-ı nübüvvetin hem fatihası hem hâtimesidir. Bütün enbiya, onun asl-ı nurundan istifaza ve hakikat-i dininin neşrinde onun muînleri ve vekilleri hükmünde oldukları o nur-u Ahmedî (asm) cephe-i Âdem’den tâ Zat-ı Mübarek’ine müteselsilen tezahür edip neşr-i nur ederek intikal ede ede tâ zuhur-u etemle kendinde cilveger olmuştur.

Hem mahiyet-i kudsiye-i Ahmediye, Risale-i Mi’rac’da kat’î bir surette ispat edildiği gibi şu şecere-i kâinatın hem çekirdek-i aslîsi hem en âhir ve en mükemmel meyvesi olmuş. Öyle de hakikat-i Kur’aniye, zaman-ı Âdem’den şimdiye kadar hakikat-i Muhammediye (asm) ile beraber müteselsilen enbiyaların suhuf ve kütüblerinde nurlarını neşrederek gele gele tâ nüsha-i kübrası ve mazhar-ı etemmi olan Kur’an-ı Azîmüşşan suretinde cilveger olmuştur.

Bütün enbiyanın usûl-ü dinleri ve esas-ı şeriatları, hülâsa-i kitapları Kur’an’da bulunduğuna, ehl-i tahkik ve ehl-i hakikat ittifak etmişler. Bu sırra binaen, fetret-i mutlakanın zamanı ihraç edildikten sonra, rivayet-i meşhure ile zaman-ı Âdem’den tâ kıyamete kadar, eyyam-ı şer’iye ile tabir edilen yedi bin (7000) seneden fetret-i mutlakanın zamanı tarh edildikten sonra altı bin altı yüz altmış altı (6666) sene kadar din-i İslâm’ın sırrını neşreden hakikat-i Kur’aniye küre-i arzda ayrı ayrı perdeler altında neşr-i envar edeceğine, âyâtın adedi işaret ediyor, demektir.

İkinci Esas: Malûmdur ki küre-i arzın mihveri üstündeki hareketiyle gece gündüzler ve medar-ı senevîsi üstündeki hareketiyle seneler hasıl oluyor. Güneşle beraber her bir seyyarenin belki sevabitin ve Şemsü’ş-şümus’un dahi her birinin mihveri üstünde eyyam-ı mahsusalarını gösteren bir hareketi ve medarı üzerinde deveranı dahi bir nevi seneleri gösteriyor. Hâlık-ı arz ve semavat’ın hitabat-ı ezeliyesinde o eyyam ve seneleri dahi irae ettiğine delili şudur ki:

Furkan-ı Hakîm’de

ثُمَّ يَعْرُجُ اِلَيْهِ فٖى يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُٓ اَلْفَ سَنَةٍ مِمَّا تَعُدُّونَ

تَعْرُجُ الْمَلٰٓئِكَةُ وَ الرُّوحُ اِلَيْهِ فٖى يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْسٖينَ اَلْفَ سَنَةٍ

gibi âyetler ispat ediyor. Evet, kış günlerinde ve şimal taraflarında gurûb ve tulû mabeyninde dört saat günden ve bu yerlerde kışta sekiz dokuz saatten ibaret eyyamlardan tut tâ güneşin mihveri üstünde bir aya yakın yevminden, hattâ kozmoğrafyanın rivayetine göre tâ “Rabbü’ş-Şi’ra” tabiriyle Kur’an’da namı ilan edilen ve şemsimizden büyük “Şi’ra” namında diğer bir şemsin belki bin seneden ibaret olan gününden tâ Şemsü’ş-şümus’un mihveri üstündeki elli bin seneden ibaret bir tek yevmine kadar eyyam-ı Rabbaniye vardır.

İşte semavat ve arzın Rabb’i, o Şemsü’ş-şümus ve Şi’ra’nın Hâlık’ı hitap ettiği vakit, o semavat ve arzın ecramına ve âlemlerine bakan kudsî kelâmında o eyyamları zikreder ve zikretmesi gayet yerindedir.

