Mehmed Gül

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden

Hafız Mehmed Gül Risale-i Nur talebesi olduktan sonra kendi köyü olan Sav'da bir medreseye çevirdiği evinde özellikle çocuklara İman ve Kur'an dersi vermiş bir nur talebesidir. Risalelerde bahsi geçtiği üzere şikayet üzerine evini Jandarma basmış ama bir gün bile tevkif edememişlerdir. Çanakkale gazisi olup şarapnel parçasıyla yaralandığından topal kalmıştır.[1]

Şahsi Bilgiler[değiştir]

Diğer İsimleri:

Doğum Yeri ve Tarihi: Sav, Isparta, 1890[1]

Vefat Yeri ve Tarihi: 31 Mart 1944 (Denizli hapishanesnde vefat eden Hafız Ali'den 15 gün sonra köyünde ağaç devrilmesiyle vefat etmiştir)[2]

Kabrinin Yeri: Sav köyü, Isparta, yukarı mezarlık[1]

Risale-i Nur ile Nasıl Tanıştığı[değiştir]

Bediüzzaman Said Nursi ile Görüşmeleri[değiştir]

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Yalnız bu kadar var ki Isparta havalisinde yüzer genç Saidler ve Hüsrevler yetişmişler. Bu ihtiyar ve zayıf Said, dünyadan kemal-i istirahat-i kalple veda etmeye hazırdır. Ve bilhassa mühim bir Medrese-i Nuriye olan Sava köyünün başta Hacı Hâfız olarak Ahmedleri, Mehmedleri hattâ muhterem hanımları (Tahir’in refika ve kerîmeleri gibi) ve masum çocukları Risale-i Nur’la meşgul olmalarını düşündükçe bu dünyada cennet hayatının manevî bir nevini zevk ediyorum, görüyorum. Oranın Ahmedlerinin hediyesini umum o köy hesabına bir teberrük deyip öpüp başıma koydum.

(Kastamonu Lahikası)


Bu defa Nur Fabrikasının sahibiyle ve tam bir muavini ve tam bir Hüsrev olan kahraman Tahir’in beşaretli mektupları ve Medrese-i Nuriye’nin kahramanlarından Marangoz Ahmed’in ikinci rüyası ve üçüncü rüyanın âhirinde, malûm musibetin akabinde sarsılmayan faal Hâfız Mehmed’in çocuklara hatim duasını yapması ve Risale-i Nur’u okutması, üstümüzden dağ gibi manevî ağırlıkları kaldırdılar. Cenab-ı Hak sizleri ve onları âfat-ı maneviye ve maddiyeden muhafaza etsin, âmin!

(Kastamonu Lahikası)


Bu defa Sabri ve Hâfız Ali’nin mektupları, Risale-i Nur’un fevkalâde bir kerametini ve hârika kuvvetini gösteriyor. Medrese-i Nuriye’nin çalışkan ve gayyur talebeleri birkaç gün zarfında, Hâfız Mehmed’in zayi olan kitaplarına mukabil umumunun yazılmasını ve ona verilmesini taahhüd edinmelerine, bu havalideki şakirdleri fevkalâde mesrur eyledi.

(Kastamonu Lahikası)


Aziz, sıddık, sebatkâr kardeşlerim!

Musibetzedelerin manevî galebesi, beraeti; değil yalnız sizleri ve bizleri belki bu memleketteki bütün ehl-i imanı sevindirir bir mahiyettedir. Çünkü Risale-i Nur’un hürriyetine meydan açtı. Şimdiye kadar müsadere tevehhümüyle pek çok ihtiyata mecbur olmuştuk. Bu on sekiz senede ve bilhassa buradaki altı senede, risaleleri gizlemek hususunda pek çok zahmet çektim ve daima endişe ederek azap çekiyorduk.

