Hadid 25
Önceki Ayet: Hadid 24 ← Hadid Suresi → Hadid 26: Sonraki Ayet
Meali: 25- Andolsun biz peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve mizanı indirdik. Biz demiri de indirdik ki onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır. Bu, Allah'ın, dinine ve peygamberlerine gayba inanarak yardım edenleri belirlemesi içindir. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, daima üstündür.
{Âyette geçen demir mecâzi olarak "maddi müeyyide" anlamında da yorumlanmıştır. Demir hakiki manada yorumlandığında âyette onun insan hayatındaki önemine dikkat çekildiği söylenebilir.}
Kur'an'daki Yeri: 27. Cüz, 540. Sayfa
Tilavet Notları:
Diğer Notlar:
Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]
Ve ey
وَاَنْزَلْنَا الْحَدِيدَ فِيهِ بَاْسٌ شَدِيدٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ
âyetinin tasrihiyle bütün madenler kendi envaları, ecnasları, şekilleri havasları, hâsiyetleri, faydalarıyla; ve nakış ve zinetlerinin ağızlarıyla, ve muhkem nizamatlarının ve mahsus mizanlarının dilleriyle seni tesbih eden Hâlık-ı Rahim!
Ve ey unsurlar senin emir ve kudretinle olan muntazam ictimaları ve senin izin ve hakîmane sun'unla mevzun olarak terekküb etmek lisanıyla sana tesbih eden Rabb-i Kadir!
Ve ey zerreler, muayyen taayyünat ve vezaiflerinin ağızcıklarıyla ve nizam ve ölçülü vaziyetlerinin dilleriyle ve zatında acz-i mutlak içinde oldukları halde, senin havl ve kuvvetinle, pek ağır ve çok büyük yükleri kaldırmalarının; ve her bir zerre takatı haricindeki kâinat nizamının dekaiki içinde pek yüksek ve çok acib vazifeleri tahammül etmesiyle beraber, kendisindeki acz-i mutlakının lisanıyla senin vücub-u vücuduna şehadet ettikleri gibi; seni tesbih ve takdis eden ey Âmir-i Mutlak! Sen bütün kusurattan, nekaisten, ayıblardan, acz ve ihtiyaçtan ve hülasa kâinatın bütün kusurlu ve huduslu sıfatlarından mukaddessin, müberrasın, muallasın!
Evet zerrattan her bir zerre, zatında zaif, nahif birer bal arısı gibi iken; ona uzun, meyvedar bir ağaç yüklenmişe benziyor. Demek her bir zerrenin gördüğü vazife cihetiyle ve nâzımının birliğine kat'î ve bedihî bir şekilde delâlet eden âlemin âmm ve muhit nizamına uygun olarak tevfik-i hareket etmesi nokta-i nazarından; her bir zerre senin ey Rabb-ül Âlemîn vahdetine işaret ettiği gibi, her zerre de senin ey Sultan-ı Mutlak, Vâcib-ül Vücud, Vâhid-i Ehad olduğuna iki şahid bulunmaktadır. Belki zerrenin gördüğü her bir şe'n ve emrinde, senin Ehad ve Samed olduğuna iki âyet vardır. Hattâ belki her şeyde senin Vâcib-ül Vücud, Vâhid-i Ehad ve Samed olduğuna çok şahidler ve âyetler mevcuttur.
(Şu'le, Mesnevi-i N. (Badıllı))
Sekiz Nev' Hayvanat-ı Mübareke Cennetten Ni'met Olarak İndirilmiş
ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
Âyeti
ﻭَﺍَﻧْﺰَﻟْﻨَﺎ ﺍﻟْﺤَﺪِﻳﺪَ âyetinde beyan ettiğimiz nüktenin aynını tazammun edip, hem onu teyid ediyor, hem onunla teeyyüd ediyor.
