Kur'an ve Tevafuk: Revizyonlar arasındaki fark

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
Değişiklik özeti yok
Değişiklik özeti yok
1. satır: 1. satır:
''Hayal ile ilgili tüm maddeler için [[Hayal (Tavzih)]] sayfasına gidin.''
''Hayal ile ilgili tüm maddeler için [[Hayal (Tavzih)]] sayfasına gidin.''
[[Dosya:422. Sayfa.JPG|thumb|left|Tevafuk gözetilerek yazılan Kur'an'dan 422. sayfa (Ahmed Hüsrev hattı)]]
[[Dosya:422. Sayfa.JPG|thumb|left|Tevafuk gözetilerek yazılan Kur'an'dan 422. sayfa (Ahmed Hüsrev hattı)]]
'''Kur'an'daki tevafuk''', Kur'an'daki en uzun ayet olan Müdayene ayeti (Bakara Suresi, 282. ayet, sayfa 47) sayfa ölçüsü, en kısa sure olan İhlas suresi (sayfa 604) ise satır ölçüsü alınarak yazılan Kur'an'da Allah lafızlarının ve daha başka bir çok kelimenin birbirine tevafuk etme, yani adedlerinde ve/veya dizilişlerinde aynı veya farklı sayfalarda uygunluk ve denk gelme mucizesidir. Kur'an'ın kendi ölçüsü olan bu sayfa ve satır ölçüsüne uygun Kur'an'ı (ayet berkenar) ilham-ı ilahi ile ilk olarak Kayışzade Hattat Hafız Osman Nuri yazdı. 1930'ların ortalarına doğru Bediüzzaman hazretleri bu şekilde yazılan Kur'an'larda Allah lafızlarının birbirine tevafuk ettiğini fark etti ve Kur'an'ın bu mucizesini göze görünecek şekilde yazdırmaya karar verdi. On talebesine üçer cüz dağıtarak vazifelendirdi.<ref name='a'>http://http://www.kuranvetevafuk.com/index.php/tevafuklu-kuranin-yazilisi/</ref> Isparta'daki talebelerinden Ahmed Hüsrev'in  yazdığı cüzlerde bu tevafuğun daha isabetle ortaya çıkmasıyla diğer talebeleri de bu vazifeyi ona bıraktı ve o da hafız olmamasına rağmen hayatı boyunca toplam 9 tevafuklu Kur'an yazdı. Daha sonra başka hattatlar da bu şekilde Kur'an yazdı ve basıldı.       
'''Kur'an'daki tevafuk''', Kur'an'daki en uzun ayet olan Müdayene ayeti (Bakara Suresi, 282. ayet, sayfa 47) sayfa ölçüsü, en kısa sure olan İhlas suresi (sayfa 604) ise satır ölçüsü alınarak yazılan Kur'an'da Allah lafızlarının ve daha başka bir çok kelimenin birbirine tevafuk etme, yani adedlerinde ve/veya dizilişlerinde aynı veya farklı sayfalarda uygunluk ve denk gelme mucizesidir. Kur'an'ın kendi ölçüsü olan bu sayfa ve satır ölçüsüne uygun Kur'an'ı (ayet berkenar) ilham-ı ilahi ile ilk olarak Kayışzade Hattat Hafız Osman Nuri yazdı. 1930'ların ortalarına doğru Bediüzzaman hazretleri bu şekilde yazılan Kur'an'larda Allah lafızlarının birbirine tevafuk ettiğini fark etti ve Kur'an'ın bu mucizesini göze görünecek şekilde yazdırmaya karar verdi. On talebesine üçer cüz dağıtarak vazifelendirdi.<ref name='a'>http://http://www.kuranvetevafuk.com/index.php/tevafuklu-kuranin-yazilisi/</ref> Isparta'daki talebelerinden Ahmed Hüsrev'in  yazdığı cüzlerde bu tevafuğun daha isabetle ortaya çıkmasıyla diğer talebeleri de bu vazifeyi ona bıraktı ve Ahmed Hüsrev hafız olmamasına rağmen hayatı boyunca toplam 9 tevafuklu Kur'an yazdı. Daha sonra hattat Hamid Aytaç başta olmak üzere başka hattatlar da tevafuk mucizesini gösterir tarzda Kur'an yazdı ve bu Kur'an'lar basıldı.       


==Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği==
==Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği==

09.13, 28 Mart 2017 tarihindeki hâli

Hayal ile ilgili tüm maddeler için Hayal (Tavzih) sayfasına gidin.

