Ebabil

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden

Ebabil Fil suresinde bahsi geçen, Habeşistan'daki Aksum kralı Ebrehe'nin Mekke'ye saldıran ordusunu Allah'ın emriyle taşlarla mahveden kuşlardır. Ebabil kuşunun tarifine dair çok çeşitli rivayetler olsa da galip görüşe göre Ebabil kelimesi ile belli bir kuş türü değil, çeşitli türlerden oluşan kuş sürüsü kast edilmektedir. Buna göre bugün ebabil kuşu (dağ kırlangıcı da denir) olarak bilinen kuş tam olarak Kur'an'da geçen ebabil'in karşılığı değildir.[1]

Bediüzzaman Kâbe'ye hücum eden Ebrehe askerlerinin başlarına Ebabil tayyareleriyle semavî bombalar yağdırmasını ifade eden ve Fil suresinde geçen تَرْمٖيهِمْ بِحِجَارَةٍ cümlesinin ebced ilmine göre 1359 (miladi 1941-1944) ettiğini keşfeder ve tam bu senede dünyayı dine tercih eden ve nev-i beşeri yoldan çıkaran medeniyetçilerin başlarına (2. dünya savaşında) semavî bombalar ve taşları yağdırmasına tevafukla işaret ettiğini söyler. Yine bu yıllarda (1947) Rusya’nın Viladivostok Ormanlarına insanlık tarihinin en büyük meteoru düşer ve ebced olarak 1360 tarihini gösteren فٖى تَضْلٖيلٍ ibaresinin dalaletin cezası olarak kavm-i Lût’un başına gelen semavi taşları andıran semavî taşların o tarihlerden sonra geleceğini haber verip tehdit ettiğini beyan eder.

Bediüzzaman dabbet-ül arzdan bahsederken Firavun kavmine çekirge ve bitlerin, Kâbe'yi tahrip etmek isteyen Ebrehe’nin askerlerine ebabil kuşlarının musallat olması gibi Süfyan’ın ve Deccalların fitneleriyle bilerek, severek isyan eden ve Ye’cüc ve Me’cüc’ün anarşistliği ile fesada çalışan insanlara onların akıllarını başlarına getirmek hikmetiyle arzdan bir hayvanın çıkıp musallat olacağını söyler.

Bilgiler[değiştir]

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Çendan veladet gecesinde değil fakat veladete pek yakın olduğu cihetle, o hâdiseler de irhasat-ı Ahmediyedir ki (asm) Sure-i اَلَمْ تَرَ كَيْفَ de nass-ı kat’î ile beyan edilen “Vak’a-i Fil”dir ki Kâbe’yi tahrip etmek için Ebrehe namında Habeş meliki gelip Fil-i Mahmudî namında cesîm bir fili öne sürüp gelmiş. Mekke’ye yakın olduğu vakit fil yürümemiş. Çare bulamamış, dönmüşler. Ebabil kuşları onları mağlup etmiş ve perişan etmiş, kaçmışlar. Bu kıssa-i acibe, tarih kitaplarında tafsilen meşhurdur.

İşte şu hâdise Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın delail-i nübüvvetindendir. Çünkü veladete pek yakın bir zamanda, kıblesi ve mevlidi ve sevgili vatanı olan Kâbe-i Mükerreme, gaybî ve hârika bir surette Ebrehe’nin tahribinden kurtulmuştur.

(19. Mektup)


Aziz, sıddık kardeşlerim!

Bütün tarih-i beşeriyede kat’iyen misli görülmemiş ve kavm-i Lût’un başına yağan semavî taşlardan daha müthiş taşlar, dinsizlik hesabına milyonlarla ehl-i imanı ve masumları edyan-ı semaviye ve kavanin-i İlahiye haricine dehşetli vasıtalarla sevk eden bir memleketi semavî taşlarla tokatlamasının bir mukaddimesi olarak, resmî gazetelerin kat’î haber verdikleri bir hâdise-i semaviyeyi, âdetime muhalif olarak bir Nur şakirdi bana haber verdi.

Dedim: Yirmi beş sene gazetelerin havadislerini merak etmedim. Fakat bu taşlar, Risale-i Nur’un dinsizlere manevî tokatlarını temsil ettiği cihette ve beş altı sene evvel ondan haber verdiği için o şakirde dedim: “Git, yalnız o hâdiseyi tamamıyla oku, tahkik et.”

