Şeyh Mehmed Celali

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden

Şeyh Mehmed Celalî Bediüzzaman'ın 13-14 yaşındayken (1891) kışın 3 ay medresesinde (Ağrı, Doğubeyazıt'ın bugünkü adıyla Kargakonmaz[1] veya Karaburun[2]köyünde) kalıp medrese usulünce okutulan Molla Cami'den sonraki tüm kitapların dersini yanında tamam ettiği alim bir zattır. Bunun üzerine Mehmed Celali Hz. Üstad'a bir icazetname vermiş ama esarette Üstad bunu kaybetmiştir. Bu 3 aylık dönemde küçük Said zaman zaman geceleri yakınlardaki Ah­med Ha­ni Haz­ret­le­rinin türbesinde geçirirmiş. Bu medresedeki bu harika halinden sonra kendisine Molla Said-i Meşhur denmeye başlandı. Bu medresenin Ağrı Dağına ve Hz. Nuh'un gemisinin kalıntılarının olduğu iddia edilen yere çok yakın olması dikkat çekicidir.[3][4][5]

Şahsi Bilgiler[değiştir]

Diğer İsimleri: Şeyh Muhammed Celalî Efendi

Doğum Yeri ve Tarihi: 1851[4]

Vefat Yeri ve Tarihi: Şirvan, Siirt[3] 1914[4]

Kabrinin Yeri: Şirvan, Siirt[3]

Eserleri[değiştir]

Bediüzzaman Said Nursi ile Görüşmeleri[değiştir]

Üstad hz. küçükken medresesinde 3 ay ders almıştır.

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Hakiki Tahsiline Başlaması

Birkaç gün sonra Vastan kasabasına gitti ise de orada tebdil-i hava için ancak bir ay kadar kaldı, bilâhare Molla Mehmed isminde bir zatın refakatinde Erzurum vilayetine tabi Bayezid’e hareket etti. Hakiki tahsiline işte bu tarihte başlar.

Bu zamana kadar hep “sarf ve nahiv” mebâdileriyle meşgul olmuştu ve İzhar’a kadar okumuştu. Bayezid’de Şeyh Mehmed Celalî Hazretlerinin nezdinde yaptığı bu hakiki ve ciddi tahsili, üç ay kadar devam etmiştir. Fakat pek garibdir. Zira Şarkî Anadolu usûl-ü tedrisiyle Molla Câmî’den nihayete kadar ikmal-i nüsah etti. Buna da her kitaptan bir veya iki ders, nihayet on ders tederrüs etmekle muvaffak oldu ve mütebâkisini terk eyledi. Hocası Şeyh Mehmed Celalî Hazretleri ne için böyle yaptığını sual edince Molla Said cevaben:

— Bu kadar kitabı okuyup anlamaya muktedir değilim. Ancak bu kitaplar bir mücevherat kutusudur, anahtarı sizdedir. Yalnız sizden şu kutuların içinde ne bulunduğunu göstermenizin istirhamındayım. Yani bu kitapların neden bahsettiklerini anlayayım da bilâhare tabıma muvafık olanlara çalışırım, demiştir.

Maksadı ise esasen kendisinde fıtraten mevcud bulunan icad ve teceddüd fikrini medrese usûllerinde göstermek ve bir teceddüd vücuda getirmek (Hâşiye[6]) ve bir sürü hâşiye ve şerhlerle vakit zayi etmemekti. Bu suretle ale’l-usûl yirmi sene tahsili lâzım gelen ulûm ve fünunun zübde ve hülâsasını üç ayda tahsil ve ikmal etmiştir.

Bunun üzerine hocalarının hangi ilim tabına muvafık olduğu, sualine cevaben:

— Bu ilimleri birbirinden tefrik edemiyorum. Ya hepsini biliyorum veyahut hiçbirisini bilmiyorum, der.

Herhangi bir kitabı eline alırsa anlardı. Yirmi dört saat zarfında Cemu’l-Cevami’, Şerhü’l-Mevakıf, İbnü’l-Hacer gibi kitapların iki yüz sahifesini –kendi kendine anlamak şartıyla– mütalaa ederdi. O derece ilme dalmıştı ki hayat-ı zahirî ile hiç alâkadar görünmezdi. Hangi ilimden olursa olsun sorulan suale tereddütsüz derhal cevap verirdi.