Cenab-ı Hakk’a Risale-i Nur’un hurufatı adedince hamd ü sena ve şükür olsun ki bu defa manevî galebesiyle o zalimane ve zulmetkârane perdeyi parçaladı. Az bir zahmetle büyük bir ücret ve geniş bir fütuhata zemin hazırladı. Ve bu iki ay tevakkuf müddeti, aynen hapsimiz hâdisesi gibi başka bir tarzda, daha geniş bir dairede Risale-i Nur’un intişarına vesile oldu. Sizleri ve bilhassa musibetzedeleri ve hususan Hâfız Mehmed’i tebrik ediyoruz ve geçmiş olsun deriz.

Bir Tesettür Risalesi’yle yüz adamı, yüz gün tevkif eden ve onun gibi yüzer risalelerle bir tek adamı bir gün tevkif edemeyen bir mahkemeye hükmedip galebe çalan, sizlerin hârika sadakatiniz ve fevkalâde ihlasınız ve sarsılmaz metanetiniz ve kuvvetli tesanüdünüz olduğu bizce kat’iyet kesbetti, şüphemiz kalmadı. Cenab-ı Hak sizden ebeden razı olsun, âmin!

(Kastamonu Lahikası)


Üçüncüsü: Merhum Mehmed Zühdü’nün vefatı, Risale-i Nur’un hizmeti noktasında bizi çok müteessir etti. Fakat birden, geçen sene Hâfız Mehmed’in bütün müsadere edilen risalelerini, on gün zarfında köyündeki Risale-i Nur şakirdleri tarafından yazıp ona vermek, çok merdane taahhüdleri hatırıma geldi ve anladım ki arslanlar yatağı olan Isparta ve havalisi, Mehmed Zühdü’nün hizmetini muzaaf bir surette yapacaklar ve o boşluğu dolduracaklar.

(Kastamonu Lahikası)


Evvela: Bu mübarek ramazan-ı şerifteki dualar, ihlası bulmak şartıyla inşâallah makbuldür. Fakat maatteessüf ekseriyetçe Risale-i Nur şakirdlerinin nazarlarını dünyaya çevirmek ve huzur-u kalbi bozmak için bazı taarruzlar yüzünden o ihlas, o huzur-u tam bir derece zedelenir. Merak etmeyiniz, her şeyi Cenab-ı Hakk’a havale edip öyle taarruzlara ehemmiyet vermeyin. Âtıf’a da yazınız, merak etmesin ve müteessir olmasın. O da bir kaza-i İlahîdir. İnşâallah Sava Hâfız Mehmed’in hâdisesi gibi Risale-i Nur’un lehine dönecektir. (Hâşiye[3])

(Kastamonu Lahikası)


Sâlisen: Medrese-i Nuriyenin kahramanlarından ve Barlalı Marangoz Mustafa Çavuş ve Hâfız Mehmed’in tam vârisi Marangoz Ahmed’in Medrese-i Nuriye namına pek samimi ve hazîn taziyenamesi, beni sürurla ağlattırdı.

(Emirdağ Lahikası-1)


Merhum Hâfız Mehmed’in iki kardeşi o merhumun vazifesini yapmaları ve Mustafa’nın yazısı, Hüsrev’in tatlı hattına mutabık gelmesi, benim nazarımda, yeniden iki Hâfız Mehmed’i bulmuş kadar memnun oldum.

(Emirdağ Lahikası-1)


Şimdi birden Sava medrese-i Nuriyenin Hacı Hâfız’ı ve merhum Hâfız Mehmed’i ve kardeşlerini ve Mehmedlerini ve Ahmedleri ve masum Nurcuları ve mübarek ihtiyar ve sair kahraman şakirdlerini düşündüm. Hayatım müddetince ona yakın olmak bütün canımla istedim ve vefattan sonra onların mezaristanında defnolmamı arzuladım.

(Emirdağ Lahikası-1)


Sâniyen: Bu kahraman kardeşimizin, hayatta kaldığı gibi defter-i hasenatına her birimiz, manevî kazançlarımızı –umumda olduğu gibi hususi bir surette dahi– o kardeşimize hediye etmeliyiz. Ben kendim onu da Hâfız Ali, Hâfız Mehmed ve Savalı Ahmed ve Mehmed Zühdü’nün beşincisi olarak evliya-i azîmenin has dairesinde manevî kazançlarımı ona da bağışlamaya karar verdim.

