İbn-i Cerir-i Taberi

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden

Taberi ya da Muhammed bin Cerir Et-Taberi (Arapça: محمّد بن جرير الطبري) ya da tam adıyla Ebû Ca‘fer Muhammed b. Cerîr b. Yezîd el-Âmülî et-Taberî el-Bağdâdî Câmiu’l-beyân ve Târîhu’l-ümem ve’l-mülûk adlı eserleriyle tanınan müfessir, tarihçi, muhaddis ve fakihdir. Hiç evlenmeyen Taberî ilim tahsili için beş yıl kadar sürecek ilk seyahatini on iki yaşında iken Rey’e yaptı. Ömrünün sonuna kadar tasnif ve telifle meşgul olan Taberî birçok talebe yetiştirdi; onlara eserlerini takrir edip yazdırdı; ilim meclislerine katılıp sohbetlerde bulundu, sorulan sorulara ve fetvalara cevap verdi.[1]

Şahsi Bilgiler[değiştir]

Diğer İsimleri: Ebû Ca‘fer, imâmü’l-müfessirîn[1]

Doğum Yeri ve Tarihi: Âmül (Taberistan’ın merkezi), 224/224 (839)[1]

Vefat Yeri ve Tarihi: 27 Şevval 310 (17 Şubat 923)[1]

Kabrinin Yeri:

Eserleri[değiştir]

Câmiu’l-beyân an te'vîli âyi’l-Ķur'ân, Târîhu’l-ümem ve’l-mülûk vb.[1]

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Yine Müslim ve İbn-i Cerir-i Taberî gibi hadîsin dâhî imamları başta olarak, kütüb-ü sahiha nakl-i sahih ile meşhur Ebî Katade’den haber veriyorlar ki Ebî Katade diyor: Mûte gazve-i meşhuresinde, reislerin şehadetleri üzerine imdada gidiyorduk. Bende bir kırba vardı. Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm bana ferman etti: اِحْفَظْ عَلَىَّ مٖيضَئَتَكَ فَسَيَكُونُ لَهَا نَبَاٌ عَظٖيمٌ Yani “Kırbanı sakla, onun büyük işi var.” Sonra susuzluk başladı. Yetmiş iki kişi idik –Taberî’nin nakline göre, üç yüz idik– susuz kaldık. Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm dedi: “Kırbanı getir.” Ben getirdim. O da aldı, ağzını ağzına getirdi, içine nefes etti etmedi, bilmem; sonra yetmiş iki kişi geldiler, içtiler, kaplarını doldurdular. Sonra ben aldım, verdiğim gibi kalmıştı.

İşte şu mu’cize-i bâhire-i Ahmediyeyi (asm) gör اَللّٰهُمَّ صَلِّ وَ سَلِّمْ عَلَيْهِ وَ عَلٰى اٰلِهٖ بِعَدَدِ قَطَرَاتِ الْمَاءِ de.

(Mektubat, 19. Mektup, 8. İşaret, 6. Misal)


Öyle bir muvaffakıyet oldu ki Eski Said’in kuvve-i hâfızasından ziyade hâfızam yardım etti. Her iki üç saatte, süratle otuz kırk sahife yazıldı. Bir tek saatte, on beş sahife yazılıyordu. Ekser Buharî, Müslim, Beyhakî, Tirmizî, Şifa-i Şerif, Ebu Nuaym, Taberî gibi kitaplardan naklediliyor. Halbuki bu nakilde hata olsa –hadîs olduğu için– günah olması lâzım geldiğinden kalbim titriyordu. Fakat anlaşıldı ki inayet var ve şu risaleye ihtiyaç var. İnşâallah sahih bir surette yazılmıştır. Şayet bazı elfaz-ı hadîsiyede veya râvilerin isminde bir yanlış bulunsa tashih edilerek müsamaha ile bakmalarını ihvanlarımdan rica ediyorum.

Said Nursî

(Mektubat, 19. Mektup, Bir İkram-ı İlahî ve Bir Eser-i İnayet-i Rabbaniye (En sonda))


“Kur’an-ı Hakîm’in esrarı bilinmiyor, müfessirler hakikatini anlamamışlar.” diye beyan olunan fikrin iki yüzü var ve onu diyen, iki taifedir.

Birincisi: Ehl-i hak ve ehl-i tetkiktir. Derler ki: “Kur’an, bitmez ve tükenmez bir hazinedir. Her asır nusus ve muhkematını teslim ve kabul ile beraber, tetimmat kabîlinden hakaik-i hafiyesinden dahi hissesini alır; başkasının gizli kalmış hissesine ilişmez.”

Evet, zaman geçtikçe Kur’an-ı Hakîm’in daha ziyade hakaiki inkişaf eder, demektir. Yoksa hâşâ ve kellâ selef-i salihînin beyan ettikleri hakaik-i zahiriye-i Kur’aniyeye şüphe getirmek değil. Çünkü onlara iman lâzımdır. Onlar nasstır, kat’îdir, esastırlar, temeldirler.

Kur’an عَرَبِىٌّ مُبٖينٌ fermanıyla manası vâzıh olduğunu bildirir. Baştan başa hitab-ı İlahî, o manalar üzerine döner, takviye eder, bedahet derecesine getirir. O mensus manaları kabul etmemekten, hâşâ sümme hâşâ, Cenab-ı Hakk’ı tekzip ve Hazret-i Risalet’in fehmini tezyif etmek çıkar.

Demek, maânî-i mensusa müteselsilen menba-ı Risaletten alınmıştır. Hattâ İbn-i Cerir-i Taberî bütün maânî-i Kur’an’ı muan’an senet ile müteselsilen menba-ı Risalete îsal etmiş ve o tarzda, mühim ve büyük tefsirini yazmış.

İkinci Taife: Ya akılsız bir dosttur, kaş yapayım derken göz çıkarıyor veya şeytan akıllı bir düşmandır ki ahkâm-ı İslâmiye ve hakaik-i imaniyeye karşı gelmek istiyor. Kur’an-ı Hakîm’in –senin tabirinle– birer polat kalesi hükmünde olan surlu sureleri içinde yol bulmak istiyor. Böyleler, hâşâ hakaik-i imaniye ve Kur’aniyeye şüphe îras etmek için bu nevi sözleri işaa ediyorlar.

(Mektubat, 29. Mektup, 1. Kısım, 1. Nükte)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

Kaynakça[değiştir]

  1. 1,0 1,1 1,2 1,3 1,4 İslam Ansiklopedisi, Taberi maddesi