Sabri Halıcı

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden

Sabri Halıcı aslen Erzurumlu olup 1. Dünya savaşında ve İstiklal savaşında gazilik rütbesi almış ve daha sonra ailesiyle Konya'ya yerleşmiş ve uzun yıllar risaleler ile iman hizmetinden bulunmuş bir nur talebesidir. Bediüzzaman'ın en yakın talebelerinden Zübeyr Gündüzalp'in nurları tanımasında vesileliği olanlardandır. Konyalı alim Vehbi Efendiye İhlas risalesini vermiştir. 1943'te Denizli'de, 1948'de Afyon'da ve 1952'de Nazilli'de hapis yatmıştır.[1][2]

Şahsi Bilgiler[değiştir]

Diğer İsimleri: Konyalı Sabri, Konya'lı Hacı Sabri

Doğum Yeri ve Tarihi: Kığı, Erzurum, 1887 (1303)[1]

Vefat Yeri ve Tarihi: 31 Mart 1979, Konya[3]

Kabrinin Yeri: Musalla Mezarlığı, Konya[3]

Harita Konumu: [1]

Risale-i Nur ile Nasıl Tanıştığı[değiştir]

Bediüzzaman Said Nursi ile Görüşmeleri[değiştir]

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ

Aziz, sıddık kardeşlerim!

İki ehemmiyetli sebep ve bir kuvvetli ihtara binaen ben bütün vazife-i müdafaatı buraya gelen ve gelecek Nur erkânlarına bırakmaya kalben mecbur oldum. Hususan (H,R,T,F,S) (*[4])

(Şualar, 14. Şua)


Aziz, sıddık kardeşlerim!

Sobamın ve Feyzilerin ve Sabri ve Hüsrev’in iki su bardakları parça parça olması dehşetli bir musibet geldiğini haber vermiştiler. Evet, bizim en kuvvetli nokta-i istinadımız olan hakiki tesanüd ve birbirinin kusuruna bakmamak ve Hüsrev gibi Nur kahramanından –benim yerimde ve Nur’un şahs-ı manevîsinin çok ehemmiyetli bir mümessili olmasından– hiçbir cihetle gücenmemek elzemdir.

Ben kaç gündür dehşetli bir sıkıntı ve meyusiyet hissettiğimden “Düşmanlarımız bizi mağlup edecek bir çare bulmuşlar.” diye çok telaş ederdim. Hem sobam hem hayalî ve ayn-ı hakikat müşahedem doğru haber vermişler.

Sakın sakın sakın! Çabuk bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz. Vallahi bu hâdisenin bizim hapse girmemizden daha ziyade Kur’an ve iman hizmetimize –hususan bu sırada– zarar vermek ihtimali kavîdir.

Said Nursî

(Şualar, 14. Şua)


Aziz, sıddık kardeşlerim Hüsrev ve Mehmed Feyzi, Sabri!

Ben sizlere bütün kanaatimle itimat edip istirahat-i kalple kabre girmek ve Nurların selâmetini size bırakmak bekliyordum ve hiçbir şey sizi birbirinden ayırmayacak biliyordum. Şimdi dehşetli bir planla, Nur’un erkânlarını birbirinden soğutmak için resmen bir iş’ar var.

Madem sizler lüzum olsa birbirinize hayatınızı, kuvvet-i sadakatiniz ve Nurlara şiddetli alâkanızın muktezası olarak feda edersiniz. Elbette gayet cüz’î ve geçici ve ehemmiyetsiz hissiyatınızı feda etmeye mükellefsiniz. Yoksa kat’iyen bizlere bu sırada büyük zararlar olacağı gibi Nur dairesinden ayrılmak ihtimali var diye titriyorum.

Üç günden beri hiç görmediğim bir sıkıntı beni tekrar sarsıyordu. Şimdi kat’iyen bildim ki göze bir saç düşmek gibi az bir nazlanmak sizin gibilerin mabeyninde hayat-ı Nuriyemize bir bomba olur. Hattâ size bunu da haber vereyim: Geçen fırtına ile bizi alâkadar göstermeye çok çalışılmış. Şimdi, mabeyninizde az bir yabanilik atmaya çabalıyorlar.

