Şekerci Han

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden

Şekerci Hanı 1469'da yapımı tamamlanan Fatih camiinin inşasından önce ustaların kalması için yapılmış bir handır. Fatih devrinden günümüze kadar ayakta kalmıştır. 3. katı sonradan eklenmiştir. Birçok ilim ve kültür erbabı burada kalmış ve faaliyet göstermiştir. Bugün perişan ve restorasyona muhtaç bir durumdadır. Bedîüzzaman Said Nursi 1907 yılı sonlarında İstanbul'a gelince yaklaşık 2 veya 5 ay Ferik Ahmet Paşa'nın evinde kaldıktan sonra Fatih'teki Şekerci Han'da kalmaya başladı. Doğu'da din ilimleri ile müsbet ilimlerin bir arada ders verildiği Medresetüzzehranın inşası fikrine ve Şarkî Anadolu’daki ilim ve irfan faaliyetine nazar-ı dikkati celbetmek için Said Nursi sultana yazdığı mektubunu gazetelere verdi ve kaldığı Şekerci Han'daki odasının kapısına da "Burada her müşkül halledilir, her suale cevap verilir fakat sual sorulmaz" yazdı. Bunun üzerine İstanbul’daki meşhur âlimler grup grup ziyarete gelip sualler sordular ve Bediüzzaman bila istisna hepsinin cevaplarını doğru şekilde verdi. Bu hal ehl-i ilmi hayranlıkla takdire sevk etti. Akabinde Yıldız'ın etrafını sarmış bazı paşalar tarafından Sultan Abdülhamid iğfal edilerek Bediüzzaman akıl hastahanesine sevkedildi ama doktorlar tam aksine onun kemal-i akıl ve irfanına dair rapor verdi. Bediüzzaman Padişah ile görüşmeye muvaffak olamadı.[1][2]

Bilgiler[değiştir]

İnşa/Kuruluş Tarihi: 1469'da yapılan Fatih camiinden önce ustaların kalması için tamamlandı

Niteliği: Han

Yüzölçümü (m2):

Diğer İsimleri: Şeker Han

Kıta: Avrupa

Ülke: Türkiye

Vilayet/Eyalet: İstanbul

İlçe/Kasaba: Fatih

Mahalle/Köy:

Harita konumu: [1]

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Böyle Zamanda Tereffühte İzn-i Şer’î Bizi Muhtar Bırakmaz[değiştir]

İstanbul’a gelir gelmez ulemayı münazaraya davet etti. Bunun üzerine İstanbul’daki meşhur âlimler grup grup ziyarete gelip sualler soruyorlar ve o, hepsinin de cevaplarını sahih olarak veriyordu. Bundan maksadı, Şarkî Anadolu’daki ilim ve irfan faaliyetine nazar-ı dikkati celbetmekti. Yoksa Molla Said, kat’iyen hodfüruşluğu sevmezdi. Her türlü gösteriş ve âlâyişten müberra olarak hareket ederdi. İlim, cesaret, hâfıza ve zekâ itibarıyla pek hârika idi. Aynı derecede belki daha ziyade olarak hâlis ve muhlis idi. Tasannu ve tekellüften kat’iyen hoşlanmazdı. İstanbul’daki ikametgâhının kapısında şöyle bir levha asılı idi: “Burada her müşkül halledilir, her suale cevap verilir fakat sual sorulmaz.” (Hâşiye[11])

İstanbul’da grup grup gelen ulemanın suallerini cevaplandırıyordu. Genç yaşında böyle bilâ-istisna bütün suallere cevap vermesi ve gayet mukni ve beliğ ifade ve hârika hal ve tavırlarıyla, ehl-i ilmi hayranlıkla takdire sevk ediyordu. Ve “Bedîüzzaman” unvanına bihakkın lâyık görüyorlar ve bu fevkalâde zatı, bir “nadire-i hilkat” olarak tavsif ediyorlardı.