Madem eyyamın lisan-ı şer’îde böyle ıtlakatı vardır. İlm-i tabakatü’l-arz ve coğrafya ve tarih-i beşeriyet ulemasınca nev-i beşerin yedi bin sene değil belki yüz binler sene geçirdiğini teslim de etsek, Âdem’den kıyamete kadar ömr-ü beşer yedi bin senedir olan rivayet-i meşhurenin sıhhatine ve beyan ettiğimiz altı bin altı yüz altmış altı (6666) sene nur-u Kur’an hüküm-ferma olduğuna münafî olamaz, cerh edemez. Çünkü eyyam-ı şer’iyenin dört saatten elli bin seneye kadar hükmü ve şümulü var. Fakat nefsü’l-emirdeki eyyamın hakikati o rivayet-i meşhurede hangisi olduğu şimdilik bu dakikada kalbime inkişaf ettirilmedi. Demek o sırrın inkişafı münasip değil.

Üçüncü Esas: لَا يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلَّا اللّٰهُ Şu meselede şimdilik delilini gösteremeyeceğim bir müddeayı beyan ediyorum. Şöyle ki:

Şu dünyanın bir ömrü ve şu dünyadaki küre-i arzın dahi ondan kısa diğer bir ömrü ve küre-i arzda yaşayan nev-i insanın daha kısa bir ömrü vardır. Bu birbiri içinde üç nevi mahlukatın ömürleri, saatin içindeki dakika, saniye, saatleri sayan çarkların nisbeti gibidir. Nev-i insanın ömrü, küre-i arzın iki hareketiyle hasıl olan malûm eyyam ile olduğu gibi; zîhayatın vücuduna mazhar olduğu zamandan itibaren küre-i arzın ömrü ise merkez-i irtibatı olan şemsin hareket-i mihveriyesiyle hasıl olan eyyam ile olması hikmet-i Rabbaniyeden uzak değildir. Ve dünyanın ömrü ise Şemsü’ş-şümus’un hareket-i mihveriyesi ile hasıl olan eyyam iledir.

Şu halde nev-i insanın ömrü yedi bin sene eyyam-ı malûme-i arziye ile olsa küre-i arzın hayata menşe olduğu zamandan harabiyetine kadar eyyam-ı şemsiye ile iki yüz bin seneden geçer. Ve Şemsü’s-şümus’a tabi ve âlem-i bekadan ayrılıp küremize bakan dünyaların ömrü –Şemsü’s-şümus’un işarat-ı Kur’aniye ile her bir günü elli bin sene olmasıyla– yedi bin sene o eyyam ile yüz yirmi altı milyar sene yaşarlar. (Hâşiye[3]) Demek eyyam-ı şer’iye tabir ettiğimiz eyyam-ı Kur’aniyede bunlar dâhil olabilirler.

Evet semavat ve arzın Hâlık’ı, semavat ve arza bakan bir kelâmıyla, semavat ve arzın sebeb-i hilkati ve çekirdek-i aslîsi ve en mükemmel âhir meyvesi olan bir zata hitabında, o eyyamları istimal etmek, Kur’an’ın ulviyetine ve muhatabının kemaline yakışır ve ayn-ı belâgattır… وَ الْعِلْمُ عِنْدَ

اللّٰهِ وَ اللّٰهُ اَعْلَمُ بِاَسْرَارِ كِتَابِهٖ

Yirmi Dokuzuncu Mektub'un Sekizinci Kısmı'nın Sekizinci Remzi olan Sekizinci Risale[değiştir]

Dört küçük surenin gayet muhtasar olarak hurufatlarına ait letaif-i tevafukiye ve işarat-ı gaybiyeye dairdir.

Kur'an-ı Mu'cizü'l-Beyan'ın hakaikinde ve maanisinde ve âyâtında ve kelimatında ve nazmında müteaddid vücuh-u i'caziye ve esrar-ı kudsiye bulunduğu misillü, hurufatında dahi çok lemaat-ı i'caziye bulunuyor. Hattâ hurufunun vaziyetlerinde çok işarat-ı âliye ve tekerrür-ü adetlerinin çok münasebat-ı latîfe-i tevafukiye vardır. Hattâ denilebilir ki; huruf-u Kur'aniye nasıl ki her bir harfin sevabı 10'dan 1000'e kadar hasenat meyvelerini veriyor. Öyle de her bir harf çok işarat meyvelerini veriyor, çok maanileri ifade ediyor. Âdeta Kur'an hurufatı, muazzam ve mütenevvi İlahî şifrelerdir.

