Cürcan: Revizyonlar arasındaki fark

Nurpedia.org - İman ve İslam Hakikatlerine Dair Nur Ansiklopedisi sitesinden
(Yeni sayfa: "'''Cürcan''' bugün İran sınırları içinde bulunan, Hazar denizine çok yakın bir konumda yer alan çok eski tarihe sahip bir şehirdir. Burada doğmuş Seyyid Şerif-i Cürca...")
 
Değişiklik özeti yok
 
(Aynı kullanıcının aradaki diğer 5 değişikliği gösterilmiyor)
1. satır: 1. satır:
'''Cürcan''' bugün İran sınırları içinde bulunan, Hazar denizine çok yakın bir konumda yer alan çok eski tarihe sahip bir şehirdir. Burada doğmuş Seyyid Şerif-i Cürcani ve Abdülkahir-i Cürcani gibi büyük alimler vardır. Moğol saldırıları sonucunda şehir büyük bir yıkıma uğramış ve bir daha kendini toparlayamayarak 15. yüzyıldan itibaren harabeye dönmüştür. Bu şehrin yerinde bugün Gonbad-e Kavus şehri mevcuttur. 1930 yılında İran devleti tarihi Cürcan şehrine yakın Esterabad şehrinin adını Cürcan olarak değiştirmiştir. Yani bugünkü Cürcan şehri tarihteki Cürcan şehri değil, aynı bölgedeki yakın başka bir şehirdir.<ref>https://www.wikiwand.com/en/Gonbad-e_Kavus</ref><ref>https://www.wikiwand.com/en/Gorgan</ref><ref>https://islamansiklopedisi.org.tr/curcan</ref>
[[Kategori:Şehir]]
'''Cürcan''' bugün İran sınırları içinde bulunan, Hazar denizine çok yakın bir konumda yer alan çok eski tarihe sahip bir şehirdir. Seyyid Şerif-i Cürcani ve Abdülkahir-i Cürcani gibi büyük alimler burada doğmuştur. İbn-i Sina ve Biruni gibi alimler de bu şehirde bir müddet yaşamışlardır. Moğol saldırıları sonucunda şehir büyük bir yıkıma uğramış ve bir daha kendini toparlayamayarak 15. yüzyıldan itibaren harabeye dönmüştür. Bu şehrin yerinde bugün Günbed-i Kavus şehri mevcuttur. 1930 yılında İran devleti tarihi Cürcan şehrine yakın Esterabad şehrinin adını Cürcan olarak değiştirmiştir. Yani bugünkü Cürcan şehri tarihteki Cürcan şehri değil, aynı bölgedeki yakın başka bir şehirdir.<ref>https://www.wikiwand.com/en/Gonbad-e_Kavus</ref><ref>https://www.wikiwand.com/en/Gorgan</ref><ref>https://islamansiklopedisi.org.tr/curcan</ref>


==Coğrafi Bilgiler==
==Coğrafi Bilgiler==
5. satır: 6. satır:
'''Niteliği:''' Şehir
'''Niteliği:''' Şehir


'''Nüfus (yıl):''' -
'''Nüfus (yıl):''' 130.000 (2000)


'''Yüzölçümü (km2):''' -
'''Yüzölçümü (km2):''' -


'''Diğer İsimleri:'''  
'''Diğer İsimleri:''' Günbed-i Kavus (bugünkü adı)


'''Kıta:''' Asya
'''Kıta:''' Asya
15. satır: 16. satır:
'''Ülke:''' İran
'''Ülke:''' İran


'''Vilayet/Eyalet:''' Golestan
'''Vilayet/Eyalet:''' Gülistan


'''İlçe/Kasaba:''' -
'''İlçe/Kasaba:''' -
21. satır: 22. satır:
'''Mahalle/Köy:''' -
'''Mahalle/Köy:''' -


'''Harita konumu:''' [https://tools.wmflabs.org/geohack/geohack.php?pagename=Gonbad-e_Kavus&params=37_15_00_N_55_10_02_E_region:IR_type:city]
'''Harita konumu:''' [https://www.google.com/maps/place/37%C2%B015'00.0%22N+55%C2%B010'02.0%22E/@37.25,55.167222,12z/data=!4m5!3m4!1s0x0:0x0!8m2!3d37.25!4d55.167222?hl=en]


==Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği==
==Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği==


İkinci Misal: Gayet küçük ve latîf, bugünlerde vaki olan meseleyi söyleyeceğim. Şöyle ki:
Hem ilm-i belâgatın dâhîlerinden '''Abdülkahir-i Cürcanî''' ve Sekkakî ve Zemahşerî gibi binlerle dâhî imamlar ve mütefennin edibler icma ve ittifakla karar vermişler ki: “Kur’an’ın belâgatı, tâkat-i beşerin fevkindedir, yetişilmez.


