İnfitar 2

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden

Önceki Ayet: İnfitar 1İnfitar Suresiİnfitar 3: Sonraki Ayet

Meali: 1-2-3-4-5- Gökyüzü yarıldığı, yıldızlar döküldüğü, denizler birbirine katıldığı, kabirlerin içindekiler dışarı çıkarıldığı zaman, insanoğlu (yapıp) gönderdiklerini ve (yapamayıp) geride bıraktıklarını bir bir anlar.

Kur'an'daki Yeri: 30. Cüz, 586. Sayfa

Tilavet Notları:

Diğer Notlar:

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Birinci Mesele: Şu kâinatın mevti, mümkündür. Çünkü bir şey kanun-u tekâmülde dâhil ise o şeyde alâküllihal neşv ü nema vardır. Neşv ü nema ve büyümek varsa ona alâküllihal bir ömr-ü fıtrî vardır. Ömr-ü fıtrîsi var ise alâküllihal bir ecel-i fıtrîsi vardır. Gayet geniş bir istikra ve tetebbu ile sabittir ki öyle şeyler mevtin pençesinden kendini kurtaramaz.

Evet, nasıl ki insan küçük bir âlemdir, yıkılmaktan kurtulamaz. Âlem dahi büyük bir insandır, o dahi ölümün pençesinden kurtulamaz. O da ölecek, sonra dirilecek veya yatıp sonra subh-u haşirle gözünü açacaktır.

Hem nasıl ki kâinatın bir nüsha-i musağğarası olan bir şecere-i zîhayat, tahrip ve inhilalden başını kurtaramaz. Öyle de şecere-i hilkatten teşaub etmiş olan silsile-i kâinat tamir ve tecdid için tahripten, dağılmaktan kendini kurtaramaz.

Eğer dünyanın ecel-i fıtrîsinden evvel irade-i ezeliyenin izni ile haricî bir maraz veya muharrib bir hâdise başına gelmezse ve onun Sâni’-i Hakîm’i dahi ecel-i fıtrîden evvel onu bozmazsa, herhalde hattâ fennî bir hesap ile bir gün gelecek ki:

اِذَا الشَّمْسُ كُوِّرَتْ

وَاِذَا النُّجُومُ انْكَدَرَتْ

وَاِذَا الْجِبَالُ سُيِّرَتْ

اِذَا السَّمَٓاءُ انْفَطَرَتْ

وَاِذَا الْكَوَاكِبُ انْتَثَرَتْ

وَاِذَا الْبِحَارُ فُجِّرَتْ

manaları ve sırları, Kadîr-i Ezelî’nin izni ile tezahür edip, o dünya olan büyük insan sekerata başlayıp acib bir hırıltı ile ve müthiş bir savt ile fezayı çınlatıp dolduracak, bağırıp ölecek; sonra emr-i İlahî ile dirilecektir.

(29. Söz)


Size cemaziye’l-âhir ayında vuku bulan bir hâdise-i semaviye münasebetiyle bir mesele beyan edeceğim. Şöyle ki:

Hazret-i Zat-ı Ahmediye aleyhissalâtü vesselâmın zuhuru zamanında وَاِذَا الْكَوَاكِبُ انْتَثَرَتْ âyetinin bir numunesini gösterir bir tarzda, recm-i şeyatîne alâmet olan yıldızların düşmesi kesretle vuku bulmuştur. Ehl-i tahkikin nazarında; o zaman vahiy zamanı geldiğinden vahye şüphe gelmemek için kâhinler gibi gaybî ve cinler vasıtasıyla semavî haberlerine karışanlara set çekmeye alâmet ve işaret olmakla beraber, Zat-ı Ahmediye aleyhissalâtü vesselâm cin ve inse mebus olarak teşrifine semavat ehlince bir şenlik, bir bayram gibi bir alâmet-i sürur olduğunu, ehl-i keşif ve hakikat hükmetmişlerdir. Hem o mebus zat, ehl-i küfür ve dalalet için bir nîran-ı muhrika ve ehl-i hidayet için envar-ı muşrıka menbaı olduğuna, gaybî ve semavî bir işarettir.

Şimdi şu cemaziye’l-âhirde emsali görülmemiş bir tarzda, gece saat dörtte başlayıp beş ve beş buçuğa kadar devam eden yıldızların düşmesi, ehemmiyetli bir hâdise-i semaviyedir. Semavatın hâdisatı zeminimize baktığı cihetle, herhalde o hâdisatın dahi küre-i arzda bir eseri olacaktır. Cenab-ı Hakk’ın rahmetine sığınmalıyız ki nîran-ı muhrika yapmasın, envar-ı muşrıkaya çevirsin.

Evet, nasıl ki Kur’an-ı Hakîm’in surelerinde, âyetler birbirine bakar, işaret ederler. Öyle de Cenab-ı Hakk’ın bir Kur’an-ı Kebir’i olan şu kâinatın ulvi, süflî sureleri dahi birbirine bakar, birbirinin nüktelerini izhar eder. Sema suresinde bizim gibi lafz-ı Celal’i yalnız kırmızı yazmak değil belki nur yaldızıyla lafza-i Celal gibi yazılan yıldızlar ve o yıldızlardan fışkıran nurani noktalar, elbette bir işaret fişekleri hükmünde, birer sırrı ilan ettiğini, o mu’ciz-nüma semavî suresinin şanındandır. Kendimizce bir fâl-i hayır addetmeliyiz.

...

(Hüsrev’in fıkrasıdır.)

Aziz Üstadım!

Cemaziye’l-âhir ayında vuku bulan وَاِذَا الْكَوَاكِبُ انْتَثَرَتْ âyetinin ifade ettiği hâlâtın bir numunesini izah eden hâdisat-ı semaviye ile Kur’an’ın semasında parlayan lafza-i Celal yıldızlarının acib ve tatlı tevafuklarını ders veren o kıymettar mektubunuzu, Hâfız Ali kardeşimiz de dâhil olduğu halde Re’fet, Bekir, Lütfü, Rüşdü, Keçeci Mustafa Efendi ve ağabeyim Ali Efendi ile beraber okuduk. O gece meclisimiz pek tatlı idi. Hâdisat-ı semaviyeyi hayret ve taaccüble ve pek büyük bir sevinçle karşılayarak Mele-i A’lâ’nın bayramlarına biz de iştirak etmiştik.

Nasıl ki bu hâdise-i semaviyenin birinci defa vukuu, başta insan suretinde yapılmış Hubel tabir ettikleri büyük putlarıyla 360 putu ilah kabul eden müşrikîn-i Kureyş’in helâkine netice vermişti. İnşâallah bu ikinci vuku da on dördüncü asr-ı Muhammedîde ve Avrupa terakkiyatı ile iftihar ettiği ve yirminci asır namını alan bu günde, ehl-i fetretin putperestliğinden daha feci bir surete giren suret-perestliğinin kökü kesileceğini, bize ilan ediyordu.

Bu ilan, ümmet-i merhume-i Muhammediyeye pek güzel ve pek hayırlı bir fütuhatı hazırladığını hatırlatarak, mahzun kalplerimizi şenlendirmiş, ağlayan yüzlerimizi güldürmüş, gamnâk çehrelerimize beşaşet serpmişti. Dimağımızda asr-ı saadetin o cazibedar hayatını canlandırmış, güya maziyi istikbale çevirerek bir müddet o âlemde ve o nezih ruhlu, ulvi düşünceli insanlar arasında yaşatmıştır.

...

Hüsrev

(Barla Lahikası)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]