Süfyan İbn-i Uyeyne

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden

Süfyan İbn-i Uyeyne Tebe-i Tabiin neslinden hadis âlimi ve hâfızdır. Küçük yaşta hadis meclislerine katılmaya başladı. Hâfızası son derece kuvvetli güvenilir bir râvidir. İbn Şihâb ez-Zührî’den gelen rivayetler konusunda İmam Mâlik ile birlikte en güvenilir kimse kabul edildi. Hicaz muhaddisi diye şöhret buldu. Hocalarından İbn Şihâb ez-Zührî onun zekâsını erken dönemde farkederek kendisiyle özel şekilde meşgul oldu. Zâhid ve fakir bir âlimdi ve hiç evlenmedi. Bir gözü görmüyordu. Şâfiî mezhebinin hadis rivayet silsilesinin önemli kişilerinden biridir.[1] Bediüzzaman bu zamanda siyaset, dünya hayatının temini ve felsefenin revaçta olmasına karşılık selef-i salihîn döneminde en rağbet gören husus Allah'ın marziyatlarını ve bizden arzularını kelâmından çıkarmak olduğundan ve zihinler, kalpler, ruhlar tamamen buna yöneldiğinden bu zamanda birisi o zaman dört yaşında Kur’an’ı hıfzedip, âlimlerle mübahase eden Süfyan İbn-i Uyeyne gibi bir müçtehidin zekâsında bulunsa Süfyan’ın o zamanda içtihadı kazandığı zamana nisbeten bu zamanda on defa daha fazla zamana muhtaç olduğunu ve Süfyan, on senede içtihadı tahsil etmiş ise bu zamandaki adamın yüz seneye muhtaç olduğunu beyan eder.

Şahsi Bilgiler[değiştir]

Diğer İsimleri: Hilâlî[1]

Doğum Yeri ve Tarihi: Kufe, Şâban 107 (Aralık 725 - Ocak 726)[1]

Vefat Yeri ve Tarihi: Mekke, 1 Receb 198 (25 Şubat 814)[1]

Kabrinin Yeri: Harem-i şerif’e 1 km. mesafedeki Hacûn bölgesi, Mekke (İstanbul’da Yeraltı Camii’nde ona atfedilen kabir onun makamıdır)[1]

Eserleri[değiştir]

  • Cüzʾü (fîhi ḥadîsi) Süfyân b. Uyeyne: 28 kaynaktan alınan 50 hadisi içerir.
  • Tefsîru Süfyân b. Uyeyne: İbn Uyeyne’nin çeşitli âyetler hakkındaki tefsirleri derlemesi

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Nasıl ki çarşıda, mevsimlere göre birer meta mergub oluyor. Vakit be-vakit birer mal revaç buluyor. Öyle de âlem meşherinde, içtimaiyat-ı insaniye ve medeniyet-i beşeriye çarşısında, her asırda birer meta mergub olup revaç buluyor. Sûkunda yani çarşısında teşhir ediliyor, rağbetler ona celboluyor, nazarlar ona teveccüh ediyor, fikirler ona müncezib oluyor. Mesela, şu zamanda siyaset metaı ve hayat-ı dünyeviyenin temini ve felsefenin revaçları gibi… Ve selef-i salihîn asrında ve o zaman çarşısında en mergub meta, Hâlık-ı semavat ve arzın marziyatlarını ve bizden arzularını, kelâmından istinbat etmek ve nur-u nübüvvet ve Kur’an ile kapatılmayacak derecede açılan âhiret âlemindeki saadet-i ebediyeyi kazandırmak vesailini elde etmek idi.

İşte o zamanda zihinler, kalpler, ruhlar, bütün kuvvetleriyle, yerler ve gökler Rabb’inin marziyatını anlamaya müteveccih olduğundan; içtimaiyat-ı beşeriyenin sohbetleri, muhavereleri, vukuatları, ahvalleri ona bakıyordu. Ona göre cereyan ettiğinden her kimin güzelce bir istidadı bulunsa, onun kalbi ve fıtratı, şuursuz olarak her şeyden bir ders-i marifet alır. O zamanda cereyan eden ahval ve vukuat ve muhaverattan taallüm ediyordu. Güya her bir şey, ona bir muallim hükmüne geçip onun fıtrat ve istidadına, içtihada bir istidad-ı ihzarî telkin ediyordu. Hattâ o derece şu fıtrî ders tenvir ediyordu ki yakın idi ki kesbsiz içtihada kabiliyeti ola, ateşsiz nurlana… İşte şu tarzda fıtrî bir ders alan bir müstaid, içtihada çalışmaya başladığı vakit, kibrit hükmüne geçen istidadı “nurun alâ nur” sırrına mazhar olur; çabuk ve az zamanda müçtehid olurdu.

Amma şu zamanda, medeniyet-i Avrupa’nın tahakkümüyle, felsefe-i tabiiyenin tasallutuyla, şerait-i hayat-ı dünyeviyenin ağırlaşmasıyla, efkâr ve kulûb dağılmış, himmet ve inayet inkısam etmiştir. Zihinler maneviyata karşı yabanileşmiştir.