O Zamanki Hayatına Kısa Bir Bakış

Evvela: Hükema-yı işrakiyyunun mesleklerine sülûk ederek zühd ve riyazete başladı. Hükema-yı işrakiyyun, tedric kanunu mûcibince vücudlarını riyazete alıştırmışlardı. O ise tedrice riayet etmeyerek birdenbire riyazete daldı. Gün geçtikçe vücudu tahammül etmeyerek zayıf düşmeye başladı. Üç günde bir parça ekmekle idare ediyordu. Ulema-yı işrakiyyunun “riyazetin küşayiş-i fikre hizmet ettiği” nazariyesi üzerine, onlar gibi yapacağım diye çalışıyordu.

Sâniyen: İmam-ı Gazalî Hazretlerinin İhyaü’l-Ulûm’unda tasavvuf nokta-i nazarında دَعْ مَا يُرٖيبُكَ اِلٰى مَالَا يُرٖيبُكَ kaidesine ittibaen, ekmeği bile bir zaman terk edip ot ile idareye koyuldu.

Sâlisen: Nadir konuşuyordu. Kürtlerin edib dâhîlerinden Molla Ahmed Hanî Hazretlerinin, gündüzleyin bile havf ile girilen kubbe-i saadetine kapanır, bazen geceleyin de orada kalırdı. Bundan dolayı ahali, Bedîüzzaman’a: “Ahmed Hanî Hazretlerinin feyzine mazhar olmuştur.” diyordu. Bu hali, müşarün-ileyhin kerametine hamlederlerdi. O vakitlerde kendisi on üç on dört yaşlarında idi.

(Tarihçe-i Hayat, İlk Hayatı)


Erzurum’a tabi, Bayezid kasabasında Muhammed Celâli Hazretleri’nin tedris halkasında, tedris-i mütad olan dersleri ikmal ile nüshaları tamamladım. Muhammed Celâli Efendi Hazretleri’nden almış olduğum icazetnameyi, zaman-ı esaretimde zayi eyledim.

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

Kaynakça[değiştir]

  1. https://www.sabah.com.tr/kultur-sanat/2014/09/26/bediuzzamanin-kaldigi-medresenin-temeli-bulundu
  2. http://www.dogubayazitgazetesi.com/haber/seyh_muhammed_celali_medresesi-24932.html
  3. 3,0 3,1 3,2 Ağabeyler Anlatıyor, Ö. Özcan, 1. Cilt, 170-176
  4. 4,0 4,1 4,2 https://sorularlarisale.com/mehmet-celali-seyh
  5. Mufassal Tarihçe-i Hayat, A. Badıllı, 1. Cilt, 69
  6. Yirmi üç senede telifi tamamlanan ve yüz otuz kitaptan müteşekkil “Risale-i Nur” adlı eserleriyle, ilm-i kelâm sahasında bir teceddüd yaptığı görülmüştür. Evet kendisi on beş sene tahsili lâzım gelen ilmi üç ayda elde etmesi, gaybî bir işarettir ki: “Bir zaman gelecek, on beş sene değil, bir sene bile ilm-i iman dersini alacak medreseler ele geçmeyecek. İşte o zamanda müştaklara on beş senelik dersi on beş haftada ellere verebilecek Kur’anî bir tefsir çıkacak ve Said onun hizmetinde bulunacak.” Evet tam zuhur etti ve aynen görüldü.
    Risale-i Nur, otuz senelik müthiş bir zamanda gizli dinsiz ve ifsad komitelerinin hücumlarına rağmen iman hakikatleri derslerini yüz binler nüshalarıyla her tarafta neşrettiler ve binler kalemlerin gayretleriyle matbaalara ihtiyaç bırakmadan Kur’an’ın bu yeni dersleri yayıldı; milyonlarca insanın imanlarının takviyesine vesile oldu. Anadolu’daki Risale-i Nur’un faaliyeti, iman hizmeti ve makul yüksek dersleri, herkesin nazar-ı dikkatini celbetti. Mahkemeler ve tetkikler yoluyla Cenab-ı Hak, Nurları ehl-i siyaset ve hükûmete de okutturdu ve mektepliler arasında yayıldı, genç İslâm ve iman fedakârları çoğaldı ve bunun büyük bir neticesi olarak küfr-ü mutlakın ve dalaletin hücumu önlendi, geri çekildi. Yer yer bütün vatanda din lehinde cereyanlar başladı. İzn-i İlahî ile âlem-i İslâm ve insaniyete doğmaya başlayan İslâmî saadetin fecr-i sadıkını gösterdi, elhamdülillahi Rabbi’l-âlemîn…