Namık Kemal

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden

Namık Kemal, Osmanlı aydınlarının idareye karşı oluşturduğu muhalif bir topluluk olan Genç Osmanlı hareketi mensubu yazar, gazeteci, devlet adamı ve şairdir. Düzenli bir eğitime devam edemedi. Özel dersler aldı ve kendi kendini yetiştirmeye çalıştı. Batı edebiyatı ve nesre yöneldi, tarih ve hukuk alanında kendini geliştirmeye çalıştı. Gazetelerde fıkra ve tercüme yazılar kaleme aldı. "Hak, millet, vatan, hürriyet, millet meclisi" gibi kelimeleri yaygınlaştırdı, bir anayasa hazırlanıp parlamenter yönetim sistemi kurulmasını sağlamaya yönelik derneklerde görev aldı. İdare ile zıtlaştı, Fransa ve İngiltere'ye gitti. Siyasetten uzak durmak ve yazı yazmamak koşuluyla affedilmiş olsa da Vatan yahut Silistre oyunundan sonra Kıbrıs'a sürüldü. II. Abdülhamit'in ilk Osmanlı Anayasası’nı yazmak için oluşturduğu komisyona üye yapıldı. Midilli, Rodos ve Sakız adalarında görev yaptı. Yurtseverlik, hürriyet, millet kavramlarına bağlı bir Tanzimat Devri aydınıdır. Bu kavramları Türk fikir hayatına ve edebiyatına sokan kişi kabul edilir.[1]

Bediüzzaman onun şiirlerinden üç yerde alıntı yapmıştır. Ayrıca, "Münazarat" adlı eserinde II. Meşrutiyetten on altı sene evvel Namık Kemal’in "Rüyasıyla uyandığını" yazar. Bu rüya, Namık Kemal’in hürriyet vb. konularda görüşlerini sembollerle sunmaya çalıştığı ve risale şeklinde bastırdığı "Rüya" adlı makalesidir. Bu makalesine esas olan rüyayı 24 Nisan 1872 gecesi görmüştür. [2]

Şahsi Bilgiler[değiştir]

Diğer İsimleri: Vatan Şairi, Hürriyet Şairi

Doğum Yeri ve Tarihi: Tekirdağ, 21 Aralık 1840[1]

Vefat Yeri ve Tarihi: Sakız Adası, Yunanistan (o zaman Osmanlı toprağı idi), 2 Aralık 1888[1]

Kabrinin Yeri: Bolayır Mezarlığı, Çanakkale

Harita Konumu: [1]

Eserleri[değiştir]

Tenkit, biyografi, tiyatro, roman, tarih ve makale türü eserleri vardır. Türk edebiyatının ilk edebi romanı "İntibah", batılı anlamda Türk edebiyatının sahnelenen ilk tiyatro eseri "Vatan yahut Silistre" ve "Hürriyet kasidesi" ünlüdür.

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

وَلَا تَرْكَنُٓوا اِلَى الَّذٖينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ âyet-i kerîmesi fermanıyla: Zulme değil yalnız âlet olanı ve taraftar olanı, belki edna bir meyledenleri dahi dehşetle ve şiddetle tehdit ediyor. Çünkü rıza-yı küfür, küfür olduğu gibi; zulme rıza da zulümdür.

İşte bir ehl-i kemal, kâmilane, şu âyetin çok cevahirinden bir cevherini şöyle tabir etmiştir:

Muîn-i zalimîn dünyada erbab-ı denâettir

Köpektir zevk alan, sayyad-ı bîinsafa hizmetten.

Evet bazıları yılanlık ediyor, bazıları köpeklik ediyor. Böyle mübarek bir gecede, mübarek bir misafirin, mübarek bir duada iken, hafiyelik edip güya cinayet yapıyormuşuz gibi ihbar eden ve taarruz eden, elbette bu şiirin mealindeki tokada müstahaktır.

(28. Mektup, 4. Risale, 2. Nokta)


Evet, şu hürriyet perdesi altında müthiş bir istibdadı taşıyan şu asrın gaddar yüzüne çarpılmaya lâyık iken ve halbuki o tokada müstahak olmayan gayet mühim bir zatın yanlış olarak yüzüne savrulan kâmilane şu sözün:

Ne mümkün zulm ile bîdâd ile imha-yı hürriyet

Çalış, idraki kaldır, muktedirsen âdemiyetten.

sözünün yerine, bu asrın yüzüne çarpmak için ben de derim:

Ne mümkün zulm ile bîdâd ile imha-yı hakikat

Çalış, kalbi kaldır, muktedirsen âdemiyetten.

veyahut:

Ne mümkün zulm ile bîdâd ile imha-yı fazilet

Çalış, vicdanı kaldır, muktedirsen âdemiyetten.

(22. Lema, 2. İşaret)


S-[*Haşiye: Şu sual maalcevap ehemmiyetsizlik ile beraber, cevapta bir iki nokta-i mühimme vardır. (Müellif)] İnkılabdan on sene evvel, hükûmete nihayet derecede mu'teriz olduğun halde; hükûmete hücum edenlere dahi itiraz ederdin. Hatta selatîn-i Osmaniyeyi ifrat ile sena ederdin. Hatta der idin: Muhtemeldir Abdulhamîd muktedir değildir ki; dizgini gevşetsin; milletin saadetine yol versin. Veyahud hata bir içtihad ile olabilir; bir gayr-ı makbul özrü kendine bulsun.. Veyahud avanelerinin ve vehminin elinde mahbus gibidir. Sonra birden bütün kabahatı ona attın. Neden hem itiraz hem hücum ederdin? Hem de bazılara karşı müdafaa ederdin?..