Evet Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan Sure-i Zümer'de ﻭَﺧَﻠَﻖَ ﻟَﻜُﻢْ ﻣِﻦَ ﺍْﻟﺎََﻧْﻌَﺎﻡِ ﺛَﻤَﺎﻧِﻴَﺔَ ﺍَﺯْﻭَﺍﺝٍ demeyip ﻭَﺍَﻧْﺰَﻝَ ﻟَﻜُﻢْ ﻣِﻦَ ﺍْﻟﺎََﻧْﻌَﺎﻡِ ﺛَﻤَﺎﻧِﻴَﺔَ ﺍَﺯْﻭَﺍﺝٍ demesiyle ifade ediyor ki; "Sekiz nev' hayvanat-ı mübarekeyi size hazine-i rahmetinden, güya Cennet'ten nimet olarak indirilmiş, gönderilmiş." Çünki o mübarek hayvanlar, bütün cihetleriyle, bütün beşere nimet olduğundan; saçından bedevilere seyyar haneler, elbiseler, etinden güzel yemekler, sütünden güzel, leziz taamlar ve derilerinden pabuçlar ve saire, hattâ gübreleri mezruatın erzakı ve insanların mahrukatı hükmünde olup, güya o mübarek hayvanlar tecessüm etmiş ayn-ı nimet ve rahmettirler.
Onun içindir ki, yağmura "rahmet" namı verildiği gibi, bu mübarek hayvanlara da "en'am" namı verilmiş. Güya rahmet tecessüm etmiş, yağmur olmuş; nimet de tecessüm etmiş, keçi, koyun, öküz ile manda ve deve şekillerini almış. Çendan cismanî maddeleri yerde halk olunuyor; fakat nimetiyet sıfatı ve rahîmiyet manası, maddesine tamamıyla galebe ettiğinden, ﺍَﻧْﺰَﻟْﻨَﺎ tabiriyle, doğrudan doğruya bu mübarek hayvanları hazine-i rahmetin birer hediyesi olarak, Hâlık-ı Rahîm yüksek mertebe-i rahmetinden ve manevî, âlî Cennet'inden yeryüzüne indirmiş.
Evet nasılki bazan beş paralık bir maddede beş liralık bir san'at dercedilir. O zaman o şeyin maddesi nazara alınmıyor, san'at noktasında kıymet veriliyor. Sineğin küçücük maddesi ve içindeki pek büyük san'at-ı Rabbaniye gibi... Bazan beş liralık bir maddede beş kuruşluk bir san'at bulunur, o vakit hüküm maddenindir.
Aynen onun gibi, bazan cismanî bir maddede o kadar nimet ve rahmet manası bulunur ki, yüz defa maddesinden ziyade ehemmiyetli oluyor. Âdeta cismanî maddesi gizlenir; hüküm, nimetiyet cihetine bakar. İşte demirin pek azîm menafi'i ve çok semereleri onun maddî maddesini gizlediği gibi; mezkûr bu mübarek hayvanların dahi her cüz'ünde nimet bulunması, onların cismanî maddelerini güya nimete kalbettirmiş. Onun içindir ki, cismanî maddelerin hükmü nazara alınmadan, manevî sıfatları nazara alınmış, ﻭَﺍَﻧْﺰَﻟْﻨَﺎ، ﻭَﺍَﻧْﺰَﻝَ tabir edilmiştir.
Evet ﻭَﺍَﻧْﺰَﻟْﻨَﺎ، ﻭَﺍَﻧْﺰَﻝَ hakikat itibariyle sâbık nükteyi ifade ettikleri gibi, belâgat noktasında da ehemmiyetli bir manayı mu'cizane ifade ediyorlar. Şöyle ki:
Demir gayet sert fıtratıyla ve gizliliği ve derinliğiyle beraber, her yerde hazır bulunmak ve hamur gibi yumuşatmak hâsiyetini ihsan ettiğinden, herkes, her yerde, her işte kolayca elde etmesini ifade etmek için
ﺍَﻧْﺰَﻟْﻨَﺎ ﺍﻟْﺤَﺪِﻳﺪَ tabiriyle güya fıtrî ve semavî nimetler gibi, demir âletlerini yukarı bir tezgahtan indirip beşerin ellerine verilmiş gibi kolaylıkla elde ediliyor.
