Enver Paşa

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
15.19, 5 Mayıs 2024 tarihinde Turker (mesaj | katkılar) tarafından oluşturulmuş 41511 numaralı sürüm ("Kategori:Kabri Yahya Efendi Dergahında Olanlar Kategori:Şahıs thumb|left '''Enver Paşa''' 1. Dünya savaşında İran ve Irak cephelerinde savaşmış Kut'ül Ammare zaferi kumandanı Osmanlı askeridir. 1. Dünya savaşında 6. Ordu komutanı olarak Irak Cephesi'nde Kut'ül Ammare kasabasında 4 general, 481 subay ve 13100 erden oluşan İngiliz ordularını teslim aldı. Bu, İngiltere askeri tarihindeki en..." içeriğiyle yeni sayfa oluşturdu)
(fark) ← Önceki sürüm | Güncel sürüm (fark) | Sonraki sürüm → (fark)

Enver Paşa 1. Dünya savaşında İran ve Irak cephelerinde savaşmış Kut'ül Ammare zaferi kumandanı Osmanlı askeridir. 1. Dünya savaşında 6. Ordu komutanı olarak Irak Cephesi'nde Kut'ül Ammare kasabasında 4 general, 481 subay ve 13100 erden oluşan İngiliz ordularını teslim aldı. Bu, İngiltere askeri tarihindeki en aşağılık şartlı teslimi olarak tanımlayan tarihçiler vardır. Kurtuluş Savaşında Sovyetler Birliği'nin Millî Mücadele'ye desteğini sağlamakla görevlendirildi ve Moskova'ya giderek Sovyet yönetimi tarafından TBMM Hükûmeti'ne gönderilen külçe altınları ve silahları getirdi. Bediüzzaman 1. Dünya savaşında doğuda gönüllü alay komutanı olarak çarpışırken mühim talebesi Molla Habib'in vasıtasıyla Halil Paşa ile muhaberede bulunduğu Tarihçe-i Hayat'ta bahsedilir.[1]

Şahsi Bilgiler[değiştir]

Diğer İsimleri: İsmail Enver

Doğum Yeri ve Tarihi: İstanbul, 23 Kasım 1881 veya 6 Aralık 1882[1]

Vefat Yeri ve Tarihi: Çeğen köyü, Türkistan, Rusya (bugünkü Tacikistan), 4 Ağustos 1922[1]

Kabrinin Yeri: Abide-i Hürriyet Tepesi, Şişli, İstanbul (cenazesinin Tacikistan'dan buraya taşınma tarihi: 4 Ağustos 1996)

Harita Konumu: [1]

Bediüzzaman Said Nursi ile Görüşmeleri[değiştir]

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

İki Mekteb-i Musibet Şehadetnamesi namındaki matbu eski müdafaatımı görenlerin tasdikiyle; 31 Mart Hâdisesi’nde, bir nutuk ile isyan etmiş sekiz taburu itaate getiren ve bir zaman gazetelerin yazdıkları gibi İstiklal Harbi’nde Hutuvat-ı Sitte namında bir makale ile İstanbul’daki efkâr-ı ulemayı, İngiliz aleyhine çevirip harekât-ı milliye lehinde ehemmiyetli hizmet eden ve Ayasofya’da binler adama nutkunu dinlettiren ve Ankara’daki Meclis-i Mebusanın şiddetli alkışlamasıyla karşılanan ve yüz elli bin banknot –yüz altmış üç mebusun imzasıyla– medrese ve dârülfünuna tahsisatı kabul ettiren ve Reisicumhurun hiddetine karşı divan-ı riyasette (Hâşiye[2]) kemal-i metanetle fütur getirmeyerek mukabele edip namaza davet eden ve Dârülhikmeti’l-İslâmiyede hükûmet-i İttihadiyenin ittifakıyla hikmet-i İslâmiyeyi Avrupa hükemasına tesirli bir surette kabul ettirmek vazifesine lâyık görünen ve cephe-i harpte yazdığı ve şimdi müsadere edilen İşaratü’l-İ’caz, o zamanın baş kumandanı olan Enver Paşa’ya o derece kıymettar görünmüş ki kimseye yapmadığı bir hürmetle istikbaline koştuğu o yadigâr-ı harbin hayrına, şerefine hissedar olmak fikriyle, İşaratü’l-İ’caz’ın tabı için kâğıdını vererek müellifinin harpteki mücahedatı takdirkârane yâd edilen bir adam; böyle âdi bir beygir hırsızı veyahut kız kaçırıcı ve bir yankesici gibi en aşağı bir cinayetle kendini bulaştırıp izzet-i ilmiyesini ve kudsiyet-i hizmetini ve kıymettar binler dostlarını rezil edip sukut edemez ki siz onu bir senelik ceza ile mahkûm edip âdi bir keçi, koyun hırsızı gibi muamele edesiniz.