Fecirden evvel hatırıma geldi ki bir zatın kalbine vesvese verecek bir tarzda tarafımdan sözler söylenilmişti; keşke dedim onu görseydim, kalbindeki dağdağayı izale etseydim. Aynı dakikada, '''Nis’e''' gitmiş bir parça kitabım bana lâzım idi; keşke elime geçseydi dedim. Sabah namazından sonra oturdum; baktım aynı zat, o kitap parçası elinde olduğu halde içeri girdi. Ona dedim: “Senin elindeki nedir?” Dedi: “Bilmiyorum, kapının önünde '''Nis’ten''' gelmiş diye birisi bana verdi; ben de size getirdim.” Fesübhanallah dedim; böyle bir vakitte bu adamın evinden çıkıp gelmesi ve şu Söz’ün '''Nis’den''' gelmesi, hiç tesadüfe benzemiyor. Ve böyle bir adama şöyle bir parça kitabı aynı dakikada eline verip bana gönderen, elbette Kur’an-ı Hakîm’in himmetidir diyerek Elhamdülillah dedim; benim en küçük, ehemmiyetsiz, hafî arzu-yu kalbimi bilen birisi, elbette bana merhamet ediyor, beni himaye ediyor; öyle ise dünyanın minnetini beş paraya almam.
([[Risale:7. Şua#Üçüncü Nokta|Şualar, 7. Şua, 17. Mertebe, 3. Nokta]])
----
Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın heyet-i mecmuasında raik bir selaset, faik bir selâmet, metin bir tesanüd, muhkem bir tenasüp, cümleleri ve heyetleri mabeyninde kavî bir teavün; ve âyetler ve maksatları mabeyninde ulvi bir tecavüb olduğunu ilm-i beyan ve fenn-i maânî ve beyanînin Zemahşerî, Sekkakî, '''Abdülkahir-i Cürcanî''' gibi binlerle dâhî imamların şehadetiyle sabit olduğu halde; o tecavüb ve teavün ve tesanüdü ve selaset ve selâmeti kıracak, bozacak sekiz dokuz mühim esbab bulunurken o esbab bozmaya değil belki selasetine, selâmetine, tesanüdüne kuvvet vermiştir. Yalnız, o esbab bir derece hükmünü icra edip başlarını perde-i nizam ve selasetten çıkarmışlar. Fakat nasıl ki yeknesak, düz bir ağacın gövdesinden bir kısım çıkıntılar, sivricikler çıkar. Lâkin ağacın tenasübünü bozmak için çıkmıyorlar. Belki o ağacın ziynetli tekemmülüne ve cemaline medar olan meyveyi vermek için çıkıyorlar. Aynen bunun gibi şu esbab dahi Kur’an’ın selaset-i nazmına kıymettar manaları ifade için sivri başlarını çıkarıyorlar.


([[Risale:28. Mektup#Beşinci Nokta|Mektubat, 28. Mektup, 3. Risale, 5. Nokta]])
([[Risale:25. Söz#Birinci Nur|Sözler, 25. Söz, 2. Şule, 1. Nur]])
----
'''Seyyid Şerif-i Cürcanî''' “Şerhü’l-Mevakıf”ta demiş ki: “Sebeb-i muhabbet ya lezzet veya menfaat, ya müşakelet (yani meyl-i cinsiyet), ya kemaldir. Çünkü kemal, mahbub-u lizatihîdir.” Yani ne şeyi seversen ya lezzet için seversin, ya menfaat için ya evlada meyil gibi bir müşakele-i cinsiye için ya kemal olduğu için seversin. Eğer kemal ise başka bir sebep, bir garaz lâzım değil. O bizzat sevilir. Mesela, eski zamanda sahib-i kemalât insanları herkes sever, onlara karşı hiçbir alâka olmadığı halde istihsankârane muhabbet edilir.


