Risale:Bakara Suresi 11-12. âyetler: Revizyonlar arasındaki fark

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
(2318 değişikliği Turker (mesaj) tarafından geri alındı.)
Değişiklik özeti yok
2. satır: 2. satır:
''Önceki Risale: [[Risale:Bakara Suresi 9-10. âyetler|Bakara Suresi 9-10. âyetler]] ← [[Risale:İşarat-ül İ'caz|İşarat-ül İ'caz]] → [[Risale:Bakara Suresi 13. âyet|Bakara Suresi 13. âyet]]: Sonraki Risale''
''Önceki Risale: [[Risale:Bakara Suresi 9-10. âyetler|Bakara Suresi 9-10. âyetler]] ← [[Risale:İşarat-ül İ'caz|İşarat-ül İ'caz]] → [[Risale:Bakara Suresi 13. âyet|Bakara Suresi 13. âyet]]: Sonraki Risale''


={{Arabi|وَاِذَا قٖيلَ لَهُمْ لَاتُفْسِدُوا فِى الْاَرْضِ قَالُٓوا اِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ ۞ اَلَٓا اِنَّهُمْ هُمُ الْمُفْسِدُونَ وَلٰكِنْ لَايَشْعُرُونَ}}=
= [[Risale:İşarat-ül İ'caz (Ayet-Hadis Mealleri)#202|{{Arabi|وَاِذَا قٖيلَ لَهُمْ لَاتُفْسِدُوا فِى الْاَرْضِ قَالُٓوا اِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ ۞ اَلَٓا اِنَّهُمْ هُمُ الْمُفْسِدُونَ وَلٰكِنْ لَايَشْعُرُونَ}}]]=


==Bu âyetin evvelki âyetle vech-i irtibatı==
==Bu âyetin evvelki âyetle vech-i irtibatı==
8. satır: 8. satır:
Evet, vaktâ ki münafıkların nifakından neş’et eden cinayetlerin birincisini teşkil eden nefislerine zulmetmekle hukukullaha tecavüzleri olan cinayet zikredildikten sonra, mezkûr cinayetlerin ikincisini teşkil eden hukuk-u ibada tecavüz ile aralarına fesadı ilka etmek olan cinayet dahi mevki-i münasibinde zikredilmiştir.
Evet, vaktâ ki münafıkların nifakından neş’et eden cinayetlerin birincisini teşkil eden nefislerine zulmetmekle hukukullaha tecavüzleri olan cinayet zikredildikten sonra, mezkûr cinayetlerin ikincisini teşkil eden hukuk-u ibada tecavüz ile aralarına fesadı ilka etmek olan cinayet dahi mevki-i münasibinde zikredilmiştir.