(Tarihçe-i Hayat)


Adem-i müracaatımın sebeplerinden sekizincisi: “Gayr-ı meşru bir muhabbetin neticesi, merhametsiz bir adâvet olduğu” kaidesince, âdil olan kader-i İlahî, lâyık olmadıkları halde meylettiğim şu ehl-i dünyanın zalim eliyle beni tazip ediyor. Ben de bu azaba müstahakım deyip sükût ediyorum.

Çünkü Harb-i Umumî’de Gönüllü Alay Kumandanı olarak iki sene çalıştım, çarpıştım. Ordu Kumandanı ve Enver Paşa takdiratı altında kıymettar talebelerimi, dostlarımı feda ettim. Yaralanıp esir düştüm. Esaretten geldikten sonra Hutuvat-ı Sitte gibi eserlerimle kendimi tehlikeye atıp İngilizlerin İstanbul’a tasallutu altında, İngilizlerin başlarına vurdum. Şu beni işkenceli ve sebepsiz esaret altına alanlara yardım ettim. İşte onlar da bana, o yardım cezasını böyle veriyorlar. Üç sene Rusya’da esaretimde çektiğim zahmet ve sıkıntıyı, burada bu dostlarım bana üç ayda çektirdiler.

(16. Mektup)


Bu kırk sene zarfında bu vatana ve millete hiç zarar etmeyip pek çok menfaati dokunan; ezcümle Mart İhtilali’nde isyan eden sekiz taburu bir nutukla itaate getiren ve çok zabitleri kurtaran ve harekât-ı milliyede Hutuvat-ı Sitte Risalesi ile ulemayı ve Şeyhülislâmı, İstanbul’u işgal eden ecnebi taraftarlığından kurtaran ve Eski Harb-i Umumî’de merhum Enver Paşa’nın çok takdir ve tahsini ile fedakârane hizmet eden ve üç dehşetli kumandanlar ona hiddet ettikleri halde ilişmeye cesaret edemeyen ve gizli zındıkların iftiralarına binaen kanunlar onu mes’ul ettiği halde, üç mahkeme onun takip ettiği hakikate karşı mağlup olup mahkûmiyetine cesaret etmeyen ve risaleleri ehl-i fen ve ehl-i ilim yanında çok takdir ve tahsinlerle karşılanan ve o risaleler hesabına konuşan bir adamı bir saat dinlemeniz, vazifeniz itibarıyla elzemdir ve vâcibdir.

(Emirdağ L. 1)


Dediler:

-İttihad'a şedid bir muarız idin. Neden şimdi sükût ediyorsun?

Dedim:

-Düşmanların onlara şiddet-i hücumundan. Düşmanın hedef-i hücumu, onların hasenesi olan azm ü sebattır ve İslâmiyet düşmanına vasıta-i tesmim olmaktan feragatıdır.

Bence yol ikidir: Mizanın iki kefesi gibi; birinin hıffeti, ötekinin sıkletine geçer. Ben tokadımı, Antranik ile beraber Enver'e, Venizelos ile beraber Said Halim'e vurmam. Nazarımda, vuran da sefildir.


(16. Mektup)



(16. Mektup)

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

  • Halil Kut: Enver Paşa'nın kendisinden bir yaş küçük amcası.
  • Cevdet Paşa: Bediüzzaman'ın konağında 15 sene kaldığı Van valisi Tahir Paşa'nın yine Van valiliği yapmış oğlu ve Enver Paşa'nın eniştesi.

Kaynakça[değiştir]

  1. 1,0 1,1 1,2 https://tr.wikipedia.org/wiki/Enver_Pa%C5%9Fa
  2. Eski Said söz istiyor, diyor ki: “On üç senedir beni konuşturmadınız. Şimdi, madem beni nazara alıp sizi ittiham altına alıyorlar ve sizden korkuyorlar; elbette benim onlarla konuşmam lâzım geliyor. Gerçi benlik, enaniyet çirkindir fakat mağrur ve muannid enaniyetlilere karşı, haklı bir surette ve sırf kendisini müdafaa ve muhafaza etmek için benlik göstermek lâzım geliyor. Onun için Yeni Said gibi mahviyetle, mülayimane konuşamayacağım.” Ben de ona söz verdim. Fakat enaniyetlerine, temeddühlerine iştirak etmiyorum.