Ezcümle: Sure-i İhlas'ın makam-ı ebcedîsi 1003 olmakla hem 1003 Sure-i İhlas bir hatme-i hâssa-i İhlasiyeye ve hem mufassal bir ism-i a'zam olduğuna, hem üç defa tekerrürüyle küçük bir hatme-i Kur'aniye olmasına, hem üçer defa tekerrürünün efdaliyet-i azîmesine, hem

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

'in müşedded ر iki ر sayılmak şartıyla bir cihette makam-ı ebcedîsine tevafuk sırrıyla 1000 Besmele 1000 İhlas gibi ism-i a'zamın mufassalı olduğuna işaret ettiği gibi, hurufatıyla çok esrara bakar. Hem Kur'an'ın dört esasından en büyüğü olan tevhidi, altı cümlesiyle tevhidin altı mertebesini ispat[4] ve altı enva-ı şirki reddederek her bir cümlesi öteki cümlelere hem netice, hem mukaddime olduğu cihetle, Sure-i İhlas içinde 30 Sure-i İhlas kadar müteselsil bürhanlarla müdellel 30 sure münderic olduğundan, bu küçük sure ne kadar muazzam bir bahr-i tevhid olduğunu gösteriyor. Hurufatının latîf münasebetini buna kıyas ediniz ki; içinde elif 5, و 5, د 5 olarak birbirine tevafuku ve Lafzullah'ın 5 harfine ve mecmu-u hurufu 67 olup Lafzullah'ın makam-ı ebcedîsine tevafuk etmekle, makam-ı ebcedîsiyle dahi "Allah" dediği gibi; ه 4, م 4, ن tenvin ile 4 olarak birbirine tevafuku ve surenin 4 âyetine tevafuku, letafetini ve intizamını gösteriyor.

Suretü'l-Felak hurufatının intizamı çok işaretli olduğunu gösteriyor. Ezcümle: Elif 6, ق 6, ل 6 olarak birbirine tevafuku, Besmele ile 6 adet âyetlerine muvafakatı, 6666 olan âyât-ı Kur'aniyenin 4 altılarına gizli îma etmek bu sırlı surenin şe'nindendir. س 3, د 3, ف 3 birbirine tevafuku ve surenin hurufatı 99 olmakla 99 esma-i hüsnanın adedine tevafuk sırrıyla bütün esma-i hüsna ile bir istiaze-i câmia hükmünde olduğunu îma etmekle beraber, hurufatın ebcedî makamı olan 10200 küsur olmakla Fatiha-i Şerife hurufatının makam-ı ebcedîsi olan 10212 adedine tevafuk etmesiyle her bir sure umum surelerle münasebetdar olduğunu îma etmesi, intizamını ve işaretli olduğunu gösteriyor.

Suretü'n-Nas hurufatı tekerrür noktasında gayet muntazam 1'den 12'ye kadar terakki ediyor. Mesela: ق 1, ه 2, ح 3, ى 4, ر 5, م 6, و 7, ن 9, س 10, Elif 11, ل Sure-i İhlas'ın lâmı gibi 12 olması muntazam bir letafeti gösteriyor. Kur'an'ın şu en âhir suresinin hurufatı 104 olmakla, suhuf ve kütüb-ü enbiyanın 104 adedine tevafuku; Kur'an-ı Hakîm suhuf ve kütüb-ü enbiyanın esaslarını câmi' olduğuna en âhirki surenin hurufatıyla gizli bir îma ettiğini gösteriyor.

