Zakkum

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden

Zakkum 6 metre boya kadar ulaşabilen çalı ya da ağaç şeklinde büyüyen, beyaz, pembe vb. çiçekleri güzel görünümlü ama 1 gram gibi küçük miktarları bile zehirli olan bir bitkidir. Kur'an'da üç farklı yerde geçer ve cehennem ehlini tazib etmek için onlara orada yedirilecek bir ağacı ifade eder. Bediüzzazan da küfür ve dalalet ile ilgili misallerde zakkumu çokça kullanır.[1]

Bilgiler[değiştir]

Diğer İsimleri: Zakkum Ağacı, Şecere-i Zakkum, Zakkum-u Cehennem, Hanzale Ağacı (Bu isim halk arasında bazen Ebu Cehil Karpuzu bitkisi için de kullanılır ancak bu bitki sarmaşık türü olup ağaç olmadığından Risalelerde kast edilen zakkumdur), Nerium oleander, Zakkum-şecer

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Demek iman, bir manevî tûba-i cennet çekirdeğini taşıyor. Küfür ise manevî bir zakkum-u cehennem tohumunu saklıyor.

(2. Söz)


Makam-ı terhib ve tehditte pek çok misallerinden mesela هَلْ اَتٰيكَ حَدٖيثُ الْغَاشِيَةِ suresinin başında beyanat-ı Kur’aniye ehl-i dalaletin sımahında kaynayan rasas gibi dimağında yakan ateş gibi damağında yanan zakkum gibi yüzünde saldıran cehennem gibi midesinde acı, dikenli dari’ gibi tesir eder. Evet, bir zatın tehdidini gösteren cehennem gibi bir azap memuru, öfkesinden ve gayzından parçalanmak vaziyetini alması ve تَكَادُ تَمَيَّزُ مِنَ الْغَيْظِ söylemesi, söyletmesi, o zatın terhibi ne derece dehşetli olduğunu gösterir.

(25. Söz, 1. Şule, 1. Şua, 2. Suret, 5. Nokta)


Elhasıl: Ey insan! Senin elinde gayet zayıf fakat seyyiatta ve tahribatta eli gayet uzun ve hasenatta eli gayet kısa, cüz-i ihtiyarî namında bir iraden var. O iradenin bir eline duayı ver ki silsile-i hasenatın bir meyvesi olan cennete eli yetişsin ve bir çiçeği olan saadet-i ebediyeye eli uzansın. Diğer eline istiğfarı ver ki onun eli seyyiattan kısalsın ve o şecere-i mel’unenin bir meyvesi olan zakkum-u cehenneme yetişmesin.

(26. Söz, 2. Mebhas)


Gök, zemin, dağ tahammülünden çekindiği ve korktuğu emanetin müteaddid vücuhundan bir ferdi, bir vechi, enedir. Evet ene, zaman-ı Âdem’den şimdiye kadar âlem-i insaniyetin etrafına dal budak salan nurani bir şecere-i tûba ile müthiş bir şecere-i zakkumun çekirdeğidir.

...

İşte diyanet silsilesine itaat etmeyen silsile-i felsefe ki bir şecere-i zakkum suretini alıp, şirk ve dalalet zulümatını etrafına dağıtır. Hattâ kuvve-i akliye dalında dehriyyun, maddiyyun, tabiiyyun meyvelerini, beşer aklının eline vermiş. Ve kuvve-i gazabiye dalında Nemrutları, Firavunları, Şeddadları (Hâşiye[1]) beşerin başına atmış. Ve kuvve-i şeheviye-i behimiye dalında âliheleri, sanemleri ve uluhiyet dava edenleri semere vermiş, yetiştirmiş.

O şecere-i zakkumun menşei ile silsile-i nübüvvetin ki bir şecere-i tûba-i ubudiyet hükmünde bulunan o silsilenin küre-i zeminin bağında mübarek dalları: Kuvve-i akliye dalında enbiya ve mürselîn ve evliya ve sıddıkîn meyvelerini yetiştirdiği gibi kuvve-i dâfia dalında âdil hâkimleri, melek gibi melikler meyvesini veren ve kuvve-i cazibe dalında hüsn-ü sîret ve ismetli cemal-i suret ve sehavet ve kerem-namdarlar meyvesini yetiştiren ve beşer nasıl şu kâinatın en mükemmel bir meyvesi olduğunu gösteren o şecerenin menşei ile beraber enenin iki cihetindedir.

...

İşte diyanete itaat etmeyen felsefenin böyle yolu şaşırdığı içindir ki ene kendi dizginini eline almış, dalaletin her bir nevine koşmuş. İşte şu vecihteki enenin başı üstünde bir şecere-i zakkum neşv ü nema bulup, âlem-i insaniyetin yarısından fazlasını kaplamış.