Tevafuk gözetilerek yazılan Kur'an'dan 422. sayfa (Ahmed Hüsrev hattı)

Kur'an'daki tevafuk, Kur'an'daki en uzun ayet olan Müdayene ayeti (Bakara Suresi, 282. ayet, sayfa 47) sayfa ölçüsü, en kısa sure olan İhlas suresi (sayfa 604) ise satır ölçüsü alınarak yazılan Kur'an'da Allah lafızlarının ve daha başka bir çok kelimenin birbirine tevafuk etme, yani adedlerinde ve/veya dizilişlerinde aynı veya farklı sayfalarda uygunluk ve denk gelme mucizesidir. Kur'an'ın kendi ölçüsü olan bu sayfa ve satır ölçüsüne uygun Kur'an'ı (ayet berkenar) ilham-ı ilahi ile ilk olarak Kayışzade Hattat Hafız Osman Nuri yazdı. 1930'ların ortalarına doğru Bediüzzaman hazretleri bu şekilde yazılan Kur'an'larda Allah lafızlarının birbirine tevafuk ettiğini fark etti ve Kur'an'ın bu mucizesini göze görünecek şekilde yazdırmaya karar verdi. On talebesine üçer cüz dağıtarak vazifelendirdi.[1] Isparta'daki talebelerinden Ahmed Hüsrev'in yazdığı cüzlerde bu tevafuğun daha isabetle ortaya çıkmasıyla diğer talebeleri de bu vazifeyi ona bıraktı ve Ahmed Hüsrev hafız olmamasına rağmen hayatı boyunca toplam 9 tevafuklu Kur'an yazdı. Daha sonra hattat Hamid Aytaç başta olmak üzere başka hattatlar da tevafuk mucizesini gösterir tarzda Kur'an yazdı ve bu Kur'an'lar basıldı.

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Hattâ yalnız gözü bulunan (Hâşiye[2]) kulaksız, kalpsiz, ilimsiz tabakasına karşı da Kur’an’ın bir nevi alâmet-i i’cazı vardır. Şöyle ki:

Hâfız Osman hattıyla ve basmasıyla olan Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın yazılan kelimeleri birbirine bakıyor.

Mesela, Sure-i Kehf’de وَثَامِنُهُمْ كَلْبُهُمْ kelimesi altında yapraklar delinse Sure-i Fâtır’daki قِطْمٖيرٍ kelimesi, az bir inhirafla görünecek ve o kelbin ismi de anlaşılacak.

Ve Sure-i Yâsin’de iki defa مُحْضَرُونَ birbiri üstüne, Ve’s-sâffat’taki مُحْضَرٖينَ ve مُحْضَرُونَ hem birbirine hem onlara bakıyor, biri delinse ötekiler az bir inhirafla görünecek.

Mesela, Sure-i Sebe’nin âhirinde, Sure-i Fâtır’ın evvelindeki iki مَثْنٰى birbirine bakar. Bütün Kur’an’da yalnız üç مَثْنٰى dan ikisi birbirine bakmaları tesadüfî olamaz.

Ve bunların emsali pek çoktur. Hattâ bir kelime, beş altı yerde yapraklar arkasında, az bir inhirafla birbirine bakıyorlar.

Ve Kur’an’ın birbirine bakan iki sahifesinde, birbirine bakan cümleleri kırmızı kalemle yazılan bir Kur’an’ı ben gördüm. “Şu vaziyet dahi bir nevi mu’cizenin emaresidir.” o vakit dedim. Daha sonra baktım ki Kur’an’ın müteaddid yapraklar arkasında birbirine bakar çok cümleleri var ki manidar bir surette birbirine bakar.

İşte tertib-i Kur’an irşad-ı Nebevî ile, münteşir ve matbu Kur’anlar da ilham-ı İlahî ile olduğundan Kur’an-ı Hakîm’in nakşında ve o hattında, bir nevi alâmet-i i’caz işareti var. Çünkü o vaziyet, ne tesadüfün işi ve ne de fikr-i beşerin düşünüşüdür. Fakat bazı inhiraf var ki o da tabın noksanıdır ki tam muntazam olsaydı kelimeler tam birbiri üzerine düşecekti.

Hem Kur’an’ın Medine’de nâzil olan mutavassıt ve uzun surelerinin her bir sahifesinde “lafzullah” pek bedî’ bir tarzda tekrar edilmiş. Ağleben ya beş ya altı ya yedi ya sekiz ya dokuz ya on bir adet tekrar ile beraber bir yaprağın iki yüzünde ve karşı karşıya gelen sahifede güzel ve manidar bir münasebet-i adediye gösterir. (Hâşiye 1, 2, 3, 4[3])

(Mektubat, 19. Mektup, 18. İşaret, 1. Nükte)








Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

Kaynakça[değiştir]