O tahkik etti, geldi. Diyor ki: Bu baharda Rusya’nın Viladivostok Ormanlarına, zemin yüzünde hiç emsali görülmeyen büyüklükte semadan taşlar düşmüş. Ve en büyüğü, yirmi beş metre uzunluğunda ve on metre boyundadır. Düştüğünde etrafındaki ağaçları devirmiş ve otuz kadar büyük çukurlar husule getirmiş. Tetkik edilen parçalarında; demir, çelik ve başka maddeler karışık olarak mizansız bulunmaktadır.

İşte resmî gazetelerin kat’î verdikleri bu haber, bin üç yüz altmış sene evvel Sure-i Fil’in mu’cizane تَرْمٖيهِمْ بِحِجَارَةٍ cümlesi ile bin üç yüz elli dokuz (1359) tarihinde dünyayı dine tercih eden ve dinsizliği esas tutan, bir nevi medeniyet hesabına beşeri yoldan çıkaranların başlarına, Ebabil kuşları gibi semavî tayyarelerden bombalar başlarına inecek ve semavî taşlar yağdırmasına mukaddimesi olacak diye haber veriyor.

Ve فٖى تَضْلٖيلٍ aynen bin üç yüz altmış (1360) tarihini gösterip dalaletin cezası olarak kavm-i Lût’un başına gelen ahcar-ı semaviyeyi andıran semavî taşlar o tarihlerden sonra geleceğini haber verip tehdit ediyor.

Ve Risale-i Nur’un Sure-i Fil nüktesine ait beyanatı içinde hâşiyeli bu cümle var: “Evet bu tokatlardan pür-şer beşer, şirkten şükre girmezse ve Kur’an’a tarziye vermezse melaike elleriyle de ahcar-ı semaviye başlarına yağacağını, bu sure bir mana-yı işarî ile tehdit ediyor.”

İşte bu fıkra doğrudan doğruya bu taşlara işareti olmasına iki emare var:

Birincisi: Şimdiye kadar gelen semavî taşlar bir iki karış oldukları halde, böyle yirmi beş metre uzunluğunda ve on metre genişliğinde dağ gibi taşlar, elbette semavatın dinsizliğe karşı bir alâmet-i hiddetidir. Sure-i Fil mu’cizane ona bakması, onun tefsiri ona işaret etmesi hakikattir. O hâdisenin o ihbara liyakati var. Çünkü emsalsizdir.

İkinci emaresi: Bütün zemin yüzünü ve nev-i beşeri tehdit eden dehşetli bir dinsizliğin merkezlerine gelmesidir. Ve dinsizler bunu hissetmişler ki küçücük hâdiseleri ehemmiyetle neşrettikleri halde, bir iki aydır bu acib dehşetli hâdiseyi, ellerinden geldiği kadar şaşaalandırmamaya çalışmışlar.

(Emirdağ L. 1)


Aziz kardeşlerim!

Kur’an’a ait en cüz’î en küçük bir nüktenin de kıymeti büyük olduğundan işarat-ı Kur’aniyenin bu zamanımıza temas eden küçük bir şuâı bugün Sure-i Ve’l-Asrı nükte-i i’caziyesi münasebetiyle, Sure-i Fil’den mana-yı işarî tabakasından tevafuk düsturuna istinaden bir nüktesini beyan etmem ihtar edildi. Şöyle ki:

Sure-i اَلَمْ تَرَ كَيْفَ meşhur ve tarihî bir hâdise-i cüz’iyeyi beyan ile küllî ve her asırda efradı bulunan o gibi ve ona benzeyen hâdiseleri ihtar ve tabakat-ı işariyeden her tabakaya göre bir manayı ifade etmek, umum asırlarda umum nev-i beşerle konuşan Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın belâgatının muktezası olmasından, bu kudsî sure bu asrımıza da bakıyor, ders veriyor, fenaları tokatlıyor. Mana-yı işarî tabakasında, bu asrın en büyük hâdisesini haber vermekle beraber; dünyayı her cihetle dine tercih etmek ve dalalette gitmenin cezası olarak, cifir ve hesab-ı ebced ile üç cümlesi, aynı hâdisenin zamanına tetabuk edip işaret ediyor.