([[Risale:32. Söz#İkinci Remiz|Sözler, 32. Söz, 2. Mevkıf, 3. Maksad, 2. Remiz]])
----
----
Lâkin i’cazının en yüksek vechi, nazmındaki belâgattan doğmuştur. Evet, Kur’an’ın bu nevi i’cazı, beşerin tâkatinden hariç bir derecededir. Bu hakikati tafsilen anlayıp kanaat hasıl etmek isteyen, bu tefsiri ve emsali eserleri ve “Yirmi Beşinci Söz”ü zeylleriyle beraber mütalaa etsin. Fakat icmalî bir malûmatı elde etmek isteyenler de belâgatın imamları bulunan '''Abdülkahir-i Cürcanî''', Zemahşerî, Sekkakî, Cahız’ın bu kısım i’caz hakkında –üç tarîk ile– beyan ettikleri malûmattan, miktar-ı kâfi malûmat elde edebilir.


Risale-i Nur'un kaptanı Sabri, '''Nis''' Adasındaki bir kardeşimiz ve Onuncu Sözün tab'ından sonra tehlikeden muhafaza için kaç ay hanesinde saklayan ve peder ve validesiyle, bizimle ciddî alâkadar bulunan Veli Efendinin peder ve validesinin vefat haberlerini yazıyor. Cenâb-ı Hak onlara rahmet eylesin. Ben, inşaallah çok zaman onları mânevî kazançlarıma şerik edeceğim.
([[Risale:Bakara_Suresi_23-24._âyetler#.C4.B0.E2.80.99caz.C4.B1n_vecihleri|İşaratül İcaz, 23-24. Ayetler]])
----
Arkadaş! Kur’an-ı Kerîm’den en kısa bir sureye muaraza etmekten beşerin aczi, mezkûr izahat ile sabit oldu. Amma i’cazın limmiyet ciheti kaldı. Yani beşerin aczini intac eden illet ve sebep nedir? Evet, Kur’an ile muaraza ve mübarezeye çıkan insanların kuvveti Cenab-ı Hak tarafından körleştirilerek, muarazayı yapabilecek kabiliyetten sukut ettirilmiştir. Fakat '''Abdülkahir-i Cürcanî''', Zemahşerî, Sekkakî gibi belâgat imamlarınca beşerin kuvveti Kur’an’ın yüksek üslup ve nazmına yetişemediğinden, aczi tezahür etmiştir.


([[Risale:Lemeat'tan Sonraki Mektuplar (Kastamonu)#9. Parça|Kastamonu Lahikası]])
Bir de Sekkakî demiştir ki: “İ’caz zevkîdir, tarif ve tabir edilemez.” مَنْ لَمْ يَذُقْ لَمْ يَدْرِ Yani fikri ile i’cazı zevk etmeyen, tarif ile vâkıf olamaz; bal gibidir. Lâkin '''Abdülkahir'''’in iltizam ettiği veche göre, i’cazı tarif ve tabir etmek mümkündür. Biz de bu vechi kabul ediyoruz.


([[Risale:Bakara_Suresi_23-24._âyetler#11._Suali|İşaratül İcaz, 23-24. Ayetler]])
----
----
Hattâ Ehl-i Sünnet’in ve ilm-i kelâmın azîm imamlarından meşhur Sa’deddin-i Taftazanî, Yezid ve Velid hakkında tel’in ve tadlile cevaz vermesine mukabil, '''Seyyid Şerif-i Cürcanî''' gibi Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaatin allâmeleri demişler: “Gerçi Yezid ve Velid, zalim ve gaddar ve fâcirdirler fakat sekeratta imansız gittikleri gaybîdir. Ve kat’î bir derecede bilinmediği için o şahısların nass-ı kat’î ve delil-i kat’î bulunmadığı vakit, imanla gitmesi ihtimali ve tövbe etmek ihtimali olduğundan öyle hususi şahsa lanet edilmez. Belki لَعْنَةُ اللّٰهِ عَلَى الظَّالِمٖينَ وَ الْمُنَافِقٖينَ gibi umumî bir unvan ile lanet caiz olabilir. Yoksa zararlı, lüzumsuzdur.” diye Sa’deddin-i Taftazanî’ye mukabele etmişler.