Sonra وَاِذَا قٖيلَ cümlesi münafıkların kıssasına ve hikâyesine dâhil olduğu cihetle وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَقُولُ deki يَقُولُ ye bağlıdır, mana ve mealce يُخَادِعُونَ ye nâzırdır. Hadd-i zatında dahi يَكْذِبُونَ ye merbuttur. Üslubun tağyiri ise yani kaziye-i hamliye yerine, kaziye-i şartiyenin iradı يَكْذِبُونَ ile وَاِذَا قٖيلَ arasında birkaç cümlenin mukadder olduğuna bir emaredir. Takdir-i kelâm şöyle olsa gerektir: “Yalan söyledikleri zaman, fitneyi îka ediyorlar. Fitneyi îka ettikleri zaman, ifsad ediyorlar. Nasihat edildikleri vakit, kabul etmiyorlar. Fesadı yapmayın denildiği zaman ‘Biz ancak ıslaha çalışıyoruz.’ diyorlar.”
Sonra [[Risale:İşarat-ül İ'caz (Ayet-Hadis Mealleri)#203|{{Arabi|وَاِذَا قٖيلَ}}]] cümlesi münafıkların kıssasına ve hikâyesine dâhil olduğu cihetle [[Risale:İşarat-ül İ'caz (Ayet-Hadis Mealleri)#204|{{Arabi|وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَقُولُ}}]] deki [[Risale:İşarat-ül İ'caz (Ayet-Hadis Mealleri)#205|{{Arabi|يَقُولُ}}]] ye bağlıdır, mana ve mealce [[Risale:İşarat-ül İ'caz (Ayet-Hadis Mealleri)#206|{{Arabi| يُخَادِعُونَ}}]] ye nâzırdır. Hadd-i zatında dahi [[Risale:İşarat-ül İ'caz (Ayet-Hadis Mealleri)#207|{{Arabi| يَكْذِبُونَ}}]] ye merbuttur. Üslubun tağyiri ise yani kaziye-i hamliye yerine, kaziye-i şartiyenin iradı [[Risale:İşarat-ül İ'caz (Ayet-Hadis Mealleri)#207|{{Arabi| يَكْذِبُونَ}}]] ile [[Risale:İşarat-ül İ'caz (Ayet-Hadis Mealleri)#203|{{Arabi|وَاِذَا قٖيلَ}}]] arasında birkaç cümlenin mukadder olduğuna bir emaredir. Takdir-i kelâm şöyle olsa gerektir: “Yalan söyledikleri zaman, fitneyi îka ediyorlar. Fitneyi îka ettikleri zaman, ifsad ediyorlar. Nasihat edildikleri vakit, kabul etmiyorlar. Fesadı yapmayın denildiği zaman ‘Biz ancak ıslaha çalışıyoruz.’ diyorlar.”


==Bu âyetin ihtiva ettiği mezkûr ve gayr-ı mezkûr cümleler arasındaki vech-i irtibat bir misal ile izah edilecektir==
==Bu âyetin ihtiva ettiği mezkûr ve gayr-ı mezkûr cümleler arasındaki vech-i irtibat bir misal ile izah edilecektir==
26. satır: 26. satır:
Mezkûr âyetin her bir cümlesinin heyetindeki vech-i intizam:
Mezkûr âyetin her bir cümlesinin heyetindeki vech-i intizam:


Evet kat’iyeti ifade eden وَاِذَا قٖيلَ لَهُمْ deki اِذَا kötü ve fena şeyleri men’ ve nehyetmek lâzım ve vâcib olduğuna işarettir.
Evet kat’iyeti ifade eden [[Bakara 11|{{Arabi|وَاِذَا قٖيلَ لَهُمْ}}]] deki {{Arabi|اِذَا}} kötü ve fena şeyleri men’ ve nehyetmek lâzım ve vâcib olduğuna işarettir.


Fâilin terkiyle sîga-i meçhul ile zikredilen قٖيلَ kötü bir şeyi nehyetmek, farz-ı kifaye olduğuna işarettir.
Fâilin terkiyle sîga-i meçhul ile zikredilen {{Arabi|قٖيلَ}} kötü bir şeyi nehyetmek, farz-ı kifaye olduğuna işarettir.


Menfaat ve lütfu ifade eden لَهُمْ deki ل yapılacak nehiylerin tahkir ve tahakküm suretiyle değil, ancak nasihat tarzı ile lâzım olduğuna işarettir.
Menfaat ve lütfu ifade eden {{Arabi|لَهُمْ}} deki {{Arabi|ل}} yapılacak nehiylerin tahkir ve tahakküm suretiyle değil, ancak nasihat tarzı ile lâzım olduğuna işarettir.


لَا تُفْسِدُوا şöyle bir kıyas-ı istisnaîye işarettir ki: “Böyle yapmayın, aksi takdirde karışıklıklar meydana gelir. İnsanlar arasında itaat rabıtası kesilir. Adalet ihtilale inkılab eder. İttifak ve ittihadın ipleri kırılır. Fesat doğmaya başlar. Öyle ise böyle yapmayın ki, fesat olmasın.”
[[Risale:İşarat-ül İ'caz (Ayet-Hadis Mealleri)#208|{{Arabi|لَا تُفْسِدُوا}}]] şöyle bir kıyas-ı istisnaîye işarettir ki: “Böyle yapmayın, aksi takdirde karışıklıklar meydana gelir. İnsanlar arasında itaat rabıtası kesilir. Adalet ihtilale inkılab eder. İttifak ve ittihadın ipleri kırılır. Fesat doğmaya başlar. Öyle ise böyle yapmayın ki, fesat olmasın.”


