Said Nursi'nin Kabri: Revizyonlar arasındaki fark
Değişiklik özeti yok |
Değişiklik özeti yok |
||
1. satır: | 1. satır: | ||
[[Kategori:Mefhum]] | [[Kategori:Mefhum]] | ||
[[Kategori:Said Nursi]] | [[Kategori:Said Nursi]] | ||
'''Bediüzzaman Said Nursi'nin kabri''', vasiyetine uygun olarak Isparta civarında yalnızca az sayıda talebesi tarafından bilinen bir yerdedir. Bediüzzaman 23 Mart 1960 (Hicri 1379) yılında vefat ettiğinde Urfa'daki Halil İbrahim Dergâhına gömülür. Ancak, Bediüzzaman vasiyetinde kabrinin gayet gizli, bir iki talebesinden başka hiç kimsenin bilmediği bir yerde olmasını ve kabrinin ziyaret edilmesi yerine uzaktan Fatiha okunmasını vasiyet etmiştir. Vefatından 3,5 ay sonra, 12 Temmuz 1960'ta, 27 Mayıs ihtilaline yapanlar tarafından kabri kırılarak | '''Bediüzzaman Said Nursi'nin kabri''', vasiyetine uygun olarak Isparta civarında yalnızca az sayıda talebesi tarafından bilinen bir yerdedir. Bediüzzaman 23 Mart 1960 (Hicri 1379) yılında vefat ettiğinde Urfa'daki Halil İbrahim Dergâhına gömülür. Ancak, Bediüzzaman vasiyetinde kabrinin gayet gizli, bir iki talebesinden başka hiç kimsenin bilmediği bir yerde olmasını ve kabrinin ziyaret edilmesi yerine uzaktan Fatiha okunmasını vasiyet etmiştir. Vefatından 3,5 ay sonra, 12 Temmuz 1960'ta, 27 Mayıs ihtilaline yapanlar tarafından kabri kırılarak açılır ve kardeşi Abdülmecid Nursi'den zorla alınan muvafakatname ile uçakla bilinmeyen bir yere götürülerek gömülür. Gömüldüğünde kardeşi Abdülmecid de vardır. Bediüzzaman'ın mezarının yeri yaklaşık 9 yıl meçhul kalır. 1969'da Isparta nur talebelerinden Mustafa Pestil'in yeğeninin çocuğu vefat eder. Isparta Doğancı kabristanında mezar yeri kazarken galvanizli bir tabuta denk gelirler. İçinde Bediüzzaman'ın naaşını bozulmamış şekilde bulurlar. Daha derin bir yer kazarak cenazeyi yeniden gömerler. Daha sonra yakın talebelerinden ve varislerinden Mehmed Tahiri Mutlu ve Mustafa Gül (ve bir rivayette Bayram Yüksel) ile beraberinde 4 kişi Üstad'ın naaşını oradan alarak Sav köyü civarında bir yere nakleder ve yerini gizli tutarlar.<ref>Ömer Özcan, Ağabeyler Anlatıyor, 1. Cilt</ref> | ||
==Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği== | ==Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği== |
11.44, 31 Mart 2017 tarihindeki hâli
Bediüzzaman Said Nursi'nin kabri, vasiyetine uygun olarak Isparta civarında yalnızca az sayıda talebesi tarafından bilinen bir yerdedir. Bediüzzaman 23 Mart 1960 (Hicri 1379) yılında vefat ettiğinde Urfa'daki Halil İbrahim Dergâhına gömülür. Ancak, Bediüzzaman vasiyetinde kabrinin gayet gizli, bir iki talebesinden başka hiç kimsenin bilmediği bir yerde olmasını ve kabrinin ziyaret edilmesi yerine uzaktan Fatiha okunmasını vasiyet etmiştir. Vefatından 3,5 ay sonra, 12 Temmuz 1960'ta, 27 Mayıs ihtilaline yapanlar tarafından kabri kırılarak açılır ve kardeşi Abdülmecid Nursi'den zorla alınan muvafakatname ile uçakla bilinmeyen bir yere götürülerek gömülür. Gömüldüğünde kardeşi Abdülmecid de vardır. Bediüzzaman'ın mezarının yeri yaklaşık 9 yıl meçhul kalır. 