  1. http://http://www.kuranvetevafuk.com/index.php/tevafuklu-kuranin-yazilisi/
  2. Yalnız gözü bulunan; kulaksız, kalpsiz tabakasına karşı vech-i i’cazı, burada gayet mücmel ve muhtasar ve nâkıs kalmıştır. Fakat bu vech-i i’cazı Yirmi Dokuzuncu ve Otuzuncu Mektuplarda (*) gayet parlak ve nurani ve zahir ve bâhir gösterilmiştir, hattâ körler de görebilir. O vech-i i’cazı gösterecek bir Kur’an yazdırdık. İnşâallah tabedilecek, herkes de o güzel vechi görecektir.
    (*) Otuzuncu Mektup pek parlak tasavvur ve niyet edilmişti; fakat yerini başkasına, İşaratü’l-İ’caz’a verdi. Kendisi meydana çıkmadı.
  3. Hâşiye 1: Hem ehl-i zikir ve münâcata karşı, Kur’an’ın ziynetli ve kafiyeli lafzı ve fesahatli, sanatlı üslubu ve nazarı kendine çevirecek belâgatın mezayası çok olmakla beraber; ulvi ciddiyeti ve İlahî huzuru ve cemiyet-i hatırı veriyor, ihlâl etmiyor. Halbuki o çeşit mezaya-yı fesahat ve sanat-ı lafziye ve nazım ve kafiye; ciddiyeti ihlâl eder, zarafeti işmam ediyor, huzuru bozar, nazarı dağıtır.
    Hattâ münâcatın en latîfi ve en ciddîsi ve en ulvi nazımlı ve Mısır’ın kaht u galâsının sebeb-i ref’i olan İmam-ı Şafiî’nin meşhur bir münâcatını çok defa okuyordum, gördüm ki: Nazımlı, kafiyeli olduğu için münâcatın ulvi ciddiyetini ihlâl eder. Sekiz dokuz senedir virdimdir. Hakiki ciddiyeti, ondaki kafiye ve nazımla birleştiremedim. Ondan anladım ki Kur’an’ın has, fıtrî, mümtaz olan kafiyelerinde, nazım ve mezayasında bir nevi i’cazı var ki hakiki ciddiyeti ve tam huzuru muhafaza eder, ihlâl etmez. İşte ehl-i münâcat ve zikir, bu nevi i’cazı aklen fehmetmezse de kalben hisseder.
    Hâşiye 2: Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın manevî bir sırr-ı i’cazı şudur ki: Kur’an, ism-i a’zama mazhar olan Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın pek büyük ve pek parlak derece-i imanını ifade ediyor.
    Hem mukaddes bir harita gibi âlem-i âhiretin ve âlem-i rububiyetin yüksek hakikatlerini beyan eden, gayet büyük ve geniş ve âlî olan hak dinin mertebe-i ulviyesini fıtrî bir tarzda ifade ediyor, ders veriyor.
    Hem Hâlık-ı kâinatın umum mevcudatın Rabb’i cihetinde, hadsiz izzet ve haşmetiyle hitabını ifade ediyor. Elbette bu suretteki ifade-i Furkan’a ve bu tarzdaki beyan-ı Kur’an’a karşı قُلْ لَئِنِ اجْتَمَعَتِ الْاِنْسُ وَالْجِنُّ عَلٰٓى اَنْ يَاْتُوا بِمِثْلِ هٰذَا الْقُرْاٰنِ لَا يَاْتُونَ بِمِثْلِهٖ sırrıyla bütün ukûl-ü beşeriye ittihat etse bir tek akıl olsa dahi karşısına çıkamaz, muaraza edemez. اَيْنَ الثَّرَا مِنَ الثُّرَيَّا Çünkü şu üç esas nokta-i nazarında, kat’iyen kabil-i taklit değildir ve tanzir edilmez!
    Hâşiye 3: Kur’an-ı Hakîm’in umum sahifeleri âhirinde âyet tamam oluyor. Güzel bir kafiye ile nihayeti hitam buluyor. Bunun sırrı şudur ki: En büyük âyet olan Müdâyene Âyeti sahifeler için Sure-i İhlas ve Kevser, satırlar için bir vâhid-i kıyasî ittihaz edildiğinden Kur’an-ı Hakîm’in bu güzel meziyeti ve i’caz alâmeti görülüyor.
    Hâşiye 4: Bu makamın bu mebhasında gayet ehemmiyetli ve haşmetli ve büyük ve Risale-i Nur’un muvaffakıyeti noktasında gayet ziynetli ve sevimli ve müşevvik kerametin pek az ve cüz’î vaziyet ve kısacık numunelerine ve küçücük emarelerine, acelelik belasıyla iktifa edilmiş.
    Halbuki o büyük hakikat ve o sevimli keramet ise tevafuk namıyla beş altı nevileri ile Risale-i Nur’un bir silsile-i kerametini ve Kur’an’ın göze görünen bir nevi i’cazının lemaatını ve rumuzat-ı gaybiyenin bir menba-ı işaratını teşkil ediyor. Sonradan Kur’an’da “lafzullah”ın tevafukundan çıkan bir lem’a-i i’cazı gösteren yaldız ile bir Kur’an yazdırıldı. Hem Rumuzat-ı Semaniye namındaki sekiz küçük risaleler, hurufat-ı Kur’aniyenin tevafukatından çıkan münasebet-i latîfe ve işarat-ı gaybiyelerinin beyanında telif edildi. Hem Risale-i Nur’u tevafuk sırrıyla tasdik ve takdir ve tahsin eden Keramet-i Gavsiye ve üç Keramet-i Aleviye ve İşarat-ı Kur’aniye namındaki beş adet risaleler yazıldı.
    Demek, Mu’cizat-ı Ahmediye’nin telifinde o büyük hakikat icmalen hissedilmiş; fakat maatteessüf müellif yalnız bir tırnağını görüp göstermiş, daha arkasına bakmayarak koşup gitmiş.