فِى الْاَرْضِ nehyi tekid, zecri idame ettiriyor. Çünkü nasihat muvakkat olduğu için inzicarın devamı lâzımdır. Bu da vicdanın heyecana getirilmesiyle olur. Bu dahi ya şefkat-i cinsiyenin uyandırılmasıyla veya nefret-i umumiyeye maruz kalmak korkusuyla olur. Evet فِى الْاَرْضِ kelimesi her iki ciheti de temin eder. Zira “arz” kelimesi lisan-ı haliyle: “Sizin bu fesadınız nev-i beşere sirayet eder. Nev-i beşerin bilhassa fakir fukara, masumların sizlere kötülüğü nedir ki onlara karşı böyle fenalıkta bulunursunuz? Şefkat-i cinsiyeniz yok mudur, ne için merhamet etmiyorsunuz? Pekâlâ, teslim ettik ki sizin şefkat-i cinsiyeniz yoktur. Hiç olmasa nefret-i umumiyeden korkunuz.” diye onları ikaz ediyor.
[[Risale:İşarat-ül İ'caz (Ayet-Hadis Mealleri)#209|{{Arabi|فِى الْاَرْضِ}}]] nehyi tekid, zecri idame ettiriyor. Çünkü nasihat muvakkat olduğu için inzicarın devamı lâzımdır. Bu da vicdanın heyecana getirilmesiyle olur. Bu dahi ya şefkat-i cinsiyenin uyandırılmasıyla veya nefret-i umumiyeye maruz kalmak korkusuyla olur. Evet [[Risale:İşarat-ül İ'caz (Ayet-Hadis Mealleri)#209|{{Arabi|فِى الْاَرْضِ}}]] kelimesi her iki ciheti de temin eder. Zira “arz” kelimesi lisan-ı haliyle: “Sizin bu fesadınız nev-i beşere sirayet eder. Nev-i beşerin bilhassa fakir fukara, masumların sizlere kötülüğü nedir ki onlara karşı böyle fenalıkta bulunursunuz? Şefkat-i cinsiyeniz yok mudur, ne için merhamet etmiyorsunuz? Pekâlâ, teslim ettik ki sizin şefkat-i cinsiyeniz yoktur. Hiç olmasa nefret-i umumiyeden korkunuz.” diye onları ikaz ediyor.


==1. Sual==
==1. Sual==
42. satır: 42. satır:
Cevap: Evet, siyah bir gözlüğü takan adam her şeyi siyah ve çirkin görür. Kezalik basiret gözü de nifak ile perdelenirse ve kalp küfür ile peçelenirse bütün eşya çirkin ve kötü görünür. Ve bütün insanlara belki kâinata karşı bir buğz, bir adavete sebep olur. Hem de küçük bir dişin kırılmasıyla büyük bir makinenin müteessir olduğu gibi, bir şahsın nifakıyla heyet-i beşeriyenin intizamı müteessir olur. Zira adalet, intizam, İslâmiyet itaatle olur. Maalesef onların serptikleri zehirler tabakadan tabakaya intikal ede ede, bu zillet, sefaleti ismar etmiştir.
Cevap: Evet, siyah bir gözlüğü takan adam her şeyi siyah ve çirkin görür. Kezalik basiret gözü de nifak ile perdelenirse ve kalp küfür ile peçelenirse bütün eşya çirkin ve kötü görünür. Ve bütün insanlara belki kâinata karşı bir buğz, bir adavete sebep olur. Hem de küçük bir dişin kırılmasıyla büyük bir makinenin müteessir olduğu gibi, bir şahsın nifakıyla heyet-i beşeriyenin intizamı müteessir olur. Zira adalet, intizam, İslâmiyet itaatle olur. Maalesef onların serptikleri zehirler tabakadan tabakaya intikal ede ede, bu zillet, sefaleti ismar etmiştir.