C- İnkılabdan onaltı sene evvel Mardin cihetlerinde beni hakka irşâd eden bir zata rastgeldim; siyasetteki muktesit mesleği bana gösterdi. Hem tâ o vakitte meşhur "Kemal'in rüyasıyla"[**Haşiye: Namık Kemal'in hürriyeti bir huriye benzeterek ve rü'ya ile vasıflandırarak edîbâne bir tasvir ile anlattığı makalesi ve kitapçığıdır. (Naşir)] uyandım. Lâkin maateessüf sû'-i tesadüf ile hükûmete itiraz edenlerden ehl-i ifrat ve ehl-i tefrite rast geldim. Ehl-i ifratın bir kısmı, Arab'dan sonra İslâmiyetin kıvamı olan Etrak'i tadlil ediyorlardı. Hattâ bir kısmı o derece tecavüz etti ki, ehl-i kanunu tekfir ederdi. Otuz sene evvel kanun-u esasî ve hürriyetin ilânını tekfire delil gösterirdi,

ﻭَﻣَﻦْ ﻟَﻢْ ﻳَﺤْﻜُﻢْ ﺑِﻤَﺎ ﺍَﻧْﺰَﻝَ ﺍﻟﻠَّﻪُ

ilâ âhir.. hüccet ederdi.

Bîçare bilmezdi ki: ﻣَﻦْ ﻟَﻢْ ﻳَﺤْﻜُﻢْ bi-mana ﻣَﻦْ ﻟَﻢْ ﻳُﺼَﺪِّﻕْ dır.

Acaba sâbık istibdadı hürriyet zanneden ve kanun-u esasîye itiraz eden adamlara nasıl itiraz etmeyeceğim elbette... Eğer çendan hükûmete itiraz ederdiler, lâkin onlar istibdadın daha dehşetlisini istediler. Bunun için onları reddederdim. İşte şimdi ehl-i hürriyeti tadlil eden şu kısımdandır.

İkinci kısım olan ehl-i tefriti gördüm. Dini bilmiyorlar, ehl-i İslâma insafsızca itiraz ediyorlar, taassubu delil getiriyorlardı. İşte şimdi Osmanlılıktan tecerrüd edip, tamamı tamamına Avrupa'ya temessül etmek fikrinde bulunanlar şu kısımdandır. Bununla beraber istibdad kendini muhafaza etmek için, herkese vesvese verdiği gibi; beni de inkılâbdan on sene evvel aldattı. Ki, ehl-i ihtilâlin ekseri masondur. Lillahil-hamd o vesvese bir iki sene zarfında zail oldu. Tâ o vakitte anladım; bizim ekser ahrarımız mutekîd müslümanlardır.

Elhâsıl:

Hükûmete hücum edenlerin bazıları "Haydo Haydo!" derlerdi. Bazıları "Haydar Ağa, Haydar Ağa!." derlerdi. Ben "Haydar" derdim. Şimdi de Haydar derim vesselâm!..

Eyyühel-avam! Şimdi Allahaısmarladık! Siz durunuz, havass ile konuşulacak bir davam var. Hükûmet ve eşraf ve İttihad Terakki'ye karşı bir mühim mes'elem var.

Ey tabaka-i havas! Biz avam ve ehl-i medrese, sizden hakkımızı isteriz.

(Münazarat)


Nebiyy-i Hâşimînin sima-yı mânevîsinin cemâl ve ulviyetine dair ﻛﻤﺎﻝ (Kemâl) hoş demiştir:

Sen ol Mahbub-u âlemsin / Ki zülf-ü ebrûvanındır,

Nutak-ı ka'be-i ulya / Revak-ı Mescid-ül Aksa.

Sen ol Nur-u Cemâlullahsın / Kim hüsn-ü aşkındır,

Çerağ-ı Leyle-i İsra' / Sirac-ı kurb-u ev edna.

Aceb bir Ka'be-i İsmetsin / Ey ruh-u beheştî kim,

Olur hâk-i harîmin / Secdegâh-i Âdem ü Havva.

Aceb bir Mushaf-ı hikmetsin / Ey feyz-i İlâhî kim,

Eder her nakş-ı hüsnün / Şerh-i râz-ı allemel-esma.

Kitab-ı hüsnün her safhası / Bir sûre-i i'caz,

Hatt-ı ruhsarının her noktası / Bir âyet-i kübra.

(Kısa bir meali:[3]

Sen alemlerin sevgilisisin./ Sevilen kaşlar

Kâbe'nin yüce kuşağı / Mescid- Aksa'nın kubbesi ve kemeri.

Sen Allah’ın yarattığı en güzel Nursun / Herkes senin güzelliğine aşık

Sen sırlı gecelerin kandilisin / Işığa en yakınsın.

Kâbe’nin en nadide masumu / Ey ruhu cennete ait olan

Herkesin dokunamayacağı kutsal toprak / Âdem ile Havva’nın secde ettiği yer.

Hikmet kitabının bir nadidesisin / Ey İlahi feyiz,

Senin her güzel nakşın,/ Allah’ın isimlerini bilerek açıklayan bir izahtır.

Güzel kitabının her sayfası birer mucize

Ruhunun her bir çizgisi her bir noktası büyük birer ayet.)

(Şuaat-ü Marifet-ün Nebiyy (Asar-ı Bediiyye))

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

Kaynakça[değiştir]