Birinci cümlesi: Kâbe-i Muazzama’ya hücum eden Ebrehe askerlerinin başlarına Ebabil tayyareleriyle semavî bombalar yağdırmasını ifade eden تَرْمٖيهِمْ بِحِجَارَةٍ cümle-i kudsiyesi, bin üç yüz elli dokuz (1359) edip dünyayı dine tercih eden ve nev-i beşeri yoldan çıkaran medeniyetçilerin başlarına semavî bombalar ve taşları yağdırmasına tevafukla işaret ediyor.

(5. Şua)


Amma dabbetü’l-arz: Kur’an’da gayet mücmel bir işaret ve lisan-ı halinden kısacık bir ifade, bir tekellüm var. Tafsili ise ben şimdilik, başka meseleler gibi kat’î bir kanaatle bilemiyorum. Yalnız bu kadar diyebilirim:

لَا يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلَّا اللّٰهُ nasıl ki kavm-i Firavun’a “çekirge âfatı ve bit belası” ve Kâbe tahribine çalışan kavm-i Ebrehe’ye “ebabil kuşları” musallat olmuşlar. Öyle de Süfyan’ın ve Deccalların fitneleriyle bilerek, severek isyan ve tuğyana ve Ye’cüc ve Me’cüc’ün anarşistliği ile fesada ve canavarlığa giden ve dinsizliğe, küfür ve küfrana düşen insanların akıllarını başlarına getirmek hikmetiyle, arzdan bir hayvan çıkıp musallat olacak, zîr ü zeber edecek.

اَللّٰهُ اَعْلَمْ o dabbe bir nevidir. Çünkü gayet büyük bir tek şahıs olsa her yerde herkese yetişmez. Demek dehşetli bir taife-i hayvaniye olacak. Belki اِلَّا دَٓابَّةُ الْاَرْضِ تَاْكُلُ مِنْسَاَتَهُ âyetinin işaretiyle o hayvan, dabbetü’l-arz denilen ağaç kurtlarıdır ki insanların kemiklerini ağaç gibi kemirecek, insanın cisminde dişinden tırnağına kadar yerleşecek. Mü’minler iman bereketiyle ve sefahet ve sû-i istimalattan tecennübleriyle kurtulmasına işareten âyet, iman hususunda o hayvanı konuşturmuş.

(5. Şua)


Hem zaman-ı mazi dahi risaletine bir küllî şahittir ki irhasat denilen, nübüvvetten evvel zuhur eden ve gelecek peygamberin mu’cizatı sayılan hârikalar, tarihlerde ve siyer kitaplarında kat’î tevatür tarzında nakledilen pek çok vakıalar, gayet sağlam bir surette risaletine şehadet eder ve çok nevileri var. Bir kısmı, gelecek şehadetlerde beyan edilecek; bir kısmı da Zülfikar’da ve tarih kitaplarında sahih bir surette nakledilmiş.

Mesela, veladet-i Peygamberiyeye (asm) yakın bir vakitte Kâbe’yi tahrip etmeye gelen Ebrehe askerinin başlarına ebabil kuşlarının elleriyle taşların yağması ve veladet gecesinde Kâbe’deki sanemlerin baş aşağı düşmesi ve Kisra-yı Fars sarayının harap olması ve ateş-perest Mecusilerin bin seneden beri yanması devam eden ateşi o gece sönmesi ve Buheyra-i Rahip ve Halîme-i Sa’diye’nin kat’î ihbarlarıyla, bulutlar mübarek başına gölge etmesi gibi çok hâdiseler, nübüvvetinden evvel nübüvvetini haber vermişler.

(15. Şua)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

  • Ebrehe: Mekke'ye saldıran ve Ebabil kuşlarının askerlerinin başına taşlar attığı hükümdar.
  • Fil Vakası: Ebabil kuşlarının Mekke'ye saldıran Ebrehe'nin askerlerinin başına taşlar attığı hadise.
  • Fil Suresi: Ebabil kuşlarının Mekke'ye saldıran Ebrehe'nin askerlerinin başına taşlar attığı hadisenin anlatıldığı sure.

Kaynakça[değiştir]