قَالُوا اِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ Yani “Halkı ifsad etmeyin.” denildiği zaman “Bizler ancak ıslah edici insanlarız.” iddiasında bulundular.
[[Risale:İşarat-ül İ'caz (Ayet-Hadis Mealleri)#210|{{Arabi|قَالُوا اِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ}}]] Yani “Halkı ifsad etmeyin.” denildiği zaman “Bizler ancak ıslah edici insanlarız.” iddiasında bulundular.


اِنَّمَا da iki hâsiyet vardır.
{{Arabi|اِنَّمَا}} da iki hâsiyet vardır.


Birincisi: Dâhil olduğu hükmün hakikaten veya iddiaen malûm olması lâzımdır. Bu hâsiyetten, nasihat edenleri tezyif etmeye ve cehaletlerine olan sebatlarını izhar etmeye bir remiz vardır. Yani: “Bizim ıslah edici olduğumuz malûmdur, binaenaleyh mesleğimizde sebat ederiz, nasihatlere kulak asan değiliz.”
Birincisi: Dâhil olduğu hükmün hakikaten veya iddiaen malûm olması lâzımdır. Bu hâsiyetten, nasihat edenleri tezyif etmeye ve cehaletlerine olan sebatlarını izhar etmeye bir remiz vardır. Yani: “Bizim ıslah edici olduğumuz malûmdur, binaenaleyh mesleğimizde sebat ederiz, nasihatlere kulak asan değiliz.”
50. satır: 50. satır:
İkinci hâsiyet, hasrdır. Bu hasrdan dahi onların salahlarına, hiçbir fesadın karışmamış olduğuna bir remiz vardır. Ve bu remizden mü’minlere bir ta’riz vardır ki onların salahlarına fesat karışıyor.
İkinci hâsiyet, hasrdır. Bu hasrdan dahi onların salahlarına, hiçbir fesadın karışmamış olduğuna bir remiz vardır. Ve bu remizden mü’minlere bir ta’riz vardır ki onların salahlarına fesat karışıyor.


Sebat ve devamı ifade eden ism-i fâil sîgasıyla مُصْلِحُونَ nin نُصْلِحُ ya tercihen zikredilmesi, salahlarının sabit ve daimî bir sıfat olduğundan şimdiki halleri de ayn-ı salah olduğuna işarettir. Sonra onlar, bu kelâmlarında da münafıklık ediyorlar. Zira bâtınen fesatlarını salah addettikleri gibi, zahiren “Bu amelimiz mü’minlerin salah ve menfaatleri içindir.” diye mürailik yapıyorlar.
Sebat ve devamı ifade eden ism-i fâil sîgasıyla [[Risale:İşarat-ül İ'caz (Ayet-Hadis Mealleri)#211|{{Arabi|مُصْلِحُونَ}}]] nin [[Risale:İşarat-ül İ'caz (Ayet-Hadis Mealleri)#212|{{Arabi|نُصْلِحُ}}]] ya tercihen zikredilmesi, salahlarının sabit ve daimî bir sıfat olduğundan şimdiki halleri de ayn-ı salah olduğuna işarettir. Sonra onlar, bu kelâmlarında da münafıklık ediyorlar. Zira bâtınen fesatlarını salah addettikleri gibi, zahiren “Bu amelimiz mü’minlerin salah ve menfaatleri içindir.” diye mürailik yapıyorlar.