(30. Söz, 1. Maksat)


Evet, âlem-i süflînin manevî tezgâhları ve küllî kanunları, avâlim-i ulviyededir. Ve mahşer-i masnuat olan küre-i arzın hadsiz mahlukatının netaic-i a’malleri ve cin ve insin semerat-ı ef’alleri, yine avâlim-i ulviyede temessül eder. Hattâ hasenat cennetin meyveleri suretine, seyyiat ise cehennemin zakkumları şekline girdikleri, pek çok emarat ve pek çok rivayatın şehadeti ile ve hikmet-i kâinatın ve ism-i Hakîm’in iktizasıyla beraber, Kur’an-ı Hakîm’in işaratı gösteriyor. Evet, zeminin yüzünde kesret o kadar intişar etmiş ve hilkat o kadar teşaub etmiş ki bütün kâinatta münteşir umum masnuatın pek çok fevkinde ecnas-ı mahlukat ve esnaf-ı masnuat, küre-i zeminde bulunur, değişir; daima dolup boşalır.

(31. Söz, 3. Esas, 3. Müşkil)


Hayat-ı İhtilal; Mevt-i Zekât, Hayat-ı Ribadan Çıkmış

Bi’l-cümle ihtilalat, bütün herc ü fesadat hem asıl hem madeni; rezail ve seyyiat, bütün fâsid hasletler,

Muharrik ve menbaı iki kelimedir tek yahut iki kelâmdır. Birincisi şudur ki: “Ben tok olsam, başkalar

Acından ölse neme lâzım!” İkincisi: “Rahatım için zahmet çek; sen çalış, ben yiyeyim. Benden yemek, senden emekler!”

Birinci kelimede olan semm-i kātili hem kökünü kesecek, şâfî deva olacak tek bir devası vardır.

O da zekât-ı şer’î ki bir rükn-ü İslâm’dır. İkinci kelimede, zakkum-şecer münderic. Onun ırkını kesecek, ribanın hurmetidir.

Beşer salah isterse, hayatını severse zekâtı vaz’etmeli, ribayı kaldırmalı.

(Lemeat)


Hem mahiyet-i küfür dahi cehennemi bildirir. Evet, nasıl ki imanın mahiyeti eğer tecessüm etse lezzetleriyle bir cennet-i hususiye şekline girebilir ve cennetten bu noktadan gizli haber verir.

Aynen öyle de Risale-i Nur’da delilleriyle ispat ve baştaki meselelerde dahi işaret edilmiş ki küfrün ve bilhassa küfr-ü mutlakın ve nifakın ve irtidadın öyle karanlıklı ve dehşetli elemleri ve manevî azapları var. Eğer tecessüm etse o mürted adama bir hususi cehennem olur. Ve büyük cehennemden bu cihette gizli haber verir. Ve bu fidanlık dünya mezraasındaki hakikatçikler âhirette sümbüller vermesi noktasından bu zehirli çekirdek, o zakkum ağacına işaret eder. “Ben onun bir mâyesiyim.” der. “Ve beni kalbinde taşıyan bedbaht için o zakkum ağacının bir hususi numunesi, benim meyvem olur.”

(11. Şua, 8. Mesele)


وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظٖيمٌ cümlesiyle küfür şeceresinin âhirete ait zakkum gibi semeresine işaret edilmiştir.

(İ. İ'caz, Bakara 6. Ayet)


وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظٖيمٌ : Bu cümlenin mâkabliyle cihet-i münasebeti şudur ki: Evvelki cümledeki kelimat ile şecere-i küfriyenin dünyaya ait acı semerelerine işaret edilmiştir. Bu cümle ile o mel’un şecerenin âhirette vereceği semeresi zakkum-u cehennemden ibaret olduğuna işaret yapılmıştır.

(İ. İ'caz, Bakara 7. Ayet)


Evet, insanın bir kısım sun’î kuşlarının bir bomba yumurtası ile bir köyü harap edip bin adamı mahveden cinayetine ve cehennemî zakkum yumurtaları taşıyan o insanî kuşların tahripçi kısmını hem küre-i arza hem nev-i beşere müstebidane, merhametsiz tahribatına karşı bu hayvanî kuşlar, tesirli bir surette istikbali tenvir eden Risale-i Nur’u elbette manen tebrik edip alkışlar diye suretindeki hâdise gerçi çok tatlı bir latîfedir fakat çok ince bir hakikat dahi içinde var.

(Emirdağ L. 1)


Sâniyen: Kürenin tahtı ve altı merkezi ve dâhilîsidir. Bu noktaya binaen küre-i arz şecere-i zakkum-u cehennemin çekirdeğiyle hamiledir. Günün birinde doğacaktır. Belki fezada tayeran eden arz öyle bir şeyi yumurtlayacaktır ki o yumurtada cehennem tamamıyla olunmaz ise başı veya diğer bir azası matvî olarak tazammun etmiş ki yevm-i kıyamette derekat ve aza-yı sairesiyle birleşecek, dev-i acib-i cehennem, ehl-i isyana hücum edecektir.