1969'da Isparta nur talebelerinden Mustafa Pestil'in yeğeninin çocuğu vefat eder. Isparta Doğancı kabristanında mezar yeri kazarken galvanizli bir tabuta denk gelirler. İçinde Bediüzzaman'ın naaşını bozulmamış şekilde bulurlar. Daha derin bir yer kazarak cenazeyi yeniden gömerler. Daha sonra yakın talebelerinden ve varislerinden Mehmed Tahiri Mutlu ve Mustafa Gül (ve bir rivayette Bayram Yüksel) ile beraberinde 4 kişi Üstad'ın naaşını oradan alarak Sav köyü civarında bir yere nakleder ve yerini gizli tutarlar.[1]
Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]
Üstadımız izzet-i ilmiyeyi muhafaza için eski zamandan beri en büyük reislere tezellül etmedi. Hem halkların hediyesini kabul etmiyordu. Şimdi ise Üstadımız hem zayıf olduğu halde, ehl-i ilme bir mahzuru olmayan hediyeyi ise hastalıkla alamıyor. Hattâ biz hizmetkârlarından dahi en küçük bir şeyi mukabelesiz yiyemiyor. Yese hasta oluyor. Bu haleti, hiçbir şeye âlet olmayan Risale-i Nur’daki a’zamî ihlasın muhafazası için bir hastalık suretini aldı. Ve hastalıkla bu kaidesini bozmaktan men’ediliyor itikadındayız.
Hattâ Risale-i Nur’un her tarafta neşir ve intişarının büyük bir bayramı münasebetiyle, ehl-i ilme lâzım olan musafaha ve sohbet etmekten ve bu mübarek bayramda da en has talebeleri ve kardeşleriyle musafaha ve sohbetten ve ona bakmaktan da şiddetle sıkılıp a’zamî ihlasın muhafazası için bir hastalık haleti alarak men’edildiği ona ihtar edildi.
Hattâ bizler gördük ki bu mübarek bayramda şiddetli hastalığı için talebelerine dedi: “Benim kabrimi gayet gizli bir yerde, bir iki talebemden başka hiç kimse bilmemek lâzım geliyor. Bunu vasiyet ediyorum. Çünkü dünyada sohbetten beni men’eden bir hakikat, elbette vefatımdan sonra da o hakikat bu surette beni mecbur ediyor.”
Biz de Üstadımızdan sorduk:
Kabri ziyarete gelenler Fatiha okur, hayır kazanır. Acaba siz ne hikmete binaen kabrinizi ziyaret etmeyi men’ediyorsunuz?
Cevaben Üstadımız dedi ki: Bu dehşetli zamanda, eski zamandaki Firavunların dünyevî şan ve şeref arzusuyla heykeller ve resimler ve mumyalarla nazar-ı beşeri kendilerine çevirmeleri gibi enaniyet ve benliğin verdiği gafletle; heykeller ve resimler ve gazetelerle nazarları, mana-yı harfîden mana-yı ismîyle tamamen kendilerine çevirtmeleri ve uhrevî istikbalden ziyade dünyevî istikbali hayal edinmiş olmaları ile; eski zamandaki lillah için ziyarete mukabil ehl-i dünya kısmen bu hakikate muhalif olarak mevtanın dünyevî şan ve şerefine ziyade ehemmiyet verir, öyle ziyaret ediyorlar. Ben de Risale-i Nur’daki a’zamî ihlası kırmamak için ve o ihlasın sırrıyla, kabrimi bildirmemeyi vasiyet ediyorum. Hem şarkta hem garpta hem kim olursa olsun okudukları Fatihalar o ruha gider.
Dünyada beni sohbetten men’eden bir hakikat, elbette vefatımdan sonra da o hakikat bu suretle beni sevap cihetiyle değil, dünya cihetiyle men’etmeye mecbur edecek, dedi.