اَلَا اِنَّهُمْ هُمُ الْمُفْسِدُونَ وَلٰكِنْ لَا يَشْعُرُونَ Bu âyetin mâkabliyle vech-i irtibatı:
[[Bakara 12|{{Arabi|اَلَا اِنَّهُمْ هُمُ الْمُفْسِدُونَ وَلٰكِنْ لَا يَشْعُرُونَ}}]] Bu âyetin mâkabliyle vech-i irtibatı:


Evet evvelki âyette münafıklardan hikâye edilen bazı manalar, iddialar vardır. Mesela: Mesleklerini terviç ve teşvik etmişlerdir. Salahı kendilerine ispat ve salahın daimî bir sıfatları olduğunu iddia etmişlerdir. Ve amellerinin salaha münhasır olduğu ve salahlarına hiçbir fesadın karışmamış olduğu ve bu hükmün malûm hükümlerden bulunduğu iddiasında bulunmuşlardır. Ve mü’minlere ta’rizde bulunarak nasihat edenleri techil etmişlerdir.
Evet evvelki âyette münafıklardan hikâye edilen bazı manalar, iddialar vardır. Mesela: Mesleklerini terviç ve teşvik etmişlerdir. Salahı kendilerine ispat ve salahın daimî bir sıfatları olduğunu iddia etmişlerdir. Ve amellerinin salaha münhasır olduğu ve salahlarına hiçbir fesadın karışmamış olduğu ve bu hükmün malûm hükümlerden bulunduğu iddiasında bulunmuşlardır. Ve mü’minlere ta’rizde bulunarak nasihat edenleri techil etmişlerdir.
68. satır: 68. satır:
Ve onların muzır olduklarına halk ikaz edilmiştir. Ve hislerini nefyetmekle techil edilmişlerdir.
Ve onların muzır olduklarına halk ikaz edilmiştir. Ve hislerini nefyetmekle techil edilmişlerdir.


Evet, fena bir şeye düşmemek için kullanılmakta olan ikaz âleti denilen اَلَا ile, onların davaları halkın nazarında tezyif ve iptal edilmiştir.
Evet, fena bir şeye düşmemek için kullanılmakta olan ikaz âleti denilen {{Arabi|اَلَا}} ile, onların davaları halkın nazarında tezyif ve iptal edilmiştir.


Tahkiki ifade eden اِنَّ ile davalarında iddia ettikleri hakkaniyet ve malûmiyet reddedilmiştir.
Tahkiki ifade eden {{Arabi|اِنَّ}} ile davalarında iddia ettikleri hakkaniyet ve malûmiyet reddedilmiştir.


Hasrı ifade eden هُمْ onların اِنَّمَا ve نَحْنُ ile mü’minlere karşı yaptıkları ta’rize cerh edici bir mukabeledir.
Hasrı ifade eden {{Arabi|هُمْ}} onların {{Arabi|اِنَّمَا}} ve {{Arabi|نَحْنُ}} ile mü’minlere karşı yaptıkları ta’rize cerh edici bir mukabeledir.


Cins ve hakikati ifade eden اَلْمُفْسِدُونَ deki harf-i tariften anlaşılır ki onlar, müfsidlerin hakikatiyle ittihad etmişlerdir.
Cins ve hakikati ifade eden {{Arabi|اَلْمُفْسِدُونَ}} deki harf-i tariften anlaşılır ki onlar, müfsidlerin hakikatiyle ittihad etmişlerdir.


Şuurdan mahrum olduklarını ifade eden وَلٰكِنْ لَا يَشْعُرُونَ cümlesi, onların zu’mlarınca davalarının malûmiyeti dolayısıyla, nasihate ihtiyaçları olmadığına ve nasihat edenleri tezyif ettiklerine karşı bir müdafaadır.
Şuurdan mahrum olduklarını ifade eden [[Risale:İşarat-ül İ'caz (Ayet-Hadis Mealleri)#213|{{Arabi|وَلٰكِنْ لَا يَشْعُرُونَ}}]] cümlesi, onların zu’mlarınca davalarının malûmiyeti dolayısıyla, nasihate ihtiyaçları olmadığına ve nasihat edenleri tezyif ettiklerine karşı bir müdafaadır.