Ben sizin hatırınız için her birinizden on derece ziyade zahmet çektiğim halde, sizden hiçbirinizin kusuruna bakmamaya karar verdim. Siz dahi haklı ve haksız olsa benlik yapmamak, üstadımız olan şakirdlerin şahs-ı manevîsi namına istiyorum. Eğer o acib yerde beraber bulunmaktan gizli parmaklar karışıyorlar, biriniz Tahirî’nin koğuşuna gidiniz.

Said Nursî

(Şualar, 14. Şua)


Aziz, sıddık kardeşlerim!

Rica ederim, üçünüzün hakkında birbirinden ziyade gücenmeye ehemmiyet verdiğimden gücenmeyiniz. Çünkü Hüsrev’le Feyzi’de benim gibi insanlardan tevahhuş ve sıkılmak var. Hem birbirine bir derece meşrepçe ayrıdırlar. Ve Sabri ise akraba ve tarz-ı maişet cihetinde hayat-ı içtimaiye ile birkaç vecihte alâkadar ve ihtiyata mecburdur.

İşte üçünüz bu ihtilaf-ı meslek ve meşrep haysiyetiyle o dağdağalı koğuşta ve sıkıntılı kalabalık içinde her halde tam tahammül ve sabır edemediğinizden ben telaş edip vesvese ediyorum. Çünkü pek az bir muhalefet, bu sırada pek zararı var.

Said Nursî

(Şualar, 14. Şua)


Sâlisen: Avukata, reise okutmak için parçayı gönderdiniz mi? Hem Halil Hilmi, vahdet-i mesele itibarıyla yalnız Sabri’nin değil belki umumumuzun avukatıdır. Ben bu nazarla ona bakıyordum. Şimdi umumumuzun hesabına birinci avukatımıza tam yardım etsin.

Râbian: Taşköprülü Sadık Bey’in mukaddimesini istinsah için Sabri’ye vermiştim. Eğer yazılmışsa tashihten geçen parça ona gönderilecek. Yeni yazılanın bir sureti bana gönderilsin. Hem Sadık’ın manzumeciğinin yanımda bir sureti var, sizde yoksa göndereceğim.

(Şualar, 14. Şua)


Aziz, sıddık kardeşlerim Re’fet, Mehmed Feyzi, Sabri!

Ben şiddetli bir işaret ve manevî bir ihtarla sizin üçünüzden Risale-i Nur’un hatırı ve bu bayramın hürmeti ve eski hukukumuzun hakkı için çok rica ederim ki dehşetli yeni bir yaramızın tedavisine çalışınız. Çünkü gizli düşmanlarımız iki planı takip edip biri, beni ihanetlerle çürütmek; ikincisi, mabeynimize bir soğukluk vermektir. Başta Hüsrev aleyhinde bir tenkit ve itiraz ve gücenmek ile bizi birbirimizden ayırmaktır.

Ben size ilan ederim ki Hüsrev’in bin kusuru olsa ben onun aleyhinde bulunmaktan korkarım. Çünkü şimdi onun aleyhinde bulunmak, doğrudan doğruya Risale-i Nur aleyhinde ve benim aleyhimde ve bizi perişan edenlerin lehinde bir azîm hıyanettir ki benim sobamın parçalanması gibi acib, sebepsiz bir hâdise başıma geldi. Ve bana yapılan bu son işkence dahi bu manasız ve çok zararlı tesanüdsüzlüğünüzden geldiğine kanaatim var.

Dehşetli bir parmak buraya, hususan altıncıya karışıyor. Beni bu bayramımda ağlatmayınız, çabuk kalben tam barışınız.

Said Nursî

(Şualar, 14. Şua)


Sâlisen: Mustafa Osman, Ceylan nasıl telakki ettiklerini ve hiç bulantı onlara vermediklerini ve daire-i Nur’da dahi fena tesir etmeyeceğini bana yazdılar. Kahraman Tahir’i gördüm. O da öyle telakki etmiş. Hüsrev ve Feyzileri ve Sabri’yi merak ettim.

(Şualar, 14. Şua)


Aziz, sıddık kardeşlerim!

Cenab-ı Hakk’a hadsiz şükür olsun ki çoktan beri beklediğim bir ciddi yardım, Konya ulemasından görülmeye başladı.

