Kategori:Rabbi/Rabbussemavati Vel Ard/Rabbissemavati Ve Rabbil Ard Ayetleri

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden

Bu kategoride içinde "Rabbissemavati Vel Ard/Rabbussemavati Vel Ard/Rabbissemavati Ve Rabbil Ard" yani "Göklerin ve yerin Rabbi" ifadesi geçen ayetler listelenmiştir.

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

İşte bu fenlere kıyasen, yüzer fünundan her bir fen, geniş mikyasıyla ve hususi âyinesiyle ve dürbünlü gözüyle ve ibretli nazarıyla bu kâinatın Hâlık-ı Zülcelal’ini esmasıyla bildirir; sıfâtını, kemalâtını tanıttırır.

İşte bu muhteşem ve parlak bir bürhan-ı vahdaniyet olan mezkûr hücceti ders vermek içindir ki Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan çok tekrar ile en ziyade رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَ الْاَرْضِ ve خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ âyetleriyle Hâlık’ımızı bize tanıttırıyor, diye o mektepli gençlere dedim.

(11. Şua)


غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّٓالّٖينَ cereyanının dehşetli manevî musibetini اَوْ كَظُلُمَاتٍ فٖى بَحْرٍ لُجِّىٍّ in boğucu karanlığını hissederek “Eyvah! Ne yaptık? Bu dehşetli gemiye neden bindik? Bundan kurtulmak çaresi nedir?” diye o kör felsefenin gözlüğünü kırdı اَلَّذٖينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ cereyanına girdi. Birden hikmet-i Kur’aniye imdadına geldi, tam hakikatini gösteren bir dürbün aklına verdi “Şimdi bak!” dedi. Baktı, gördü ki:

رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَ الْاَرْضِ ismi هُوَ الَّذٖى جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ ذَلُولًا فَامْشُوا فٖى مَنَاكِبِهَا وَ كُلُوا مِنْ رِزْقِهٖ burcunda bir güneş gibi tulû etti. Zemini gayet muntazam ve selâmetli bir gemi ve zîhayatları rızıklarıyla beraber içine doldurmuş, kâinat denizinde çok hikmetler ve menfaatler için seyahatle güneş etrafında gezdirip mevsimlerin mahsulatını erzak isteyenlere getirir. Ve “Sevr” ve “Hut” namlarında iki meleği o sefineye kaptan yapmış, gayet güzel ve muhteşem memleket-i Rabbaniyede Hâlık-ı Zülcelal’in mahlukat ve misafirlerini keyiflendirmek için gezdiriyor. Ve onun ile اَللّٰهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ hakikatini gösterir, Hâlık’ını bu ismin cilvesiyle tanıttırır diye anladı. Bütün ruh u canıyla ‌اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَ‌ dedi اَلَّذٖينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ taifesine girdi.

(15. Şua)


İşte arzın (Hâşiye: Evet, küre-i arz küçüklüğüyle beraber semavata karşı gelebilir. Çünkü nasıl ki daimî bir çeşme, vâridatsız büyük bir gölden daha büyük denilebilir. Hem bir ölçek ile bir şey ölçerek başka yere nakledilen ve onun elinden geçmiş ve ona girmiş çıkmış bir mahsulatla, zahiren binler defa ölçekten büyük ve dağ gibi bir cisimle o ölçek muvazeneye çıkabilir.

Aynen öyle de küre-i arz, Cenab-ı Hak onu sanatına bir meşher ve icadına bir mahşer ve hikmetine medar ve kudretine mazhar ve rahmetine mezher ve cennetine mezraa ve hadsiz kâinata ve mahlukat âlemlerine ölçek ve mazi denizlerine ve gayb âlemine akacak bir çeşme hükmünde icad etmiş. Her sene kat kat ve katmerli yüz bin tarzda, masnuattan dokunmuş gömleklerini değiştirdiği ve çok defa dolup maziye boşaltarak gayb âlemine döktüğü bütün o müteceddid âlemleri ve arzın müteaddid gömleklerini nazara al, yani bütün mazisini hazır farz et. Sonra yeknesak ve bir derece basit semavata karşı muvazene et. Göreceksin ki arz, ziyade gelmezse noksan da kalmaz. İşte رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَ الْاَرْضِ sırrını anla.) bu azamet-i maneviyesinden ve ehemmiyet-i san’aviyesindendir ki Kur’an-ı Hakîm, semavata nisbeten, büyük bir ağacın küçük bir meyvesi hükmünde olan arzı, bütün semavata denk tutuyor. Onu bir kefede, bütün semavatı bir kefede koyuyor. Mükerreren رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَ الْاَرْضِ der.