''Önceki Risale: [[Risale:Bakara Suresi 9-10. âyetler|Bakara Suresi 9-10. âyetler]] ← [[Risale:İşarat-ül İ'caz|İşarat-ül İ'caz]] → [[Risale:Bakara Suresi 13. âyet|Bakara Suresi 13. âyet]]: Sonraki Risale''
''Önceki Risale: [[Risale:Bakara Suresi 9-10. âyetler|Bakara Suresi 9-10. âyetler]] ← [[Risale:İşarat-ül İ'caz|İşarat-ül İ'caz]] → [[Risale:Bakara Suresi 13. âyet|Bakara Suresi 13. âyet]]: Sonraki Risale''

15.39, 22 Ağustos 2023 tarihindeki hâli

Önceki Risale: Bakara Suresi 9-10. âyetlerİşarat-ül İ'cazBakara Suresi 13. âyet: Sonraki Risale

وَاِذَا قٖيلَ لَهُمْ لَاتُفْسِدُوا فِى الْاَرْضِ قَالُٓوا اِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ ۞ اَلَٓا اِنَّهُمْ هُمُ الْمُفْسِدُونَ وَلٰكِنْ لَايَشْعُرُونَ[değiştir]

Bu âyetin evvelki âyetle vech-i irtibatı[değiştir]

Evet, vaktâ ki münafıkların nifakından neş’et eden cinayetlerin birincisini teşkil eden nefislerine zulmetmekle hukukullaha tecavüzleri olan cinayet zikredildikten sonra, mezkûr cinayetlerin ikincisini teşkil eden hukuk-u ibada tecavüz ile aralarına fesadı ilka etmek olan cinayet dahi mevki-i münasibinde zikredilmiştir.

Sonra وَاِذَا قٖيلَ cümlesi münafıkların kıssasına ve hikâyesine dâhil olduğu cihetle وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَقُولُ deki يَقُولُ ye bağlıdır, mana ve mealce يُخَادِعُونَ ye nâzırdır. Hadd-i zatında dahi يَكْذِبُونَ ye merbuttur. Üslubun tağyiri ise yani kaziye-i hamliye yerine, kaziye-i şartiyenin iradı يَكْذِبُونَ ile وَاِذَا قٖيلَ arasında birkaç cümlenin mukadder olduğuna bir emaredir. Takdir-i kelâm şöyle olsa gerektir: “Yalan söyledikleri zaman, fitneyi îka ediyorlar. Fitneyi îka ettikleri zaman, ifsad ediyorlar. Nasihat edildikleri vakit, kabul etmiyorlar. Fesadı yapmayın denildiği zaman ‘Biz ancak ıslaha çalışıyoruz.’ diyorlar.”

Bu âyetin ihtiva ettiği mezkûr ve gayr-ı mezkûr cümleler arasındaki vech-i irtibat bir misal ile izah edilecektir[değiştir]

Şöyle ki:

Bir insan, tehlikeli bir yola sülûk ettiği zaman en evvel “Senin bu yolun seni felakete götürür, o yoldan vazgeç!” diye nasihat yapılır. O insan vazgeçmediği takdirde, şiddet ile zecir ve nehyedilir. Ve aynı zamanda “Umum halkın nefret ve kahrına uğrarsın.” diye tehdit edildiği gibi “Ebna-i cinsine zulmetmiş olursun.” diye şefkat-i cinsiyeye de davet edilir.

Eğer o insan, sarhoşlar gibi inatlı ve kafasız ise kendisine yapılan nasihat ve zecir ve nehiyleri müdafaa ile mukabele eder ve “Benim mesleğim haktır, ne senin hakk-ı itirazın var ve ne benim senin nasihatlerine ihtiyacım var.” diye serkeşliğe başlar.

Eğer o insan iki yüzlü ise, tabiî bir cihetten nasihat edenleri kandırır ve ilzamına çalışır. Diğer cihetten de “Ben ıslah edici bir insanım.” diye mesleğini hak göstermekle devam eder. Ve aynı zamanda “Islah benim hakiki bir sıfatım olup, bilâhare hasıl olmuş bir sıfat değildir.” diye davasını tekid ve teyid eder.