Evet Risale-i Nur, medreseden çıkmış, ilim içinde hakikate yol açmış. Hakiki sahipleri ve taraftarları medreseden çıkan hocalar olduğuna binaen, umum Anadolu’nun eskiden beri parlak ve faal bir medresesi Konya şehri olduğundan o mübarek medresenin şakirdleri kendi malları olan Risale-i Nur’a sahip çıkmaya ve sarılmaya başladığını Sabri’nin mektubundan anladım. Ve buraya, Konya’ya yakın geldiğime ruh u canımla memnun olup bana gelen bütün sıkıntılara sürur ile mukabele edip tahammül ediyorum.

(Emirdağ Lahikası 1)


Hâmisen: Bu saatte Konyalı Sabri de –Halil İbrahim ve Hasan Feyzi tarzında vasiyetnamem münasebetiyle– kısa fakat güzel bir kaside yazmış, üstadına çok ziyade kıymet vermiş. Kendi hüsn-ü zannının parlak âyinesinde, bu bîçare kardeşine fevkalâde ehemmiyet vermiş. Ve oranın âlimleri pek ciddi Nur’a çalışmalarını yazıyor.

Ben de derim: O üstad namı verdiği ve çok kıymet verdiği şahıs ise Risale-i Nur’un şahs-ı manevîsi olabilir. Ben de onun namına kabul ettim, Lâhika’ya geçirdim hem size de bir suretini gönderdim.

(Emirdağ Lahikası 1)


Sâniyen: Konyalı Sabri sizin vasıtanız ile benimle muhabere etse daha maslahattır ve münasiptir. Çünkü ekserce siz benim bedelime istediğini yapabilirsiniz. Mesela, tashihat için oradaki âlimler tam yardım edebildikleri için orada tashihat yapılsın, etsinler. Siz benim tashihimden geçmiş bazı nüshaları, onlara gönderirsiniz.

(Emirdağ Lahikası 1)


Sâniyen: Konyalı Sabri’nin Re’fet’e yazdığı mektubunu gördüm, ondan bildim ki bu Sabri, öteki Sabri gibi gayet hâlis ve samimi ve çalışkan bir Nurcudur. Bin bârekellah hem ona hem onu teşvik ve teşci eden ve hocaların yüzlerini ak eden Konya âlimlerine. Başta müfessir mübarek Hoca Vehbi olarak onlara ve oradaki Nur şakirdlerine çok selâm ederiz ve bu mübarek şuhur-u selâsede dualarını isteriz.

(Emirdağ Lahikası 1)


Sâniyen: İkinci gün, çok ziyade merak ve alâka peyda ettiğim dârülfünun gençlerinin, üniversite talebelerinin namına, şimdiden dokuz tane hakiki Nurcu ve küçük Salahaddinler ve Abdurrahmanlar nevinde dârülfünunun tenvirine ciddi çalıştıklarını bildiren bir mektup aldım. O küçük Abdurrahmanlar ise: Mustafa Oruç, Konyalı Ziya ve Sabri’nin mahdumu Feyzi ve Bahaeddin, Abdurrahîm ve Kastamonulu Ömer ve Aziz ve Şükrü ve Sabri gibi ciddi genç Nurcular; Nurlara sahip olmaları, merhum biraderzadem Abdurrahman ve Fuad yeniden on tane olarak dünyaya gelip vazife-i Nuriyeye başlaması gibi beni hem sevindirdi hem hastalığımı da hafifleştirdi.

(Emirdağ Lahikası 1)


Hattâ Sabri ile küçücük münakaşanız hem Risale-i Nur’a hem hakaik-i imaniyenin intişarına ehemmiyetli zarar verdiğini senden saklamam. Aynı vakitte burada hissettim, müteessir ve müteellim oldum. Sonra senin gibi ehl-i tahkik bir âlimin Risale-i Nur’a oraca ehemmiyetli bir hizmete vesile olacak Sabri oraya gelmesi, ikinizden büyük bir hizmet-i Nuriye beklerken bilakis üç cihetle Nur’a zarar geldiğini hissettim ve gördüm. “Acaba neden bu zarar olmuş?” diye iki üç gün sonra haber aldım ki Sabri manasız, lüzumsuz seninle münakaşa etmiş; sen de hiddete gelmişsin. “Eyvah!” dedim “Yâ Rab! Erzurum’dan imdadıma yetişen bu iki zatın münakaşasını musalahaya tebdil et.” diye dua ettim. Risale-i Nur’un İhlas Lem’alarında denildiği gibi şimdi ehl-i iman, değil Müslüman kardeşleriyle belki Hristiyan’ın dindar ruhanîleriyle ittifak etmek ve medar-ı ihtilaf meseleleri nazara almamak, nizâ etmemek gerektir. Çünkü küfr-ü mutlak hücum ediyor.