Fatiha-i Şerife hurufatının ebcedî hesabı olan 10212 adedi mecmu-u Kur'an'da ب nin 10 bin, hem ت nin 10 bin aded-i tekerrürlerine tevafuku, hem Fatiha'nın o 10 bin adedi 7 adet âyetine darbedilmesiyle mecmu-u kelimat-ı Kur'aniye adedi olan 70 bine muvafık gelmesiyle, ehl-i hakikat indinde muhakkak ve hadîsçe musaddak olan "Fatiha Kur'an kadardır ve Kur'an Fatiha'da mündericdir ve

اَلسَّبْعُ الْمَثَانٖى وَالْقُرْاٰنُ الْعَظٖيمُ

Fatiha'dır." diye olan meşhur hükmün ispatını îma edip ihtar eder. Suver-i Kur'aniyenin başlarında olan mukattaat-ı huruf gayet manidar ve esrarlı bir şifre-i İlahiye olduğu gibi, Fatiha hurufu belki Kur'an'ın umum hurufatı kudsî ve ayrı ayrı mütenevvi binler İlahî şifreler olduğunu Rumuzat-ı Semaniye ile dikkat edenler hissedebiliyor. Ve bilhassa Fatiha-i Şerife'nin hurufu daha zahir ve nuranî bir şifre olduğunu ehl-i keşif görmüşler ve emareleri de vardır.

Ezcümle: Besmele ile Fatiha'da hemze 18, Besmele'nin makam-ı ebcedîsine inzimam ile 18 bin âlemin adedine tevafuk sırrıyla her bir elifi bir âlemin anahtarına îmadan hâlî olamadığı gibi, hemze ile sakin elif 30 olarak 30 cüz Kur'an içimizde münderic olduğu ve Besmele'siz hemze 14 olmakla şu Seb'ul-mesanî'nin müsenna olan 7 adet âyâtını göstererek 2 defa nüzulüne ve namazda tekerrürünü îma ettiği gibi, sakin elif 13, ل 23 olup Fatiha'nın bir hesap ile 36 kelimelerine tevafuk sırrıyla 5 farz namazda revatibinde ve revatib hükmündeki 2 rekat teheccüd namazında 24 saat zarfında 36 defa Fatiha'nın tekerrürüne îma etmek, bu kudsî şifre-i İlahiyenin şe'ninden olduğu gibi, Besmele'siz ل ile elif ikisi 30 olup lâm'ın ebcedî makamı olan otuza tevafuk ederek Besmele'siz Fatiha'nın 30 kelimatına mutabakat ve 30 cüz Kur'an'ın adedine muvafakat sırrıyla, 30 cüz Kur'an'ın esasları Fatiha'da bulunduğuna bu kudsî şifre-i İlahiyenin işaratından olmakla beraber, ل ın 23 adedi nüzul-ü vahyin 23 senesine tevafuku elbette böyle kudsî bir şifrenin işaratıdır denilebilir. İşte Fatiha'da ال lafzı bu vazifeyi gördüğü gibi, 13 ال ile Altıncı Remz'in fihristesinde beyan edildiği gibi 13 ال ile en meşhur suver-i Kur'aniyenin ال ile başlayan 13 surenin başına tevafukla işarî mu'cizane ifade ediyor ki, "Kur'an bendedir, ben onun fihristesiyim."

Fatiha'daki ب 5, ه 5, ح 5. Hem birbirine, hem 5 farza hem 5 erkân-ı İslâmiyeye ve Lafzullah gibi Fatiha'nın ekser kelimelerinin beşer harflerine ve Fatiha'da 5 esma-i hüsnanın adedine tevafukları hem د 4, و 4 dört rekat namazda dört Fatiha vücubunu ve dörtlükle iştihar eden çok mühim İslâmî dörtleri îma etmek ت 3, ك 3, س 3 olmakla ت 3 defasıyla 1200 adet ederek Kur'an'ın 1200 sene kadar galibane vaziyetine ve sonra tedafü vaziyetine,