Bundan sonra eğer o insan mesleğinde, ısrar ile nasihatleri kabul etmese anlaşılır ki onun ıslahına hiçbir çare ve bir deva yoktur. Yalnız onun fesadı halka sirayet etmemek için mesleğinin muzır ve fena olduğunu ilan etmek lâzımdır ki herkes ondan tahaffuz etsin. Zira aklını çalıştırmıyor, şuurunu istihdam etmiyor ki böyle zahir olan bir şeyi hissedebilsin.

İşte bu misaldeki cümlelerin arasındaki münasebetlere dikkat edilirse, mezkûr âyetin cümleleri arasında bulunan münasebet halkaları güzelce görünecektir. Evet aralarında öyle fıtrî bir nizam vardır ki îcaz ve ihtisarından i’cazın yüksek sesleri işitilir.

Mezkûr âyetin her bir cümlesinin heyetindeki vech-i intizam:

Evet kat’iyeti ifade eden وَاِذَا قٖيلَ لَهُمْ deki اِذَا kötü ve fena şeyleri men’ ve nehyetmek lâzım ve vâcib olduğuna işarettir.

Fâilin terkiyle sîga-i meçhul ile zikredilen قٖيلَ kötü bir şeyi nehyetmek, farz-ı kifaye olduğuna işarettir.

Menfaat ve lütfu ifade eden لَهُمْ deki ل yapılacak nehiylerin tahkir ve tahakküm suretiyle değil, ancak nasihat tarzı ile lâzım olduğuna işarettir.

لَا تُفْسِدُوا şöyle bir kıyas-ı istisnaîye işarettir ki: “Böyle yapmayın, aksi takdirde karışıklıklar meydana gelir. İnsanlar arasında itaat rabıtası kesilir. Adalet ihtilale inkılab eder. İttifak ve ittihadın ipleri kırılır. Fesat doğmaya başlar. Öyle ise böyle yapmayın ki, fesat olmasın.”

فِى الْاَرْضِ nehyi tekid, zecri idame ettiriyor. Çünkü nasihat muvakkat olduğu için inzicarın devamı lâzımdır. Bu da vicdanın heyecana getirilmesiyle olur. Bu dahi ya şefkat-i cinsiyenin uyandırılmasıyla veya nefret-i umumiyeye maruz kalmak korkusuyla olur. Evet فِى الْاَرْضِ kelimesi her iki ciheti de temin eder. Zira “arz” kelimesi lisan-ı haliyle: “Sizin bu fesadınız nev-i beşere sirayet eder. Nev-i beşerin bilhassa fakir fukara, masumların sizlere kötülüğü nedir ki onlara karşı böyle fenalıkta bulunursunuz? Şefkat-i cinsiyeniz yok mudur, ne için merhamet etmiyorsunuz? Pekâlâ, teslim ettik ki sizin şefkat-i cinsiyeniz yoktur. Hiç olmasa nefret-i umumiyeden korkunuz.” diye onları ikaz ediyor.

1. Sual[değiştir]

Sual: Onların maksatları umum insanlar değildir. Ne için onların fesadı bütün insanlara sirayet etsin?

Cevap: Evet, siyah bir gözlüğü takan adam her şeyi siyah ve çirkin görür. Kezalik basiret gözü de nifak ile perdelenirse ve kalp küfür ile peçelenirse bütün eşya çirkin ve kötü görünür. Ve bütün insanlara belki kâinata karşı bir buğz, bir adavete sebep olur. Hem de küçük bir dişin kırılmasıyla büyük bir makinenin müteessir olduğu gibi, bir şahsın nifakıyla heyet-i beşeriyenin intizamı müteessir olur. Zira adalet, intizam, İslâmiyet itaatle olur. Maalesef onların serptikleri zehirler tabakadan tabakaya intikal ede ede, bu zillet, sefaleti ismar etmiştir.

قَالُوا اِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ Yani “Halkı ifsad etmeyin.” denildiği zaman “Bizler ancak ıslah edici insanlarız.” iddiasında bulundular.

