Ebu’l-Ala-i Maarri

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden

Ebu’l-Alâ-i Maarrî bedbinliğiyle bilinen meşhur Arap filozof ve şairidir. 4 yaşında çiçek hastalığı nedeniyle gözlerini kaybetti. Dil, edebiyat, hadis, lugat, fıkıh ve tarih tahsili yaptı. Annesinin vefatı üzerine uzlete çekildi, yalnız yaşadı, et, süt ve yumurta yemeyi terk etti. Başkalarına güvensiz ve hayata karşı karamsar idi. Toplumdaki fakih, kelâmcı, sûfî ve idarecileri ısrarla tenkit eder; geleneklere, fakih, muhaddis, tarihçi ve kelâmcı gibi din otoritelerinin ileri sürdükleri şeylere itibar etmez ve haşr, cennet, cehennem, ceza, mükâfat ve hac gibi büyük çoğunluğun tartışmasız kabul ettiği meseleleri tartışırdı. Bediüzzaman kendisini "matrud (kovulmuş, reddedilmiş)" olarak nitelendirir. Bediüzzaman bir eserinde ﺭﻏﻤًﺎ ﻋﻠﻰ ﺃﻧﻒ ﺃﺑﻮ ﺍﻟﻌﻠﺎﺀ ﺍﻟﻤﻌﺮّﻯ (Meali: Ebu’l-Ala-i Maarri'nin burnunun rağmına (karamsarlığına rağmen)) deyimini kullanır.[1]

Şahsi Bilgiler[değiştir]

Diğer İsimleri: Ebü’l-Alâ’ Ahmed b. Abdillâh b. Süleymân el-Maarrî[1]

Doğum Yeri ve Tarihi: Halep’le Humus arasında bulunan Maarretünnu‘mân, 26 Rebîülevvel 363 (25 Aralık 973)[1]

Vefat Yeri ve Tarihi: Maarretünnu‘mân, 449/1057[1]

Kabrinin Yeri: Ma'arretü'n-Nu'man, Suriye

Harita Konumu: [1] (Şehrin konumu)

Eserleri[değiştir]

Ebü’l-Alâ irili ufaklı, manzum ve mensur yetmişten fazla eser bırakmıştır.[1]

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

İşte felsefenin şu esasat-ı fâsidesinden ve netaic-i vahîmesindendir ki:

İslâm hükemasından İbn-i Sina ve Farabi gibi dâhîler, şaşaa-i surîsine meftun olup, o mesleğe aldanıp, o mesleğe girdiklerinden âdi bir mü’min derecesini ancak kazanabilmişler. Hattâ İmam-ı Gazalî gibi bir Hüccetü’l-İslâm, onlara o dereceyi de vermemiş.

Hem mütekellimînin mütebahhirîn ulemasından olan Mutezile imamları, ziynet-i surîsine meftun olup, o mesleğe ciddi temas ederek, aklı hâkim ittihaz ettiklerinden ancak fâsık, mübtedi bir mü’min derecesine çıkabilmişler.

Hem üdeba-yı İslâmiyenin meşhurlarından, bedbinlikle maruf Ebu’l-Alâ-i Maarrî ve yetimane ağlayışıyla mevsuf Ömer Hayyam gibilerin, o mesleğin nefs-i emmareyi okşayan zevkiyle zevklenmesi sebebiyle, ehl-i hakikat ve kemalden bir sille-i tahkir ve tekfir yiyip “Edepsizlik ediyorsunuz, zındıkaya giriyorsunuz, zındıkları yetiştiriyorsunuz.” diye zecirkârane te’dib tokatlarını almışlar.

(30. Söz)


Mustafa Sabri ile Musa Bekuf’un efkârlarını muvazene etmek için vaktim müsait değildir. Yalnız bu kadar derim ki: “Birisi ifrat etmiş, diğeri tefrit ediyor.” Mustafa Sabri gerçi müdafaatında Musa Bekuf’e nisbeten haklıdır fakat Muhyiddin gibi ulûm-u İslâmiyenin bir mu’cizesi bulunan bir zatı tezyifte haksızdır.

Evet Muhyiddin, kendisi hâdî ve makbuldür. Fakat her kitabında mühdî ve mürşid olamıyor. Hakaikte çok zaman mizansız gittiğinden, kavaid-i Ehl-i Sünnet’e muhalefet ediyor. Ve bazı kelâmları, zahiri dalalet ifade ediyor fakat kendisi dalaletten müberradır. Bazen kelâm küfür görünür fakat sahibi kâfir olamaz.

Mustafa Sabri bu noktaları nazara almamış. Kavaid-i Ehl-i Sünnet’e taassup cihetiyle bazı noktalarda tefrit etmiş.

Musa Bekuf ise ziyade teceddüde taraftar ve asrîliğe mümaşatkâr efkârıyla çok yanlış gidiyor. Bazı hakaik-i İslâmiyeyi yanlış teviller ile tahrif ediyor. Ebu’l-Alâ-i Maarrî gibi merdud bir adamı, muhakkikînlerin fevkinde tuttuğundan ve kendi efkârına uygun gelen Muhyiddin’in Ehl-i Sünnet’e muhalefet eden meselelerine ziyade taraftarlığından, ziyade ifrat ediyor. قَالَ مُحْيِى الدّٖينِ : تَحْرُمُ مُطَالَعَةُ كُتُبِنَا عَلٰى مَنْ لَيْسَ مِنَّا yani “Bizden olmayan ve makamımızı bilmeyen, kitaplarımızı okumasın, zarar görür.” Evet, bu zamanda Muhyiddin’in kitapları, hususan vahdetü’l-vücuda dair meselelerini okumak, zararlıdır.

Said Nursî

(28. Lema)


S- Müjde ne demek?... Bazılar bize: "Sizin için fenalık var," diyorlar?...

C- Nurdan zarar gelmez. Gelirse, huffaşa gelir, murdar şeylere gelir. Size cemî-i kuvvetimle yalnız Kürdistana değil, belki âleme işittirecek tarzda bağırarak müjde veriyorum ki; umum İslâmın, lâsiyyema Osmanlıların, bâhusus Ekradın saadetinin fecr-i sâdıkının geldiğini hatta Bâşid başında görüyorum.

ﺭﻏﻤًﺎ ﻋﻠﻰ ﺃﻧﻒ ﺃﺑﻮ ﺍﻟﻌﻠﺎﺀ ﺍﻟﻤﻌﺮّﻯ

(Meali: Ebu’l-Ala-i Maarri'nin burnunun rağmına (karamsarlığına rağmen))

Faraza şu devletin yarı milleti bahasında verilse idi, gene erzan.. ve zulmetle beraber yansa idi gene ucuz...

(Münazarat)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

Maarretünnu‘mân'daki kabri

İlgili Maddeler[değiştir]

Kaynakça[değiştir]