اِنَّا فَتَحْنَا لَكَ فَتْحًا مُبٖينًا

âyetinin makam-ı ebcediyle verdiği habere tevafuk sırrıyla işaret etmek bu kudsî şifre-i İlahiyenin şe'nindendir. ك in 3 tekerrürü makam-ı ebcedîsine zammedilse 23 olup nüzul-ü vahyin 23 senesine tevafukla îma etmek, س ebcedî makamı 60 olup 3 tekerrürü 3 olarak zammedilse mehbit-i vahiy olan Zât-ı Nebeviyenin ömrüne tevafukla îma etmesi sair işaratın teyidiyle elbette kabul edilir. Besmele'siz س 2, ص 2, ض 2, ط 2, غ 2 olarak birbirine tevafukla beraber Fatiha'da Besmele ile beraber 2 defa Lafzullah, 2 kere Rahman, 2 kere Rahîm, 2 kere اِيَّاكَ , 2 صِرَاط , 2 عَلَيْهِمْ ikişer adedine ve Seb'ul-mesanî'nin manasının teyidiyle beraber Fatiha'nın 2 defa nüzulünü ve Kur'an'ın hem evvelinde hem âhirinde 2 kere vücub-u tilavetini ve her umûr-u hayriyenin hem başında hem âhirinde 2 kere sünnet-i kıraatını îma etmek, bu kudsî ve parlak şifre-i İlahiyenin şe'nindendir.

İşte Fatiha'nın binler esrarından yalnız hurufatına ait 1000 esrarından böyle numune olursa, o Fatiha ne kadar muazzam bir hazine-i esrar olduğunu kıyas edebilirsin. Ve ümmet-i Muhammediye bütün namazlarında Fatiha okumasının hikmetini fehmet.

اَللّٰهُمَّ بِحُرْمَةِ فَاتِحَةَ اِجْعَلْ فَاتِحَةَ اَعْمَالِنَا مِفْتَاحَ الْفَاتِحَةِ اَعْنٖى بِسْمِ اللّٰهِ وَاجْعَلْ خَاتِمَةَ اُمُورِنَا فَاتِحَةَ الْفَاتِحَةِ اَعْنٖى اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَ

Kenzü'l-Arş'ın Birinci Nükte-i Kur'aniyesi, gayet muazzam hakaikinin küçük bir fihristesi olduğundan aynen dercedildi[değiştir]