اِنَّمَا da iki hâsiyet vardır.

Birincisi: Dâhil olduğu hükmün hakikaten veya iddiaen malûm olması lâzımdır. Bu hâsiyetten, nasihat edenleri tezyif etmeye ve cehaletlerine olan sebatlarını izhar etmeye bir remiz vardır. Yani: “Bizim ıslah edici olduğumuz malûmdur, binaenaleyh mesleğimizde sebat ederiz, nasihatlere kulak asan değiliz.”

İkinci hâsiyet, hasrdır. Bu hasrdan dahi onların salahlarına, hiçbir fesadın karışmamış olduğuna bir remiz vardır. Ve bu remizden mü’minlere bir ta’riz vardır ki onların salahlarına fesat karışıyor.

Sebat ve devamı ifade eden ism-i fâil sîgasıyla مُصْلِحُونَ nin نُصْلِحُ ya tercihen zikredilmesi, salahlarının sabit ve daimî bir sıfat olduğundan şimdiki halleri de ayn-ı salah olduğuna işarettir. Sonra onlar, bu kelâmlarında da münafıklık ediyorlar. Zira bâtınen fesatlarını salah addettikleri gibi, zahiren “Bu amelimiz mü’minlerin salah ve menfaatleri içindir.” diye mürailik yapıyorlar.

اَلَا اِنَّهُمْ هُمُ الْمُفْسِدُونَ وَلٰكِنْ لَا يَشْعُرُونَ Bu âyetin mâkabliyle vech-i irtibatı:

Evet evvelki âyette münafıklardan hikâye edilen bazı manalar, iddialar vardır. Mesela: Mesleklerini terviç ve teşvik etmişlerdir. Salahı kendilerine ispat ve salahın daimî bir sıfatları olduğunu iddia etmişlerdir. Ve amellerinin salaha münhasır olduğu ve salahlarına hiçbir fesadın karışmamış olduğu ve bu hükmün malûm hükümlerden bulunduğu iddiasında bulunmuşlardır. Ve mü’minlere ta’rizde bulunarak nasihat edenleri techil etmişlerdir.

Kur’an-ı Kerim de münafıkların şu mezkûr iddialarını cerh ve akislerini ispat etmek üzere, şu cümlede bazı hükümler serdetmiştir.

Ezcümle:

Fesat, münafıklara isnad ve ispat edilmiştir.

Ve onların, müfsidlerin hakikatiyle ittihad ettiklerine işaret edilmiştir.

Ve fesadın münafıklara münhasır olduğuna ve bu hükmün sabit bir hakikat bulunduğuna işaretler yapılmıştır.

Ve onların muzır olduklarına halk ikaz edilmiştir. Ve hislerini nefyetmekle techil edilmişlerdir.

Evet, fena bir şeye düşmemek için kullanılmakta olan ikaz âleti denilen اَلَا ile, onların davaları halkın nazarında tezyif ve iptal edilmiştir.

Tahkiki ifade eden اِنَّ ile davalarında iddia ettikleri hakkaniyet ve malûmiyet reddedilmiştir.

Hasrı ifade eden هُمْ onların اِنَّمَا ve نَحْنُ ile mü’minlere karşı yaptıkları ta’rize cerh edici bir mukabeledir.

Cins ve hakikati ifade eden اَلْمُفْسِدُونَ deki harf-i tariften anlaşılır ki onlar, müfsidlerin hakikatiyle ittihad etmişlerdir.

Şuurdan mahrum olduklarını ifade eden وَلٰكِنْ لَا يَشْعُرُونَ cümlesi, onların zu’mlarınca davalarının malûmiyeti dolayısıyla, nasihate ihtiyaçları olmadığına ve nasihat edenleri tezyif ettiklerine karşı bir müdafaadır.

Önceki Risale: Bakara Suresi 9-10. âyetlerİşarat-ül İ'cazBakara Suresi 13. âyet: Sonraki Risale