İşte bunun içindir ki şu zamanda birisi; dört yaşında Kur’an’ı hıfzedip, âlimlerle mübahase eden Süfyan İbn-i Uyeyne olan bir müçtehidin zekâsında bulunsa, Süfyan’ın içtihadı kazandığı zamana nisbeten, on defa daha fazla zamana muhtaçtır. Süfyan, on senede içtihadı tahsil etmiş ise şu adam yüz seneye muhtaçtır ki tahsil edebilsin. Çünkü Süfyan’ın iptida-i tahsil-i fıtrîsi sinn-i temyiz zamanından başlar. Yavaş yavaş istidadı müheyya olur, nurlanır, her şeyden ders alır, kibrit hükmüne geçer.

Amma onun naziri, şu zamanda çünkü zihni felsefede boğulmuş, aklı siyasete dalmış, kalbi hayat-ı dünyeviyede sersem olmuş, istidadı içtihaddan uzaklaşmış. Elbette fünun-u hazırada tevaggulü derecesinde istidadı, içtihad-ı şer’î kabiliyetinden uzaklaşmış ve ulûm-u arziyede tefennünü derecesinde içtihadın kabulünden geri kalmıştır. Onun için “Ben de onun gibi zekiyim, niçin ona yetişemiyorum?” diyemez ve demeye hakkı yoktur ve yetişemez.

(27. Söz)


İçtihadda yani istinbat-ı ahkâmda, yani Cenab-ı Hakk’ın marziyatını kelâmından anlamakta sahabelere yetişilmez.

Çünkü o zamandaki o büyük inkılab-ı İlahî, marziyat-ı Rabbaniyeyi ve ahkâm-ı İlahiyeyi anlamak üzere dönerdi. Bütün ezhan, istinbat-ı ahkâma müteveccih idi. Bütün kalpler “Rabb’imizin bizden istediği nedir?” diye merak ederdi. Ahval-i zaman, bu hali işmam ve ihsas edecek bir tarzda cereyan ediyordu. Muhaverat, bu manaları tazammun ederek vuku buluyordu. İşte bunun için her şey ve her hal ve muhavereler ve sohbetler ve hikâyeler, bütün o manaları bir derece ders verecek bir tarzda cereyan ettiğinden, sahabenin istidadını tekmil ve fikirlerini tenvir ettiğinden, içtihad ve istinbatta istidadı kibrit derecesinde nurlanmaya hazır olduğundan bir günde veya bir ayda kazandığı mertebe-i istinbat ve içtihadı, o sahabenin derece-i zekâvetinde ve istidadında olan bir adam, şu zamanda on senede, belki yüz senede kazanmayacaktır.

Çünkü şimdi saadet-i ebediyeye bedel, saadet-i dünyeviye medar-ı nazardır. Beşerin nazar-ı dikkati, başka maksatlara müteveccihtir. Tevekkülsüzlük içinde derd-i maişet, ruha sersemlik ve felsefe-i tabiiye ve maddiye akla körlük verdiğinden beşerin muhit-i içtimaîsi, o şahsın zihnine ve istidadına, içtihad hususunda kuvvet vermediği gibi teşettüt veriyor, dağıtıyor. Yirmi Yedinci Söz’ün içtihad bahsinde, Süfyan İbn-i Uyeyne ile onun zekâveti derecesinde birinin muvazenesinde ispat etmişiz ki Süfyan’ın on senede kazandığını, öteki yüz senede kazanamıyor.

(27. Söz)


Üçüncüsü: Her bir zaman için birer meta' mergub olup, o zamanın çarşısında teşhir edilir. Ve bütün rağbetler ona müteveccih ve umum fikirler ona müncezib olurlar. Meselâ, şu zamanda siyaset metaı ve hayat-ı dünyeviyenin te'mini gibi... Amma selef-i salihîn asrında ise, bütün rağbet ve himmetler, Hâlık-ı Âlem'in marziyatını kelâmından istinbat etmek veya saadet-i ebediyeyi te'min etmek üzere dönerdi. İşte, zaman-ı selefteki cumhur-u mü'mininin bütün zihin, kalb ve ruhları; yer ve gökler Rabbisinin marziyatını anlamaya müteveccih olduğu için, her kimin güzel bir istidadı olsaydı, o zamanda cereyan eden bütün ahval ve vukuat ve muhaverelerden kalbi ve fıtratı, âdeta şuuru taalluk etmese de ders alırlardı. Öyle ki, herşey birer muallim olup onun fıtratına, içtihad yapmak için birer ihzari istidad telkin ediyordu. Hattâ öyle olurdu ki; kesb-i tahsil ateşi, onun zihninin zeytine temas etmeden de, kendi kendine parlamak derecesine gelirdi. İşte bu vaziyetteki bir müçtehid, içtihada müteveccih olduğu vakit, o içtihad ona nurun alâ nur olurdu.

Amma şimdi bu zamanda, efkâr ve kulübün dağılması ve inayet ve himmetlerin inkısam etmesi ve zihinlerde siyaset ve felsefenin hükümran olması sebebiyle; birisi bu zamanda şayet "Süfyan İbn-i Uyeyne"nin zekâsında olsa dahi, Süfyan'in bir senede tahsil ettiği içtihadı, o ancak on senede tahsil edebilir. Çünkü Süfyan'in tahsil-i fıtrîsi, daha sinn-i temyizden başladığı için, istidadı ateşlenmeye hazır kibrit gibi müheyya olurdu.

Fakat bu zamanda onun nazîri ise, sabıkan geçtiği gibi; fünun-u hazırada tebahhuru derecesinde içtihaddan istidadı uzaklaşmış ve ulûm-u arziyede tevaggulü nisbetinde içtihadın kabulünde gabileşmiştir.

(Mesnevi N. (Badıllı))

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

Kaynakça[değiştir]