Hem hayvanat cinsinden, sivrisinekten tut, tâ yılan, akrep, kurt, arslana kadar insanlara zararlı vaziyetleriyle beraber; hayvanatın mühimlerinden olan koca manda ve öküz ve deve gibi büyük mahlukat gayet derece müsahhar, muti', hattâ zaîf bir çocuğa deve yularını verip itaat etmek manasını ifade için ﻭَﺍَﻧْﺰَﻝَ ﻟَﻜُﻢْ ﻣِﻦَ ﺍْﻟﺎَﻧْﻌَﺎﻡِ ﺛَﻤَﺎﻧِﻴَﺔَ tabiriyle, güya bu mübarek hayvanlar dünya hayvanları değil ki, içinde tevahhuş ve zarar bulunsun. Belki manevî bir Cennet'in hayvanları gibi menfaatdar, zararsızdırlar. Yukarıdan yani rahmet hazinesinden indirilmiştir, diye ifade ediyor. Muhtemeldir ki, bazı müfessirlerin bu hayvanlar hakkında "Cennet'ten indirilmiştir" dedikleri, bu manadan ileri gelmiştir. (Haşiye[1])
Kur'an-ı Hakîm'in bir harfi için bir sahife yazılsa, uzun olmuş denilmemeli. Çünki kelâmullahtır. Onun için ﺍَﻧْﺰَﻝَ tabiri için iki-üç sahife yazılmakla israf edilmiş olmaz. Bazan Kur'anın bir harfi, bir hazine-i maneviyenin anahtarı olur.
Said-ün Nursî
Demir Yerden Çıkıyor
ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢِ
ﻭَﺍَﻧْﺰَﻟْﻨَﺎ ﺍﻟْﺤَﺪِﻳﺪَ ﻓِﻴﻪِ ﺑَﺎْﺱٌ ﺷَﺪِﻳﺪٌ ﻭَﻣَﻨَﺎﻓِﻊُ ﻟِﻠﻨَّﺎﺱِ
âyetine dair gayet ehemmiyet kesb etmiş, mühim ve mütefennin bir adam sual ile bazı hocaları ilzam ettiği bir suale muhtasar bir cevabdır.
Sual:
Deniliyor ki: "Demir yerden çıkıyor, yukarıdan inmiyor ki,
ﺍَﻧْﺰَﻟْﻨَﺎ denilsin? Neden
ﺍَﺧْﺮَﺟْﻨَﺎ dememiş, zahiren muvafık görülmeyen
ﺍَﻧْﺰَﻟْﻨَﺎ demiş?"
Elcevab:
Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan
ﺍَﻧْﺰَﻟْﻨَﺎ kelimesiyle, demirdeki azîm ve çok ehemmiyetli nimet cihetini ihtar etmek için
ﺍَﻧْﺰَﻟْﻨَﺎ demiş. Çünki yalnız demirin zâtını nazara vermiyor ki, "ihrac" desin. Belki nimet-i azîmeyi ve nev'-i beşerin demire ne derece muhtaç olduğunu ihtar içindir. Nimet ciheti ise aşağıdan yukarıya çıkmıyor ki, belki rahmet hazinesinden geliyor. Rahmet hazinesi elbette âlî, yukarı ve manen yüksek mertebededir. Elbette nimet yukarıdan aşağıyadır ve muhtaç olan beşerin mertebesi aşağıdadır. Elbette in'am, ihtiyacın mâfevkindedir. Onun için, nimetin rahmetten beşerin ihtiyacına imdad için gelmesinin hak tabiri
ﺍَﻧْﺰَﻟْﻨَﺎ dır, "ihrac" değildir.
Hem tedricî ihracat beşerin eliyle olduğu için, "ihrac" kelimesi ihsan cihetini nazar-ı gaflete hissettirmez. Evet, demirin maddesi murad olunsa, mekân-ı maddî itibariyle ihraçtır. Fakat demirin menfaatı ve burada mana-yı maksudu olan "nimet" ise, manevîdir. Bu mana maddî mekâna bakmıyor, belki manevî mertebeye bakar. Rahman'ın hadsiz mertebe-i ulviyetinin bir tecellisi olan hazine-i rahmetten gelen nimet, elbette en yüksek makamdan en aşağı mertebeye gönderiliyor. Hak tabiri
ﺍَﻧْﺰَﻟْﻨَﺎ dır. Bu tabirle nev'-i beşere ihtar eder ki, demir en büyük bir nimet-i İlahiyedir.
Evet nev'-i beşerin bütün san'atlarının madeni ve terakkiyatının menbaı ve kuvvetinin medarı demirdir. İşte bu azîm nimeti ihtar için, makam-ı imtinan ve in'amda, kemal-i haşmetle
ﻭَﺍَﻧْﺰَﻟْﻨَﺎ ﺍﻟْﺤَﺪِﻳﺪَ ﻓِﻴﻪِ ﺑَﺎْﺱٌ ﺷَﺪِﻳﺪٌ ﻭَﻣَﻨَﺎﻓِﻊُ ﻟِﻠﻨَّﺎﺱِ
ferman ediyor.