(Emirdağ Lahikası-1)


O çok ehemmiyetli ve Nur hizmetinde muvaffakıyetli, merhum o mübarek zatın mükemmel vazifesini bitirip yüzer manevî evlat ve hayru’l-halef bırakıp gittiği ve terhis olduğu, rahmet ve istirahat âlemine çekildiği aynı zamanda, büyük üstadlarımın dairesine kazançlarımı bağışladığım zaman; Hâfız Ali, Hâfız Mehmed, Mehmed Zühdü ve Savlı Ahmed ve Hasan Feyzi içinde ihtiyarım olmadan Hacı Hâfız Mehmed daha hayatta iken on günden beri onların içinde görüyordum. Derdim: “Vefat edenler içinde bu da bulunsun.” İlişmedim. Hem hayatta olanlar içinde hem üstadlar dairesinde bulunmasına hayret ederdim. Şimdi bu mektubunuzdan anlaşıldı ki onun hâlisane kudsî hizmetinin bir kerameti olarak vefatını ihsas ediyordu. Hâfız Ali, Hasan Feyzi ortasında makamım var diye iş’ar ediyordu.

(Emirdağ Lahikası-1)


Risale-i Nur’un kıymettar muallimi Hâfız Mehmed’in kardeşi Ali Gül’ün selâmını aldım. Ben hem ona hem bütün hemşehrilerine ve Sava’nın bütün ahya ve emvatına binler selâm ve dua ederim.

(Şualar, 13. Şua)


İşte bu vakıaya muvafık olarak ben merhum Hâfız Ali’yi aynen hayattaki gibi Risale-i Nur’la meşgul olarak en yüksek bir ilimde çalışan bir talebe-i ulûm vaziyetinde ve tam şehitler mertebesinde ve tarz-ı hayatlarında biliyorum ve o kanaat ile ona ve onun gibi Mehmed Zühdü’ye ve Hâfız Mehmed’e bazı dualarımda derim:

Yâ Rabbi! Bunları kıyamete kadar Risale-i Nur kisvesinde hakaik-i imaniye ve esrar-ı Kur’aniye ile kemal-i ferah ve sevinçle meşgul eyle, âmin!

(Şualar, 13. Şua)


O büyük şehit, Denizli’yi bana sevdiriyor, daha buradan gitmek istemiyorum. O ve Mehmed Zühdü ve Hâfız Mehmed, hayatlarında gördükleri vazife-i imaniye ve Nuriyeye devam ediyorlar. Onlar pek yakından temaşa ediyorlar, belki de yardım ediyorlar. Evliya-i azîmenin dairesinde kıymetli hizmet noktasında mevki almalarından ben de o ikisinin Hâfız Mehmed’le beraber isimlerini silsilemde aktabların isimleri yanında yâd edip hediyelerimi bağışlıyorum.

(Şualar, 13. Şua)


Hakikaten Hâfız Ali, Hâfız Mehmed ve Mehmed Zühdü’nün vefatları; değil yalnız bize ve Isparta’ya, belki bu memlekete ve âlem-i İslâm’a büyük bir zayiattır. Fakat şimdiye kadar bir cilve-i inayet olarak Risale-i Nur’un bir şakirdi zayi olduğu zaman, der-akab iki üç tane o sistemde meydana çıktığından, kuvvetle ümitvarız ki başka şekilde o kahramanların vazifelerini görecek, ümit ettiğimizden ciddi şakirdler çıkarlar, görürler. Zaten o üç mübarek merhum zatlar, az bir zamanda, yüz senelik vazife-i imaniyeyi gördüler. Cenab-ı Erhamü’r-Râhimîn, onların yazdıkları ve neşrettikleri ve okudukları huruf-u Nuriye adedince onlara rahmetler eylesin, âmin!

Benim tarafımdan o Hâfız Mehmed’in akrabasını ve mübarek köyünü taziye ediniz. Ben de onu Hâfız Ali ve Mehmed Zühdü’ye arkadaş edip üstadlarımın aktab kısmının isimleri içinde o üçünün isimlerini dâhil edip Hâfız Âkif’i dahi Âsım ve Lütfü’ye arkadaş ettim.