Senin hamiyet-i diniye ve tecrübe-i ilmiye ve Nurlara karşı alâkanızdan rica ediyorum ki Sabri ile geçen macerayı unutmaya çalış ve onu da affet ve helâl et. Çünkü o, kendi kafasıyla konuşmamış; eskiden beri hocalardan işittiği şeyleri, lüzumsuz münakaşa ile söylemiş. Bilirsin ki büyük bir hasene ve iyilik, çok günahlara keffaret olur. Evet o hemşehrimiz Sabri, hakikaten Nur’a ve Nur vasıtasıyla imana öyle bir hizmet eylemiş ki bin hatasını affettirir. Sizin âlîcenablığınızdan o Nur hizmetleri hatırı için dost bir hemşehri ve Nur hizmetinde bir arkadaş nazarıyla bakmalısınız.

(Emirdağ Lahikası 1)


Üstadlarımdan birisi olan Mevlana Celaleddin-i Rumî’nin (ks) mensuplarından olduğu anlaşılan eczacı Hacı Abdüllatif’in mektubundan anlaşılıyor ki bilerek, tam takdir ederek Nurlara hizmet edecektir. Zaten ben bekliyordum ki Mevlevîlerden bazı Nur kahramanları çıksın. İnşâallah birisi bu olacak. Ona çok selâm ederim. Hususi mektup yazmaya halim müsaade etmediği için gücenmesinler. Orada, Sabri ve mahdumları ve Nur şakirdlerine ve başta Hoca Vehbi Hazretleri olarak hocalarına çok selâm eder ve dualarını bekleriz.

(Emirdağ Lahikası 1)


ziz, sıddık kardeşlerim Tahirî, Sabri, Salahaddin, Mehmed, Mustafa!

Evvela: Bu gelen şuhur-u selâsenin hürmetine ve Nur şakirdlerinin sadakat ve ihlaslarının hürmetine, çok ehemmiyetli, hakkımda bir sebeb-i itab ve tokat bir hâdiseyi tamire çalışacağız ve gücenmeyiniz. Şöyle ki:

Bu gece hiç görmediğim bir itab, bir tazip suretinde manevî bir şiddetli ihtar ile denildi ki: “Dünyaya, zevke, keyfe tenezzül etmemekle Nurlardaki ihlas ve istiğnayı muhafazaya mükelleftin ve bu asırda يَسْتَحِبُّونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا sırrıyla dünyayı dine tercih etmek ve bilerek elması şişeye tebdil etmek olan hastalığa, Nur vasıtasıyla çalışmaya vazifedardın. Yüz tecrübenizle de anladın ki insanların hediyeleri, ihsanları, yardımları, sana dokunuyor. Hattâ seni hasta ediyor; her gün eserini, tecrübesini görüyorsun. Senin en ziyade itimat ettiğin ve Risale-i Nur’un fedakâr kahramanlarının yüzlerini Risale-i Nur’un hizmetinden ziyade kendi istirahatine çevirmeye sebebiyet verdin ilh. diye daha manen çok söylenildi.” diye beni tam tekdir etti. Hattâ şimdi bir manevî tokattan dahi korkuyorum.

Bu hâdisenin çare-i yegânesi: Bu otomobili alan sizler ilan edeceksiniz ki “Bu kardeşimiz Said, bunu kabul edemedi, manevî, dehşetli bir zarar hissetti.”

İkincisi: Otomobil şimdi Konyalı Sabri’nin yanına gönderilmeli, oraya gitsin. O razı olmazsa Medresetü’z-Zehra erkânlarına gitsin. Sabri merak etmesin, her ay Nurlara onun hârika hizmeti, bir otomobil fiyatından ziyadedir. Onun için gücenmesin.

