Hayri Dinçer

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden

Hayri Dinçer Emirdağ Nur Talebelerindendir. Risalelerde Doktor Hayri veya Tabip Hayri olarak da bahsi geçer. Emirdağ Hükümet Tabibi Tahir Barçın'ın sağlık memurlarından olup Üstad 1950 yılı başlarında Emirdağ’a geldiğinde nöbetle ona hizmet edenler arasındadır. [1].

Şahsi Bilgiler[değiştir]

Diğer İsimleri: Doktor veya Tabip Hayri

Doğum Yeri ve Tarihi:

Vefat Yeri ve Tarihi:

Kabrinin Yeri:

Harita Konumu:

Risale-i Nur ile Nasıl Tanıştığı[değiştir]

Üstad Emirdağ'a geldiğinde ona talebe olmuştur.

Bediüzzaman Said Nursi ile Görüşmeleri[değiştir]

Emirdağ'da zaman zaman Üstad'ın hizmetinde bulunmuştur.

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

(Not: Aşağıdaki ilk 2 bahisden sonraki yerlerde soyadı belirtilmediğinden bahsi geçen "Hayri" isimlerinin bazılarının az ihtimal ile de olsa Binbaşı Hayri Bey'den bahsediyor olma ihtimali mevcuttur)

Nur’un makinistleri, Medresetü’z-Zehranın faal, muktedir şakirdlerinden Terzi Mehmed, Halil İbrahim, masumların küçük kahramanlarından Talat ve arkadaşları hem bizleri hem bütün Nur şakirdlerini memnun ettikleri gibi inşâallah ileride bu memlekete, bu hizmet-i Nuriye ile çok büyük fayda ve netice verecekler.

Sordukları mesele-i şer’iye ise şimdiki mesleğimiz ve halimiz, o meselelerle meşgul olmaya müsaade etmiyor. Yalnız bu kadar var ki: Ruhsat-ı şer’iye olan kasr-ı namaz ve takdim tehir, vesait-i nakliye bir kararda olmadığı için onlara bina edilmez. Belki kaide-i şer’iye olan kasr-ı namaz, sabit olan mesafeye bina edilebilir.

Eğer denilse ki: Tayyare ile ve şimendiferle bir saatte giden zahmet çekmiyor ki ruhsata müstahak olsun.

Elcevap: Tayyare ve şimendiferde abdest alıp vaktinde namazını kılmak, yayan serbest gidenlerden daha ziyade müşkülat bulunduğu için ruhsata sebebiyet verir.

Her ne ise… Şimdilik bu kadar yazılabildi. Bu mesele-i şer’iyeyi ulema-i İslâm halletmişler, bize ihtiyaç bırakmamışlar. Şimdi hazır Doktor Hayri ve Terzi Mustafa, kendi hisselerine arz-ı hürmet ve selâmet ederler.

Said Nursî

(Barla Lahikası)


Üç dört saat sonra, Emirdağı’nın bir Hüsrev’i ve Feyzi’si, çok hayırlı olan tabip Hayri yanıma geldi. Dedi: “Buranın ehemmiyetli bir mektep muallimi Abdurrahman, bu muallim aynen Feyzi kadar Nur’a hizmet etti, Nurlara talebe olmak istiyor. Kabul etseniz Asâ-yı Musa’yı vereceğiz.” Dedim: Veriniz.

Hem o merhum Hasan Feyzi gibi az zamanda çok hizmet eden kardeşimiz Mustafa Osman’ın o günde gelen mektubunu gördüm ki Kastamonu Lisesini kısmen bir cihette şereflendiren ve şimdi dârülfünunu nurlandırmaya çalışan mektepli Mustafa, Nur makinesi münasebetiyle Nurlara zarar gelmemek için matbuat kanununu hatırlatıp ihtiyatkârane muhaberesinden bahsediyor. (Hâşiye[8])

Ben dedim: Hadsiz şükür olsun ki bir muallim terhis edildi, onun bedeline iki Hasan ve iki Mustafa ve üç muallim ve bir çalışkan müteallim, vazifeleri içinde Denizli kahramanının vazifesini görüyorlar. İşte bu hal işaret eder ki: Nasıl Hâfız Ali gitti, Denizli onun yerine geldi, acısını unutturdu; öyle de bir Hasan Feyzi gitti, yerine bir dârülfünun gelecek, inşâallah acısını unutturacak.

(Emirdağ Lahikası-1)


Aziz, sıddık kardeşlerim!