Nasılki Hazret-i Davud'a (AS) en mühim bir mu'cize olarak
ﻭَﺍَﻟﻨَّﺎ ﻟَﻪُ ﺍﻟْﺤَﺪِﻳﺪَ ferman ediyor. Yani, büyük bir peygambere büyük bir mu'cize ve pek büyük bir nimet olarak demiri yumuşatmasını gösteriyor.
Sâniyen:
Yukarı, aşağı nisbîdir. Küre-i arzın merkezine göre yukarı, aşağı oluyor. Hattâ bize nisbeten aşağı olan, Amerika kıt'asına nazaran yukarı oluyor. Demek merkezden sath-ı arz tarafına gelen maddeler, sath-ı arzda olanlara göre vaziyeti değişir.
Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan i'caz lisanı ile ifade ediyor ki: Demirin o kadar çok menafi'i, o kadar geniş fevaidi vardır ki; insanın hanesi olan küre-i arzın mahzeninden çıkarılacak âdi bir madde değildir. Ve rastgele hacette istimal edilmiş fıtrî bir maden değildir. Belki Hâlık-ı Kâinat'ın tarafından rahmet hazinesinde ve kâinatın büyük tezgâhında izhar edilmiş bir nimet olarak,
ﺭَﺏُّ ﺍﻟﺴَّﻤﻮَﺍﺕِ ﻭَ ﺍْﻟﺎَﺭْﺽِ
ünvan-ı haşmetiyle küre-i arz sekenesinin hâcâtına medar olmak için demiri inzal etmiş, indirmiş diye demirdeki umumî menfaati ifade için; güya demirin gökten gelen rahmet, hararet ve ziya gibi öyle şümullü faideleri var ki, kâinat tezgahından gönderiliyor, küre-i arzın dar anbarından değil. Belki kâinat sarayındaki büyük hazine-i rahmetten izhar edilerek gönderilip, küre-i arzın anbarında yerleştirilmiş; o anbardan asırların ihtiyacına nisbeten parça parça ihraç ediliyor.
Kur'an-ı Azîmüşşan bu küçük anbardaki parça parça çıkarılan demiri, yalnız "sarf etmek" manasını ifade etmek istemiyor. Belki hazine-i kübradan o nimet-i azîmeyi küre-i arz ile beraber indirdiğini ifade etmek için, yani bu küre-i arz hanesine en lâzım şey demirdir ki, Hâlık-ı Zülcelal güya küre-i arzı güneşten ayırıp insanlar için indirdiği zaman, demiri de beraber inzal etmiş ve ekser ihtiyac-ı beşer onunla temin edilmiştir. Kur'an-ı Hakîm, "Bu demirle işlerinizi görünüz ve onu çıkarmaya çalışarak istifade ediniz" diye, mu'cizane ferman ediyor.
Bu âyette hem def'-i a'daya, hem celb-i menafi'e medar iki nimet beyan ediyor. Nüzul-ü Kur'andan evvel demirle ehemmiyetli menafi'-i beşeriye temin edildiği görülmüş. Fakat istikbalde demirin gayet hârika ve muhayyir-ül ukûl bir surette, denizde, havada ve karada gezerek küre-i arzı müsahhar edip, mevt-âlûd bir hârika kuvveti gösterdiğini ifade için,
ﻓِﻴﻪِ ﺑَﺎْﺱٌ ﺷَﺪِﻳﺪٌ
kelimesiyle, ihbar-ı gaybî nev'inden bir lem'a-i i'caz gösteriyor.
Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]
İlgili Maddeler[değiştir]
- ↑ Bazı müfessirler, "Mebde'leri semavattan gelmişler" demelerinden muradları şudur ki: Bu en'am denilen hayvanatın bekaları rızık iledir ve rızıkları ottur, otların rızkı da yağmurdur. Yağmur ki âb-ı hayattır ve rahmettir. Ve rızık da semavattan gelir, ﻭَ ﻓِﻰ ﺍﻟﺴَّﻤَﺎﺀِ ﺭِﺯْﻗُﻜُﻢْ âyeti buna da işaret eder. Madem o hayvanların devam eden müteceddid vücudları, semavattan gelen yağmur içindedir; semadan indirilmiş manasını ifade eden ﺍَﻧْﺰَﻝَ tabiri yerindedir.