(15. Söz)


Mesela küre-i arz, ehl-i hikmet nazarıyla bakılsa hakikati şudur ki: Güneş etrafında mutavassıt bir seyyare gibi hadsiz yıldızlar içinde döner. Yıldızlara nisbeten küçük bir mahluk. Fakat ehl-i Kur’an nazarıyla bakıldığı vakit –On Beşinci Söz’de izah edildiği gibi– hakikati şöyledir ki: Semere-i âlem olan insan, en câmi’ en bedî’ ve en âciz en aziz en zayıf en latîf bir mu’cize-i kudret olduğundan, beşik ve meskeni olan zemin; semaya nisbeten maddeten küçüklüğüyle ve hakaretiyle beraber manen ve sanaten bütün kâinatın kalbi, merkezi; bütün mu’cizat-ı sanatının meşheri, sergisi; bütün tecelliyat-ı esmasının mazharı, nokta-i mihrakıyesi; nihayetsiz faaliyet-i Rabbaniyenin mahşeri, ma’kesi; hadsiz hallakıyet-i İlahiyenin hususan nebatat ve hayvanatın kesretli enva-ı sağiresinden cevvadane icadın medarı, çarşısı ve pek geniş âhiret âlemlerindeki masnuatın küçük mikyasta numunegâhı ve mensucat-ı ebediyenin süratle işleyen tezgâhı ve menazır-ı sermediyenin çabuk değişen taklitgâhı ve besatin-i daimenin tohumcuklarına süratle sümbüllenen dar ve muvakkat mezraası ve terbiyegâhı olmuştur.

İşte arzın bu azamet-i maneviyesinden ve ehemmiyet-i san’aviyesindendir ki Kur’an-ı Hakîm; semavata nisbeten büyük bir ağacın küçük bir meyvesi hükmünde olan arzı, bütün semavata karşı küçücük kalbi, büyük kalıba mukabil tutmak gibi denk tutuyor. Onu bir kefede, bütün semavatı bir kefede koyuyor, mükerreren رَبُّ السَّمٰوَاتِ وَ الْاَرْضِ diyor.

(24. Söz)


Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan i'caz lisanı ile ifade ediyor ki: Demirin o kadar çok menafi'i, o kadar geniş fevaidi vardır ki; insanın hanesi olan küre-i arzın mahzeninden çıkarılacak âdi bir madde değildir. Ve rastgele hacette istimal edilmiş fıtrî bir maden değildir. Belki Hâlık-ı Kâinat'ın tarafından rahmet hazinesinde ve kâinatın büyük tezgâhında izhar edilmiş bir nimet olarak,

ﺭَﺏُّ ﺍﻟﺴَّﻤﻮَﺍﺕِ ﻭَ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ

ünvan-ı haşmetiyle küre-i arz sekenesinin hâcâtına medar olmak için demiri inzal etmiş, indirmiş diye demirdeki umumî menfaati ifade için; güya demirin gökten gelen rahmet, hararet ve ziya gibi öyle şümullü faideleri var ki, kâinat tezgahından gönderiliyor, küre-i arzın dar anbarından değil. Belki kâinat sarayındaki büyük hazine-i rahmetten izhar edilerek gönderilip, küre-i arzın anbarında yerleştirilmiş; o anbardan asırların ihtiyacına nisbeten parça parça ihraç ediliyor.

(Latif Nükteler)

"Rabbi/Rabbussemavati Vel Ard/Rabbissemavati Ve Rabbil Ard Ayetleri" kategorisindeki sayfalar

Bu kategoride yer alan toplam 13 sayfanın 13 adedi aşağıdadır.