Asâ-yı Musa ve Zülfikar-ı Mu’cizat-ı Ahmediye ve Kur’aniye mecmualarından, münasip gördüğünüz zaman Ravza-i Mutahhara’nın civarındaki ulemaya göndermekle beraber, onlara yazınız ki:

عَلٰى صَاحِبِهَا اَفْضَلُ الصَّلَاةِ وَ السَّلَامِ

Nur risalelerinin Medresetü’z-Zehrası, (Hâşiye[2]) Ravza-i Mutahhara’nın civarındaki ulemanın şefkatine çok muhtaç manevî bir mahdumudur, bir talebesidir, şiddetli düşmanların hücumuna maruz kalmış bir şakirdidir ve âlem-i İslâm’ı daima tenvir eden sizin o büyük medresenizin küçük bir dairesi ve şubesidir. Onun için o âlîkadr üstad ve müşfik peder ve hamiyetkâr mürşid-i a’zam olan zatlar bu bîçare evladına tam manevî yardım etmesini onların ulüvv-ü himmetinden bekliyoruz. O pek büyük üstadlarımıza takdim edilen iki kitap ise bir talebe dersini ne derece anlamış diye akşam üzeri üstadına ve babasına yazıp vermesi gibi o iki dersimiz, o şefkatli allâmelerin nazar-ı müsamahalarına arz edilmiş diye bir mektup yazınız ve selâm ve ihtiramlarımı ve ellerinden öptüğümü tebliğ ediniz.

“Bu risalelerin müellifi Said Nursî, yirmi iki senedir inzivadadır. Tecrid-i mutlak içinde bulunduğundan halklarla görüşemez. Ancak zaruret derecesinde başkalarıyla az bir zaman sohbet edebilir. Yanında hiçbir kitap bulunmaz. Bütün yazdıkları, yüz otuz parça risalelerin menbaları, me’hazleri yalnız Kur’an’dır.” diyor.

Biz de bütün kuvvetimizle tasdik ediyoruz. Kendisi hem hasta hem gurbette hem perişan bir halde bazen çok süratli yazdığı risalelerde sehivler bulunabilir diye sizin gibi allâmelerden nazar-ı müsamaha ile bakmanızı rica ettiğini bize söyledi. Biz de ricasını tebliğ ederek ellerinizden öperiz.

Nur şakirdlerinden

Tahirî, Hayri, Mustafa, Sadık, Osman, Hüsrev, Tahir

(Emirdağ Lahikası-1)


Dâhiliye vekilinin emriyle gece içinde Afyon Valisi, Emniyet Müdürüyle buraya gelip gecede menzilimi basmak istemişler. Müddeiumumî muvafakat etmediğinden sabaha kadar bekleyip en ziyade aleyhimizde bulunan iki adamı tayin edip, kilidimi kırıp füc’eten baskın vermeleri hem aynı gün (Hâşiye[2]) faytonla çıktığım vakit –burada emsali vuku bulmayan– beş tayyare pek aşağıda uçup benim faytonumu bildikleri için etrafımda iki defa dönmeleri, ikinci gün başka bir tarafa, çok görünmeyen gizli bir dere tarafına faytonla giderken aşağıda uçan beş tayyareyi bir şey arıyor gibi gördük; anladık ki bizi arıyorlar.

(Emirdağ Lahikası-1)


Sâlisen: Konyalı Hacı Sabri kardeşimiz yanıma geldi. Ben, Sadık, Hayri, Mustafa hazır iken çok ehemmiyetli sohbetimiz, Hacı Sabri’ye mühim bir ders oldu.

(Emirdağ Lahikası-2)


Sâniyen: Bizden müsadere edilen İşaratü’l-İ’caz’ı Afyon jandarma kumandanlarından birisi hiddet etmiş ki bunun gibi ilmî ve eskiden yazılmış bir eseri ne hakla müsadere ediyorlar. Ve Afyon Müddeiumumîliği iadesine karar vermiş. Ve bize cuma günü ve Mi’rac günü Hayri’yi çağırmışlar ve iade etmişler. Bunu da Tarsus’taki iade misillü Nurların intişarına set çekilmeyeceğine bir işaret-i Mi’raciye diye kabul ettik.

(Emirdağ Lahikası-2)


Hazret-i Üstadın Emirdağı’nda Santral Sabri, Sıddık Süleyman’a Arabî İşaratü’l-İ’caz’dan Verdiği Derstir

...