(Emirdağ Lahikası 1)


Sâlisen: Nur santralı Sabri’nin (rh) Lâhika’ya girecek güzel mektubu ve Ali Osman ve Çilingir Ali’nin Nurların neşrindeki kudsî hizmetleri ve İbrahim Edhem’in Balıkesir vesair taraflarda tesirli faaliyeti ve onun irşadıyla çokların Nur dairesine girmesi ve Ahmed Fuad’ın da Eflani havalisinde Hasan Feyzi gibi faaliyeti ve şiddetli alâkası ve Konyalı Sabri’nin genç mekteplilerin çoklukla Nur dairesine girmelerine çalışması ve başta müfessir hacı ve hoca Vehbi Efendi ve Konya ulemasının Nurlara karşı hüsn-ü teveccühleri ve tasdikkârane münasebetleri ve muallim Abdurrahman İhsan’ın hasbihal mektubundaki samimi ve ciddi Nur’a alâkadarlığı ve Tavşanlı Vaizi Osman’ın mektubunda pek samimi ve ciddi iki üç zatın Nur şakirdliğine kemal-i ciddiyetle girmeleri ve Eğirdir köylerinde Ali Osman’ın ve Halil İbrahim’in tasdikiyle çok hâlis Nurcuların yetişmesi ve Ankara Dârülfünununda Nur’a ehemmiyetli hizmet eden ve Kastamonu’da mektep gençlerinden en evvel Nurlara giren ve Ankara’daki Abdurrahman’ın oğlu Vahdet’i himaye ve muhafazaya çalışan Araçlı Abdullah’ın mektubunda tam imanlı ve dindarane ve müjdekârane yazması ve orada okuyucuların çok olmasıyla ellerindeki risalenin kâfi olmadığına ve Konyalı arkadaşı Mehmed ile beraber gençler içerisinde Nur neşretmeleri ve Aydın tarafında inşâallah bir Ahmed Feyzi hükmünde Nurlarla gayet alâkadar Ali Akdağ’ın güzel ve samimi mektubundaki duaları ve tavsifleri ve Nur’un tesirlerini hissetmesi gibi fıkraların mealleri, bizi ve Nur dairesini tamamıyla mesrur ettiği gibi bu bayramda da büyük bir manevî hediye olarak kabul ediyoruz. Cenab-ı Hak onların umumundan razı olsun. Hususi ve ayrı ayrı mektup yazamadığımdan gücenmesinler.

(Emirdağ Lahikası 1)


Sâlisen: Konyalı Hacı Sabri kardeşimiz yanıma geldi. Ben, Sadık, Hayri, Mustafa hazır iken çok ehemmiyetli sohbetimiz, Hacı Sabri’ye mühim bir ders oldu. Bilhassa Medresetü’z-Zehra erkânlarının, hususan Hüsrev’in bu vatan ve millet ve âlem-i İslâm’a hizmet-i imaniyeleri ve tahripçi dinsizlerin desiselerine set çekmeleri o kadar büyük bir hasenedir ki farz-ı muhal binler seyyie olsa affettirir. Öyle ise başta Hüsrev olarak o erkânların hiçbir hareketini tenkit etmemek ve kemal-i ihlas ve samimiyet ile onlara tesanüd ve tam kardeş olmak lâzımdır diye bu mealde bir ders oldu. İnşâallah Hacı Sabri de Hoca Sabri ve Rüşdü ve emsalleri gibi ruh u can ile alâkadar ve Hüsrev’e tam kardeş olacak, meşrep ihtilafı daha tesir etmeyecek.

(Emirdağ Lahikası 2)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

  • Ömer Halıcı: Bediüzzaman'ın kurtulmasının ardından aynı gün uçağının düşmesi nedeniyle şehit olan ve "Ömer benim yerime şehid oldu" dediği şehit pilot oğlu.
  • Zübeyr Gündüzalp: Kendisine Nurları ilk defa tanıttığı nur talebesi.
  • Mehmed Salih Yeşiloğlu: Sabri Halıcı'nın Kendisiyle yaşadığı bir münakaşadan Üstad bir mektupta bahsetmiştir.
  • Feyzi Halıcı: Oğlu

Kaynakça[değiştir]

  1. 1,0 1,1 Ömer Özcan, Ağabeyler Anlatıyor, Cilt: 1
  2. Son Şahitler, Necmeddin Şahiner, Cilt 3
  3. 3,0 3,1 https://www.risalehaber.com/said-nursinin-talebesi-babam-sabri-halici-196290h.htm
  4. Hüsrev, Re’fet, Tahir, Feyzi, Sabri.