Salisen: '''Nis'li''' Kureyşîlerden Ahmed Kureyşî, muhterem pederiyle ve ammizadesi Ahmed ile Nurların has nâşir ve talabelerinden olması, o havali şakirtlerinin namına Nurlar hakkında güzel manzum fıkraları Lâhikaya girdi. Cenâb-ı Hak onları muvaffak eylesin. Âmin.
([[Risale:Üçüncü_Kısım_Mektuplar_(Emirdağ-1)#2._Par.C3.A7a|Emirdağ Lahikası-1]])
 
([[Risale:İkinci Kısım Mektuplar (Emirdağ-1)#30. Parça|Emirdağ Lahikası-1]])


==Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler==
==Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler==
48. satır: 57. satır:


==İlgili Maddeler==
==İlgili Maddeler==
* [[Seyyid Şerif-i Cürcani]]
* [[Abdülkahir-i Cürcani]]


==Kaynakça==
==Kaynakça==


[[Kategori:Yer]]
[[Kategori:Yer]]

11.28, 24 Temmuz 2023 itibarı ile sayfanın şu anki hâli

Cürcan bugün İran sınırları içinde bulunan, Hazar denizine çok yakın bir konumda yer alan çok eski tarihe sahip bir şehirdir. Seyyid Şerif-i Cürcani ve Abdülkahir-i Cürcani gibi büyük alimler burada doğmuştur. İbn-i Sina ve Biruni gibi alimler de bu şehirde bir müddet yaşamışlardır. Moğol saldırıları sonucunda şehir büyük bir yıkıma uğramış ve bir daha kendini toparlayamayarak 15. yüzyıldan itibaren harabeye dönmüştür. Bu şehrin yerinde bugün Günbed-i Kavus şehri mevcuttur. 1930 yılında İran devleti tarihi Cürcan şehrine yakın Esterabad şehrinin adını Cürcan olarak değiştirmiştir. Yani bugünkü Cürcan şehri tarihteki Cürcan şehri değil, aynı bölgedeki yakın başka bir şehirdir.[1][2][3]

Coğrafi Bilgiler[değiştir]

Niteliği: Şehir

Nüfus (yıl): 130.000 (2000)

Yüzölçümü (km2): -

Diğer İsimleri: Günbed-i Kavus (bugünkü adı)

Kıta: Asya

Ülke: İran

Vilayet/Eyalet: Gülistan

İlçe/Kasaba: -

Mahalle/Köy: -

Harita konumu: [1]

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği[değiştir]

Hem ilm-i belâgatın dâhîlerinden Abdülkahir-i Cürcanî ve Sekkakî ve Zemahşerî gibi binlerle dâhî imamlar ve mütefennin edibler icma ve ittifakla karar vermişler ki: “Kur’an’ın belâgatı, tâkat-i beşerin fevkindedir, yetişilmez.”

(Şualar, 7. Şua, 17. Mertebe, 3. Nokta)


Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın heyet-i mecmuasında raik bir selaset, faik bir selâmet, metin bir tesanüd, muhkem bir tenasüp, cümleleri ve heyetleri mabeyninde kavî bir teavün; ve âyetler ve maksatları mabeyninde ulvi bir tecavüb olduğunu ilm-i beyan ve fenn-i maânî ve beyanînin Zemahşerî, Sekkakî, Abdülkahir-i Cürcanî gibi binlerle dâhî imamların şehadetiyle sabit olduğu halde; o tecavüb ve teavün ve tesanüdü ve selaset ve selâmeti kıracak, bozacak sekiz dokuz mühim esbab bulunurken o esbab bozmaya değil belki selasetine, selâmetine, tesanüdüne kuvvet vermiştir. Yalnız, o esbab bir derece hükmünü icra edip başlarını perde-i nizam ve selasetten çıkarmışlar. Fakat nasıl ki yeknesak, düz bir ağacın gövdesinden bir kısım çıkıntılar, sivricikler çıkar. Lâkin ağacın tenasübünü bozmak için çıkmıyorlar. Belki o ağacın ziynetli tekemmülüne ve cemaline medar olan meyveyi vermek için çıkıyorlar. Aynen bunun gibi şu esbab dahi Kur’an’ın selaset-i nazmına kıymettar manaları ifade için sivri başlarını çıkarıyorlar.