Hüsrev, Sungur, Hayri, Sadık, Sabri, Sıddık Süleyman

(Emirdağ Lahikası-2)


بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ

اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Leyle-i Mi’racın, aynı Leyle-i Regaib gibi hiç inkâr edilmez bir tarzda, bir nevi mu’cize-i Ahmediye gibi bir kerametini ve kâinatça hürmetini gözümüzle gördük. Şöyle ki:

...

Kardeşiniz

Said Nursî

Evet, Üstadımızı tasdik ediyoruz.

Mehmed, Mehmed, Osman, İbrahim, Ceylan, Hayri vs.

(Sikke-i Tasdik-i Gaybi)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

(Emirdağ’da zehirlenen Üstada bazı maddi tavsiyeleri içeren mektubu)[3]

Pek Muhterem Üstad’ım!

Ah mübarek Üstad’ım, Emirdağı’nda, iki cihan serveri Resul-i Ekrem’in (A.S.M.) bir vârisiyle ve Kur’an-ı Azim-üş-Şan’ın nuruyla karşılaştığıma, Halk edici Rahman’a hesapsız şükürler olsun. Yalnız lâyık olan hürmeti ifa edemediğimden afvımızı dilerken, bütün arkadaşlarla birlikte bu uğurda canlarımızı kurban etmeye hazırız.

Geçende rüyada, doğacak çocuğun adının Said konmasını emretmişsiniz, Müsaadeniz var mı?..

Su-i kasda cür’et gösteren güruh-u nâriyenin Allah her birisinin belâsını versin. Zehirin dâhil-i beden olduğunu hissedince; acizin bildiği tedbir bir okkaya yakın tuzlu ılık su ve beş-on adet yumurta akı içmeli ki kustursun. Arkasından, yani kay ettikten sonra, müshil için hint yağı almalı. Gerçi panzehiriniz, Maaşallah Barekallah bunlara ihtiyaç bırakmıyor. Yakında bütün hizmetlerinizi yapmaya ve el ayaklarınızı hürmetle öpmeye meftun, duanıza müştak ve muhtaç, aciz zavallı talebeniz. Emirdağ’lı Hayri(El Yazma Emirdağ Lahikası)

”İşârâtü’l-İ’câz’ın harikalarından birisi de budur ki: Herbir âyetin sair âyetlere münasebâtını ve her âyetteki cümlelerinin birbirine karşı nisbetini ve nizamını ve her cümledeki heyetlerin ve harflerin mânâ-yı maksuda karşı nisbetlerini ve teveccühlerini gösterip, âyetlerin intizamından ve cümlelerin nizamından ve her cümlenin heyetinin nazmından bir lem’a-i i’câz göstermesidir. Âdetâ bir saatin saniyeleri sayan mili ve dakikaları sayan yelkovanı ve saatleri sayan ibresi gibi, o nazımdaki nükteleri beyan ve ondaki hakikati burhanlarla izah, hattâ bazan birtek harfte büyük bir hakikati ifade etmesidir. Ve herbir âyetin hakikatini gayet i’câz ile ve kat’î hüccetlerle ispat ediyor ki, şimdi yüz otuz risalenin çekirdekleri ve hülâsaları hükmündedirler. Ve cümlenin ve cümledeki heyetlerin ve harflerin nüktelerini ve ifade ettikleri zımnî hükümlerini, bilâ istisna ilm-i belâgatin ince kaideleriyle ve ilm-i nahvin ve sarfın kaideleriyle ve ilm-i mantığın ve usul-i din ve sair ilimlerin kanunlarıyla beyan eder. Hattâ, hurdebinî bir mânevî âletle, görünmeyen incecik münasebât-ı belâgati beyan ediyor ve emarelerini gösteriyor. Ve Kur’ân’ın nazarı küllî olmasından, bütün beyan edilen hak mânâlara ve nüktelere, elbette kudsî elfaz-ı Kur’âniye zımnî, remzî işaret ve delâlet eder denilebilir.

Hüsrev, Sungur, Hayri, Sadık, Sabri, Sıddık Süleyman

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

Kaynakça[değiştir]

  1. Ağabeyler Anlatıyor, Ömer Özcan
  2. Evet, buradaki Nur şakirdleri namına tasdik ediyoruz, hâdise aynen vuku buldu.
    Evet Evet Evet Evet Evet Evet
    Terzi Mustafa, İsmail, Mustafa, Hizmetkârı Nuri, Hayri ve Halil
  3. https://nurkoy.org/emirdagli-saglikci-hayri-dincer/