(Muhakemat, 1. Makale, 5. Mesele)


Ben bütün kuvvetimle, hadsiz lisanım olsa, o hadsiz lisanlarla kasem ederim ki; âlemi bu nizam-ı ekmel ile, bu kâinatı zerreden seyyarata kadar, sinek kanadından semavat kandillerine kadar nihayet bir hikmet-i intizam ile halkeden Hakîm-i Zülcelal'e ve Sâni'-i Zülcemal'e o hadsiz lisanlarla kasem ediyorum ki; beşer hiçbir cihetle bütün enva'-ı kâinata muhalif olarak ve küçük kardeşleri olan sair taifelere zıd olarak kâinattaki nizama, küllî şerleriyle muhalefet edip nev'-i beşerde şerrin hayra galebesini binler senede sebeb olan o zakkumları yiyip hazmetmek mümkin değil...

Bunun imkânı ancak ve ancak bu farz-ı muhal ile olabilir ki; beşer bu âleme emanet-i kübra mertebesinde ve halife-i rûy-i zemin makamında sair enva'-ı kâinata büyük ve mükerrem bir kardeş olduğu halde; en edna, en berbad, en perişan, en muzır ve ehemmiyetsiz, hırsızcasına ve dolayısıyla bu kâinat içine girmiş, karıştırmış... Bu farz-ı muhal, hiçbir cihetle kabul olunamaz.

Bu hakikat için, elbette bu yarım bürhanımız netice veriyor ki; âhirette Cennet ve Cehennem'in zarurî vücûdları gibi, hayır ve hak din istikbalde galebe-i mutlak edecektir. Tâ ki, nev'-i beşerde dahi sair neviler gibi hayır ve fazilet galib-i mutlak olacak... Tâ beşer de sair kâinattaki kardeşlerine müsâvî olabilsin ve sırr-ı hikmet-i ezeliye nev'-i beşerde dahi takarrur etti denilebilsin.

Elhasıl:

Madem mezkûr kat'î hakikatlarla bu kâinatta en müntehab netice ve Hâlık'ın nazarında en ehemmiyetli mahluk beşerdir. Elbette ve elbette hayat-ı bâkiyede Cennet ve Cehennem'i, bilbedahe beşerdeki şimdiye kadar zalimane vaziyetler Cehennem'in vücûdunu ve fıtratındaki küllî isti'dadat-ı kemâliyesi ve kâinatı alâkadar eden hakâik-i imaniyesi, Cennet'i bedahetle istilzam ettiği gibi; her halde iki harb-i umumî ile ve kâinatı ağlattıran cinayetleri ve yuttuğu zakkum şerlerini hazmetmediği için kustuğu ve zeminin bütün yüzünü pislettirdiği vaziyetiyle, beşeriyeti en berbad bir dereceye düşürüp bin senelik terakkiyatını zîr ü zeber etmek cinayetini beşer hazmetmeyecek!..

(Hutbe-i Şamiye)


İ’lem eyyühe’l-aziz! İki tarafı birbirinden gayet uzak bir mesele var ki her bir tarafı bir çekirdek gibi sümbül vermiş, ağaç olmuş, dal budak salmış. Böyle bir mesele üzerine, şükûk ve evhamın konmaması lâzımdır. Çünkü bir çekirdek diğer bir çekirdekle, çekirdek olarak toprak altında kaldıkları müddetçe iltibas edilebilir. Amma ağaç olduktan, meyve verdikten sonra şek edersen bütün meyveler senin aleyhinde şehadet ederler. Eğer bu başka bir çekirdektir diye tevehhüm etsen o ağacın bütün meyveleri seni tekzip ederler. Elma ağacına inkılab etmiş bir çekirdeği, hanzale ağacının çekirdeği farz etmek sana müyesser olmaz. Ancak tevehhümle veya bütün elmaların hanzaleye tebdil edilmiş olmasıyla mümkündür ki bu da muhaldir.

Binaenaleyh nübüvvet öyle bir çekirdektir ki İslâmiyet şeceresi bütün semeratıyla, çiçekleriyle o çekirdekten çıkmıştır. Kur’an dahi seyyar yıldızları ismar eden şems gibi İslâmiyet’in on bir rüknünü intac etmiştir. Acaba bu cihan-baha semerelere bakıp gördükten sonra, çekirdeğinde şüphe ve tereddüt yeri kalır mı? Hâşâ…

(Mesnevi N., Hubab)


İ’lem eyyühe’l-aziz! Hanzalenin çekirdeğinde hanzale ağacı mündemic ve dâhil olduğu gibi cehennemin de küfür ve dalalet tohumunda müstetir bulunduğunu, şuhudî bir yakîn ile müşahede ettim. Ve keza nasıl ki hurmanın çekirdeği, hurma ağacına hamiledir. Aynen öyle de iman habbesinde de cennetin mevcud olduğunu hads-i kat’î ile gördüm.

Çünkü o çekirdeklerin ağaçlara tahavvül ve inkılabları garib olmadığı gibi küfür ve dalalet manası da tazip edici bir cehennemi, iman ve hidayet de bir cenneti intac edeceğinde istib’ad yoktur.

(Mesnevi N., Hubab)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

Kaynakça[değiştir]