(Tarihçe-i Hayat, İstanbul'a gitmesi)


Cevaben dedim:

Sigara kâğıdı kadar ince ve nizam namıyla bir perdeyi bu kadar feveran-ı efkâr ve hissiyata karşı herkesin üstüne örtmüşsünüz. Herkes altında sizin tazyikatınızla meyyit-i müteharrik gibi inliyor. Ben acemi idim, altına girmedim. Üstüne düştüm. Suret-i telebbüsüm gibi ahlâkım da sakîl idi. Bir kere mabeynde yırtıldı. Şişli'de bir Ermeninin evine düştüm. Orada yırtıldı. Şekerci Hanına düştüm. Orada da yırtıldı. Tımarhaneye düştüm. Şimdi de tarassudhaneye düşmüşüm.

(Mektubat, Hakikat Çekirdekleri)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

Halbuki İngiliz’in en yüksek meclis-i ilmiyesinin, Meşihat-ı İslâmiye’den sorduğu altı sualin cevabını, altı yüz kelime ile Meşihat-ı İslâmiye’den istedikleri zaman, bura maarifinin hürmetsizliğine uğrayan bir ehl-i marifet, o altı suale altı kelime ile mazhar-ı takdir olmuş bir cevap veren ve ecnebilerin en mühim ve hükemaların en esaslı düsturlarına hakiki ilim ve marifetle muaraza edip galebe çalan ve Kur’an’dan aldığı kuvvet-i marifet ve ilme istinaden Avrupa feylesoflarına meydan okuyan ve hürriyetten altı ay evvel İstanbul’da hem ulemayı ve hem de mekteplileri münazaraya davet edip kendisi hiç sual sormadan suallerine noksansız olarak doğru cevap veren (Hâşiye[3]) ve bütün hayatını bu milletin saadetine hasreden ve yüzer risale, o milletin Türkçe olan lisanıyla neşredip o milleti tenvir eden hem vatandaş hem dindaş hem dost hem kardeş bir ehl-i marifete karşı en ziyade sıkıntı veren ve hakkında adâvet besleyen ve belki hürmetsizlik eden; bir kısım Maarif Dairesine mensup olanlarla az bir kısım resmî hocalardır.

(22. Lema, 3. İşaret)


Ezcümle: Ben hürriyetten evvel İstanbul’a gelirken yolda bir iki mühim, ilm-i kelâma ait kitaplar elime geçti. Dikkatle mütalaa ettim. İstanbul’a geldikten sonra, sebepsiz olarak hem ulemayı hem mektep muallimlerini münazaraya “Kim ne isterse benden sorsun!” diye ilan ettim. Medar-ı hayrettir ki münazaraya gelenlerin bütün sordukları sualler, yolda mütalaa ettiğim ve hâfızamda kaldığı meselelerdi.

Hem feylesofların sordukları sualler, hâfızamda bulunan meselelerdi. Şimdi anlaşıldı ki o fevkalâde muvaffakıyet ve benim de haddimden çok ziyade o hodfüruşluk ve manasız izhar-ı fazilet ise ileride Risale-i Nur’un İstanbulca ve ulemaca makbuliyetine ve ehemmiyetine zemin hazır etmek imiş.

(Emirdağ L.-1)

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

Bugünkü hali

Bediüzzaman'ın kaldığı odanın kapısı

İlgili Maddeler[değiştir]

Kaynakça[değiştir]

  1. https://www.risalehaber.com/fatih-sultan-mehmet-han-kervansarayi-sekerci-han-24162yy.htm
  2. Mufassal tarihçe-i Hayat, A. Badıllı
  3. Yeni Said diyor ki: Şu makamda Eski Said’in iftiharkârane söylediği şu sözlere ben iştirak etmiyorum. Bu risalede sözü ona verdiğim için susturamıyorum. Enaniyetlilere karşı bir parça enaniyetini göstersin diye sükût ediyorum.