(Sözler, 25. Söz, 2. Şule, 1. Nur)


Seyyid Şerif-i Cürcanî “Şerhü’l-Mevakıf”ta demiş ki: “Sebeb-i muhabbet ya lezzet veya menfaat, ya müşakelet (yani meyl-i cinsiyet), ya kemaldir. Çünkü kemal, mahbub-u lizatihîdir.” Yani ne şeyi seversen ya lezzet için seversin, ya menfaat için ya evlada meyil gibi bir müşakele-i cinsiye için ya kemal olduğu için seversin. Eğer kemal ise başka bir sebep, bir garaz lâzım değil. O bizzat sevilir. Mesela, eski zamanda sahib-i kemalât insanları herkes sever, onlara karşı hiçbir alâka olmadığı halde istihsankârane muhabbet edilir.

(Sözler, 32. Söz, 2. Mevkıf, 3. Maksad, 2. Remiz)


Lâkin i’cazının en yüksek vechi, nazmındaki belâgattan doğmuştur. Evet, Kur’an’ın bu nevi i’cazı, beşerin tâkatinden hariç bir derecededir. Bu hakikati tafsilen anlayıp kanaat hasıl etmek isteyen, bu tefsiri ve emsali eserleri ve “Yirmi Beşinci Söz”ü zeylleriyle beraber mütalaa etsin. Fakat icmalî bir malûmatı elde etmek isteyenler de belâgatın imamları bulunan Abdülkahir-i Cürcanî, Zemahşerî, Sekkakî, Cahız’ın bu kısım i’caz hakkında –üç tarîk ile– beyan ettikleri malûmattan, miktar-ı kâfi malûmat elde edebilir.

(İşaratül İcaz, 23-24. Ayetler)


Arkadaş! Kur’an-ı Kerîm’den en kısa bir sureye muaraza etmekten beşerin aczi, mezkûr izahat ile sabit oldu. Amma i’cazın limmiyet ciheti kaldı. Yani beşerin aczini intac eden illet ve sebep nedir? Evet, Kur’an ile muaraza ve mübarezeye çıkan insanların kuvveti Cenab-ı Hak tarafından körleştirilerek, muarazayı yapabilecek kabiliyetten sukut ettirilmiştir. Fakat Abdülkahir-i Cürcanî, Zemahşerî, Sekkakî gibi belâgat imamlarınca beşerin kuvveti Kur’an’ın yüksek üslup ve nazmına yetişemediğinden, aczi tezahür etmiştir.

Bir de Sekkakî demiştir ki: “İ’caz zevkîdir, tarif ve tabir edilemez.” مَنْ لَمْ يَذُقْ لَمْ يَدْرِ Yani fikri ile i’cazı zevk etmeyen, tarif ile vâkıf olamaz; bal gibidir. Lâkin Abdülkahir’in iltizam ettiği veche göre, i’cazı tarif ve tabir etmek mümkündür. Biz de bu vechi kabul ediyoruz.

(İşaratül İcaz, 23-24. Ayetler)


Hattâ Ehl-i Sünnet’in ve ilm-i kelâmın azîm imamlarından meşhur Sa’deddin-i Taftazanî, Yezid ve Velid hakkında tel’in ve tadlile cevaz vermesine mukabil, Seyyid Şerif-i Cürcanî gibi Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaatin allâmeleri demişler: “Gerçi Yezid ve Velid, zalim ve gaddar ve fâcirdirler fakat sekeratta imansız gittikleri gaybîdir. Ve kat’î bir derecede bilinmediği için o şahısların nass-ı kat’î ve delil-i kat’î bulunmadığı vakit, imanla gitmesi ihtimali ve tövbe etmek ihtimali olduğundan öyle hususi şahsa lanet edilmez. Belki لَعْنَةُ اللّٰهِ عَلَى الظَّالِمٖينَ وَ الْمُنَافِقٖينَ gibi umumî bir unvan ile lanet caiz olabilir. Yoksa zararlı, lüzumsuzdur.” diye Sa’deddin-i Taftazanî’ye mukabele etmişler.

(Emirdağ Lahikası-1)

Risale-i Nur'daki Diğer Alakalı Yerler[değiştir]

İlgili Resimler/Fotoğraflar[değiştir]

İlgili Maddeler[değiştir]

Kaynakça[değiştir]