Hizmetinde bulunan talebeleri
Üstadımız âhir ömründe insanların sohbetinden men’edildiği cihetle anladı ki bu zamanda şahsiyet cihetiyle insanlara zarar verecek haller var. Risale-i Nur’un mesleğindeki a’zamî ihlas için bu hastalık verilmiş. Çünkü bu zamanda, şan şeref perdesi altında riyakârlık yer aldığından a’zamî ihlas ile bütün bütün enaniyeti terk lâzımdır. Dostlar uzaktan ruhuma Fatiha okusunlar, manevî dua ve ziyaret etsinler. Kabrimin yanına gelmesinler. Fatiha uzaktan da olsa ruhuma gelir. Risale-i Nur’daki a’zamî ihlas ile bütün bütün terk-i enaniyet için buna bir manevî sebep hissediyorum. Kendini Risale-i Nur’a vakfetmiş olan yanımda bulunanlardan nöbetle birer adam kabrimin yakınında olup bu manayı lüzumsuz ziyarete gelenlere bildirsinler.
Said Nursî
Aziz, sıddık kardeşlerim!
Sekiz sene çoluk ve çocuğuyla sadakatle bana hizmet eden ve evlat ve ahfad ve refika ve damatlarıyla Nurlara ciddi çalışan ve ders ve vaazlarını bütün Nurlardan veren ve vefatından on dakika evvel dünyaca en ehemmiyetli vasiyeti, kendinin Nur Risalelerini tekmil için Şamlı Hâfız’a rica eden, vefatından iki gün evvel bana mektup yazıp benim aynı vakitte Sava’yı Barla’ya tercih ederek Sava mezaristanında defnimi arzu ettiğimi sizlere yazdığımı sadakatin kerametiyle hissedip bana mukabele ve itiraz tarzında o mektubunda der: “Sen Barla’yı ikinci vatanımdır, dediğin halde neden ona gelmiyorsun, başka yerleri tercih edersin? İptida-i medrese-i Nuriye Barla’dır, senin mezarın orada olmalı.” diye bana ihtar etti.
Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]
(**[2]) Yıkılmış bir mezarım ki yığılmıştır içinde
Said’den yetmiş dokuz emvat (***[3]) bâ-âsam âlâma.
Sekseninci olmuştur, mezara bir mezar taş
Beraber ağlıyor (****[4]) hüsran-ı İslâm’a.
Mezar taşımla pür-emvat enîndar o mezarımla
Revanım saha-i ukba-yı ferdâma.
Yakînim var ki istikbal semavatı, zemin-i Asya
Bâhem olur teslim, yed-i beyza-yı İslâm’a.
Zira yemin-i yümn-ü imandır
Verir emni eman ile enama…
Eski Said’in matbu “Lemaat” başındaki acib imzası az tağyir ile şimdiki halime ve yetmişinci sene-i ömrüme tam muvafık gelmesi cihetiyle yazdım. Münasip görseniz hem müdafaatın hem Meyve’nin hem küçük mektupların âhirinde imza yerinde yazarsınız. İşte o garib imza, gelen üç buçuk satırdır:
اَلدَّاعٖى
Yıkılmış bir mezarım ki yığılmıştır içinde Said’den altmış dokuz emvat bâ-âsam (*[5]) âlâma
Yetmişinci olmuştur o mezara bir mezar taşı, beraber ağlıyor hüsran-ı İslâm’a
Ümidim var ki istikbal semavatı zemin-i Asya, bâhem olur teslim yed-i beyza-i İslâm’a
Zira yemin-i yümn-ü imandır, verir emn-ü eman ü emniyeti enama.
Not: 79 (1379) Bediüzzaman'ın Rumi olarak vefat yılı, 69 (1969) ise kabrinin yerinin bulunma tarihidir.
İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]
İlgili Maddeler[değiştir]
Kaynakça[değiştir]
- ↑ Ömer Özcan, Ağabeyler Anlatıyor, 1. Cilt
- ↑ Bu kıta, onun imzasıdır.
- ↑ Her senede iki defa cisim tazelendiği için iki Said ölmüş demektir. Hem bu sene Said yetmiş dokuz senesindedir. Her bir senede bir Said ölmüş demektir ki bu tarihe kadar Said yaşayacak.
- ↑ Yirmi sene sonraki bu şimdiki hali, hiss-i kable’l-vuku ile hissetmiş.
- ↑ Günahlar demek.