Aziz Mahmud Hüdayi

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden

Aziz Mahmud Hüdayi Bayramiyye tarikatının bir kolu olan Celvetiyye tarikatının kurucusu ve Üftade Hz.'nin müridi mutasavvıf ve şairdir. İstanbul’da medrese tahsilini tamamladı. Bursa'dayken hocası vefat edince resmî görevlerinden ayrılarak Üftâde’ye intisap etti. Seyrü sülûkünü tamamladı ve Küçük Ayasofya Camii Tekkesi’nde sekiz yıl şeyhlik makamında bulundu, vâizlik yaptı, tefsir ve hadis okuttu. İstanbul'da bugün kendi adıyla anılan bir külliye kurdu. Devrin padişahlarıyla yakın ilgi kurdu, dergahı her zümreden insanlarla dolup taştı.

Bediüzzaman Barla'dayken ilk talebelerinden Hulusi-i Sâni adını verdiği Sabri Efendi, Üstadına bir mektupta Aziz Mahmud Hüdayi'nin

Âyinedir bu âlem, her şey Hak ile kaim

Mir’at-ı Muhammed’den, Allah görünür daim

beytini yazdığı hemen hemen aynı zamanda diğer bir talebesi Hulusi Bey bir ay uzak bir yerde, aynı beyti Üstadına bir mektupta yazmış ve Bediüzzaman bu iki talebesinin hem hizmet-i Kur’an’da hem ona karşı münasebetlerindeki tevafuklarını alâmet-i muvaffakıyet saymıştır.[1]

Şahsi Bilgiler[değiştir]

Diğer İsimleri:

Doğum Yeri ve Tarihi: Şereflikoçhisar, Ankara, h. 948, m.1541[1]

Vefat Yeri ve Tarihi: H.1038/M.1628[1]

Kabrinin Yeri: İstanbul Üsküdar'da kendi adıyla anılan mahallede, aynı adla anılan caminin yanındaki türbede

Harita Konumu: [1]

Eserleri[değiştir]

Arapça ve Türkçe otuz kadar eseri vardır.

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Eyyühe’l-Üstadü’l-A’zam!

Bilhassa dest ü dâmen-i mübareklerinizi bûs edip her ân ve zaman muhtaç bulunduğum daavat-ı üstadanelerini niyaz eylerim. Bir hafta evvel Süleyman Efendi kardeşim vasıtasıyla irsal buyurulan enva-ı iltifatı şâmil lütufname-i ekremîlerini, kemal-i meserretle alarak mefharetle okudum. Bir fıkrasında tevafukat-ı gaybiye hakkındaki kanaat-i âcizanem sual buyuruluyor. “Neam sadakte, Eyyühe’l-Üstadü’l-Muhterem!” kelimeleriyle icabet ediyorum. Zira şu tevafukat-ı gaybiye-i acibe, bilumum bahr-i muhit-i Nurun talebelerini ve hattâ talebelerin cemaat-i müstemialarını mest ve hayran ve medyun-u secde-i şükran bırakmıştır. Nurların şu mu’ciz-nüma kerametlerini ancak ve ancak mir’at-ı Muhammediye (asm) ile müşahede edebiliriz. Bu hakikatin diğer bir muarrifi olan:

Âyinedir bu âlem, her şey Hak ile kaim

Mir’at-ı Muhammed’den Allah görünür daim. (Hâşiye[2])

Şu iki mısra-ı manidarı, perişan arîzamı şereflendirmek niyetiyle dercediyorum. Bu fakir ve âciz talebeniz, şu hayret-feza keramet-i Kur’aniyeyi ve i’caz-ı Nebeviyeyi müşahede ettiğim günden beri, bu babda çok derin düşüncelere dalıyorum. Ve şu tevafukat-ı acibeye müşabih tevafukat, başka kitaplarda bulunur mu maksadıyla çok temaşa ediyorum, göremiyorum. Görülse de pek nadir bir haldedir. Şu halde tevafukat-ı gaybiye, bir keramet-i aleniye olarak endamını Nurlarda izhar ediyor. Ve lisan-ı hal ile beşere hitaben diyor ki:

Ey benî-Âdem, şu sisli asırda dalaleti ref’ ve selbedip necat ve saadet bahşedecek ve dimağınızdaki semli kokuları, verd-i Muhammedîye(*[3]) tebdil edecek ve en kestirme ve son derece muhkem ve müstakim bir tarîk-i selâmet ve necata sevk edecek, pek çok keramat ve i’cazını gösteren, bizim bulunduğumuz derya-yı nuranidir. Ve âtiyen daha nice âsâr-ı hafiye tezahür edecektir, diye nida ediyor.

...

Sabri

(Barla L.)


Hâtem-i İ’caz, hizmet-i Kur’an’daki kıymettar kardeşlerimi tanıttırdı. Ve şu güzel nurlu beyti hatırlattı:

Âyinedir bu âlem, her şey Hak ile kaim,

Mir’at-ı Muhammed’den, Allah görünür daim. (Hâşiye[4])

Ve şu fıkrayı söylettirdi:

Âyinedir bu hâtem, herkes sıdk ile hâdim,

Mir’at-ı Üstaddan, Kur’an’dır görünen daim.

Allahu Zülcelal cümlesinden razı olsun. Bu mübarek mir’atın boş köşesine, bu beyit ile imzamın konulmasını tasvib-i ârifanelerine arz ederim.

Hulusi

(Barla L.)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

Kaynakça[değiştir]

  1. 1,0 1,1 1,2 https://islamansiklopedisi.org.tr/aziz-mahmud-hudayi
  2. Latîf bir tevafuktur ki: Hulusi-i Sâni Sabri Efendi bu beyti bana yazdığı zamanda, ya aynı zamanda veyahut az sonra, Hulusi Bey bir ay uzak bir yerde, aynı beyti bana yazmıştır. Bu iki zatın hem hizmet-i Kur’an’da hem bana karşı münasebetlerindeki tevafukları, alâmet-i muvaffakıyettir.
    Said
  3. Gül demektir.
  4. Latîf bir tevafuktur ki birinci Hulusi ile ikinci Hulusi unvanını alan Sabri Efendi, buradaki –birbirinden çok uzak oldukları halde– aynı fıkrayı mektuplarında bana karşı yazıyorlar.