Şöyle ki: Bir rivayette ism-i a'zam olan اللّٰه ın en mühim harfi olan baştaki elif umum Kur'an'da çok sırlara medar olarak 40 bin gelmesi ve İsmullah'ın eliften sonra لا suretindeki lâm-elif 19 bin olan meşhur adedi göstermesi ve İsmullah'ın âhirinde olan ه yine mecmu-u Kur'an'da 19 bin olarak ikisinin muvafık gelmesi ve yalnız ل hesab-ı ebcedle 30 olduğuna göre ona muvafık olarak Kur'an'da 30 bin gelmesi ve yemin vaktinde İsmullah'ın başında bulunan و bir hesapça 23 bin, diğer bir cihette 20 bin olarak hem ى nin hem م in hem لا nın hem ه nin 19 bin adetlerine ve Kur'an'daki yekünlerine muvafık gelmesi ve İsmullah'ın başındaki elif-lâm-ı tarif yani ال 70 bin olup Kur'an kelimatının mecmu-u adedi olan 70 bin adedine muvafık gelmesi, hem İsmullah'ın kasem vaktinde başında bulunan ب ve ت iki kardeş gibi ب 11 bin, ت 10 bin olarak muvafık gelmesi, hem âhir-i huruf-u heca ve nida vaktinde "Yâ Allah" denildiği vakit İsmullah'ın başında bulunan ى 20900, bir cihette 19 bin küsur olmakla hem لا nın, hem ه nin, hem و ın adetlerine ve Kur'an'daki 19 binlik yekûnlerine muvafık gelmesi ve Lafzullah mecmu-u Kur'an'da 2000 küsur ve لا sı 19 bin ve ه si yine 19 bin, mecmuu 40 bin olup baştaki elifin 40 bin adedine muvafık gelmesi, hem İsmullah'ın hurufatından başka olan ج makam-ı ebcedi 3, Kur'an'da 3000 gelmesi, ح hecada ج in kardeşi gibi yine 3000 gelmesi, د ebcedde ج in kardeşi olup yine 3000 olarak birbirine muvafık gelmesi, hem ebcedi itibarıyla yüksek makamda bulunan ve fesahatça bir derece ağır olan ث، ذ، غ، خ، ض hem ص her biri Kur'an'da ikişer bin gelip birbirine muvafık gelmesi ve ص ın güzel ve hafif bir şekli olan س üç dişine münasebetdar 3330 olup latîf sırları îma edecek bir surette gelmesi ve ط، ظ iki kardeş gibi ط، ظ dan daha hafif olduğundan 1200, ظ onun kız kardeşi gibi nısfı olarak 600 gelmesi, ف ebced hesabıyla 80 olmasına göre, Kur'an'da iki sıfır zammıyla muvafık olarak 8000 gelmesi, ك، ع her biri 9000 gelerek manidar birbirine muvafık gelmesi, قُرْاٰنْ kelimesinde en birinci harfi olan ق 6000 olarak Kur'an'ın mecmu-u âyâtının adedine muvafık gelmesi, م ilm-i sarfça ب yerine geçmesiyle iki ب kadar ve م in makam-ı ebcedîsinin yarısı kadar 20 bin gelmesi ve ن ebcedî makamı olan 50'nin yarısı hükmünde olan 26 bin gelmesi gibi tevafukat-ı muntazama 19 defa "gelmesi" kelimesi gelmesiyle hâtime verilen muntazam tevafukat elbette ve elbette ve her halde Kur'an'ın hurufatında dahi mühim bir cilve-i i'cazın bulunmasına işaret ve hem o hurufatta hârikulâde muntazam çok nükteler ve sırların bulunduğuna delalet, hem huruf-u Kur'aniyenin her biri 10 adetten 10 bine kadar sevap meyveleri vermesine liyakatine ve kabiliyetine şehadet, hem huruf-u Kur'aniyenin tebdiline çalışanların nihayet derecede belâhet ve hasaretlerine kat'î delalet, hem huruf-u Kur'aniye aynen kelimatı gibi kasdî bir intizam ve manidar bir vaziyete tâbi' olduğuna kat'î şehadet ettiğini aklı olan kabul etmeye ve kalbinde gözü olanları görmeye mecbur eder. Görmeyen kördür, kabul etmeyen kalpsizdir.

قَدْ يُنْكِرُ الْمَرْءُ ضَوْءَ الشَّمْسِ مِنْ رَمَدٍ

وَيُنْكِرُ الْفَمُ طَعْمَ الْمَاءِ مِنْ سَقَمٍ

düsturuyla gözlerindeki hastalıklarla bu hakikat güneşinin ziyasını görmez ve dillerindeki marazla âb-ı hayat olan şu tatlı suyun lezzetini hissedip tatmazlar.

رَبَّنَا لَا تُؤَاخِذْنَٓا اِنْ نَس۪ينَٓا اَوْ اَخْطَاْنَا

سُبْحَانَكَ لَاعِلْمَ لَنَٓا اِلَّا مَا عَلَّمْتَنَٓا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَل۪يمُ الْحَك۪يمُ

Önceki Risale: 28. Mektubun 7. MeselesindenRumuzat-ı Semaniye

  1. İşaratü'l-İ'caz'ın tevafukat-ı latîfesindendir ki 86, 87'nci mukabil iki sahifede قُرْاٰنْ kelimesi dört ve iki كَلَامُ اللّٰهِ kelimeleri içinde sırr-ı tevafukla yedi defa اَلْقُرْاٰنُ كَلَامُ اللّٰهِ cümlesini gösterip o iki sahifenin davasını bir işaret-i gaybiyle tasdik ediyor.
  2. Yâsin'deki س ism-i hecasıyla bulunmasından başı sin'li sayılmış.
  3. Bu hesap Şamlı Hâfız, Kuleönü’nden Mustafa ve arkadaşı Hâfız Mustafa’nın şehadetiyle bir dakika zarfında ezber yapılmıştır. (Sene 360 gün hesabına göredir, kusur varsa bakılmamak gerektir.)
  4. Bu kudsî mesele, Zülfikar'da izahatı var.