Mercan (Değerli Taş)

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden

Mercan ile ilgili diğer maddeler için Mercan (Tavzih) sayfasına bakın

Mercanlar denizlerde yaşayan bir sınıf omurgasız hayvandır. Bu canlıların dış deri salgılarından oluşan ve bir araya gelerek resifler oluşturan iskeletlerine de mercan denir. Özellikle Akdeniz'de çıkan kırmızı renkli bir mercan türü parlaklığı ve çok koyu ve değişmez renginden dolayı antik çağlardan beri takı ve süsleme yapmak için kullanılagelmiştir. Yüzyıllardır kullanıldığından artık sığ sularda çok az bulunur.[1]

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Bir zaman hem dindar hem gayet sanatkâr bir hâkim-i namdar istedi ki Kur’an-ı Hakîm’i, maânîsindeki kudsiyetine ve kelimatındaki i’caza şayeste bir yazı ile yazsın. O mu’ciz-nüma kamete, hârika bir libas giydirilsin. İşte o nakkaş zat, Kur’an’ı pek acib bir tarzda yazdı. Bütün kıymettar cevherleri, yazısında istimal etti. Hakaikinin tenevvüüne işaret için bazı mücessem hurufatını elmas ve zümrüt ile ve bir kısmını lü’lü ve akik ile ve bir taifesini pırlanta ve mercanla ve bir nevini altın ve gümüş ile yazdı. Hem öyle bir tarzda süslendirip münakkaş etti ki okumayı bilen ve bilmeyen herkes temaşasından hayran olup istihsan ederdi. Bâhusus ehl-i hakikatin nazarına o surî güzellik, manasındaki gayet parlak güzelliğin ve gayet şirin tezyinatın işaratı olduğundan pek kıymettar bir antika olmuştur.

Sonra o hâkim, şu musanna ve murassa Kur’an’ı, bir ecnebi feylesofa ve bir Müslüman âlime gösterdi. Hem tecrübe hem mükâfat için emretti ki: “Her biriniz, bunun hikmetine dair bir eser yazınız.” Evvela o feylesof sonra o âlim, ona dair birer kitap telif ettiler.

Fakat feylesofun kitabı, yalnız harflerin nakışlarından ve münasebetlerinden ve vaziyetlerinden ve cevherlerinin hâsiyetlerinden ve tarifatından bahseder. Manasına hiç ilişmez. Çünkü o ecnebi adam, Arabî hattı okumayı hiç bilmez. Hattâ o müzeyyen Kur’an’ı, bilmiyor ki bir kitaptır ve manayı ifade eden yazıdır. Belki ona münakkaş bir antika nazarıyla bakıyor. Lâkin çendan Arabî bilmiyor fakat çok iyi bir mühendistir, güzel bir tasvircidir, mahir bir kimyagerdir, sarraf bir cevhercidir. İşte o adam, bu sanatlara göre eserini yazdı.

Amma Müslüman âlim ise ona baktığı vakit anladı ki o, Kitab-ı Mübin’dir, Kur’an-ı Hakîm’dir. İşte bu hakperest zat, ne tezyinat-ı zahiriyesine ehemmiyet verdi ve ne de hurufun nukuşuyla iştigal etti. Belki öyle bir şeyle meşgul oldu ki milyon mertebe öteki adamın iştigal ettiği meselelerinden daha âlî daha gâlî daha latîf daha şerif daha nâfi’ daha câmi’… Çünkü nukuşun perdesi altında olan hakaik-i kudsiyesinden ve envar-ı esrarından bahsederek gayet güzel bir tefsir-i şerif yazdı.

Sonra ikisi, eserlerini götürüp o hâkim-i zîşana takdim ettiler. O hâkim, evvela feylesofun eserini aldı. Baktı gördü ki o hodpesend ve tabiat-perest adam çok çalışmış fakat hiç hakiki hikmetini yazmamış. Hiçbir manasını anlamamış, belki karıştırmış. Ona karşı hürmetsizlik, belki edepsizlik etmiş. Çünkü o menba-ı hakaik olan Kur’an’ı, manasız nukuş zannederek mana cihetinde kıymetsizlik ile tahkir etmiş olduğundan o hâkim-i hakîm dahi onun eserini başına vurdu, huzurundan çıkardı.

Sonra öteki hakperest, müdakkik âlimin eserine baktı gördü ki gayet güzel ve nâfi’ bir tefsir ve gayet hakîmane, mürşidane bir teliftir. “Âferin, bârekellah” dedi. İşte hikmet budur ve âlim ve hakîm, bunun sahibine derler. Öteki adam ise haddinden tecavüz etmiş bir sanatkârdır. Sonra onun eserine bir mükâfat olarak her bir harfine mukabil, tükenmez hazinesinden “On altın verilsin.” irade etti.

(12. Söz)


RİSALE-İ NUR

Mazhar-ı esma u sıfât-ı Bedîüzzaman’dır bu

Mev’ûd-u risaletten bizlere fazl-ı ihsandır bu

Kenz-i mahfîde muhit-i mekteb-i irfandır bu

Hava-i zulmette işrak eden şems-i tâbândır bu

Mişkât-ı misbahtan menşur-u hakikat-i Kur’an’dır bu

Mevsim-i a’sarda yekta bir gülistandır bu

İrşad-ı feth-i keşifte serencam-ı hidayettir bu

Sefine-i necatta sırr-ı menzile vusule kaptandır bu

Leyle-i zulmet-i cehilde nur-u çerağ-ı Yezdan’dır bu

Gamgin gönüllerde behçet-i ferah-feza-yı şâdümandır bu

Şems-i Kur’an’dan akseden nur-u irfandır bu

Sultanü’l-eser ve zübdetü’l-meâni tefsir-i Furkan’dır bu

Şeref-i Ehl-i Beyt ve teşci-i Gavs-ı A’zam’dır bu

Etba-i Ehl-i Sünnet ve iklim-i marifette sultandır bu

Maden-i marifet ve ibraz-ı şefkatte ümmü’l-enamdır bu

Cism-i velayette evliyaya ruhfeza-yı candır bu

Kevkeb-i muhakkikînde mü’minlere atâ-yı Sübhan’dır bu

Vahdet-i mevcud ve râhının semasında Kehkeşan’dır bu

İlm ü marifet bahrinde dürr-i yekta-yı mercandır bu

İlm ü hakikatte şuledar mâhitab-ı âhir zamandır bu

Müstağrak-ı envar-ı safada gelen bahardandır bu

Teslim-i rıza ve nezahet-i istiğnada aynı iz’andır bu

Risale-i Nur talebelerine hakikat-i kıble-i imandır bu!..

Halil İbrahim (rh)

(Emirdağ L. 1)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

Kaynakça[değiştir]