(Şualar, 13. Şua)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

Isparta’da ve Sava’daki taarruz bir derece umumîdir. Risale-i Nur’un intişar ettiği her tarafta bu sıralarda, şimdiye kadar bir plan dâhilinde Risale-i Nur’un fütuhatına karşı tecavüz var. Bir derece şevk ve neşeye zarar verdi, bir devre-i tevakkuf açtı. Şimdiki kahtlığa o tevakkuf sebebiyet veriyor. Fakat Cenab-ı Hakk’a şükür, Isparta ve havalisi kahramanları çelik gibi bir metanet göstermeleri, sair yerlerin de kuvve-i maneviyelerini takviye ediyorlar.

Bazı ihtiyatsız ve dikkatsizlerin yüzünden cüz’î zararlar olduğundan, ihtiyat ve dikkat her vakit lâzımdır. Barla’da Risale-i Nur’un muvakkat tatili sebebiyle yağmursuzluk başladığı gibi ve Risale-i Nur’un müdahalesiyle yağmurun Barla etrafındaki daireye mahsus olarak gelmesi ve Isparta’nın Risale-i Nur’a karşı iştiyaklarıyla –Hüsrev’in dediği gibi– yağmur fevkalâde bir surette imdada gelmesi gibi pek çok emarelerle ve burada Risale-i Nur münasebetiyle vücuda gelen yüzer hâdiselerin delâletiyle deriz ki:

Bu Anadolu’ya ayn-ı rahmet olan Risale-i Nur’a karşı, bu acib zamanda böyle umumî ve geniş bir taarruzla ve bazı yerlerde tatile mecbur olması, bu kaht u galâyı ve bu acib ihtikârı ve bereketsizlik ve açlığı netice verdiğine bize kanaat verdi. Şimdi yanımdaki Emin ve Feyzi gibi sair arkadaşlarım da aynı kanaattedirler.

Said Nursî

(Kastamonu Lahikası)

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

Kaynakça[değiştir]

  1. 1,0 1,1 1,2 Isparta kahramanları, Himmet Koçoğlu
  2. http://www.risalehaber.com/risale-i-nurda-dort-hafiz-mehmed-227500h.htm
  3. Âtıf’a muaraza eden ve hücum eden tarîkatçı müftü ve taassuplu vaiz ve hoca ve ehl-i tarîkat, ehemmiyetli ehl-i ilim ve tarîkat, bu muarazada, en son perdesi rejim hesabına ve tarafgirliğine ve himayesine dayanıp Âtıf’ın müdafaa ettiği sünnet-i seniye mesleğine taarruz suretine girdiğini ve Risale-i Nur’a muaraza eden, bilerek veya bilmeyerek zındıkaya yardım ettiğine bir delil, bu defa adliyece benden sordular ki: Kürt Âtıf, rejim aleyhinde çalışıyor.
    Demek onun muarızları, rejime dayandılar.
    Ben de dedim: Rejimi reddetmek ne vazifemizdir, ne de kuvvetimiz var ve ne de düşünüyoruz ve ne de Risale-i Nur izin veriyor. Fakat biz kabul etmiyoruz, amel etmiyoruz, istemiyoruz. Red başka, kabul etmemek başkadır, amel etmemek daha başkadır. Hazret-i Ömer’in (ra) taht-ı hükmünde, kanun-u adalet-i şer’iyesini reddetmeyen ve ilişmeyen Yahudilere, Nasâra’ya ilişmiyordular. Demek kabul etmemek, tasdik etmemek, idarece bir cünha, bir suç teşkil etmiyor ki o çeşit muhalifler ve münkirler, en kuvvetli padişahların idaresi ve siyaseti altında bulunmuşlar.
    İşte bu nokta-i nazardan, Risale-i Nur’un şakirdlerinden en müthiş bir muhalif ve rejim müessisini tel’in de etse bilfiil idareye ilişmese onun mefkûresine kanunen ilişilmez. Hürriyet-i vicdan ve hürriyet-i fikir, onları tebrie eder.